This Book Includes Superb Knowledge Of Topics Like A few unique species of fish, Madani child and oblivious fish, What if harmless animals are caught in the fishing net?, Fish cannot talk – the wisdom behind it!, Terrible scenes of fish hunting And Many More.. ۔ ۔ A significant and highly inspiring piece of writing which will immensely enhance your knowledge and motivate you to perform virtuous deeds.Don’t forget to leave your comments and share this great piece of writing after reading it online or downloading its PDF format. Comment box, read and download buttons and embed code are given below.
This Book is written by Ameer e Ahle Sunnat Hazrat Allama Maulana Ilyas Attar Qadri Razavi Ziaee.
This book include the following topics:
*Silence Brings Security
*Bahram and the Bird
*Four Terrible Harms of Unnecessary Talking
* And many more..
Like & Share Official Page of Maulana Ilyas Qadri
www.facebook.com/IlyasQadriZiaee
This Book Includes Superb Knowledge Of Topics Like A few unique species of fish, Madani child and oblivious fish, What if harmless animals are caught in the fishing net?, Fish cannot talk – the wisdom behind it!, Terrible scenes of fish hunting And Many More.. ۔ ۔ A significant and highly inspiring piece of writing which will immensely enhance your knowledge and motivate you to perform virtuous deeds.Don’t forget to leave your comments and share this great piece of writing after reading it online or downloading its PDF format. Comment box, read and download buttons and embed code are given below.
This Book is written by Ameer e Ahle Sunnat Hazrat Allama Maulana Ilyas Attar Qadri Razavi Ziaee.
This book include the following topics:
*Silence Brings Security
*Bahram and the Bird
*Four Terrible Harms of Unnecessary Talking
* And many more..
Like & Share Official Page of Maulana Ilyas Qadri
www.facebook.com/IlyasQadriZiaee
Kitap hakkında kısa bilgi: Bu kitapçık; Ehl-i sünnet ve’l-cemaat akîdesinin, Allah’ın birliği, isim ve sıfatları, meleklere, kitaplara, elçilere, âhiret gününe, kaderin hayrına ve şerrine îmân gibi konuların açıklamasını içermektedir.
1. www.galibivakfi.com
Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
Sitemizden Ulaşabilirsiniz.
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
METAFİZİK
II
5. İÇİNDEKİLER
BAŞYAZI .............................................................................................9
Emr-i İlâhi Ve Tertib-İ İlâhiye Karşı İtiraz Eden Şeytan ......................... 15
Hazret-İ Allah’ı (C.C.) Kul Nasıl Bilmeli? .............................................. 20
Şehadet-İ İmanın Aslı............................................................................... 21
Hz. Allah’ın Sıfatları ................................................................................ 22
İbn-i Rüşd ................................................................................................. 30
İkinci Kitaba Neden İhtiyaç Duyuldu? ..................................................... 33
Sadık Kulun Sadakatine Zamanı Durdurdu Hz. Allah (C.C.) .................. 45
Deveyi Götüren Nerede? .......................................................................... 52
Şeyhim Efendime Biatım ......................................................................... 54
Mübarek Adınız Nedir? ............................................................................ 60
Ankara’da Niçin Ve Nasıl İskan Olundum? ............................................. 62
Unutamadığım, Hiç Bir Zaman Da Unutamayacağım, Mutlak Adalet
Sahibi Hazret-İ Allah’ın Bu Abd-İ Âcize İcraatını Ve Bizatihi İfşaatını
Dinle ......................................................................................................... 68
Adalet-i İlâhiye Ve Hitab-I İlâhi .............................................................. 70
“İslâm’da Beş Şart Vardır” Diye İlâhi Bir Bildiri Yoktur ........................ 75
Yersiz Soykırım İddiası ............................................................................ 81
Madalyanın Sahibi.................................................................................... 82
Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca’nın Ahval-İ Aleme Tasavvufi Bakışı88
Deniz Kablumbağaları .............................................................................. 97
Pala Sokak ................................................................................................ 99
Yusuf-u Bahri Hazretlerinden Bahsetmeden Geçemeyeceğim .............. 108
Rahmet Mühürü...................................................................................... 148
“Razıyım Senden Devam Et” Buyurdu Hz. Allah.................................. 150
Şarâben Tahûrâ (Aşk Şarabı) ................................................................. 153
Kırklar Meclisi ....................................................................................... 155
Boş Kuruntularla Geçen Zamanım ......................................................... 157
Niçin Teberrük?...................................................................................... 165
Kara Şeyh Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti .................................. 169
Mahmut Ya Doğru Söyledi İse?!. ........................................................... 182
6. Ehline Göre İbret-Amiz Bir Olay Naklederler ....................................... 184
Kızım Sevil’in Kıyameti ........................................................................ 186
Tosyalı Şehitlerle Sohbetim ................................................................... 189
Kayısı ..................................................................................................... 191
Kaybolan İnek ........................................................................................ 197
Alkolik Derviş Ali Efendi ...................................................................... 201
Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymayacaksın” Dedi ......... 205
Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz
Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal
Bey Vardı ............................................................................................... 208
Melâikeler: “—Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” ........... 210
“Git Enişte, Ablamla Balayı Yaparsınız” Demiştim. Samimi Espirim İnd-
İ İlâhide Kabul Edilmiş. Öyle Zuhur Eyledi!. ........................................ 214
Mevlevi, Nakşi Meşayihi Şeyh Mikdat Baba ......................................... 217
SÖZLÜK ...........................................................................................222
8. KISALTMALAR
a.s.: aleyhis-selâm (ona selam olsun)
a.s.s.: aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun
üzerine olsun)
c.: cilt no
c.c.: Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!).
Hz: Hazret-i (yüce, büyük)
k.A.v.: Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir.
ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz
tutmuştur, demektir.
k.s. : kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun)
k.A.s.: Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın)
k.A.e.: Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin)
r.a.: radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun)
s.: sayfa
s.a.v.: Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona
selam etsin)
S.O.S.: save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!)
s.t.a.v.: Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını
yüceltsin ve ona selam etsin)
9. BAŞYAZI
Kullarına rahmetinden irade ihsan eyleyip, adem olarak yer
yüzüne gönderen, "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamı, "ekiniz, biçiniz, yiyiniz" hitab-ı ilâhîsinden Sorumlu
olduğunu müdrik, efdal ve şerefli mahluk, kamil hazret-i insan!…
Eşi, benzeri, şeriki, naziri olmayan -olamayacak da- gerçeğini
kelam-ı kadim’de açık bildiren, İhlas-ı Şerif’le noktalayan Hazret-
i ALLAH’a hamdim, şükrüm, tazarrum ve niyazımdır.
Hazret-i ALLAH Musa aleyhi’s-selama vahyetti:
9
“Fir’avn’a git, çünkü o iyice azdı.” (Tâhâ Sûresi, 24)
Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vahlül ukdeten min lisânî
yefkahû kavlî,
(Rabbım sadrıma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimin
bağını çöz. ki sözümü anlasınlar,) (Tâhâ Sûresi, 25, 26, 27, 28)
Ve üfevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrun bi’l-ibâd.
(Ben işimi ALLAH’a ısmarlıyorum. Çünkü ALLAH kullarını çok
iyi görendir.) (Mü’min Sûresi, 44)
Musa aleyhi’s-selamın aczini itirafı, Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’da bildirdiği biz acizlere örnek yakarışı. Bu abd-i âciz de
takliden senelerdir sohbetlerime aynı iltica ile başlamanın zevkini
alıyorum. Aynı ilticaya takliden devam ediyorum. Çünkü gerek madde
ve gerekse mana eşi, şeriki, naziri olmayan Rabbımın yed-i kudretinde
olup yegane mutasarrıf Hazret-i ALLAH’tır. Emrinin zuhuruna neyi
dilerse, kimi vazifelendirdi ise, onu vesile kılar. Hazret-i ALLAH’ın
bir nebze de olsa zatî sıfatlarını naçiz şahsına maletmek gafletinden
kurtulamayanlar rahmet fukaralarıdır. Bu rahmet-i ilâhîyeden nasib
alamadıkları gibi zaman zaman onların Din-i İslâm adına mânâ
10. METAFİZİK II
düşmanı olduklarını görmek her devirde mümkündür. O türlü Benî
Âdem’e metafiziği kabul ettiremediğin gibi, sözünü de edemezsin.
Düşünemez ki dünya hayatının ekseri yönü fiziküstü, metadır.
Fiziki zuhurat Hz. ALLAH’ın fiili sıfatlarının yeryüzünde
gökyüzünde tenezzülen zuhurudur. Bu zuhuratlar.
Bizatihi değil, izafidir, mecazidir.
emr-i ilâhi ile yapılması emredilen ibadet taatlar dahi.
Yaratılan Benî Âdem’in yaratanını daha yakiynen bilmesi için
maddede zuhuru görülen cümle olaylar amaç değil araçtır.
Fiziki zuhuratların cümlesi araçtır. Yalnız ve yalnız Hz.
ALLAH’ın bilinmesi amaçtır. Din dahi araçtır.
Özet olarak izah eder isek, fiziki zuhurat araçtır, metafizik
zuhurat amaçtır.
Yeri geldikçe vazifem ve amentüye olan imanımın gereği abd-i
âciz lutfedildiği kadar anlatmaya ve yazmaya çalışacağım. Rabbım
samimiyetime bağışlayıp okuyanlara ve dinleyenlere tesirini halketsin.
O her şeylere kadirdir.
10
Zuhurunu her an ehlinin müşahede eylediği rahmet-i ilâhîyeyi,
enaniyetten, ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını aciz şahsına
maletmek gibi cehaletin ve gafletin meyvesi, şirkten kurtulmadıkça
rahmet-i ilâhîye olan metafizikten yoksun kalırsın. Zuhurunu görsen
dahi “doğal” der, geçersin. Ancak yokluk kapısından bakarsan gerçeği
görürsün. Oradan bakmaya tenezzül edemeyeceğine göre hak yolda
rehberlik iddiasının anlamı nedir? Tahrip ettiğin yollarda maneviyatını
felç ettiğin mana kaza-zedelerinin hesabı elbet sorulur. verebilecek
misin?
“Küllü şey’in sebebâ.” (Her şey sebeplere bağlıdır.)
Her şey sebeplerle zuhur eder. İyi bilesin ki sebepler tertib ve
tanzim-i ilahidir. Mananın aslı değildir. Sebebe hürmet ve hizmet ise
Benî Âdem’in kemalatı için tertib-i tanzim-i ilahidir.
Âdemin samimi inancı ile emr-i ilahileri maddesi, manası ve
nefsinde tatbiki her ne kadar cüz’i iradeye bağlı ise de peygamber
efendilerimizin bildirisine veraset taşıyan mutasavvifinin idraki ve
görüşüne göre kulun ibadet ve taatı Hazret-i ALLAH’ın muhip kuluna
ikramı, kulunu ihyasıdır.
11. METAFİZİK II
Bu rahmet-i ilahiye, Âdem’in yaratılışının sırrı. Hazret-i insan
olmasını sağlar. İyi biline.
Âdem insan olmaya namzettir, müsait yaratılmıştır.
ALLAH’a eş ortak koşmadan, başka mabut edinmeden yaşantısını
samimiyyetle emr-i ilahiye uygun devam ettirebilen kul, Hazret-i
ALLAH’ın koruması ve muhafazası altındadır.
Bu abd-i âciz imanım ve samimiyyetimin nisbetinde dünya
hayatımda bunu gördüm, bunu yaşadım… Bu yaşantımın rahmet
meyvesini yiyorum. İsteyen nasiplilerin manevi vazifem icabı ihlâsı
kadar yemelerine vesileyim. Rabbım öyle vazifelendirdi bu abd-i
âcizi.
Zuhurat ve tertib-i ilahi ile bu biçare, yaratanıma izahı mümkün
olmayan hayranlık, hayranlık, hayranlık duydum. Yaratanıma Aşık
oldum. İlahi aşk ne imiş? aczim kadar gördüm yaşadım, yaşadım. İki
alemde de yaşayacağım inşa ALLAH.
Gerçek sermayem bu. Başka sermaye gibi görünen zuhuratlara
iltifatım yok denecek kadar azaldı. Yeri geldikçe izaha çalışacağım.
Bu abd-i âcizi iyi dinle! 11
Mecaz olan maddeden öteye yol bulamayan nefsimin arzularını da
aşk zannederdim. Bunların nefsin isteği ve arzuları olduğunu, vuslatla
varlığını ekseriyetle kaybettiğini gördüm. “Halilim” hitabı ile şerefyab
olmuş İbrahim aleyhi’s-selamın:
“Ben batanları sevmem” hitabını iyi anladım. Elhamdülillah.
Sen de anlamaya çalış. Nur-u aynım, din kardeşim, yol kardeşim.
Peygamberinin şeriatına bağlı ALLAH’ımız bir kardeşim. İsmin ne
olur ise olsun ALLAH’ın varlığını kabul eden müslüman kardeşim.
Hayatı metafizikle uyarılmış bu abd-i âcizin manevi çığlıklarına
kulak ver.
Manaya hulûl edemeyen din adamları akılcı bir din ihdas ettiler.
Beş duygunun ötesinden habersiz, fizikten öteye yolu olmayan, mana
nasipsizi toplumlar yetiştirdiler. “Âmentüye iman ettik” dediler.
Manadan uzak kelime yakınlığı ile yetindiler. “Kur’ân’dan başkası
bizi ilgilendirmez” dediler; Kur’ân’ın manasını da delik deşik ettiler.
Evliyayı dışladılar, zikrullahı dışladılar, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhîyi
kabul edemediler. Zamanımızın mana sahtekarları ile dolmasına
bilmeden zemin hazırladılar. Ehl-i hakîkat sahte din simsarlarının,
12. METAFİZİK II
metafizik garibi materyalist bilgelerin çokluğundan aciz kaldılar.
