SlideShare a Scribd company logo
www.galibivakfi.com


      Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
                     Sitemizden Ulaşabilirsiniz.




                  H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
                              METAFİZİK
                                 II
 Metafizik II
H. Galip Hasan Kuşcuoğlu
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
 Kâdirî, Rufâî, Gâlibî Meşâyihi, Mutasavvıf



   METAFİZİK
      II
İÇİNDEKİLER

BAŞYAZI .............................................................................................9
   Emr-i İlâhi Ve Tertib-İ İlâhiye Karşı İtiraz Eden Şeytan ......................... 15
   Hazret-İ Allah’ı (C.C.) Kul Nasıl Bilmeli? .............................................. 20
   Şehadet-İ İmanın Aslı............................................................................... 21
   Hz. Allah’ın Sıfatları ................................................................................ 22
   İbn-i Rüşd ................................................................................................. 30
   İkinci Kitaba Neden İhtiyaç Duyuldu? ..................................................... 33
   Sadık Kulun Sadakatine Zamanı Durdurdu Hz. Allah (C.C.) .................. 45
   Deveyi Götüren Nerede? .......................................................................... 52
   Şeyhim Efendime Biatım ......................................................................... 54
   Mübarek Adınız Nedir? ............................................................................ 60
   Ankara’da Niçin Ve Nasıl İskan Olundum? ............................................. 62
   Unutamadığım, Hiç Bir Zaman Da Unutamayacağım, Mutlak Adalet
   Sahibi Hazret-İ Allah’ın Bu Abd-İ Âcize İcraatını Ve Bizatihi İfşaatını
   Dinle ......................................................................................................... 68
   Adalet-i İlâhiye Ve Hitab-I İlâhi .............................................................. 70
   “İslâm’da Beş Şart Vardır” Diye İlâhi Bir Bildiri Yoktur ........................ 75
   Yersiz Soykırım İddiası ............................................................................ 81
   Madalyanın Sahibi.................................................................................... 82
   Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca’nın Ahval-İ Aleme Tasavvufi Bakışı88
   Deniz Kablumbağaları .............................................................................. 97
   Pala Sokak ................................................................................................ 99
   Yusuf-u Bahri Hazretlerinden Bahsetmeden Geçemeyeceğim .............. 108
   Rahmet Mühürü...................................................................................... 148
   “Razıyım Senden Devam Et” Buyurdu Hz. Allah.................................. 150
   Şarâben Tahûrâ (Aşk Şarabı) ................................................................. 153
   Kırklar Meclisi ....................................................................................... 155
   Boş Kuruntularla Geçen Zamanım ......................................................... 157
   Niçin Teberrük?...................................................................................... 165
   Kara Şeyh Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti .................................. 169
   Mahmut Ya Doğru Söyledi İse?!. ........................................................... 182
Ehline Göre İbret-Amiz Bir Olay Naklederler ....................................... 184
   Kızım Sevil’in Kıyameti ........................................................................ 186
   Tosyalı Şehitlerle Sohbetim ................................................................... 189
   Kayısı ..................................................................................................... 191
   Kaybolan İnek ........................................................................................ 197
   Alkolik Derviş Ali Efendi ...................................................................... 201
   Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymayacaksın” Dedi ......... 205
   Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz
   Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal
   Bey Vardı ............................................................................................... 208
   Melâikeler: “—Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” ........... 210
   “Git Enişte, Ablamla Balayı Yaparsınız” Demiştim. Samimi Espirim İnd-
   İ İlâhide Kabul Edilmiş. Öyle Zuhur Eyledi!. ........................................ 214
   Mevlevi, Nakşi Meşayihi Şeyh Mikdat Baba ......................................... 217
SÖZLÜK ...........................................................................................222
RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN
ADI İLE BAŞLARIM


HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB
MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN
MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN
MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.


DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH
DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH
DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH
DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH
DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH
DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ
HABÎBULLÂH.


DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE
RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI


DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN

RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.
KISALTMALAR



a.s.:       aleyhis-selâm (ona selam olsun)
a.s.s.:     aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun
            üzerine olsun)
c.:         cilt no
c.c.:       Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!).
Hz:         Hazret-i (yüce, büyük)
k.A.v.:     Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir.
            ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz
            tutmuştur, demektir.
k.s. :      kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun)
k.A.s.:     Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın)
k.A.e.:     Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin)
r.a.:       radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun)
s.:         sayfa
s.a.v.:     Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona
            selam etsin)
S.O.S.:     save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!)
s.t.a.v.:   Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını
            yüceltsin ve ona selam etsin)
BAŞYAZI



     Kullarına rahmetinden irade ihsan eyleyip, adem olarak yer
yüzüne gönderen, "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamı, "ekiniz, biçiniz, yiyiniz" hitab-ı ilâhîsinden Sorumlu
olduğunu müdrik, efdal ve şerefli mahluk, kamil hazret-i insan!…
     Eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan -olamayacak da- gerçeğini
kelam-ı kadim’de açık bildiren, İhlas-ı Şerif’le noktalayan Hazret-
i ALLAH’a hamdim, şükrüm, tazarrum ve niyazımdır.
     Hazret-i ALLAH Musa aleyhi’s-selama vahyetti:
                                                                          9
     “Fir’avn’a git, çünkü o iyice azdı.” (Tâhâ Sûresi, 24)
     Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vahlül ukdeten min lisânî
yefkahû kavlî,
     (Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimin
bağını çöz. ki sözümü anlasınlar,) (Tâhâ Sûresi, 25, 26, 27, 28)
     Ve üfevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrun bi’l-ibâd.
     (Ben işimi ALLAH’a ısmarlıyorum. Çünkü ALLAH kullarını çok
iyi görendir.) (Mü’min Sûresi, 44)
     Musa aleyhi’s-selamın aczini itirafı, Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’da bildirdiği biz acizlere örnek yakarışı. Bu abd-i âciz de
takliden senelerdir sohbetlerime aynı iltica ile başlamanın zevkini
alıyorum. Aynı ilticaya takliden devam ediyorum. Çünkü gerek madde
ve gerekse mana eşi, şeriki, naziri olmayan Rabbımın yed-i kudretinde
olup yegane mutasarrıf Hazret-i ALLAH’tır. Emrinin zuhuruna neyi
dilerse, kimi vazifelendirdi ise, onu vesile kılar. Hazret-i ALLAH’ın
bir nebze de olsa zatî sıfatlarını naçiz şahsına maletmek gafletinden
kurtulamayanlar rahmet fukaralarıdır. Bu rahmet-i ilâhîyeden nasib
alamadıkları gibi zaman zaman onların Din-i İslâm adına mânâ
METAFİZİK II

     düşmanı olduklarını görmek her devirde mümkündür. O türlü Benî
     Âdem’e metafiziği kabul ettiremediğin gibi, sözünü de edemezsin.
     Düşünemez ki dünya hayatının ekseri yönü fiziküstü, metadır.
         Fiziki zuhurat Hz. ALLAH’ın fiili sıfatlarının yeryüzünde
     gökyüzünde tenezzülen zuhurudur. Bu zuhuratlar.
         Bizatihi değil, izafidir, mecazidir.
         emr-i ilâhi ile yapılması emredilen ibadet taatlar dahi.
         Yaratılan Benî Âdem’in yaratanını daha yakiynen bilmesi için
     maddede zuhuru görülen cümle olaylar amaç değil araçtır.
         Fiziki zuhuratların cümlesi araçtır. Yalnız ve yalnız Hz.
     ALLAH’ın bilinmesi amaçtır. Din dahi araçtır.
         Özet olarak izah eder isek, fiziki zuhurat araçtır, metafizik
     zuhurat amaçtır.
         Yeri geldikçe vazifem ve amentüye olan imanımın gereği abd-i
     âciz lutfedildiği kadar anlatmaya ve yazmaya çalışacağım. Rabbım
     samimiyetime bağışlayıp okuyanlara ve dinleyenlere tesirini halketsin.
     O her şeylere kadirdir.
10
         Zuhurunu her an ehlinin müşahede eylediği rahmet-i ilâhîyeyi,
     enaniyetten, ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını aciz şahsına
     maletmek gibi cehaletin ve gafletin meyvesi, şirkten kurtulmadıkça
     rahmet-i ilâhîye olan metafizikten yoksun kalırsın. Zuhurunu görsen
     dahi “doğal” der, geçersin. Ancak yokluk kapısından bakarsan gerçeği
     görürsün. Oradan bakmaya tenezzül edemeyeceğine göre hak yolda
     rehberlik iddiasının anlamı nedir? Tahrip ettiğin yollarda maneviyatını
     felç ettiğin mana kaza-zedelerinin hesabı elbet sorulur. verebilecek
     misin?
         “Küllü şey’in sebebâ.” (Her şey sebeplere bağlıdır.)
         Her şey sebeplerle zuhur eder. İyi bilesin ki sebepler tertib ve
     tanzim-i ilahidir. Mananın aslı değildir. Sebebe hürmet ve hizmet ise
     Benî Âdem’in kemalatı için tertib-i tanzim-i ilahidir.
         Âdemin samimi inancı ile emr-i ilahileri maddesi, manası ve
     nefsinde tatbiki her ne kadar cüz’i iradeye bağlı ise de peygamber
     efendilerimizin bildirisine veraset taşıyan mutasavvifinin idraki ve
     görüşüne göre kulun ibadet ve taatı Hazret-i ALLAH’ın muhip kuluna
     ikramı, kulunu ihyasıdır.
METAFİZİK II

      Bu rahmet-i ilahiye, Âdem’in yaratılışının sırrı. Hazret-i insan
olmasını sağlar. İyi biline.
     Âdem insan olmaya namzettir, müsait yaratılmıştır.
     ALLAH’a eş ortak koşmadan, başka mabut edinmeden yaşantısını
samimiyyetle emr-i ilahiye uygun devam ettirebilen kul, Hazret-i
ALLAH’ın koruması ve muhafazası altındadır.
     Bu abd-i âciz imanım ve samimiyyetimin nisbetinde dünya
hayatımda bunu gördüm, bunu yaşadım… Bu yaşantımın rahmet
meyvesini yiyorum. İsteyen nasiplilerin manevi vazifem icabı ihlâsı
kadar yemelerine vesileyim. Rabbım öyle vazifelendirdi bu abd-i
âcizi.
     Zuhurat ve tertib-i ilahi ile bu biçare, yaratanıma izahı mümkün
olmayan hayranlık, hayranlık, hayranlık duydum. Yaratanıma Aşık
oldum. İlahi aşk ne imiş? aczim kadar gördüm yaşadım, yaşadım. İki
alemde de yaşayacağım inşa ALLAH.
     Gerçek sermayem bu. Başka sermaye gibi görünen zuhuratlara
iltifatım yok denecek kadar azaldı. Yeri geldikçe izaha çalışacağım.
Bu abd-i âcizi iyi dinle!                                                    11
     Mecaz olan maddeden öteye yol bulamayan nefsimin arzularını da
aşk zannederdim. Bunların nefsin isteği ve arzuları olduğunu, vuslatla
varlığını ekseriyetle kaybettiğini gördüm. “Halilim” hitabı ile şerefyab
olmuş İbrahim aleyhi’s-selamın:
     “Ben batanları sevmem” hitabını iyi anladım. Elhamdülillah.
      Sen de anlamaya çalış. Nur-u aynım, din kardeşim, yol kardeşim.
Peygamberinin şeriatına bağlı ALLAH’ımız bir kardeşim. İsmin ne
olur ise olsun ALLAH’ın varlığını kabul eden müslüman kardeşim.
     Hayatı metafizikle uyarılmış bu abd-i âcizin manevi çığlıklarına
kulak ver.
     Manaya hulûl edemeyen din adamları akılcı bir din ihdas ettiler.
Beş duygunun ötesinden habersiz, fizikten öteye yolu olmayan, mana
nasipsizi toplumlar yetiştirdiler. “Âmentüye iman ettik” dediler.
Manadan uzak kelime yakınlığı ile yetindiler. “Kur’ân’dan başkası
bizi ilgilendirmez” dediler; Kur’ân’ın manasını da delik deşik ettiler.
Evliyayı dışladılar, zikrullahı dışladılar, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhîyi
kabul edemediler. Zamanımızın mana sahtekarları ile dolmasına
bilmeden zemin hazırladılar. Ehl-i hakîkat sahte din simsarlarının,
METAFİZİK II

     metafizik garibi materyalist bilgelerin çokluğundan aciz kaldılar.
     Zahir uleması manayı yaşadıkları zamana göre ölçecek terazi
     edinmemişlerdi. Dini tedrisatta da maddeden öteye yolu olmayan,
     manayı yansıtmayan ilme’l-yakıyn ile yetindiler. Ayne’l-yakıyn,
     hakka’l-yakıyn garibi, maddeden öteyi göremeyen, yeryüzünde ve
     gökyüzündeki ayetlere de itibar edemeyen akılcı bir ilim ihdas ettiler
     ve ilimlerini inançlarına eşdeğer kıldılar.
           Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v)
     tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995 sabah namazından
     sonra hal-i yakazada hitab edildi bu abd-i âcize. Bütün insanlık
     alemine duyurmaklığım işaret edildi:
          "Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı zamana
     göre hazırlansın."
          (Hitab-ı Resul)
           Ravisi bu abd-i âciz.
          Emr-i Peygamberiyi iyi anla. Tertip ve tanzim-i ilâhinin dışına
     çıkmamaya çalıştığının her halinde zuhuru görünsün. Zamana göre
12   içtihadsız Şeriatı değil, günah-ı kebair dışında güzellikleri yaşa.
     Cümle güzellikleri şeriatın dışında göstermekten vazgeç.
          Günah-ı kebair dışında zuhurunu gördüğün güzellikler hikmettir.
          "Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın"
     buyurulmadı mı?
          Benim alim kardeşim! Manevi zuhuratı ve tecelliyatı kabul
     edemediğin için teşkilat-ı ilâhiyeyi de elbet kabul edemezdin, dikkat
     et!
          Mazur değilsin, kanunu bilmemek mazeret olmadığı gibi… Mana
     ile güzelliğini bulan akıl terazisinde tartıyı iyi bilesin.
          Akıl vahy-i ilâhi ile bağdaşamadı ise kişiyi rahmet-i ilâhîyeden
     mahrum kılar. Rahmet-i ilâhiye ve sırr-ı ilâhi kapısını iradesi ile
     kapatmış olur. Bilmeden, hakîkatlere yaptığın tahribatı yaşadığın
     zamanın içtihadi ölçüsü ile ölçtüğün zaman hatanı sen de
     anlayacaksın.
          Geçmişi bilesin, ibret alasın. Geri getiremezsin. Gelecek ise
     ALLAH’a ma‘lûmdur, bilemezsin.
METAFİZİK II

    Tertib-i tanzim-i ilâhinin verdiği irade ile yaratanın emrine uygun,
günah-ı kebairelerin dışında güzellikleri bul. Yaratana kul olmanın
zevki ile günü yaşa… Hal budur!
    Daha evvel yazdığım Metafizik kitabında aciz şahsımda zuhur
eden metafizik tecelli ve zuhuratları bir nebze yazmıştım. Daha geniş
anlatmak ihtiyacını duydum. İnanan kitlelerin dahi fizikten öteye yol
bulamadığı, bulamadığı için de bunalımdan hurafaya meylettiğini her
zaman çok kimselerde görmek mümkün.
    Cenab-ı Hakk’ın "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamının yalnız fiziki yönü olduğu gibi, kasd-i ilâhi "meta"dır.
Peygamberimiz Efendimiz "sizin en hayırlınız ahiret için dünyasını,
dünya için ahiretini terketmeyendir" buyurdu.
    Fiziki zuhuratları incelediğin zaman aslının meta olduğunu
göreceksin. Zira yaratıcı eşi, benzeri olmayan, şeriki, naziri olmayan
HAZRET-İ ALLAH’dır.
    Yaratmak ancak, ALLAH’a mahsustur.
    Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir.
    Sanat eserleri, yaratmak değildir. Çünkü sanatkar bir şeyi             13
meydana getirmek için cevhere ve araza muhtaçtır.
    HAZRET-İ ALLAH cevheri ve arazı yarattığı gibi Benî Âdem’e
ihsan eylediği cevher ve arazın birleşiminden ihtiyaçlarını giderme
kabiliyetini Benî Âdem’e cüz’i de olsa ihsan etti.
     "Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk,
bilemedi, Adem bildi."
     Ey insan olmaya namzet Benî Âdem (adem yok demektir) insan
olmak imkanı iradene verilmiş. Başka mahlukata verilmeyen bu
rahmet-i ilâhiye, “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” bildirisi ile
alemin yaratılış sırrının ilâhi ifşası değil mi? Ruhlar aleminde zatına
secde emri verildi. Ruhlar imanlarının samimiyeti nisbetinde secde
ettiler. Acabâlı secde eden ruhlar olduğu gibi, secde etmiyen ruhlar da
vardı. Cenâb-ı Hak rahmetinden yeryüzünü yarattı. İnsan olmaya
namzet Benî Âdem’in ruhlar alemindeki görünümünün aynı cesedini
balçıkdan yarattı. "Adem’e ruhumdan ruh nefyettim" buyurdu Hz.
ALLAH.
METAFİZİK II

          ***




14
METAFİZİK II




         EMR-İ İLÂHİ VE TERTİB-İ İLÂHİYE
           KARŞI İTİRAZ EDEN ŞEYTAN




     HZ. ALLAH melaike ve cin taifesine Âdem’e secde etmelerini
emretti. Çünkü insan olmaya namzet Benî Âdem melâike ve cin
taifesinden efdal yaratılmıştı. Şeytan cin taifesinden idi.
     Enaniyyeti şeytanı emr-i ilâhiye ve tertib-i ilâhiye isyan ettirdi.
Çünkü maddeyi bildiği kadar, manadan nasipsizdi. Cin taifesinden
olan şeytan küfrünün semeresi olan enaniyet bataklığından çıkamadığı
gibi yaratanına itiraz etmeyi zevk edindi de Âdem’in hilâfete lâyık
olmadığını göstermek için HZ. ALLAH’tan zaman ve ruhsat istedi.            15
     Her zuhurat ve olayda maddeden başka ölçü bilmeyen şeytan
Âdem’e secde emrine itiraz etti: “Beni dumansız ateşten, Âdem’i de
balçıktan yarattın, ben Âdem’den efdalim” diye emr-i ilâhiye karşı
küstahca tavır takınınca Hazret-i ALLAH şeytanı huzurdan kovdu ve
lânetledi.
     Her zuhuratın tertib ve tanzim-i ilâhi olduğundan şüphesi olmayan
hal ehlinin şeytana verilen vazifenin şaşkınlığına HZ. ALLAH
buyurdu “Zaten o kafirlerdendi.”
     Rahmet-i ilâhiyeden, af ve mağfiret deryasından habersiz, “her
şeyi ben biliyorum, Benî Âdem’in şeytandan efdal olmadığını
göstereceğim” edası ile olanca küfrünü ortaya çıkaran şeytan, ruhsat
istedi Hazret-i ALLAH’dan. ALLAH (c.c) buyurdu: “Benim sadık,
imanlı kullarıma bir şey yapamazsın. Senin arkandan götürdüğün
imansızlar senden farklı değildirler.”
     Böylece şeytanın da vazifesi bilindi.
     Şeytan Hazret-i ALLAH’ın gücü üstünde hâşâ güç olmayıp cin
taifesindendir. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in, kamil insanın dahi
emr-i ilâhiye sadakatını zayıflatan ve samimiyetsizliğinin gizli yönünü
METAFİZİK II

     ortaya çıkaran ve setrini kaldırtan, seçkin kulunu da imanının
     korunmasından ötürü aşk-ı ilâhiye itekleyen mehenk taşı. ALLAH’ın
     yarattığı cin taifesinden. Küfrü ve isyanı kendi gördüğü gibi, kula
     cazip göstererek, tertib-i ilâhinin zıddına kulu teşvik eden! Bilâistisna
     cümle kulların az, çok malumu. Bariz görülen imtihan suali.
         İyi bilesin ki şeytan ALLAH’ın gücü karşıtı güç değil.
         ALLAH’dan başka güç yok. Hesabını ona göre yap.
          Ona fırsat verme!
         Benî âdem hakkında ne diyor şeytan? Duymak ister misin?
         Hz. ALLAH’a secde etmeyen enaniyyetli kullar için Hz.
     ALLAH emretti "Adem’e secde et" diye. İtiraz ettim, huzurdan
     kovuldum, lânetlendim.
         Benî Âdem’e emrediyor "zatıma secde et" diye. Adem
     yaratanına secde etmiyor. Merak ediyorum bu ademin hali nice
     olacak?.
         Ehl-i hal şair ne diyor, dinle:
         Türlü, türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr
16
         Benî Âdem sandılar ki anı şeytân eyledi.
         Ehli hal şair şeytanın başlı başına güç olmadığını ne güzel ifade
     eylemiş..
         Peygamber Efendilerimiz masum yaratıldılar. Günah-ı kebair
     işlemekten salimdirler. Haşa, ilah değillerdir. ALLAH’tan başka ilâh
     yoktur, olamayacak da.
         Peygamber efendilerimiz dışında cümle kullar şeytanla gelen
     suallerin muhatabıdırlar.
         Peygamberimiz Efendimize sordular:
         —Senin de şeytanın var mı, ya ResulALLAH?”
         Buyurdular ki:
         —Ben şeytanımı müslüman ettim. Ben de kuru ekmek yiyen bir
     kadının oğluyum, sizler gibi beşerim, yanılabilirim, unutabilirim.”
         Hazret-i ALLAH cümle kullarını şeriatı ile yükümlü kıldığı
     Peygamberinin şahsiyetinde ve hayatında zuhuru görülen tertib-i
     tanzim-i ilâhiden manası ve maddesi ile asra uyumlu yaşamaktan aciz
     kullarını mahrum kılmasın, amin.
METAFİZİK II

   Ezel-i ervahta, ruhlar aleminde cümle peygamber efendilerimiz
masum yaratıldılar.
    "ALLAH’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız”
                                           (Bakara Suresi, 285)
     "Biz ALLAH’a ve onun katından bize indirilene, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakup ve Esbata indirilene, Musa ile İsa’ya
verilenlerle rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere,
onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz
sadece ALLAH’a teslim olduk, deyin."
     (Bakara Sûresi, 136)
     Al-i İmran 84 ve Nisa 152 ayetleri de benzer mana taşırlar.
     Sebepli veya sebepsiz, dünyada yaratılışın manasını
umursamayan, bilâistisna ALLAH’ın kullarına tepeden bakmayı
nefsine sermaye edinmiş mana yoksunu, bakışı ve görüşü
gerçeklerden uzak, bu zafiyetine rağmen hakikat alimi olduğunu iddia
eden nâ-ehil kişiye, bilmem ne denir?
     21’inci asırda yaşadığımız şu dünyada yaratılan mahlukatın ancak
milyonda beşini bildiğimiz ehli tarafından bildirilirken, tanzim-i ilâhi   17
olan fiziki zuhurat tecellilerini küll olarak kavramaktan aciz, nazar-ı
ilâhiden yoksun “akıl” fiziküstü metayı, yaratanının ihsanını vahy-i
ilâhiden nasibini almaya yaklaşmayan kul manâ zuhuratlarını nereden
ve nasıl bilecek?
     İmanını, aklı ile müşterek vahy-i ilâhiden nasibini almak için
iradesini sarf etmeyen kul, ALLAH’ın varlığına emr-i ilâhi ile
yükümlü kılındığına Peygamberinin ALLAH’ın kulu ve elçisi
olduğuna şahitlik şerefi ile nasıl şereflenecek?.
     Bu gerçekleri, Hazret-i ALLAH’ın buyurularını halâ anlamadı ise
her hali ile yaratanına muhtaç beşer, aciz kul bildiği ve inandığı
gerçekleri nasıl anlatsın? Demeyesin.. Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i
ani’l-münker, ilmî gücün ve bilgin nisbetinde hemcinsini
kötülüklerden uzak, iyilik ve güzelliklere teşvik etmen iman hazzıdır.
     Adem iken insanlığa giden yolun başlangıç basamakları olduğu
gibi, insan olmaya namzet kula verilen rahmet zuhuruna vesile;
manası ise emr-i ilâhidir, hafife alma, yaratılan nizam-ı alemi.
METAFİZİK II

         İlâhi hakikatler akıldan kalbe değil, kalbden akıla doğru
     giderler. ALLAH’ın varlığını hisseden kalbdir.
         Akıl ise yüzde yüz, ALLAH’ın varlığını isbata muktedir
     olmadığı gibi, yüzde yüz inkara da yeterli değildir.
         Bütün kâinat ALLAH’ın ilim ve iradesinin tecellisidir. Bi-
     zatihi tecellisi değildir.
         Kâinat ilâhi bir feyizdir.
         Şeriat-ı muhammediyede vahdet-i vücud budur.
         Her varlık izafi varlıktır; mutlak varlık değildir.
         Hiçbir şey varlık sahasında kendi başına ayakta duramaz.
         Hiçbir varlığa muhtaç olmayan yalnız ALLAH’dır.
         Hayat vasfı taşısın taşımasın her varlık izafi bir varlıktır.
     ALLAH’tan gayrısı mutlak varlık değildir.
         ALLAH’ın varlığı mutlak varlıkdır, izafi değildir. Zaruridir,
     mümkün değildir.
         Mümkün = var olmakla yok olmak kutupları birbirine müsavidir.
18       izafi = bağlı olduğu nesne ile değişir.
         Her varlık onun varlığından ibarettir. Aynaya vuran ışık
     kaynağı gibi. Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir.
         Kainatın bütün yüzleri iğretidir.
         Cenâb-ı hak mutlak varlıktır. Maadası olan her şey bir görüş
     ve bir vehimdir
         Muhalefetün li’l-havadis ALLAH’ın zati sıfatıdır. Yarattığı
     hiçbir şeye benzemez.
          El-evvelü ALLAH, el-âhirü ALLAH, ez-zahirü ALLAH, el-
     batınü ALLAH (c.c.).
         Peygamberimiz Efendimiz de şöyle izah buyurdular:
          "Men kâne fî kalbihî Allâh, fe-muînühû fi’d-dâreyni Allâh
     (c.c.)"
          (Kimin kalbinde ALLAH varsa onun muini, yardımcısı Hazret-i
     ALLAH’dır.)
         "Ve men kâne fî kalbihî gayrullâh, fe-hasmuhû fi’d-dâreyni
     Allâh."
METAFİZİK II

    (Kimin kalbinde ALLAH yok ise onun hasmı Hazret-i
ALLAH’tır.)
    ALLAH’ın varlığını ve sevgisini kalbinde hisseden kulun
dünyadaki yaşantısının her yönünde varlığının meyvesi, zamanının
güzellikleri olarak zuhuru açık görülür.
    Bilcümle insan olmaya namzet Benî Âdem’in iradesi ile zuhur
edeceği rahmet-i ilâhiye yaşantısında hiç görülemiyorsa o ademin
kalbinde ALLAH yok demektir.




