SlideShare a Scribd company logo
1
2

İçindekiler:
Yeni Biri Yılda Beklenen
Mustafa ÖRÜNK                                     4
Merhaba
Selma YAĞCİ                                       5
İnsan Sesi
Nevit KODALLI                                     6

Amatörlük ve Müzikçi Arkadaşlığı
Mithat FENMEN                                    7-8
Bitmeyen Senfoni
Ahmet YEŞİL                                       9
Sakın Gelme
Suna TANALTAY                                   10-11

Şiir - Hatırla Ne Olur?
Erdoğan TANALTAY                                 12
Koro
Fazıl TÜTÜNER                                    13
Sanatın Gücü
Doğan AKÇA                                       14
Koromuz ve Meyveleri
Müşerref ÖRÜNK                                  16-17
Polifonik Korolar Derneği Örgütlenmesi         18-19-20
Şiir - Gülüm Hamiyet
                                                 21
Berdan KARAGÖZ
Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik
Ayfer AKÇA                                      22-23

Kemanımla O’na Bir Ses Verebilseydim
Vahap KOKULU                                    24-28
İlköğretimde Müzik Dersleri
Ayşe FAHLİOGULLARI                              29-30
Genç Koristlerimizden - İste Polifonik Koro!
Başak Z. ARSLAN:                                 31
Okurlardan-Müzik Nedir?
Ayşe Didem KARAKAYA                              32

Haberler                                         33
3




                      ATATÜRK'ÜN KÜLTÜR P0LİTİKASI VE MÜZİK
        “Amacımız, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlamı, içeriği ve
biçimiyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Başarı için en gerçek kılavuz bilimdir,
tekniktir. Bilim ve teknik için sınır ve koşul yoktur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alınmalı ve
her yurttaşın kafasına sokulmalıdır. Dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından,
ilerlemelerinden yararlanılmalı; fakat asıl temel, ulusun kendi içinden çıkarılmalıdır. Kültür
etkinlikleri, yeni ve modern esaslara göre örgütlenip yürütülmelidir. Sanat, birey ve toplum
olarak insanca yaşamanın vazgeçilmez öğeleridir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli “kültür”dür.
Kültür, oluştuğu, yapıldığı, geliştiği yerin özelliklerine bağlıdır. Bu yer, ulusun öz yapısıdır. Türk
halkının gelişmesi demek, en başta kendi kültürünün gelişmesi demektir. Güzel sanatlarda
başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun da kesin kanıtıdır. Sanatsız kalan bir ulusun hayat
damarlarından biri kopmuş demektir. Bir ulus sanata önem vermedikçe büyük bir felakete
mahkumdur. Bunun içindir ki Türk ulusunun sanata olan sevgisi sürekli olarak her türlü araç
ve önlemlerle geliştirilmelidir. Sanatlar içinde en çabuk, en önde götürülmesi gereken müziktir.
Çünkü, bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği, alabilmesi, kavrayabilmesidir.”
M. K. Atatürk

    Türkiye'de çoksesli müzik, Atatürk'ün yukarıdaki görüş ve ilkeleri doğrultusunda, özgür
düşünce temelindeki yaratıcılık ortamına ilerlemiştir. Buna "Türk Müzik İnkılabı" diyoruz...
4




                               YENİ BİN YILDA BEKLENEN
    Sıcaklığını henüz unutamadığınız bin yılı geride bırakırken, ne çok isterdik, güzel anılan olan
bir bin yıl bırakmayı...
    Ne büyük müzik olaylarını, ne büyük müzik dehalarını tarihte bıraktık.
    Yeni bin yılda, eskiyi bilen, okuyan ve görerek yaşayan bireyler olarak, birikim, bilgi ve
beceriyle yeniyi yaratmak hepimizin görevi olmalıdır. 5u da her konuda daha çok çaba ile olur.
    Çağdaş uygarlığı hedef alan bizlere düşen görevlerden biri de müzik alanında daha iyiyi, güzeli
istemek ve başarmaktır.
       "Kaliteli Müzik,
       Kaliteli Müzik Kurumları,
       Kaliteli Konser Salonları,
       Kaliteli Müzik Sever ve Dinleyici..:"
    Bunlar düşlerimiz değil gerçeğimiz olmalıdır.
    Türk insanı olarak bütün bunları isteyip, hayata geçireceğimize inanmalıyız.
    Unutmayalım ki;
    Bu koskoca dünyada ve sonsuz evrende bizleri, sıkıntı ve kaygılardan uzaklaştıran, tasa ve
kederlerimizi unutturabilen, ruhumuzun derinliklerine kadar işleyerek yaşadığımız sevinçler ve
üzüntüler arasında, bizi hayata bağlayan en önemli kaynaklardan biri müzik olmuştur.
    Yeni bin yılda daha kaliteli, daha çok müzik diyoruz.
    Selam ve sevgi ile...


                                                                             Mustafa ÖDÜNK
                                                                                 Editör
5


Merhaba
                                                                                            Selma YAĞCI

    Eskiden kalemi elime alır ve bilinç akımı gibi yazmaya başlardım. Hiç düşünmeden, zorlanmadan...
Zamanla daha mı sorumlu hissediyor insan kendini nedir, kelimeleri bile tartmaya başlıyorsunuz. O
zaman da işin keyfi kaçıyor işte. İyisi mi eskisi gibi olayım bu sefer ve bir çırpıda paylaşayım sizinle üç
ay içindeki mutluluklarımızı. Paylaşayım ki çoğalsınlar.

     5-6 Kasım 1999'da ki İkinci Mersin Korolar Şenliği'nde hepimiz o kadar yorulmuştuk ki; "Eh artık bir
süre dinleniriz diyorduk." Ne mümkün!... Ramazan ayı geliyordu. "Ramazan Eğlenceleri" için kolları
sıvadık ve hemen çalışmalara başladık. Bu arada konser davetleri almaya başladık. Noel yaklaşıyordu ve
yöremizdeki kiliselerde kutlamalar yapılacaktı. İlk olarak 24 Aralık Noel akşamı şehrimizdeki İtalyan
Katolik Kilisesi'nde bir konser verdik. Güzeldi. Yıllardır bir arada, yaşadığımız çoğu dostumuz olan güzel
Mersinlilerle sevgimizi ve çok sesli müziği paylaşmak büyük mutluluktu bizim için.

    26 Aralık'ta İskenderun'daki kilisedeydik. Pazar duasından sonra konserimizi sunduk onlara.
Olanları anlatması zor. Seslerimiz kilisenin güzel akustiğinde tınlıyor, tertemiz giyinmiş güpgüzel
insanlar her şarkıdan sonra ayağa fırlıyor ve ağlayarak alkışlıyorlardı bizi. Bizim halimiz de onlardan
pek farklı değildi hani... Hepimiz de çok duygulanmıştık. Daha sonra bizi çok da güzel ağırladılar.
Organizasyonu çoğumuzun tanıdığı Lina yapmıştı. Teşekkürler Lina.

     Daha sonra Tarsus Saint Paul Kilisesi'nde yapılan 2000 yılının ilk ayininde de bir konser verdik.
Böylece dinler arası yakınlaşmada, dostluk, kardeşlik ve dünyada barış konusunda biz de yerimizi aldık
diye düşünüyorum. Bu etkinlik bölgede gerçekleştirilmesi düşünülen "İnanç Turizmi" için de olumlu bir
başlangıçtır.

    4-5 Ocak'ta Mersin Hilton'da Ramazan eğlencelerini sunduk Mersin'li dostlarımıza. Önce Gençlik
ve Yetişkinler Koromuz çok sesli müzikten örnekler verdiler. Daha sonra kantolar, eski tangolar ve
operetlerden seçmelerle gösterimiz sona erdi. İzleyicilerimizin yüzlerindeki mutlu ifadeyi tüm Mersin'lilere
göstermek mümkün olsaydı keşke. Seneye hepinizi bekliyoruz.

     5 Mart Pazar günü saat 17.00 da Adana Sabancı Kültür Sitesi'nde tüm korolarımızın ve MDOB
Çocuk Korosu'nun bir konseri var. Konseri Sabancı Kültür Merkezi Derneği organize ediyor.

     Efendim, benden şimdilik bu kadar. Bir kez daha yinelemek istiyorum "Gelin katılın bize. Şarkı
söyleyelim birlikte ve çok sesliliğin mutluluğunu paylaşalım".
     Saygı ve sevgimle...
6


                                          İNSAN SESİ
                                                                                Prof. Nevit KODALLI
                                                                                      Devlet Sanatçısı

      Dünyada üç güzel ses vardır derler. Bunlardan ilki su sesi, ki aslında yaşamı, temizliği,
berraklığı simgeler ve kişioğlu için temel gereksinimdir. Bir küçük derenin yanında oturup,
şırıltısını dinlemek kadar insanı dinginliğe kavuşturan ne var ki?

      İkincisi para sesi... Bunun için öyle şairane sözler söylenemez ama, hani Bektaşi Babasının
elindeki paraya bakarak "Allah değilsin ama onun kadar hükmün var" dediği gibi, kişioğlunun aç
kalmaması için gerekliliği tartışılamaz. Yeter ki insanı ona tutsak etmeye, kötülüklere sürüklemeye!

      Üçüncüsü ise aslında Kadın sesidir denir ama ben bunu genel anlamda alırım ve cins ayrımı
yapmam. İNSAN SESİ'dir derim. Bu bir anne sesi de olabilir. Çocuk sesi de olabilir, baba, sevgili,
dost sesi de olabilir. Bunlarsız yaşamın sevinci, anlamı olabilir mi?... Hele bu ses bir şarkı
söylüyorsa, camide, kilisede, havrada, tapmaklarda binlerce yıldır insanı tanrısına yaklaştırıyorsa,
insanı, insanlığının erdemine ulaştırıyorsa, insan sesinin etki gücünün diğerlerinin çok daha üstünde
buluruz. İnsanlık tarihinde, insanoğlu binlerce yıldır tek sesli olarak şarkı söylemiştir. Zamanla bir-
likte söyleyerek ilk monodik koroları oluşturmuşlar, gene zamanla yavaş yavaş ilkel tek seslilikten
kurtularak çok sesliliğe erişmişler ve çok sesliliğin inanılmaz çok boyutlu derinliğine varmışlardır.
Bu çok boyutlu derinlik insan ruhunu ve benliğini sonsuz yüceltir. Bir polifonik koro içerisinde,
kendi sesine uygun bir kümede şarkı söyleyenler bu söylediklerimi daha iyi anlarlar. Bu sayede
onlar, yalnız yüce müzik tadını almanın dışında, insanlık sevgisini, birbirine saygıyı, dostluğu,
sorumluluğun değerini de öğrenmişlerdir. Bu sayılanlar yüksek düzeyde yurttaş olmanın özellikleri
değil midir? Bunun bilincine erişmiş toplumlar, daima uygarlıkta yükselmiş toplumlardır. Yıllar
önce bunun önemini gören ve "Müzik Reformu"nu başlatan Atatürk'ün yolunda biz de tüm yurtta
"Polifonik Korolar" dedik ve diyoruz, yurdumuzda yayılması için çaba gösteriyoruz.
7


                          AMATÖRLÜK VE MÜZIKÇI
                                       ARKADAŞLIĞI
                                                                                           Mithat Fenmen
     Güzel sanatlar alanında sık sık rastladığımız iki terim olan profesyonellik ve amatörlük
üzerinde durmak istiyoruz.

     Profesyonel sanatçı, sanatını satmakla yaşamını kazanır. Amatörler ise sanatı zevk için ve
kazanç beklentisi olmaksızın yaparlar.

    Bir ülkenin müziği kuşkusuz ki profesyonel müzikçiler elinde yaşam bulur ve gelişir. Ama
amatörlerin katkısını da küçümsemeyelim. Bu düşüncesiyle sanat yaşamına atılıp her şeyini ona
hasredenler olduğu gibi, çevresini sanatsever bir düzeye yükseltmiş nice amatör de vardır. Amatörlük
ciddiyet düşmanı değildir; kayıtsızlık ve disiplinsizlikle ilgisi yoktur. Bu kapsama giren müzikçiler,
profesyonellerden de fazla zevk sahibi insanlar olabilir. Bu iki kategori arasındaki fark, sanat tekniğini
elde etmek için gerekli çalışmanın yalnız profesyoneller tarafından yapıla-bilmesindedir.

    Anne ve babaların çoğu bu farkı sezmektedir. Çocuklarını müzikte yarım yetiştirmek-tense hiç
yetiştirmemek kararını almaktadırlar. Ama şunu hemen belirtelim ki, toplumumuza profesyonel olduğu
kadar, belki daha fazlasıyla amatör sanatçı gerektir. Sanatı besleyecek olan amatörlerdir. Müzik aleti
fabrikaları, nota basımcıları ve profesyoneller, onların sayesinde yaşar. Çocuklar yeteneği olsun ya
da olmasın, iyi bir müzik eğitimi almalıdırlar. Geleceğin toplum yaşamına ve sanata gösterecekleri ilgi,
ancak bu manevi eğitim sayesinde gelişecektir. İster profesyonel, ister amatör olsunlar, bu güzel
eğitimin maddi ve manevi kazancını yaşlandıkça tadacaklardır.
Amatör müzikçi sayısını arttırmak için tüm dünya ülkeleri çaba harcamaktadır. Sanat alanındaki yeni
ataklar için amatörlere büyük gereksinim vardır. Büyük sanat ordusunun erlerini onlar oluşturur. Bir
ulusun sanatsal düzeyi onlarla ölçülür.

    Bu konu üzerinde durmak ve sanatçı yetiştiren kurumlar yanında amatörlerin de yetişmesini
sağlamak amaçlarımızdan biri olmalıdır.

    Müzik, arkadaşlığın bir simgesidir. Müzikle ilgilenenler, şefkat, sevgi, dostluk ve iyi insan
olmanın sırlarını en güçlü değerlendirebilenlerdir. Nasıl ki bir düo, trio, kuartet, bir kentet ve bir orkestra
birçok çalgının birliğinden, anlaşmasından oluşuyorsa, bu çalgılar çalanların da bu kaynaşmada
büyük rolü bulunduğu açıktır.

     Müzikçe kıskançlık, değerlendirme eksikliğinden gelir. İyi bir müzikçi kıskanmaz. Daha iyisini
dinlerken eksiklerini tamamlar. Müziğin sonu yoktur. Sonsuz bir dava olan bu güzel sanatı
sonuçlandırmaya yeltenmek, bu alanda her gün beklenen ileri adımlan, verimli çalışmaları durdurabilir.
8

    Müzik bencilliği sevmez. Müzik birliğin ifadesidir. Sanatçı, turnelerinde arkasında bıraktığı koca
bir insan kitlesini temsil eder. Bu temsilde başarının ilk koşulu her ne kadar "sanat" ise de, bunu
tamamlayan yüksek bir karakter ve mükemmel bir insancıl duygulara sahip olmaktır.

    Müzik yalnız müzikçileri değil, tüm insanları birbirine yakınlaştıran, sevdiren ve tanıtan göksel bir
araçtır. Böylesine mükemmel bir sanatın yolcuları neden birbirini sevmesin ve birbirine bağlanmasın?


    MÜZİK GÖRÜŞLERİ,
    Sayı 30 ve 42, Sayfa II Mart 1952, Mart 1953
9


                                        Bitmeyen Senfoni
                                                                                          Ahmet YEŞİL

     Yaratıcı eylem sürecinde üretirken kendime ait olanı, duvarın öte yanındaki kendimi dinlerim.
Bugüne ait olanı bana sunan yaşanmışlıklarla yaşanılanlar arasındaki nostaljik köprünün öte
kıyısına alıp giderim kendimi.
    Yine öyle bir gidiş, kalemimin ucundan sözcüklere döküldü.
    Dalıverdim en yakın geceden yaşamın içine. Bir yürek için için demlenir.. Yaşamı sorgularken
yaşadıkları adına..
     Gecenin gözyaşları, çiy damlaları zifiri karanlığın içinde bir gül yaprağına konuk olur. Gecenin
kuytuluklarında bir gül yaprağı, bir çiy damlası billur kristaller, pırlantalar gibi sabahın ilk ışıklarını
bekler.. Güneşle buluşmak için. En saf, en temiz sevdalar adına... İstiridye incisine benzemez.
Dokunup takınamazsınız. Büyüsü bozulur, kirlenir çiy taneleri. İzin vermez dokunmanıza,
takınmanıza. Ancak yüreğinizin dokunuşlarıyla hissedebilirsiniz. Buluştukları an ışıkla dansını,
müziğini yaşarsınız yüreğinizde.
    Dans biter sevişmeler biter, müzik bitmez. O, yaşamın türküsüdür. Güneşin ılık kollarında
buharlaşarak tekrar gökyüzüne, ıslak yüreklere taşınır.
    Yeni gecenin karanlık, kuytu köşelerinde; yeniden yüreklerde demlenir, çiy olur.. Gecenin
karanlığından iner, konar bir gül yaprağına. Her sabah güneşi bekler... Yeni sevdalar adına..
    Her gecenin sabahında yaşanılan; güneşe sevdalı çiy damlalarının bitmeyen senfonisidir.
    Bizler büyüdük, dünya kirlendi; yapraklar soldu. Yürekler nasırlaştı, sevgiler yozlaştı,
beklentiler toprağa atılamayan tohuma döndü. Tarlalar ürünsüz, yaşamlar sevgisiz, ışıksız kaldı.
Beklentiler soldu, tohum kurda kuşa yem oldu.
    Yine gece oldu, yine yürekler demlendi. Çiy damlaları yine gül yaprağında bekledi güneşi.
     Her sabah ilklerle buluştular. Ilık kollarına alamadı çiy damlasını güneş. Kirlenmişti billur
damlalar. Toza, kire, pasa karıştı her damla.. Çamur oldu, toprağa düştü. Toprak kirlendi. Yaşam
kirlendi. Sevdalar kirlendi.
    Bitmeyen senfoni çoook yüreklerde duyulmaz oldu.
    Bizler tükenmedik. Her sabah temizledik gül yapraklarını. Ellerimizle sunduk gecenin
yüreğinden akıp gelen çiy damlalarına.
    Var olsun yüreği kir-pas tutmamış yürekler güneşler. Var olsun sanata su veren eller.
    Yaratan, üreten yüreklerin senfonisi.. Var olsun.
10


                                       “SAKIN GELME”