Zahir uleması manayı yaşadıkları zamana göre ölçecek terazi
edinmemişlerdi. Dini tedrisatta da maddeden öteye yolu olmayan,
manayı yansıtmayan ilme’l-yakıyn ile yetindiler. Ayne’l-yakıyn,
hakka’l-yakıyn garibi, maddeden öteyi göremeyen, yeryüzünde ve
gökyüzündeki ayetlere de itibar edemeyen akılcı bir ilim ihdas ettiler
ve ilimlerini inançlarına eşdeğer kıldılar.
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v)
tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995 sabah namazından
sonra hal-i yakazada hitab edildi bu abd-i âcize. Bütün insanlık
alemine duyurmaklığım işaret edildi:
"Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı zamana
göre hazırlansın."
(Hitab-ı Resul)
Ravisi bu abd-i âciz.
Emr-i Peygamberiyi iyi anla. Tertip ve tanzim-i ilâhinin dışına
çıkmamaya çalıştığının her halinde zuhuru görünsün. Zamana göre
12 içtihadsız Şeriatı değil, günah-ı kebair dışında güzellikleri yaşa.
Cümle güzellikleri şeriatın dışında göstermekten vazgeç.
Günah-ı kebair dışında zuhurunu gördüğün güzellikler hikmettir.
"Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın"
buyurulmadı mı?
Benim alim kardeşim! Manevi zuhuratı ve tecelliyatı kabul
edemediğin için teşkilat-ı ilâhiyeyi de elbet kabul edemezdin, dikkat
et!
Mazur değilsin, kanunu bilmemek mazeret olmadığı gibi… Mana
ile güzelliğini bulan akıl terazisinde tartıyı iyi bilesin.
Akıl vahy-i ilâhi ile bağdaşamadı ise kişiyi rahmet-i ilâhîyeden
mahrum kılar. Rahmet-i ilâhiye ve sırr-ı ilâhi kapısını iradesi ile
kapatmış olur. Bilmeden, hakîkatlere yaptığın tahribatı yaşadığın
zamanın içtihadi ölçüsü ile ölçtüğün zaman hatanı sen de
anlayacaksın.
Geçmişi bilesin, ibret alasın. Geri getiremezsin. Gelecek ise
ALLAH’a ma‘lûmdur, bilemezsin.
13. METAFİZİK II
Tertib-i tanzim-i ilâhinin verdiği irade ile yaratanın emrine uygun,
günah-ı kebairelerin dışında güzellikleri bul. Yaratana kul olmanın
zevki ile günü yaşa… Hal budur!
Daha evvel yazdığım Metafizik kitabında aciz şahsımda zuhur
eden metafizik tecelli ve zuhuratları bir nebze yazmıştım. Daha geniş
anlatmak ihtiyacını duydum. İnanan kitlelerin dahi fizikten öteye yol
bulamadığı, bulamadığı için de bunalımdan hurafaya meylettiğini her
zaman çok kimselerde görmek mümkün.
Cenab-ı Hakk’ın "yeryüzünde halifemi yaratacağım" hitabının
anlamının yalnız fiziki yönü olduğu gibi, kasd-i ilâhi "meta"dır.
Peygamberimiz Efendimiz "sizin en hayırlınız ahiret için dünyasını,
dünya için ahiretini terketmeyendir" buyurdu.
Fiziki zuhuratları incelediğin zaman aslının meta olduğunu
göreceksin. Zira yaratıcı eşi, benzeri olmayan, şeriki, naziri olmayan
HAZRET-İ ALLAH’dır.
Yaratmak ancak, ALLAH’a mahsustur.
Yaratmak cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir.
Sanat eserleri, yaratmak değildir. Çünkü sanatkar bir şeyi 13
meydana getirmek için cevhere ve araza muhtaçtır.
HAZRET-İ ALLAH cevheri ve arazı yarattığı gibi Benî Âdem’e
ihsan eylediği cevher ve arazın birleşiminden ihtiyaçlarını giderme
kabiliyetini Benî Âdem’e cüz’i de olsa ihsan etti.
"Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk,
bilemedi, Adem bildi."
Ey insan olmaya namzet Benî Âdem (adem yok demektir) insan
olmak imkanı iradene verilmiş. Başka mahlukata verilmeyen bu
rahmet-i ilâhiye, “Yeryüzünde halifemi yaratacağım” bildirisi ile
alemin yaratılış sırrının ilâhi ifşası değil mi? Ruhlar aleminde zatına
secde emri verildi. Ruhlar imanlarının samimiyeti nisbetinde secde
ettiler. Acabâlı secde eden ruhlar olduğu gibi, secde etmiyen ruhlar da
vardı. Cenâb-ı Hak rahmetinden yeryüzünü yarattı. İnsan olmaya
namzet Benî Âdem’in ruhlar alemindeki görünümünün aynı cesedini
balçıkdan yarattı. "Adem’e ruhumdan ruh nefyettim" buyurdu Hz.
ALLAH.
15. METAFİZİK II
EMR-İ İLÂHİ VE TERTİB-İ İLÂHİYE
KARŞI İTİRAZ EDEN ŞEYTAN
HZ. ALLAH melaike ve cin taifesine Âdem’e secde etmelerini
emretti. Çünkü insan olmaya namzet Benî Âdem melâike ve cin
taifesinden efdal yaratılmıştı. Şeytan cin taifesinden idi.
Enaniyyeti şeytanı emr-i ilâhiye ve tertib-i ilâhiye isyan ettirdi.
Çünkü maddeyi bildiği kadar, manadan nasipsizdi. Cin taifesinden
olan şeytan küfrünün semeresi olan enaniyet bataklığından çıkamadığı
gibi yaratanına itiraz etmeyi zevk edindi de Âdem’in hilâfete lâyık
olmadığını göstermek için HZ. ALLAH’tan zaman ve ruhsat istedi. 15
Her zuhurat ve olayda maddeden başka ölçü bilmeyen şeytan
Âdem’e secde emrine itiraz etti: “Beni dumansız ateşten, Âdem’i de
balçıktan yarattın, ben Âdem’den efdalim” diye emr-i ilâhiye karşı
küstahca tavır takınınca Hazret-i ALLAH şeytanı huzurdan kovdu ve
lânetledi.
Her zuhuratın tertib ve tanzim-i ilâhi olduğundan şüphesi olmayan
hal ehlinin şeytana verilen vazifenin şaşkınlığına HZ. ALLAH
buyurdu “Zaten o kafirlerdendi.”
Rahmet-i ilâhiyeden, af ve mağfiret deryasından habersiz, “her
şeyi ben biliyorum, Benî Âdem’in şeytandan efdal olmadığını
göstereceğim” edası ile olanca küfrünü ortaya çıkaran şeytan, ruhsat
istedi Hazret-i ALLAH’dan. ALLAH (c.c) buyurdu: “Benim sadık,
imanlı kullarıma bir şey yapamazsın. Senin arkandan götürdüğün
imansızlar senden farklı değildirler.”
Böylece şeytanın da vazifesi bilindi.
Şeytan Hazret-i ALLAH’ın gücü üstünde hâşâ güç olmayıp cin
taifesindendir. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in, kamil insanın dahi
emr-i ilâhiye sadakatını zayıflatan ve samimiyetsizliğinin gizli yönünü
16. METAFİZİK II
ortaya çıkaran ve setrini kaldırtan, seçkin kulunu da imanının
korunmasından ötürü aşk-ı ilâhiye itekleyen mehenk taşı. ALLAH’ın
yarattığı cin taifesinden. Küfrü ve isyanı kendi gördüğü gibi, kula
cazip göstererek, tertib-i ilâhinin zıddına kulu teşvik eden! Bilâistisna
cümle kulların az, çok malumu. Bariz görülen imtihan suali.
İyi bilesin ki şeytan ALLAH’ın gücü karşıtı güç değil.
ALLAH’dan başka güç yok. Hesabını ona göre yap.
Ona fırsat verme!
Benî âdem hakkında ne diyor şeytan? Duymak ister misin?
Hz. ALLAH’a secde etmeyen enaniyyetli kullar için Hz.
ALLAH emretti "Adem’e secde et" diye. İtiraz ettim, huzurdan
kovuldum, lânetlendim.
Benî Âdem’e emrediyor "zatıma secde et" diye. Adem
yaratanına secde etmiyor. Merak ediyorum bu ademin hali nice
olacak?.
Ehl-i hal şair ne diyor, dinle:
Türlü, türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr
16
Benî Âdem sandılar ki anı şeytân eyledi.
Ehli hal şair şeytanın başlı başına güç olmadığını ne güzel ifade
eylemiş..
Peygamber Efendilerimiz masum yaratıldılar. Günah-ı kebair
işlemekten salimdirler. Haşa, ilah değillerdir. ALLAH’tan başka ilâh
yoktur, olamayacak da.
Peygamber efendilerimiz dışında cümle kullar şeytanla gelen
suallerin muhatabıdırlar.
Peygamberimiz Efendimize sordular:
—Senin de şeytanın var mı, ya ResulALLAH?”
Buyurdular ki:
—Ben şeytanımı müslüman ettim. Ben de kuru ekmek yiyen bir
kadının oğluyum, sizler gibi beşerim, yanılabilirim, unutabilirim.”
Hazret-i ALLAH cümle kullarını şeriatı ile yükümlü kıldığı
Peygamberinin şahsiyetinde ve hayatında zuhuru görülen tertib-i
tanzim-i ilâhiden manası ve maddesi ile asra uyumlu yaşamaktan aciz
kullarını mahrum kılmasın, amin.
17. METAFİZİK II
Ezel-i ervahta, ruhlar aleminde cümle peygamber efendilerimiz
masum yaratıldılar.
"ALLAH’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız”
(Bakara Suresi, 285)
"Biz ALLAH’a ve onun katından bize indirilene, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakup ve Esbata indirilene, Musa ile İsa’ya
verilenlerle rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere,
onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz
sadece ALLAH’a teslim olduk, deyin."
(Bakara Sûresi, 136)
Al-i İmran 84 ve Nisa 152 ayetleri de benzer mana taşırlar.
Sebepli veya sebepsiz, dünyada yaratılışın manasını
umursamayan, bilâistisna ALLAH’ın kullarına tepeden bakmayı
nefsine sermaye edinmiş mana yoksunu, bakışı ve görüşü
gerçeklerden uzak, bu zafiyetine rağmen hakikat alimi olduğunu iddia
eden nâ-ehil kişiye, bilmem ne denir?
21’inci asırda yaşadığımız şu dünyada yaratılan mahlukatın ancak
milyonda beşini bildiğimiz ehli tarafından bildirilirken, tanzim-i ilâhi 17
olan fiziki zuhurat tecellilerini küll olarak kavramaktan aciz, nazar-ı
ilâhiden yoksun “akıl” fiziküstü metayı, yaratanının ihsanını vahy-i
ilâhiden nasibini almaya yaklaşmayan kul manâ zuhuratlarını nereden
ve nasıl bilecek?
İmanını, aklı ile müşterek vahy-i ilâhiden nasibini almak için
iradesini sarf etmeyen kul, ALLAH’ın varlığına emr-i ilâhi ile
yükümlü kılındığına Peygamberinin ALLAH’ın kulu ve elçisi
olduğuna şahitlik şerefi ile nasıl şereflenecek?.
Bu gerçekleri, Hazret-i ALLAH’ın buyurularını halâ anlamadı ise
her hali ile yaratanına muhtaç beşer, aciz kul bildiği ve inandığı
gerçekleri nasıl anlatsın? Demeyesin.. Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i
ani’l-münker, ilmî gücün ve bilgin nisbetinde hemcinsini
kötülüklerden uzak, iyilik ve güzelliklere teşvik etmen iman hazzıdır.
Adem iken insanlığa giden yolun başlangıç basamakları olduğu
gibi, insan olmaya namzet kula verilen rahmet zuhuruna vesile;
manası ise emr-i ilâhidir, hafife alma, yaratılan nizam-ı alemi.
18. METAFİZİK II
İlâhi hakikatler akıldan kalbe değil, kalbden akıla doğru
giderler. ALLAH’ın varlığını hisseden kalbdir.
Akıl ise yüzde yüz, ALLAH’ın varlığını isbata muktedir
olmadığı gibi, yüzde yüz inkara da yeterli değildir.
Bütün kâinat ALLAH’ın ilim ve iradesinin tecellisidir. Bi-
zatihi tecellisi değildir.
Kâinat ilâhi bir feyizdir.
Şeriat-ı muhammediyede vahdet-i vücud budur.
Her varlık izafi varlıktır; mutlak varlık değildir.
Hiçbir şey varlık sahasında kendi başına ayakta duramaz.
Hiçbir varlığa muhtaç olmayan yalnız ALLAH’dır.
Hayat vasfı taşısın taşımasın her varlık izafi bir varlıktır.
ALLAH’tan gayrısı mutlak varlık değildir.
ALLAH’ın varlığı mutlak varlıkdır, izafi değildir. Zaruridir,
mümkün değildir.
Mümkün = var olmakla yok olmak kutupları birbirine müsavidir.
18 izafi = bağlı olduğu nesne ile değişir.
Her varlık onun varlığından ibarettir. Aynaya vuran ışık
kaynağı gibi. Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir.
Kainatın bütün yüzleri iğretidir.
Cenâb-ı hak mutlak varlıktır. Maadası olan her şey bir görüş
ve bir vehimdir
Muhalefetün li’l-havadis ALLAH’ın zati sıfatıdır. Yarattığı
hiçbir şeye benzemez.
El-evvelü ALLAH, el-âhirü ALLAH, ez-zahirü ALLAH, el-
batınü ALLAH (c.c.).