                                                                   19
METAFİZİK II




            HAZRET-İ ALLAH’I (C.C.) KUL NASIL
                       BİLMELİ?




          Özet olarak; Kur’ân-ı Hakîm’de Ehl-i Sünnet vel Cemaat
     mezhebine ve meşrebine göre özetlenmiş Hazret-i ALLAH’ın
     sıfatlarını Hazret-i Kur’ân’da bildirildiği veçhile tekrar yazmanın
     ihtiyac ve elzem olduğu kanaatindeyim.
          Hazret-i ALLAH’ın varlığı özet olarak:
          Vücudu ile mevcud, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
     malum.
20        Kelâm-ı Kadîm’den alınan, maturidi ve eş’ari mezhep
     imamlarının bildirileri ALLAH’ın sıfatları zati, subuti, fili olarak
     izah edilmiş. Bildirildiği gibi izaha çalışacağım. "METAFİZİK"
     ile ne ilgisi var? demeyesin.
          Yaratılan her şeyin cevher ve arazı, aslı "meta" değil mi?
          "Doğal" deyip, fazla önemsemediğimiz, yaşadığımız şu alem
     maddesi ve manası ile "meta" değil mi?
          Yaratılan kulun yaratanını bilmesi yaratılışın aslı
     olduğundan, yaratanının bildirdiği kadarı ile, eşi, benzeri, şeriki,
     naziri olmayan hazret-i ALLAH’ın bildirdiği kadar kulun bilmesi
     "meta" değil mi?!..
          "Bilinmekliğimi diledim, yeryüzünde halifemi yaratacağım"
     ilahi hitabına kul, "lâ ilahe illâ ALLAH" der. Kelam-ı tevhidle,
     ALLAH’ın iradesine bağlılığını kelâmla tasdik eder. "Müslüman"
     olur.

                                       ***
METAFİZİK II




               ŞEHADET-İ İMANIN ASLI




    Hazret-i Kur’ân’da ALLAH’ın bildirdiği imanın şartlarına
inanarak ve inancının samimiyeti ve sadakati kadar yaşadığı
nisbette rahmet-i ilâhiyenin ihsanı ile iman kalbine yerleşir. Aciz
kul mü’min, ittika sahibi (müttaki), olur. Hal ve ahvalinin ilâhi
aşka dönüştüğü her icraatında görülür. Müşahede zevki ile
imanın zirvesine, ALLAH ve resulüne şehadetle varılır. Şehadet
zevki, İhsan-ı İlâhi ile imanlı kul, hu (O) esması ile şirkin
barınacak yer bulamayacağı hazret-i insan olur.

                                                                      21
                                 ***
METAFİZİK II




                    HZ. ALLAH’ın SIFATLARI




          Kul Hz. ALLAH’ın sıfatlarını kelâm olarak öğrenmeye
     çalışır. İkrar eder, müslüman olur ve fiili sıfatlarını gücü kadar
     zevki ile yaşar. Cevher ve arazın yaratanını bilir, müttaki,
     mü’min olur.
         Subuti sıfatları: insan olmaya namzet kişiye beş duygu olarak
     bahşedilmiştir. Mahlukata verilenin fevkindedir hudutludur ufku
     vardır. Hz. ALLAH’ın sıfatlarının ise ufku yoktur na-
     mütenahidir. Yaşayan ve bilen kişi müslimdir, ehl-i imandır…
22       Zati sıfatlarına gelince: yalnız ve yalnız zatına mahsustur.
     Yaratılan kul sıfatı ve vazifesi ne olur ise olsun, Hz. ALLAH’ın
     zatına mahsus bu sıfatlarının ancak zevki lütfedilir ise zuhurat ve
     tecellilerinin bir nebze zevkini alır. Şehadet mertebesinde
     yaratanına aşık olur
         Amentünün manası kulun icraatlarında, ibadet ve taatlarında
     görüldüğü gibi, kulluğunun nedeninde imanını görmek mümkün
     olduğu gibi zevkini alması da mümkündür.
         HAZRET-İ ALLAH’IN ZATİ SIFATLARI
         VÜCUD: Var olmasıdır.
         KIDEM: Evveli olmamaktır.
         BEKA: Sonu olmamaktır
         VAHDANİYET: Tek olmasıdır.
        MUHALEFETÜN Lİ’L-HAVADİS: Yarattıklarından hiçbir şeye
     benzememesidir.
        KIYAM Bİ-NEFSİHİ: Mekâna ihtiyacı yoktur.
         SÜBÛTİ SIFATLARI
METAFİZİK II

    HAYAT: Diri olmasıdır. Diriliği ebedi ve ezelidir. Hiçbir kaynağa
muhtaç değildir.
    İLİM: Her şeyi bilmesidir. Yegane alim odur. İlmin her dalı onun
yedindedir.
    SEMİ: Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur.
    BASAR: Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların görgü ufku
vardır, onun görüşünde ufuk yoktur.
    İRADE: İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına karşı sorumlu
değildir.
    KUDRET: Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen güç
ALLAH’ın takdiri kadardır.
    KELÂM: Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisanı konuşur.
    TEKVİN: Her şeyi yaratan odur. Başka yaratıcı aramak şirktir.
    Fiili sıfatları ise her yerde mevcuttur
    İHYA: Diriltmek.
    İMATE: Öldürmek.
    TAHLİK: Yaratmak.                                                     23
    TERZİK: Rızıklandırmak
     ALLAH’ın subuti sıfatlarından Benî Âdem’e bahşedilen bir
zerreden başka nedir?
     ALLAH’ın FİİLİ SIFATLARI: yaşatan, öldüren, tekrar dirilten,
rızıklandıran.
     Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, cümle alem Hazret-i
ALLAH’ın ilim ve iradesinin, yani bilerek dilemesinin zuhurudur. Bi-
zatihi değildir, izafidir, mecazidir.
     Yaratılmış zerreden kürreye efdal-i mahluk, şerefli mahluk olan
Benî Âdem’de de zuhuru bariz görülen subuti ve gerek fiili sıfatlarının
tenezzülen zuhuruna bakıp da Benî Âdem’e –haşâ- ALLAH
demeyesin. Sakın ha!. Na-ehlin cehlinden de emr-i ilâhiye ters düşen
yaşantısından da uzak durasın. Bu yönlü yaşantıların şirkin kapısından
ayrılamadığını iyi bilesin.
     Şu tüyleri dahi ürperten hitab-ı ilâhiye dikkat et:
    "Habibim, onlar için dua etme. Senin de duanı kabul etmem."
(tevbe suresi, 75)
METAFİZİK II

          Haşâ, ALLAH kul olmaz, kul ALLAH olmaz; Rab abd olmaz,
     abd Rab olmaz.
          Ehl-i hakîkat, mutasavvifîn yaratanının lutf-i ihsanı kadar, izafi
     olan, yeryüzünde fiili sıfatlarının emr-i ilâhiyi,
          asra uyumlu, haram olmayan, güzelliklere ters düşmeyen, tabi
     olduğu peygamberinin getirdiği şeriatı, Hazret-i ALLAH’ın cümle
     elçilerine ihsan ettiği tek din, Din-i İslâm üzere emredildiği veçhile
     yaşamaya, iradesini samimiyetle icra etmeye çalışır.
          Sadık kul, muhip ve müttaki kul ALLAH’dan başka ilâh kabul
     etmediği gibi, bir nebze kulun iradesine bahşedilmiş olan subûti
     sıfatlarının zevki ile yaşar. Zati sıfatlarının gerek alem-i manada,
     gerekse eşyanın hakikatinin bildirildiği kadar hayranlıkları ilâhi aşka
     dönüşür.
          Cümle yaratıklarda bariz görülüp aşk zannedilen mecazi isteklerin
     ilâhi halin zuhurundan hiçbir zaman kulu terk ettiği görülmemiştir.
     Nefsi istekler kulun kemalatına vesile kılınan ilâhi arzulara ters düşer
     gibi zuhur etse de ilâhi zuhurattır. İman nurundan ihsan edilen kula
24   yöneltilen hal sualleri adem iken insan olmak için halkedilen mana
     basamaklarıdır. İlâhi yardımlara vesilelerle “Ya İbadALLAHi Ağisna”
     (ey ALLAH’ın kulları bize yardım ediniz) tertibine ve tanzimine
     sığınarak aciz kul, imtihan gibi görülen rahmet-i ilâhiyeye giden yolun
     basamaklarından çıkar, çıkar. Kulun ölçüsüne pek uymasa dahi
     nefsinin de hayrına, istenilen feragatin hal cevapları, ilâhi aşkın aciz
     kulda zuhuruna vesile olur ki kul için “Fena Fillâh” (ALLAH’da ifna
     olmak) diye ifade olunmuştur. Beka Billah, Kurbiyyet diye tasavvufi
     anlamda manen yükseliş ve yakınlık derecelerinden bahsedilir.. Bu
     makamlarda metafizik zuhuratların kelâm ve fiziki olayların etkisi ile
     kul Amentü’yü kabul eder. Amentünün zevki ile nefsinin de ilâhi
     zuhurata intibakını görür. Yarattıklarına hayranlık duyar ve yaratan
     HZ. ALLAH’a aşık olur. Gerçek aşk-ı ilâhi budur. Ruhlar aleminden
     ihsan edilmiş, alem-i dünyada zuhuru görülen ilâhi aşk kulda görülse
     de yaşadığı asrın ilâhi ilmine muhtaçtır. Gerçek şahitlik mecazdan,
     mecazın aslına dönüşür. Bu yönlü bilimler, hayranlıklar kulda
     yaratanına şirk koşmadığı müddetçe kalıcıdır. “Mü’minin kaybolmuş
     malıdır, nerede bulursa alır” hitabı, sadık ve muhip kullara bahşedilen,
     alemde zuhuru açık görülen, emr-i ilâhinin bariz madde alemine
METAFİZİK II

yansıması rahmet-i ilâhiyenin fiziki alemde görülenin aslı
METAFİZİK değilmi?
     Dikkat: Müslimin değil “mü’min”in kayıp malı. Ademlikten
terakki ederek insan olan, ittika sahibi, mü’min kulların manevi
rızıklarıdır. “Siz ALLAH’ın rızkından yiyiniz” hitabını başka yönlü
anlama. HZ. ALLAH’ın ZATİ sıfatlarını aciz beşere maletmeyesin.
Şirkin çıkılması güç olan bataklığına düşersin.
     “Siz mü’minin ferâsetinden kaçının, onlar ALLAH’ın nuru ile
bakarlar” hitabını iyi anlayasın.
     ***
     Alem-i lâhûta pervâz eyleyen ehl-i safâ,
     Değil İskender tâcı, taht-ı Süleymân istemez.
                                    ***
     Dünya hayatı ve ötesinin zevki ile Hz. ALLAH’a ve hak elçilerine
şahit olmuş ehl-i imanın, ehl-i aşkın dünya hayatının geçici
zevklerine, yaratanını unutarak iltifatı ve o gafletini aşk-ı ilâhinin
fevkinde görmesi ve yaşaması, imanının manasına ters düştüğü gibi,
aşk-ı ilâhide de hiç mi hiç yeri yoktur. Fer’i olan tacın, tahtın dahi    25
isteği nefsinde yeri olsa dahi mana ve ilâhi aşkı ile bağdaştıramadığı
gibi, rahmet pazarına girmesi tertib-i ilâhiye aykırı olur. Girse de
barınacak yer bulamaz; yoktur ki bulsun. Mana dışında bocalamaya
mahkumdur.
     Şeyh Sadi Şirazi’nin müracaatını dinle:
     "Ya Rab! Senin ismin anılmadan aldığımız sattığımız her şey
çürüktür."
     Şunu hatırdan çıkarmayalım: Dünya hayatında gerek imanlı
gerekse imansız, Rabbımızın cümle kullarına tahsis ettiği rızkı elde
etmek, meşru yollardan verilen rızkı say-i gayreti ile almaya mecbur
kılınmıştır. Nizam-ı alem böyle kurulmuştur. Emr-i ilâhiye uygun, bu
türlü ayakta durmayı bil. Meyyit gibi başkalarının sırtına binme.
Hayat öyle de geçer amma, emr-i ilâhiye ters düştüğü gibi, vakarsız
bir hayatla insan olma vasfını kaybeder, sınıfta kalırsın. Emr-i ilâhi
üzre elde edilen dünya serveti ehl-i aşka, ehl-i imana daha lüzumludur,
fakat ehl-i imanın imanını, ehl-i aşkın aşkını gerek dünyada gerekse
ebedi hayatta rahatsız edecek yönde alınmış olmamalı.
METAFİZİK II

         Gayri ihtiyari kabul ettirilse dahi hikmeti, zatına malum yaşadığı
     zamanla uyumlu umumun menfaatine uygun zuhurat-ı ilâhiyenin
     yalnız ehlinde manaya dönüştüğünün görüldüğü gerçek değil mi?
         Peygamberimiz Efendimizin (s.t.a.v) bazı ahvalde mecburiyet
     hasıl olduğu zaman zararı en az olanını tercih ettiği rivayet olunur.
         Bu sualin cevabı ve izahı kişinin imanı ve aşkı ölçüsünde
     yaratanına teslimiyettir. Bu teslimiyetin değer ve kadri maddeden
     öteye yol bulamayan, yalnız akılla noktalanmış felsefecinin çözeceği
     dava olmayıp, çözüm yeri ancak fiziküstü METAFİZİKtir. Kitaplarda
     ve suhuflarda mevcut, zamana göre yaşanacak, haram dışı güzellikleri
     kapsayan şeriattır. Her şahsın bilsin veya bilemesin gittiği yolun
     Arabça’da ismi tarîktir, cem’i tarîkâttir.
         ***
         Her ne kılmışsa adâlettir, cenâb-ı kibriyâ
         Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerim
                                          ***
         Eğer varsa elini vicdanına koy, tefekkür et. HZ ALLAH’ın
26   yarattığı, halkettiği canlı ve cansız bir zerrede adaletsizlik görebiliyor
     musun? Şahsında aciz görüşünün ölçüsünün yanıltısından adaletsizlik
     gibi zannettiğin şeylerin ilâhi adalet olduğunu göremiyor musun?!..
     Göstermeden müslümanı götürmezler, acele etme!...
         Merak edersen ehl-i hale sor da bildiği kadarını anlatsın.
         El-insaf, bitmesin mi yaratanına noksan sıfat yakıştırdığın
     zafiyetli hayat?..
         Öyle ise bu abd-i âcizi dinle.
         İyi bil! Tekrar eline geçmeyecek geçirdiğin kıymetli zaman. Hiç
     olmaz ise kazancını bilemedinse ne kaybettin, kaybını bilesin.
     Yaşayacağın zamanı değerlendir. Afvu mağfiret deryasından nasibini
     al. Bekleme ,kısmetin seni bekliyor. Kısmetlileri bekleyen, vazifeliyi
     bekletme.
         Vazifeli hani nerede? Diye, cahil nasibsize isteği üzere verilmiş
     hal noksanlığına sen de ortak olma. Bilerek ve yaşayarak yemin
     ediyorum: Dünya “Nur-u Muhammedisiz hiç olmadı, olmayacak
     da!…” Gayrı düşünmek Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmektir,
     küfürdür.
METAFİZİK II

     Nur-u Muhammedi imanlı cümle kulları kapsayan cemi
güzelliklere verilen isimdir. İmanın zirvesi şahadet makamında
olanlara manevi haldir.
     Peygamber efendilerimiz zincirinin son halakası, ahir zaman
peygamberi Hazret-i Ahmet, Mustafa, Mahmut ismi ile taltif-i
ilâhiye mazhar olan, başka peygamber gelmeyeceğini Hazret-i
ALLAH’ın bildirmesi ile peygamber efendilerimizin cümlesinde
zuhuru bariz görülen vahy-i ilâhinin rahmet ve güzelliklerin cemi
ismi Nur-u Muhammedinin son halakası "Muhammet" diye
noktalandı..
     Cümle peygamber efendilerimiz ve varislerinde, mü’min,
müttaki, ittika sahiblerinde aynı mananın nurunu görmek
mümkün olduğu gibi; veraset taşıyan vazifelilerin vazifesinde de
bu türlü rahmet-i ilâhi görülür; metafiziktir. Nur-u Muhammedi
kıyamete kadar da her imanlı kişide imanları nisbetinde mutlak
zuhur eder. O niyyetle bakmayı bilen nasipliler hal olarak
zuhurat-ı ilâhiyeye ihsan edildiği nisbette aşinadırlar.
     Peygamber efendilerimizde rabbımızın ihsanı rahmet-i
                                                                     27
ilâhiyenin tahsisi olan güzellikler hüsn-ü ahlaktır. Cemisi yol,
sırat-ı müstakimdir. Küll olarak ALLAH elçilerine ve-rilmiştir
varislerine de imanlarındaki samimiyyetleri kadar ihsan
edilmiştir.
     Mensubinden muhip, sadık ve aşıkların nasibleri vârisü’n-
nebî, nedîm-i ilâhiler vesilesinde bu rahmetin sahiblerini bulana
kadar emanetçidirler. Emanetler sahibine teslim edildiği zaman
teslim eden de mahrum edilmez. "emanetler sahibine verilmediği
zaman siz kıyameti bekleyiniz" buyurdu Peygamber Efendimiz.
     Hz. ALLAH’ın cemi kullarına ihsan eylediği rahmetlerin
inkarı ise küfürdür. Dikkat et! Gençliğinde dahi yalan düzen
bilmeyen, manevi vazife verilen bu abd-i âciz ihtiyara itimat et,
zarar etmezsin!...
     Bu rahmet-i ilâhiyenin hal ve hareketlerinde zuhuratı görülen
bahtiyarlar için dinle, ne buyuruldu:
   "Siz onları gördüğünüz zaman ALLAH’ı hatırlarsınız."
   Bu tecelliyat-ı ilâhiye küll olarak “METAFİZİKTİR.
METAFİZİK II

          Yalnız fiziki zuhuratlardan başka zuhurat-ı ilâhiyeyi kabul
     edemeyen, maddeden gayrı var olana yeteri kadar inanamıyan
     felsefeci, beş duygunun esiri materyalist: bu zümrelerde görülür ki
     HZ. ALLAH’ın peygamber efendilerimizle ihsanı olan, Benî Âdem’e
     tahsis edilen, nakle değil de bildiğimiz, çoğunu bilemediğimiz cümle
     mahlukata derece derece, kısım kısım, dünyada hayatını maddede
     yürütebilecek türde verilmiş aklı ön plânda tutarlar da ALLAH
     Elçileri vasıtası ile tebliğ edilen nakle iltifat edemezler. Tabir caizse
     “akılcı din” ihdas ederler.
          Bu tür inanarak yaşayanları her devirde görmek mümkün. Bu
     türlü felsefecileri rehber kabul eder de fizikten öteye, METAFİZİĞE
     yolu olmayan bir düstur ki ademlikten öteye, insan olmaya namzet
     ilâhi terakkiyatı kabul edemez.
          Bundan evvel yazdığım METAFİZİK’de hayli bahsetmiştim, yeri
     gelmiş iken halâ davalarını bitiremediğimiz, Türk milletinin iç yarası
     sevr anlaşmasına imza atanların başkanlığını yapan felsefecilerin reisi,
     feylesof Rıza Beyefendiyi anmadan geçemiyeceğim. Hayatında
     esprileriyle akılcı dini ne güzel anlatır:
28
                                          ***


         HOCAM
         Ömrümün neşesiz geçti baharı
         Neyleyim baharı gülsüz olunca.
         Bir tutsam gerektir yar-ı ağyarı
         Gurbet illerinde öksüz olunca.

         Bana sual sorma, cevap müşküldür
         Her sırrı ben sana açamam hocam.
         Hakk’ın hazinesi darı değildir
         Cami avlusuna saçamam hocam.
         Miracı anlatma, o değil hüner
         Aşıkım badesiz pek başım döner
         Özürüm var sade su içemem hocam
         Bu ağır gövdeyle uçamam hocam.
METAFİZİK II



    Feylesof Rıza’yım, dinsiz anlama
    Dini ben öğrettim kendi babama.
    Her ipte oynadım, canbazım amma.
    Sırat köprüsünden geçemem hocam.
                                 ***
    Gençliğimde ezberimde tuttuğum kadarı ile bu hicivin neyi
hicvettiğini izaha lüzum var mı, bilmem?
    İşte felsefenin üst kademesinin nakille gelen emr-i ilâhiye imanı
ve fiziküstü “META”yı kabul edemeyen zihniyetteki kişilerin, akılcı,
beş duygunun esiri materyalistlerin yolu…
    Tekrar ediyorum: felsefecilerin ekserisi ALLAH’ın varlığını
ilimlerinin nihayetinde kabul ederler. Nakli kabul etmezler. Kabul
etseler de, dini meslek edindikleri için, nakli kabul etmiş gibi
görünseler de, samimi oldukları zaman icraatlarında yeteri kadar kabul
edemediklerini görürsün.
    Yunancadan alınma “META” fiziküstü haldir, nakildir. Tamamı          29
ile aklın ölçüsüne uymaz. Seçkin kişilerin aklının nakille uyum
sağladığı görüle gelmiştir.
    Bundan evvel yazdığım Metafizik kitabında Aristotoles ve İbn-i
Rüşt’ten bir nebze yazmıştım. Kısa özet olarak tekrarını lüzumlu
görüyorum:
METAFİZİK II




                                İBN-İ RÜŞD




         Milâdi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir.
     Avrupa’nın da takdirini kazanmıştır. Avrupa’da Avorveraisler denilen
     bir gurup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve
     mahkumu olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahyi ilâh-i gibi
     kabul ederler.
         Şeriat-ı Muhammediyeye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e hayranlık
     duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur.
         İbn-i Rüşt alimdir. Zamanının, Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar
30   kadısı) denilen meşhur kadılarındandır.
         Aristotales hayranlarındandır ve onun eserlerini şerh eden büyük
     felsefecidir. Felsefe feylesofudur.
         Felsefeyi Dîn-i İslâm’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş,
     her felsefecide görüldüğü gibi akılcılık yönü galebe çalmış, aldığı
     tedrisatın etkisinden kurtulamayıp aklın ötesi vahy-i ilâhiyi az da olsa
     her ne kadar metafizikten bahsetse de aldığı tedrisatın etkisi olsa gerek
     manaya da yakınlığı fiziki zuhuratın üstündeki METAFİZİK zuhuratın
     garibidirler.
         İbn-i Rüşd’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile
     vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye
     inanmamaktır.
         Pozitivizm gibi materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi
     insan tabiatına aykırı olan "izm"ler iflâs etmiş, büyük darbe
     görmüştür.
         Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer.
         İbn-i Rüşt şu senteze varır:
         Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır. Bunlar birbirinden ayrılmaz
     süt kardeştirler.
METAFİZİK II

     Bu ALLAH’ın fakiri, abd-i âcizde derim ki:
     Zamanın icaplarına göre emr-i ilâhiye uygun Şeriat-ı
Muhammediyeyi, tasavvufi içtihat görmüş zamana yansıması, günah-ı
kebaire dışı güzelliklerini yaşamaya çalıştım, çalışıyorum.
     Bu yönlü itmi’nan-i kalb olan halimi ilm-i kelâm üslubu ile derim
ki: HZ. ALLAH’ın verdiği, elçisi Resulullah (s.a.v.)’in tebliğ eylediği,
1956 senesinden bugüne (2003) tarik-i Kadiri ve Rufai’den ihsan
edilen kol Galibilik verildi. Vazifeyi lütfeden HZ. ALLAH’a aczimle
hamdeder, niyaz ederim. Çekinmeden zamanın medeniyetine ve
tekniğine uyumlu olma çabası Rabbıma sonsuz güvenle, aczimin
idrakini müdrik, HZ. ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarına sahip çıkan
zavallılardan uzak olmanın gerçek tarik-i müstakim olduğunun bilinci
ile, Rabbımın elçisi, ahir zaman peygamberi HZ. MUHAMMET
MUSTAFA (s.t.a.v.) Efendimize verilen emr-i ilâhi olan Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’ın mana ve anlamının emr-i ilâhiye uygun yaşantısı ve
mübarek kelâmları ile, günah-ı kebaire dışında, yirmi birinci asrın
bilincine uyumlu, Rabbımın ihsanı, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhî
vazifesini taşıyorum. Mesuliyetimi de müdrikim. Aczimle
ALLAH’ıma sığınıyorum ve ADEM aleyhisselam’a, dolayısiyle                  31
vazifelendirdiği cümle kullarına sunulan ilâhi "METAFİZİK"
levha… "Biz Âdem’e eşyanın ismini öğrettik, ona hikmet verdik.
Melâikeye sorduk, bilemedi. dem bildi…" Bu levhadan
sesleniyorum…
     Aklı ve nakli karıştırmayasın. Evet, aynı kaynaktan süt içerler,
doğru. Yaratan AHAT, yani zati sıfatı ile bir olduğu için başka kaynak
yok.
     Akıl: "Adem ve cümle yaratılan, bildiğimiz bilemediğimiz,
yeteri kadar da bilemiyeceğimiz mahlukatın cümlesine ihsan
edilen cevherdir veya arazdır" tartışıladursun. Nakil, yani vahyi-
ilâhi ile gelen nakil benî âdem içindir. Ademin insan olması,
güzeli, çirkini, hayrına ve şerrine olacak olayları idrak edip
iradesini kullanmasını bilmesi için nizam-ı alemin aslını
oluşturan, elçileri vasıtası ile zuhuru kesin görülerek yaşanan
vahiy yolu ile gelen emr-i ilâhiyi ihlas ile yaşamaya azmetmek ve
icrasındaki hikmet "METAFİZİKtir."
    1999 senesinde basımı tamamlanan birinci Metafizik kitabını
ALLAH rızası için inanan kardeşlerimin ilim dağarcığında bulunsun
METAFİZİK II

     diye vakfımızın hediyesi olarak, yalnız anlayabilmesi yeterli olan
     kişileri, yolu ve düşüncesi ne olur ise olsun ayrı görmeden fi-
     sebilillah, bütün vakfımızın markasını taşıyan, yaşı 80’in üzerinde
     Galip Hasan Kuşcuoğlu’nun bilgisayarda yazdığı kitapları dağıttık ve
     dağıtıyoruz. Rabbım tesirini halketsin, amin.
          İkinci Metafizik kitabını yazmak ihtiyacının mana zevkimde
     hazzını duyduğum gibi, o yöne iteklendiğimin maddi ve manevi
     yaşantımda arzulu heyecanını yaşıyorum.
                                        ***




32
METAFİZİK II




          İKİNCİ KİTABA NEDEN İHTİYAÇ
                    DUYULDU?