                                                                                      Suna TANALTAY

        Zaman zaman sorarlar: "Yıllarca dert dinlemekten yorulmadınız mı?... Sizler zaman
zaman bunalıma giriyor musunuz?... İçiniz sıkışıyor mu?.."
       ...Mesleğimizin ilk adımlarında, ilk basamaklarında gerçekten de zorlandık. Anlatılmaz bir
tedirginlikle içim sıkışarak Hastane'ye (Çapa Psikiyatri Kliniği) gittiğim sabahları anımsarım... Staja
yeni başlamıştım. Kor kıvılcımlarıyla bakan bir dostum vardı. Tüm acılarına karşın, bembeyaz
dişlerinin aydınlığıyla gülerdi. Eski fotoğraflarını gösterirdi bana... Hastalanmadan önceki yaşam
pırıltılarını... Biricik kızının bebeklik resimlerini...
       "Şimdi sensiz ne yapar?..." derdim.
       "Babası Hukuk Fakültesi'nde Profesör... O baktırır..." derdi.
       Özler miydi kızını?... Bilinmez... Söylemezdi ki... (Belki çok... Belki hiç.)
       Hissede hissede duyarlılığını yitirir insan... Küntleşir... Göz pınarları kuruyalı nicedir... İnce
duygular, özlemler, beklentiler... Bir yerlerde gizlenip kalmış mıdır?...
      Hocalarımızın sabah vizitlerinde: "Basit Şizofreninin tipik bir örneği..." sözcükleri tekrarlanırdı.
Bazen asistan, bazen de başasistan... Yada en üst düzeyden... (...Keşke az sonra konuşsalardı...
Koridorun daha ucuna giderken... Duydu mu?... Çok mu üzülecek?... İşte buna dayanılmaz.)
      Bu orta boylu ince kadın, koyu esmerliğine inat bembeyaz gülüşüyle: "Bakın" dedi, "Basit Şizofrenim
ben... Öyle söylüyorlar... Ya benimle hiç konuşmayın, yada ders malzemesi gibi yararlanın..."
      Hiç yanıt veremedim... Hemen o güldü soğuk bir hıçkırık gibi... Kuru elleriyle tuttu, avuçladı
yüzümü:
       "Üzülme küçüğüm..." dedi, "Gözlerin dolmasın böyle... Bu dünyada Şizofrenler de yaşar, Profesörler
de..."
       Hasta ziyaret günlerinin birinde Profesör'ü gördüm... Olgun yaştaydı... Saçları da bıyıklan da
ağarmıştı... Umutsuz - umarsız bir kapıyla kapalıydı. Gönlümce, isteğimce konuşamadım...
        "İnci Pastanesi'nin profiterollerini özlüyorum..." demişti bir sabah... "Benim yerime gider ve
yerseniz sevinirim..."
       O Pazar, bu özlem anısının ilk pazarında gittik ve profiterol aldık ona... Pazartesi sabahı elindeki
pakete önce şaşkınlıkla baktı... Alıp göğsüne bastırdı ve içini çeke çeke güldü, ağladı... Işıklar,
nehirler, karanlıklar ve depremler... Hepsi bir aradaydı...
     Çapa Psikiyatri Kliniği'nin "Resimhane"si ünlüdür. "Ergoterapi" yada "Meşguliyet Tedavisi"
denilse de, en çok tutanı: "Resimhane"dir. Hüseyin Efendi erkenden temizler, siler bu bölümü...
Altı - üstü ve duvarları taştır, tüm Klinik gibi... Profesör Süleyman Velioğlu her fırsatta vurgular:
      "Burası çok iyi bir tütün deposu olurdu, efendim, asla bir Psikiyatri Kliniği değil..."
     Her şeye rağmen, Resimhane'nin ayrı bir tadı vardır. Duvarların taş yada beton olduğu aklınıza
bile gelmez... Çünkü resimlerle doludur... Hastaların resimleri mi? Yürekleri mi yoksa? Belirgin,
apaçık mektuplar gibi... Bembeyaz dişli dostum da resim yapardı... Kadınlar, devinen yılanlar...
Kırmızılar ve siyahlar... "Cinsel semboller" diye yorumlar getirilirdi. Hatta erkeksi ifadelere dikkatler
çekilirdi. Çok yeniydim o zamanlar... Bakar, dinler ve öğrenmeye çalışırdım... (Yine de içimden bir ses:
"O fotoğraflar" derdi, "Renkli yaz kıyafetleriyle bu kadınsı, hem de çok kadınsı fotoğraflar..."Onlar
görmüşler, yaşamışlardı... Deneyimliydiler... Yine de uymayan, yakışmayan bir şeyler vardı...)
     Zaman ilerledikçe, resimlerle kişilikler arasındaki yolculuklara ben de katıldım. Prof. Süleyman
Velioğlu'ndan çok şey öğrendim. Hem psikiyatr, hem de ressam Süleyman Velioğlu'ndan... Ama,
önce "insan".... Duyguyla aklı sanatta bütünleştiren katıksız bir insan...
     (Yüzbaşı'nın resimlerini birlikte izlemiştik... Yüzbaşı'yı da... Ben psikolojik testlerini
uygulamıştım. Resimler, tıpkı Rorschach kişilik testi sonuçları gibiydi. Rahatsızlık ilerledikçe
formlar bozuluyor, renkler ölçü ve düzeni aşıp geçiyordu... Ve resim çalışmayı seven Yüzbaşı, gerçek
sanat ürünleri yaratıyordu, zaman zaman... Ve hemen ardından, onları çılgın renklerle örtüyor,
karalıyor ve bozuyordu... Yaşam öyküsünü anlatırcasına...)
11

     ...Evet... Yıllar öncesinin vurgun yemiş güzel kadınından söz ediyorduk; bembeyaz dişli esmer
dostumdan... Onunla konuşmak, bir bilinmeze yolculuk gibiydi... Birden susar ve bambaşka bir
konuya, belki de yoruma atlardı... Öykülerinin de resimlerinin de fonunda hep o beyaz gülücük...
Yalın ve sade. Mutlu değil ama. Acı ve beyaz çikolatalar gibi...
     Uzun, upuzun aylardan sonra ona bir tatil verdiler. Evine çıkacaktı... Kızını da çok özlemişti
üstelik... Büyümüş olmalıydı... Bunca aydan sonra kızı da onu çok aramış, beklemiş ve özlemiş
olmalıydı... Öyle miydi gerçekten?...
    Birkaç hafta sonra onu aradım. Mersin'den gezmeye gelen yengem ve kuzenimle birlikte
uğradık... Kolayca bulduk evini.
    Kapıyı açtı ve öylece kaldı bir süre... Gülmüyordu... Başını yana eğdi... Hafifçe nemlenen
gözleriyle: "Geldin ha?..." dedi...
    ...İlk kez gizlemediği yüreğiyle bakıyordu. Gözleri dolu dolu ağlamaklı... Ve ilk kez bana "Sen"
diyordu...
     Bizi içeri buyur etti... Kahve pişirmek istedi... Çok az kaldık. Konuklarımın acelesi vardı. Aynı
zamanda süt annem olan Yengem'in de gözleri dolmuştu; sevmişlerdi birbirlerini... Kuzenim Nuran
ise tüm konuşkanlığını bir yerlerde unutmuşçasına susuyordu... (Duyguların sözcükleri aşıp
geçtiği bir zaman dilimi... Sıcak, yoğun, acı... Ama öylesine sade ve gerçek ki... Yüreği vuruyordu
gözlerinize... Bembeyaz dişleri değil... Hiç değil...)
     ...Ya çocuk?... Niçin yoktu?... Neredeydi?... Bilmedik, bilemedik... Yoktu...
     ...Ve yıllar, bir daha yıllar geçti aradan... Şişli'deki Hastanesi'nde bir hasta muayenesine gittik
Erdoğan'la... Test ve görüşme bitince bir an durdum ve eski bir dostumu görmek istediğimi bildirerek,
görevliden yardım rica ettim. İsmini duyunca bir süre düşündü ve hatırladı... "Bilmem ki" dedi,
konuşur mu sizinle?...
     "Sizde olduğunu yakınlarda öğrendim. Demek yıllardır burada?..."
     Acı acı gülümseyerek başını salladı ve şakır şakır anahtarlarla açtı demir kapıyı...
     ...Kalabalık, oldukça kalabalıktılar... Görenler bilir... Korkunç acı bir kalabalık... Gülen,
bağıran, koşan, soyunan, yürüyen, birilerine sataşan yada hiç yokmuşçasına taş gibi duran...
     ...İşte, oradaydı... Üzerinde uzun, bol bir pelerin... Ağzından bağlayıp omuzlarına attığı kocaman
bir torba... (Bir zamanlar beyaz olan bir torba...) İsmiyle seslenerek yaklaştık... Döndü... Baktı... Bir
ışık yanıp söndü gözlerinde... Sonra dişlerini göstererek kaskatı baktı...
      "Sen... Siz..." dedi, "Niye geldiniz ki?..." Başını hafifçe çevirdi... "Doktor Bey de..." diye fısıldadı...
"Hoşgeldiniz..."
     Torbasını tekrar omzuna aldı... Göz kırparak: "Hazinem" dedi... Ve ekledi: "Yürümeliyim..."
      ...Ses çıkaran adımlarla uzaklaşırken döndü ve gözlerimin içine bakarak:
      "Sakın gelme..." dedi...
12


HATIRLA, NE OLUR...
                                       Erdoğan TANALTAY

Yine gelirsen Aya İrini'ye

Bir yaz günü

Ne olur; Elgar'ı d i n l e

Ve bir viyola sesinde

Hatırla beni




       Bir hüzün bulutu

       Kucaklasın tüm kubbeyi

       Keman telinde bir ürkek kumru

       Duygularımla yüklü

       Ne olur; hatırla




Gerek yok bir tek sözcüğe

Bilirim; d i l i n i n ucunda

Gözyaşın ıslatmasın gönlünü

Zaman dursun; ne olur

Gülümse sevdiğim.
13


                                                 KORO
                                                                                       Fazıl TÜTÜNER
     Yetmişli yılların ikinci yarısında birkaç yıl Viyana'da Avusturya Ticaret ve Sanayi Odası'nın
öğrenci yurdunda kaldım. Çeşitli uluslardan öğrencilerin kaldığı bir yurttu burası. Bir tatilde yurt
yönetimi yurt öğrencilerine eyaletleri tanıtmak için bir gezi düzenlemişti. Birçok kuruluşu ziyaret etmiş,
tarihi ve kültürel değeri yüksek eserleri görebilmek olanağı yakalamıştık. O geziden aklımda kalanlar
artık sınırlı, fakat bir akşam var ki unutamıyorum.
      Schloss Rosenau adlı küçük bir sarayda özel bir akşam yemeği yiyeceğimiz söylenmişti. Otobüs
bizi ormanlar içinden geçirerek büyük bir park içerisinde tek başına duran, yanında ve yakın çevresinde
hiçbir yerleşim olmayan Rosenau sarayına getirmişti. Şık büyük bir salona alınmış, yemek
masalarına dağılmış, bizim guruptan başka kimsenin olmadığı bu ıssız yerde küçücük kalmış bir
gurup olarak biraz şaşkın ilk şaraplarımızı yudumlamaya başlamıştık. Mekan özeldi, fakat gece
göründüğü kadarı ile yeknesak geçecekti.
     Hiç de öyle olmadı. Yemekler yenirken, dışarıdaki büyük sessizlik içinden bir otobüsün geldiği
duyuldu. Yaşlısı genci ile, erkeği kadını ile sayılan hemen hemen bizim guruba eşit bir topluluk
bulunduğumuz salona girdi. Ve karşımızda birkaç sıra halinde dizildi. Hanımlar aynı renk aynı tip
yerel giysilerini giymişlerdi. Erkekler siyah takımları içerisindeydiler. Sözcüleri bu saraya en yakın
köyün, Ottenschlag'ın, korosu olduklarını, bizim için geldiklerini belirtti ve bizi selamladı. Özel bir gece
dendiği için aramızdaki bazı Afrikalı'lar rengarenk yerel giysilerini giymişti. Çeşitli uluslardan,
kıtalardan, kültürlerden gelen ilginç bir topluluktuk. Farklıydık, fakat müzik hepimizi kavradı ve
hepimizin içine girdi. İçimizde rüzgarlar estirdi. Konser bitince bizim gurubun insanları
yerlerinde alkışlamak, en fazla ayağa kalkıp alkışlamak yerine, alkışlayarak koroya yaklaşıp, koro
elemanları ile kucaklaşmaya, öpüşmeye, böyle bir şey planlanmadığı halde, herkes herkesle dans etmeye
başladı. İnsanlar hızlarını alamayıp sarayın bahçesine çıktılar ve gökyüzünün altında ağaçlar
arasında valslar yaptılar. Ağaçların yapraklan yüzlerini okşadı tek tek.
     Fellini olsaydım, o gecenin filmini yapardım. Yazar olsaydım, Nijeryalı Hasan İbrahim'le
Ottenschlag'lı Barbara'nın valsından bir roman çıkarırdım. Ressam olsaydım o dillerin, dinlerin,
renklerin birbirine karıştığı geceyi resmederdim. Besteci olsam o kucaklaşmayı bestelerdim. Hiçbirisi
değilim, bir sazım bile yok. Allah'tan Fellini'ler var; yazarlar, ressamlar, besteciler, korolar ve
onları izleyince içimde dolaşmaya başlayan rüzgarlar var.
     Haftalarca sonra üç arkadaş Ottenschlag'a gidelim dedik. Bir şaraphanede ağırladılar, sonra da
bir eve götürdüler bizi, evin mahzenine indik, büyük bir ahşap masanın etrafına dizildik, altı kişilik bir
aile imiş ev sahipleri, dört çocuk anne baba, ailenin her bireyi bir çalgı aldı eline, bir orkestra
oluşturdular, müzik sundular bize. Günün birinde Viyana'ya giderseniz, yolunuzu epey uzatıp, o
uzaktaki köye de gidin. Müzik var havasında suyunda. Müzik ekip, müzik biçiyorlar.
     Belediye başkanlarımıza demeli ki; " Ottenschlag'ın korosunu Mersin'e getirmeli, Mersin'in
korosunu Ottenschlag'a götürmeli". Onlardan gelecek yanıtı bilsek de. "Para yok" diyecekler. Para
yok, para yok biliyorum. Allah'tan Fellini'ler var, yazarlar, besteciler, ressamlar, korolar, orkestralar
var. Allah'tan içimizde dolaşan rüzgarlar var, düşler var.
14


                                     SANATIN GÜCÜ
                                                                                     Doğan AKÇA
    Bir yazısında değerli kompozitör, onur kaynağımız Prof. Nevit KODALLI sanıldığı gibi
dinlerin birleştirici, insanları yakınlaştırıcı, sevgi ve dostluk aşılayıcı olmadığını, asıl bu güzel
duyguları veren gücün sanat olduğunu yazmıştı.

    Geçenlerde Mersin'de Altamira Sanat Galerisi'nde çok güzel bir söyleşi yapan büyük ressam
Süleyman Saim TEKCAN'da bir başka açıdan bakarak temelde aynı anlama gelen sözler söyledi.
Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı iken İmam-Hatip Liselerini nasıl çağdaşlaştırırız? Diye sormuş
Hocamıza. Süleyman Saim Tekcan Hocam; "Bu okullara mecburi resim ve müzik dersi koyun"
demiş. Rahmetli Avni Akyol bunu yapmayı çok istemiş ama başaramamış.

    Gerçekten dini gücünü düşündüğünüz, Avrupa'daki 100 yıl savaşlarını, Haçlı seferlerini,
engizisyon mahkemelerini hatırladığınızda, din uğruna insanların nasıl birbirini boğazladığını
gördüğünüzde, şaşırıyorsunuz.

    Son günlerde ülkemizde olanlar yüzünden korku filmi meraklıları bile televizyonu açmaktan o
görüntüleri seyredeceği endişesiyle korkuyor.

    Belki bütün dinler insanlara insan olmayı, birbirini sevmeyi, kavgadan, küfürden, hırsızlıktan,
ahlaksızlıktan, kısacası kötü olan her şeyden uzak olmayı öğretiyor. Ama bütün dinlerde din
tüccarları öyle bir organize oluyorlar ve çıkarları için insanları kendi inanışında olmayanlara öyle
bir düşman ediyorlar ki, asıl görevi insanları birleştirmek kardeş yapmak olan din, düşman insanlar,
düşman ülkeler yaratıyor.

    Oysa sanat (bana göre insanı insan yapan en önemli güç) insanları birleştiriyor, sevgi ve saygı
aşılıyor.

    Ben bunu nasıl yaptığını tam olarak anlatamıyorum belki ama gördüklerimle, yaşadıklarımla
bunu hissediyorum. En yakınlarımın sanatla (tabii ki evrensel sanatla) yakınlaştığı zaman nasıl
değiştiğini, nasıl güzelleştiğini görüyorum...

    Mesela Polifonik Koro'yu ele alalım. Başlangıçta çok azı birbirini tanıyan bu koronun üyesi
insanlar şu anda büyük bir sevgiyle birbirine sarılmış, birlikte büyük bir mutluluğu yaşıyorlar.
Çünkü evrensel müziğin sihiri onları buna itiyor. Sopranonun başarılı olması için altoya, tenora,
basa ihtiyacı var, öbürlerinin de sopranoya. Nasıl ki orkestrada kemanın flüte, viyolonselin davula,
kontrbasın kornoya ihtiyacı varsa. Ve ancak hepsi bir arada olunca güzel oluyorsa. İşte sihir bu
galiba.

    Tabii ki hangi din, hangi ülke insanı olursanız olun gerçek bir müzik, gerçek bir resim, gerçek
bir heykel veya romanı herkes izliyor, herkes dinliyor, herkes okuyor. İşte o zaman USA'da Mozart
dinleyen bir insan İstanbul'da aynı müziği dinleyenle, hiç bilmeden, hiç tanımadan kardeş oluyor.
Çünkü sevgide birleşiyor.
15


    Gene yakınımdan bir örnek verecek olursam, Polifonik Koro çoğunluğu Müslüman olan
insanlardan oluşmuşken, Mersin, İskenderun ve Tarsus'taki kiliselere davet ediliyor ve Noel'de,
yılbaşında kilisede Yunus Emre söylüyor. O kilisedeki Hıristiyan topluluk büyük bir coşkuyla
alkışlıyor. Şimdiden gelecek yıl için davet ediyor.