Peygamberimiz Efendimiz de şöyle izah buyurdular:
"Men kâne fî kalbihî Allâh, fe-muînühû fi’d-dâreyni Allâh
(c.c.)"
(Kimin kalbinde ALLAH varsa onun muini, yardımcısı Hazret-i
ALLAH’dır.)
"Ve men kâne fî kalbihî gayrullâh, fe-hasmuhû fi’d-dâreyni
Allâh."
19. METAFİZİK II
(Kimin kalbinde ALLAH yok ise onun hasmı Hazret-i
ALLAH’tır.)
ALLAH’ın varlığını ve sevgisini kalbinde hisseden kulun
dünyadaki yaşantısının her yönünde varlığının meyvesi, zamanının
güzellikleri olarak zuhuru açık görülür.
Bilcümle insan olmaya namzet Benî Âdem’in iradesi ile zuhur
edeceği rahmet-i ilâhiye yaşantısında hiç görülemiyorsa o ademin
kalbinde ALLAH yok demektir.
19
20. METAFİZİK II
HAZRET-İ ALLAH’I (C.C.) KUL NASIL
BİLMELİ?
Özet olarak; Kur’ân-ı Hakîm’de Ehl-i Sünnet vel Cemaat
mezhebine ve meşrebine göre özetlenmiş Hazret-i ALLAH’ın
sıfatlarını Hazret-i Kur’ân’da bildirildiği veçhile tekrar yazmanın
ihtiyac ve elzem olduğu kanaatindeyim.
Hazret-i ALLAH’ın varlığı özet olarak:
Vücudu ile mevcud, sıfatı ile muhit, esması ile zahir, ef’ali ile
malum.
20 Kelâm-ı Kadîm’den alınan, maturidi ve eş’ari mezhep
imamlarının bildirileri ALLAH’ın sıfatları zati, subuti, fili olarak
izah edilmiş. Bildirildiği gibi izaha çalışacağım. "METAFİZİK"
ile ne ilgisi var? demeyesin.
Yaratılan her şeyin cevher ve arazı, aslı "meta" değil mi?
"Doğal" deyip, fazla önemsemediğimiz, yaşadığımız şu alem
maddesi ve manası ile "meta" değil mi?
Yaratılan kulun yaratanını bilmesi yaratılışın aslı
olduğundan, yaratanının bildirdiği kadarı ile, eşi, benzeri, şeriki,
naziri olmayan hazret-i ALLAH’ın bildirdiği kadar kulun bilmesi
"meta" değil mi?!..
"Bilinmekliğimi diledim, yeryüzünde halifemi yaratacağım"
ilahi hitabına kul, "lâ ilahe illâ ALLAH" der. Kelam-ı tevhidle,
ALLAH’ın iradesine bağlılığını kelâmla tasdik eder. "Müslüman"
olur.
***
21. METAFİZİK II
ŞEHADET-İ İMANIN ASLI
Hazret-i Kur’ân’da ALLAH’ın bildirdiği imanın şartlarına
inanarak ve inancının samimiyeti ve sadakati kadar yaşadığı
nisbette rahmet-i ilâhiyenin ihsanı ile iman kalbine yerleşir. Aciz
kul mü’min, ittika sahibi (müttaki), olur. Hal ve ahvalinin ilâhi
aşka dönüştüğü her icraatında görülür. Müşahede zevki ile
imanın zirvesine, ALLAH ve resulüne şehadetle varılır. Şehadet
zevki, İhsan-ı İlâhi ile imanlı kul, hu (O) esması ile şirkin
barınacak yer bulamayacağı hazret-i insan olur.
21
***
22. METAFİZİK II
HZ. ALLAH’ın SIFATLARI
Kul Hz. ALLAH’ın sıfatlarını kelâm olarak öğrenmeye
çalışır. İkrar eder, müslüman olur ve fiili sıfatlarını gücü kadar
zevki ile yaşar. Cevher ve arazın yaratanını bilir, müttaki,
mü’min olur.
Subuti sıfatları: insan olmaya namzet kişiye beş duygu olarak
bahşedilmiştir. Mahlukata verilenin fevkindedir hudutludur ufku
vardır. Hz. ALLAH’ın sıfatlarının ise ufku yoktur na-
mütenahidir. Yaşayan ve bilen kişi müslimdir, ehl-i imandır…
22 Zati sıfatlarına gelince: yalnız ve yalnız zatına mahsustur.
Yaratılan kul sıfatı ve vazifesi ne olur ise olsun, Hz. ALLAH’ın
zatına mahsus bu sıfatlarının ancak zevki lütfedilir ise zuhurat ve
tecellilerinin bir nebze zevkini alır. Şehadet mertebesinde
yaratanına aşık olur
Amentünün manası kulun icraatlarında, ibadet ve taatlarında
görüldüğü gibi, kulluğunun nedeninde imanını görmek mümkün
olduğu gibi zevkini alması da mümkündür.
HAZRET-İ ALLAH’IN ZATİ SIFATLARI
VÜCUD: Var olmasıdır.
KIDEM: Evveli olmamaktır.
BEKA: Sonu olmamaktır
VAHDANİYET: Tek olmasıdır.
MUHALEFETÜN Lİ’L-HAVADİS: Yarattıklarından hiçbir şeye
benzememesidir.
KIYAM Bİ-NEFSİHİ: Mekâna ihtiyacı yoktur.
SÜBÛTİ SIFATLARI
23. METAFİZİK II
HAYAT: Diri olmasıdır. Diriliği ebedi ve ezelidir. Hiçbir kaynağa
muhtaç değildir.
İLİM: Her şeyi bilmesidir. Yegane alim odur. İlmin her dalı onun
yedindedir.
SEMİ: Her şeyi işitmesidir. İşitmesinde sınır yoktur.
BASAR: Her şeyi görmesidir. Cümle yaratılmışların görgü ufku
vardır, onun görüşünde ufuk yoktur.
İRADE: İstediğini dilemesidir. Hiçbir yarattığına karşı sorumlu
değildir.
KUDRET: Her şeye gücü yetendir. Alemde görülen güç
ALLAH’ın takdiri kadardır.
KELÂM: Söylemesidir. Her zerrenin anlayacağı lisanı konuşur.
TEKVİN: Her şeyi yaratan odur. Başka yaratıcı aramak şirktir.
Fiili sıfatları ise her yerde mevcuttur
İHYA: Diriltmek.
İMATE: Öldürmek.
TAHLİK: Yaratmak. 23
TERZİK: Rızıklandırmak
ALLAH’ın subuti sıfatlarından Benî Âdem’e bahşedilen bir
zerreden başka nedir?
ALLAH’ın FİİLİ SIFATLARI: yaşatan, öldüren, tekrar dirilten,
rızıklandıran.
Yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi, cümle alem Hazret-i
ALLAH’ın ilim ve iradesinin, yani bilerek dilemesinin zuhurudur. Bi-
zatihi değildir, izafidir, mecazidir.
Yaratılmış zerreden kürreye efdal-i mahluk, şerefli mahluk olan
Benî Âdem’de de zuhuru bariz görülen subuti ve gerek fiili sıfatlarının
tenezzülen zuhuruna bakıp da Benî Âdem’e –haşâ- ALLAH
demeyesin. Sakın ha!. Na-ehlin cehlinden de emr-i ilâhiye ters düşen
yaşantısından da uzak durasın. Bu yönlü yaşantıların şirkin kapısından
ayrılamadığını iyi bilesin.
Şu tüyleri dahi ürperten hitab-ı ilâhiye dikkat et:
"Habibim, onlar için dua etme. Senin de duanı kabul etmem."
(tevbe suresi, 75)
24. METAFİZİK II
Haşâ, ALLAH kul olmaz, kul ALLAH olmaz; Rab abd olmaz,
abd Rab olmaz.
Ehl-i hakîkat, mutasavvifîn yaratanının lutf-i ihsanı kadar, izafi
olan, yeryüzünde fiili sıfatlarının emr-i ilâhiyi,
asra uyumlu, haram olmayan, güzelliklere ters düşmeyen, tabi
olduğu peygamberinin getirdiği şeriatı, Hazret-i ALLAH’ın cümle
elçilerine ihsan ettiği tek din, Din-i İslâm üzere emredildiği veçhile
yaşamaya, iradesini samimiyetle icra etmeye çalışır.
Sadık kul, muhip ve müttaki kul ALLAH’dan başka ilâh kabul
etmediği gibi, bir nebze kulun iradesine bahşedilmiş olan subûti
sıfatlarının zevki ile yaşar. Zati sıfatlarının gerek alem-i manada,
gerekse eşyanın hakikatinin bildirildiği kadar hayranlıkları ilâhi aşka
dönüşür.
Cümle yaratıklarda bariz görülüp aşk zannedilen mecazi isteklerin
ilâhi halin zuhurundan hiçbir zaman kulu terk ettiği görülmemiştir.
Nefsi istekler kulun kemalatına vesile kılınan ilâhi arzulara ters düşer
gibi zuhur etse de ilâhi zuhurattır. İman nurundan ihsan edilen kula
24 yöneltilen hal sualleri adem iken insan olmak için halkedilen mana
basamaklarıdır. İlâhi yardımlara vesilelerle “Ya İbadALLAHi Ağisna”
(ey ALLAH’ın kulları bize yardım ediniz) tertibine ve tanzimine
sığınarak aciz kul, imtihan gibi görülen rahmet-i ilâhiyeye giden yolun
basamaklarından çıkar, çıkar. Kulun ölçüsüne pek uymasa dahi
nefsinin de hayrına, istenilen feragatin hal cevapları, ilâhi aşkın aciz
kulda zuhuruna vesile olur ki kul için “Fena Fillâh” (ALLAH’da ifna
olmak) diye ifade olunmuştur. Beka Billah, Kurbiyyet diye tasavvufi
anlamda manen yükseliş ve yakınlık derecelerinden bahsedilir.. Bu
makamlarda metafizik zuhuratların kelâm ve fiziki olayların etkisi ile
kul Amentü’yü kabul eder. Amentünün zevki ile nefsinin de ilâhi
zuhurata intibakını görür. Yarattıklarına hayranlık duyar ve yaratan
HZ. ALLAH’a aşık olur. Gerçek aşk-ı ilâhi budur. Ruhlar aleminden
ihsan edilmiş, alem-i dünyada zuhuru görülen ilâhi aşk kulda görülse
de yaşadığı asrın ilâhi ilmine muhtaçtır. Gerçek şahitlik mecazdan,
mecazın aslına dönüşür. Bu yönlü bilimler, hayranlıklar kulda
yaratanına şirk koşmadığı müddetçe kalıcıdır. “Mü’minin kaybolmuş
malıdır, nerede bulursa alır” hitabı, sadık ve muhip kullara bahşedilen,
alemde zuhuru açık görülen, emr-i ilâhinin bariz madde alemine
25. METAFİZİK II
yansıması rahmet-i ilâhiyenin fiziki alemde görülenin aslı
METAFİZİK değilmi?
Dikkat: Müslimin değil “mü’min”in kayıp malı. Ademlikten
terakki ederek insan olan, ittika sahibi, mü’min kulların manevi
rızıklarıdır. “Siz ALLAH’ın rızkından yiyiniz” hitabını başka yönlü
anlama. HZ. ALLAH’ın ZATİ sıfatlarını aciz beşere maletmeyesin.
Şirkin çıkılması güç olan bataklığına düşersin.
“Siz mü’minin ferâsetinden kaçının, onlar ALLAH’ın nuru ile
bakarlar” hitabını iyi anlayasın.
***
Alem-i lâhûta pervâz eyleyen ehl-i safâ,
Değil İskender tâcı, taht-ı Süleymân istemez.
***
Dünya hayatı ve ötesinin zevki ile Hz. ALLAH’a ve hak elçilerine
şahit olmuş ehl-i imanın, ehl-i aşkın dünya hayatının geçici
zevklerine, yaratanını unutarak iltifatı ve o gafletini aşk-ı ilâhinin
fevkinde görmesi ve yaşaması, imanının manasına ters düştüğü gibi,
aşk-ı ilâhide de hiç mi hiç yeri yoktur. Fer’i olan tacın, tahtın dahi 25
isteği nefsinde yeri olsa dahi mana ve ilâhi aşkı ile bağdaştıramadığı
gibi, rahmet pazarına girmesi tertib-i ilâhiye aykırı olur. Girse de
barınacak yer bulamaz; yoktur ki bulsun. Mana dışında bocalamaya
mahkumdur.
Şeyh Sadi Şirazi’nin müracaatını dinle:
"Ya Rab! Senin ismin anılmadan aldığımız sattığımız her şey
çürüktür."
Şunu hatırdan çıkarmayalım: Dünya hayatında gerek imanlı
gerekse imansız, Rabbımızın cümle kullarına tahsis ettiği rızkı elde
etmek, meşru yollardan verilen rızkı say-i gayreti ile almaya mecbur
kılınmıştır. Nizam-ı alem böyle kurulmuştur. Emr-i ilâhiye uygun, bu
türlü ayakta durmayı bil. Meyyit gibi başkalarının sırtına binme.
Hayat öyle de geçer amma, emr-i ilâhiye ters düştüğü gibi, vakarsız
bir hayatla insan olma vasfını kaybeder, sınıfta kalırsın. Emr-i ilâhi
üzre elde edilen dünya serveti ehl-i aşka, ehl-i imana daha lüzumludur,
fakat ehl-i imanın imanını, ehl-i aşkın aşkını gerek dünyada gerekse
ebedi hayatta rahatsız edecek yönde alınmış olmamalı.
26. METAFİZİK II
Gayri ihtiyari kabul ettirilse dahi hikmeti, zatına malum yaşadığı
zamanla uyumlu umumun menfaatine uygun zuhurat-ı ilâhiyenin
yalnız ehlinde manaya dönüştüğünün görüldüğü gerçek değil mi?