    Evvelde bahsettiğim gibi, HZ. ALLAH’ın varlığını peygamber
efendilerimizin ALLAH’ın elçileri olduğunu maddi ve manevi
hayatımda, düşüncelerimde ve günlük icraatlarımda acabâya yer
olmadığını, şimdi daha iyi anladım, anlıyorum. İmanın zıddına
ayrılmış yer de bulamıyorum.
     Aczimin bildirildiği bu abd-i âcizin zuhurat-ı ilâhiye ile manevi
vazifeye lâyık görülen bu naçizin sahip olduğu gücünün görünümü,
yaratanın zatını zikrettirmesi tazarru, niyaz, hatalarına istiğfar ve    33
tövbe Rabbımızın kullarına bahşettiği in’am, ihsan ve sadakası değil
mi?
    Haddi aşmayalım, HZ. ALLAH’a mahsus olan yaratma gücünü
aciz beşerde gösterme gafletine kapılmayalım. İyi bilelim ki.
    Cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir
yaratmak.
    Cevher ve arazı, her ne kadar dünya hayatında karşılaştığımız
olayları, basitmiş gibi algılıyor isek de onun da aslı şüphen olmasın
“METAFİZİK”sel olaydır:
    Hiçbir şey kendi gücü ile oluşmamıştır.
    Güç ise HZ. ALLAH’a mahsustur. Sakın naçiz şahsına maletmeye
kalkışıp da yaratana karşı patavatsızlık yapmayasın.
    Verilen cüz’i iradenle, cevher ve araz yok iken, hiçbir şeyi
meydana getiremiyeceğini iyi bilmen lâzım.
   "Onun emri olmadan sinek dahi kanadını oynatamaz."
   "Güç, her şeyi yoktan var eden bizatihi Hz. ALLAH’a
mahsusdur."
METAFİZİK II

         Yaratılışın nedeni, yaratılan Benî Âdem de dahil cümle
     yaratıklardaki güç gibi zannedilen zuhuratlar yaratanın yarattığına
     verdiği az çok cüz’i irade değil mi?
         Misal: Bir karıncanın kendi ağırlığının 75 katını taşıdığı söylenir.
     Söyler misin sen ağırlığının kaç katını taşıyorsun, ey Benî Âdem?!..
     Verildiği kadar değil mi? Demek ki, vücud cesameti de birim ölçü
     değil. Bilinen herkesin ölçüsü, bilinemeyen, beşerin ölçemiyeceği,
     yaratanın yarattığı maddi ve manevi Rabbımın ihsanı öyle güçler
     vardır ki onlara verilen manevi vesile gücü beşerin iradesinin çok çok
     üstünde görsen de o gücün zuhur yeri hazret-i insan, gücün sahibi ise
     HZ. ALLAH’dır. Vesileyi iyi bil, vesileyi sakın ilâhlaştırma!...
        "Kün (ol) emriyle oluşan alem fe-yekün (hemen oluverir)
     emriyle yok olacak."
        Bu gerçeklerde aklı barındıracak bir mekan bulabildin mi? sırât-ı
     müstakîmde nakle tabi yol göreceksin ki bilâ-kaydi şart akıl, aslı
     vahy-i ilâhi olan nakle uyacak, yeter ki vahy-i ilâhinin sebeb-i nüzulü
     ALLAH elçilerini madde ve manada rehber edinmeyi bilesin.
34                                      ***
         Her ne kılmış ise adalettir Cenâb-ı Kibriya.
         Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim.
                                        ***
         ALLAH’ın halk ettiği hiçbir şeyde adaletsizlik bulamazsın.
         Bulacakmış gibi gülünç tavırlarınla sakın ALLAH’a patavatsızlık
     yapmayasın. Her devirde her sahada maddi ve manevi yollarda da
     zahmet çekmeden bulabilirsin bu ve buna benzer patavatsızları.
         Patavatsızlığın nasıl olduğunu merak eden hükümdar,
     patavatsızlığı ile isim yapmış Mehmed’i yemeğe davet etti. Mehmet
     edepli olmaya azami gayret gösteriyordu.
         Patavatsızlık tıynetinden başka sermayesi olmayan Mehmet
     patavatsızca hükümdara:
         —Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? demez mi!..
         Her halde iyi zurna çaldığını anlatacak girişimini yapıyor zannetti
     padişah:
         —Bilmem, dedi.
         —Ben de bilmem, demez mi!.
METAFİZİK II

    Padişah düşünedursun Mehmet gene sordu:
    —Padişahım baban zurna çalmayı bilir mi idi?
    —Bilmezdi.
    —Benim babam da bilmezdi…
    Hükümdar patavatsızlığın ne olduğunu ehlinden öğrenmişti.
                                 ***
     Çok tel kırılır sine-yi kanun-i cihanda
     Na-ehle mızrabı tasarruf verilince..
                                    ***
     Ehil olmayan kişiye yapamayacağı iş verilirse siz o işin
kıyametini bekleyiniz.
     Nasreddin Hoca’ya büyük ve küçük kıyametin ne olduğunu
sordular. Onların anlayacağı hal-i lisanla cevap verdiler:
     —Hanım ölür ise küçük kıyamet, ben ölür isem büyük kıyamet
demektir, dediler.
     Peygamberimiz Efendimiz’e sordular, “kıyamet ne zaman
kopacak?” diye. Patavatsız Mehmet misali soran sahabeye                    35
Peygamberimiz Efendimiz üzülerek:
     —Kıyamet için ne hazırladın? buyurdular.
     Önemsemediğin bir şeyi önemsemiş gibi tavır takınmak
düzenbazlık değil mi? Sorduğun sualde samimi olsa idin hazırlıklı
olurdun. Hazırladıkların da gizli olmaz az çok görünür idi.
     Zamanımızda da bazıları çıkıyor Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ı fal,
kehanet, herkesin anlayacağı çözülmesi mümkün şifre, ebced hesabı
ile rakamları dile getirdiğinin iddiasıyla kitleleri inandırarak korkunç
kazanç getiren kitap satışı elde ediyorlar.
     Bu gafletten ne zaman uyanacak kitleler?
     Bu yönlü zeki ve kurnaz ehl-i ticaret işine gelen ayet numaraları
ile “şifre çözüyorum” edası ile icra-yı sanat eyleyen bu bilge kişiler
görmediler mi, duymadılar mı ki 1924 senesinde mısırda “Kelâm-ı
Kadîm’in ayetleri ilk o zaman numaralanmıştı..”
     Bu düzenbazlara gerisini sen anlat.
     Hani bir zamanlar Ticani Tarikatının müritleri, kesin
bilemiyorum, hangi tarihte idi- 1950–1960 arası bir tarihlerde idi,
METAFİZİK II

     yanılmıyorsam “kıyamet kopacak” diye tarih vererek kehanette
     bulunmuşlardı. Bu bildiriyi bildiren ve bu kehanete inanan halk
     dağlara çıkmışlardı.
          Neden dağa? Elbet bir bildikleri vardır. Ben halâ çözmüş değilim..
     Her ne ise. Dedikleri gün geldi geçti. Kehanetleri boşa çıktı,
     elhamdülillah. Perişanlık çeken halk bu bilge kişilere edeple sordular,
     “niçin kıyamet kopmadı?” diye.
          Cevap hazır, gayet sakin ve samimi:
          —Biz durdurduk! Dediler…
          “Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? İmza: Patavatsız
     Mehmet.”
          Şunu arzedeyim Ahmed-et-Ticani Hazretleri ALLAH’ın evliyası
     Ticani Tariki hak tariktir.
          Kemal Pilavoğlu Efendinin hukuk tahsili olduğu söylenir. Kemal
     Efendinin İstanbul’da Ticani Tarikinde selâhiyetli bir zatla tanıştığı,
     intisap ettiği ve o zatın Kemal Efendiyi hemen irşada vazifeli kıldığı
     söylene gelmiştir.
36        Böyle şeyh olur mu?
          Bu fakirin bildiği kadarı ile olur. Olur amma buna benzer
     vazifelerin yalnız şeyh efendinin muhabbetiyle verilmesi makam
     tarafından kabul edilir. Yalnız şahsi muhabbeti ile hilâfet vermesi,
     hilâfet verdiği zatın ömrünün nihayetine kadar işliyeceği suça ortak
     olmaktır. O zatın manevi kazancından da nasiplidir, fakat ehl-i
     hakikatin bu mesuliyeti üstlenmesi turuk-u aliyyede yadırgana
     gelmiştir.
        Musa (a.s.) Hz. ALLAH’a: Ya Rabbi, kardeşim Hârûn’u bana
     yardımcı verir misin? Diye, müracaatta bulundu.
        Bu gerçeği anlıyor musun?
        Şunu kesinlikle bilesin ki:
          Asla, peygamber efendilerimiz Hz. ALLAH (c.c.)
     emretmedikçe peygamberlik vazifesi veremezler. Hz. ALLAH
     (c.c.) emretmedikçe peygamber efendilerimizin varislerinin de,
     varisü’n-nebi, nedim-i ilâhi vazifesi ile vazifelendirmeye yetkileri
     yoktur.
METAFİZİK II

     Gerek manevi hayatımda, gerekse yakınlarımda zuhur eden
tertib-i ilâhiye rabbım bu abd-i acizi şahit kıldı. Ey hakikat
yolcusu, bu fakire inanır isen bu yolda zarar etmezsin!.
      Öyle bir zata intisap edenlerin samimiyetleri nispetinde kişilere
intisapdan sorulmaz. Amma gerçek bir mürşidi rehber edinmiş
dervişin nail olacağı rahmet-i ilâhiyeye erişmeleri düşünülemez. Fakat
hayatı müddetince yaptığı manevi hataların hesabı o şahsa sorulduğu
gibi aynısı mesuliyetini bilerek üslendiği için o zata manevi vazife
veren gerçek olan şeyh efendiyi de aynen mesul ve sorumlu kılmıştır
HZ. ALLAH (c.c.)
     Bu gibi manevi vazifenin mesuliyetini müdrik mutasavvifinin
kendi insiyatifi ile halife tayin etmekten kesinlikle çekinmeleri, HZ.
ALLAH’ın zatına ihsan ettiği manevi vazifeye sadakatının ifadesi
değil mi?.
     Turuk-u aliyyenin silsile-yi meratibin bu yönlü kıyamete kadar
devamı ihsan edildi. Aksini söyleyerek sırât-ı müstakîmi çarpıtmaya
kalkışma.
     Yaratanın: Benî Âdem’in Hazret-i insan olması için cemi              37
kullarına ihsan edilen iradesini, ilâhi gücün çizdiği elçisi ile Benî
Âdem’e duyurduğu dünya yaşantısı projesine HZ. ALLAH “sırât-ı
müstakîm” buyurdu.
     İşte bu sıratı küll olarak, gerekse cüz’i manasını bozmaya, yok
etmeye kimse güçlü kılınmadı.
      Hakikat gafili olma. İradene bahşedilen müstakim olan sıratı
bozma.
     Emr-i ilâhiye uyum ve icraat gücü, cüz’i iradene verildi. Sakın
dünya yaşantını manevi iflasa dönüşmüş hale getirme.
     Onun için dünyaya “imtihan yeri” denildi. Gafil olma!.
     Bu tertib-i ilâhinin şahidi olarak yazıyorum.
     Kayınpederim yedi tarikten izn-i icazeti olan Hacı Mustafa Anaç
Efendi, geniş bir kitleyi kapsayan dergahına halife verilmesini gece
gündüz tazarru niyaz ettiği halde halife verilmediğinin hasreti ile
ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun.
     Veremez mi idi, başkalarının yaptıkları gibi?!.
METAFİZİK II

          İşte bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Sen de nefsine merhamet
     et, anlamaya çalış. Sırât-ı müstakîm üzere yürü ki hakîkat yolunda
     yürümenin zevkine eresin.
          "Yeryüzünde halifemi yaratacağım" sırrını anlayasın.
          Hacı Mustafa Anaç Efendi manevi vazifesini Şeyhi Hacı Ali
     Ahıskavi Hazretlerinden aldı. Şeyh Hacı Ali Efendinin tebliği ve açık
     zuhurat emr-i ilâhinin tebliği kalabalık şahitler huzurunda olmuştu ve
     6 tarikten izn-i icazeti kendisine takdim edilmişti.
          Hacı Ali Ahıskavi Ahıska muhacirlerindendi. Kendisi de Çorumlu
     Kara Şeyh namı ile anılır. Hacı Bekir Baba olarak bilinen ve tanınan
     Kara Şeyh Efendiden izn-i icazet almıştı.
          Kara Şeyh Hacı Bekir Baba ise -ALLAH cümlesinin makamlarını
     cennet eylesin- manevi vazifesi Mısır’da Tanta ve Nişabih’te
     Abdurrahim-i Tantavi, Abdurrahim-i Nişabihi Hazretlerinin verdikleri
     izn-i icazetle, maneviyatın açık tasdiki ile altı tarikten biat almaya ve
     ders vermeye yetkili kılındı. Detayları ile anlatacağım inşaALLAH.
          Silsile-yi meratibi daha fazla açıklamayacağım. Çünkü zamanımız
38   maneviyatı istismara müsait olduğu gibi, menfaat-i dünya ehlinin
     maneviyat adına sahte icazet yazmasındaki düzenbazlıklarının huzur-ı
     ilâhideki sorulacak hesabının mesuliyet ortağı olmak istemem. İleride
     icazeti daha geniş açmaya çalışacağım, Rabbım lütfeder ise
     inşaALLAH.
          Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada
     bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden
     Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı.
          Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların
     cemisi ise tarikattır.
          Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile
     her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır.
          HZ. ALLAH insan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan
     olma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve
     suhuflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz,
     tabilerinin yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi
     ile çelişmeyen yolu gösterdiler.
          Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni,
     İslâmiyet’tir.
METAFİZİK II

    Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum
sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i tarîk kelâmı ile taltif
olundular. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir.
Şüphe edilmesin. Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye
müterettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın.
    Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye
olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid
olursun.
    Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı”
derler, öyle telaffuz edilir.
    “Tövbe kapısı kapandığı zaman siz kıyameti bekleyiniz.”
buyurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)
    Gene buyurdular ki:
    “Ene medinetün Alî bâbuhâ" (ben ilim şehriyim, Ali
kapısıdır).
    Bu hadîs-i şerîf hasendir. Yaşıyor ve manevi vazifemin ihsanı
şahit olarak yazıyorum, elhamdü lillah.
    Sakın bu abd-i âciz için yanlış düşüncelere kapılmayasın.             39
Başkasından değil benden dinle.
    1950 senesinde, Şeyhim Kahramanmaraşlı Ali Sezai Kurtaran
Efendinin halifesi, gene Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
Efendiye metafizik zuhuratlarla intisap ettim. Bu metafizik olayı yeri
geldimi açmaya çalışacağım. Şeyhime intisabımdan 14 sene sonra
yine metafizik açık zuhurat ve tecelliyat ile kayınpederim Çorumlu
Hacı Mustafa Anaç Efendiden Tarik-i Kadiri ve Rufai’den şahitler
huzurunda izn-i icazet verildi.
    Makamdan verilen bu vazife teberrük idi.
    HZ. ALLAH o dergaha başka halife vermedi. Kayınpeder Efendi
postu boş bıraktı. “Rabbım dergahıma sahip vermedin, postu dürdüm,
gidiyorum” diye, üzülerek ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun,
ALLAH rahmet eylesin, amin.
    HZ. ALLAH’ın bu tertibini kabul edemeyen hakîkat fukaralarının
işine gelmeyen bu tertîb-i ilâhiyi kendi çıkarlarına göre ayarlamak zor
değildi. Çok dergahlarda olan bu düzenbazlar kayınpederimin
METAFİZİK II

     dergahını da beşeri uydurmalardan mahrum etmediler. ALLAH
     hesabını elbet sora-cak.
          Bu maneviyat hortumcuları maddede kaynatıyorlar gibi manayı da
     savuştururuz mu zannederler.
          Bilemeden icra-yı sanat edenleri HZ. ALLAH (c.c.) affetsin.
          Amelde mezhebim Hanefidir. İtikatta mezhebim ehl-i sünnet vel-
     cemaat, İmam-ı Maturudi. Meşrebim ise giriş kapım alevi, tarikim ise
     Kadiri, Rufai ve ikisinin birleşiminden verilen kol Galibilik’tir.
          1956 senesinden şu ana kadar şerefle, manevi vazifemi leke
     sürmeden sürdürmeden taşımaya çalışıyorum, Rabbım muhafaza
     eylesin, amin, ve selâmun ale’l-murselîn.
          Bu izahı evvelcede yapmıştım. Mevzu değişikti. Tekrarı rahmet
     olur inşaALLAH.
           Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk -makamı cennet olsun- imanlı
     silah ve kader birliği arkadaşları ile karar verdiler. Şöyle ki:
     Mecrasından saptırılmış, dejenere edilmiş, Türkiye’deki tarikatlar,
     dergahlar, zaviyeler ve dolayısı ile şeyhlik, babalık, dedelik 15 sene
40   için ağır ceza-i müeyyidelerle yasaklanmıştı. Müddeti kendi aralarında
     gizli tutuluyordu.
          Merhum İsmet İnönü bu gerçeği izah etmişti sayın Bülent Ecevit
     ve arkadaşlarına.
          İsmet İnönü alınan bu tarihi kararı ifşa ederek “düzeldi ise
     açabilirsiniz” demiştir.
          (Radikal gazetesinin 28 şubat 2001 Pazartesi günkü neşriyatından
     alınmıştır.)
          Orgeneral Kenan Evren Reis-i cumhur iken, kalabalık halk
     kitlesine ve milletine hitaben şu gerçeği Atatürk’ün Dîn-i İslâm ve
     imanlı olduğunu duyurdu. Necip milletin inancı ile fütursuzca
     oynayan azınlık fakat hakikatte kendi bilgilerinden başka bilgiyi kabul
     edemeyen ve Atatürk’ün ALLAH’a ahir zaman Peygamberi Hazret-i
     Muhammet Mustafa (s.t.a.v)’e hayranlığından habersiz, gafil ve
     göstermelik iman bezirganlarının çağın gerisinde kalmış, hakikat
     dışında, çarpıtılmış, içtihatsız, şer’î yaşantıları esas bu imiş gibi Dîn-i
     İslâm’ı çağ dışı gibi göstermeye yeltendiler. Metafizik yoksunu nakli
     yani vahy-i ilahiyle gelen tertîb-i tanzim-i ilâhiyi kabul edemedikleri
     gibi, Atatürk’e “dinsiz” dediler. Kenan Evren Paşa, gerçeği bilen insan
METAFİZİK II

“Atatürk’e dinsiz diyen dinsizdir” diye milletine ilân etti. Fizikten
öteye yol bulamayan, tarih boyu görülen akılcı din uydurdular. Hayli
taraf edindiler. Materyalistler dolaylı yönlerden Atatürk’ün zamana
uyumlu içtihadi devrimlerini çarpık düşüncelerine hizmet
ediliyormuşçasına göstermeye çalıştılar, çarpıttılar. Atatürk’ü
hakikatle uyumsuz, amma çarpıtılmış zihniyetlerine uyumlu
göstererek, Atatürk’ün icraatlarının çok yönünü tasvip etmedikleri
halde, menfaatleri icabı sahip çıktılar.
     Atatürk’ün dinsiz olmadığını bilen ve milletini her sahada muasır
milletler seviyesine çıkarması için asra uyumlu içtihadın lüzumunu ve
hazzını benimsemiş hayranlarına selâm olsun, diyor kim? Atatürk’ün
ıslaha vazifeli kılındığını diğer yazdığı kitaplarda da ifşa eden
Hadimü’l-fukara, Kadiri, Rüfai ve her ikisinin bugün zuhuru Galibi,
mutasavvifinden abd-i âciz, seyyit Galip Hasan Kuşcuoğlu.
     Yukarıdaki bu ifşaatın inkarı, gerçeklerden çok uzak, beşere ihsan
edilen beş duygu terazisinin hemen ölçemeyeceği, zamanla elbet kabul
edeceği METAFİZİK olay, zuhurat-ı ilâhiye.
     Atatürk’ün yaşadığı zamanın meşayihlerinden nurullah
                                                                          41
efendiye tekke ve zaviyeler hakkında gerçeğin izahı:
     —Efendi hazretleri, biliyorsunuz, lüzumuna binaen tekke ve
zaviyeleri ben kapattım. Hz. ALLAH bana fırsat ve ömür verecek
mi bilmiyorum, zamanı gelince gene bunları ben açacağım,
buyurdular, kalabalık bir mecliste.
     Bu abd-i âcize “Atatürkçü şeyh” dediler. Yanılmıyorsam Milliyet
gazetesinde.
     Bazı “profösör”ler böyle düşünenleri güya uyardılar. “İnanmayın,
Atatürkçü şeyh olmaz” diye. Hakikatten yoksun, ahkam kestiler.
     Hazret-i ALLAH bu ve buna benzer kişilere hakikatı gösterip
emr-i ilâhiye iman ederek yaşamadıkça emanetini almasın, diye dua
ederim.
     Medyada ATV’de Fatih Çekirge’nin tertib ettiği yayında şöyle
diyordum:
     Kişinin Atatürk’ün umumu ilgilendiren çağa uyumlu öneri ve
icraatlerini tasvip etmesi için dinsiz olması mı lâzım?
     Ben gerçek şeyh olarak Atatürk’ün zamana göre lüzumlu
içtihatlarının geç dahi kalındığına inananlardanım. Eğer Osmanlı bu
METAFİZİK II

     ve buna benzer içtihatları yapmış olsalardı millet ve devlet olarak
     bugünkü maddi ve manevi perişanlığa düşmeyecektik. HZ. ALLAH
     (c.c.) bugünümüzü aratmasın, diye yaratıcımıza aczimizi itiraf ediyor,
     imanlı kitlelere ve milletlere asra uyumlu yaşam, emr-i ilâhiye uygun,
     tabi olduğu Peygamberimizin şeriatına sadık ve muhib, sırât-ı
     müstakîm üzere yaşamak nasip eylesin.
          Amin ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’lâlemîn.
         Atatürk’ün vefatından 15 gün önce zamanın başvekili ve
     hariciye vekili vasıtası ile Muhammedilere verdiği mesaj ve
     bilcümle insanların asra uyumlu dünya yaşantılarına yön veren
     örnek uyarı.:
          Ölümünden 15 gün önce kendine geldiği zaman
     muhammedilere, dolayısı ile dünya Müslümanlarına şu mesajı
     vermiştir:
         "Bütün dünyanın müslümanları, Hz. ALLAH’ın son
     peygamberi Hz. Muhammedin (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip
     etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm
42   İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak
     bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkına bilirler."
         (Mustafa Kemal Atatürk)
         Bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı vasıtası ile dünyaya
     açıklanmasını emretti. Maalesef açıklanamadı.
         (Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil,
     Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1979, s. 102.)
         Atatürk’e "dinsiz" diyen ibadet ve taat ehli! ALLAH’tan
     hicap etmiyor, Resulünden de utanmıyor musun?!.
         Dinsizliği bilmeden meslek edinmiş. Yaratanından habersiz
     yaşantısı ve güya uyarısı ile, hakîkat dışı yaşantısının etkisi ile
     Atatürk’ü de kendi inancında göstermeye çalışıyorsun. Huzur-ı ilâhide
     bunun hesabı sorulmaz mı zannediyorsun?. Heyhât!.... İnananlara
     zulmeden ateist vatandaşım, yolu bozuk hemşehrim! Yol yakın iken
     kendine gel. Bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir. Uyan gaflet
     uykusundan!.
         Bu hastalığın tek ilâcı var, onu kullan. İlaç "Metafizik"tir.
         Kullanım reçetesini ehlinden al.
METAFİZİK II

     Her kişinin dünya hayatında yaşadığı, yaşadığını bildiği veya
bilemediği fiziküstü meta olay vardır. Çok kişi hayrette kalır. Fakat
hemen zuhurunda anlamsız gibi görünse de ahiri hikmettir.
     Zamanı ve çözümü HZ. ALLAH’ın yed-i kudretindedir.
     Bilemez ki o METAFİZİK zuhuratın HZ ALLAH’ın o kuluna
imtihan yeri olan dünyada iltiması kulun iman yönünde ferahlatılması
olduğunu.
     ALLAHU A’lem, ezel-i ervahta eşi, benzeri, şeriki, naziri
olmayan yaratanına acabâsız “BELΔ deyen bahtiyarların dünya
hayatına akseden istisnai lutf-i ilâhidir.
     METAFİZİK zuhuratlara “ilm-i ledünnî”dir de diyebilirsin.
     Hazret-i kur’ân’da izah edilen musa aleyhi’s-selâm ile hıdır-ilyas
aleyhi’s-selam kıssası aklın ve mantığın kabul edemediği ulu’l-azm
peygamberine dahi itiraz ettirdiği olay ledünni = meta değil mi?
     HZ. ALLAH’ın kıyamete kadar örnek Ledünni İlminin suali ve
cevabı İnd-i İlahiden ihsan edilmiyor mu, edilmedi mi?...
     ALLAH’ın fakiri olan kul aciz. ALLAH’ın ilmi zuhurunda aciz
olduğunu ALLAH’ın gücü ve ayrıca ilm-i ilâhinin fakiri olduğunu              43
bildirildiği an bilmesi, aciz kulun kemalatı değil mi?
     Rabbıma hamd ederek, aczimi itirafla, dergah-ı ilâhi yeboynu
bükük anlatmaya çalışacağım hayatımdaki “metafizik” olayları, kul
yaratanını iyi anlasın diye.
     Yalnız fiziki zuhuratların ve aklın gücü gerçeklerde yeterli
olamıyor.
     Bu türlü ilim sahiplerinin alıcısı çok olsa da HZ. ALLAH’ı bir
bilip, peygamberleri vasıtası ile ihsan ettiği vahy-i ilâhiye yeteri kadar
inanamadıkları ve uyamadıkları tarih boyu görülegelmiştir.
     Bu yönlü zahiri ilimden gayrıyı kabul etmeyen, edemeyen kişilere
akılcı din, beş duygunun esiri, materyalist denilmiştir.
     Hakikatleri, fiziküstü metafizik ve ilm-i ledünni ve vahy-i ilâhiyi
kabul ediyormuş gibi dinleseler de icraatın seyrine dahi tahammülleri
yoktur.
     Bu yönlü ilim sahipleri felsefeci ve feylesoflardır.
     HZ. ALLAH’ın “Bana din mi öğretiyorsunuz?” dediği ALAHU
a’lem bu kimselerdir.
METAFİZİK II

          İçlerinde Arapça bilen, hatta tefsir yazanlar dahi vardır!.
          Eşyanın felsefesi yapılır, mananın felsefesi olmaz.
          “Mananın felsefesi tasavvuftur” diyenler de hata etmişlerdir.
          Çünkü tasavvuf kâl değil, hâldir. Laf değil, yaşamaktır. Felsefe
     hiç değildir.
          Bildiğim kadarı ile yaşadığımı, yaşantımdaki özel tecelli
     tasavvufu, META zuhuratları, yazdığım kitaplarda anlatmaya aczim
     nisbetinde özen gösteriyorum.
          Maksadım -haşa- varlık göstermek değil.. Zira var olan, eşi,
     benzeri, ortağı ve şirketi olmayan bi-zatihi HZ. ALLAH’tır.
          Yaratanın yaratılana vermediği, yalnız zatına mahsus olan varlığın
     aciz beşerde idraki mümkün görülenin zerresi dahi, zatına mahsus
     olan varlığı, ufku hudutlu, beş duygudan öteyi görmekten yoksun,
     kudret-i ilâhi karşısında aciz beşere maletmek cüreti ve gafletinden ve
     bu bilgisiz sahtekarların varlık gösterileri ile sırât-ı müstakîm zıddı
     tariklerinden Rabbıma sığınırım.
          Evvelce yazmaya çalıştığım METAFİZİK kitabında şahsımda
44   zuhuru görülen, imanımı katmerliyen olayları tekrar yazmayı lüzumlu
     ve hemcinsim için faide mülâhaza ediyorum.