    Hıristiyan, Müslüman, Arap, Türk, Fransız, İngiliz aynı anda Yunus Emre dinleyerek birbirine
sarılıyor. İşte müziğin, işte evrensel sanatın gücü.
Keşke bir gün, bir Polifonik Koro bir camimizde Ave Verum söyleyebilse. Bunu başaracak yürekli
bir din adamı çıksa.
16


                           KOROMUZ VE MEYVELERİ
                                                                                Müşerref ÖRÜNK
    Bundan 5 yıl önceydi, bir sonbahar öğle sonu TRT Çukurova Radyosu'ndan bir çağrı yapılıyor.
Selma Yağcı yumuşak ve ılık sesi ile; "Mersin'de Polifonik Koro kurulacağını, sesi ve kulağı iyi
olan müzik dostlarım bu koroya katılmaya davet ediyor."'Bu işin başında sevgili hocamız Prof.
Nevit Kodallı'nın olduğunu duyuruyor.
    Öğretmen Okulu yıllarımdan beri koro müziğine olan sevgim nedeniyle, küçük kızımla birlikte
bu koroya katılmak istiyorum.
    Kültür Merkezi'nde yapılacak olan sınava gittiğimizde birçok müzik dostunu orada görüyorum.
Bazılarıyla ilk kez orada tanışıyoruz. Bilmeden belki de uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelini
atıyoruz o anda. Kimler mi bunlar? Sevim ve Remzi Birin'ler, Necla Akbulut, Vahap Kokulu, Ayfer
Akça, Bülent Togay, Özcan Atakan, Yücel Duru, Osman ve Betül Gençgönül, Harun Arslan, Esat
Demiral daha isimlerini şu anda hatırlayamadığım birçokları...
    Hepimiz Nevit Hoca'mızın, o tatlı sert üslubuyla yaptığı sınavdan heyecanla geçerek
koromuzun üyeleri oluyoruz.
     Haftanın iki günü ikişer saatlik çalışmalarla, çoksesli müziğin tadında buluşuyor, genç ve orta
yaşlı hepimiz birlikte şarkı söylemenin keyfini alıyoruz. Konserler vermeye başlıyoruz. Günler
ilerledikçe yeni dostlar aramıza katılıyor, birbirlerini çok seven koro ailemiz büyüyordu.
Birlikteliğimiz sadece koro çalışmalarıyla sınırlı kalmıyor, yemekler ve gezilerle daha farklı bir
güzellik kazanıyordu. Bizleri bir araya getiren ortak yanımız elbette müzikti.
    Müziğin hayatımızdaki etkisi öylesine güzel ve muhteşemdi ki, bir müddet sonra koromuz
üyesi gençlerin, geleceğini belirleyen bir boyut kazandı. Aramızdaki gençlerden bir kısmı Müzik
Öğretmenliği eğitimine, bir kısmı konservatuarlara yöneldiler.
    Bunlardan koromuzda bir yıl birlikte şarkı söylediğimiz küçük kızım Elif'de ben bunu yaşadım.
Koro müziği, kızımın hayatında önemli bir karar vermesine neden olmuş, müzik eğitimi almaya
yöneltmiştir. O şimdi Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi son sınıf
öğrencisidir. Ankara'da olduğu bu dört yıl içerisinde de koro müziğinden kopamamış, TRT Gençlik
Korosu'nda ve Ankara Polifonik Korolar Derneği Dernek Korosu'nda koristlik yapmaktadır.
    Şöyle bir kuruluşumuzdan bugünlere gelişimizi düşünüyorum da; henüz yaşadığım bir
mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum. Koromuzun ilk yılında aramızda olup, birlikte şarkı
söylediğimiz, genç arkadaşımız, o yıl İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi
Bölümünü kazanan Zeynep Kaya'nın okulunu bitirip, Tarsus Lisesi Müzik Öğretmenliğine başlayıp,
bu yıl tekrar koromuza katılması, koromuz ve derneğimiz adına bizlere kıvanç vermiştir.
    Ayrıca aynı fakülteden eski koristlerimiz-den Seçkin Sardaş'da bu yıl mezun olup, Samsun'da
Müzik Öğretmeni olarak göreve başlamıştır. Halen aynı üniversitede öğrenci olan koristlerimizden
Atilla Fedai'nin de okulunu bitirerek müzik camiasına katılmasını bekliyoruz.
    Koromuzun meyveleri bunlarla kalmamakta;
    Selen Uysal Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 2. sınıf)
    Sıdıka Targan Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf)
    Pınar Yüksel Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf) öğrenim
    görmektedirler.
    Büyükler Korosunda birlikte şarkı söylediğimiz gençlerimizin bu başarıları, bizleri daha çok
gayret göstererek, her yaşa hitap eden koroları kurmaya yöneltmiştir.
17

   Bunlardan, geçen yıl kurulan Gençlik Koromuz da hemen ürünlerini vermeye başlamış,
Gençlik Koromuzdan;
    Sevda Pusat Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünü.
     Ali Uğur Ç. Ü. Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitimi (Trompet 1. Sınıf) bölümünü kazanarak
hocalarımızın emeğini, Derneğimizin çalışmalarını boşa çıkarmamışlar, bizlere daha çok çalışma
gücü ve şevki vererek 5-8 yaş Minikler Koromuzun kurulması düşüncesine sevk etmişlerdir. Bu yıl
kurulan Minikler Koromuzun, Gençlik Koromuza ve müzik dünyasına katkılar yapmasını
diliyorum.
     Sevgili müzik dostları, 5 yılını geride bırakan Dernek Korolarımızın bu çalışmalarında kısa
zamanda büyük mesafeler kat etmesini sağlayan, bizde büyük emeği olan saygıdeğer
hocalarımızdan, başta Prof. Nevit Kodallı'ya, ilk şefimiz Güngör Turan'a, dört yıllık şefimiz Alexei
Vinogradski'ye, Gençlik Koromuzun Şefi Engin Aktuğ'a, Minikler Koromuzun Şefi Ayşe
Fahlioğulları'na, koromuzun ve derneğimizin, kuruluşundan bu güne gelmesinde özverili
çalışmalarını esirgemeyen Selma Yağcı'ya, O'na çalışmalarında omuz veren Yönetim Kurulu
Üyelerine, sevgi ve yüreklerini vererek Koromuza katılan tüm arkadaşlarımıza gönül dolusu
teşekkürler.
    Sağ olun.. Sağlıklı kalın.. İyi ki varsınız...
18

              POLİFONİK KOROLAR DERNEĞİ ÖRGÜTLENMESİ
                                 VE
     TÜRKİYE KOROLAR ŞENLİKLERİ DEĞERLENDİRME TOPLANTISI SONUÇ
                             BİLDİRİSİ
                          ANKARA 18.12.1999
     Aşağıda isimlerimiz yazılı bulunan biz Polifonik Koro Şefleri, Koro Müziği Eğitimcileri,
Müzik Eğitimi Kurumlan Yönetici ve Öğretim Üyeleri, Koro Sanatçıları, Koro Müziğiyle eğitime
destek veren kişi ve kurum temsilcileriyle, Polifonik Korolar Derneği temsilcileri, 18.12.1999
tarihinde Polifonik Korolar Derneği Genel Merkezi'nde toplandık.
    Kültür Bakanlığımızın da katkılarıyla desteklediği bu toplantıda;
    Ulusumuzun Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığı şu yıllarda, çağdaşlığın yalnızca ekonomik
ve sosyal kalkınmayla gerçekleşemeyeceğine,
    Bu sürecin kültürel kalkınmayla pekiştirilerek, sürekli ve yaşayan bir çağdaş birliğin
sağlanması gerekliliğine,
   Kültürel kalkınmada çoksesli müziğin, bu müzik kültürünün gelişmesinde de Polifonik Koro
Müziğinin etki ve etkinliğinin önemine,
     Polifonik Korolarla yapılan çoksesli müzik eğitiminin, aynı anda en çok kişiyi eğite-bilen, en
çabuk, en etkileyici, en ekonomik, bütün dünya ile iletişim kurabileceğimiz en ortak müzik dili ve
en üretken olması nedeniyle yaygın olarak kullanılması gerekliliğine ilişkin görüşlerimizi dile
getirdik.
    Bu nedenle, kamu oyuna, ilgili tüm özel - tüzel kişi, kurum ve kuruluşlarımızla toplumsal
müzik eğitimimizin yönünü belirleyen bakanlıklarımıza, düşünür, eğitimci ve yazarlarımızla yayın
kurumlarımıza, aşağıdaki ana başlıklarla sunacağımız dileklerimize destek çağrımızı bildiriyoruz.
    1. Tüm insanımız, minikler, çocuk, gençlik, kızlar, erkekler, büyükler ve benzeri polifonik
korolar kurarak evrensel boyutta şarkılar söyleyebilmek için seferber olmalıdır.
   2. Milli Eğitim Bakanlığımız müzik eğitim programlarını 1. maddeye koşut olarak "Koro İle
Müzik Eğitimi" içeriğinde, yeniden gözden geçirmelidir. En azından "Koro" dersleri konulmalıdır.
   3. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız yurt çapında, her yaştan amatör-profesyonel Seçkin
Koroların kurulmasına, çalışmasına ve etkinliklerine doğrudan yardımcı olmalıdır.
    4. Kültür, Milli Eğitim, Dışişleri ve Turizm Bakanlıklarımız başta olmak üzere diğer tüm
devlet ve özel kuruluşlarımız, uluslararası ilişkilerde Polifonik koroların etkinliklerinden
yararlanmalıdır.
     5. Müzik Eğitimcilerimiz başta olmak üzere polifonik koro müziğinin önemine inanan herkes,
hızla "Polifonik Korolar Derneği" adıyla y da benzeri içerikte bir örgütlenme gerçekleştirmeli bu
konuda öncülük yapmalıdırlar.
     6. Kurulmuş yada kurulacak Polifonik Korolar Dernekleri bir federasyon çatısında
birleştirilmelidir.
    7. Koro Birlikleri uluslararası birliklere aktif üye olmalıdır.
    8. Tıpkı spor kulüpleri gibi, her özel ve tüzel kuruluş şirket, holding, okul, fabrika, bakanlık,
üniversite ve benzeri kuruluş bünyesinde Polifonik Korolar kurmalıdır.
   9. Müzik Eğitimcisi yetiştirmekle görevli kuruluşlar ve ilgilileri, programlarını "Koro ile
Müzik Eğitimi"nin önemine göre yeniden oluşturmalıdır. Müzik Eğitimcisinin ana dalı "Koro ile
Müzik Eğitimi" olmalıdır.
    10.Ülkemizde henüz açılmamış bulunan Koro Müziği ve Koro Şefliği eğitimi veren Akademik
kurumlar, hızla açılmalı ve geliştirilmelidir.
19

    11. Yetişmesi uzun zaman alan koro şefi açığının kapatılması için yurt çapındaki koro
yöneticilerine yurt içi ve dışında, kısa süreli eğitim olanakları sağlanmalıdır.
    12. Polifonik Korolar Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen "Türkiye Korolar Şenliği" ve ülke
çapındaki benzeri düzenlemeler, koro müziğinin özendirilmesi bakımından, tüm bakanlıklar resmi
ve Özel kuruluşlar, valilikler ve belediyelerce oluşturulmalı ve desteklenmelidir.
    13. Bestecilerimiz, koro müziği yapıt üretimine önem           vermeli,   kamu   oyumuzda
bestecilerimize maddi ve manevi desteklerini esirgememelidir.
    14. Kaset, CD, band kayıt, nota yayını ve benzeri üretim kurumlan, ürünlerinin önemli bir
bölümünü, koro müziği ile toplumsal müzik kalkınmasına ayırmalıdır.
     15. Kitle iletişim araçları (resmi ve özel) radyo ve televizyon kuruluşları, gerçekleşmesi
istenen bu oluşuma yayınlarıyla katkıda bulunmalıdırlar.


Reyhan BEZDÜZ                     Mersin Devlet Opera ve Balesi Çocuk Korosu Şefi
Aykut Önder SARIÇİFTÇİ            Pamukkale Ü. Müzik Eğitimi Bölümü Korosu Şefi
Dilek GÖRGÜLÜ                     Bursa Şükrü ŞANKAYA Anadolu Lisesi Korosu Şefi
Seval KÖSE                        Burdur Belediyesi Çocuk Korosu Şefi
Oğuz ÖZTÜRK                       Çukurova Konservatuar Korosu Şefi
Hülya YAMEN                       Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Selma YAĞCI                       Mersin Polifonik Korolar Derneği Başkanı
Engin AKTUĞ                       Mersin Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi
Yeşua AROYO                       İstanbul Oda Korosu Şefi
Selda YAMEN                       Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Zarife İSMAYİLOVA                 Mersin Konservatuar Korosu Şefi
Sadi DÖNER                        Çorum Evrensel Çoksesli Korosu Şefi
Dr. Feza TANSUĞ                   Koç Üniversitesi Korosu Şefi
İnci AYAĞ                         Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Şefi
Neslihan ALPUGAN                  Polifonik Korolar Derneği Çocuk ve Minikler Korosu Şefi
İlknur ÖZAL                       Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi
Nurdan TURAN                      Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Şefi
Serdar DİLEKCAN                   TED Ankara Koleji Lise Korosu Şefi
Timur ZEREN                       Koro Şefi - Müzik Eğitimcisi
İbrahim BOZOĞLU                   Polis Koleji Korosu Şefi
Ayşegül SELEK                     Rengim Oda Korosu Temsilcisi
Pınar ALPAY Akyurt                Çocuk Korosu Şefi
Güner KOÇAK                       TED Ankara Koleji İlk Kısım Korosu Şefi
Nilüfer TATMAN                    Ankara Valiliği Orta Dereceli Okullar Cumhuriyet Korosu Şefi
Fehmi ÖZDEM                       Ankara Fen Lisesi Korosu Şefi
İnci BAYKARA                      Büyük Kolej Korosu Şefi
Ufuk Tan YALÇINKAYA               Akdeniz Koleji Şefi
Muhip SANAL                       Abant İzzet Baysal Ü. Müzik Eğt. Bölümü Korosu Şefi
Prof. Hikmet ŞİMŞEK               Devlet Sanatçısı Orkestra ve Koro Şefi
Prof. Gülsen ŞİMŞEK               Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr.Üyesi
Kerim ALTINOK                     İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi
Prof. Suna ÇEVİK                  Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi
Elnara KERİMOVA                   TRT Çoksesli Korosu Şefi
Mesude TUNCEL                     Müzik Eğitimcisi
Selim ALTINOK                     İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi
Mihrap ŞAHIN GÜRLER               Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Hürriyet APAYDIN                  Müzik Eğitimcisi
20

Tekin ÇELİKEL            TRT Çoksesli Korosu Sanatçısı
Faik CANSELEN            Besteci, Müzik Eğitimcisi
Ayhan ÇETİN              Polifonik Korolar Derneği Bşk. Yrd.
Ahmet SAY                Müzik Eleştirmeni, Yazar
Müzeyyen Demirci         KUMUKASS Müzik Evi Müdürü
Suat PAKEL               Müzik Eğitimcisi
İrfan PAKEL              Müzik Eğitimcisi
Dr. Ayşe Meral TÖREYİN   Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi
Doç. Gülcihan ÖZKAN      9 Eylül Ü. Buca Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi.
Alper ÜLKÜ               Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Faruk BİRSEN             Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Selen KIZILTAŞ           Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Deniz SELE               Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Deniz Y. KEKEÇ           Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Erdinç ÖZEN              Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Dr. Salih AYDOĞAN        Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi
Elif ACAR                Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Mine ÖZALP               Polifonik Korolar Demeği Çocuk ve Minikler Korosu Şef Yrd.
Mehmetcan APAYDIN        TRT Ankara Gençlik Korosu Sanatçısı
Banu TAHTALI             Müzik Eğitimcisi
Muammer ÖZ               CSO Sanatçısı
Ayhan İRİŞ               Gazi Ü. Müzik Böl. Öğrencisi
Prof. Raif GÜLCAN        Abant İzzet Baysal Ü. Eğt. Fak. Dekan Yrd.
Yeter DÖNER              Çorum Atatürkçü Düşünce Derneği Çocuk Korosu Şefi
Serap KEMİKKIRAN         Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Yasemin Gülsen ÖZTÜRK    Ankara Mustafa Kemal Lisesi Korosu Şefi
Muazzez BEKTAŞ           Antalya Belediyesi Çoksesli Korosu Şefi
Canan TEMEL              Ankara Valiliği Okul Öncesi Cumhuriyet Korosu Şefi
Güler ERTUĞRUL           Müzik Eğitimcisi
Canan PAKEL              Müzik Eğitimcisi
Gündüz TURAN             Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Sanatçısı
Fatih YAYLA              Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü.
Ayşegül YAYLA            Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü.
 Gülten KANLI            Polifonik Korolar Derneği Koro Müziği Eğitim Merkezi Md.
Aydan KARAPINAR          Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı
Av. Kutlay ALPUGAN       Polifonik Korolar Derneği Genel Sekreteri
 Doç. Mustafa APAYDIN    Polifonik Korolar Derneği Genel Başkanı, Dernek Korosu ve
                         TRT Ankara Gençlik Korosu Şefi
21


GÜLÜM HAMİYET
                                                         Berdan KARAGÖZ
Ölüm
Bir kalleş yılan gibi koklayarak zamanı
Dolanır
Ömrün boynuna ilmekleriyle

Ah
Hangi dağın
Hangi denizin ötesindedir ırmağı
             Ölümsüzlüğün

Söyleyebilsene bir
Söylesene
             gülüm
Ne ki / Yaşamak
Toprağın üzerinde gözlerine bakarak
Nefreti / Kini ve sevgiyi
Tüm güzellikleri paylaşarak
Duyarak yağmurun derinden nefesini
Kızgın güneşin kavurduğu tarladaki çıtırtıları duyarak
Anlayarak varolan her şeyin sonsuz değerini
Yani yaşamak
Böylesine güzelken
Nereden gelir bu kalleş yılan / Koklayarak zamanı
Dolanır ömrün boynuna ilmekleriyle

Ne ki
Dağlar da ölürmüş gün olur
Şehirler / Denizler de

Ne ki / Bir karınca bile ölürmüş üstelik
Güvercinler / Çirkinler de

Yeryüzü bile ölecek / Bir gün
Ben ölmüşüm Ne ki

Ama doymadan gitmek var ki bazı şeylere
Eğil de anlatsın sana varolmak türküsünü
Eğil de anlatsın
                                   yaşarken ömrüm
Yaşamak
Binlerce kalleş yılan arasında
Bir beyaz güvercin gibi dururmuş
                                          gülüm
22



                                Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik
                                                                                       Ayfer AKÇA
    Son yıllarda müziğimizin arabeskle başlayan yozlaşması Türk Pop'u diye adlandırdıkları
müzikle devam ediyor. Bu durum okullara da yansımış. Evvelki yıl sabah yürüyüşlerim sırasında,
stadyumun yanından geçerken gördüm. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'na hazırlık çalışmaları
yapılıyordu. Şimdi hatırlayamadığım bana göre okullara yakışmayan bir şarkı eşliğinde, çocuklar
hareketlerini yapıyorlardı. Geçenlerde de evin balkonundan 3 Ocak Mersin'in Kurtuluş Törenini
izliyordum. Bir okulun milli oyun ekibi Silifke Türküleri eşliğinde oynuyordu. Derken türkü
değişti. Son zamanlarda moda olan Karadenizli bir türkücünün türküsü eşliğinde oynamaya
başladılar. Çok şaşırdım. Aklıma bizim zamanımızda, okulda ve törenlerde oynadığımız,
söylediğimiz güzel şarkılar, türküler ve bize bunları öğreten Hikmet Hazar Hoca geldi.
     1950'li yıllarda eski adıyla Mersin Lisesi'nde (Bugünkü adı Tevfik Sırrı Gür Lisesi) okumuş
olan herkes Hikmet Hazar Hoca'yı tanır. Dürüst, idealist, iyi keman çalan, biraz sert bir hocaydı.
Herkes ondan çekinirdi. Hiçbir öğrencisinin adını bilmez, kız öğrencileri Ayşe, Fatma, erkek
öğrencileri; Ahmet, Mehmet diye çağırırdı. Not vereceği zaman sınav yapmaz, not defterinden
numara sırasına göre ad okur, adı okunan öğrenci ayağa kalkar, hoca yüzüne bakıp otur der ve
notunu verirdi. Derslerde keman çalıp şarkı söyletir, sıra aralarında dolaşıp seslerimizi dinlerdi.
Yanlış söyleyenleri sustururdu. Sarkılan tek sesli değil, genelde iki sesli söyletirdi. Kız öğrenciler
birinci ses, erkek öğrenciler ikinci ses olurdu. O zamanlar lisede müzik ve resim seçmeli derslerdi.
Liseye geçtiğimiz yılın ilk müzik dersinde, hemen herkes müziği seçmişti. Hikmet Hoca sınıfa girip
kalabalığı görünce piyanonun başına oturdu. Hepimizi tek tek çağırıp seslerimize bakmaya başladı.
Piyanoda bastığı tuşları seslerini çıkaramayanlar, resim dersine gitmek zorunda kaldılar. Böylece
sınıf yarı yarıya boşaldı.