Peygamberimiz Efendimizin (s.t.a.v) bazı ahvalde mecburiyet
hasıl olduğu zaman zararı en az olanını tercih ettiği rivayet olunur.
Bu sualin cevabı ve izahı kişinin imanı ve aşkı ölçüsünde
yaratanına teslimiyettir. Bu teslimiyetin değer ve kadri maddeden
öteye yol bulamayan, yalnız akılla noktalanmış felsefecinin çözeceği
dava olmayıp, çözüm yeri ancak fiziküstü METAFİZİKtir. Kitaplarda
ve suhuflarda mevcut, zamana göre yaşanacak, haram dışı güzellikleri
kapsayan şeriattır. Her şahsın bilsin veya bilemesin gittiği yolun
Arabça’da ismi tarîktir, cem’i tarîkâttir.
***
Her ne kılmışsa adâlettir, cenâb-ı kibriyâ
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerim
***
Eğer varsa elini vicdanına koy, tefekkür et. HZ ALLAH’ın
26 yarattığı, halkettiği canlı ve cansız bir zerrede adaletsizlik görebiliyor
musun? Şahsında aciz görüşünün ölçüsünün yanıltısından adaletsizlik
gibi zannettiğin şeylerin ilâhi adalet olduğunu göremiyor musun?!..
Göstermeden müslümanı götürmezler, acele etme!...
Merak edersen ehl-i hale sor da bildiği kadarını anlatsın.
El-insaf, bitmesin mi yaratanına noksan sıfat yakıştırdığın
zafiyetli hayat?..
Öyle ise bu abd-i âcizi dinle.
İyi bil! Tekrar eline geçmeyecek geçirdiğin kıymetli zaman. Hiç
olmaz ise kazancını bilemedinse ne kaybettin, kaybını bilesin.
Yaşayacağın zamanı değerlendir. Afvu mağfiret deryasından nasibini
al. Bekleme ,kısmetin seni bekliyor. Kısmetlileri bekleyen, vazifeliyi
bekletme.
Vazifeli hani nerede? Diye, cahil nasibsize isteği üzere verilmiş
hal noksanlığına sen de ortak olma. Bilerek ve yaşayarak yemin
ediyorum: Dünya “Nur-u Muhammedisiz hiç olmadı, olmayacak
da!…” Gayrı düşünmek Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmektir,
küfürdür.
27. METAFİZİK II
Nur-u Muhammedi imanlı cümle kulları kapsayan cemi
güzelliklere verilen isimdir. İmanın zirvesi şahadet makamında
olanlara manevi haldir.
Peygamber efendilerimiz zincirinin son halakası, ahir zaman
peygamberi Hazret-i Ahmet, Mustafa, Mahmut ismi ile taltif-i
ilâhiye mazhar olan, başka peygamber gelmeyeceğini Hazret-i
ALLAH’ın bildirmesi ile peygamber efendilerimizin cümlesinde
zuhuru bariz görülen vahy-i ilâhinin rahmet ve güzelliklerin cemi
ismi Nur-u Muhammedinin son halakası "Muhammet" diye
noktalandı..
Cümle peygamber efendilerimiz ve varislerinde, mü’min,
müttaki, ittika sahiblerinde aynı mananın nurunu görmek
mümkün olduğu gibi; veraset taşıyan vazifelilerin vazifesinde de
bu türlü rahmet-i ilâhi görülür; metafiziktir. Nur-u Muhammedi
kıyamete kadar da her imanlı kişide imanları nisbetinde mutlak
zuhur eder. O niyyetle bakmayı bilen nasipliler hal olarak
zuhurat-ı ilâhiyeye ihsan edildiği nisbette aşinadırlar.
Peygamber efendilerimizde rabbımızın ihsanı rahmet-i
27
ilâhiyenin tahsisi olan güzellikler hüsn-ü ahlaktır. Cemisi yol,
sırat-ı müstakimdir. Küll olarak ALLAH elçilerine ve-rilmiştir
varislerine de imanlarındaki samimiyyetleri kadar ihsan
edilmiştir.
Mensubinden muhip, sadık ve aşıkların nasibleri vârisü’n-
nebî, nedîm-i ilâhiler vesilesinde bu rahmetin sahiblerini bulana
kadar emanetçidirler. Emanetler sahibine teslim edildiği zaman
teslim eden de mahrum edilmez. "emanetler sahibine verilmediği
zaman siz kıyameti bekleyiniz" buyurdu Peygamber Efendimiz.
Hz. ALLAH’ın cemi kullarına ihsan eylediği rahmetlerin
inkarı ise küfürdür. Dikkat et! Gençliğinde dahi yalan düzen
bilmeyen, manevi vazife verilen bu abd-i âciz ihtiyara itimat et,
zarar etmezsin!...
Bu rahmet-i ilâhiyenin hal ve hareketlerinde zuhuratı görülen
bahtiyarlar için dinle, ne buyuruldu:
"Siz onları gördüğünüz zaman ALLAH’ı hatırlarsınız."
Bu tecelliyat-ı ilâhiye küll olarak “METAFİZİKTİR.
28. METAFİZİK II
Yalnız fiziki zuhuratlardan başka zuhurat-ı ilâhiyeyi kabul
edemeyen, maddeden gayrı var olana yeteri kadar inanamıyan
felsefeci, beş duygunun esiri materyalist: bu zümrelerde görülür ki
HZ. ALLAH’ın peygamber efendilerimizle ihsanı olan, Benî Âdem’e
tahsis edilen, nakle değil de bildiğimiz, çoğunu bilemediğimiz cümle
mahlukata derece derece, kısım kısım, dünyada hayatını maddede
yürütebilecek türde verilmiş aklı ön plânda tutarlar da ALLAH
Elçileri vasıtası ile tebliğ edilen nakle iltifat edemezler. Tabir caizse
“akılcı din” ihdas ederler.
Bu tür inanarak yaşayanları her devirde görmek mümkün. Bu
türlü felsefecileri rehber kabul eder de fizikten öteye, METAFİZİĞE
yolu olmayan bir düstur ki ademlikten öteye, insan olmaya namzet
ilâhi terakkiyatı kabul edemez.
Bundan evvel yazdığım METAFİZİK’de hayli bahsetmiştim, yeri
gelmiş iken halâ davalarını bitiremediğimiz, Türk milletinin iç yarası
sevr anlaşmasına imza atanların başkanlığını yapan felsefecilerin reisi,
feylesof Rıza Beyefendiyi anmadan geçemiyeceğim. Hayatında
esprileriyle akılcı dini ne güzel anlatır:
28
***
HOCAM
Ömrümün neşesiz geçti baharı
Neyleyim baharı gülsüz olunca.
Bir tutsam gerektir yar-ı ağyarı
Gurbet illerinde öksüz olunca.
Bana sual sorma, cevap müşküldür
Her sırrı ben sana açamam hocam.
Hakk’ın hazinesi darı değildir
Cami avlusuna saçamam hocam.
Miracı anlatma, o değil hüner
Aşıkım badesiz pek başım döner
Özürüm var sade su içemem hocam
Bu ağır gövdeyle uçamam hocam.
29. METAFİZİK II
Feylesof Rıza’yım, dinsiz anlama
Dini ben öğrettim kendi babama.
Her ipte oynadım, canbazım amma.
Sırat köprüsünden geçemem hocam.
***
Gençliğimde ezberimde tuttuğum kadarı ile bu hicivin neyi
hicvettiğini izaha lüzum var mı, bilmem?
İşte felsefenin üst kademesinin nakille gelen emr-i ilâhiye imanı
ve fiziküstü “META”yı kabul edemeyen zihniyetteki kişilerin, akılcı,
beş duygunun esiri materyalistlerin yolu…
Tekrar ediyorum: felsefecilerin ekserisi ALLAH’ın varlığını
ilimlerinin nihayetinde kabul ederler. Nakli kabul etmezler. Kabul
etseler de, dini meslek edindikleri için, nakli kabul etmiş gibi
görünseler de, samimi oldukları zaman icraatlarında yeteri kadar kabul
edemediklerini görürsün.
Yunancadan alınma “META” fiziküstü haldir, nakildir. Tamamı 29
ile aklın ölçüsüne uymaz. Seçkin kişilerin aklının nakille uyum
sağladığı görüle gelmiştir.
Bundan evvel yazdığım Metafizik kitabında Aristotoles ve İbn-i
Rüşt’ten bir nebze yazmıştım. Kısa özet olarak tekrarını lüzumlu
görüyorum:
30. METAFİZİK II
İBN-İ RÜŞD
Milâdi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir.
Avrupa’nın da takdirini kazanmıştır. Avrupa’da Avorveraisler denilen
bir gurup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve
mahkumu olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahyi ilâh-i gibi
kabul ederler.
Şeriat-ı Muhammediyeye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e hayranlık
duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İbn-i Rüşt alimdir. Zamanının, Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar
30 kadısı) denilen meşhur kadılarındandır.
Aristotales hayranlarındandır ve onun eserlerini şerh eden büyük
felsefecidir. Felsefe feylesofudur.
Felsefeyi Dîn-i İslâm’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş,
her felsefecide görüldüğü gibi akılcılık yönü galebe çalmış, aldığı
tedrisatın etkisinden kurtulamayıp aklın ötesi vahy-i ilâhiyi az da olsa
her ne kadar metafizikten bahsetse de aldığı tedrisatın etkisi olsa gerek
manaya da yakınlığı fiziki zuhuratın üstündeki METAFİZİK zuhuratın
garibidirler.
İbn-i Rüşd’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile
vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye
inanmamaktır.
Pozitivizm gibi materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi
insan tabiatına aykırı olan "izm"ler iflâs etmiş, büyük darbe
görmüştür.
Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer.
İbn-i Rüşt şu senteze varır:
Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır. Bunlar birbirinden ayrılmaz
süt kardeştirler.
31. METAFİZİK II
Bu ALLAH’ın fakiri, abd-i âcizde derim ki:
Zamanın icaplarına göre emr-i ilâhiye uygun Şeriat-ı
Muhammediyeyi, tasavvufi içtihat görmüş zamana yansıması, günah-ı
kebaire dışı güzelliklerini yaşamaya çalıştım, çalışıyorum.
Bu yönlü itmi’nan-i kalb olan halimi ilm-i kelâm üslubu ile derim
ki: HZ. ALLAH’ın verdiği, elçisi Resulullah (s.a.v.)’in tebliğ eylediği,
1956 senesinden bugüne (2003) tarik-i Kadiri ve Rufai’den ihsan
edilen kol Galibilik verildi. Vazifeyi lütfeden HZ. ALLAH’a aczimle
hamdeder, niyaz ederim. Çekinmeden zamanın medeniyetine ve
tekniğine uyumlu olma çabası Rabbıma sonsuz güvenle, aczimin
idrakini müdrik, HZ. ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarına sahip çıkan
zavallılardan uzak olmanın gerçek tarik-i müstakim olduğunun bilinci
ile, Rabbımın elçisi, ahir zaman peygamberi HZ. MUHAMMET
MUSTAFA (s.t.a.v.) Efendimize verilen emr-i ilâhi olan Kur’ân-ı
Azîmü’ş-şân’ın mana ve anlamının emr-i ilâhiye uygun yaşantısı ve
mübarek kelâmları ile, günah-ı kebaire dışında, yirmi birinci asrın
bilincine uyumlu, Rabbımın ihsanı, vârisü’n-Nebî, nedîm-i ilâhî
vazifesini taşıyorum. Mesuliyetimi de müdrikim. Aczimle
ALLAH’ıma sığınıyorum ve ADEM aleyhisselam’a, dolayısiyle 31
vazifelendirdiği cümle kullarına sunulan ilâhi "METAFİZİK"
levha… "Biz Âdem’e eşyanın ismini öğrettik, ona hikmet verdik.
Melâikeye sorduk, bilemedi. dem bildi…" Bu levhadan
sesleniyorum…
Aklı ve nakli karıştırmayasın. Evet, aynı kaynaktan süt içerler,
doğru. Yaratan AHAT, yani zati sıfatı ile bir olduğu için başka kaynak
yok.
Akıl: "Adem ve cümle yaratılan, bildiğimiz bilemediğimiz,
yeteri kadar da bilemiyeceğimiz mahlukatın cümlesine ihsan
edilen cevherdir veya arazdır" tartışıladursun. Nakil, yani vahyi-
ilâhi ile gelen nakil benî âdem içindir. Ademin insan olması,
güzeli, çirkini, hayrına ve şerrine olacak olayları idrak edip
iradesini kullanmasını bilmesi için nizam-ı alemin aslını
oluşturan, elçileri vasıtası ile zuhuru kesin görülerek yaşanan
vahiy yolu ile gelen emr-i ilâhiyi ihlas ile yaşamaya azmetmek ve
icrasındaki hikmet "METAFİZİKtir."
1999 senesinde basımı tamamlanan birinci Metafizik kitabını
ALLAH rızası için inanan kardeşlerimin ilim dağarcığında bulunsun
32. METAFİZİK II
diye vakfımızın hediyesi olarak, yalnız anlayabilmesi yeterli olan
kişileri, yolu ve düşüncesi ne olur ise olsun ayrı görmeden fi-
sebilillah, bütün vakfımızın markasını taşıyan, yaşı 80’in üzerinde
Galip Hasan Kuşcuoğlu’nun bilgisayarda yazdığı kitapları dağıttık ve
dağıtıyoruz. Rabbım tesirini halketsin, amin.
İkinci Metafizik kitabını yazmak ihtiyacının mana zevkimde
hazzını duyduğum gibi, o yöne iteklendiğimin maddi ve manevi
yaşantımda arzulu heyecanını yaşıyorum.