                                        ***
METAFİZİK II




      SADIK KULUN SADAKATİNE ZAMANI
         DURDURDU HZ. ALLAH (c.c.)




    Sene 1957 idi. ALLAHU a’lem 46 sene oldu. Aklımla mantığımla
halâ çözemedim, çözülemez de. Lütfen dinle. Zamanı durdurdu.
Zaman içinde zaman halkeder HZ. ALLAH, demekle yetiniyor Benî
Âdem. Bu kelâmın bu istisnai tecelliyatı izaha yeterli olamadığını
anlatmaya çalışacağım. Fiziküstü “METAFİZİK” olay:
    Dışişleri Bakanlığından kapalı zarf üsulü ile aldığım, teslim
müddetini de taahhüt edindiğim işlerin bitimine yakın bir gündü.        45
Akşam namazı yakındı. Namaza Ankara Cebeci yakınında tarihi cami
Hacımusa Camisine gelmemi şeyhim Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa
Yardımedici Efendim vazife olarak tebliğ etmişti. Namazdan sonra bir
yere yemek ve sohbet için davetli imişiz. Gidilecek yeri bilmiyordum,
amma belirli cemaatle gidecektik.
    Akşam vaktini sabırsızlıkla bekliyordum. Biliyordum, benim
yürüyüşümle kaç dakika süreceğini. Atölyem Hacıdoğan
Mahallesinde Denizciler cad. Börekçi Pasajının yanında, aşağıya inen
merdiven bitiminden hemen sonra sağ tarafta idi
    Bu davete icabet etmem benim için şeyhimin arzusu olduğu kadar,
benim de emirlere icabet etmem biatım, sırât-ı müstakîm olduğundan
şüphem olmayan, yoluma sonsuz hürmetim, HZ ALLAH’ın bizatihi
gösterdiği Efendime saygımla, hürmetim ve hizmetim idi.
    Gitme vaktim yaklaşmış, hazırlanmış dışarı çıkmak üzere idim ki,
Dışişleri Bakanlığı levazım müdürü, muhasebe müdürü, satın almada
bulunan mesul amir ve memurlar “işleri yerinde görelim ve hocanın
kahvesini içelim, dedik” diye “geldik” dediler.
    Elbet işleri yerinde görmek tabii hakları idi.
METAFİZİK II

         Amma benim mutlaka camiye yetişmem, Efendimin emrini yerine
     getirmem lâzımdı. O emir ki şahsıma yapılan manevi ahvalde sadakat
     imtihanı, şeyhim efendim bilsin, velev ki bilemesin, verilen ilâhi
     vazife, müntesiplerinin imtihan vesilesi, tanzim ve rahmet-i ilâhiyenin
     zuhur mercii. Rabbımın ihsanı ile bu türlü ve buna benzer sadakatımı
     senelerdir hiç aksatmamıştım..
         Kahvelerini çaylarını hemen getirttim. İş üzerindeki yeterli izahı
     yaptım, ama kahvelerini çabuk içmeleri için iş icabı değil, insanlık
     icabı gözlerine ve ağızlarına bakıyordum. Onlar da ağır ağır, soğutarak
     içiyorlardı. Komşu camilerden ezan sesleri geliyordu. Ben aciz
     Rabbıma yakarıyordum, “bu işi ancak zatın düzeltir” diye.
         Cemaata yetişmem imkansız görünüyordu.
         Sakın demeyesin: Ne olurdu bu davete gitmez isen, kıyamet mi
     kopardı?.
         O manevi halimi lisanen ne ben anlatabilirim, ne de sen mübarek
     kardeşim anlamaya henüz mana yapın ve düşüncelerin bilmem müsait
     mi?
46       HZ. ALLAH cümle kullarını bu ve buna benzer duygu ve
     düşüncelerle ihya eylesin. Tertip ve tanzim kıldığı mana aleminin
     mahrumu eylemesin, Amin.
         Karamsar olamazdım. Hiçbir hadisede Rabbım aciz kulunu
     mahrum ve mahcup etmemişti, etmeyecek de. Rahmet-i ilâhiyeye
     dönük duygu gerçeğinin ümidi bu abd-i âcizin madde ve mana
     yönüme hayat veriyor. Vahy-i ilâhi ile gelen tertîb-i tanzim-i ilâhi olan
     imanımın noksansız muhafazası için, benzeri olmayan Rabbimin
     sonsuz merhametine sığınırım.
         Yolumun sırât-ı müstakîm üzere olduğuna olan bilgim ve görgüm
     isbatlı ve şahitlidir. Elhamdü lillah.
          Düşünüyordum, cami kapansa da, yakın kahvelerde cami
     cemaatından bir kişi bulur isem davete nereye gidileceğini öğrenirim.
     Düşüncem telâşımı hafifletiyordu..
         Nihayet kalktılar, “vakit geç oldu, müsaade” diye. Misafirler çıkar
     çıkmaz gerilmiş yaydan fırlayan ok gibi fırladım. Aklın ve mantığın
     kabul edemiyeceği, manaya olan sadakatımın tecellisi ki aşk-ı ilâhi ile
     Hacı Musa Camiine yaklaştım. Hayret, caminin kapısı açık kalmış
     sevindim!.
METAFİZİK II

     Ayrıca hayret ettim: Caminin kapısı neden açık bırakılmıştı?
düşüncesi ile kapıya yaklaştım. Ezan-ı Muhammedi okunuyordu. Şok
olmuştum. Acaba bir hadise mi olmuştu?.
     Merak ve ürkek tavırlarla camiye girdim. Cemaat tamam ve sakin.
Hiçbir şey olmamışcasına sakin idiler.
     Müezzin Müslüm Efendi kamet getirdi. Kurrâ imam Hacı Mustafa
Efendi akşam namazının farzını kıldırdı.
     O zamanın Diyanet İşleri Başkanı -makamı cennet olsun- Ahmet
Hamdi Akseki Hazretleri. Her cuma namazını Hacı Musa Camiinde
Hoca Efendinin arkasında kılardı. Hoca efendi kurrâ hafızdı. Kur’ân-ı
Kerîm’i galatsız okurdu.
     Farz namazından sonra münferit namazın sünetini kıldık.
Tesbihatı ve topluca duamızı yaptık. Cemaat dağılmaya başladı.
Hayret!. Kimsede bir hadise olmuş telâş hali yoktu.
     Ben Müezzin Müslüm Efendiye telâşla sordum:
     —Hayırdır inşa ALLAH, niçin ezanı geç okudun, namazı geç
kıldık, bir hadise mi oldu? diye.
     Demez mi ki:                                                       47
     —İki dakika erken okudum ezanı. Hocamın davetine gideceğiz,
diye. Başlayış erkendir bitiş vakittir.
     Bu metafizik zuhuratın şokunu halâ üzerimden atamadım.
     “Zaman içinde zaman halkeder Hazret-i ALLAH.”
     Tasavvufi inancım bu zuhurat-ı ilâhiyeye uygun olduğu halde
şöyle derim:
     Bu abd-i âcizin izahını ancak ehlinin anlayacağı gerçek. Her ne
sebebten anlayamamaları normal gibi akıl ölçüsüne sığmaz ise de akıl
ölçüsünü kullanacağın yer mana ve vahy-i ilâhi karşıtı değil.
     Madde aleminde görüp beşerin müşahedesine verilen fizik
halinden öteye bilincini kullan lütfen.
     Nakil terazisine uzak durma ki aklı da naklin içinde göresin.
Naklin yanında akıl Celâlettin-i Rumi Hazretlerinin bildirdiği gibi:
“Naklin yanında akıl, çamur balçığa saplanmış eşek misalidir” der.
     Yalnız ve yalnız akıldan öteyi kabul edemeyenlere “beş duygunun
esiri materyalist” derler. Bu düşünce sahiplerinin emr-i ilâhi olan
vahye, peygamber efendilerimizin dünya hayatındaki yaşantılarına ve
METAFİZİK II

     mübarek sözlerine akıl ölçüsüne uymadı ise iltifat edemedikleri
     aşikardır.
         Bu toplumlar müslümandırlar. Amma Hz. ALLAH’ın bildirdiği
     mü’min müttaki, ittika sahibi değillerdir.
         İşte ayet-i celîle:
         Bismillâhirrahmânirrahîm
          Bedeviler dedilerki "iman ettik." De ki: "siz iman etmediniz,
     ama "müslüman olduk" deyin. İman henüz kalplerinize
     yerleşmedi. Şayet ALLAH’a ve peygamberlerine itaat ederseniz
     amellerinizden bir şey eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan,
     çok esirgeyendir.”
                                                    (Hucurat Suresi, 14)
          HZ. ALLAH’a olan mana zevkimi çok zaman inancımın geniş
     basamaklarından müşahede ettiğim HZ. Ali (kerremallâhu vechehû)…
     Gaza anında. İkindi namazının vakti geçiyordu. Güneş batmak üzere
     idi. HZ. ALLAH’ın “Aslanım” Hitabına lâyık gördüğü müstesna
     insan üzüldü diye HZ. ALLAH güneşi durdurdu. O zamanda
48   yaşayanların şahit olduğu vakıadır.
           Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hazretlerinin
     kendisine varlık getiren ahçısına: “Sen hele helvanı karıştıra dur”
     hitabında bulunduğu gibi… HZ. ALLAH’ın manada yaşattığı uzun bir
     hayatı, kişinin dünya zamanının bir zerresine sığdırıp, aciz kulun
     maddi ve manevi iki hayatında da sahibi kılması ender de olsa
     ALLAH’ın emrine samimi olan kullarının dünya hayatında görülen
     manevi zuhurat. istisna-i mana tecellisi “Ve hüve alâ külli şey’in
     kadîr” (O her şeylere Kadirdir.)
          Ne yazık ki HZ. ALLAH’ın cemi kullarına bizatihi bahşettiği Dîn-
     i İslâm’ı öğretmeye kalkışacak kadar ahmakça bir fanatizmin peşinde
     koşan ideolojik İslâm savunucularının aklını iyi kullanmaları
     gereklidir.
         Zaman yalnızca duygusallık ve akılsızlık değil, bilgi, sabır ve
     idrak zamanıdır.
         Günah-ı kebair dışında güzellikleri görebilme, bulabilme ve
     güzellikleri hayata mal edip yaşayabilme zamanıdır.
         O zaman bu yönlü yaşamın ismi İslâmiyet’tir.
METAFİZİK II

     İslâmiyet ise bir toplumun tekelinde olmayıp umuma şamildir.
     HZ. ALLAH’ın tevhit dinine verdiği isim “İslâmiyet”tir.
     Bilcümle peygamber efendilerimiz Dîn-i İslâm üzere
gönderildiler. Tabi olanların da cümlesi “Müslüman”dır. HZ.
ALLAH’ın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirisi budur.
     İslâm’ın şartı yoktur. HZ. ALLAH’ın varlığını lisanen
söylemesi beşer için yeterlidir. Artı ve gayrı ölçü HZ. ALLAH’a
mahsustur.
     İmanın şartı vardır. İman ehlinde zuhuru görülecek emr-i
ilâhiye uygun görünüm sergileyen kuluna HZ. ALLAH “Müttaki,
ittika sahibi ve mü’min" sıfatları taşıyan kullarını Hazret-i
Kur’ân’ın ilk ayeti Sure-i Bakara’da tarif buyurmuşlardır:
     Bismillâhirrahmânirrahîm
     Kendisinde hiç bir şekilde şüphe olmayan o kitap. Müttekiler için
bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.
     (Bakara Sûresi, 2)
     O müttekiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine
                                                                         49
verdiğimiz mallardan tasadduk ederler.
     (Bakara Sûresi, 3)
     Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab ve
peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler.
     (Bakara Sureri, 4)
     Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler
ancak onlardır. (Bakara Suresi, 5)
     HZ. ALLAH insan olmaya müsait, manaya kapısunu açmış,
kabiliyetli kullarına anlayacağı dilden ihsanı ile bildiriyor.
     Anlamaya müsait kulun SADRINI, kulun samimiyetli, emr-i
ilâhiye uyumlu yolunu, erbab-ı zikrin haline intibak ettiği nispette
hakikatlerin akıştığı NAZARGAH-I İLÂHİ olan sadık kul, kalbinin
mana yönüne yönelik hislerinde ve yaşantısında, muamelâtında emr-i
ilâhiye uyumlu icraatının maddede zuhurunu görür de dünyada da
itminan-ı kalbe sahip olur. Kemalâtlı imanının sesini baş kulağı da
aşk-ı ilâhinin zuhurundan hak aşıklarına müjde çığlıklarının dışa
yansıyan iman şahadeti “Ene razi, ente razi” (ben ondan razı, o da
METAFİZİK II

     benden razı) diyenleri örnek alır ve gittiği yollarını yaşadığı zamana
     göre manaya sadık kalarak değerlendirir.
          HZ. insana ALLAH için hürmet et. Yürüdükleri yolları sen de yol
     edin. Aynı yolda sen de yürümeye çalış ve azimli ol ki, bugünün
     şartlarına uygun, manevi rızıktan nasibini alasın.
          Beyinden kalbe doğru olan akımın akışı, umuma mahsus fiziki
     olay. Kalpten beyine olan akışın METAFİZİK olduğunu gizlemek
     mümkün değildir.
          Bu akışın akımından akıl da hal yolu ile yaratanını tanıyor.
     Tanımanın zevki ile Amentünün manasını kül olarak yaşamanın
     hazzı manevi ve maddi hayatında ve muamelâtında, sözünde,
     sohbetinde aşikâr oluyor.
                                        ***
          “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.”
          ***
          Mü’min ve müttaki sıfatına bürünen akıl ile nakil ilmi ve görüşü
     birleştimi sırat-ı müstakimin terazisinde tartılmış olur ve hakikatin
50   mehengi olduğunun zevkine erilir.
           Avamın aklı belirli şahsiyetlerin aklı gibi değildir.
          Akıl ilâ-nihaye işlenmeye ve işletilmeye muhtaç bir arazdır veya
     cevherdir.
          İlâhi terbiye görmemiş aklın düşünce ve icraatını nefsaniyet ve
     hayvaniyetin ötesinde manevi mecrada görmek mümkün değildir. Zirâ
     bulunabileceği mahal bedii ve hayvani hazların iskân mahalleridir.
          Hakîkatta bütün alem metafizik olaydır.
          Zaman geçtikce Benî Âdem’in manadan soyutlanıp maddeye
     kayması bedii zevk ve düşüncelerine daha cazip gelmiş.
          Hz. ALLAH’ın bilinmesinin, tanınmasının isteği ile yaratılan,
     yeryüzünde ALLAH’ın halifesi olmak şerefi ile şereflenen hazret-i
     insan…
          Toplumların cemaat olarak sırât-ı müstakîmin dışına çıkdığı
     zaman kullarını uyarıcı ALLAH elçilerini, peygamber efendilerimizi
     tekrar tekrar tarih boyu gönderdiği… Adedi zatına malum. Gerçekler
     bu değil mi?
METAFİZİK II

     Peygamber efendilerimizi “birini birinden ayrı görmeyin” hitabı
emr-i ilâhi değil mi?.
     Ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa
(s.t.a.v.)’den başka peygamber gelmeyecek, buyruğu hitab-ı ilâhi değil
mi?.
     Bu ve buna benzer emr-i ilâhilere sakın muhalefet etmeyesin.
     HZ. ALLAH’ın ihsanı, dünya hayatımın çok yönünde, zuhurunu
mana zevkiyle müşahade hazzına erip her kulda olur zannı ile ifşasını
lüzumsuz zannettiğim, çocukluğumdan bu yana yaşadığım
METAFİZİK zuhuratlar ve tecellilerin şahsıma mahsus zuhurunun
mühimlerini anlatmam yasaklanmadığına göre, bazılarını yazmakta
sakınca görmüyorum.
     Abd-i âciz rahmet-i ilâhiye olan hayatımdaki METAFİZİK
zuhuratı yazarak ifşa etmekliğim yasaklanmadığına göre neden
yazmayayım? Çocukluğumdaki METAFİZİK zuhuratları okuyanları
sıkmamak için yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım.
     HZ. ALLAH bu abd-i âcizine ihsan ettiği gibi cümle kullarına da
ihsan eylesin, amin.                                                     51

                                  ***
METAFİZİK II




                 DEVEYİ GÖTÜREN NEREDE?




         HZ. ALLAH’ın varlığından habersiz düşünmek dahi hayalinden
     geçmeyen kervan sahibi, kervanı çöktürerek bir nebze mola vermiş.
         Kervanı kaldırdığı zaman devenin bir tanesinin kalkmadığını
     görmüş.
         Deve çöktüğü yerde ölmüş. Gayet normal.
         “Yaratılan her şeyin sonu var. Baki olan yalnız Hz.
     ALLAH’tır.”
         Deveciye rahmet-i ilâhiye devenin ölümünü irşat kapusunun girişi
52   olarak ihsan etmişti HZ. ALLAH (c.c.).
         “İşte deve. Yük de sırtında. Deveyi götüren nerede?.” diyor ve
     yana yakıla arıyordu.
         Deveyi götüreni buldu deveci.
         “Be hey deveci! Deveni öldürmeden bulsa idin götüreni, deven
     ölmese idi daha iyi olmaz mı idi?”
         “Elestü bi-rabbiküm” (Ben sizin Rabbınız değil miyim?)
     Hitabına "belî” (Evet, Rabbımızsın) diyenlerdendin.
         Dünyada gaflet bataklığından çıkamadın. Beli demene deveyi
     kurban ettiler de, küfür bataklığından ihtiyarınla çıkardılar seni.
         Dikkat edersen sadık ve samimi kulların hayatında bu ve buna
     benzer olaylar çoktur.
         Ruha hitab eden nağmelerden haz duyanın maddesinde kıpırdama
     gibi görünen ritme uyumun manasını tamamı ile teslimiyetini
     görürsün.
         Nur-u aynım! Peygamber efendimizin "ikinci şeyh sadi şirazi"
     diye mana defterine yazdırdığı bu abd-i aciz, mânâ-adaşım cümle
METAFİZİK II

mana ehlini ikaz ettiler "musikiden anlamayan duygusuza sakın
öğüt verme” diye kuyumcunun mehenk taşı misali ölçü.


                              ***




                                                                53
METAFİZİK II




                  ŞEYHİM EFENDİME BİATIM




         Yanılmıyorsam sene 1949. Ankara Hacıdoğan Mahallesi Pala
     Sokak, no: 29’da mobilya atölyem var. Atölyemin üst katında
     oturuyorum. Kiracıyım.
         HZ. ALLAH bu abd-i âcizi Ankara’da başka yer yokmuşçasına
     neden orada iskân ettirdi? yeri geldikçe bu METAFİZİK olayı izah
     edeceğim inşa ALLAH
                                       ***
         Her ne kılmış ise adalettir, Cenâb-ı Kibriya
54       Her kazaya her belâya kıl rıza, ALLAH Kerim.
                                        ***
         1941’de asker oldum. Kursa gittim, piyade çavuşu oldum. Çavuş
     kursunu birincilikle bitirdim. Tekrar ordumun emri ile Trabzon
     Tümen Muhabere bölüğünde kalede 7 ay muhabere kursu gördüm.
     172’inci alay 1’inci Tabur Muhabere Kıt’a komutanlığına atandım. 4
     onbaşı 24 er 4 mekareden ibaret ayrı koğuşta bulunuyorduk.
          Teftiş vermiştik. Komutanlarımın beğenisini kazanmıştım. Resmi
     emirle münhal bulunan alay muhabere takımına komutan vekili olarak
     atandım. Gümüşhane’de idi alay muhabere takımı. Takımda benden
     kıdemli hayli çavuşlar vardı. Ben onların başına komutan olarak
     vazifeli idim. Binek hayvanım da vardı. 1945’de Alman harbi bitti,
     terhis oldum.
         Cennet-mekan anam aşılamıştı vatan sevgisini. Muhammetciğin
     kutsallığını, değerini. Gözlerinin yaşararak özlemini gizleyemediği
     emir tarzında ricası: “Oğlum, benim için nöbet tut.” Fırsat buldukça
     diyordu.
METAFİZİK II

     22 yaşında Ahmet ağabeyimi veremden kaybetmiştik. Çaresi
yoktu o zamanlar. Askerlik muayenesinde koluna çürük damgasını
vurmuşlardı. O günkü ailemin perişanlığını hiç unutamam.
     Tek erkek evlatları ben kalmıştım. Zayıftım. “Bu da ölmesin” diye
neler yapılmıyordu ki...
     Anamın HZ. ALLAH’a yaptığı yüksek sesle ve gözyaşları ile
müracaatına şahit olmuştum.
     Benim dinlediğimden habersiz konuşuyordu. HZ. ALLAH’la:
     —Ya Rabbi! Bu oğlumu güçlü kıl. Uzun ömürlü eyle. Askere
elimle hazırlıyayım. Hiç üzülmeyecegim” diye sanki anlaşma yaptı.
     Ve vaadinde durdu. 4 sene askerlik yapan oğlu için üzülmemiş
gibi dursa da, ikinci anlaşmaya girdi ve dedi ki:
     —Ya Rabbi! Oğlumu gönder, bir gün göreyim (anam deveyi
götüreni biliyordu.)
     Öyle oldu: Anam’la bir gün görüşebildik. Neresinden bakar isen
bak METAFİZİK zuhurat.
     Hubbu’l-vatan mine’l-iman. Vatanı olmayanın imanında
                                                                         55
noksanlık vardır, hadisini çok söylerdi Anam. Zamanına uygun
kültürlü kadındı. İbareyi iyi okur ve yazardı.
     Yeri geldikçe Anamın meziyetlerini günümüze ibret olsun deye
anlatacağım.
     Bugünkü ve gelecek neslin bu türlü ahlak-ı hamideye çok ihtiyacı
olacak görüyorum.
     Ve o güzelliklerden mahrumiyetle güzeli bilenler ise güzelliklere
hasret yaşıyor.
     Askere gitmeden evvel ve askerliğimin devamınca beş vakit
namazı kılıyor, ramazan orucunu tutuyordum.
     Dîn-i İslâm’a bilerek veya bilmeyerek sokuşturulan, emr-i ilâhiye
ters düşen hükümlerle kulları Yaratanından kaçıran, “vazife
yapıyorum” zannı ile manevi bilgiden yoksun, nefsani duygunun
sınırını aşan icraatlar inancımı sarsıyordu amma Rabbımın lütfu ihsanı
ile bu abd-i âcizin imanımın kemâlata dönük rahmet-i ilâhiyeye
müsait yaratıldığını, nefsani duygularım ilâhi zuhurat ve istek
karşısında sönük kaldığından şer güçler bu fakiri Amentü’nün dışına
METAFİZİK II

     itekliyordu. Amma mana zevkinden tamamı ile dışlıyamıyordu,
     Elhamdü lillah.
          Böyle olduğunu zaman geçtikce daha iyi anlıyor bu güzellikleri,
     HZ. ALLAH’ın kullarına karşı ihsan eylediği rahmet ve mağfiret
     sıfatında veraset-i Nebi, nedîm-i ilâhi olan irşat vazifemde görüyorum.
          Rabbım bu yolda samimiyetsiz kullarından eylemesin.
          Ahir zaman nebisi Hz. Muhammet Mustafa (s.t.a.v.)
     efendimizin izinden Hz. ALLAH ayırmasın, amin.
          Bilcümle peygamber efendilerimizin de muhabbet ve
     şefaatlerine nail kılsın, amin.
          Babam sert mizaçlı idi, amma anama karşı yumuşak ve uysaldı.
          Anam ise babama karşı saygılı ve hürmetkardı. Biz çocuklarına
     babamı öyle tanıtmıştı ki, babam çocuklarının nazarında ilâhi bir hal
     almıştı.
          Babamın hiçbir çocuğuna dayak attığını bilmem.
          Kızdığı kişiye yan döner öyle azametle yukarıdan aşşağıya
     aşşağıdan yukarıya bir sert bakışı vardı ki çok tesirli ve etkili idi. Söz
56
     söylemeye lüzum kalmıyordu.
          Hayatım müddetince babamla anamın birbirileri ile münakaşa
     ettiklerini -yemin ediyorum- hiç görmedim. Başkalarından da
     duymadım.
          Babamın gelmesi yaklaştımı anam çocuklarına şöyle derdi:
          —Şimdi babanız gelecek. Sizlere tahsis edilen rızkı temin etmesi
     için akşama kadar kimlerle uğraşıyor. Evine gelince rahat etsin. Bir de
     siz canını sıkmayın, diye tembih ederdi.
          Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
        ALLAH’tan başkasına secde edilse idi, kadınlara
     emrederdim, erkeklerinize secde edin diye.
        Bu hadîs-i şerîfi anamdan öğrendim.
        Hanım kızım öğrendin mi saliha hanımefendiyi?
        Bir evlat babayı saymıyor, hatta düşman gibi davranıyorsa
     müsebbibi çocuğun anasıdır.
        “Cennet ananın ayağı altındadır” ikazını iyi anla.
METAFİZİK II