    O yıllarda Mersin Lisesi'nde çok iyi bir Klasik Batı Müziği plak koleksiyonu vardı Ders
aralarında, koridorlara, bahçeye müzik yayını yaparlardı. Bazı müzik derslerinde, Hocamız bize bu
koleksiyondan plaklar dinletir, besteciler ve eserler hakkında açıklamalar yapardı. Müziği
anlayarak dinlememizi sağlardı. Bazen d< kendisi önemli bestecilerin eserlerin kemanıyla çalar
sonra da çaldıklar hakkında bilgi verirdi. Değerli Türk beste çilerini ve yabancı bestecileri bize
öğretip sevdiren çok sesliliğin önemini bize anla tan Hikmet Hoca'dır.

    Ben Hikmet Hoca'yla ilkokul başladığım yıl tanıştım. O zamanla Mersin'de Isı Yuva Özel
Ana ve İlkokul vardı. Ben o okulda okudum. Müzik derslerimize Hikmet Hoca girerdi. Hepimizi
ayrı ayrı ilgilenirdi. Müziği, özellik! Klasik Batı Müziğini (yani çok sesli müziği) sevdirmek için
kemanıyla çalarak bize dinletirdi. Her fırsatta, çocukların yetişmesinde çok sesliliğin önemini
ailelerimize anlatırdı. Müziğin insanları birleştirici özelliğini vurgulardı. Okulumuzda polifonik
çocuk korosu kurmuştu. Koroya beni de almıştı. İlkokulu bitirip birkaç arkadaşımla beraber
23


Mersin Lisesi'nin orta kısmında okumaya başlayınca Hikmet Hoca'yla yeniden karşılaştık. Bizi
sınıfında görünce çok sevinmişti. Müzik odasında kürsünün yanındaki sıraya oturttu. Liseyi
bitirene kadar benim yerim müzik derslerinde aynı oldu. Yine korodaydım. O koroda Selma ve
Olcay da vardı. Bizler böyle çok sesli müzik dinleyerek yetiştik. Müzikteki yozlaşmayı gördükçe
üzülüyorum. Ama yine de umutluyum. Çünkü şu anda yalnız Mersin'de dört tane çok sesli koro
var. Bunlar bizim koromuz, Gençlik Korosu, Çocuk Korosu ve Konservatuar Korosu'dur. Bu yıl
kurulan Minikler Korosu da bu koroların arasına katılmak için çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca
Mersin'de okulların da koroları var. Bunlar hep sevindirici şeyler. Ankara'da her yıl yapılan
Korolar Şenliğine geçen yıl 47 koro katılmıştı. Bunları izledikçe umudum iyice artıyor. İlerde bu
gençler çok daha iyi şeyler yapacaklar eminim.
24

                     KEMANIMLA ONA BİR SES VEREBİLSEYDİM..(*)
                                                                                                   Vahap KOKULU
      Onlar kent yaşamının renkleri idiler, İngiliz kumaşı, Bursa ipeği, Melon şapka İnce topuklu
iskarpin, yapma gelin çiçekleri Altın ve gümüş işleme sanatı onlarla girdi Mersin yaşamına. Mersinli
ticaret erbabı onlardan öğrendi muhasebeyi, pazarlamayı, müşteriye ilgi ve saygı geleneğini.
Yaşamlarını sadece para kazanmak Ve ona bağlı çirkin hırslarla kirletmeden Müzikle, Resimle
modanın zarif çizgileri ile Doldurmayı da çok iyi Midiler. Çoğu gitti Mersin'den, şimdi torunları var,
Komşularımız, can dostlarımız. Gidenler geride birçok şey bıraktılar Bir kitap, bir tablo, bir buluş, bir
şarkı. Bir keman...
Bir viyolonsel...

        ************************

Mahallenin sokakları arasında
Musevi dostlarımız, komşularımız yaşarmış
Raşeller, Yasefler, Yakuplar, Salamonlar
Abraham (İbrahim) 'ler, Yeşuo 'lor ve diğerleri...
Cuma günleri Camiye giden Müslümanları,
Cumartesi günleri Havraya giden Museviler
Ve pazar günleri Kiliseye giden Hıristiyanları
izlermiş,
Yani Mersin'de Cuma'dan Pazar'a kadar süren
ibadetler zinciri.
Ezan seslerine karışan Kilise canlan...

        ************************

Sokağımızın batı ucundaki yeşil ahşap kapı ile girilen ve içerisinde birkaç turunç ağacı, bir limon ağacı
ve teneke saksılarda birbirinden güzel ve renkli Akdeniz çiçeklerinin bulunduğu evde otururlardı Musevi
komşularımız
Mösyö Salamonlar

        ************************

Mösyö Salamon 'un evindeki kitaplık bizim sokağın ve bizim sokağın çevresindeki birçok sokağın
sakinlerinin yararlandığı bir küçük kütüphane idi.
Ceviz ağacından yapılmış dolaplar ve camekanlı kapakları içerisindeki bu kitapların bazılarını Mersin 'e
yerleşmiş ve de sonraları zorunlu göçlerle buralardan ayrılmak zorunda kalmış tüccar, esnaf, bankacı, nakliyeci
gayrimüslimlerin evlerinde satılan eşyalar arasından seçmiş almıştı. Zarif ciltleri küf değil, parfüm kokardı o kitaplar.
Adeta o kitapları okumuş madam veya matmazellerin ellerindeki keskin parfüm kokusu
sinmişti üzerlerine.

            ************************

Mösyö Salamon kumaş tüccarı idi.
Çok kaliteli ve ipek ağırlıklı kumaşlar satardı.
Ataları Mersin'e Rusya'dan mı geldiler,
Almanya'dan göç mü?
bilinmez...'
Ama muhakkak bu ikisinden biri.
Paylaştığımız yaşam içerisinde onun tek farkı vardı,
25

Mösyö Salamon çok iyi viyolonsel çalardı. İsinden döndüğü her akşamın ilk yarım saati ve
Cumartesi günleri Havraya gitmeden birkaç saat önce...
Viyolonselinden dökülen sesler ise
mahalleliye çok
yabancı idi. Tanış değillerdi henüz.
Sık sık dinledikçe o müziği de sevdiler ve
müziğin yaratıcıları tango bestecilerini de.

        ************************

Mösyö Salamon hem viyolonsel çalardı
Hem de kızı sevgili Raşel'e keman öğretirdi ve
Raşel'in okul arkadaşı
Kuyumcu Yakup'un kızı
Salluha'ya.
Birkaç yıl sonra mahalleliler bir viyolonsel ve iki
kemanın bir arada çaldığı tangoları dinlemeye
başladılar.
Onlar artık bir tango orkestrası üyeleri olmuşlardı.
Birlikte çalışıp, birlikte üretiyorlardı. Orkestranın solisti de Raşel idi
"Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer
Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer"

        ************************

Mersin Halkevi'nin ilk açıldığı yıllardaki tek
Tango müziği orkestrası onlardan kurulu imiş.
Mersin Amatör Tango orkestrası bu müziğin seçkin
örneklerini ilk kez, Mersin Halkevi
etkinliklerine
katılan Mersin'li gençlere tanıttılar.
Çağdaş müziğin hareketli, kıvrak nağmelerini
Arjantin, Fransız, İtalyan ve Türk bestecilerin tangolarını dinleterek tanıştırdılar
Mersin’lilere
Tüccar kulübünde dostlarının akrabalarının düğün törenlerinde müzikleri ile dansettirdiler
Mersin’lileri sevgilileri ile.

        ************************

1940'h yılların ikinci yarısı.
2. Dünya savaşına girmemekte direnen Türkiye...
Ülkede yaşayanlar bu gerginliği ve sıkıntıyı
birlikte yaşıyorlar.
Ve sıkıntıları da birlikte paylaşıyorlar...
Karne ile dağıtılan ekmekleri,
Kumaşları,
Ve
Vergileri.
Bu vergilerin bir kısmı da şimdilerde
haksızlık diye
adlandırılan, zengin diye bilinen
gayrimüslimlere
26

reva görülen
"Varlık" vergisini.
Mösyö Salamon'ların zengin birileri olduğunu
kim bilir hangi komşuları ihbar etmişti
Ve
Varlıklı oldukları takdir edilmişti
Kim bilir?

          ************************

Mösyö Salamon onurlu bir vatandaştı.
Örnek bir Musevi ve sabırlı.
Kendisine tarh edilen vergiyi kuruşuna kadar
ödedi.
Önce dükkanını,
Dükkanındaki kumaşları ve demirbaşları.
Sonra yeşil kapılı bahçesinde limon ağaçları olan
evini.
Kitaplarını, antikalarını...
Ve
Viyolonselini.
Satarak yok pahasına

          ************************

Sıra Raşel'in kemanına geldi Raşel'in vergi borcu yoktu ki
Raşel'i yaşamın hırçın okyanuslarından koruyan
tek liman kemanı idi...
Okyanusun kirli dalgalarından korumak zorunda idi kendisini
sadece kemanı ile başka bir şeyi yoktu ki.! ve
Kalmamıştı ki zaten

          ************************

Kemanını kutusuna yerleştirdi.
Dışını balmumu ile iyice sıvazladı.
Yağlı urganlara bağladı, kalın telislere sardı
Ve
Yeşil kapılı evin bahçesindeki uygun bir köşeye
kazdıkları bir, bir buçuk metrelik çukura elleri ile gömdü, defnetti..
Çukurun başına da bir turunç fidanı ekti. Sonra gözlerini yumdu İki elini göğsünün üzerinde birleştirdi,
Boynunu büktü.
Öylece kaldı.

          ************************

Günler sonra.
Tüm mahalleli ile vedalaştı Salamon’lar
Ve
birkaç valiz eşya ile gittiler yurdumuzdan..
Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün
Bin elemle doluyor her yeni gün.."
27



          ************************

Aradan koca bir 30 sene geçmişti.
Mahallemizin 160 sokağının başındaki yeşil kapılı
ev halâ duruyordu.
Yeşil kapılı evin bahçesindeki yeşillikten başka bir
yeşil de yoktu hani. Birkaç turunç ağacı
Nar ağacı, bir dut ve bir uzun hurma ağacı

          ************************

Raşel Hanım işte bu 30yıl sonrası geldi bir başka
ülkeden...
Doğrudan 160. sokağa yöneldi.
Eli ile koymuş gibi
buldu yeşil kapılı evi.
Evin içerisinde bir "tatlıcı" ailesi oturuyordu. Ev
hala güzel ve sıcak idi. Yalnız yaşlanmıştı, tıpkı
kendisi gibi.
Şaşırmadı. Sevindi.
Tatlıcı ailesi "Şam tatlısını", "kabak
tatlısını", "temriye"yi iri dilimli
şöbiyet'i, "kerebiç"i, ve "turunç reçel"ini yapıp
satıyordu her gün köşe başındaki seyyar dükkanında.
İlkin onlarla sohbet etmeye başladı Raşel Hanım.
Kendisini tanıttı. Tatlıcıların Anneanneleri onu
tanımıştı.
-Sen Kemancı kız,
-Sen Yahudi Salamon Efendi'nin kızı değil misin?
Dedi.
Raşel ve Anneanne gelinlere torunlara
anlattılar.
30 sene öncesini, hüzünlendiler, buruklaştılar.
Sonra
Raşel avlu önündeki bahçede ağaçlara dokunmaya
başladı.
Bahçenin kenarındaki kocaman, upuzun turunç
ağacının önünde durdu,
Gözlerini kapadı,
Ellerini göğsünün üzerinde birleştirdi ve
Boynunu büktü.
o turunç ağacı onun Mersin'e bıraktığı emanetin
bekçisi idi.
Kemanı kim bilir nasıl çürümüş ve
kaybolmuştu
toprağın altında 30 senedir.

          ************************

- "Bir kazalım burayı ne dersin?" dedi anneanne
- "yüreğin bu topraklarda kalmasın. Emanetine bir
28

göz at" dedi. "Bu senin hakkın".
O gün öğleden sonra oğullar turunç ağacının
çevresini kazmaya başladılar.
Toprağı okşayarak çalışıyorlardı.
Raşel başlarındaydı.
"Biraz daha sola", "Lütfen yavaş" diye diye.
Turunç ağacının köklerinin sarmaladığı, çepeçevre
kucakladığı o nesneye hayretle baktılar önce.
Kökler bir arkeolojik kazı yapılıyormuşçasına,
süpürgelerle, fırçalarla aralanmaya başlandı
ve
onların arasından
o nesne çıkarıldı.
O nesne Raşel hanımın yıllar önce toprağa
gömdüğü kemanı idi.
Keman hemen hemen olduğu gibi duruyordu.
Kendisine emanet edilen kemana dört kökü ile
bakmıştı turunç ağacı.
Kucaklamış, bağrına basmıştı
Raşel kutuyu açtı, temizledi, kalan tellere kısa
süren bir akort yaptı ve kemanı şefkatle omzuna
dayadı.
30 yıl öncesi günlerde mahallenin çok iyi bildiği
bir melodiyi seslendirmeye başladı.
Ve mırıldandılar anneanne ile birlikte.


"Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer
Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer
Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün
Bin elemle doluyor her yeni gün
Yarın olsun yarın olsun
Diye renkler soluyor.
Neye baksam neyi görsem bana bin dert
oluyor
Bu karanlık günün elbet gelecektir sonu.
Kalbim özlüyor onu.



(*) Bu olayı bana aktaran sevgili ve rahmetli anneannem "Saadet Hadra"yı sevgi ile anıyorum.
Öyküdeki isimler gerçek olmayıp anılara saygımız sebebiyle gizlenmiştir.
29


                      İLKÖĞRETİMDE MÜZÎK DERSLERİ
                                                                           Ayşe FAHLİOĞULLARI

    Yaklaşık olarak sekiz yıl önce Mersin'de bir ilköğretim okulunda göreve başladığım ilk hafta
içinde, önceki okulum Serik Lisesi'ni çok arayacağım kanısına kapıldığımı unutamıyorum. Müzik
derslerinin haftada sadece bir saat olması ve çoğunlukla yeter sayıda müzik öğretmeni
olmamasının, ders yoğunluğu açısından oldukça şanssız bir konumda olmamıza neden olduğunu
belirtmeliyim.

    İdealist bir müzik öğretmeninin kendi dersi ile ilgili konularda, görev yaptığı bir ilköğretim
okulunda arzu ettiği düzeyi yakalayabilmesinin ne denli olanaksız olduğuna değineceğim.
Öncelikle arzu edilenin ne olduğuna bakalım:

    Müzik konusuna yeteneği olsun olmasın her öğrenci bu dersi almak zorunda ve bu nedenle
bütün öğrencilerden aynı performans beklenmez. Temel müzik bilgisi yanında kulak algılaması iyi
olan yetenekli öğrencilerle çoksesli koro çalışması yapmak, bu çalışmayı çeşitli gün ve
etkinliklerde sergilemek, düzenlenecek yarışmalarla, çalışmalara katılan öğrencilerin sevinç ve
heyecanını paylaşmanın yanında okulu temsil etmek, sözü edilen etkinlikleri izleyen öğrenci
velilerine çocuklarının gelecekteki meslek seçimleri konusunda sanatın da bir alternatif olduğunu
benimsetmek ve en önemlisi, öğrencilerin yoğun ders saatleri arasında haftada bir saat dahi olsa
deşarj olmalarını sağlayarak diğer derslerin geriliminden uzaklaştırmak.

    Bilindiği gibi birçok okulda sabah ve öğle olmak üzere ikili öğretim yapılmaktadır. Dersler
arasındaki boşlukların çok kısalığı, müzik dersi için (varsa) müzik sınıfında ders düzeni oluşturup
derse başlamak için yeterli gelmemektedir. Bununla beraber, müzik eğitimi kitapları, tam olarak
öğretmenin anlayışına uygun olarak hazırlanamadığından bazı durumlarda, öğretilecek olan şarkının
tahtaya yazılması, öğrencilerin onu deftere geçirmesi zaten bir saat olan ders saatinin, yarıya
yakınını götürmektedir. Geriye kalan zamanla yetinmek durumundayız. Koro çalışmasını da zaten
ders saatleri içinde yürütmek teknik açıdan da olanaksız. Çünkü; koro elemanları farklı sınıfların
öğrencilerinden oluşmaktadır. İkili öğretim nedeniyle günün öteki yarısında sınıflar boş
olmadığından söz konusu çalışmayı hafta sonuna bırakmak en akılcı çözüm gibi görünmektedir.
Burada ise hesapta olmayan problem, koro elemanlarının servis, okul dışı dershane saatleriyle
çakışma ailelerin hafta sonundaki farklı programlan şeklinde ortaya çıkmaktadır.

    Tüm olumsuzluklara karşın, olanaklar elverdiğince bir koro oluşturuluyor. Hedef çok sesli
çalışmak, nefes, diksiyon v.b. teknik kazanmak ve bir yarışmaya ( o da düzenlenirse) hazır olmaktır.
Fakat programı belirleyip uygulamak çok zor, çünkü; 29 Ekim, 10 Kasım, 24 Kasım, 18 Mart, 23
Nisan v.b. bayram ve anma günlerinin içeriğine uygun bir programla koromuz, okul törenlerinde
30

yer almak durumundadır. Açık havada yetersiz ses düzeni ve hava koşullarında bütün emeklerin
boşa gittiğini yaşamak ise gelenek haline gelmiştir. Yine de yılgınlığa düşmez, koroya katılan
yavrularımızı öper, başarılı olduklarını ve olumsuz koşulların onların suçu olmadığını anlatıp
gönüllerini alırız.

     Cumhuriyetimizin 75. Yılı etkinlikleri çerçevesinde Toros Koleji tarafından organize edilen ve
jüri başkanlığını Sayın Nevit Kodallı Hocamızın yaptığı yarışmanın Mersin'de çok sesli koro
çalışması yapan okul korolarının gerçek anlamda etkinliklerini sergileyebilecekleri çok güzel bir
ortam yaratması açısından önemli bir başlangıç oluşturduğu kanısındayım. Fakat, ne yazık ki arkası
gelmedi. Bir daha ki seneyi hedef alıp çalışmalarını hızlandıran okul koroları, bu güzel çalışmaları
sergileyebilecekleri düzeyli bir ortamı umarım en kısa sürede bulurlar.

     Mersin Polifonik Korolar Derneği'nin yürüttüğü koro çalışmalarının, okul korolarına göre daha
olumlu koşullar sağlandığında ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu hep beraber görmekle bir-
likte, farklı konumlarda değerlendirilmesi gerekmektedir. Sonuçta yapılan her çalışma, gelecek
süreçte mutlaka birçok kazanımı beraberinde getirecektir.
31

    Genç Koristlerimizden

    İŞTE POLİFONİK KORO!...                                                 Başak Z. ARSLAN

    Çok sesli yaşadığımız bu dünyada, çok sesli yaşanılan küçük birliktelikler de a sesleri en ücra
köşelerdeki mutsuzluklara bile ulaşabiliyor. Küçük umutların daracık yüz ölçümlerinde büyük
kitlelere yaşattığı mutluluklar. Emek, dostluk, umut ve basan; işte bu koronun anahtar kelimeleri!