***
32
33. METAFİZİK II
İKİNCİ KİTABA NEDEN İHTİYAÇ
DUYULDU?
Evvelde bahsettiğim gibi, HZ. ALLAH’ın varlığını peygamber
efendilerimizin ALLAH’ın elçileri olduğunu maddi ve manevi
hayatımda, düşüncelerimde ve günlük icraatlarımda acabâya yer
olmadığını, şimdi daha iyi anladım, anlıyorum. İmanın zıddına
ayrılmış yer de bulamıyorum.
Aczimin bildirildiği bu abd-i âcizin zuhurat-ı ilâhiye ile manevi
vazifeye lâyık görülen bu naçizin sahip olduğu gücünün görünümü,
yaratanın zatını zikrettirmesi tazarru, niyaz, hatalarına istiğfar ve 33
tövbe Rabbımızın kullarına bahşettiği in’am, ihsan ve sadakası değil
mi?
Haddi aşmayalım, HZ. ALLAH’a mahsus olan yaratma gücünü
aciz beşerde gösterme gafletine kapılmayalım. İyi bilelim ki.
Cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana getirmektir
yaratmak.
Cevher ve arazı, her ne kadar dünya hayatında karşılaştığımız
olayları, basitmiş gibi algılıyor isek de onun da aslı şüphen olmasın
“METAFİZİK”sel olaydır:
Hiçbir şey kendi gücü ile oluşmamıştır.
Güç ise HZ. ALLAH’a mahsustur. Sakın naçiz şahsına maletmeye
kalkışıp da yaratana karşı patavatsızlık yapmayasın.
Verilen cüz’i iradenle, cevher ve araz yok iken, hiçbir şeyi
meydana getiremiyeceğini iyi bilmen lâzım.
"Onun emri olmadan sinek dahi kanadını oynatamaz."
"Güç, her şeyi yoktan var eden bizatihi Hz. ALLAH’a
mahsusdur."
34. METAFİZİK II
Yaratılışın nedeni, yaratılan Benî Âdem de dahil cümle
yaratıklardaki güç gibi zannedilen zuhuratlar yaratanın yarattığına
verdiği az çok cüz’i irade değil mi?
Misal: Bir karıncanın kendi ağırlığının 75 katını taşıdığı söylenir.
Söyler misin sen ağırlığının kaç katını taşıyorsun, ey Benî Âdem?!..
Verildiği kadar değil mi? Demek ki, vücud cesameti de birim ölçü
değil. Bilinen herkesin ölçüsü, bilinemeyen, beşerin ölçemiyeceği,
yaratanın yarattığı maddi ve manevi Rabbımın ihsanı öyle güçler
vardır ki onlara verilen manevi vesile gücü beşerin iradesinin çok çok
üstünde görsen de o gücün zuhur yeri hazret-i insan, gücün sahibi ise
HZ. ALLAH’dır. Vesileyi iyi bil, vesileyi sakın ilâhlaştırma!...
"Kün (ol) emriyle oluşan alem fe-yekün (hemen oluverir)
emriyle yok olacak."
Bu gerçeklerde aklı barındıracak bir mekan bulabildin mi? sırât-ı
müstakîmde nakle tabi yol göreceksin ki bilâ-kaydi şart akıl, aslı
vahy-i ilâhi olan nakle uyacak, yeter ki vahy-i ilâhinin sebeb-i nüzulü
ALLAH elçilerini madde ve manada rehber edinmeyi bilesin.
34 ***
Her ne kılmış ise adalettir Cenâb-ı Kibriya.
Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim.
***
ALLAH’ın halk ettiği hiçbir şeyde adaletsizlik bulamazsın.
Bulacakmış gibi gülünç tavırlarınla sakın ALLAH’a patavatsızlık
yapmayasın. Her devirde her sahada maddi ve manevi yollarda da
zahmet çekmeden bulabilirsin bu ve buna benzer patavatsızları.
Patavatsızlığın nasıl olduğunu merak eden hükümdar,
patavatsızlığı ile isim yapmış Mehmed’i yemeğe davet etti. Mehmet
edepli olmaya azami gayret gösteriyordu.
Patavatsızlık tıynetinden başka sermayesi olmayan Mehmet
patavatsızca hükümdara:
—Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? demez mi!..
Her halde iyi zurna çaldığını anlatacak girişimini yapıyor zannetti
padişah:
—Bilmem, dedi.
—Ben de bilmem, demez mi!.
35. METAFİZİK II
Padişah düşünedursun Mehmet gene sordu:
—Padişahım baban zurna çalmayı bilir mi idi?
—Bilmezdi.
—Benim babam da bilmezdi…
Hükümdar patavatsızlığın ne olduğunu ehlinden öğrenmişti.
***
Çok tel kırılır sine-yi kanun-i cihanda
Na-ehle mızrabı tasarruf verilince..
***
Ehil olmayan kişiye yapamayacağı iş verilirse siz o işin
kıyametini bekleyiniz.
Nasreddin Hoca’ya büyük ve küçük kıyametin ne olduğunu
sordular. Onların anlayacağı hal-i lisanla cevap verdiler:
—Hanım ölür ise küçük kıyamet, ben ölür isem büyük kıyamet
demektir, dediler.
Peygamberimiz Efendimiz’e sordular, “kıyamet ne zaman
kopacak?” diye. Patavatsız Mehmet misali soran sahabeye 35
Peygamberimiz Efendimiz üzülerek:
—Kıyamet için ne hazırladın? buyurdular.
Önemsemediğin bir şeyi önemsemiş gibi tavır takınmak
düzenbazlık değil mi? Sorduğun sualde samimi olsa idin hazırlıklı
olurdun. Hazırladıkların da gizli olmaz az çok görünür idi.
Zamanımızda da bazıları çıkıyor Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ı fal,
kehanet, herkesin anlayacağı çözülmesi mümkün şifre, ebced hesabı
ile rakamları dile getirdiğinin iddiasıyla kitleleri inandırarak korkunç
kazanç getiren kitap satışı elde ediyorlar.
Bu gafletten ne zaman uyanacak kitleler?
Bu yönlü zeki ve kurnaz ehl-i ticaret işine gelen ayet numaraları
ile “şifre çözüyorum” edası ile icra-yı sanat eyleyen bu bilge kişiler
görmediler mi, duymadılar mı ki 1924 senesinde mısırda “Kelâm-ı
Kadîm’in ayetleri ilk o zaman numaralanmıştı..”
Bu düzenbazlara gerisini sen anlat.
Hani bir zamanlar Ticani Tarikatının müritleri, kesin
bilemiyorum, hangi tarihte idi- 1950–1960 arası bir tarihlerde idi,
36. METAFİZİK II
yanılmıyorsam “kıyamet kopacak” diye tarih vererek kehanette
bulunmuşlardı. Bu bildiriyi bildiren ve bu kehanete inanan halk
dağlara çıkmışlardı.
Neden dağa? Elbet bir bildikleri vardır. Ben halâ çözmüş değilim..
Her ne ise. Dedikleri gün geldi geçti. Kehanetleri boşa çıktı,
elhamdülillah. Perişanlık çeken halk bu bilge kişilere edeple sordular,
“niçin kıyamet kopmadı?” diye.
Cevap hazır, gayet sakin ve samimi:
—Biz durdurduk! Dediler…
“Padişahım sen zurna çalmayı bilir misin? İmza: Patavatsız
Mehmet.”
Şunu arzedeyim Ahmed-et-Ticani Hazretleri ALLAH’ın evliyası
Ticani Tariki hak tariktir.
Kemal Pilavoğlu Efendinin hukuk tahsili olduğu söylenir. Kemal
Efendinin İstanbul’da Ticani Tarikinde selâhiyetli bir zatla tanıştığı,
intisap ettiği ve o zatın Kemal Efendiyi hemen irşada vazifeli kıldığı
söylene gelmiştir.
36 Böyle şeyh olur mu?
Bu fakirin bildiği kadarı ile olur. Olur amma buna benzer
vazifelerin yalnız şeyh efendinin muhabbetiyle verilmesi makam
tarafından kabul edilir. Yalnız şahsi muhabbeti ile hilâfet vermesi,
hilâfet verdiği zatın ömrünün nihayetine kadar işliyeceği suça ortak
olmaktır. O zatın manevi kazancından da nasiplidir, fakat ehl-i
hakikatin bu mesuliyeti üstlenmesi turuk-u aliyyede yadırgana
gelmiştir.
Musa (a.s.) Hz. ALLAH’a: Ya Rabbi, kardeşim Hârûn’u bana
yardımcı verir misin? Diye, müracaatta bulundu.
Bu gerçeği anlıyor musun?
Şunu kesinlikle bilesin ki:
Asla, peygamber efendilerimiz Hz. ALLAH (c.c.)
emretmedikçe peygamberlik vazifesi veremezler. Hz. ALLAH
(c.c.) emretmedikçe peygamber efendilerimizin varislerinin de,
varisü’n-nebi, nedim-i ilâhi vazifesi ile vazifelendirmeye yetkileri
yoktur.
37. METAFİZİK II
Gerek manevi hayatımda, gerekse yakınlarımda zuhur eden
tertib-i ilâhiye rabbım bu abd-i acizi şahit kıldı. Ey hakikat
yolcusu, bu fakire inanır isen bu yolda zarar etmezsin!.
Öyle bir zata intisap edenlerin samimiyetleri nispetinde kişilere
intisapdan sorulmaz. Amma gerçek bir mürşidi rehber edinmiş
dervişin nail olacağı rahmet-i ilâhiyeye erişmeleri düşünülemez. Fakat
hayatı müddetince yaptığı manevi hataların hesabı o şahsa sorulduğu
gibi aynısı mesuliyetini bilerek üslendiği için o zata manevi vazife
veren gerçek olan şeyh efendiyi de aynen mesul ve sorumlu kılmıştır
HZ. ALLAH (c.c.)
Bu gibi manevi vazifenin mesuliyetini müdrik mutasavvifinin
kendi insiyatifi ile halife tayin etmekten kesinlikle çekinmeleri, HZ.
ALLAH’ın zatına ihsan ettiği manevi vazifeye sadakatının ifadesi
değil mi?.
Turuk-u aliyyenin silsile-yi meratibin bu yönlü kıyamete kadar
devamı ihsan edildi. Aksini söyleyerek sırât-ı müstakîmi çarpıtmaya
kalkışma.
Yaratanın: Benî Âdem’in Hazret-i insan olması için cemi 37
kullarına ihsan edilen iradesini, ilâhi gücün çizdiği elçisi ile Benî
Âdem’e duyurduğu dünya yaşantısı projesine HZ. ALLAH “sırât-ı
müstakîm” buyurdu.
İşte bu sıratı küll olarak, gerekse cüz’i manasını bozmaya, yok
etmeye kimse güçlü kılınmadı.
Hakikat gafili olma. İradene bahşedilen müstakim olan sıratı
bozma.
Emr-i ilâhiye uyum ve icraat gücü, cüz’i iradene verildi. Sakın
dünya yaşantını manevi iflasa dönüşmüş hale getirme.
Onun için dünyaya “imtihan yeri” denildi. Gafil olma!.
Bu tertib-i ilâhinin şahidi olarak yazıyorum.
Kayınpederim yedi tarikten izn-i icazeti olan Hacı Mustafa Anaç
Efendi, geniş bir kitleyi kapsayan dergahına halife verilmesini gece
gündüz tazarru niyaz ettiği halde halife verilmediğinin hasreti ile
ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun.
Veremez mi idi, başkalarının yaptıkları gibi?!.
38. METAFİZİK II
İşte bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Sen de nefsine merhamet
et, anlamaya çalış. Sırât-ı müstakîm üzere yürü ki hakîkat yolunda
yürümenin zevkine eresin.
"Yeryüzünde halifemi yaratacağım" sırrını anlayasın.
Hacı Mustafa Anaç Efendi manevi vazifesini Şeyhi Hacı Ali
Ahıskavi Hazretlerinden aldı. Şeyh Hacı Ali Efendinin tebliği ve açık
zuhurat emr-i ilâhinin tebliği kalabalık şahitler huzurunda olmuştu ve
6 tarikten izn-i icazeti kendisine takdim edilmişti.
Hacı Ali Ahıskavi Ahıska muhacirlerindendi. Kendisi de Çorumlu
Kara Şeyh namı ile anılır. Hacı Bekir Baba olarak bilinen ve tanınan
Kara Şeyh Efendiden izn-i icazet almıştı.
Kara Şeyh Hacı Bekir Baba ise -ALLAH cümlesinin makamlarını
cennet eylesin- manevi vazifesi Mısır’da Tanta ve Nişabih’te
Abdurrahim-i Tantavi, Abdurrahim-i Nişabihi Hazretlerinin verdikleri
izn-i icazetle, maneviyatın açık tasdiki ile altı tarikten biat almaya ve
ders vermeye yetkili kılındı. Detayları ile anlatacağım inşaALLAH.
Silsile-yi meratibi daha fazla açıklamayacağım. Çünkü zamanımız
38 maneviyatı istismara müsait olduğu gibi, menfaat-i dünya ehlinin
maneviyat adına sahte icazet yazmasındaki düzenbazlıklarının huzur-ı
ilâhideki sorulacak hesabının mesuliyet ortağı olmak istemem. İleride
icazeti daha geniş açmaya çalışacağım, Rabbım lütfeder ise
inşaALLAH.
Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada
bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden
Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı.
Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların
cemisi ise tarikattır.
Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile
her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır.
HZ. ALLAH insan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan
olma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve
suhuflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz,
tabilerinin yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi
ile çelişmeyen yolu gösterdiler.
Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni,
İslâmiyet’tir.