    Yukarıda örnek gösterdiğim saliha kadın nasıl olmalı? anla da,
evlatlarını öyle terbiye eyle. Toplumun başına belâ yetiştirme
    Babaya da derim ki evladına ve ayaline haram lokma yedirme.
    Derviş yabancı bir tekkeye misafir gelmişti. Eşeğini tekkenin
seyisine teslim ederek “aman ha! Yemini bolca ver. Suyunu ihmal
etme. Tımarını yap” dedikçe her bir kelâma hiddetlenerek Lâ Havle
diyordu seyis. Birkaç gün misafir olan derviş gidecek.
    Bakımsızlıktan takatı kalmayan eşeğe sahibi binince eşek yattı,
kalkamadı.
    Misafiri yolcu eden dervişler:
    —Eşeğe ne oldu? dediler.
    Adam seyise baktı da Arabi lisanla cevap verdi:
    —Eşek devamlı Lâ havle yerse lâ kuvvet olur!...
    Haram lokma ile beslenen aile efradından hayır bekleme.
    La kuvvet olur. Manevi hiçbir kuvvete sahip olamaz
    Haram lokmanın değil fertleri, toplumları ihya edip, nesilden
nesile muhafaza edilerek devam ettiği görüldü mü?                          57
    Büyüklerimiz buyurdular ki, “haram olan servetin devamının en
fazla yirmi beş seneyi geçtiği görülmemiştir.”
    “Haramiyeti bariz belirli haram lokmaya besmele çekilmez. O
kazançdan sadaka dahi verilmez. İbadethaneye verilmez, cami
yapımında kullanılmaz. Haram libasla namaz kılınmaz" dediler.
    Bismillâhirrahmânirrahîm
     ALLAH size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve
ALLAH’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim
bunlardan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve
sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.
      (Bakara Suresi, 173)
     Maide Suresi 3, Enam Suresi 145 ve Nahil Suresi 115, bu
surelerde HZ. ALLAH haram olanı zaruret halinde kulun yapması
icap eden emr-i ilâhiyi beyan eder.
     İslâm da zorluk yoktur. Zaruretler mahzurları ortadan kaldırır. Bir
kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir
işi işlemek zorunda kalırsa, Şer’i hükümler de tahakkuk etmişse, haddi
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -
METAFİZİK - II -

More Related Content

What's hot

BALIĞIN MUCIZELERI
BALIĞIN MUCIZELERIBALIĞIN MUCIZELERI
BALIĞIN MUCIZELERI
Ilyas Qadri Ziaee
 
İmam gazali hidayet rehberi
İmam gazali   hidayet rehberiİmam gazali   hidayet rehberi
İmam gazali hidayet rehberi
Selçuk Sarıcı
 
Susmuş şehzade
Susmuş şehzadeSusmuş şehzade
Susmuş şehzade
Ilyas Qadri Ziaee
 

What's hot (20)

BALIĞIN MUCIZELERI
BALIĞIN MUCIZELERIBALIĞIN MUCIZELERI
BALIĞIN MUCIZELERI
 
İmam gazali hidayet rehberi
İmam gazali   hidayet rehberiİmam gazali   hidayet rehberi
İmam gazali hidayet rehberi
 
19.Soz
19.Soz19.Soz
19.Soz
 
9.Soz
9.Soz9.Soz
9.Soz
 
Susmuş şehzade
Susmuş şehzadeSusmuş şehzade
Susmuş şehzade
 
2.Sua
2.Sua2.Sua
2.Sua
 
25.Soz
25.Soz25.Soz
25.Soz
 
13.Lema
13.Lema13.Lema
13.Lema
 
1.Soz
1.Soz1.Soz
1.Soz
 
13.Sua
13.Sua13.Sua
13.Sua
 
32.Soz
32.Soz32.Soz
32.Soz
 
20.Mektup
20.Mektup20.Mektup
20.Mektup
 
8.Sua
8.Sua8.Sua
8.Sua
 
30.Soz
30.Soz30.Soz
30.Soz
 
Reshalar
ReshalarReshalar
Reshalar
 
15.Mektup
15.Mektup15.Mektup
15.Mektup
 
02barla
02barla02barla
02barla
 
23.Lema
23.Lema23.Lema
23.Lema
 
Katrenin Zeyli
Katrenin ZeyliKatrenin Zeyli
Katrenin Zeyli
 
9.Mektup
9.Mektup9.Mektup
9.Mektup
 

Similar to METAFİZİK - II -

HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEPHZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
PoetGokhanEr
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
Selçuk Sarıcı
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
Ümit Şimşek
 
29.Lemadan Ikinci Bab
29.Lemadan Ikinci Bab29.Lemadan Ikinci Bab
29.Lemadan Ikinci BabAhmet Türkan
 
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
DEDE OSMAN AVNİ K.S
 
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218Ahmet Türkan
 
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat AkidesiEhli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Islamhouse.com
 
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.netRuh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
Adnan Dan
 
Allah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusuAllah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusu
babylonboss
 

Similar to METAFİZİK - II - (20)

HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEPHZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
HZ. KUR'AN'DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP
 
4.Lema
4.Lema4.Lema
4.Lema
 
2. Huccet I Imaniye
2. Huccet I  Imaniye2. Huccet I  Imaniye
2. Huccet I Imaniye
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
26.Mektup
26.Mektup26.Mektup
26.Mektup
 
9. Mesele
9. Mesele9. Mesele
9. Mesele
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
 
24.Mektup
24.Mektup24.Mektup
24.Mektup
 
29.Lemadan Ikinci Bab
29.Lemadan Ikinci Bab29.Lemadan Ikinci Bab
29.Lemadan Ikinci Bab
 
Zeyl Ul Hubab
Zeyl Ul HubabZeyl Ul Hubab
Zeyl Ul Hubab
 
Hubab
HubabHubab
Hubab
 
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
700 Seçme Sahih Hadis-i Şerif
 
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218
 
7.Sua(Ayetulkubra)
7.Sua(Ayetulkubra)7.Sua(Ayetulkubra)
7.Sua(Ayetulkubra)
 
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat AkidesiEhli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
 
17.Soz
17.Soz17.Soz
17.Soz
 
Zuhre
ZuhreZuhre
Zuhre
 
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.netRuh, İnsan ve Cin - horozz.net
Ruh, İnsan ve Cin - horozz.net
 
Allah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusuAllah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusu
 