    Monotonluk? Asla bu koroya uymayan bir kavram. Çünkü yaptıkları yenilikler, ulaştıkları
başarılar, monoton olmadıklarını fazlasıyla kanıtlıyorum.

    Canınızın çok sıkkın olduğu, yada kendinizi, kendinizde hissetmediğiniz bir günde; salına
salına o kapıdan içeri girdiğinizde, üzerinizde hissettiğiniz ilgili bakışlar düşük moralinizle kıyasıya
savaşır, ve bu savaşı hep kazanır. Koronun rakipsiz bası Vahap abisi, hiç açılmamış bir çiçek gibi
arkasında taşıdığı topuzuyla Müşerref abla, her zaman sizi güldürmeyi başarabilen Mayk, sonsuz
anlayışı, sevimli konuşma tarzı ve sizi şevke getiren mavi bakışlarıyla Alexei ve tabi ki asla taviz
vermeyen, yüreğindeki kocaman sevgisi hiç bitmeyen başkanımız Selma Yağcı'sıyla bir bütündür
Polifonik Koro. Hiç parçalanmaz, parçalanamaz!

    Sevgi vardır en başta!... Yüreklerindedir o sevgi ve hiç bitmek bilmez, tükenmez. Sevgi
doludur yaptıkları her şey, küçükte olsa sevgi dolu. Ufaktır ama kocaman işler başarır, kocaman
yüreklere ulaşır. İşte budur o insanları mutlu eden, insanları yaptıkları müzikle mutlu etmek.

    Müzik!.. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? İnsan içine girince daha da hoşuna gidiyor, daha da
seviyor bu işi.

    Şunu itiraf etmeliyim ki müziğe bağlanmamdaki en büyük etkenlerden biri de Polifonik
Koro'ydu. Müzik denen kavramı, yaptıklarıyla o kadar yüceleştiriyorlar ki bağlanmaktan
alamıyorsunuz kendinizi...

    Bir düşünün; onca insan bir şey için uğraşıyor. Tek bir amaca hizmet veriyor. Müzik ve bunu
insanlara anlatmak. Kimi evde minik bebeğini bırakıyor, kimisi karısını kocasını... Belki aç bile
kalıyorlar, 2-3 gün uyumadıkları bile oluyor belki! Ama sonunda bir tek insana bile ulaşmak
unutturuyor hepsini.

    Biz buradayız ve hep burada olacağız. Sizi de bekliyoruz. Eğer biraz olsun bir şeyler
anlatabildiysem ne mutlu bana.
    Hoşça kalın.
32

Okurlardan

                                       MÜZİK NEDİR?
                                                                           Ayşe Didem KARAYAKA
                                                                   İst. Üniv. D. Kon. Flüt Böl. Lisans 3 öğrencisi
                                                                       15 yaşında iken yazdığı bir yazıdan alıntı.

    Müzik nedir? Kimileri için bir ezgi, kimileri için bir konçerto, kimileri için ise bir şarkıdır. Ve
müzik kimileri için yaşamdır.

    Ben müziğin yaşam olduğuna inanıyorum. İnsanlar notalara benziyorlar. Hepsi farklı farklı
nitelikteler. Biri sekizlik, diğeri natürel, bir başkası dörtlük nota gibi!.. Ama sonunda öyle bir
birleşiyorlar ki bu notalar, ortaya mükemmel bir armoni çıkıyor. Bir kardeşlik, bir sevgi armonisi...

    Eğer müzik bir senfoni ise yaşam da bir senfonidir. İlk önce her şey normal başlar yaşamda.
Sonra ise hızlanır yaşam; alevlenir, kızgınlasın Sonra bir daha normale döner yaşam, o alev
sönmüştür.

    Yaşamın sonunda ise her şey toparlanır. Bütün olaylar sonuçlara bağlanır ve yaşam görkemli
bir şekilde biter. Tıpkı senfonide olduğu gibi!..

    Müzikte yaşamı bulurum ben. Acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi bir obua konçertosunun
'largo' bölümünde dağıtırım. Sevinçlerimi, heyecanlarımı ise bir flütün canlı ezgisinde bulurum.

    Bazıları için zevk iken bazıları için hayatını kazanma yoludur müzik. Ama en iyisi müziği
içten sevip, onu büyük bir zevkle yapıp sonucunda da karşılığını almak olsa gerek.

Yaşam için müzik gereksizdir bence. Çünkü yaşamın kendisi müziktir.
33


                                               Haberler

    Koromuz üyelerinden Tansel Salluhi geçtiğimiz aylarda önemli bir ameliye geçirdi. Şu
anda aramızda. Arkadaşımıza geçmiş olsun diyoruz.

    Koromuz üyelerinden Canan Türkalp, Diş hekimi Serhat Işılak ile nişanlandı Kutluyor,
mutluluklar diliyoruz.

    Koromuz üyelerinden, Ayşe Develi'nin Ankara'da yeni iş kurması nedeniyle zaman
zaman Ankara'ya gideceğinden, aramızda daha az bulunacağını duyurur, yeni işinde
başarılar dileriz.

    Koromuz üyelerinden Cem Buluklu'nun bebekleri olduğunu duyurur, sağlıklı b ömür dileriz.

    Dernek koromuza yeni katılan;
    Cem Buluklu
    Sabahat Yüksel
    Selin Evren Genç
    Pınar Arıkan
    Nesrin Okan
    Yurdagül Keskin
    Esra Arslan
    Gamze Özdemir
    Yıldıray Yaşar
    Zafer Öztürk
    Asiye Şeyda Devrekanlı
    Zeynep Kaya
    Derya Girkin
    Arkadaşlarımıza aramıza hoş geldiniz diyoruz.

    Dergimizin 1. sayısı ellerine ulaşan ve bize bizzat telefon ve mektupla kutlama
nezaketinde bulunan;

    Sayın Ahmet Say'a, Sayın Mehmet Büyükbörekçi'ye ve Sayın Müzeyyen Demirci'ye
ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimizi iletiyor, dergimizin diğer sayıları için
değerli yazılarını bekliyoruz.

    Derneğimiz büyükler korosunun Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafında 21-22 Nisan'da
Antalya Şenliğine katılmak ve konser vermek üzere davı edildiğini tüm üyelerimize
duyuruyor. Antalya Büyükşehir belediyesine şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz.

    Altamira Sanat Galerisi ve onun yayın organı ALTAMİRA SANAT’a kültür ve sanat ortamına
hoş geldiniz diyoruz. Başarı dileklerimizle.

More Related Content

Viewers also liked

Burn out
Burn outBurn out
Burn out
Linda Fullhart
 
Mon new lucky day
Mon new lucky dayMon new lucky day
Mon new lucky day
Linda Fullhart
 
Havalandirma tesisat-bolum-21
Havalandirma tesisat-bolum-21Havalandirma tesisat-bolum-21
Havalandirma tesisat-bolum-21
CMSMERSIN
 
Wed new lucky day
Wed new lucky dayWed new lucky day
Wed new lucky day
Linda Fullhart
 
Havalandirma tesisat-bolum-17
Havalandirma tesisat-bolum-17Havalandirma tesisat-bolum-17
Havalandirma tesisat-bolum-17
CMSMERSIN
 
PAT Grade Level Curriculum
PAT Grade Level CurriculumPAT Grade Level Curriculum
PAT Grade Level Curriculum
Linda Fullhart
 
Best recycling quiz show
Best recycling quiz showBest recycling quiz show
Best recycling quiz show
Linda Fullhart
 
Havalandirma tesisat-bolum-24
Havalandirma tesisat-bolum-24Havalandirma tesisat-bolum-24
Havalandirma tesisat-bolum-24CMSMERSIN
 
25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler
25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler
25 Tapuda Bilinmesi GerekenlerCMSMERSIN
 
M My Name is Monday PAT Class
M My Name is Monday PAT ClassM My Name is Monday PAT Class
M My Name is Monday PAT Class
Linda Fullhart
 
Reduce, reuse and recycle
Reduce, reuse and recycleReduce, reuse and recycle
Reduce, reuse and recycle
Linda Fullhart
 
Havalandirma tesisat-bolum-10
Havalandirma tesisat-bolum-10Havalandirma tesisat-bolum-10
Havalandirma tesisat-bolum-10CMSMERSIN
 
Mersin Polifonik Dergi - 4
Mersin Polifonik Dergi -  4Mersin Polifonik Dergi -  4
Mersin Polifonik Dergi - 4CMSMERSIN
 
Futbol oyun-kurallari-2010
Futbol oyun-kurallari-2010Futbol oyun-kurallari-2010
Futbol oyun-kurallari-2010
CMSMERSIN
 
Scamper ppt
Scamper pptScamper ppt
Scamper ppt
Linda Fullhart
 

Viewers also liked (15)

Burn out
Burn outBurn out
Burn out
 
Mon new lucky day
Mon new lucky dayMon new lucky day
Mon new lucky day
 
Havalandirma tesisat-bolum-21
Havalandirma tesisat-bolum-21Havalandirma tesisat-bolum-21
Havalandirma tesisat-bolum-21
 
Wed new lucky day
Wed new lucky dayWed new lucky day
Wed new lucky day
 
Havalandirma tesisat-bolum-17
Havalandirma tesisat-bolum-17Havalandirma tesisat-bolum-17
Havalandirma tesisat-bolum-17
 
PAT Grade Level Curriculum
PAT Grade Level CurriculumPAT Grade Level Curriculum
PAT Grade Level Curriculum
 
Best recycling quiz show
Best recycling quiz showBest recycling quiz show
Best recycling quiz show
 
Havalandirma tesisat-bolum-24
Havalandirma tesisat-bolum-24Havalandirma tesisat-bolum-24
Havalandirma tesisat-bolum-24
 
25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler
25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler
25 Tapuda Bilinmesi Gerekenler
 
M My Name is Monday PAT Class
M My Name is Monday PAT ClassM My Name is Monday PAT Class
M My Name is Monday PAT Class
 
Reduce, reuse and recycle
Reduce, reuse and recycleReduce, reuse and recycle
Reduce, reuse and recycle
 
Havalandirma tesisat-bolum-10
Havalandirma tesisat-bolum-10Havalandirma tesisat-bolum-10
Havalandirma tesisat-bolum-10
 
Mersin Polifonik Dergi - 4
Mersin Polifonik Dergi -  4Mersin Polifonik Dergi -  4
Mersin Polifonik Dergi - 4
 
Futbol oyun-kurallari-2010
Futbol oyun-kurallari-2010Futbol oyun-kurallari-2010
Futbol oyun-kurallari-2010
 
Scamper ppt
Scamper pptScamper ppt
Scamper ppt
 

Similar to Mersin Polifonik Dergi - 2

Mersin Polifonik Dergi - 6
Mersin Polifonik Dergi - 6Mersin Polifonik Dergi - 6
Mersin Polifonik Dergi - 6
CMSMERSIN
 
Müzi̇k tugba
Müzi̇k tugbaMüzi̇k tugba
Müzi̇k tugbatugbasar12
 
Kasim'2010 gençlik korosu
Kasim'2010 gençlik korosuKasim'2010 gençlik korosu
Kasim'2010 gençlik korosuTangül Müdok
 
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
ÇİĞDEMİM DERNEĞİ
 
A special album of davetname
A special album of davetnameA special album of davetname
A special album of davetnamebeyazarifakbas
 
Prof. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
Prof. Dr. Osman Ersoy'a ArmağanProf. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
Prof. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
Türk Kütüphaneciler Derneği
 
öGretmenler GüNü Slayt
öGretmenler GüNü SlaytöGretmenler GüNü Slayt
öGretmenler GüNü Slayt
guestd2e8e2
 
musa eroğlu
musa eroğlumusa eroğlu
musa eroğlu
Arda Sayan
 
10 gitar program_edit
10 gitar program_edit10 gitar program_edit
10 gitar program_edit
Anil Gelenler
 
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayiMarti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Yasemin Sungur
 
Selim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
Selim Sabahat Palanduz Anadolu LisesiSelim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
Selim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
Can Akin
 
Dinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
Dinamikler 2017 - Chromas TanıtımDinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
Dinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
dinamikler17
 
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayi
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayiMarti e-dergisi Mart2012 03_sayi
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayi
Yasemin Sungur
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
enderunliseleri
 
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜRÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
Ali Osman Öncel
 
Nisan
NisanNisan
müziksiz mekanlar.pptx
müziksiz mekanlar.pptxmüziksiz mekanlar.pptx
müziksiz mekanlar.pptx
OnurcanCakir
 
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı ProgramıKozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
Kadıköy Belediyesi
 
Pyp sanat ünitesi projesi
Pyp sanat ünitesi projesiPyp sanat ünitesi projesi
Pyp sanat ünitesi projesilevent
 

Similar to Mersin Polifonik Dergi - 2 (20)

Mersin Polifonik Dergi - 6
Mersin Polifonik Dergi - 6Mersin Polifonik Dergi - 6
Mersin Polifonik Dergi - 6
 
Müzi̇k tugba
Müzi̇k tugbaMüzi̇k tugba
Müzi̇k tugba
 
Kasim'2010 gençlik korosu
Kasim'2010 gençlik korosuKasim'2010 gençlik korosu
Kasim'2010 gençlik korosu
 
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
Cigdemin sesi aylık online dergi subat2017
 
A special album of davetname
A special album of davetnameA special album of davetname
A special album of davetname
 
Prof. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
Prof. Dr. Osman Ersoy'a ArmağanProf. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
Prof. Dr. Osman Ersoy'a Armağan
 
öGretmenler GüNü Slayt
öGretmenler GüNü SlaytöGretmenler GüNü Slayt
öGretmenler GüNü Slayt
 
musa eroğlu
musa eroğlumusa eroğlu
musa eroğlu
 
10 gitar program_edit
10 gitar program_edit10 gitar program_edit
10 gitar program_edit
 
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayiMarti e-dergisi Subat2012 02_sayi
Marti e-dergisi Subat2012 02_sayi
 
Selim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
Selim Sabahat Palanduz Anadolu LisesiSelim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
Selim Sabahat Palanduz Anadolu Lisesi
 
vertigo 1
vertigo 1vertigo 1
vertigo 1
 
Dinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
Dinamikler 2017 - Chromas TanıtımDinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
Dinamikler 2017 - Chromas Tanıtım
 
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayi
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayiMarti e-dergisi Mart2012 03_sayi
Marti e-dergisi Mart2012 03_sayi
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
 
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜRÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
ÖNCEL AKADEMİ: ŞEHİR VE KÜLTÜR
 
Nisan
NisanNisan
Nisan
 
müziksiz mekanlar.pptx
müziksiz mekanlar.pptxmüziksiz mekanlar.pptx
müziksiz mekanlar.pptx
 
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı ProgramıKozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
Kozyatağı Kültür Merkezi Kasım Ayı Programı
 
Pyp sanat ünitesi projesi
Pyp sanat ünitesi projesiPyp sanat ünitesi projesi
Pyp sanat ünitesi projesi
 

More from CMSMERSIN

Gp enerji̇ şofben paket
Gp enerji̇ şofben paketGp enerji̇ şofben paket
Gp enerji̇ şofben paket
CMSMERSIN
 
Gp enerji̇ soba paket
Gp enerji̇ soba  paketGp enerji̇ soba  paket
Gp enerji̇ soba paket
CMSMERSIN
 
Gp enerji̇ montaj paket
Gp enerji̇ montaj paketGp enerji̇ montaj paket
Gp enerji̇ montaj paket
CMSMERSIN
 
Gp enerji̇ full paket 2
Gp enerji̇ full paket 2Gp enerji̇ full paket 2
Gp enerji̇ full paket 2
CMSMERSIN
 
Futsal oyun kuralları_2008_2009
Futsal oyun kuralları_2008_2009Futsal oyun kuralları_2008_2009
Futsal oyun kuralları_2008_2009
CMSMERSIN
 
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
CMSMERSIN
 
13 15 yas_kurallari
13 15 yas_kurallari13 15 yas_kurallari
13 15 yas_kurallariCMSMERSIN
 
6 12 yas_kurallari
6 12 yas_kurallari6 12 yas_kurallari
6 12 yas_kurallari
CMSMERSIN
 
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
CMSMERSIN
 
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerjiVisio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
CMSMERSIN
 
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketiMersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
CMSMERSIN
 
Mekanik tesisat-bolum-1
Mekanik tesisat-bolum-1Mekanik tesisat-bolum-1
Mekanik tesisat-bolum-1
CMSMERSIN
 
Mekanik tesisat-bolum-24
Mekanik tesisat-bolum-24Mekanik tesisat-bolum-24
Mekanik tesisat-bolum-24
CMSMERSIN
 
Mekanik tesisat-bolum-17
Mekanik tesisat-bolum-17Mekanik tesisat-bolum-17
Mekanik tesisat-bolum-17
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-23
Havalandirma tesisat-bolum-23Havalandirma tesisat-bolum-23
Havalandirma tesisat-bolum-23
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-22
Havalandirma tesisat-bolum-22Havalandirma tesisat-bolum-22
Havalandirma tesisat-bolum-22
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-20
Havalandirma tesisat-bolum-20Havalandirma tesisat-bolum-20
Havalandirma tesisat-bolum-20
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-19
Havalandirma tesisat-bolum-19Havalandirma tesisat-bolum-19
Havalandirma tesisat-bolum-19
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-18
Havalandirma tesisat-bolum-18Havalandirma tesisat-bolum-18
Havalandirma tesisat-bolum-18
CMSMERSIN
 
Havalandirma tesisat-bolum-16
Havalandirma tesisat-bolum-16Havalandirma tesisat-bolum-16
Havalandirma tesisat-bolum-16
CMSMERSIN
 

More from CMSMERSIN (20)

Gp enerji̇ şofben paket
Gp enerji̇ şofben paketGp enerji̇ şofben paket
Gp enerji̇ şofben paket
 
Gp enerji̇ soba paket
Gp enerji̇ soba  paketGp enerji̇ soba  paket
Gp enerji̇ soba paket
 
Gp enerji̇ montaj paket
Gp enerji̇ montaj paketGp enerji̇ montaj paket
Gp enerji̇ montaj paket
 
Gp enerji̇ full paket 2
Gp enerji̇ full paket 2Gp enerji̇ full paket 2
Gp enerji̇ full paket 2
 
Futsal oyun kuralları_2008_2009
Futsal oyun kuralları_2008_2009Futsal oyun kuralları_2008_2009
Futsal oyun kuralları_2008_2009
 
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
Hgtey hali-saha-oyun-kurallar-280509
 
13 15 yas_kurallari
13 15 yas_kurallari13 15 yas_kurallari
13 15 yas_kurallari
 
6 12 yas_kurallari
6 12 yas_kurallari6 12 yas_kurallari
6 12 yas_kurallari
 
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
Plaj futbolu-oyun-kurallari-son1
 