39. METAFİZİK II
Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum
sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i tarîk kelâmı ile taltif
olundular. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir.
Şüphe edilmesin. Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye
müterettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın.
Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye
olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid
olursun.
Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı”
derler, öyle telaffuz edilir.
“Tövbe kapısı kapandığı zaman siz kıyameti bekleyiniz.”
buyurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)
Gene buyurdular ki:
“Ene medinetün Alî bâbuhâ" (ben ilim şehriyim, Ali
kapısıdır).
Bu hadîs-i şerîf hasendir. Yaşıyor ve manevi vazifemin ihsanı
şahit olarak yazıyorum, elhamdü lillah.
Sakın bu abd-i âciz için yanlış düşüncelere kapılmayasın. 39
Başkasından değil benden dinle.
1950 senesinde, Şeyhim Kahramanmaraşlı Ali Sezai Kurtaran
Efendinin halifesi, gene Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa Yardımedici
Efendiye metafizik zuhuratlarla intisap ettim. Bu metafizik olayı yeri
geldimi açmaya çalışacağım. Şeyhime intisabımdan 14 sene sonra
yine metafizik açık zuhurat ve tecelliyat ile kayınpederim Çorumlu
Hacı Mustafa Anaç Efendiden Tarik-i Kadiri ve Rufai’den şahitler
huzurunda izn-i icazet verildi.
Makamdan verilen bu vazife teberrük idi.
HZ. ALLAH o dergaha başka halife vermedi. Kayınpeder Efendi
postu boş bıraktı. “Rabbım dergahıma sahip vermedin, postu dürdüm,
gidiyorum” diye, üzülerek ahirete yürüdü. Makamı cennet olsun,
ALLAH rahmet eylesin, amin.
HZ. ALLAH’ın bu tertibini kabul edemeyen hakîkat fukaralarının
işine gelmeyen bu tertîb-i ilâhiyi kendi çıkarlarına göre ayarlamak zor
değildi. Çok dergahlarda olan bu düzenbazlar kayınpederimin
40. METAFİZİK II
dergahını da beşeri uydurmalardan mahrum etmediler. ALLAH
hesabını elbet sora-cak.
Bu maneviyat hortumcuları maddede kaynatıyorlar gibi manayı da
savuştururuz mu zannederler.
Bilemeden icra-yı sanat edenleri HZ. ALLAH (c.c.) affetsin.
Amelde mezhebim Hanefidir. İtikatta mezhebim ehl-i sünnet vel-
cemaat, İmam-ı Maturudi. Meşrebim ise giriş kapım alevi, tarikim ise
Kadiri, Rufai ve ikisinin birleşiminden verilen kol Galibilik’tir.
1956 senesinden şu ana kadar şerefle, manevi vazifemi leke
sürmeden sürdürmeden taşımaya çalışıyorum, Rabbım muhafaza
eylesin, amin, ve selâmun ale’l-murselîn.
Bu izahı evvelcede yapmıştım. Mevzu değişikti. Tekrarı rahmet
olur inşaALLAH.
Gazi Mustafa Kemal Paşa Atatürk -makamı cennet olsun- imanlı
silah ve kader birliği arkadaşları ile karar verdiler. Şöyle ki:
Mecrasından saptırılmış, dejenere edilmiş, Türkiye’deki tarikatlar,
dergahlar, zaviyeler ve dolayısı ile şeyhlik, babalık, dedelik 15 sene
40 için ağır ceza-i müeyyidelerle yasaklanmıştı. Müddeti kendi aralarında
gizli tutuluyordu.
Merhum İsmet İnönü bu gerçeği izah etmişti sayın Bülent Ecevit
ve arkadaşlarına.
İsmet İnönü alınan bu tarihi kararı ifşa ederek “düzeldi ise
açabilirsiniz” demiştir.
(Radikal gazetesinin 28 şubat 2001 Pazartesi günkü neşriyatından
alınmıştır.)
Orgeneral Kenan Evren Reis-i cumhur iken, kalabalık halk
kitlesine ve milletine hitaben şu gerçeği Atatürk’ün Dîn-i İslâm ve
imanlı olduğunu duyurdu. Necip milletin inancı ile fütursuzca
oynayan azınlık fakat hakikatte kendi bilgilerinden başka bilgiyi kabul
edemeyen ve Atatürk’ün ALLAH’a ahir zaman Peygamberi Hazret-i
Muhammet Mustafa (s.t.a.v)’e hayranlığından habersiz, gafil ve
göstermelik iman bezirganlarının çağın gerisinde kalmış, hakikat
dışında, çarpıtılmış, içtihatsız, şer’î yaşantıları esas bu imiş gibi Dîn-i
İslâm’ı çağ dışı gibi göstermeye yeltendiler. Metafizik yoksunu nakli
yani vahy-i ilahiyle gelen tertîb-i tanzim-i ilâhiyi kabul edemedikleri
gibi, Atatürk’e “dinsiz” dediler. Kenan Evren Paşa, gerçeği bilen insan
41. METAFİZİK II
“Atatürk’e dinsiz diyen dinsizdir” diye milletine ilân etti. Fizikten
öteye yol bulamayan, tarih boyu görülen akılcı din uydurdular. Hayli
taraf edindiler. Materyalistler dolaylı yönlerden Atatürk’ün zamana
uyumlu içtihadi devrimlerini çarpık düşüncelerine hizmet
ediliyormuşçasına göstermeye çalıştılar, çarpıttılar. Atatürk’ü
hakikatle uyumsuz, amma çarpıtılmış zihniyetlerine uyumlu
göstererek, Atatürk’ün icraatlarının çok yönünü tasvip etmedikleri
halde, menfaatleri icabı sahip çıktılar.
Atatürk’ün dinsiz olmadığını bilen ve milletini her sahada muasır
milletler seviyesine çıkarması için asra uyumlu içtihadın lüzumunu ve
hazzını benimsemiş hayranlarına selâm olsun, diyor kim? Atatürk’ün
ıslaha vazifeli kılındığını diğer yazdığı kitaplarda da ifşa eden
Hadimü’l-fukara, Kadiri, Rüfai ve her ikisinin bugün zuhuru Galibi,
mutasavvifinden abd-i âciz, seyyit Galip Hasan Kuşcuoğlu.
Yukarıdaki bu ifşaatın inkarı, gerçeklerden çok uzak, beşere ihsan
edilen beş duygu terazisinin hemen ölçemeyeceği, zamanla elbet kabul
edeceği METAFİZİK olay, zuhurat-ı ilâhiye.
Atatürk’ün yaşadığı zamanın meşayihlerinden nurullah
41
efendiye tekke ve zaviyeler hakkında gerçeğin izahı:
—Efendi hazretleri, biliyorsunuz, lüzumuna binaen tekke ve
zaviyeleri ben kapattım. Hz. ALLAH bana fırsat ve ömür verecek
mi bilmiyorum, zamanı gelince gene bunları ben açacağım,
buyurdular, kalabalık bir mecliste.
Bu abd-i âcize “Atatürkçü şeyh” dediler. Yanılmıyorsam Milliyet
gazetesinde.
Bazı “profösör”ler böyle düşünenleri güya uyardılar. “İnanmayın,
Atatürkçü şeyh olmaz” diye. Hakikatten yoksun, ahkam kestiler.
Hazret-i ALLAH bu ve buna benzer kişilere hakikatı gösterip
emr-i ilâhiye iman ederek yaşamadıkça emanetini almasın, diye dua
ederim.
Medyada ATV’de Fatih Çekirge’nin tertib ettiği yayında şöyle
diyordum:
Kişinin Atatürk’ün umumu ilgilendiren çağa uyumlu öneri ve
icraatlerini tasvip etmesi için dinsiz olması mı lâzım?
Ben gerçek şeyh olarak Atatürk’ün zamana göre lüzumlu
içtihatlarının geç dahi kalındığına inananlardanım. Eğer Osmanlı bu
42. METAFİZİK II
ve buna benzer içtihatları yapmış olsalardı millet ve devlet olarak
bugünkü maddi ve manevi perişanlığa düşmeyecektik. HZ. ALLAH
(c.c.) bugünümüzü aratmasın, diye yaratıcımıza aczimizi itiraf ediyor,
imanlı kitlelere ve milletlere asra uyumlu yaşam, emr-i ilâhiye uygun,
tabi olduğu Peygamberimizin şeriatına sadık ve muhib, sırât-ı
müstakîm üzere yaşamak nasip eylesin.
Amin ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’lâlemîn.
Atatürk’ün vefatından 15 gün önce zamanın başvekili ve
hariciye vekili vasıtası ile Muhammedilere verdiği mesaj ve
bilcümle insanların asra uyumlu dünya yaşantılarına yön veren
örnek uyarı.:
Ölümünden 15 gün önce kendine geldiği zaman
muhammedilere, dolayısı ile dünya Müslümanlarına şu mesajı
vermiştir:
"Bütün dünyanın müslümanları, Hz. ALLAH’ın son
peygamberi Hz. Muhammedin (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip
etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm
42 İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak
bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkına bilirler."
(Mustafa Kemal Atatürk)
Bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı vasıtası ile dünyaya
açıklanmasını emretti. Maalesef açıklanamadı.
(Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil,
Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1979, s. 102.)
Atatürk’e "dinsiz" diyen ibadet ve taat ehli! ALLAH’tan
hicap etmiyor, Resulünden de utanmıyor musun?!.
Dinsizliği bilmeden meslek edinmiş. Yaratanından habersiz
yaşantısı ve güya uyarısı ile, hakîkat dışı yaşantısının etkisi ile
Atatürk’ü de kendi inancında göstermeye çalışıyorsun. Huzur-ı ilâhide
bunun hesabı sorulmaz mı zannediyorsun?. Heyhât!.... İnananlara
zulmeden ateist vatandaşım, yolu bozuk hemşehrim! Yol yakın iken
kendine gel. Bu fırsat bir daha eline geçmeyebilir. Uyan gaflet
uykusundan!.
Bu hastalığın tek ilâcı var, onu kullan. İlaç "Metafizik"tir.
Kullanım reçetesini ehlinden al.
43. METAFİZİK II
Her kişinin dünya hayatında yaşadığı, yaşadığını bildiği veya
bilemediği fiziküstü meta olay vardır. Çok kişi hayrette kalır. Fakat
hemen zuhurunda anlamsız gibi görünse de ahiri hikmettir.
Zamanı ve çözümü HZ. ALLAH’ın yed-i kudretindedir.
Bilemez ki o METAFİZİK zuhuratın HZ ALLAH’ın o kuluna
imtihan yeri olan dünyada iltiması kulun iman yönünde ferahlatılması
olduğunu.
ALLAHU A’lem, ezel-i ervahta eşi, benzeri, şeriki, naziri
olmayan yaratanına acabâsız “BELΔ deyen bahtiyarların dünya
hayatına akseden istisnai lutf-i ilâhidir.
METAFİZİK zuhuratlara “ilm-i ledünnî”dir de diyebilirsin.
Hazret-i kur’ân’da izah edilen musa aleyhi’s-selâm ile hıdır-ilyas
aleyhi’s-selam kıssası aklın ve mantığın kabul edemediği ulu’l-azm
peygamberine dahi itiraz ettirdiği olay ledünni = meta değil mi?
HZ. ALLAH’ın kıyamete kadar örnek Ledünni İlminin suali ve
cevabı İnd-i İlahiden ihsan edilmiyor mu, edilmedi mi?...
ALLAH’ın fakiri olan kul aciz. ALLAH’ın ilmi zuhurunda aciz
olduğunu ALLAH’ın gücü ve ayrıca ilm-i ilâhinin fakiri olduğunu 43
bildirildiği an bilmesi, aciz kulun kemalatı değil mi?
Rabbıma hamd ederek, aczimi itirafla, dergah-ı ilâhi yeboynu
bükük anlatmaya çalışacağım hayatımdaki “metafizik” olayları, kul
yaratanını iyi anlasın diye.
Yalnız fiziki zuhuratların ve aklın gücü gerçeklerde yeterli
olamıyor.
Bu türlü ilim sahiplerinin alıcısı çok olsa da HZ. ALLAH’ı bir
bilip, peygamberleri vasıtası ile ihsan ettiği vahy-i ilâhiye yeteri kadar
inanamadıkları ve uyamadıkları tarih boyu görülegelmiştir.
Bu yönlü zahiri ilimden gayrıyı kabul etmeyen, edemeyen kişilere
akılcı din, beş duygunun esiri, materyalist denilmiştir.
Hakikatleri, fiziküstü metafizik ve ilm-i ledünni ve vahy-i ilâhiyi
kabul ediyormuş gibi dinleseler de icraatın seyrine dahi tahammülleri
yoktur.
Bu yönlü ilim sahipleri felsefeci ve feylesoflardır.
HZ. ALLAH’ın “Bana din mi öğretiyorsunuz?” dediği ALAHU
a’lem bu kimselerdir.
44. METAFİZİK II
İçlerinde Arapça bilen, hatta tefsir yazanlar dahi vardır!.
Eşyanın felsefesi yapılır, mananın felsefesi olmaz.
“Mananın felsefesi tasavvuftur” diyenler de hata etmişlerdir.
Çünkü tasavvuf kâl değil, hâldir. Laf değil, yaşamaktır. Felsefe
hiç değildir.
Bildiğim kadarı ile yaşadığımı, yaşantımdaki özel tecelli
tasavvufu, META zuhuratları, yazdığım kitaplarda anlatmaya aczim
nisbetinde özen gösteriyorum.
Maksadım -haşa- varlık göstermek değil.. Zira var olan, eşi,
benzeri, ortağı ve şirketi olmayan bi-zatihi HZ. ALLAH’tır.