Lemalar
LemalarLemalar
Lemalar
 

METAFİZİK - II -

  • 1. www.galibivakfi.com Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere Sitemizden Ulaşabilirsiniz. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU METAFİZİK II
  • 2.  Metafizik II H. Galip Hasan Kuşcuoğlu
  • 3. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU Kâdirî, Rufâî, Gâlibî Meşâyihi, Mutasavvıf METAFİZİK II
  • 4.
  • 5. İÇİNDEKİLER BAŞYAZI .............................................................................................9 Emr-i İlâhi Ve Tertib-İ İlâhiye Karşı İtiraz Eden Şeytan ......................... 15 Hazret-İ Allah’ı (C.C.) Kul Nasıl Bilmeli? .............................................. 20 Şehadet-İ İmanın Aslı............................................................................... 21 Hz. Allah’ın Sıfatları ................................................................................ 22 İbn-i Rüşd ................................................................................................. 30 İkinci Kitaba Neden İhtiyaç Duyuldu? ..................................................... 33 Sadık Kulun Sadakatine Zamanı Durdurdu Hz. Allah (C.C.) .................. 45 Deveyi Götüren Nerede? .......................................................................... 52 Şeyhim Efendime Biatım ......................................................................... 54 Mübarek Adınız Nedir? ............................................................................ 60 Ankara’da Niçin Ve Nasıl İskan Olundum? ............................................. 62 Unutamadığım, Hiç Bir Zaman Da Unutamayacağım, Mutlak Adalet Sahibi Hazret-İ Allah’ın Bu Abd-İ Âcize İcraatını Ve Bizatihi İfşaatını Dinle ......................................................................................................... 68 Adalet-i İlâhiye Ve Hitab-I İlâhi .............................................................. 70 “İslâm’da Beş Şart Vardır” Diye İlâhi Bir Bildiri Yoktur ........................ 75 Yersiz Soykırım İddiası ............................................................................ 81 Madalyanın Sahibi.................................................................................... 82 Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca’nın Ahval-İ Aleme Tasavvufi Bakışı88 Deniz Kablumbağaları .............................................................................. 97 Pala Sokak ................................................................................................ 99 Yusuf-u Bahri Hazretlerinden Bahsetmeden Geçemeyeceğim .............. 108 Rahmet Mühürü...................................................................................... 148 “Razıyım Senden Devam Et” Buyurdu Hz. Allah.................................. 150 Şarâben Tahûrâ (Aşk Şarabı) ................................................................. 153 Kırklar Meclisi ....................................................................................... 155 Boş Kuruntularla Geçen Zamanım ......................................................... 157 Niçin Teberrük?...................................................................................... 165 Kara Şeyh Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti .................................. 169 Mahmut Ya Doğru Söyledi İse?!. ........................................................... 182
  • 6. Ehline Göre İbret-Amiz Bir Olay Naklederler ....................................... 184 Kızım Sevil’in Kıyameti ........................................................................ 186 Tosyalı Şehitlerle Sohbetim ................................................................... 189 Kayısı ..................................................................................................... 191 Kaybolan İnek ........................................................................................ 197 Alkolik Derviş Ali Efendi ...................................................................... 201 Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymayacaksın” Dedi ......... 205 Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal Bey Vardı ............................................................................................... 208 Melâikeler: “—Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” ........... 210 “Git Enişte, Ablamla Balayı Yaparsınız” Demiştim. Samimi Espirim İnd- İ İlâhide Kabul Edilmiş. Öyle Zuhur Eyledi!. ........................................ 214 Mevlevi, Nakşi Meşayihi Şeyh Mikdat Baba ......................................... 217 SÖZLÜK ...........................................................................................222
  • 7. RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’IN ADI İLE BAŞLARIM HÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛB MEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎN MEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎN MEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN. DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂH DESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂH DESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂH DESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂH DESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂH DESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂ HABÎBULLÂH. DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VE RESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTI DESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂN RIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.
  • 8. KISALTMALAR a.s.: aleyhis-selâm (ona selam olsun) a.s.s.: aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun üzerine olsun) c.: cilt no c.c.: Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!). Hz: Hazret-i (yüce, büyük) k.A.v.: Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir. ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz tutmuştur, demektir. k.s. : kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun) k.A.s.: Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın) k.A.e.: Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin) r.a.: radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun) s.: sayfa s.a.v.: Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona selam etsin) S.O.S.: save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!) s.t.a.v.: Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını yüceltsin ve ona selam etsin)
  • 9. BAŞYAZI Kullarına rahmetinden irade ihsan eyleyip, adem olarak yer yüzüne gönderen, "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının anlamı, "ekiniz, biçiniz, yiyiniz" hitab-ı ilâhîsinden Sorumlu olduğunu müdrik, efdal ve şerefli mahluk, kamil hazret-i insan!… Eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan -olamayacak da- gerçeğini kelam-ı kadim’de açık bildiren, İhlas-ı Şerif’le noktalayan Hazret- i ALLAH’a hamdim, şükrüm, tazarrum ve niyazımdır. Hazret-i ALLAH Musa aleyhi’s-selama vahyetti: 9 “Fir’avn’a git, çünkü o iyice azdı.” (Tâhâ Sûresi, 24) Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vahlül ukdeten min lisânî yefkahû kavlî, (Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimin bağını çöz. ki sözümü anlasınlar,) (Tâhâ Sûresi, 25, 26, 27, 28) Ve üfevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrun bi’l-ibâd. (Ben işimi ALLAH’a ısmarlıyorum. Çünkü ALLAH kullarını çok iyi görendir.) (Mü’min Sûresi, 44) Musa aleyhi’s-selamın aczini itirafı, Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da bildirdiği biz acizlere örnek yakarışı. Bu abd-i âciz de takliden senelerdir sohbetlerime aynı iltica ile başlamanın zevkini alıyorum. Aynı ilticaya takliden devam ediyorum. Çünkü gerek madde ve gerekse mana eşi, şeriki, naziri olmayan Rabbımın yed-i kudretinde olup yegane mutasarrıf Hazret-i ALLAH’tır. Emrinin zuhuruna neyi dilerse, kimi vazifelendirdi ise, onu vesile kılar. Hazret-i ALLAH’ın bir nebze de olsa zatî sıfatlarını naçiz şahsına maletmek gafletinden kurtulamayanlar rahmet fukaralarıdır. Bu rahmet-i ilâhîyeden nasib alamadıkları gibi zaman zaman onların Din-i İslâm adına mânâ
  • 10. METAFİZİK II düşmanı olduklarını görmek her devirde mümkündür. O türlü Benî Âdem’e metafiziği kabul ettiremediğin gibi, sözünü de edemezsin. Düşünemez ki dünya hayatının ekseri yönü fiziküstü, metadır. Fiziki zuhurat Hz. ALLAH’ın fiili sıfatlarının yeryüzünde gökyüzünde tenezzülen zuhurudur. Bu zuhuratlar. Bizatihi değil, izafidir, mecazidir. emr-i ilâhi ile yapılması emredilen ibadet taatlar dahi. Yaratılan Benî Âdem’in yaratanını daha yakiynen bilmesi için maddede zuhuru görülen cümle olaylar amaç değil araçtır. Fiziki zuhuratların cümlesi araçtır. Yalnız ve yalnız Hz. ALLAH’ın bilinmesi amaçtır. Din dahi araçtır. Özet olarak izah eder isek, fiziki zuhurat araçtır, metafizik zuhurat amaçtır. Yeri geldikçe vazifem ve amentüye olan imanımın gereği abd-i âciz lutfedildiği kadar anlatmaya ve yazmaya çalışacağım. Rabbım samimiyetime bağışlayıp okuyanlara ve dinleyenlere tesirini halketsin. O her şeylere kadirdir. 10 Zuhurunu her an ehlinin müşahede eylediği rahmet-i ilâhîyeyi, enaniyetten, ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını aciz şahsına maletmek gibi cehaletin ve gafletin meyvesi, şirkten kurtulmadıkça rahmet-i ilâhîye olan metafizikten yoksun kalırsın. Zuhurunu görsen dahi “doğal” der, geçersin. Ancak yokluk kapısından bakarsan gerçeği görürsün. Oradan bakmaya tenezzül edemeyeceğine göre hak yolda rehberlik iddiasının anlamı nedir? Tahrip ettiğin yollarda maneviyatını felç ettiğin mana kaza-zedelerinin hesabı elbet sorulur. verebilecek misin? “Küllü şey’in sebebâ.” (Her şey sebeplere bağlıdır.) Her şey sebeplerle zuhur eder. İyi bilesin ki sebepler tertib ve tanzim-i ilahidir. Mananın aslı değildir. Sebebe hürmet ve hizmet ise Benî Âdem’in kemalatı için tertib-i tanzim-i ilahidir. Âdemin samimi inancı ile emr-i ilahileri maddesi, manası ve nefsinde tatbiki her ne kadar cüz’i iradeye bağlı ise de peygamber efendilerimizin bildirisine veraset taşıyan mutasavvifinin idraki ve görüşüne göre kulun ibadet ve taatı Hazret-i ALLAH’ın muhip kuluna ikramı, kulunu ihyasıdır.
  • 11. METAFİZİK II Bu rahmet-i ilahiye, Âdem’in yaratılışının sırrı. Hazret-i insan olmasını sağlar. İyi biline. Âdem insan olmaya namzettir, müsait yaratılmıştır. ALLAH’a eş ortak koşmadan, başka mabut edinmeden yaşantısını samimiyyetle emr-i ilahiye uygun devam ettirebilen kul, Hazret-i ALLAH’ın koruması ve muhafazası altındadır. Bu abd-i âciz imanım ve samimiyyetimin nisbetinde dünya hayatımda bunu gördüm, bunu yaşadım… Bu yaşantımın rahmet meyvesini yiyorum. İsteyen nasiplilerin manevi vazifem icabı ihlâsı kadar yemelerine vesileyim. Rabbım öyle vazifelendirdi bu abd-i âcizi. Zuhurat ve tertib-i ilahi ile bu biçare, yaratanıma izahı mümkün olmayan hayranlık, hayranlık, hayranlık duydum. Yaratanıma Aşık oldum. İlahi aşk ne imiş? aczim kadar gördüm yaşadım, yaşadım. İki alemde de yaşayacağım inşa ALLAH. Gerçek sermayem bu. Başka sermaye gibi görünen zuhuratlara iltifatım yok denecek kadar azaldı. Yeri geldikçe izaha çalışacağım. Bu abd-i âcizi iyi dinle! 11 Mecaz olan maddeden öteye yol bulamayan nefsimin arzularını da aşk zannederdim. Bunların nefsin isteği ve arzuları olduğunu, vuslatla varlığını ekseriyetle kaybettiğini gördüm. “Halilim” hitabı ile şerefyab olmuş İbrahim aleyhi’s-selamın: “Ben batanları sevmem” hitabını iyi anladım. Elhamdülillah. Sen de anlamaya çalış. Nur-u aynım, din kardeşim, yol kardeşim. Peygamberinin şeriatına bağlı ALLAH’ımız bir kardeşim. İsmin ne olur ise olsun ALLAH’ın varlığını kabul eden müslüman kardeşim. Hayatı metafizikle uyarılmış bu abd-i âcizin manevi çığlıklarına kulak ver. Manaya hulûl edemeyen din adamları akılcı bir din ihdas ettiler. Beş duygunun ötesinden habersiz, fizikten öteye yolu olmayan, mana nasipsizi toplumlar yetiştirdiler. “Âmentüye iman ettik” dediler. Manadan uzak kelime yakınlığı ile yetindiler. “Kur’ân’dan başkası bizi ilgilendirmez” dediler; Kur’ân’ın manasını da delik deşik ettiler. Evliyayı dışladılar, zikrullahı dışladılar, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhîyi kabul edemediler. Zamanımızın mana sahtekarları ile dolmasına bilmeden zemin hazırladılar. Ehl-i hakîkat sahte din simsarlarının,
  • 12. METAFİZİK II metafizik garibi materyalist bilgelerin çokluğundan aciz kaldılar. Zahir uleması manayı yaşadıkları zamana göre ölçecek terazi edinmemişlerdi. Dini tedrisatta da maddeden öteye yolu olmayan, manayı yansıtmayan ilme’l-yakıyn ile yetindiler. Ayne’l-yakıyn, hakka’l-yakıyn garibi, maddeden öteyi göremeyen, yeryüzünde ve gökyüzündeki ayetlere de itibar edemeyen akılcı bir ilim ihdas ettiler ve ilimlerini inançlarına eşdeğer kıldılar. Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v) tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995 sabah namazından sonra hal-i yakazada hitab edildi bu abd-i âcize. Bütün insanlık alemine duyurmaklığım işaret edildi: "Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı zamana göre hazırlansın." (Hitab-ı Resul) Ravisi bu abd-i âciz. Emr-i Peygamberiyi iyi anla. Tertip ve tanzim-i ilâhinin dışına çıkmamaya çalıştığının her halinde zuhuru görünsün. Zamana göre 12 içtihadsız Şeriatı değil, günah-ı kebair dışında güzellikleri yaşa. Cümle güzellikleri şeriatın dışında göstermekten vazgeç. Günah-ı kebair dışında zuhurunu gördüğün güzellikler hikmettir. "Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın" buyurulmadı mı? Benim alim kardeşim! Manevi zuhuratı ve tecelliyatı kabul edemediğin için teşkilat-ı ilâhiyeyi de elbet kabul edemezdin, dikkat et! Mazur değilsin, kanunu bilmemek mazeret olmadığı gibi… Mana ile güzelliğini bulan akıl terazisinde tartıyı iyi bilesin. Akıl vahy-i ilâhi ile bağdaşamadı ise kişiyi rahmet-i ilâhîyeden mahrum kılar. Rahmet-i ilâhiye ve sırr-ı ilâhi kapısını iradesi ile kapatmış olur. Bilmeden, hakîkatlere yaptığın tahribatı yaşadığın zamanın içtihadi ölçüsü ile ölçtüğün zaman hatanı sen de anlayacaksın. Geçmişi bilesin, ibret alasın. Geri getiremezsin. Gelecek ise ALLAH’a ma‘lûmdur, bilemezsin.
  • 13. METAFİZİK II Tertib-i tanzim-i ilâhinin verdiği irade ile yaratanın emrine uygun, günah-ı kebairelerin dışında güzellikleri bul. Yaratana kul olmanın zevki ile günü yaşa… Hal budur! Daha evvel yazdığım Metafizik kitabında aciz şahsımda zuhur eden metafizik tecelli ve zuhuratları bir nebze yazmıştım. Daha geniş anlatmak ihtiyacını duydum. İnanan kitlelerin dahi fizikten öteye yol bulamadığı, bulamadığı için de bunalımdan hurafaya meylettiğini her zaman çok kimselerde görmek mümkün. Cenab-ı Hakk’ın "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının anlamının yalnız fiziki yönü olduğu gibi, kasd-i ilâhi "meta"dır. Peygamberimiz Efendimiz "sizin en hayırlınız ahiret için dünyasını, dünya için ahiretini terketmeyendir" buyurdu. Fiziki zuhuratları incelediğin zaman aslının meta olduğunu göreceksin. Zira yaratıcı eşi, benzeri olmayan, şeriki, naziri olmayan HAZRET-İ ALLAH’dır. Yaratmak ancak, ALLAH’a mahsustur. Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir. Sanat eserleri, yaratmak değildir. Çünkü sanatkar bir şeyi 13 meydana getirmek için cevhere ve araza muhtaçtır. HAZRET-İ ALLAH cevheri ve arazı yarattığı gibi Benî Âdem’e ihsan eylediği cevher ve arazın birleşiminden ihtiyaçlarını giderme kabiliyetini Benî Âdem’e cüz’i de olsa ihsan etti. "Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk, bilemedi, Adem bildi." Ey insan olmaya namzet Benî Âdem (adem yok demektir) insan olmak imkanı iradene verilmiş. Başka mahlukata verilmeyen bu rahmet-i ilâhiye, “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” bildirisi ile alemin yaratılış sırrının ilâhi ifşası değil mi? Ruhlar aleminde zatına secde emri verildi. Ruhlar imanlarının samimiyeti nisbetinde secde ettiler. Acabâlı secde eden ruhlar olduğu gibi, secde etmiyen ruhlar da vardı. Cenâb-ı Hak rahmetinden yeryüzünü yarattı. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in ruhlar alemindeki görünümünün aynı cesedini balçıkdan yarattı. "Adem’e ruhumdan ruh nefyettim" buyurdu Hz. ALLAH.
  • 14. METAFİZİK II *** 14
  • 15. METAFİZİK II EMR-İ İLÂHİ VE TERTİB-İ İLÂHİYE KARŞI İTİRAZ EDEN ŞEYTAN HZ. ALLAH melaike ve cin taifesine Âdem’e secde etmelerini emretti. Çünkü insan olmaya namzet Benî Âdem melâike ve cin taifesinden efdal yaratılmıştı. Şeytan cin taifesinden idi. Enaniyyeti şeytanı emr-i ilâhiye ve tertib-i ilâhiye isyan ettirdi. Çünkü maddeyi bildiği kadar, manadan nasipsizdi. Cin taifesinden olan şeytan küfrünün semeresi olan enaniyet bataklığından çıkamadığı gibi yaratanına itiraz etmeyi zevk edindi de Âdem’in hilâfete lâyık olmadığını göstermek için HZ. ALLAH’tan zaman ve ruhsat istedi. 15 Her zuhurat ve olayda maddeden başka ölçü bilmeyen şeytan Âdem’e secde emrine itiraz etti: “Beni dumansız ateşten, Âdem’i de balçıktan yarattın, ben Âdem’den efdalim” diye emr-i ilâhiye karşı küstahca tavır takınınca Hazret-i ALLAH şeytanı huzurdan kovdu ve lânetledi. Her zuhuratın tertib ve tanzim-i ilâhi olduğundan şüphesi olmayan hal ehlinin şeytana verilen vazifenin şaşkınlığına HZ. ALLAH buyurdu “Zaten o kafirlerdendi.” Rahmet-i ilâhiyeden, af ve mağfiret deryasından habersiz, “her şeyi ben biliyorum, Benî Âdem’in şeytandan efdal olmadığını göstereceğim” edası ile olanca küfrünü ortaya çıkaran şeytan, ruhsat istedi Hazret-i ALLAH’dan. ALLAH (c.c) buyurdu: “Benim sadık, imanlı kullarıma bir şey yapamazsın. Senin arkandan götürdüğün imansızlar senden farklı değildirler.” Böylece şeytanın da vazifesi bilindi. Şeytan Hazret-i ALLAH’ın gücü üstünde hâşâ güç olmayıp cin taifesindendir. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in, kamil insanın dahi emr-i ilâhiye sadakatını zayıflatan ve samimiyetsizliğinin gizli yönünü
  • 16. METAFİZİK II ortaya çıkaran ve setrini kaldırtan, seçkin kulunu da imanının korunmasından ötürü aşk-ı ilâhiye itekleyen mehenk taşı. ALLAH’ın yarattığı cin taifesinden. Küfrü ve isyanı kendi gördüğü gibi, kula cazip göstererek, tertib-i ilâhinin zıddına kulu teşvik eden! Bilâistisna cümle kulların az, çok malumu. Bariz görülen imtihan suali. İyi bilesin ki şeytan ALLAH’ın gücü karşıtı güç değil. ALLAH’dan başka güç yok. Hesabını ona göre yap. Ona fırsat verme! Benî âdem hakkında ne diyor şeytan? Duymak ister misin? Hz. ALLAH’a secde etmeyen enaniyyetli kullar için Hz. ALLAH emretti "Adem’e secde et" diye. İtiraz ettim, huzurdan kovuldum, lânetlendim. Benî Âdem’e emrediyor "zatıma secde et" diye. Adem yaratanına secde etmiyor. Merak ediyorum bu ademin hali nice olacak?. Ehl-i hal şair ne diyor, dinle: Türlü, türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr 16 Benî Âdem sandılar ki anı şeytân eyledi. Ehli hal şair şeytanın başlı başına güç olmadığını ne güzel ifade eylemiş.. Peygamber Efendilerimiz masum yaratıldılar. Günah-ı kebair işlemekten salimdirler. Haşa, ilah değillerdir. ALLAH’tan başka ilâh yoktur, olamayacak da. Peygamber efendilerimiz dışında cümle kullar şeytanla gelen suallerin muhatabıdırlar. Peygamberimiz Efendimize sordular: —Senin de şeytanın var mı, ya ResulALLAH?” Buyurdular ki: —Ben şeytanımı müslüman ettim. Ben de kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum, sizler gibi beşerim, yanılabilirim, unutabilirim.” Hazret-i ALLAH cümle kullarını şeriatı ile yükümlü kıldığı Peygamberinin şahsiyetinde ve hayatında zuhuru görülen tertib-i tanzim-i ilâhiden manası ve maddesi ile asra uyumlu yaşamaktan aciz kullarını mahrum kılmasın, amin.
  • 17. METAFİZİK II Ezel-i ervahta, ruhlar aleminde cümle peygamber efendilerimiz masum yaratıldılar. "ALLAH’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız” (Bakara Suresi, 285) "Biz ALLAH’a ve onun katından bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbata indirilene, Musa ile İsa’ya verilenlerle rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece ALLAH’a teslim olduk, deyin." (Bakara Sûresi, 136) Al-i İmran 84 ve Nisa 152 ayetleri de benzer mana taşırlar. Sebepli veya sebepsiz, dünyada yaratılışın manasını umursamayan, bilâistisna ALLAH’ın kullarına tepeden bakmayı nefsine sermaye edinmiş mana yoksunu, bakışı ve görüşü gerçeklerden uzak, bu zafiyetine rağmen hakikat alimi olduğunu iddia eden nâ-ehil kişiye, bilmem ne denir? 21’inci asırda yaşadığımız şu dünyada yaratılan mahlukatın ancak milyonda beşini bildiğimiz ehli tarafından bildirilirken, tanzim-i ilâhi 17 olan fiziki zuhurat tecellilerini küll olarak kavramaktan aciz, nazar-ı ilâhiden yoksun “akıl” fiziküstü metayı, yaratanının ihsanını vahy-i ilâhiden nasibini almaya yaklaşmayan kul manâ zuhuratlarını nereden ve nasıl bilecek? İmanını, aklı ile müşterek vahy-i ilâhiden nasibini almak için iradesini sarf etmeyen kul, ALLAH’ın varlığına emr-i ilâhi ile yükümlü kılındığına Peygamberinin ALLAH’ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik şerefi ile nasıl şereflenecek?. Bu gerçekleri, Hazret-i ALLAH’ın buyurularını halâ anlamadı ise her hali ile yaratanına muhtaç beşer, aciz kul bildiği ve inandığı gerçekleri nasıl anlatsın? Demeyesin.. Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker, ilmî gücün ve bilgin nisbetinde hemcinsini kötülüklerden uzak, iyilik ve güzelliklere teşvik etmen iman hazzıdır. Adem iken insanlığa giden yolun başlangıç basamakları olduğu gibi, insan olmaya namzet kula verilen rahmet zuhuruna vesile; manası ise emr-i ilâhidir, hafife alma, yaratılan nizam-ı alemi.
  • 18. METAFİZİK II İlâhi hakikatler akıldan kalbe değil, kalbden akıla doğru giderler. ALLAH’ın varlığını hisseden kalbdir. Akıl ise yüzde yüz, ALLAH’ın varlığını isbata muktedir olmadığı gibi, yüzde yüz inkara da yeterli değildir. Bütün kâinat ALLAH’ın ilim ve iradesinin tecellisidir. Bi- zatihi tecellisi değildir. Kâinat ilâhi bir feyizdir. Şeriat-ı muhammediyede vahdet-i vücud budur. Her varlık izafi varlıktır; mutlak varlık değildir. Hiçbir şey varlık sahasında kendi başına ayakta duramaz. Hiçbir varlığa muhtaç olmayan yalnız ALLAH’dır. Hayat vasfı taşısın taşımasın her varlık izafi bir varlıktır. ALLAH’tan gayrısı mutlak varlık değildir. ALLAH’ın varlığı mutlak varlıkdır, izafi değildir. Zaruridir, mümkün değildir. Mümkün = var olmakla yok olmak kutupları birbirine müsavidir. 18 izafi = bağlı olduğu nesne ile değişir. Her varlık onun varlığından ibarettir. Aynaya vuran ışık kaynağı gibi. Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir. Kainatın bütün yüzleri iğretidir. Cenâb-ı hak mutlak varlıktır. Maadası olan her şey bir görüş ve bir vehimdir Muhalefetün li’l-havadis ALLAH’ın zati sıfatıdır. Yarattığı hiçbir şeye benzemez. El-evvelü ALLAH, el-âhirü ALLAH, ez-zahirü ALLAH, el- batınü ALLAH (c.c.). Peygamberimiz Efendimiz de şöyle izah buyurdular: "Men kâne fî kalbihî Allâh, fe-muînühû fi’d-dâreyni Allâh (c.c.)" (Kimin kalbinde ALLAH varsa onun muini, yardımcısı Hazret-i ALLAH’dır.) "Ve men kâne fî kalbihî gayrullâh, fe-hasmuhû fi’d-dâreyni Allâh."
  • 19. METAFİZİK II (Kimin kalbinde ALLAH yok ise onun hasmı Hazret-i ALLAH’tır.) ALLAH’ın varlığını ve sevgisini kalbinde hisseden kulun dünyadaki yaşantısının her yönünde varlığının meyvesi, zamanının güzellikleri olarak zuhuru açık görülür. Bilcümle insan olmaya namzet Benî Âdem’in iradesi ile zuhur edeceği rahmet-i ilâhiye yaşantısında hiç görülemiyorsa o ademin kalbinde ALLAH yok demektir. 19
  • 20. METAFİZİK II HAZRET-İ ALLAH’I (C.C.) KUL NASIL BİLMELİ? Özet olarak; Kur’ân-ı Hakîm’de Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebine ve meşrebine göre özetlenmiş Hazret-i ALLAH’ın sıfatlarını Hazret-i Kur’ân’da bildirildiği veçhile tekrar yazmanın ihtiyac ve elzem olduğu kanaatindeyim. Hazret-i ALLAH’ın varlığı özet olarak: Vücudu ile mevcud, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile malum. 20 Kelâm-ı Kadîm’den alınan, maturidi ve eş’ari mezhep imamlarının bildirileri ALLAH’ın sıfatları zati, subuti, fili olarak izah edilmiş. Bildirildiği gibi izaha çalışacağım. "METAFİZİK" ile ne ilgisi var? demeyesin. Yaratılan her şeyin cevher ve arazı, aslı "meta" değil mi? "Doğal" deyip, fazla önemsemediğimiz, yaşadığımız şu alem maddesi ve manası ile "meta" değil mi? Yaratılan kulun yaratanını bilmesi yaratılışın aslı olduğundan, yaratanının bildirdiği kadarı ile, eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan hazret-i ALLAH’ın bildirdiği kadar kulun bilmesi "meta" değil mi?!.. "Bilinmekliğimi diledim, yeryüzünde halifemi yaratacağım" ilahi hitabına kul, "lâ ilahe illâ ALLAH" der. Kelam-ı tevhidle, ALLAH’ın iradesine bağlılığını kelâmla tasdik eder. "Müslüman" olur. ***
  • 21. METAFİZİK II ŞEHADET-İ İMANIN ASLI Hazret-i Kur’ân’da ALLAH’ın bildirdiği imanın şartlarına inanarak ve inancının samimiyeti ve sadakati kadar yaşadığı nisbette rahmet-i ilâhiyenin ihsanı ile iman kalbine yerleşir. Aciz kul mü’min, ittika sahibi (müttaki), olur. Hal ve ahvalinin ilâhi aşka dönüştüğü her icraatında görülür. Müşahede zevki ile imanın zirvesine, ALLAH ve resulüne şehadetle varılır. Şehadet zevki, İhsan-ı İlâhi ile imanlı kul, hu (O) esması ile şirkin barınacak yer bulamayacağı hazret-i insan olur. 21 ***
  • 22. METAFİZİK II HZ. ALLAH’ın SIFATLARI Kul Hz. ALLAH’ın sıfatlarını kelâm olarak öğrenmeye çalışır. İkrar eder, müslüman olur ve fiili sıfatlarını gücü kadar zevki ile yaşar. Cevher ve arazın yaratanını bilir, müttaki, mü’min olur. Subuti sıfatları: insan olmaya namzet kişiye beş duygu olarak bahşedilmiştir. Mahlukata verilenin fevkindedir hudutludur ufku vardır. Hz. ALLAH’ın sıfatlarının ise ufku yoktur na- mütenahidir. Yaşayan ve bilen kişi müslimdir, ehl-i imandır… 22 Zati sıfatlarına gelince: yalnız ve yalnız zatına mahsustur. Yaratılan kul sıfatı ve vazifesi ne olur ise olsun, Hz. ALLAH’ın zatına mahsus bu sıfatlarının ancak zevki lütfedilir ise zuhurat ve tecellilerinin bir nebze zevkini alır. Şehadet mertebesinde yaratanına aşık olur Amentünün manası kulun icraatlarında, ibadet ve taatlarında görüldüğü gibi, kulluğunun nedeninde imanını görmek mümkün olduğu gibi zevkini alması da mümkündür. HAZRET-İ ALLAH’IN ZATİ SIFATLARI VÜCUD: Var olmasıdır. KIDEM: Evveli olmamaktır. BEKA: Sonu olmamaktır VAHDANİYET: Tek olmasıdır. MUHALEFETÜN Lİ’L-HAVADİS: Yarattıklarından hiçbir şeye benzememesidir. KIYAM Bİ-NEFSİHİ: Mekâna ihtiyacı yoktur. SÜBÛTİ SIFATLARI
  • 23. METAFİZİK II HAYAT: Diri olmasıdır. Diriliği ebedi ve ezelidir. Hiçbir kaynağa muhtaç değildir. İLİM: Her şeyi bilmesidir. Yegane alim odur. İlmin her dalı onun yedindedir. SEMİ: Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur. BASAR: Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların görgü ufku vardır, onun görüşünde ufuk yoktur. İRADE: İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına karşı sorumlu değildir. KUDRET: Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen güç ALLAH’ın takdiri kadardır. KELÂM: Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisanı konuşur. TEKVİN: Her şeyi yaratan odur. Başka yaratıcı aramak şirktir. Fiili sıfatları ise her yerde mevcuttur İHYA: Diriltmek. İMATE: Öldürmek. TAHLİK: Yaratmak. 23 TERZİK: Rızıklandırmak ALLAH’ın subuti sıfatlarından Benî Âdem’e bahşedilen bir zerreden başka nedir? ALLAH’ın FİİLİ SIFATLARI: yaşatan, öldüren, tekrar dirilten, rızıklandıran. Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, cümle alem Hazret-i ALLAH’ın ilim ve iradesinin, yani bilerek dilemesinin zuhurudur. Bi- zatihi değildir, izafidir, mecazidir. Yaratılmış zerreden kürreye efdal-i mahluk, şerefli mahluk olan Benî Âdem’de de zuhuru bariz görülen subuti ve gerek fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuruna bakıp da Benî Âdem’e –haşâ- ALLAH demeyesin. Sakın ha!. Na-ehlin cehlinden de emr-i ilâhiye ters düşen yaşantısından da uzak durasın. Bu yönlü yaşantıların şirkin kapısından ayrılamadığını iyi bilesin. Şu tüyleri dahi ürperten hitab-ı ilâhiye dikkat et: "Habibim, onlar için dua etme. Senin de duanı kabul etmem." (tevbe suresi, 75)