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerjiVisio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
Visio aksagaz - yapilacaklar-gp-enerji
 
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketiMersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
Mersin dogalgaz marketi kampanyalar v4 montaj paketi
 
Mekanik tesisat-bolum-1
Mekanik tesisat-bolum-1Mekanik tesisat-bolum-1
Mekanik tesisat-bolum-1
 
Mekanik tesisat-bolum-24
Mekanik tesisat-bolum-24Mekanik tesisat-bolum-24
Mekanik tesisat-bolum-24
 
Mekanik tesisat-bolum-17
Mekanik tesisat-bolum-17Mekanik tesisat-bolum-17
Mekanik tesisat-bolum-17
 
Havalandirma tesisat-bolum-23
Havalandirma tesisat-bolum-23Havalandirma tesisat-bolum-23
Havalandirma tesisat-bolum-23
 
Havalandirma tesisat-bolum-22
Havalandirma tesisat-bolum-22Havalandirma tesisat-bolum-22
Havalandirma tesisat-bolum-22
 
Havalandirma tesisat-bolum-20
Havalandirma tesisat-bolum-20Havalandirma tesisat-bolum-20
Havalandirma tesisat-bolum-20
 
Havalandirma tesisat-bolum-19
Havalandirma tesisat-bolum-19Havalandirma tesisat-bolum-19
Havalandirma tesisat-bolum-19
 
Havalandirma tesisat-bolum-18
Havalandirma tesisat-bolum-18Havalandirma tesisat-bolum-18
Havalandirma tesisat-bolum-18
 
Havalandirma tesisat-bolum-16
Havalandirma tesisat-bolum-16Havalandirma tesisat-bolum-16
Havalandirma tesisat-bolum-16
 