Yaratanın yaratılana vermediği, yalnız zatına mahsus olan varlığın
aciz beşerde idraki mümkün görülenin zerresi dahi, zatına mahsus
olan varlığı, ufku hudutlu, beş duygudan öteyi görmekten yoksun,
kudret-i ilâhi karşısında aciz beşere maletmek cüreti ve gafletinden ve
bu bilgisiz sahtekarların varlık gösterileri ile sırât-ı müstakîm zıddı
tariklerinden Rabbıma sığınırım.
Evvelce yazmaya çalıştığım METAFİZİK kitabında şahsımda
44 zuhuru görülen, imanımı katmerliyen olayları tekrar yazmayı lüzumlu
ve hemcinsim için faide mülâhaza ediyorum.
***
45. METAFİZİK II
SADIK KULUN SADAKATİNE ZAMANI
DURDURDU HZ. ALLAH (c.c.)
Sene 1957 idi. ALLAHU a’lem 46 sene oldu. Aklımla mantığımla
halâ çözemedim, çözülemez de. Lütfen dinle. Zamanı durdurdu.
Zaman içinde zaman halkeder HZ. ALLAH, demekle yetiniyor Benî
Âdem. Bu kelâmın bu istisnai tecelliyatı izaha yeterli olamadığını
anlatmaya çalışacağım. Fiziküstü “METAFİZİK” olay:
Dışişleri Bakanlığından kapalı zarf üsulü ile aldığım, teslim
müddetini de taahhüt edindiğim işlerin bitimine yakın bir gündü. 45
Akşam namazı yakındı. Namaza Ankara Cebeci yakınında tarihi cami
Hacımusa Camisine gelmemi şeyhim Kahramanmaraşlı Hacı Mustafa
Yardımedici Efendim vazife olarak tebliğ etmişti. Namazdan sonra bir
yere yemek ve sohbet için davetli imişiz. Gidilecek yeri bilmiyordum,
amma belirli cemaatle gidecektik.
Akşam vaktini sabırsızlıkla bekliyordum. Biliyordum, benim
yürüyüşümle kaç dakika süreceğini. Atölyem Hacıdoğan
Mahallesinde Denizciler cad. Börekçi Pasajının yanında, aşağıya inen
merdiven bitiminden hemen sonra sağ tarafta idi
Bu davete icabet etmem benim için şeyhimin arzusu olduğu kadar,
benim de emirlere icabet etmem biatım, sırât-ı müstakîm olduğundan
şüphem olmayan, yoluma sonsuz hürmetim, HZ ALLAH’ın bizatihi
gösterdiği Efendime saygımla, hürmetim ve hizmetim idi.
Gitme vaktim yaklaşmış, hazırlanmış dışarı çıkmak üzere idim ki,
Dışişleri Bakanlığı levazım müdürü, muhasebe müdürü, satın almada
bulunan mesul amir ve memurlar “işleri yerinde görelim ve hocanın
kahvesini içelim, dedik” diye “geldik” dediler.
Elbet işleri yerinde görmek tabii hakları idi.
46. METAFİZİK II
Amma benim mutlaka camiye yetişmem, Efendimin emrini yerine
getirmem lâzımdı. O emir ki şahsıma yapılan manevi ahvalde sadakat
imtihanı, şeyhim efendim bilsin, velev ki bilemesin, verilen ilâhi
vazife, müntesiplerinin imtihan vesilesi, tanzim ve rahmet-i ilâhiyenin
zuhur mercii. Rabbımın ihsanı ile bu türlü ve buna benzer sadakatımı
senelerdir hiç aksatmamıştım..
Kahvelerini çaylarını hemen getirttim. İş üzerindeki yeterli izahı
yaptım, ama kahvelerini çabuk içmeleri için iş icabı değil, insanlık
icabı gözlerine ve ağızlarına bakıyordum. Onlar da ağır ağır, soğutarak
içiyorlardı. Komşu camilerden ezan sesleri geliyordu. Ben aciz
Rabbıma yakarıyordum, “bu işi ancak zatın düzeltir” diye.
Cemaata yetişmem imkansız görünüyordu.
Sakın demeyesin: Ne olurdu bu davete gitmez isen, kıyamet mi
kopardı?.
O manevi halimi lisanen ne ben anlatabilirim, ne de sen mübarek
kardeşim anlamaya henüz mana yapın ve düşüncelerin bilmem müsait
mi?
46 HZ. ALLAH cümle kullarını bu ve buna benzer duygu ve
düşüncelerle ihya eylesin. Tertip ve tanzim kıldığı mana aleminin
mahrumu eylemesin, Amin.
Karamsar olamazdım. Hiçbir hadisede Rabbım aciz kulunu
mahrum ve mahcup etmemişti, etmeyecek de. Rahmet-i ilâhiyeye
dönük duygu gerçeğinin ümidi bu abd-i âcizin madde ve mana
yönüme hayat veriyor. Vahy-i ilâhi ile gelen tertîb-i tanzim-i ilâhi olan
imanımın noksansız muhafazası için, benzeri olmayan Rabbimin
sonsuz merhametine sığınırım.
Yolumun sırât-ı müstakîm üzere olduğuna olan bilgim ve görgüm
isbatlı ve şahitlidir. Elhamdü lillah.
Düşünüyordum, cami kapansa da, yakın kahvelerde cami
cemaatından bir kişi bulur isem davete nereye gidileceğini öğrenirim.
Düşüncem telâşımı hafifletiyordu..
Nihayet kalktılar, “vakit geç oldu, müsaade” diye. Misafirler çıkar
çıkmaz gerilmiş yaydan fırlayan ok gibi fırladım. Aklın ve mantığın
kabul edemiyeceği, manaya olan sadakatımın tecellisi ki aşk-ı ilâhi ile
Hacı Musa Camiine yaklaştım. Hayret, caminin kapısı açık kalmış
sevindim!.
47. METAFİZİK II
Ayrıca hayret ettim: Caminin kapısı neden açık bırakılmıştı?
düşüncesi ile kapıya yaklaştım. Ezan-ı Muhammedi okunuyordu. Şok
olmuştum. Acaba bir hadise mi olmuştu?.
Merak ve ürkek tavırlarla camiye girdim. Cemaat tamam ve sakin.
Hiçbir şey olmamışcasına sakin idiler.
Müezzin Müslüm Efendi kamet getirdi. Kurrâ imam Hacı Mustafa
Efendi akşam namazının farzını kıldırdı.
O zamanın Diyanet İşleri Başkanı -makamı cennet olsun- Ahmet
Hamdi Akseki Hazretleri. Her cuma namazını Hacı Musa Camiinde
Hoca Efendinin arkasında kılardı. Hoca efendi kurrâ hafızdı. Kur’ân-ı
Kerîm’i galatsız okurdu.
Farz namazından sonra münferit namazın sünetini kıldık.
Tesbihatı ve topluca duamızı yaptık. Cemaat dağılmaya başladı.
Hayret!. Kimsede bir hadise olmuş telâş hali yoktu.
Ben Müezzin Müslüm Efendiye telâşla sordum:
—Hayırdır inşa ALLAH, niçin ezanı geç okudun, namazı geç
kıldık, bir hadise mi oldu? diye.
Demez mi ki: 47
—İki dakika erken okudum ezanı. Hocamın davetine gideceğiz,
diye. Başlayış erkendir bitiş vakittir.
Bu metafizik zuhuratın şokunu halâ üzerimden atamadım.
“Zaman içinde zaman halkeder Hazret-i ALLAH.”
Tasavvufi inancım bu zuhurat-ı ilâhiyeye uygun olduğu halde
şöyle derim:
Bu abd-i âcizin izahını ancak ehlinin anlayacağı gerçek. Her ne
sebebten anlayamamaları normal gibi akıl ölçüsüne sığmaz ise de akıl
ölçüsünü kullanacağın yer mana ve vahy-i ilâhi karşıtı değil.
Madde aleminde görüp beşerin müşahedesine verilen fizik
halinden öteye bilincini kullan lütfen.
Nakil terazisine uzak durma ki aklı da naklin içinde göresin.
Naklin yanında akıl Celâlettin-i Rumi Hazretlerinin bildirdiği gibi:
“Naklin yanında akıl, çamur balçığa saplanmış eşek misalidir” der.
Yalnız ve yalnız akıldan öteyi kabul edemeyenlere “beş duygunun
esiri materyalist” derler. Bu düşünce sahiplerinin emr-i ilâhi olan
vahye, peygamber efendilerimizin dünya hayatındaki yaşantılarına ve
48. METAFİZİK II
mübarek sözlerine akıl ölçüsüne uymadı ise iltifat edemedikleri
aşikardır.
Bu toplumlar müslümandırlar. Amma Hz. ALLAH’ın bildirdiği
mü’min müttaki, ittika sahibi değillerdir.
İşte ayet-i celîle:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bedeviler dedilerki "iman ettik." De ki: "siz iman etmediniz,
ama "müslüman olduk" deyin. İman henüz kalplerinize
yerleşmedi. Şayet ALLAH’a ve peygamberlerine itaat ederseniz
amellerinizden bir şey eksiltmez. Çünkü ALLAH çok bağışlayan,
çok esirgeyendir.”
(Hucurat Suresi, 14)
HZ. ALLAH’a olan mana zevkimi çok zaman inancımın geniş
basamaklarından müşahede ettiğim HZ. Ali (kerremallâhu vechehû)…
Gaza anında. İkindi namazının vakti geçiyordu. Güneş batmak üzere
idi. HZ. ALLAH’ın “Aslanım” Hitabına lâyık gördüğü müstesna
insan üzüldü diye HZ. ALLAH güneşi durdurdu. O zamanda
48 yaşayanların şahit olduğu vakıadır.
Gavsü’l-A’zam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hazretlerinin
kendisine varlık getiren ahçısına: “Sen hele helvanı karıştıra dur”
hitabında bulunduğu gibi… HZ. ALLAH’ın manada yaşattığı uzun bir
hayatı, kişinin dünya zamanının bir zerresine sığdırıp, aciz kulun
maddi ve manevi iki hayatında da sahibi kılması ender de olsa
ALLAH’ın emrine samimi olan kullarının dünya hayatında görülen
manevi zuhurat. istisna-i mana tecellisi “Ve hüve alâ külli şey’in
kadîr” (O her şeylere Kadirdir.)
Ne yazık ki HZ. ALLAH’ın cemi kullarına bizatihi bahşettiği Dîn-
i İslâm’ı öğretmeye kalkışacak kadar ahmakça bir fanatizmin peşinde
koşan ideolojik İslâm savunucularının aklını iyi kullanmaları
gereklidir.
Zaman yalnızca duygusallık ve akılsızlık değil, bilgi, sabır ve
idrak zamanıdır.
Günah-ı kebair dışında güzellikleri görebilme, bulabilme ve
güzellikleri hayata mal edip yaşayabilme zamanıdır.
O zaman bu yönlü yaşamın ismi İslâmiyet’tir.
49. METAFİZİK II
İslâmiyet ise bir toplumun tekelinde olmayıp umuma şamildir.
HZ. ALLAH’ın tevhit dinine verdiği isim “İslâmiyet”tir.
Bilcümle peygamber efendilerimiz Dîn-i İslâm üzere
gönderildiler. Tabi olanların da cümlesi “Müslüman”dır. HZ.
ALLAH’ın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirisi budur.
İslâm’ın şartı yoktur. HZ. ALLAH’ın varlığını lisanen
söylemesi beşer için yeterlidir. Artı ve gayrı ölçü HZ. ALLAH’a
mahsustur.
İmanın şartı vardır. İman ehlinde zuhuru görülecek emr-i
ilâhiye uygun görünüm sergileyen kuluna HZ. ALLAH “Müttaki,
ittika sahibi ve mü’min" sıfatları taşıyan kullarını Hazret-i
Kur’ân’ın ilk ayeti Sure-i Bakara’da tarif buyurmuşlardır:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kendisinde hiç bir şekilde şüphe olmayan o kitap. Müttekiler için
bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.
(Bakara Sûresi, 2)
O müttekiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine
49
verdiğimiz mallardan tasadduk ederler.
(Bakara Sûresi, 3)
Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab ve
peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler.
(Bakara Sureri, 4)
Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler
ancak onlardır. (Bakara Suresi, 5)
HZ. ALLAH insan olmaya müsait, manaya kapısunu açmış,
kabiliyetli kullarına anlayacağı dilden ihsanı ile bildiriyor.
Anlamaya müsait kulun SADRINI, kulun samimiyetli, emr-i
ilâhiye uyumlu yolunu, erbab-ı zikrin haline intibak ettiği nispette
hakikatlerin akıştığı NAZARGAH-I İLÂHİ olan sadık kul, kalbinin
mana yönüne yönelik hislerinde ve yaşantısında, muamelâtında emr-i
ilâhiye uyumlu icraatının maddede zuhurunu görür de dünyada da
itminan-ı kalbe sahip olur. Kemalâtlı imanının sesini baş kulağı da
aşk-ı ilâhinin zuhurundan hak aşıklarına müjde çığlıklarının dışa
yansıyan iman şahadeti “Ene razi, ente razi” (ben ondan razı, o da
50. METAFİZİK II
benden razı) diyenleri örnek alır ve gittiği yollarını yaşadığı zamana
göre manaya sadık kalarak değerlendirir.
HZ. insana ALLAH için hürmet et. Yürüdükleri yolları sen de yol
edin. Aynı yolda sen de yürümeye çalış ve azimli ol ki, bugünün
şartlarına uygun, manevi rızıktan nasibini alasın.
Beyinden kalbe doğru olan akımın akışı, umuma mahsus fiziki
olay. Kalpten beyine olan akışın METAFİZİK olduğunu gizlemek
mümkün değildir.
Bu akışın akımından akıl da hal yolu ile yaratanını tanıyor.