  • 24. METAFİZİK II Haşâ, ALLAH kul olmaz, kul ALLAH olmaz; Rab abd olmaz, abd Rab olmaz. Ehl-i hakîkat, mutasavvifîn yaratanının lutf-i ihsanı kadar, izafi olan, yeryüzünde fiili sıfatlarının emr-i ilâhiyi, asra uyumlu, haram olmayan, güzelliklere ters düşmeyen, tabi olduğu peygamberinin getirdiği şeriatı, Hazret-i ALLAH’ın cümle elçilerine ihsan ettiği tek din, Din-i İslâm üzere emredildiği veçhile yaşamaya, iradesini samimiyetle icra etmeye çalışır. Sadık kul, muhip ve müttaki kul ALLAH’dan başka ilâh kabul etmediği gibi, bir nebze kulun iradesine bahşedilmiş olan subûti sıfatlarının zevki ile yaşar. Zati sıfatlarının gerek alem-i manada, gerekse eşyanın hakikatinin bildirildiği kadar hayranlıkları ilâhi aşka dönüşür. Cümle yaratıklarda bariz görülüp aşk zannedilen mecazi isteklerin ilâhi halin zuhurundan hiçbir zaman kulu terk ettiği görülmemiştir. Nefsi istekler kulun kemalatına vesile kılınan ilâhi arzulara ters düşer gibi zuhur etse de ilâhi zuhurattır. İman nurundan ihsan edilen kula 24 yöneltilen hal sualleri adem iken insan olmak için halkedilen mana basamaklarıdır. İlâhi yardımlara vesilelerle “Ya İbadALLAHi Ağisna” (ey ALLAH’ın kulları bize yardım ediniz) tertibine ve tanzimine sığınarak aciz kul, imtihan gibi görülen rahmet-i ilâhiyeye giden yolun basamaklarından çıkar, çıkar. Kulun ölçüsüne pek uymasa dahi nefsinin de hayrına, istenilen feragatin hal cevapları, ilâhi aşkın aciz kulda zuhuruna vesile olur ki kul için “Fena Fillâh” (ALLAH’da ifna olmak) diye ifade olunmuştur. Beka Billah, Kurbiyyet diye tasavvufi anlamda manen yükseliş ve yakınlık derecelerinden bahsedilir.. Bu makamlarda metafizik zuhuratların kelâm ve fiziki olayların etkisi ile kul Amentü’yü kabul eder. Amentünün zevki ile nefsinin de ilâhi zuhurata intibakını görür. Yarattıklarına hayranlık duyar ve yaratan HZ. ALLAH’a aşık olur. Gerçek aşk-ı ilâhi budur. Ruhlar aleminden ihsan edilmiş, alem-i dünyada zuhuru görülen ilâhi aşk kulda görülse de yaşadığı asrın ilâhi ilmine muhtaçtır. Gerçek şahitlik mecazdan, mecazın aslına dönüşür. Bu yönlü bilimler, hayranlıklar kulda yaratanına şirk koşmadığı müddetçe kalıcıdır. “Mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır” hitabı, sadık ve muhip kullara bahşedilen, alemde zuhuru açık görülen, emr-i ilâhinin bariz madde alemine
  • 25. METAFİZİK II yansıması rahmet-i ilâhiyenin fiziki alemde görülenin aslı METAFİZİK değilmi? Dikkat: Müslimin değil “mü’min”in kayıp malı. Ademlikten terakki ederek insan olan, ittika sahibi, mü’min kulların manevi rızıklarıdır. “Siz ALLAH’ın rızkından yiyiniz” hitabını başka yönlü anlama. HZ. ALLAH’ın ZATİ sıfatlarını aciz beşere maletmeyesin. Şirkin çıkılması güç olan bataklığına düşersin. “Siz mü’minin ferâsetinden kaçının, onlar ALLAH’ın nuru ile bakarlar” hitabını iyi anlayasın. *** Alem-i lâhûta pervâz eyleyen ehl-i safâ, Değil İskender tâcı, taht-ı Süleymân istemez. *** Dünya hayatı ve ötesinin zevki ile Hz. ALLAH’a ve hak elçilerine şahit olmuş ehl-i imanın, ehl-i aşkın dünya hayatının geçici zevklerine, yaratanını unutarak iltifatı ve o gafletini aşk-ı ilâhinin fevkinde görmesi ve yaşaması, imanının manasına ters düştüğü gibi, aşk-ı ilâhide de hiç mi hiç yeri yoktur. Fer’i olan tacın, tahtın dahi 25 isteği nefsinde yeri olsa dahi mana ve ilâhi aşkı ile bağdaştıramadığı gibi, rahmet pazarına girmesi tertib-i ilâhiye aykırı olur. Girse de barınacak yer bulamaz; yoktur ki bulsun. Mana dışında bocalamaya mahkumdur. Şeyh Sadi Şirazi’nin müracaatını dinle: "Ya Rab! Senin ismin anılmadan aldığımız sattığımız her şey çürüktür." Şunu hatırdan çıkarmayalım: Dünya hayatında gerek imanlı gerekse imansız, Rabbımızın cümle kullarına tahsis ettiği rızkı elde etmek, meşru yollardan verilen rızkı say-i gayreti ile almaya mecbur kılınmıştır. Nizam-ı alem böyle kurulmuştur. Emr-i ilâhiye uygun, bu türlü ayakta durmayı bil. Meyyit gibi başkalarının sırtına binme. Hayat öyle de geçer amma, emr-i ilâhiye ters düştüğü gibi, vakarsız bir hayatla insan olma vasfını kaybeder, sınıfta kalırsın. Emr-i ilâhi üzre elde edilen dünya serveti ehl-i aşka, ehl-i imana daha lüzumludur, fakat ehl-i imanın imanını, ehl-i aşkın aşkını gerek dünyada gerekse ebedi hayatta rahatsız edecek yönde alınmış olmamalı.
  • 26. METAFİZİK II Gayri ihtiyari kabul ettirilse dahi hikmeti, zatına malum yaşadığı zamanla uyumlu umumun menfaatine uygun zuhurat-ı ilâhiyenin yalnız ehlinde manaya dönüştüğünün görüldüğü gerçek değil mi? Peygamberimiz Efendimizin (s.t.a.v) bazı ahvalde mecburiyet hasıl olduğu zaman zararı en az olanını tercih ettiği rivayet olunur. Bu sualin cevabı ve izahı kişinin imanı ve aşkı ölçüsünde yaratanına teslimiyettir. Bu teslimiyetin değer ve kadri maddeden öteye yol bulamayan, yalnız akılla noktalanmış felsefecinin çözeceği dava olmayıp, çözüm yeri ancak fiziküstü METAFİZİKtir. Kitaplarda ve suhuflarda mevcut, zamana göre yaşanacak, haram dışı güzellikleri kapsayan şeriattır. Her şahsın bilsin veya bilemesin gittiği yolun Arabça’da ismi tarîktir, cem’i tarîkâttir. *** Her ne kılmışsa adâlettir, cenâb-ı kibriyâ Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerim *** Eğer varsa elini vicdanına koy, tefekkür et. HZ ALLAH’ın 26 yarattığı, halkettiği canlı ve cansız bir zerrede adaletsizlik görebiliyor musun? Şahsında aciz görüşünün ölçüsünün yanıltısından adaletsizlik gibi zannettiğin şeylerin ilâhi adalet olduğunu göremiyor musun?!.. Göstermeden müslümanı götürmezler, acele etme!... Merak edersen ehl-i hale sor da bildiği kadarını anlatsın. El-insaf, bitmesin mi yaratanına noksan sıfat yakıştırdığın zafiyetli hayat?.. Öyle ise bu abd-i âcizi dinle. İyi bil! Tekrar eline geçmeyecek geçirdiğin kıymetli zaman. Hiç olmaz ise kazancını bilemedinse ne kaybettin, kaybını bilesin. Yaşayacağın zamanı değerlendir. Afvu mağfiret deryasından nasibini al. Bekleme ,kısmetin seni bekliyor. Kısmetlileri bekleyen, vazifeliyi bekletme. Vazifeli hani nerede? Diye, cahil nasibsize isteği üzere verilmiş hal noksanlığına sen de ortak olma. Bilerek ve yaşayarak yemin ediyorum: Dünya “Nur-u Muhammedisiz hiç olmadı, olmayacak da!…” Gayrı düşünmek Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmektir, küfürdür.
  • 27. METAFİZİK II Nur-u Muhammedi imanlı cümle kulları kapsayan cemi güzelliklere verilen isimdir. İmanın zirvesi şahadet makamında olanlara manevi haldir. Peygamber efendilerimiz zincirinin son halakası, ahir zaman peygamberi Hazret-i Ahmet, Mustafa, Mahmut ismi ile taltif-i ilâhiye mazhar olan, başka peygamber gelmeyeceğini Hazret-i ALLAH’ın bildirmesi ile peygamber efendilerimizin cümlesinde zuhuru bariz görülen vahy-i ilâhinin rahmet ve güzelliklerin cemi ismi Nur-u Muhammedinin son halakası "Muhammet" diye noktalandı.. Cümle peygamber efendilerimiz ve varislerinde, mü’min, müttaki, ittika sahiblerinde aynı mananın nurunu görmek mümkün olduğu gibi; veraset taşıyan vazifelilerin vazifesinde de bu türlü rahmet-i ilâhi görülür; metafiziktir. Nur-u Muhammedi kıyamete kadar da her imanlı kişide imanları nisbetinde mutlak zuhur eder. O niyyetle bakmayı bilen nasipliler hal olarak zuhurat-ı ilâhiyeye ihsan edildiği nisbette aşinadırlar. Peygamber efendilerimizde rabbımızın ihsanı rahmet-i 27 ilâhiyenin tahsisi olan güzellikler hüsn-ü ahlaktır. Cemisi yol, sırat-ı müstakimdir. Küll olarak ALLAH elçilerine ve-rilmiştir varislerine de imanlarındaki samimiyyetleri kadar ihsan edilmiştir. Mensubinden muhip, sadık ve aşıkların nasibleri vârisü’n- nebî, nedîm-i ilâhiler vesilesinde bu rahmetin sahiblerini bulana kadar emanetçidirler. Emanetler sahibine teslim edildiği zaman teslim eden de mahrum edilmez. "emanetler sahibine verilmediği zaman siz kıyameti bekleyiniz" buyurdu Peygamber Efendimiz. Hz. ALLAH’ın cemi kullarına ihsan eylediği rahmetlerin inkarı ise küfürdür. Dikkat et! Gençliğinde dahi yalan düzen bilmeyen, manevi vazife verilen bu abd-i âciz ihtiyara itimat et, zarar etmezsin!... Bu rahmet-i ilâhiyenin hal ve hareketlerinde zuhuratı görülen bahtiyarlar için dinle, ne buyuruldu: "Siz onları gördüğünüz zaman ALLAH’ı hatırlarsınız." Bu tecelliyat-ı ilâhiye küll olarak “METAFİZİKTİR.
  • 28. METAFİZİK II Yalnız fiziki zuhuratlardan başka zuhurat-ı ilâhiyeyi kabul edemeyen, maddeden gayrı var olana yeteri kadar inanamıyan felsefeci, beş duygunun esiri materyalist: bu zümrelerde görülür ki HZ. ALLAH’ın peygamber efendilerimizle ihsanı olan, Benî Âdem’e tahsis edilen, nakle değil de bildiğimiz, çoğunu bilemediğimiz cümle mahlukata derece derece, kısım kısım, dünyada hayatını maddede yürütebilecek türde verilmiş aklı ön plânda tutarlar da ALLAH Elçileri vasıtası ile tebliğ edilen nakle iltifat edemezler. Tabir caizse “akılcı din” ihdas ederler. Bu tür inanarak yaşayanları her devirde görmek mümkün. Bu türlü felsefecileri rehber kabul eder de fizikten öteye, METAFİZİĞE yolu olmayan bir düstur ki ademlikten öteye, insan olmaya namzet ilâhi terakkiyatı kabul edemez. Bundan evvel yazdığım METAFİZİK’de hayli bahsetmiştim, yeri gelmiş iken halâ davalarını bitiremediğimiz, Türk milletinin iç yarası sevr anlaşmasına imza atanların başkanlığını yapan felsefecilerin reisi, feylesof Rıza Beyefendiyi anmadan geçemiyeceğim. Hayatında esprileriyle akılcı dini ne güzel anlatır: 28 *** HOCAM Ömrümün neşesiz geçti baharı Neyleyim baharı gülsüz olunca. Bir tutsam gerektir yar-ı ağyarı Gurbet illerinde öksüz olunca. Bana sual sorma, cevap müşküldür Her sırrı ben sana açamam hocam. Hakk’ın hazinesi darı değildir Cami avlusuna saçamam hocam. Miracı anlatma, o değil hüner Aşıkım badesiz pek başım döner Özürüm var sade su içemem hocam Bu ağır gövdeyle uçamam hocam.
  • 29. METAFİZİK II Feylesof Rıza’yım, dinsiz anlama Dini ben öğrettim kendi babama. Her ipte oynadım, canbazım amma. Sırat köprüsünden geçemem hocam. *** Gençliğimde ezberimde tuttuğum kadarı ile bu hicivin neyi hicvettiğini izaha lüzum var mı, bilmem? İşte felsefenin üst kademesinin nakille gelen emr-i ilâhiye imanı ve fiziküstü “META”yı kabul edemeyen zihniyetteki kişilerin, akılcı, beş duygunun esiri materyalistlerin yolu… Tekrar ediyorum: felsefecilerin ekserisi ALLAH’ın varlığını ilimlerinin nihayetinde kabul ederler. Nakli kabul etmezler. Kabul etseler de, dini meslek edindikleri için, nakli kabul etmiş gibi görünseler de, samimi oldukları zaman icraatlarında yeteri kadar kabul edemediklerini görürsün. Yunancadan alınma “META” fiziküstü haldir, nakildir. Tamamı 29 ile aklın ölçüsüne uymaz. Seçkin kişilerin aklının nakille uyum sağladığı görüle gelmiştir. Bundan evvel yazdığım Metafizik kitabında Aristotoles ve İbn-i Rüşt’ten bir nebze yazmıştım. Kısa özet olarak tekrarını lüzumlu görüyorum:
  • 30. METAFİZİK II İBN-İ RÜŞD Milâdi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir. Avrupa’nın da takdirini kazanmıştır. Avrupa’da Avorveraisler denilen bir gurup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve mahkumu olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahyi ilâh-i gibi kabul ederler. Şeriat-ı Muhammediyeye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e hayranlık duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur. İbn-i Rüşt alimdir. Zamanının, Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar 30 kadısı) denilen meşhur kadılarındandır. Aristotales hayranlarındandır ve onun eserlerini şerh eden büyük felsefecidir. Felsefe feylesofudur. Felsefeyi Dîn-i İslâm’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş, her felsefecide görüldüğü gibi akılcılık yönü galebe çalmış, aldığı tedrisatın etkisinden kurtulamayıp aklın ötesi vahy-i ilâhiyi az da olsa her ne kadar metafizikten bahsetse de aldığı tedrisatın etkisi olsa gerek manaya da yakınlığı fiziki zuhuratın üstündeki METAFİZİK zuhuratın garibidirler. İbn-i Rüşd’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye inanmamaktır. Pozitivizm gibi materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi insan tabiatına aykırı olan "izm"ler iflâs etmiş, büyük darbe görmüştür. Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer. İbn-i Rüşt şu senteze varır: Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır. Bunlar birbirinden ayrılmaz süt kardeştirler.
  • 31. METAFİZİK II Bu ALLAH’ın fakiri, abd-i âcizde derim ki: Zamanın icaplarına göre emr-i ilâhiye uygun Şeriat-ı Muhammediyeyi, tasavvufi içtihat görmüş zamana yansıması, günah-ı kebaire dışı güzelliklerini yaşamaya çalıştım, çalışıyorum. Bu yönlü itmi’nan-i kalb olan halimi ilm-i kelâm üslubu ile derim ki: HZ. ALLAH’ın verdiği, elçisi Resulullah (s.a.v.)’in tebliğ eylediği, 1956 senesinden bugüne (2003) tarik-i Kadiri ve Rufai’den ihsan edilen kol Galibilik verildi. Vazifeyi lütfeden HZ. ALLAH’a aczimle hamdeder, niyaz ederim. Çekinmeden zamanın medeniyetine ve tekniğine uyumlu olma çabası Rabbıma sonsuz güvenle, aczimin idrakini müdrik, HZ. ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarına sahip çıkan zavallılardan uzak olmanın gerçek tarik-i müstakim olduğunun bilinci ile, Rabbımın elçisi, ahir zaman peygamberi HZ. MUHAMMET MUSTAFA (s.t.a.v.) Efendimize verilen emr-i ilâhi olan Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın mana ve anlamının emr-i ilâhiye uygun yaşantısı ve mübarek kelâmları ile, günah-ı kebaire dışında, yirmi birinci asrın bilincine uyumlu, Rabbımın ihsanı, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhî vazifesini taşıyorum. Mesuliyetimi de müdrikim. Aczimle ALLAH’ıma sığınıyorum ve ADEM aleyhisselam’a, dolayısiyle 31 vazifelendirdiği cümle kullarına sunulan ilâhi "METAFİZİK" levha… "Biz Âdem’e eşyanın ismini öğrettik, ona hikmet verdik. Melâikeye sorduk, bilemedi. dem bildi…" Bu levhadan sesleniyorum… Aklı ve nakli karıştırmayasın. Evet, aynı kaynaktan süt içerler, doğru. Yaratan AHAT, yani zati sıfatı ile bir olduğu için başka kaynak yok. Akıl: "Adem ve cümle yaratılan, bildiğimiz bilemediğimiz, yeteri kadar da bilemiyeceğimiz mahlukatın cümlesine ihsan edilen cevherdir veya arazdır" tartışıladursun. Nakil, yani vahyi- ilâhi ile gelen nakil benî âdem içindir. Ademin insan olması, güzeli, çirkini, hayrına ve şerrine olacak olayları idrak edip iradesini kullanmasını bilmesi için nizam-ı alemin aslını oluşturan, elçileri vasıtası ile zuhuru kesin görülerek yaşanan vahiy yolu ile gelen emr-i ilâhiyi ihlas ile yaşamaya azmetmek ve icrasındaki hikmet "METAFİZİKtir." 1999 senesinde basımı tamamlanan birinci Metafizik kitabını ALLAH rızası için inanan kardeşlerimin ilim dağarcığında bulunsun
  • 32. METAFİZİK II diye vakfımızın hediyesi olarak, yalnız anlayabilmesi yeterli olan kişileri, yolu ve düşüncesi ne olur ise olsun ayrı görmeden fi- sebilillah, bütün vakfımızın markasını taşıyan, yaşı 80’in üzerinde Galip Hasan Kuşcuoğlu’nun bilgisayarda yazdığı kitapları dağıttık ve dağıtıyoruz. Rabbım tesirini halketsin, amin. İkinci Metafizik kitabını yazmak ihtiyacının mana zevkimde hazzını duyduğum gibi, o yöne iteklendiğimin maddi ve manevi yaşantımda arzulu heyecanını yaşıyorum. *** 32
  • 33. METAFİZİK II İKİNCİ KİTABA NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU? Evvelde bahsettiğim gibi, HZ. ALLAH’ın varlığını peygamber efendilerimizin ALLAH’ın elçileri olduğunu maddi ve manevi hayatımda, düşüncelerimde ve günlük icraatlarımda acabâya yer olmadığını, şimdi daha iyi anladım, anlıyorum. İmanın zıddına ayrılmış yer de bulamıyorum. Aczimin bildirildiği bu abd-i âcizin zuhurat-ı ilâhiye ile manevi vazifeye lâyık görülen bu naçizin sahip olduğu gücünün görünümü, yaratanın zatını zikrettirmesi tazarru, niyaz, hatalarına istiğfar ve 33 tövbe Rabbımızın kullarına bahşettiği in’am, ihsan ve sadakası değil mi? Haddi aşmayalım, HZ. ALLAH’a mahsus olan yaratma gücünü aciz beşerde gösterme gafletine kapılmayalım. İyi bilelim ki. Cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir yaratmak. Cevher ve arazı, her ne kadar dünya hayatında karşılaştığımız olayları, basitmiş gibi algılıyor isek de onun da aslı şüphen olmasın “METAFİZİK”sel olaydır: Hiçbir şey kendi gücü ile oluşmamıştır. Güç ise HZ. ALLAH’a mahsustur. Sakın naçiz şahsına maletmeye kalkışıp da yaratana karşı patavatsızlık yapmayasın. Verilen cüz’i iradenle, cevher ve araz yok iken, hiçbir şeyi meydana getiremiyeceğini iyi bilmen lâzım. "Onun emri olmadan sinek dahi kanadını oynatamaz." "Güç, her şeyi yoktan var eden bizatihi Hz. ALLAH’a mahsusdur."
  • 34. METAFİZİK II Yaratılışın nedeni, yaratılan Benî Âdem de dahil cümle yaratıklardaki güç gibi zannedilen zuhuratlar yaratanın yarattığına verdiği az çok cüz’i irade değil mi? Misal: Bir karıncanın kendi ağırlığının 75 katını taşıdığı söylenir. Söyler misin sen ağırlığının kaç katını taşıyorsun, ey Benî Âdem?!.. Verildiği kadar değil mi? Demek ki, vücud cesameti de birim ölçü değil. Bilinen herkesin ölçüsü, bilinemeyen, beşerin ölçemiyeceği, yaratanın yarattığı maddi ve manevi Rabbımın ihsanı öyle güçler vardır ki onlara verilen manevi vesile gücü beşerin iradesinin çok çok üstünde görsen de o gücün zuhur yeri hazret-i insan, gücün sahibi ise HZ. ALLAH’dır. Vesileyi iyi bil, vesileyi sakın ilâhlaştırma!... "Kün (ol) emriyle oluşan alem fe-yekün (hemen oluverir) emriyle yok olacak." Bu gerçeklerde aklı barındıracak bir mekan bulabildin mi? sırât-ı müstakîmde nakle tabi yol göreceksin ki bilâ-kaydi şart akıl, aslı vahy-i ilâhi olan nakle uyacak, yeter ki vahy-i ilâhinin sebeb-i nüzulü ALLAH elçilerini madde ve manada rehber edinmeyi bilesin. 34 *** Her ne kılmış ise adalettir Cenâb-ı Kibriya. Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim. *** ALLAH’ın halk ettiği hiçbir şeyde adaletsizlik bulamazsın. Bulacakmış gibi gülünç tavırlarınla sakın ALLAH’a patavatsızlık yapmayasın. Her devirde her sahada maddi ve manevi yollarda da zahmet çekmeden bulabilirsin bu ve buna benzer patavatsızları. Patavatsızlığın nasıl olduğunu merak eden hükümdar, patavatsızlığı ile isim yapmış Mehmed’i yemeğe davet etti. Mehmet edepli olmaya azami gayret gösteriyordu. Patavatsızlık tıynetinden başka sermayesi olmayan Mehmet patavatsızca hükümdara: —Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? demez mi!.. Her halde iyi zurna çaldığını anlatacak girişimini yapıyor zannetti padişah: —Bilmem, dedi. —Ben de bilmem, demez mi!.
  • 35. METAFİZİK II Padişah düşünedursun Mehmet gene sordu: —Padişahım baban zurna çalmayı bilir mi idi? —Bilmezdi. —Benim babam da bilmezdi… Hükümdar patavatsızlığın ne olduğunu ehlinden öğrenmişti. *** Çok tel kırılır sine-yi kanun-i cihanda Na-ehle mızrabı tasarruf verilince.. *** Ehil olmayan kişiye yapamayacağı iş verilirse siz o işin kıyametini bekleyiniz. Nasreddin Hoca’ya büyük ve küçük kıyametin ne olduğunu sordular. Onların anlayacağı hal-i lisanla cevap verdiler: —Hanım ölür ise küçük kıyamet, ben ölür isem büyük kıyamet demektir, dediler. Peygamberimiz Efendimiz’e sordular, “kıyamet ne zaman kopacak?” diye. Patavatsız Mehmet misali soran sahabeye 35 Peygamberimiz Efendimiz üzülerek: —Kıyamet için ne hazırladın? buyurdular. Önemsemediğin bir şeyi önemsemiş gibi tavır takınmak düzenbazlık değil mi? Sorduğun sualde samimi olsa idin hazırlıklı olurdun. Hazırladıkların da gizli olmaz az çok görünür idi. Zamanımızda da bazıları çıkıyor Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ı fal, kehanet, herkesin anlayacağı çözülmesi mümkün şifre, ebced hesabı ile rakamları dile getirdiğinin iddiasıyla kitleleri inandırarak korkunç kazanç getiren kitap satışı elde ediyorlar. Bu gafletten ne zaman uyanacak kitleler? Bu yönlü zeki ve kurnaz ehl-i ticaret işine gelen ayet numaraları ile “şifre çözüyorum” edası ile icra-yı sanat eyleyen bu bilge kişiler görmediler mi, duymadılar mı ki 1924 senesinde mısırda “Kelâm-ı Kadîm’in ayetleri ilk o zaman numaralanmıştı..” Bu düzenbazlara gerisini sen anlat. Hani bir zamanlar Ticani Tarikatının müritleri, kesin bilemiyorum, hangi tarihte idi- 1950–1960 arası bir tarihlerde idi,
  • 36. METAFİZİK II yanılmıyorsam “kıyamet kopacak” diye tarih vererek kehanette bulunmuşlardı. Bu bildiriyi bildiren ve bu kehanete inanan halk dağlara çıkmışlardı. Neden dağa? Elbet bir bildikleri vardır. Ben halâ çözmüş değilim.. Her ne ise. Dedikleri gün geldi geçti. Kehanetleri boşa çıktı, elhamdülillah. Perişanlık çeken halk bu bilge kişilere edeple sordular, “niçin kıyamet kopmadı?” diye. Cevap hazır, gayet sakin ve samimi: —Biz durdurduk! Dediler… “Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? İmza: Patavatsız Mehmet.” Şunu arzedeyim Ahmed-et-Ticani Hazretleri ALLAH’ın evliyası Ticani Tariki hak tariktir. Kemal Pilavoğlu Efendinin hukuk tahsili olduğu söylenir. Kemal Efendinin İstanbul’da Ticani Tarikinde selâhiyetli bir zatla tanıştığı, intisap ettiği ve o zatın Kemal Efendiyi hemen irşada vazifeli kıldığı söylene gelmiştir. 36 Böyle şeyh olur mu? Bu fakirin bildiği kadarı ile olur. Olur amma buna benzer vazifelerin yalnız şeyh efendinin muhabbetiyle verilmesi makam tarafından kabul edilir. Yalnız şahsi muhabbeti ile hilâfet vermesi, hilâfet verdiği zatın ömrünün nihayetine kadar işliyeceği suça ortak olmaktır. O zatın manevi kazancından da nasiplidir, fakat ehl-i hakikatin bu mesuliyeti üstlenmesi turuk-u aliyyede yadırgana gelmiştir. Musa (a.s.) Hz. ALLAH’a: Ya Rabbi, kardeşim Hârûn’u bana yardımcı verir misin? Diye, müracaatta bulundu. Bu gerçeği anlıyor musun? Şunu kesinlikle bilesin ki: Asla, peygamber efendilerimiz Hz. ALLAH (c.c.) emretmedikçe peygamberlik vazifesi veremezler. Hz. ALLAH (c.c.) emretmedikçe peygamber efendilerimizin varislerinin de, varisü’n-nebi, nedim-i ilâhi vazifesi ile vazifelendirmeye yetkileri yoktur.
  • 37. METAFİZİK II Gerek manevi hayatımda, gerekse yakınlarımda zuhur eden tertib-i ilâhiye rabbım bu abd-i acizi şahit kıldı. Ey hakikat yolcusu, bu fakire inanır isen bu yolda zarar etmezsin!. Öyle bir zata intisap edenlerin samimiyetleri nispetinde kişilere intisapdan sorulmaz. Amma gerçek bir mürşidi rehber edinmiş dervişin nail olacağı rahmet-i ilâhiyeye erişmeleri düşünülemez. Fakat hayatı müddetince yaptığı manevi hataların hesabı o şahsa sorulduğu gibi aynısı mesuliyetini bilerek üslendiği için o zata manevi vazife veren gerçek olan şeyh efendiyi de aynen mesul ve sorumlu kılmıştır HZ. ALLAH (c.c.) Bu gibi manevi vazifenin mesuliyetini müdrik mutasavvifinin kendi insiyatifi ile halife tayin etmekten kesinlikle çekinmeleri, HZ. ALLAH’ın zatına ihsan ettiği manevi vazifeye sadakatının ifadesi değil mi?. Turuk-u aliyyenin silsile-yi meratibin bu yönlü kıyamete kadar devamı ihsan edildi. Aksini söyleyerek sırât-ı müstakîmi çarpıtmaya kalkışma. Yaratanın: Benî Âdem’in Hazret-i insan olması için cemi 37 kullarına ihsan edilen iradesini, ilâhi gücün çizdiği elçisi ile Benî Âdem’e duyurduğu dünya yaşantısı projesine HZ. ALLAH “sırât-ı müstakîm” buyurdu. İşte bu sıratı küll olarak, gerekse cüz’i manasını bozmaya, yok etmeye kimse güçlü kılınmadı. Hakikat gafili olma. İradene bahşedilen müstakim olan sıratı bozma. Emr-i ilâhiye uyum ve icraat gücü, cüz’i iradene verildi. Sakın dünya yaşantını manevi iflasa dönüşmüş hale getirme. Onun için dünyaya “imtihan yeri” denildi. Gafil olma!. Bu tertib-i ilâhinin şahidi olarak yazıyorum. Kayınpederim yedi tarikten izn-i icazeti olan Hacı Mustafa Anaç Efendi, geniş bir kitleyi kapsayan dergahına halife verilmesini gece gündüz tazarru niyaz ettiği halde halife verilmediğinin hasreti ile ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun. Veremez mi idi, başkalarının yaptıkları gibi?!.
  • 38. METAFİZİK II İşte bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Sen de nefsine merhamet et, anlamaya çalış. Sırât-ı müstakîm üzere yürü ki hakîkat yolunda yürümenin zevkine eresin. "Yeryüzünde halifemi yaratacağım" sırrını anlayasın. Hacı Mustafa Anaç Efendi manevi vazifesini Şeyhi Hacı Ali Ahıskavi Hazretlerinden aldı. Şeyh Hacı Ali Efendinin tebliği ve açık zuhurat emr-i ilâhinin tebliği kalabalık şahitler huzurunda olmuştu ve 6 tarikten izn-i icazeti kendisine takdim edilmişti. Hacı Ali Ahıskavi Ahıska muhacirlerindendi. Kendisi de Çorumlu Kara Şeyh namı ile anılır. Hacı Bekir Baba olarak bilinen ve tanınan Kara Şeyh Efendiden izn-i icazet almıştı. Kara Şeyh Hacı Bekir Baba ise -ALLAH cümlesinin makamlarını cennet eylesin- manevi vazifesi Mısır’da Tanta ve Nişabih’te Abdurrahim-i Tantavi, Abdurrahim-i Nişabihi Hazretlerinin verdikleri izn-i icazetle, maneviyatın açık tasdiki ile altı tarikten biat almaya ve ders vermeye yetkili kılındı. Detayları ile anlatacağım inşaALLAH. Silsile-yi meratibi daha fazla açıklamayacağım. Çünkü zamanımız 38 maneviyatı istismara müsait olduğu gibi, menfaat-i dünya ehlinin maneviyat adına sahte icazet yazmasındaki düzenbazlıklarının huzur-ı ilâhideki sorulacak hesabının mesuliyet ortağı olmak istemem. İleride icazeti daha geniş açmaya çalışacağım, Rabbım lütfeder ise inşaALLAH. Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı. Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların cemisi ise tarikattır. Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır. HZ. ALLAH insan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan olma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve suhuflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz, tabilerinin yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi ile çelişmeyen yolu gösterdiler. Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni, İslâmiyet’tir.
  • 39. METAFİZİK II Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i tarîk kelâmı ile taltif olundular. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir. Şüphe edilmesin. Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye müterettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın. Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid olursun. Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı” derler, öyle telaffuz edilir. “Tövbe kapısı kapandığı zaman siz kıyameti bekleyiniz.” buyurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) Gene buyurdular ki: “Ene medinetün Alî bâbuhâ" (ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır). Bu hadîs-i şerîf hasendir. Yaşıyor ve manevi vazifemin ihsanı şahit olarak yazıyorum, elhamdü lillah. Sakın bu abd-i âciz için yanlış düşüncelere kapılmayasın. 39 Başkasından değil benden dinle. 1950 senesinde, Şeyhim Kahramanmaraşlı Ali Sezai Kurtaran Efendinin halifesi, gene Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici Efendiye metafizik zuhuratlarla intisap ettim. Bu metafizik olayı yeri geldimi açmaya çalışacağım. Şeyhime intisabımdan 14 sene sonra yine metafizik açık zuhurat ve tecelliyat ile kayınpederim Çorumlu Hacı Mustafa Anaç Efendiden Tarik-i Kadiri ve Rufai’den şahitler huzurunda izn-i icazet verildi. Makamdan verilen bu vazife teberrük idi. HZ. ALLAH o dergaha başka halife vermedi. Kayınpeder Efendi postu boş bıraktı. “Rabbım dergahıma sahip vermedin, postu dürdüm, gidiyorum” diye, üzülerek ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun, ALLAH rahmet eylesin, amin. HZ. ALLAH’ın bu tertibini kabul edemeyen hakîkat fukaralarının işine gelmeyen bu tertîb-i ilâhiyi kendi çıkarlarına göre ayarlamak zor değildi. Çok dergahlarda olan bu düzenbazlar kayınpederimin