Mersin Polifonik Dergi - 2

  • 1. 1
  • 2. 2 İçindekiler: Yeni Biri Yılda Beklenen Mustafa ÖRÜNK 4 Merhaba Selma YAĞCİ 5 İnsan Sesi Nevit KODALLI 6 Amatörlük ve Müzikçi Arkadaşlığı Mithat FENMEN 7-8 Bitmeyen Senfoni Ahmet YEŞİL 9 Sakın Gelme Suna TANALTAY 10-11 Şiir - Hatırla Ne Olur? Erdoğan TANALTAY 12 Koro Fazıl TÜTÜNER 13 Sanatın Gücü Doğan AKÇA 14 Koromuz ve Meyveleri Müşerref ÖRÜNK 16-17 Polifonik Korolar Derneği Örgütlenmesi 18-19-20 Şiir - Gülüm Hamiyet 21 Berdan KARAGÖZ Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik Ayfer AKÇA 22-23 Kemanımla O’na Bir Ses Verebilseydim Vahap KOKULU 24-28 İlköğretimde Müzik Dersleri Ayşe FAHLİOGULLARI 29-30 Genç Koristlerimizden - İste Polifonik Koro! Başak Z. ARSLAN: 31 Okurlardan-Müzik Nedir? Ayşe Didem KARAKAYA 32 Haberler 33
  • 3. 3 ATATÜRK'ÜN KÜLTÜR P0LİTİKASI VE MÜZİK “Amacımız, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlamı, içeriği ve biçimiyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Başarı için en gerçek kılavuz bilimdir, tekniktir. Bilim ve teknik için sınır ve koşul yoktur. Bilim ve teknik nerede ise oradan alınmalı ve her yurttaşın kafasına sokulmalıdır. Dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanılmalı; fakat asıl temel, ulusun kendi içinden çıkarılmalıdır. Kültür etkinlikleri, yeni ve modern esaslara göre örgütlenip yürütülmelidir. Sanat, birey ve toplum olarak insanca yaşamanın vazgeçilmez öğeleridir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli “kültür”dür. Kültür, oluştuğu, yapıldığı, geliştiği yerin özelliklerine bağlıdır. Bu yer, ulusun öz yapısıdır. Türk halkının gelişmesi demek, en başta kendi kültürünün gelişmesi demektir. Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun da kesin kanıtıdır. Sanatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Bir ulus sanata önem vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur. Bunun içindir ki Türk ulusunun sanata olan sevgisi sürekli olarak her türlü araç ve önlemlerle geliştirilmelidir. Sanatlar içinde en çabuk, en önde götürülmesi gereken müziktir. Çünkü, bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte değişikliği, alabilmesi, kavrayabilmesidir.” M. K. Atatürk Türkiye'de çoksesli müzik, Atatürk'ün yukarıdaki görüş ve ilkeleri doğrultusunda, özgür düşünce temelindeki yaratıcılık ortamına ilerlemiştir. Buna "Türk Müzik İnkılabı" diyoruz...
  • 4. 4 YENİ BİN YILDA BEKLENEN Sıcaklığını henüz unutamadığınız bin yılı geride bırakırken, ne çok isterdik, güzel anılan olan bir bin yıl bırakmayı... Ne büyük müzik olaylarını, ne büyük müzik dehalarını tarihte bıraktık. Yeni bin yılda, eskiyi bilen, okuyan ve görerek yaşayan bireyler olarak, birikim, bilgi ve beceriyle yeniyi yaratmak hepimizin görevi olmalıdır. 5u da her konuda daha çok çaba ile olur. Çağdaş uygarlığı hedef alan bizlere düşen görevlerden biri de müzik alanında daha iyiyi, güzeli istemek ve başarmaktır. "Kaliteli Müzik, Kaliteli Müzik Kurumları, Kaliteli Konser Salonları, Kaliteli Müzik Sever ve Dinleyici..:" Bunlar düşlerimiz değil gerçeğimiz olmalıdır. Türk insanı olarak bütün bunları isteyip, hayata geçireceğimize inanmalıyız. Unutmayalım ki; Bu koskoca dünyada ve sonsuz evrende bizleri, sıkıntı ve kaygılardan uzaklaştıran, tasa ve kederlerimizi unutturabilen, ruhumuzun derinliklerine kadar işleyerek yaşadığımız sevinçler ve üzüntüler arasında, bizi hayata bağlayan en önemli kaynaklardan biri müzik olmuştur. Yeni bin yılda daha kaliteli, daha çok müzik diyoruz. Selam ve sevgi ile... Mustafa ÖDÜNK Editör
  • 5. 5 Merhaba Selma YAĞCI Eskiden kalemi elime alır ve bilinç akımı gibi yazmaya başlardım. Hiç düşünmeden, zorlanmadan... Zamanla daha mı sorumlu hissediyor insan kendini nedir, kelimeleri bile tartmaya başlıyorsunuz. O zaman da işin keyfi kaçıyor işte. İyisi mi eskisi gibi olayım bu sefer ve bir çırpıda paylaşayım sizinle üç ay içindeki mutluluklarımızı. Paylaşayım ki çoğalsınlar. 5-6 Kasım 1999'da ki İkinci Mersin Korolar Şenliği'nde hepimiz o kadar yorulmuştuk ki; "Eh artık bir süre dinleniriz diyorduk." Ne mümkün!... Ramazan ayı geliyordu. "Ramazan Eğlenceleri" için kolları sıvadık ve hemen çalışmalara başladık. Bu arada konser davetleri almaya başladık. Noel yaklaşıyordu ve yöremizdeki kiliselerde kutlamalar yapılacaktı. İlk olarak 24 Aralık Noel akşamı şehrimizdeki İtalyan Katolik Kilisesi'nde bir konser verdik. Güzeldi. Yıllardır bir arada, yaşadığımız çoğu dostumuz olan güzel Mersinlilerle sevgimizi ve çok sesli müziği paylaşmak büyük mutluluktu bizim için. 26 Aralık'ta İskenderun'daki kilisedeydik. Pazar duasından sonra konserimizi sunduk onlara. Olanları anlatması zor. Seslerimiz kilisenin güzel akustiğinde tınlıyor, tertemiz giyinmiş güpgüzel insanlar her şarkıdan sonra ayağa fırlıyor ve ağlayarak alkışlıyorlardı bizi. Bizim halimiz de onlardan pek farklı değildi hani... Hepimiz de çok duygulanmıştık. Daha sonra bizi çok da güzel ağırladılar. Organizasyonu çoğumuzun tanıdığı Lina yapmıştı. Teşekkürler Lina. Daha sonra Tarsus Saint Paul Kilisesi'nde yapılan 2000 yılının ilk ayininde de bir konser verdik. Böylece dinler arası yakınlaşmada, dostluk, kardeşlik ve dünyada barış konusunda biz de yerimizi aldık diye düşünüyorum. Bu etkinlik bölgede gerçekleştirilmesi düşünülen "İnanç Turizmi" için de olumlu bir başlangıçtır. 4-5 Ocak'ta Mersin Hilton'da Ramazan eğlencelerini sunduk Mersin'li dostlarımıza. Önce Gençlik ve Yetişkinler Koromuz çok sesli müzikten örnekler verdiler. Daha sonra kantolar, eski tangolar ve operetlerden seçmelerle gösterimiz sona erdi. İzleyicilerimizin yüzlerindeki mutlu ifadeyi tüm Mersin'lilere göstermek mümkün olsaydı keşke. Seneye hepinizi bekliyoruz. 5 Mart Pazar günü saat 17.00 da Adana Sabancı Kültür Sitesi'nde tüm korolarımızın ve MDOB Çocuk Korosu'nun bir konseri var. Konseri Sabancı Kültür Merkezi Derneği organize ediyor. Efendim, benden şimdilik bu kadar. Bir kez daha yinelemek istiyorum "Gelin katılın bize. Şarkı söyleyelim birlikte ve çok sesliliğin mutluluğunu paylaşalım". Saygı ve sevgimle...
  • 6. 6 İNSAN SESİ Prof. Nevit KODALLI Devlet Sanatçısı Dünyada üç güzel ses vardır derler. Bunlardan ilki su sesi, ki aslında yaşamı, temizliği, berraklığı simgeler ve kişioğlu için temel gereksinimdir. Bir küçük derenin yanında oturup, şırıltısını dinlemek kadar insanı dinginliğe kavuşturan ne var ki? İkincisi para sesi... Bunun için öyle şairane sözler söylenemez ama, hani Bektaşi Babasının elindeki paraya bakarak "Allah değilsin ama onun kadar hükmün var" dediği gibi, kişioğlunun aç kalmaması için gerekliliği tartışılamaz. Yeter ki insanı ona tutsak etmeye, kötülüklere sürüklemeye! Üçüncüsü ise aslında Kadın sesidir denir ama ben bunu genel anlamda alırım ve cins ayrımı yapmam. İNSAN SESİ'dir derim. Bu bir anne sesi de olabilir. Çocuk sesi de olabilir, baba, sevgili, dost sesi de olabilir. Bunlarsız yaşamın sevinci, anlamı olabilir mi?... Hele bu ses bir şarkı söylüyorsa, camide, kilisede, havrada, tapmaklarda binlerce yıldır insanı tanrısına yaklaştırıyorsa, insanı, insanlığının erdemine ulaştırıyorsa, insan sesinin etki gücünün diğerlerinin çok daha üstünde buluruz. İnsanlık tarihinde, insanoğlu binlerce yıldır tek sesli olarak şarkı söylemiştir. Zamanla bir- likte söyleyerek ilk monodik koroları oluşturmuşlar, gene zamanla yavaş yavaş ilkel tek seslilikten kurtularak çok sesliliğe erişmişler ve çok sesliliğin inanılmaz çok boyutlu derinliğine varmışlardır. Bu çok boyutlu derinlik insan ruhunu ve benliğini sonsuz yüceltir. Bir polifonik koro içerisinde, kendi sesine uygun bir kümede şarkı söyleyenler bu söylediklerimi daha iyi anlarlar. Bu sayede onlar, yalnız yüce müzik tadını almanın dışında, insanlık sevgisini, birbirine saygıyı, dostluğu, sorumluluğun değerini de öğrenmişlerdir. Bu sayılanlar yüksek düzeyde yurttaş olmanın özellikleri değil midir? Bunun bilincine erişmiş toplumlar, daima uygarlıkta yükselmiş toplumlardır. Yıllar önce bunun önemini gören ve "Müzik Reformu"nu başlatan Atatürk'ün yolunda biz de tüm yurtta "Polifonik Korolar" dedik ve diyoruz, yurdumuzda yayılması için çaba gösteriyoruz.
  • 7. 7 AMATÖRLÜK VE MÜZIKÇI ARKADAŞLIĞI Mithat Fenmen Güzel sanatlar alanında sık sık rastladığımız iki terim olan profesyonellik ve amatörlük üzerinde durmak istiyoruz. Profesyonel sanatçı, sanatını satmakla yaşamını kazanır. Amatörler ise sanatı zevk için ve kazanç beklentisi olmaksızın yaparlar. Bir ülkenin müziği kuşkusuz ki profesyonel müzikçiler elinde yaşam bulur ve gelişir. Ama amatörlerin katkısını da küçümsemeyelim. Bu düşüncesiyle sanat yaşamına atılıp her şeyini ona hasredenler olduğu gibi, çevresini sanatsever bir düzeye yükseltmiş nice amatör de vardır. Amatörlük ciddiyet düşmanı değildir; kayıtsızlık ve disiplinsizlikle ilgisi yoktur. Bu kapsama giren müzikçiler, profesyonellerden de fazla zevk sahibi insanlar olabilir. Bu iki kategori arasındaki fark, sanat tekniğini elde etmek için gerekli çalışmanın yalnız profesyoneller tarafından yapıla-bilmesindedir. Anne ve babaların çoğu bu farkı sezmektedir. Çocuklarını müzikte yarım yetiştirmek-tense hiç yetiştirmemek kararını almaktadırlar. Ama şunu hemen belirtelim ki, toplumumuza profesyonel olduğu kadar, belki daha fazlasıyla amatör sanatçı gerektir. Sanatı besleyecek olan amatörlerdir. Müzik aleti fabrikaları, nota basımcıları ve profesyoneller, onların sayesinde yaşar. Çocuklar yeteneği olsun ya da olmasın, iyi bir müzik eğitimi almalıdırlar. Geleceğin toplum yaşamına ve sanata gösterecekleri ilgi, ancak bu manevi eğitim sayesinde gelişecektir. İster profesyonel, ister amatör olsunlar, bu güzel eğitimin maddi ve manevi kazancını yaşlandıkça tadacaklardır. Amatör müzikçi sayısını arttırmak için tüm dünya ülkeleri çaba harcamaktadır. Sanat alanındaki yeni ataklar için amatörlere büyük gereksinim vardır. Büyük sanat ordusunun erlerini onlar oluşturur. Bir ulusun sanatsal düzeyi onlarla ölçülür. Bu konu üzerinde durmak ve sanatçı yetiştiren kurumlar yanında amatörlerin de yetişmesini sağlamak amaçlarımızdan biri olmalıdır. Müzik, arkadaşlığın bir simgesidir. Müzikle ilgilenenler, şefkat, sevgi, dostluk ve iyi insan olmanın sırlarını en güçlü değerlendirebilenlerdir. Nasıl ki bir düo, trio, kuartet, bir kentet ve bir orkestra birçok çalgının birliğinden, anlaşmasından oluşuyorsa, bu çalgılar çalanların da bu kaynaşmada büyük rolü bulunduğu açıktır. Müzikçe kıskançlık, değerlendirme eksikliğinden gelir. İyi bir müzikçi kıskanmaz. Daha iyisini dinlerken eksiklerini tamamlar. Müziğin sonu yoktur. Sonsuz bir dava olan bu güzel sanatı sonuçlandırmaya yeltenmek, bu alanda her gün beklenen ileri adımlan, verimli çalışmaları durdurabilir.
  • 8. 8 Müzik bencilliği sevmez. Müzik birliğin ifadesidir. Sanatçı, turnelerinde arkasında bıraktığı koca bir insan kitlesini temsil eder. Bu temsilde başarının ilk koşulu her ne kadar "sanat" ise de, bunu tamamlayan yüksek bir karakter ve mükemmel bir insancıl duygulara sahip olmaktır. Müzik yalnız müzikçileri değil, tüm insanları birbirine yakınlaştıran, sevdiren ve tanıtan göksel bir araçtır. Böylesine mükemmel bir sanatın yolcuları neden birbirini sevmesin ve birbirine bağlanmasın? MÜZİK GÖRÜŞLERİ, Sayı 30 ve 42, Sayfa II Mart 1952, Mart 1953
  • 9. 9 Bitmeyen Senfoni Ahmet YEŞİL Yaratıcı eylem sürecinde üretirken kendime ait olanı, duvarın öte yanındaki kendimi dinlerim. Bugüne ait olanı bana sunan yaşanmışlıklarla yaşanılanlar arasındaki nostaljik köprünün öte kıyısına alıp giderim kendimi. Yine öyle bir gidiş, kalemimin ucundan sözcüklere döküldü. Dalıverdim en yakın geceden yaşamın içine. Bir yürek için için demlenir.. Yaşamı sorgularken yaşadıkları adına.. Gecenin gözyaşları, çiy damlaları zifiri karanlığın içinde bir gül yaprağına konuk olur. Gecenin kuytuluklarında bir gül yaprağı, bir çiy damlası billur kristaller, pırlantalar gibi sabahın ilk ışıklarını bekler.. Güneşle buluşmak için. En saf, en temiz sevdalar adına... İstiridye incisine benzemez. Dokunup takınamazsınız. Büyüsü bozulur, kirlenir çiy taneleri. İzin vermez dokunmanıza, takınmanıza. Ancak yüreğinizin dokunuşlarıyla hissedebilirsiniz. Buluştukları an ışıkla dansını, müziğini yaşarsınız yüreğinizde. Dans biter sevişmeler biter, müzik bitmez. O, yaşamın türküsüdür. Güneşin ılık kollarında buharlaşarak tekrar gökyüzüne, ıslak yüreklere taşınır. Yeni gecenin karanlık, kuytu köşelerinde; yeniden yüreklerde demlenir, çiy olur.. Gecenin karanlığından iner, konar bir gül yaprağına. Her sabah güneşi bekler... Yeni sevdalar adına.. Her gecenin sabahında yaşanılan; güneşe sevdalı çiy damlalarının bitmeyen senfonisidir. Bizler büyüdük, dünya kirlendi; yapraklar soldu. Yürekler nasırlaştı, sevgiler yozlaştı, beklentiler toprağa atılamayan tohuma döndü. Tarlalar ürünsüz, yaşamlar sevgisiz, ışıksız kaldı. Beklentiler soldu, tohum kurda kuşa yem oldu. Yine gece oldu, yine yürekler demlendi. Çiy damlaları yine gül yaprağında bekledi güneşi. Her sabah ilklerle buluştular. Ilık kollarına alamadı çiy damlasını güneş. Kirlenmişti billur damlalar. Toza, kire, pasa karıştı her damla.. Çamur oldu, toprağa düştü. Toprak kirlendi. Yaşam kirlendi. Sevdalar kirlendi. Bitmeyen senfoni çoook yüreklerde duyulmaz oldu. Bizler tükenmedik. Her sabah temizledik gül yapraklarını. Ellerimizle sunduk gecenin yüreğinden akıp gelen çiy damlalarına. Var olsun yüreği kir-pas tutmamış yürekler güneşler. Var olsun sanata su veren eller. Yaratan, üreten yüreklerin senfonisi.. Var olsun.
  • 10. 10 “SAKIN GELME” Suna TANALTAY Zaman zaman sorarlar: "Yıllarca dert dinlemekten yorulmadınız mı?... Sizler zaman zaman bunalıma giriyor musunuz?... İçiniz sıkışıyor mu?.." ...Mesleğimizin ilk adımlarında, ilk basamaklarında gerçekten de zorlandık. Anlatılmaz bir tedirginlikle içim sıkışarak Hastane'ye (Çapa Psikiyatri Kliniği) gittiğim sabahları anımsarım... Staja yeni başlamıştım. Kor kıvılcımlarıyla bakan bir dostum vardı. Tüm acılarına karşın, bembeyaz dişlerinin aydınlığıyla gülerdi. Eski fotoğraflarını gösterirdi bana... Hastalanmadan önceki yaşam pırıltılarını... Biricik kızının bebeklik resimlerini... "Şimdi sensiz ne yapar?..." derdim. "Babası Hukuk Fakültesi'nde Profesör... O baktırır..." derdi. Özler miydi kızını?... Bilinmez... Söylemezdi ki... (Belki çok... Belki hiç.) Hissede hissede duyarlılığını yitirir insan... Küntleşir... Göz pınarları kuruyalı nicedir... İnce duygular, özlemler, beklentiler... Bir yerlerde gizlenip kalmış mıdır?... Hocalarımızın sabah vizitlerinde: "Basit Şizofreninin tipik bir örneği..." sözcükleri tekrarlanırdı. Bazen asistan, bazen de başasistan... Yada en üst düzeyden... (...Keşke az sonra konuşsalardı... Koridorun daha ucuna giderken... Duydu mu?... Çok mu üzülecek?... İşte buna dayanılmaz.) Bu orta boylu ince kadın, koyu esmerliğine inat bembeyaz gülüşüyle: "Bakın" dedi, "Basit Şizofrenim ben... Öyle söylüyorlar... Ya benimle hiç konuşmayın, yada ders malzemesi gibi yararlanın..." Hiç yanıt veremedim... Hemen o güldü soğuk bir hıçkırık gibi... Kuru elleriyle tuttu, avuçladı yüzümü: "Üzülme küçüğüm..." dedi, "Gözlerin dolmasın böyle... Bu dünyada Şizofrenler de yaşar, Profesörler de..." Hasta ziyaret günlerinin birinde Profesör'ü gördüm... Olgun yaştaydı... Saçları da bıyıklan da ağarmıştı... Umutsuz - umarsız bir kapıyla kapalıydı. Gönlümce, isteğimce konuşamadım... "İnci Pastanesi'nin profiterollerini özlüyorum..." demişti bir sabah... "Benim yerime gider ve yerseniz sevinirim..." O Pazar, bu özlem anısının ilk pazarında gittik ve profiterol aldık ona... Pazartesi sabahı elindeki pakete önce şaşkınlıkla baktı... Alıp göğsüne bastırdı ve içini çeke çeke güldü, ağladı... Işıklar, nehirler, karanlıklar ve depremler... Hepsi bir aradaydı... Çapa Psikiyatri Kliniği'nin "Resimhane"si ünlüdür. "Ergoterapi" yada "Meşguliyet Tedavisi" denilse de, en çok tutanı: "Resimhane"dir. Hüseyin Efendi erkenden temizler, siler bu bölümü... Altı - üstü ve duvarları taştır, tüm Klinik gibi... Profesör Süleyman Velioğlu her fırsatta vurgular: "Burası çok iyi bir tütün deposu olurdu, efendim, asla bir Psikiyatri Kliniği değil..." Her şeye rağmen, Resimhane'nin ayrı bir tadı vardır. Duvarların taş yada beton olduğu aklınıza bile gelmez... Çünkü resimlerle doludur... Hastaların resimleri mi? Yürekleri mi yoksa? Belirgin, apaçık mektuplar gibi... Bembeyaz dişli dostum da resim yapardı... Kadınlar, devinen yılanlar... Kırmızılar ve siyahlar... "Cinsel semboller" diye yorumlar getirilirdi. Hatta erkeksi ifadelere dikkatler çekilirdi. Çok yeniydim o zamanlar... Bakar, dinler ve öğrenmeye çalışırdım... (Yine de içimden bir ses: "O fotoğraflar" derdi, "Renkli yaz kıyafetleriyle bu kadınsı, hem de çok kadınsı fotoğraflar..."Onlar görmüşler, yaşamışlardı... Deneyimliydiler... Yine de uymayan, yakışmayan bir şeyler vardı...) Zaman ilerledikçe, resimlerle kişilikler arasındaki yolculuklara ben de katıldım. Prof. Süleyman Velioğlu'ndan çok şey öğrendim. Hem psikiyatr, hem de ressam Süleyman Velioğlu'ndan... Ama, önce "insan".... Duyguyla aklı sanatta bütünleştiren katıksız bir insan... (Yüzbaşı'nın resimlerini birlikte izlemiştik... Yüzbaşı'yı da... Ben psikolojik testlerini uygulamıştım. Resimler, tıpkı Rorschach kişilik testi sonuçları gibiydi. Rahatsızlık ilerledikçe formlar bozuluyor, renkler ölçü ve düzeni aşıp geçiyordu... Ve resim çalışmayı seven Yüzbaşı, gerçek sanat ürünleri yaratıyordu, zaman zaman... Ve hemen ardından, onları çılgın renklerle örtüyor, karalıyor ve bozuyordu... Yaşam öyküsünü anlatırcasına...)
  • 11. 11 ...Evet... Yıllar öncesinin vurgun yemiş güzel kadınından söz ediyorduk; bembeyaz dişli esmer dostumdan... Onunla konuşmak, bir bilinmeze yolculuk gibiydi... Birden susar ve bambaşka bir konuya, belki de yoruma atlardı... Öykülerinin de resimlerinin de fonunda hep o beyaz gülücük... Yalın ve sade. Mutlu değil ama. Acı ve beyaz çikolatalar gibi... Uzun, upuzun aylardan sonra ona bir tatil verdiler. Evine çıkacaktı... Kızını da çok özlemişti üstelik... Büyümüş olmalıydı... Bunca aydan sonra kızı da onu çok aramış, beklemiş ve özlemiş olmalıydı... Öyle miydi gerçekten?... Birkaç hafta sonra onu aradım. Mersin'den gezmeye gelen yengem ve kuzenimle birlikte uğradık... Kolayca bulduk evini. Kapıyı açtı ve öylece kaldı bir süre... Gülmüyordu... Başını yana eğdi... Hafifçe nemlenen gözleriyle: "Geldin ha?..." dedi... ...İlk kez gizlemediği yüreğiyle bakıyordu. Gözleri dolu dolu ağlamaklı... Ve ilk kez bana "Sen" diyordu... Bizi içeri buyur etti... Kahve pişirmek istedi... Çok az kaldık. Konuklarımın acelesi vardı. Aynı zamanda süt annem olan Yengem'in de gözleri dolmuştu; sevmişlerdi birbirlerini... Kuzenim Nuran ise tüm konuşkanlığını bir yerlerde unutmuşçasına susuyordu... (Duyguların sözcükleri aşıp geçtiği bir zaman dilimi... Sıcak, yoğun, acı... Ama öylesine sade ve gerçek ki... Yüreği vuruyordu gözlerinize... Bembeyaz dişleri değil... Hiç değil...) ...Ya çocuk?... Niçin yoktu?... Neredeydi?... Bilmedik, bilemedik... Yoktu... ...Ve yıllar, bir daha yıllar geçti aradan... Şişli'deki Hastanesi'nde bir hasta muayenesine gittik Erdoğan'la... Test ve görüşme bitince bir an durdum ve eski bir dostumu görmek istediğimi bildirerek, görevliden yardım rica ettim. İsmini duyunca bir süre düşündü ve hatırladı... "Bilmem ki" dedi, konuşur mu sizinle?... "Sizde olduğunu yakınlarda öğrendim. Demek yıllardır burada?..." Acı acı gülümseyerek başını salladı ve şakır şakır anahtarlarla açtı demir kapıyı... ...Kalabalık, oldukça kalabalıktılar... Görenler bilir... Korkunç acı bir kalabalık... Gülen, bağıran, koşan, soyunan, yürüyen, birilerine sataşan yada hiç yokmuşçasına taş gibi duran... ...İşte, oradaydı... Üzerinde uzun, bol bir pelerin... Ağzından bağlayıp omuzlarına attığı kocaman bir torba... (Bir zamanlar beyaz olan bir torba...) İsmiyle seslenerek yaklaştık... Döndü... Baktı... Bir ışık yanıp söndü gözlerinde... Sonra dişlerini göstererek kaskatı baktı... "Sen... Siz..." dedi, "Niye geldiniz ki?..." Başını hafifçe çevirdi... "Doktor Bey de..." diye fısıldadı... "Hoşgeldiniz..." Torbasını tekrar omzuna aldı... Göz kırparak: "Hazinem" dedi... Ve ekledi: "Yürümeliyim..." ...Ses çıkaran adımlarla uzaklaşırken döndü ve gözlerimin içine bakarak: "Sakın gelme..." dedi...
  • 12. 12 HATIRLA, NE OLUR... Erdoğan TANALTAY Yine gelirsen Aya İrini'ye Bir yaz günü Ne olur; Elgar'ı d i n l e Ve bir viyola sesinde Hatırla beni Bir hüzün bulutu Kucaklasın tüm kubbeyi Keman telinde bir ürkek kumru Duygularımla yüklü Ne olur; hatırla Gerek yok bir tek sözcüğe Bilirim; d i l i n i n ucunda Gözyaşın ıslatmasın gönlünü Zaman dursun; ne olur Gülümse sevdiğim.