Tanımanın zevki ile Amentünün manasını kül olarak yaşamanın
hazzı manevi ve maddi hayatında ve muamelâtında, sözünde,
sohbetinde aşikâr oluyor.
***
“Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.”
***
Mü’min ve müttaki sıfatına bürünen akıl ile nakil ilmi ve görüşü
birleştimi sırat-ı müstakimin terazisinde tartılmış olur ve hakikatin
50 mehengi olduğunun zevkine erilir.
Avamın aklı belirli şahsiyetlerin aklı gibi değildir.
Akıl ilâ-nihaye işlenmeye ve işletilmeye muhtaç bir arazdır veya
cevherdir.
İlâhi terbiye görmemiş aklın düşünce ve icraatını nefsaniyet ve
hayvaniyetin ötesinde manevi mecrada görmek mümkün değildir. Zirâ
bulunabileceği mahal bedii ve hayvani hazların iskân mahalleridir.
Hakîkatta bütün alem metafizik olaydır.
Zaman geçtikce Benî Âdem’in manadan soyutlanıp maddeye
kayması bedii zevk ve düşüncelerine daha cazip gelmiş.
Hz. ALLAH’ın bilinmesinin, tanınmasının isteği ile yaratılan,
yeryüzünde ALLAH’ın halifesi olmak şerefi ile şereflenen hazret-i
insan…
Toplumların cemaat olarak sırât-ı müstakîmin dışına çıkdığı
zaman kullarını uyarıcı ALLAH elçilerini, peygamber efendilerimizi
tekrar tekrar tarih boyu gönderdiği… Adedi zatına malum. Gerçekler
bu değil mi?
51. METAFİZİK II
Peygamber efendilerimizi “birini birinden ayrı görmeyin” hitabı
emr-i ilâhi değil mi?.
Ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa
(s.t.a.v.)’den başka peygamber gelmeyecek, buyruğu hitab-ı ilâhi değil
mi?.
Bu ve buna benzer emr-i ilâhilere sakın muhalefet etmeyesin.
HZ. ALLAH’ın ihsanı, dünya hayatımın çok yönünde, zuhurunu
mana zevkiyle müşahade hazzına erip her kulda olur zannı ile ifşasını
lüzumsuz zannettiğim, çocukluğumdan bu yana yaşadığım
METAFİZİK zuhuratlar ve tecellilerin şahsıma mahsus zuhurunun
mühimlerini anlatmam yasaklanmadığına göre, bazılarını yazmakta
sakınca görmüyorum.
Abd-i âciz rahmet-i ilâhiye olan hayatımdaki METAFİZİK
zuhuratı yazarak ifşa etmekliğim yasaklanmadığına göre neden
yazmayayım? Çocukluğumdaki METAFİZİK zuhuratları okuyanları
sıkmamak için yeri geldikçe anlatmaya çalışacağım.
HZ. ALLAH bu abd-i âcizine ihsan ettiği gibi cümle kullarına da
ihsan eylesin, amin. 51
***
52. METAFİZİK II
DEVEYİ GÖTÜREN NEREDE?
HZ. ALLAH’ın varlığından habersiz düşünmek dahi hayalinden
geçmeyen kervan sahibi, kervanı çöktürerek bir nebze mola vermiş.
Kervanı kaldırdığı zaman devenin bir tanesinin kalkmadığını
görmüş.
Deve çöktüğü yerde ölmüş. Gayet normal.
“Yaratılan her şeyin sonu var. Baki olan yalnız Hz.
ALLAH’tır.”
Deveciye rahmet-i ilâhiye devenin ölümünü irşat kapusunun girişi
52 olarak ihsan etmişti HZ. ALLAH (c.c.).
“İşte deve. Yük de sırtında. Deveyi götüren nerede?.” diyor ve
yana yakıla arıyordu.
Deveyi götüreni buldu deveci.
“Be hey deveci! Deveni öldürmeden bulsa idin götüreni, deven
ölmese idi daha iyi olmaz mı idi?”
“Elestü bi-rabbiküm” (Ben sizin Rabbınız değil miyim?)
Hitabına "belî” (Evet, Rabbımızsın) diyenlerdendin.
Dünyada gaflet bataklığından çıkamadın. Beli demene deveyi
kurban ettiler de, küfür bataklığından ihtiyarınla çıkardılar seni.
Dikkat edersen sadık ve samimi kulların hayatında bu ve buna
benzer olaylar çoktur.
Ruha hitab eden nağmelerden haz duyanın maddesinde kıpırdama
gibi görünen ritme uyumun manasını tamamı ile teslimiyetini
görürsün.
Nur-u aynım! Peygamber efendimizin "ikinci şeyh sadi şirazi"
diye mana defterine yazdırdığı bu abd-i aciz, mânâ-adaşım cümle
53. METAFİZİK II
mana ehlini ikaz ettiler "musikiden anlamayan duygusuza sakın
öğüt verme” diye kuyumcunun mehenk taşı misali ölçü.
***
53
54. METAFİZİK II
ŞEYHİM EFENDİME BİATIM
Yanılmıyorsam sene 1949. Ankara Hacıdoğan Mahallesi Pala
Sokak, no: 29’da mobilya atölyem var. Atölyemin üst katında
oturuyorum. Kiracıyım.
HZ. ALLAH bu abd-i âcizi Ankara’da başka yer yokmuşçasına
neden orada iskân ettirdi? yeri geldikçe bu METAFİZİK olayı izah
edeceğim inşa ALLAH
***
Her ne kılmış ise adalettir, Cenâb-ı Kibriya
54 Her kazaya her belâya kıl rıza, ALLAH Kerim.
***
1941’de asker oldum. Kursa gittim, piyade çavuşu oldum. Çavuş
kursunu birincilikle bitirdim. Tekrar ordumun emri ile Trabzon
Tümen Muhabere bölüğünde kalede 7 ay muhabere kursu gördüm.
172’inci alay 1’inci Tabur Muhabere Kıt’a komutanlığına atandım. 4
onbaşı 24 er 4 mekareden ibaret ayrı koğuşta bulunuyorduk.
Teftiş vermiştik. Komutanlarımın beğenisini kazanmıştım. Resmi
emirle münhal bulunan alay muhabere takımına komutan vekili olarak
atandım. Gümüşhane’de idi alay muhabere takımı. Takımda benden
kıdemli hayli çavuşlar vardı. Ben onların başına komutan olarak
vazifeli idim. Binek hayvanım da vardı. 1945’de Alman harbi bitti,
terhis oldum.
Cennet-mekan anam aşılamıştı vatan sevgisini. Muhammetciğin
kutsallığını, değerini. Gözlerinin yaşararak özlemini gizleyemediği
emir tarzında ricası: “Oğlum, benim için nöbet tut.” Fırsat buldukça
diyordu.
55. METAFİZİK II
22 yaşında Ahmet ağabeyimi veremden kaybetmiştik. Çaresi
yoktu o zamanlar. Askerlik muayenesinde koluna çürük damgasını
vurmuşlardı. O günkü ailemin perişanlığını hiç unutamam.
Tek erkek evlatları ben kalmıştım. Zayıftım. “Bu da ölmesin” diye
neler yapılmıyordu ki...
Anamın HZ. ALLAH’a yaptığı yüksek sesle ve gözyaşları ile
müracaatına şahit olmuştum.
Benim dinlediğimden habersiz konuşuyordu. HZ. ALLAH’la:
—Ya Rabbi! Bu oğlumu güçlü kıl. Uzun ömürlü eyle. Askere
elimle hazırlıyayım. Hiç üzülmeyecegim” diye sanki anlaşma yaptı.
Ve vaadinde durdu. 4 sene askerlik yapan oğlu için üzülmemiş
gibi dursa da, ikinci anlaşmaya girdi ve dedi ki:
—Ya Rabbi! Oğlumu gönder, bir gün göreyim (anam deveyi
götüreni biliyordu.)
Öyle oldu: Anam’la bir gün görüşebildik. Neresinden bakar isen
bak METAFİZİK zuhurat.
Hubbu’l-vatan mine’l-iman. Vatanı olmayanın imanında
55
noksanlık vardır, hadisini çok söylerdi Anam. Zamanına uygun
kültürlü kadındı. İbareyi iyi okur ve yazardı.
Yeri geldikçe Anamın meziyetlerini günümüze ibret olsun deye
anlatacağım.
Bugünkü ve gelecek neslin bu türlü ahlak-ı hamideye çok ihtiyacı
olacak görüyorum.
Ve o güzelliklerden mahrumiyetle güzeli bilenler ise güzelliklere
hasret yaşıyor.
Askere gitmeden evvel ve askerliğimin devamınca beş vakit
namazı kılıyor, ramazan orucunu tutuyordum.
Dîn-i İslâm’a bilerek veya bilmeyerek sokuşturulan, emr-i ilâhiye
ters düşen hükümlerle kulları Yaratanından kaçıran, “vazife
yapıyorum” zannı ile manevi bilgiden yoksun, nefsani duygunun
sınırını aşan icraatlar inancımı sarsıyordu amma Rabbımın lütfu ihsanı
ile bu abd-i âcizin imanımın kemâlata dönük rahmet-i ilâhiyeye
müsait yaratıldığını, nefsani duygularım ilâhi zuhurat ve istek
karşısında sönük kaldığından şer güçler bu fakiri Amentü’nün dışına
56. METAFİZİK II
itekliyordu. Amma mana zevkinden tamamı ile dışlıyamıyordu,
Elhamdü lillah.
Böyle olduğunu zaman geçtikce daha iyi anlıyor bu güzellikleri,
HZ. ALLAH’ın kullarına karşı ihsan eylediği rahmet ve mağfiret
sıfatında veraset-i Nebi, nedîm-i ilâhi olan irşat vazifemde görüyorum.
Rabbım bu yolda samimiyetsiz kullarından eylemesin.
Ahir zaman nebisi Hz. Muhammet Mustafa (s.t.a.v.)
efendimizin izinden Hz. ALLAH ayırmasın, amin.
Bilcümle peygamber efendilerimizin de muhabbet ve
şefaatlerine nail kılsın, amin.
Babam sert mizaçlı idi, amma anama karşı yumuşak ve uysaldı.
Anam ise babama karşı saygılı ve hürmetkardı. Biz çocuklarına
babamı öyle tanıtmıştı ki, babam çocuklarının nazarında ilâhi bir hal
almıştı.
Babamın hiçbir çocuğuna dayak attığını bilmem.
Kızdığı kişiye yan döner öyle azametle yukarıdan aşşağıya
aşşağıdan yukarıya bir sert bakışı vardı ki çok tesirli ve etkili idi. Söz
56
söylemeye lüzum kalmıyordu.
Hayatım müddetince babamla anamın birbirileri ile münakaşa
ettiklerini -yemin ediyorum- hiç görmedim. Başkalarından da
duymadım.
Babamın gelmesi yaklaştımı anam çocuklarına şöyle derdi:
—Şimdi babanız gelecek. Sizlere tahsis edilen rızkı temin etmesi
için akşama kadar kimlerle uğraşıyor. Evine gelince rahat etsin. Bir de
siz canını sıkmayın, diye tembih ederdi.
Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki:
ALLAH’tan başkasına secde edilse idi, kadınlara
emrederdim, erkeklerinize secde edin diye.
Bu hadîs-i şerîfi anamdan öğrendim.
Hanım kızım öğrendin mi saliha hanımefendiyi?
Bir evlat babayı saymıyor, hatta düşman gibi davranıyorsa
müsebbibi çocuğun anasıdır.
“Cennet ananın ayağı altındadır” ikazını iyi anla.
57. METAFİZİK II
Yukarıda örnek gösterdiğim saliha kadın nasıl olmalı? anla da,
evlatlarını öyle terbiye eyle. Toplumun başına belâ yetiştirme
Babaya da derim ki evladına ve ayaline haram lokma yedirme.
Derviş yabancı bir tekkeye misafir gelmişti. Eşeğini tekkenin
seyisine teslim ederek “aman ha! Yemini bolca ver. Suyunu ihmal
etme. Tımarını yap” dedikçe her bir kelâma hiddetlenerek Lâ Havle
diyordu seyis. Birkaç gün misafir olan derviş gidecek.
Bakımsızlıktan takatı kalmayan eşeğe sahibi binince eşek yattı,
kalkamadı.
Misafiri yolcu eden dervişler:
—Eşeğe ne oldu? dediler.
Adam seyise baktı da Arabi lisanla cevap verdi:
—Eşek devamlı Lâ havle yerse lâ kuvvet olur!...
Haram lokma ile beslenen aile efradından hayır bekleme.
La kuvvet olur. Manevi hiçbir kuvvete sahip olamaz
Haram lokmanın değil fertleri, toplumları ihya edip, nesilden
nesile muhafaza edilerek devam ettiği görüldü mü? 57
Büyüklerimiz buyurdular ki, “haram olan servetin devamının en
fazla yirmi beş seneyi geçtiği görülmemiştir.”
“Haramiyeti bariz belirli haram lokmaya besmele çekilmez. O
kazançdan sadaka dahi verilmez. İbadethaneye verilmez, cami
yapımında kullanılmaz. Haram libasla namaz kılınmaz" dediler.
Bismillâhirrahmânirrahîm
ALLAH size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve
ALLAH’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim
bunlardan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve
sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.
(Bakara Suresi, 173)
Maide Suresi 3, Enam Suresi 145 ve Nahil Suresi 115, bu
surelerde HZ. ALLAH haram olanı zaruret halinde kulun yapması
icap eden emr-i ilâhiyi beyan eder.
İslâm da zorluk yoktur. Zaruretler mahzurları ortadan kaldırır. Bir
kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir
işi işlemek zorunda kalırsa, Şer’i hükümler de tahakkuk etmişse, haddi