  • 40. METAFİZİK II dergahını da beşeri uydurmalardan mahrum etmediler. ALLAH hesabını elbet sora-cak. Bu maneviyat hortumcuları maddede kaynatıyorlar gibi manayı da savuştururuz mu zannederler. Bilemeden icra-yı sanat edenleri HZ. ALLAH (c.c.) affetsin. Amelde mezhebim Hanefidir. İtikatta mezhebim ehl-i sünnet vel- cemaat, İmam-ı Maturudi. Meşrebim ise giriş kapım alevi, tarikim ise Kadiri, Rufai ve ikisinin birleşiminden verilen kol Galibilik’tir. 1956 senesinden şu ana kadar şerefle, manevi vazifemi leke sürmeden sürdürmeden taşımaya çalışıyorum, Rabbım muhafaza eylesin, amin, ve selâmun ale’l-murselîn. Bu izahı evvelcede yapmıştım. Mevzu değişikti. Tekrarı rahmet olur inşaALLAH. Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk -makamı cennet olsun- imanlı silah ve kader birliği arkadaşları ile karar verdiler. Şöyle ki: Mecrasından saptırılmış, dejenere edilmiş, Türkiye’deki tarikatlar, dergahlar, zaviyeler ve dolayısı ile şeyhlik, babalık, dedelik 15 sene 40 için ağır ceza-i müeyyidelerle yasaklanmıştı. Müddeti kendi aralarında gizli tutuluyordu. Merhum İsmet İnönü bu gerçeği izah etmişti sayın Bülent Ecevit ve arkadaşlarına. İsmet İnönü alınan bu tarihi kararı ifşa ederek “düzeldi ise açabilirsiniz” demiştir. (Radikal gazetesinin 28 şubat 2001 Pazartesi günkü neşriyatından alınmıştır.) Orgeneral Kenan Evren Reis-i cumhur iken, kalabalık halk kitlesine ve milletine hitaben şu gerçeği Atatürk’ün Dîn-i İslâm ve imanlı olduğunu duyurdu. Necip milletin inancı ile fütursuzca oynayan azınlık fakat hakikatte kendi bilgilerinden başka bilgiyi kabul edemeyen ve Atatürk’ün ALLAH’a ahir zaman Peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v)’e hayranlığından habersiz, gafil ve göstermelik iman bezirganlarının çağın gerisinde kalmış, hakikat dışında, çarpıtılmış, içtihatsız, şer’î yaşantıları esas bu imiş gibi Dîn-i İslâm’ı çağ dışı gibi göstermeye yeltendiler. Metafizik yoksunu nakli yani vahy-i ilahiyle gelen tertîb-i tanzim-i ilâhiyi kabul edemedikleri gibi, Atatürk’e “dinsiz” dediler. Kenan Evren Paşa, gerçeği bilen insan
  • 41. METAFİZİK II “Atatürk’e dinsiz diyen dinsizdir” diye milletine ilân etti. Fizikten öteye yol bulamayan, tarih boyu görülen akılcı din uydurdular. Hayli taraf edindiler. Materyalistler dolaylı yönlerden Atatürk’ün zamana uyumlu içtihadi devrimlerini çarpık düşüncelerine hizmet ediliyormuşçasına göstermeye çalıştılar, çarpıttılar. Atatürk’ü hakikatle uyumsuz, amma çarpıtılmış zihniyetlerine uyumlu göstererek, Atatürk’ün icraatlarının çok yönünü tasvip etmedikleri halde, menfaatleri icabı sahip çıktılar. Atatürk’ün dinsiz olmadığını bilen ve milletini her sahada muasır milletler seviyesine çıkarması için asra uyumlu içtihadın lüzumunu ve hazzını benimsemiş hayranlarına selâm olsun, diyor kim? Atatürk’ün ıslaha vazifeli kılındığını diğer yazdığı kitaplarda da ifşa eden Hadimü’l-fukara, Kadiri, Rüfai ve her ikisinin bugün zuhuru Galibi, mutasavvifinden abd-i âciz, seyyit Galip Hasan Kuşcuoğlu. Yukarıdaki bu ifşaatın inkarı, gerçeklerden çok uzak, beşere ihsan edilen beş duygu terazisinin hemen ölçemeyeceği, zamanla elbet kabul edeceği METAFİZİK olay, zuhurat-ı ilâhiye. Atatürk’ün yaşadığı zamanın meşayihlerinden nurullah 41 efendiye tekke ve zaviyeler hakkında gerçeğin izahı: —Efendi hazretleri, biliyorsunuz, lüzumuna binaen tekke ve zaviyeleri ben kapattım. Hz. ALLAH bana fırsat ve ömür verecek mi bilmiyorum, zamanı gelince gene bunları ben açacağım, buyurdular, kalabalık bir mecliste. Bu abd-i âcize “Atatürkçü şeyh” dediler. Yanılmıyorsam Milliyet gazetesinde. Bazı “profösör”ler böyle düşünenleri güya uyardılar. “İnanmayın, Atatürkçü şeyh olmaz” diye. Hakikatten yoksun, ahkam kestiler. Hazret-i ALLAH bu ve buna benzer kişilere hakikatı gösterip emr-i ilâhiye iman ederek yaşamadıkça emanetini almasın, diye dua ederim. Medyada ATV’de Fatih Çekirge’nin tertib ettiği yayında şöyle diyordum: Kişinin Atatürk’ün umumu ilgilendiren çağa uyumlu öneri ve icraatlerini tasvip etmesi için dinsiz olması mı lâzım? Ben gerçek şeyh olarak Atatürk’ün zamana göre lüzumlu içtihatlarının geç dahi kalındığına inananlardanım. Eğer Osmanlı bu
  • 42. METAFİZİK II ve buna benzer içtihatları yapmış olsalardı millet ve devlet olarak bugünkü maddi ve manevi perişanlığa düşmeyecektik. HZ. ALLAH (c.c.) bugünümüzü aratmasın, diye yaratıcımıza aczimizi itiraf ediyor, imanlı kitlelere ve milletlere asra uyumlu yaşam, emr-i ilâhiye uygun, tabi olduğu Peygamberimizin şeriatına sadık ve muhib, sırât-ı müstakîm üzere yaşamak nasip eylesin. Amin ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’lâlemîn. Atatürk’ün vefatından 15 gün önce zamanın başvekili ve hariciye vekili vasıtası ile Muhammedilere verdiği mesaj ve bilcümle insanların asra uyumlu dünya yaşantılarına yön veren örnek uyarı.: Ölümünden 15 gün önce kendine geldiği zaman muhammedilere, dolayısı ile dünya Müslümanlarına şu mesajı vermiştir: "Bütün dünyanın müslümanları, Hz. ALLAH’ın son peygamberi Hz. Muhammedin (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm 42 İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkına bilirler." (Mustafa Kemal Atatürk) Bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı vasıtası ile dünyaya açıklanmasını emretti. Maalesef açıklanamadı. (Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1979, s. 102.) Atatürk’e "dinsiz" diyen ibadet ve taat ehli! ALLAH’tan hicap etmiyor, Resulünden de utanmıyor musun?!. Dinsizliği bilmeden meslek edinmiş. Yaratanından habersiz yaşantısı ve güya uyarısı ile, hakîkat dışı yaşantısının etkisi ile Atatürk’ü de kendi inancında göstermeye çalışıyorsun. Huzur-ı ilâhide bunun hesabı sorulmaz mı zannediyorsun?. Heyhât!.... İnananlara zulmeden ateist vatandaşım, yolu bozuk hemşehrim! Yol yakın iken kendine gel. Bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir. Uyan gaflet uykusundan!. Bu hastalığın tek ilâcı var, onu kullan. İlaç "Metafizik"tir. Kullanım reçetesini ehlinden al.
  • 43. METAFİZİK II Her kişinin dünya hayatında yaşadığı, yaşadığını bildiği veya bilemediği fiziküstü meta olay vardır. Çok kişi hayrette kalır. Fakat hemen zuhurunda anlamsız gibi görünse de ahiri hikmettir. Zamanı ve çözümü HZ. ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Bilemez ki o METAFİZİK zuhuratın HZ ALLAH’ın o kuluna imtihan yeri olan dünyada iltiması kulun iman yönünde ferahlatılması olduğunu. ALLAHU A’lem, ezel-i ervahta eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan yaratanına acabâsız “BELΔ deyen bahtiyarların dünya hayatına akseden istisnai lutf-i ilâhidir. METAFİZİK zuhuratlara “ilm-i ledünnî”dir de diyebilirsin. Hazret-i kur’ân’da izah edilen musa aleyhi’s-selâm ile hıdır-ilyas aleyhi’s-selam kıssası aklın ve mantığın kabul edemediği ulu’l-azm peygamberine dahi itiraz ettirdiği olay ledünni = meta değil mi? HZ. ALLAH’ın kıyamete kadar örnek Ledünni İlminin suali ve cevabı İnd-i İlahiden ihsan edilmiyor mu, edilmedi mi?... ALLAH’ın fakiri olan kul aciz. ALLAH’ın ilmi zuhurunda aciz olduğunu ALLAH’ın gücü ve ayrıca ilm-i ilâhinin fakiri olduğunu 43 bildirildiği an bilmesi, aciz kulun kemalatı değil mi? Rabbıma hamd ederek, aczimi itirafla, dergah-ı ilâhi yeboynu bükük anlatmaya çalışacağım hayatımdaki “metafizik” olayları, kul yaratanını iyi anlasın diye. Yalnız fiziki zuhuratların ve aklın gücü gerçeklerde yeterli olamıyor. Bu türlü ilim sahiplerinin alıcısı çok olsa da HZ. ALLAH’ı bir bilip, peygamberleri vasıtası ile ihsan ettiği vahy-i ilâhiye yeteri kadar inanamadıkları ve uyamadıkları tarih boyu görülegelmiştir. Bu yönlü zahiri ilimden gayrıyı kabul etmeyen, edemeyen kişilere akılcı din, beş duygunun esiri, materyalist denilmiştir. Hakikatleri, fiziküstü metafizik ve ilm-i ledünni ve vahy-i ilâhiyi kabul ediyormuş gibi dinleseler de icraatın seyrine dahi tahammülleri yoktur. Bu yönlü ilim sahipleri felsefeci ve feylesoflardır. HZ. ALLAH’ın “Bana din mi öğretiyorsunuz?” dediği ALAHU a’lem bu kimselerdir.
  • 44. METAFİZİK II İçlerinde Arapça bilen, hatta tefsir yazanlar dahi vardır!. Eşyanın felsefesi yapılır, mananın felsefesi olmaz. “Mananın felsefesi tasavvuftur” diyenler de hata etmişlerdir. Çünkü tasavvuf kâl değil, hâldir. Laf değil, yaşamaktır. Felsefe hiç değildir. Bildiğim kadarı ile yaşadığımı, yaşantımdaki özel tecelli tasavvufu, META zuhuratları, yazdığım kitaplarda anlatmaya aczim nisbetinde özen gösteriyorum. Maksadım -haşa- varlık göstermek değil.. Zira var olan, eşi, benzeri, ortağı ve şirketi olmayan bi-zatihi HZ. ALLAH’tır. Yaratanın yaratılana vermediği, yalnız zatına mahsus olan varlığın aciz beşerde idraki mümkün görülenin zerresi dahi, zatına mahsus olan varlığı, ufku hudutlu, beş duygudan öteyi görmekten yoksun, kudret-i ilâhi karşısında aciz beşere maletmek cüreti ve gafletinden ve bu bilgisiz sahtekarların varlık gösterileri ile sırât-ı müstakîm zıddı tariklerinden Rabbıma sığınırım. Evvelce yazmaya çalıştığım METAFİZİK kitabında şahsımda 44 zuhuru görülen, imanımı katmerliyen olayları tekrar yazmayı lüzumlu ve hemcinsim için faide mülâhaza ediyorum. ***
  • 45. METAFİZİK II SADIK KULUN SADAKATİNE ZAMANI DURDURDU HZ. ALLAH (c.c.) Sene 1957 idi. ALLAHU a’lem 46 sene oldu. Aklımla mantığımla halâ çözemedim, çözülemez de. Lütfen dinle. Zamanı durdurdu. Zaman içinde zaman halkeder HZ. ALLAH, demekle yetiniyor Benî Âdem. Bu kelâmın bu istisnai tecelliyatı izaha yeterli olamadığını anlatmaya çalışacağım. Fiziküstü “METAFİZİK” olay: Dışişleri Bakanlığından kapalı zarf üsulü ile aldığım, teslim müddetini de taahhüt edindiğim işlerin bitimine yakın bir gündü. 45 Akşam namazı yakındı. Namaza Ankara Cebeci yakınında tarihi cami Hacımusa Camisine gelmemi şeyhim Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici Efendim vazife olarak tebliğ etmişti. Namazdan sonra bir yere yemek ve sohbet için davetli imişiz. Gidilecek yeri bilmiyordum, amma belirli cemaatle gidecektik. Akşam vaktini sabırsızlıkla bekliyordum. Biliyordum, benim yürüyüşümle kaç dakika süreceğini. Atölyem Hacıdoğan Mahallesinde Denizciler cad. Börekçi Pasajının yanında, aşağıya inen merdiven bitiminden hemen sonra sağ tarafta idi Bu davete icabet etmem benim için şeyhimin arzusu olduğu kadar, benim de emirlere icabet etmem biatım, sırât-ı müstakîm olduğundan şüphem olmayan, yoluma sonsuz hürmetim, HZ ALLAH’ın bizatihi gösterdiği Efendime saygımla, hürmetim ve hizmetim idi. Gitme vaktim yaklaşmış, hazırlanmış dışarı çıkmak üzere idim ki, Dışişleri Bakanlığı levazım müdürü, muhasebe müdürü, satın almada bulunan mesul amir ve memurlar “işleri yerinde görelim ve hocanın kahvesini içelim, dedik” diye “geldik” dediler. Elbet işleri yerinde görmek tabii hakları idi.
  • 46. METAFİZİK II Amma benim mutlaka camiye yetişmem, Efendimin emrini yerine getirmem lâzımdı. O emir ki şahsıma yapılan manevi ahvalde sadakat imtihanı, şeyhim efendim bilsin, velev ki bilemesin, verilen ilâhi vazife, müntesiplerinin imtihan vesilesi, tanzim ve rahmet-i ilâhiyenin zuhur mercii. Rabbımın ihsanı ile bu türlü ve buna benzer sadakatımı senelerdir hiç aksatmamıştım.. Kahvelerini çaylarını hemen getirttim. İş üzerindeki yeterli izahı yaptım, ama kahvelerini çabuk içmeleri için iş icabı değil, insanlık icabı gözlerine ve ağızlarına bakıyordum. Onlar da ağır ağır, soğutarak içiyorlardı. Komşu camilerden ezan sesleri geliyordu. Ben aciz Rabbıma yakarıyordum, “bu işi ancak zatın düzeltir” diye. Cemaata yetişmem imkansız görünüyordu. Sakın demeyesin: Ne olurdu bu davete gitmez isen, kıyamet mi kopardı?. O manevi halimi lisanen ne ben anlatabilirim, ne de sen mübarek kardeşim anlamaya henüz mana yapın ve düşüncelerin bilmem müsait mi? 46 HZ. ALLAH cümle kullarını bu ve buna benzer duygu ve düşüncelerle ihya eylesin. Tertip ve tanzim kıldığı mana aleminin mahrumu eylemesin, Amin. Karamsar olamazdım. Hiçbir hadisede Rabbım aciz kulunu mahrum ve mahcup etmemişti, etmeyecek de. Rahmet-i ilâhiyeye dönük duygu gerçeğinin ümidi bu abd-i âcizin madde ve mana yönüme hayat veriyor. Vahy-i ilâhi ile gelen tertîb-i tanzim-i ilâhi olan imanımın noksansız muhafazası için, benzeri olmayan Rabbimin sonsuz merhametine sığınırım. Yolumun sırât-ı müstakîm üzere olduğuna olan bilgim ve görgüm isbatlı ve şahitlidir. Elhamdü lillah. Düşünüyordum, cami kapansa da, yakın kahvelerde cami cemaatından bir kişi bulur isem davete nereye gidileceğini öğrenirim. Düşüncem telâşımı hafifletiyordu.. Nihayet kalktılar, “vakit geç oldu, müsaade” diye. Misafirler çıkar çıkmaz gerilmiş yaydan fırlayan ok gibi fırladım. Aklın ve mantığın kabul edemiyeceği, manaya olan sadakatımın tecellisi ki aşk-ı ilâhi ile Hacı Musa Camiine yaklaştım. Hayret, caminin kapısı açık kalmış sevindim!.
  • 47. METAFİZİK II Ayrıca hayret ettim: Caminin kapısı neden açık bırakılmıştı? düşüncesi ile kapıya yaklaştım. Ezan-ı Muhammedi okunuyordu. Şok olmuştum. Acaba bir hadise mi olmuştu?. Merak ve ürkek tavırlarla camiye girdim. Cemaat tamam ve sakin. Hiçbir şey olmamışcasına sakin idiler. Müezzin Müslüm Efendi kamet getirdi. Kurrâ imam Hacı Mustafa Efendi akşam namazının farzını kıldırdı. O zamanın Diyanet İşleri Başkanı -makamı cennet olsun- Ahmet Hamdi Akseki Hazretleri. Her cuma namazını Hacı Musa Camiinde Hoca Efendinin arkasında kılardı. Hoca efendi kurrâ hafızdı. Kur’ân-ı Kerîm’i galatsız okurdu. Farz namazından sonra münferit namazın sünetini kıldık. Tesbihatı ve topluca duamızı yaptık. Cemaat dağılmaya başladı. Hayret!. Kimsede bir hadise olmuş telâş hali yoktu. Ben Müezzin Müslüm Efendiye telâşla sordum: —Hayırdır inşa ALLAH, niçin ezanı geç okudun, namazı geç kıldık, bir hadise mi oldu? diye. Demez mi ki: 47 —İki dakika erken okudum ezanı. Hocamın davetine gideceğiz, diye. Başlayış erkendir bitiş vakittir. Bu metafizik zuhuratın şokunu halâ üzerimden atamadım. “Zaman içinde zaman halkeder Hazret-i ALLAH.” Tasavvufi inancım bu zuhurat-ı ilâhiyeye uygun olduğu halde şöyle derim: Bu abd-i âcizin izahını ancak ehlinin anlayacağı gerçek. Her ne sebebten anlayamamaları normal gibi akıl ölçüsüne sığmaz ise de akıl ölçüsünü kullanacağın yer mana ve vahy-i ilâhi karşıtı değil. Madde aleminde görüp beşerin müşahedesine verilen fizik halinden öteye bilincini kullan lütfen. Nakil terazisine uzak durma ki aklı da naklin içinde göresin. Naklin yanında akıl Celâlettin-i Rumi Hazretlerinin bildirdiği gibi: “Naklin yanında akıl, çamur balçığa saplanmış eşek misalidir” der. Yalnız ve yalnız akıldan öteyi kabul edemeyenlere “beş duygunun esiri materyalist” derler. Bu düşünce sahiplerinin emr-i ilâhi olan vahye, peygamber efendilerimizin dünya hayatındaki yaşantılarına ve
  • 48. METAFİZİK II mübarek sözlerine akıl ölçüsüne uymadı ise iltifat edemedikleri aşikardır. Bu toplumlar müslümandırlar. Amma Hz. ALLAH’ın bildirdiği mü’min müttaki, ittika sahibi değillerdir. İşte ayet-i celîle: Bismillâhirrahmânirrahîm Bedeviler dedilerki "iman ettik." De ki: "siz iman etmediniz, ama "müslüman olduk" deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi. Şayet ALLAH’a ve peygamberlerine itaat ederseniz amellerinizden bir şey eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 14) HZ. ALLAH’a olan mana zevkimi çok zaman inancımın geniş basamaklarından müşahede ettiğim HZ. Ali (kerremallâhu vechehû)… Gaza anında. İkindi namazının vakti geçiyordu. Güneş batmak üzere idi. HZ. ALLAH’ın “Aslanım” Hitabına lâyık gördüğü müstesna insan üzüldü diye HZ. ALLAH güneşi durdurdu. O zamanda 48 yaşayanların şahit olduğu vakıadır. Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hazretlerinin kendisine varlık getiren ahçısına: “Sen hele helvanı karıştıra dur” hitabında bulunduğu gibi… HZ. ALLAH’ın manada yaşattığı uzun bir hayatı, kişinin dünya zamanının bir zerresine sığdırıp, aciz kulun maddi ve manevi iki hayatında da sahibi kılması ender de olsa ALLAH’ın emrine samimi olan kullarının dünya hayatında görülen manevi zuhurat. istisna-i mana tecellisi “Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” (O her şeylere Kadirdir.) Ne yazık ki HZ. ALLAH’ın cemi kullarına bizatihi bahşettiği Dîn- i İslâm’ı öğretmeye kalkışacak kadar ahmakça bir fanatizmin peşinde koşan ideolojik İslâm savunucularının aklını iyi kullanmaları gereklidir. Zaman yalnızca duygusallık ve akılsızlık değil, bilgi, sabır ve idrak zamanıdır. Günah-ı kebair dışında güzellikleri görebilme, bulabilme ve güzellikleri hayata mal edip yaşayabilme zamanıdır. O zaman bu yönlü yaşamın ismi İslâmiyet’tir.
  • 49. METAFİZİK II İslâmiyet ise bir toplumun tekelinde olmayıp umuma şamildir. HZ. ALLAH’ın tevhit dinine verdiği isim “İslâmiyet”tir. Bilcümle peygamber efendilerimiz Dîn-i İslâm üzere gönderildiler. Tabi olanların da cümlesi “Müslüman”dır. HZ. ALLAH’ın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirisi budur. İslâm’ın şartı yoktur. HZ. ALLAH’ın varlığını lisanen söylemesi beşer için yeterlidir. Artı ve gayrı ölçü HZ. ALLAH’a mahsustur. İmanın şartı vardır. İman ehlinde zuhuru görülecek emr-i ilâhiye uygun görünüm sergileyen kuluna HZ. ALLAH “Müttaki, ittika sahibi ve mü’min" sıfatları taşıyan kullarını Hazret-i Kur’ân’ın ilk ayeti Sure-i Bakara’da tarif buyurmuşlardır: Bismillâhirrahmânirrahîm Kendisinde hiç bir şekilde şüphe olmayan o kitap. Müttekiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir. (Bakara Sûresi, 2) O müttekiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine 49 verdiğimiz mallardan tasadduk ederler. (Bakara Sûresi, 3) Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. (Bakara Sureri, 4) Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler ancak onlardır. (Bakara Suresi, 5) HZ. ALLAH insan olmaya müsait, manaya kapısunu açmış, kabiliyetli kullarına anlayacağı dilden ihsanı ile bildiriyor. Anlamaya müsait kulun SADRINI, kulun samimiyetli, emr-i ilâhiye uyumlu yolunu, erbab-ı zikrin haline intibak ettiği nispette hakikatlerin akıştığı NAZARGAH-I İLÂHİ olan sadık kul, kalbinin mana yönüne yönelik hislerinde ve yaşantısında, muamelâtında emr-i ilâhiye uyumlu icraatının maddede zuhurunu görür de dünyada da itminan-ı kalbe sahip olur. Kemalâtlı imanının sesini baş kulağı da aşk-ı ilâhinin zuhurundan hak aşıklarına müjde çığlıklarının dışa yansıyan iman şahadeti “Ene razi, ente razi” (ben ondan razı, o da
  • 50. METAFİZİK II benden razı) diyenleri örnek alır ve gittiği yollarını yaşadığı zamana göre manaya sadık kalarak değerlendirir. HZ. insana ALLAH için hürmet et. Yürüdükleri yolları sen de yol edin. Aynı yolda sen de yürümeye çalış ve azimli ol ki, bugünün şartlarına uygun, manevi rızıktan nasibini alasın. Beyinden kalbe doğru olan akımın akışı, umuma mahsus fiziki olay. Kalpten beyine olan akışın METAFİZİK olduğunu gizlemek mümkün değildir. Bu akışın akımından akıl da hal yolu ile yaratanını tanıyor. Tanımanın zevki ile Amentünün manasını kül olarak yaşamanın hazzı manevi ve maddi hayatında ve muamelâtında, sözünde, sohbetinde aşikâr oluyor. *** “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.” *** Mü’min ve müttaki sıfatına bürünen akıl ile nakil ilmi ve görüşü birleştimi sırat-ı müstakimin terazisinde tartılmış olur ve hakikatin 50 mehengi olduğunun zevkine erilir. Avamın aklı belirli şahsiyetlerin aklı gibi değildir. Akıl ilâ-nihaye işlenmeye ve işletilmeye muhtaç bir arazdır veya cevherdir. İlâhi terbiye görmemiş aklın düşünce ve icraatını nefsaniyet ve hayvaniyetin ötesinde manevi mecrada görmek mümkün değildir. Zirâ bulunabileceği mahal bedii ve hayvani hazların iskân mahalleridir. Hakîkatta bütün alem metafizik olaydır. Zaman geçtikce Benî Âdem’in manadan soyutlanıp maddeye kayması bedii zevk ve düşüncelerine daha cazip gelmiş. Hz. ALLAH’ın bilinmesinin, tanınmasının isteği ile yaratılan, yeryüzünde ALLAH’ın halifesi olmak şerefi ile şereflenen hazret-i insan… Toplumların cemaat olarak sırât-ı müstakîmin dışına çıkdığı zaman kullarını uyarıcı ALLAH elçilerini, peygamber efendilerimizi tekrar tekrar tarih boyu gönderdiği… Adedi zatına malum. Gerçekler bu değil mi?
  • 51. METAFİZİK II Peygamber efendilerimizi “birini birinden ayrı görmeyin” hitabı emr-i ilâhi değil mi?. Ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.)’den başka peygamber gelmeyecek, buyruğu hitab-ı ilâhi değil mi?. Bu ve buna benzer emr-i ilâhilere sakın muhalefet etmeyesin. HZ. ALLAH’ın ihsanı, dünya hayatımın çok yönünde, zuhurunu mana zevkiyle müşahade hazzına erip her kulda olur zannı ile ifşasını lüzumsuz zannettiğim, çocukluğumdan bu yana yaşadığım METAFİZİK zuhuratlar ve tecellilerin şahsıma mahsus zuhurunun mühimlerini anlatmam yasaklanmadığına göre, bazılarını yazmakta sakınca görmüyorum. Abd-i âciz rahmet-i ilâhiye olan hayatımdaki METAFİZİK zuhuratı yazarak ifşa etmekliğim yasaklanmadığına göre neden yazmayayım? Çocukluğumdaki METAFİZİK zuhuratları okuyanları sıkmamak için yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım. HZ. ALLAH bu abd-i âcizine ihsan ettiği gibi cümle kullarına da ihsan eylesin, amin. 51 ***
  • 52. METAFİZİK II DEVEYİ GÖTÜREN NEREDE? HZ. ALLAH’ın varlığından habersiz düşünmek dahi hayalinden geçmeyen kervan sahibi, kervanı çöktürerek bir nebze mola vermiş. Kervanı kaldırdığı zaman devenin bir tanesinin kalkmadığını görmüş. Deve çöktüğü yerde ölmüş. Gayet normal. “Yaratılan her şeyin sonu var. Baki olan yalnız Hz. ALLAH’tır.” Deveciye rahmet-i ilâhiye devenin ölümünü irşat kapusunun girişi 52 olarak ihsan etmişti HZ. ALLAH (c.c.). “İşte deve. Yük de sırtında. Deveyi götüren nerede?.” diyor ve yana yakıla arıyordu. Deveyi götüreni buldu deveci. “Be hey deveci! Deveni öldürmeden bulsa idin götüreni, deven ölmese idi daha iyi olmaz mı idi?” “Elestü bi-rabbiküm” (Ben sizin Rabbınız değil miyim?) Hitabına "belî” (Evet, Rabbımızsın) diyenlerdendin. Dünyada gaflet bataklığından çıkamadın. Beli demene deveyi kurban ettiler de, küfür bataklığından ihtiyarınla çıkardılar seni. Dikkat edersen sadık ve samimi kulların hayatında bu ve buna benzer olaylar çoktur. Ruha hitab eden nağmelerden haz duyanın maddesinde kıpırdama gibi görünen ritme uyumun manasını tamamı ile teslimiyetini görürsün. Nur-u aynım! Peygamber efendimizin "ikinci şeyh sadi şirazi" diye mana defterine yazdırdığı bu abd-i aciz, mânâ-adaşım cümle
  • 53. METAFİZİK II mana ehlini ikaz ettiler "musikiden anlamayan duygusuza sakın öğüt verme” diye kuyumcunun mehenk taşı misali ölçü. *** 53
  • 54. METAFİZİK II ŞEYHİM EFENDİME BİATIM Yanılmıyorsam sene 1949. Ankara Hacıdoğan Mahallesi Pala Sokak, no: 29’da mobilya atölyem var. Atölyemin üst katında oturuyorum. Kiracıyım. HZ. ALLAH bu abd-i âcizi Ankara’da başka yer yokmuşçasına neden orada iskân ettirdi? yeri geldikçe bu METAFİZİK olayı izah edeceğim inşa ALLAH *** Her ne kılmış ise adalettir, Cenâb-ı Kibriya 54 Her kazaya her belâya kıl rıza, ALLAH Kerim. *** 1941’de asker oldum. Kursa gittim, piyade çavuşu oldum. Çavuş kursunu birincilikle bitirdim. Tekrar ordumun emri ile Trabzon Tümen Muhabere bölüğünde kalede 7 ay muhabere kursu gördüm. 172’inci alay 1’inci Tabur Muhabere Kıt’a komutanlığına atandım. 4 onbaşı 24 er 4 mekareden ibaret ayrı koğuşta bulunuyorduk. Teftiş vermiştik. Komutanlarımın beğenisini kazanmıştım. Resmi emirle münhal bulunan alay muhabere takımına komutan vekili olarak atandım. Gümüşhane’de idi alay muhabere takımı. Takımda benden kıdemli hayli çavuşlar vardı. Ben onların başına komutan olarak vazifeli idim. Binek hayvanım da vardı. 1945’de Alman harbi bitti, terhis oldum. Cennet-mekan anam aşılamıştı vatan sevgisini. Muhammetciğin kutsallığını, değerini. Gözlerinin yaşararak özlemini gizleyemediği emir tarzında ricası: “Oğlum, benim için nöbet tut.” Fırsat buldukça diyordu.
  • 55. METAFİZİK II 22 yaşında Ahmet ağabeyimi veremden kaybetmiştik. Çaresi yoktu o zamanlar. Askerlik muayenesinde koluna çürük damgasını vurmuşlardı. O günkü ailemin perişanlığını hiç unutamam. Tek erkek evlatları ben kalmıştım. Zayıftım. “Bu da ölmesin” diye neler yapılmıyordu ki... Anamın HZ. ALLAH’a yaptığı yüksek sesle ve gözyaşları ile müracaatına şahit olmuştum. Benim dinlediğimden habersiz konuşuyordu. HZ. ALLAH’la: —Ya Rabbi! Bu oğlumu güçlü kıl. Uzun ömürlü eyle. Askere elimle hazırlıyayım. Hiç üzülmeyecegim” diye sanki anlaşma yaptı. Ve vaadinde durdu. 4 sene askerlik yapan oğlu için üzülmemiş gibi dursa da, ikinci anlaşmaya girdi ve dedi ki: —Ya Rabbi! Oğlumu gönder, bir gün göreyim (anam deveyi götüreni biliyordu.) Öyle oldu: Anam’la bir gün görüşebildik. Neresinden bakar isen bak METAFİZİK zuhurat. Hubbu’l-vatan mine’l-iman. Vatanı olmayanın imanında 55 noksanlık vardır, hadisini çok söylerdi Anam. Zamanına uygun kültürlü kadındı. İbareyi iyi okur ve yazardı. Yeri geldikçe Anamın meziyetlerini günümüze ibret olsun deye anlatacağım. Bugünkü ve gelecek neslin bu türlü ahlak-ı hamideye çok ihtiyacı olacak görüyorum. Ve o güzelliklerden mahrumiyetle güzeli bilenler ise güzelliklere hasret yaşıyor. Askere gitmeden evvel ve askerliğimin devamınca beş vakit namazı kılıyor, ramazan orucunu tutuyordum. Dîn-i İslâm’a bilerek veya bilmeyerek sokuşturulan, emr-i ilâhiye ters düşen hükümlerle kulları Yaratanından kaçıran, “vazife yapıyorum” zannı ile manevi bilgiden yoksun, nefsani duygunun sınırını aşan icraatlar inancımı sarsıyordu amma Rabbımın lütfu ihsanı ile bu abd-i âcizin imanımın kemâlata dönük rahmet-i ilâhiyeye müsait yaratıldığını, nefsani duygularım ilâhi zuhurat ve istek karşısında sönük kaldığından şer güçler bu fakiri Amentü’nün dışına
  • 56. METAFİZİK II itekliyordu. Amma mana zevkinden tamamı ile dışlıyamıyordu, Elhamdü lillah. Böyle olduğunu zaman geçtikce daha iyi anlıyor bu güzellikleri, HZ. ALLAH’ın kullarına karşı ihsan eylediği rahmet ve mağfiret sıfatında veraset-i Nebi, nedîm-i ilâhi olan irşat vazifemde görüyorum. Rabbım bu yolda samimiyetsiz kullarından eylemesin. Ahir zaman nebisi Hz. Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) efendimizin izinden Hz. ALLAH ayırmasın, amin. Bilcümle peygamber efendilerimizin de muhabbet ve şefaatlerine nail kılsın, amin. Babam sert mizaçlı idi, amma anama karşı yumuşak ve uysaldı. Anam ise babama karşı saygılı ve hürmetkardı. Biz çocuklarına babamı öyle tanıtmıştı ki, babam çocuklarının nazarında ilâhi bir hal almıştı. Babamın hiçbir çocuğuna dayak attığını bilmem. Kızdığı kişiye yan döner öyle azametle yukarıdan aşşağıya aşşağıdan yukarıya bir sert bakışı vardı ki çok tesirli ve etkili idi. Söz 56 söylemeye lüzum kalmıyordu. Hayatım müddetince babamla anamın birbirileri ile münakaşa ettiklerini -yemin ediyorum- hiç görmedim. Başkalarından da duymadım. Babamın gelmesi yaklaştımı anam çocuklarına şöyle derdi: —Şimdi babanız gelecek. Sizlere tahsis edilen rızkı temin etmesi için akşama kadar kimlerle uğraşıyor. Evine gelince rahat etsin. Bir de siz canını sıkmayın, diye tembih ederdi. Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki: ALLAH’tan başkasına secde edilse idi, kadınlara emrederdim, erkeklerinize secde edin diye. Bu hadîs-i şerîfi anamdan öğrendim. Hanım kızım öğrendin mi saliha hanımefendiyi? Bir evlat babayı saymıyor, hatta düşman gibi davranıyorsa müsebbibi çocuğun anasıdır. “Cennet ananın ayağı altındadır” ikazını iyi anla.
  • 57. METAFİZİK II Yukarıda örnek gösterdiğim saliha kadın nasıl olmalı? anla da, evlatlarını öyle terbiye eyle. Toplumun başına belâ yetiştirme Babaya da derim ki evladına ve ayaline haram lokma yedirme. Derviş yabancı bir tekkeye misafir gelmişti. Eşeğini tekkenin seyisine teslim ederek “aman ha! Yemini bolca ver. Suyunu ihmal etme. Tımarını yap” dedikçe her bir kelâma hiddetlenerek Lâ Havle diyordu seyis. Birkaç gün misafir olan derviş gidecek. Bakımsızlıktan takatı kalmayan eşeğe sahibi binince eşek yattı, kalkamadı. Misafiri yolcu eden dervişler: —Eşeğe ne oldu? dediler. Adam seyise baktı da Arabi lisanla cevap verdi: —Eşek devamlı Lâ havle yerse lâ kuvvet olur!... Haram lokma ile beslenen aile efradından hayır bekleme. La kuvvet olur. Manevi hiçbir kuvvete sahip olamaz Haram lokmanın değil fertleri, toplumları ihya edip, nesilden nesile muhafaza edilerek devam ettiği görüldü mü? 57 Büyüklerimiz buyurdular ki, “haram olan servetin devamının en fazla yirmi beş seneyi geçtiği görülmemiştir.” “Haramiyeti bariz belirli haram lokmaya besmele çekilmez. O kazançdan sadaka dahi verilmez. İbadethaneye verilmez, cami yapımında kullanılmaz. Haram libasla namaz kılınmaz" dediler. Bismillâhirrahmânirrahîm ALLAH size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve ALLAH’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. (Bakara Suresi, 173) Maide Suresi 3, Enam Suresi 145 ve Nahil Suresi 115, bu surelerde HZ. ALLAH haram olanı zaruret halinde kulun yapması icap eden emr-i ilâhiyi beyan eder. İslâm da zorluk yoktur. Zaruretler mahzurları ortadan kaldırır. Bir kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir işi işlemek zorunda kalırsa, Şer’i hükümler de tahakkuk etmişse, haddi