  • 13. 13 KORO Fazıl TÜTÜNER Yetmişli yılların ikinci yarısında birkaç yıl Viyana'da Avusturya Ticaret ve Sanayi Odası'nın öğrenci yurdunda kaldım. Çeşitli uluslardan öğrencilerin kaldığı bir yurttu burası. Bir tatilde yurt yönetimi yurt öğrencilerine eyaletleri tanıtmak için bir gezi düzenlemişti. Birçok kuruluşu ziyaret etmiş, tarihi ve kültürel değeri yüksek eserleri görebilmek olanağı yakalamıştık. O geziden aklımda kalanlar artık sınırlı, fakat bir akşam var ki unutamıyorum. Schloss Rosenau adlı küçük bir sarayda özel bir akşam yemeği yiyeceğimiz söylenmişti. Otobüs bizi ormanlar içinden geçirerek büyük bir park içerisinde tek başına duran, yanında ve yakın çevresinde hiçbir yerleşim olmayan Rosenau sarayına getirmişti. Şık büyük bir salona alınmış, yemek masalarına dağılmış, bizim guruptan başka kimsenin olmadığı bu ıssız yerde küçücük kalmış bir gurup olarak biraz şaşkın ilk şaraplarımızı yudumlamaya başlamıştık. Mekan özeldi, fakat gece göründüğü kadarı ile yeknesak geçecekti. Hiç de öyle olmadı. Yemekler yenirken, dışarıdaki büyük sessizlik içinden bir otobüsün geldiği duyuldu. Yaşlısı genci ile, erkeği kadını ile sayılan hemen hemen bizim guruba eşit bir topluluk bulunduğumuz salona girdi. Ve karşımızda birkaç sıra halinde dizildi. Hanımlar aynı renk aynı tip yerel giysilerini giymişlerdi. Erkekler siyah takımları içerisindeydiler. Sözcüleri bu saraya en yakın köyün, Ottenschlag'ın, korosu olduklarını, bizim için geldiklerini belirtti ve bizi selamladı. Özel bir gece dendiği için aramızdaki bazı Afrikalı'lar rengarenk yerel giysilerini giymişti. Çeşitli uluslardan, kıtalardan, kültürlerden gelen ilginç bir topluluktuk. Farklıydık, fakat müzik hepimizi kavradı ve hepimizin içine girdi. İçimizde rüzgarlar estirdi. Konser bitince bizim gurubun insanları yerlerinde alkışlamak, en fazla ayağa kalkıp alkışlamak yerine, alkışlayarak koroya yaklaşıp, koro elemanları ile kucaklaşmaya, öpüşmeye, böyle bir şey planlanmadığı halde, herkes herkesle dans etmeye başladı. İnsanlar hızlarını alamayıp sarayın bahçesine çıktılar ve gökyüzünün altında ağaçlar arasında valslar yaptılar. Ağaçların yapraklan yüzlerini okşadı tek tek. Fellini olsaydım, o gecenin filmini yapardım. Yazar olsaydım, Nijeryalı Hasan İbrahim'le Ottenschlag'lı Barbara'nın valsından bir roman çıkarırdım. Ressam olsaydım o dillerin, dinlerin, renklerin birbirine karıştığı geceyi resmederdim. Besteci olsam o kucaklaşmayı bestelerdim. Hiçbirisi değilim, bir sazım bile yok. Allah'tan Fellini'ler var; yazarlar, ressamlar, besteciler, korolar ve onları izleyince içimde dolaşmaya başlayan rüzgarlar var. Haftalarca sonra üç arkadaş Ottenschlag'a gidelim dedik. Bir şaraphanede ağırladılar, sonra da bir eve götürdüler bizi, evin mahzenine indik, büyük bir ahşap masanın etrafına dizildik, altı kişilik bir aile imiş ev sahipleri, dört çocuk anne baba, ailenin her bireyi bir çalgı aldı eline, bir orkestra oluşturdular, müzik sundular bize. Günün birinde Viyana'ya giderseniz, yolunuzu epey uzatıp, o uzaktaki köye de gidin. Müzik var havasında suyunda. Müzik ekip, müzik biçiyorlar. Belediye başkanlarımıza demeli ki; " Ottenschlag'ın korosunu Mersin'e getirmeli, Mersin'in korosunu Ottenschlag'a götürmeli". Onlardan gelecek yanıtı bilsek de. "Para yok" diyecekler. Para yok, para yok biliyorum. Allah'tan Fellini'ler var, yazarlar, besteciler, ressamlar, korolar, orkestralar var. Allah'tan içimizde dolaşan rüzgarlar var, düşler var.
  • 14. 14 SANATIN GÜCÜ Doğan AKÇA Bir yazısında değerli kompozitör, onur kaynağımız Prof. Nevit KODALLI sanıldığı gibi dinlerin birleştirici, insanları yakınlaştırıcı, sevgi ve dostluk aşılayıcı olmadığını, asıl bu güzel duyguları veren gücün sanat olduğunu yazmıştı. Geçenlerde Mersin'de Altamira Sanat Galerisi'nde çok güzel bir söyleşi yapan büyük ressam Süleyman Saim TEKCAN'da bir başka açıdan bakarak temelde aynı anlama gelen sözler söyledi. Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı iken İmam-Hatip Liselerini nasıl çağdaşlaştırırız? Diye sormuş Hocamıza. Süleyman Saim Tekcan Hocam; "Bu okullara mecburi resim ve müzik dersi koyun" demiş. Rahmetli Avni Akyol bunu yapmayı çok istemiş ama başaramamış. Gerçekten dini gücünü düşündüğünüz, Avrupa'daki 100 yıl savaşlarını, Haçlı seferlerini, engizisyon mahkemelerini hatırladığınızda, din uğruna insanların nasıl birbirini boğazladığını gördüğünüzde, şaşırıyorsunuz. Son günlerde ülkemizde olanlar yüzünden korku filmi meraklıları bile televizyonu açmaktan o görüntüleri seyredeceği endişesiyle korkuyor. Belki bütün dinler insanlara insan olmayı, birbirini sevmeyi, kavgadan, küfürden, hırsızlıktan, ahlaksızlıktan, kısacası kötü olan her şeyden uzak olmayı öğretiyor. Ama bütün dinlerde din tüccarları öyle bir organize oluyorlar ve çıkarları için insanları kendi inanışında olmayanlara öyle bir düşman ediyorlar ki, asıl görevi insanları birleştirmek kardeş yapmak olan din, düşman insanlar, düşman ülkeler yaratıyor. Oysa sanat (bana göre insanı insan yapan en önemli güç) insanları birleştiriyor, sevgi ve saygı aşılıyor. Ben bunu nasıl yaptığını tam olarak anlatamıyorum belki ama gördüklerimle, yaşadıklarımla bunu hissediyorum. En yakınlarımın sanatla (tabii ki evrensel sanatla) yakınlaştığı zaman nasıl değiştiğini, nasıl güzelleştiğini görüyorum... Mesela Polifonik Koro'yu ele alalım. Başlangıçta çok azı birbirini tanıyan bu koronun üyesi insanlar şu anda büyük bir sevgiyle birbirine sarılmış, birlikte büyük bir mutluluğu yaşıyorlar. Çünkü evrensel müziğin sihiri onları buna itiyor. Sopranonun başarılı olması için altoya, tenora, basa ihtiyacı var, öbürlerinin de sopranoya. Nasıl ki orkestrada kemanın flüte, viyolonselin davula, kontrbasın kornoya ihtiyacı varsa. Ve ancak hepsi bir arada olunca güzel oluyorsa. İşte sihir bu galiba. Tabii ki hangi din, hangi ülke insanı olursanız olun gerçek bir müzik, gerçek bir resim, gerçek bir heykel veya romanı herkes izliyor, herkes dinliyor, herkes okuyor. İşte o zaman USA'da Mozart dinleyen bir insan İstanbul'da aynı müziği dinleyenle, hiç bilmeden, hiç tanımadan kardeş oluyor. Çünkü sevgide birleşiyor.
  • 15. 15 Gene yakınımdan bir örnek verecek olursam, Polifonik Koro çoğunluğu Müslüman olan insanlardan oluşmuşken, Mersin, İskenderun ve Tarsus'taki kiliselere davet ediliyor ve Noel'de, yılbaşında kilisede Yunus Emre söylüyor. O kilisedeki Hıristiyan topluluk büyük bir coşkuyla alkışlıyor. Şimdiden gelecek yıl için davet ediyor. Hıristiyan, Müslüman, Arap, Türk, Fransız, İngiliz aynı anda Yunus Emre dinleyerek birbirine sarılıyor. İşte müziğin, işte evrensel sanatın gücü. Keşke bir gün, bir Polifonik Koro bir camimizde Ave Verum söyleyebilse. Bunu başaracak yürekli bir din adamı çıksa.
  • 16. 16 KOROMUZ VE MEYVELERİ Müşerref ÖRÜNK Bundan 5 yıl önceydi, bir sonbahar öğle sonu TRT Çukurova Radyosu'ndan bir çağrı yapılıyor. Selma Yağcı yumuşak ve ılık sesi ile; "Mersin'de Polifonik Koro kurulacağını, sesi ve kulağı iyi olan müzik dostlarım bu koroya katılmaya davet ediyor."'Bu işin başında sevgili hocamız Prof. Nevit Kodallı'nın olduğunu duyuruyor. Öğretmen Okulu yıllarımdan beri koro müziğine olan sevgim nedeniyle, küçük kızımla birlikte bu koroya katılmak istiyorum. Kültür Merkezi'nde yapılacak olan sınava gittiğimizde birçok müzik dostunu orada görüyorum. Bazılarıyla ilk kez orada tanışıyoruz. Bilmeden belki de uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelini atıyoruz o anda. Kimler mi bunlar? Sevim ve Remzi Birin'ler, Necla Akbulut, Vahap Kokulu, Ayfer Akça, Bülent Togay, Özcan Atakan, Yücel Duru, Osman ve Betül Gençgönül, Harun Arslan, Esat Demiral daha isimlerini şu anda hatırlayamadığım birçokları... Hepimiz Nevit Hoca'mızın, o tatlı sert üslubuyla yaptığı sınavdan heyecanla geçerek koromuzun üyeleri oluyoruz. Haftanın iki günü ikişer saatlik çalışmalarla, çoksesli müziğin tadında buluşuyor, genç ve orta yaşlı hepimiz birlikte şarkı söylemenin keyfini alıyoruz. Konserler vermeye başlıyoruz. Günler ilerledikçe yeni dostlar aramıza katılıyor, birbirlerini çok seven koro ailemiz büyüyordu. Birlikteliğimiz sadece koro çalışmalarıyla sınırlı kalmıyor, yemekler ve gezilerle daha farklı bir güzellik kazanıyordu. Bizleri bir araya getiren ortak yanımız elbette müzikti. Müziğin hayatımızdaki etkisi öylesine güzel ve muhteşemdi ki, bir müddet sonra koromuz üyesi gençlerin, geleceğini belirleyen bir boyut kazandı. Aramızdaki gençlerden bir kısmı Müzik Öğretmenliği eğitimine, bir kısmı konservatuarlara yöneldiler. Bunlardan koromuzda bir yıl birlikte şarkı söylediğimiz küçük kızım Elif'de ben bunu yaşadım. Koro müziği, kızımın hayatında önemli bir karar vermesine neden olmuş, müzik eğitimi almaya yöneltmiştir. O şimdi Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi son sınıf öğrencisidir. Ankara'da olduğu bu dört yıl içerisinde de koro müziğinden kopamamış, TRT Gençlik Korosu'nda ve Ankara Polifonik Korolar Derneği Dernek Korosu'nda koristlik yapmaktadır. Şöyle bir kuruluşumuzdan bugünlere gelişimizi düşünüyorum da; henüz yaşadığım bir mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum. Koromuzun ilk yılında aramızda olup, birlikte şarkı söylediğimiz, genç arkadaşımız, o yıl İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünü kazanan Zeynep Kaya'nın okulunu bitirip, Tarsus Lisesi Müzik Öğretmenliğine başlayıp, bu yıl tekrar koromuza katılması, koromuz ve derneğimiz adına bizlere kıvanç vermiştir. Ayrıca aynı fakülteden eski koristlerimiz-den Seçkin Sardaş'da bu yıl mezun olup, Samsun'da Müzik Öğretmeni olarak göreve başlamıştır. Halen aynı üniversitede öğrenci olan koristlerimizden Atilla Fedai'nin de okulunu bitirerek müzik camiasına katılmasını bekliyoruz. Koromuzun meyveleri bunlarla kalmamakta; Selen Uysal Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 2. sınıf) Sıdıka Targan Ç.Ü. Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf) Pınar Yüksel Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı (Şan Bölümü 1. sınıf) öğrenim görmektedirler. Büyükler Korosunda birlikte şarkı söylediğimiz gençlerimizin bu başarıları, bizleri daha çok gayret göstererek, her yaşa hitap eden koroları kurmaya yöneltmiştir.
  • 17. 17 Bunlardan, geçen yıl kurulan Gençlik Koromuz da hemen ürünlerini vermeye başlamış, Gençlik Koromuzdan; Sevda Pusat Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünü. Ali Uğur Ç. Ü. Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitimi (Trompet 1. Sınıf) bölümünü kazanarak hocalarımızın emeğini, Derneğimizin çalışmalarını boşa çıkarmamışlar, bizlere daha çok çalışma gücü ve şevki vererek 5-8 yaş Minikler Koromuzun kurulması düşüncesine sevk etmişlerdir. Bu yıl kurulan Minikler Koromuzun, Gençlik Koromuza ve müzik dünyasına katkılar yapmasını diliyorum. Sevgili müzik dostları, 5 yılını geride bırakan Dernek Korolarımızın bu çalışmalarında kısa zamanda büyük mesafeler kat etmesini sağlayan, bizde büyük emeği olan saygıdeğer hocalarımızdan, başta Prof. Nevit Kodallı'ya, ilk şefimiz Güngör Turan'a, dört yıllık şefimiz Alexei Vinogradski'ye, Gençlik Koromuzun Şefi Engin Aktuğ'a, Minikler Koromuzun Şefi Ayşe Fahlioğulları'na, koromuzun ve derneğimizin, kuruluşundan bu güne gelmesinde özverili çalışmalarını esirgemeyen Selma Yağcı'ya, O'na çalışmalarında omuz veren Yönetim Kurulu Üyelerine, sevgi ve yüreklerini vererek Koromuza katılan tüm arkadaşlarımıza gönül dolusu teşekkürler. Sağ olun.. Sağlıklı kalın.. İyi ki varsınız...
  • 18. 18 POLİFONİK KOROLAR DERNEĞİ ÖRGÜTLENMESİ VE TÜRKİYE KOROLAR ŞENLİKLERİ DEĞERLENDİRME TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRİSİ ANKARA 18.12.1999 Aşağıda isimlerimiz yazılı bulunan biz Polifonik Koro Şefleri, Koro Müziği Eğitimcileri, Müzik Eğitimi Kurumlan Yönetici ve Öğretim Üyeleri, Koro Sanatçıları, Koro Müziğiyle eğitime destek veren kişi ve kurum temsilcileriyle, Polifonik Korolar Derneği temsilcileri, 18.12.1999 tarihinde Polifonik Korolar Derneği Genel Merkezi'nde toplandık. Kültür Bakanlığımızın da katkılarıyla desteklediği bu toplantıda; Ulusumuzun Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığı şu yıllarda, çağdaşlığın yalnızca ekonomik ve sosyal kalkınmayla gerçekleşemeyeceğine, Bu sürecin kültürel kalkınmayla pekiştirilerek, sürekli ve yaşayan bir çağdaş birliğin sağlanması gerekliliğine, Kültürel kalkınmada çoksesli müziğin, bu müzik kültürünün gelişmesinde de Polifonik Koro Müziğinin etki ve etkinliğinin önemine, Polifonik Korolarla yapılan çoksesli müzik eğitiminin, aynı anda en çok kişiyi eğite-bilen, en çabuk, en etkileyici, en ekonomik, bütün dünya ile iletişim kurabileceğimiz en ortak müzik dili ve en üretken olması nedeniyle yaygın olarak kullanılması gerekliliğine ilişkin görüşlerimizi dile getirdik. Bu nedenle, kamu oyuna, ilgili tüm özel - tüzel kişi, kurum ve kuruluşlarımızla toplumsal müzik eğitimimizin yönünü belirleyen bakanlıklarımıza, düşünür, eğitimci ve yazarlarımızla yayın kurumlarımıza, aşağıdaki ana başlıklarla sunacağımız dileklerimize destek çağrımızı bildiriyoruz. 1. Tüm insanımız, minikler, çocuk, gençlik, kızlar, erkekler, büyükler ve benzeri polifonik korolar kurarak evrensel boyutta şarkılar söyleyebilmek için seferber olmalıdır. 2. Milli Eğitim Bakanlığımız müzik eğitim programlarını 1. maddeye koşut olarak "Koro İle Müzik Eğitimi" içeriğinde, yeniden gözden geçirmelidir. En azından "Koro" dersleri konulmalıdır. 3. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarımız yurt çapında, her yaştan amatör-profesyonel Seçkin Koroların kurulmasına, çalışmasına ve etkinliklerine doğrudan yardımcı olmalıdır. 4. Kültür, Milli Eğitim, Dışişleri ve Turizm Bakanlıklarımız başta olmak üzere diğer tüm devlet ve özel kuruluşlarımız, uluslararası ilişkilerde Polifonik koroların etkinliklerinden yararlanmalıdır. 5. Müzik Eğitimcilerimiz başta olmak üzere polifonik koro müziğinin önemine inanan herkes, hızla "Polifonik Korolar Derneği" adıyla y da benzeri içerikte bir örgütlenme gerçekleştirmeli bu konuda öncülük yapmalıdırlar. 6. Kurulmuş yada kurulacak Polifonik Korolar Dernekleri bir federasyon çatısında birleştirilmelidir. 7. Koro Birlikleri uluslararası birliklere aktif üye olmalıdır. 8. Tıpkı spor kulüpleri gibi, her özel ve tüzel kuruluş şirket, holding, okul, fabrika, bakanlık, üniversite ve benzeri kuruluş bünyesinde Polifonik Korolar kurmalıdır. 9. Müzik Eğitimcisi yetiştirmekle görevli kuruluşlar ve ilgilileri, programlarını "Koro ile Müzik Eğitimi"nin önemine göre yeniden oluşturmalıdır. Müzik Eğitimcisinin ana dalı "Koro ile Müzik Eğitimi" olmalıdır. 10.Ülkemizde henüz açılmamış bulunan Koro Müziği ve Koro Şefliği eğitimi veren Akademik kurumlar, hızla açılmalı ve geliştirilmelidir.
  • 19. 19 11. Yetişmesi uzun zaman alan koro şefi açığının kapatılması için yurt çapındaki koro yöneticilerine yurt içi ve dışında, kısa süreli eğitim olanakları sağlanmalıdır. 12. Polifonik Korolar Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen "Türkiye Korolar Şenliği" ve ülke çapındaki benzeri düzenlemeler, koro müziğinin özendirilmesi bakımından, tüm bakanlıklar resmi ve Özel kuruluşlar, valilikler ve belediyelerce oluşturulmalı ve desteklenmelidir. 13. Bestecilerimiz, koro müziği yapıt üretimine önem vermeli, kamu oyumuzda bestecilerimize maddi ve manevi desteklerini esirgememelidir. 14. Kaset, CD, band kayıt, nota yayını ve benzeri üretim kurumlan, ürünlerinin önemli bir bölümünü, koro müziği ile toplumsal müzik kalkınmasına ayırmalıdır. 15. Kitle iletişim araçları (resmi ve özel) radyo ve televizyon kuruluşları, gerçekleşmesi istenen bu oluşuma yayınlarıyla katkıda bulunmalıdırlar. Reyhan BEZDÜZ Mersin Devlet Opera ve Balesi Çocuk Korosu Şefi Aykut Önder SARIÇİFTÇİ Pamukkale Ü. Müzik Eğitimi Bölümü Korosu Şefi Dilek GÖRGÜLÜ Bursa Şükrü ŞANKAYA Anadolu Lisesi Korosu Şefi Seval KÖSE Burdur Belediyesi Çocuk Korosu Şefi Oğuz ÖZTÜRK Çukurova Konservatuar Korosu Şefi Hülya YAMEN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Selma YAĞCI Mersin Polifonik Korolar Derneği Başkanı Engin AKTUĞ Mersin Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi Yeşua AROYO İstanbul Oda Korosu Şefi Selda YAMEN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Zarife İSMAYİLOVA Mersin Konservatuar Korosu Şefi Sadi DÖNER Çorum Evrensel Çoksesli Korosu Şefi Dr. Feza TANSUĞ Koç Üniversitesi Korosu Şefi İnci AYAĞ Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Şefi Neslihan ALPUGAN Polifonik Korolar Derneği Çocuk ve Minikler Korosu Şefi İlknur ÖZAL Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu Şefi Nurdan TURAN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Şefi Serdar DİLEKCAN TED Ankara Koleji Lise Korosu Şefi Timur ZEREN Koro Şefi - Müzik Eğitimcisi İbrahim BOZOĞLU Polis Koleji Korosu Şefi Ayşegül SELEK Rengim Oda Korosu Temsilcisi Pınar ALPAY Akyurt Çocuk Korosu Şefi Güner KOÇAK TED Ankara Koleji İlk Kısım Korosu Şefi Nilüfer TATMAN Ankara Valiliği Orta Dereceli Okullar Cumhuriyet Korosu Şefi Fehmi ÖZDEM Ankara Fen Lisesi Korosu Şefi İnci BAYKARA Büyük Kolej Korosu Şefi Ufuk Tan YALÇINKAYA Akdeniz Koleji Şefi Muhip SANAL Abant İzzet Baysal Ü. Müzik Eğt. Bölümü Korosu Şefi Prof. Hikmet ŞİMŞEK Devlet Sanatçısı Orkestra ve Koro Şefi Prof. Gülsen ŞİMŞEK Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr.Üyesi Kerim ALTINOK İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi Prof. Suna ÇEVİK Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Elnara KERİMOVA TRT Çoksesli Korosu Şefi Mesude TUNCEL Müzik Eğitimcisi Selim ALTINOK İstanbul Altı Nokta Körler Derneği Çoksesli Korosu Şefi Mihrap ŞAHIN GÜRLER Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Hürriyet APAYDIN Müzik Eğitimcisi
  • 20. 20 Tekin ÇELİKEL TRT Çoksesli Korosu Sanatçısı Faik CANSELEN Besteci, Müzik Eğitimcisi Ayhan ÇETİN Polifonik Korolar Derneği Bşk. Yrd. Ahmet SAY Müzik Eleştirmeni, Yazar Müzeyyen Demirci KUMUKASS Müzik Evi Müdürü Suat PAKEL Müzik Eğitimcisi İrfan PAKEL Müzik Eğitimcisi Dr. Ayşe Meral TÖREYİN Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Doç. Gülcihan ÖZKAN 9 Eylül Ü. Buca Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi. Alper ÜLKÜ Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Faruk BİRSEN Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selen KIZILTAŞ Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Deniz SELE Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Deniz Y. KEKEÇ Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Erdinç ÖZEN Polifonik Korolar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Salih AYDOĞAN Gazi Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Üyesi Elif ACAR Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Mine ÖZALP Polifonik Korolar Demeği Çocuk ve Minikler Korosu Şef Yrd. Mehmetcan APAYDIN TRT Ankara Gençlik Korosu Sanatçısı Banu TAHTALI Müzik Eğitimcisi Muammer ÖZ CSO Sanatçısı Ayhan İRİŞ Gazi Ü. Müzik Böl. Öğrencisi Prof. Raif GÜLCAN Abant İzzet Baysal Ü. Eğt. Fak. Dekan Yrd. Yeter DÖNER Çorum Atatürkçü Düşünce Derneği Çocuk Korosu Şefi Serap KEMİKKIRAN Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Yasemin Gülsen ÖZTÜRK Ankara Mustafa Kemal Lisesi Korosu Şefi Muazzez BEKTAŞ Antalya Belediyesi Çoksesli Korosu Şefi Canan TEMEL Ankara Valiliği Okul Öncesi Cumhuriyet Korosu Şefi Güler ERTUĞRUL Müzik Eğitimcisi Canan PAKEL Müzik Eğitimcisi Gündüz TURAN Polifonik Korolar Derneği Büyükler Korosu Sanatçısı Fatih YAYLA Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü. Ayşegül YAYLA Pamukkale Ü. Müzik Eğt. Böl. Öğr. Ü. Gülten KANLI Polifonik Korolar Derneği Koro Müziği Eğitim Merkezi Md. Aydan KARAPINAR Polifonik Korolar Derneği Kızlar Korosu Sanatçısı Av. Kutlay ALPUGAN Polifonik Korolar Derneği Genel Sekreteri Doç. Mustafa APAYDIN Polifonik Korolar Derneği Genel Başkanı, Dernek Korosu ve TRT Ankara Gençlik Korosu Şefi
  • 21. 21 GÜLÜM HAMİYET Berdan KARAGÖZ Ölüm Bir kalleş yılan gibi koklayarak zamanı Dolanır Ömrün boynuna ilmekleriyle Ah Hangi dağın Hangi denizin ötesindedir ırmağı Ölümsüzlüğün Söyleyebilsene bir Söylesene gülüm Ne ki / Yaşamak Toprağın üzerinde gözlerine bakarak Nefreti / Kini ve sevgiyi Tüm güzellikleri paylaşarak Duyarak yağmurun derinden nefesini Kızgın güneşin kavurduğu tarladaki çıtırtıları duyarak Anlayarak varolan her şeyin sonsuz değerini Yani yaşamak Böylesine güzelken Nereden gelir bu kalleş yılan / Koklayarak zamanı Dolanır ömrün boynuna ilmekleriyle Ne ki Dağlar da ölürmüş gün olur Şehirler / Denizler de Ne ki / Bir karınca bile ölürmüş üstelik Güvercinler / Çirkinler de Yeryüzü bile ölecek / Bir gün Ben ölmüşüm Ne ki Ama doymadan gitmek var ki bazı şeylere Eğil de anlatsın sana varolmak türküsünü Eğil de anlatsın yaşarken ömrüm Yaşamak Binlerce kalleş yılan arasında Bir beyaz güvercin gibi dururmuş gülüm
  • 22. 22 Hikmet Hazar Hoca ve Çokseslilik Ayfer AKÇA Son yıllarda müziğimizin arabeskle başlayan yozlaşması Türk Pop'u diye adlandırdıkları müzikle devam ediyor. Bu durum okullara da yansımış. Evvelki yıl sabah yürüyüşlerim sırasında, stadyumun yanından geçerken gördüm. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'na hazırlık çalışmaları yapılıyordu. Şimdi hatırlayamadığım bana göre okullara yakışmayan bir şarkı eşliğinde, çocuklar hareketlerini yapıyorlardı. Geçenlerde de evin balkonundan 3 Ocak Mersin'in Kurtuluş Törenini izliyordum. Bir okulun milli oyun ekibi Silifke Türküleri eşliğinde oynuyordu. Derken türkü değişti. Son zamanlarda moda olan Karadenizli bir türkücünün türküsü eşliğinde oynamaya başladılar. Çok şaşırdım. Aklıma bizim zamanımızda, okulda ve törenlerde oynadığımız, söylediğimiz güzel şarkılar, türküler ve bize bunları öğreten Hikmet Hazar Hoca geldi. 1950'li yıllarda eski adıyla Mersin Lisesi'nde (Bugünkü adı Tevfik Sırrı Gür Lisesi) okumuş olan herkes Hikmet Hazar Hoca'yı tanır. Dürüst, idealist, iyi keman çalan, biraz sert bir hocaydı. Herkes ondan çekinirdi. Hiçbir öğrencisinin adını bilmez, kız öğrencileri Ayşe, Fatma, erkek öğrencileri; Ahmet, Mehmet diye çağırırdı. Not vereceği zaman sınav yapmaz, not defterinden numara sırasına göre ad okur, adı okunan öğrenci ayağa kalkar, hoca yüzüne bakıp otur der ve notunu verirdi. Derslerde keman çalıp şarkı söyletir, sıra aralarında dolaşıp seslerimizi dinlerdi. Yanlış söyleyenleri sustururdu. Sarkılan tek sesli değil, genelde iki sesli söyletirdi. Kız öğrenciler birinci ses, erkek öğrenciler ikinci ses olurdu. O zamanlar lisede müzik ve resim seçmeli derslerdi. Liseye geçtiğimiz yılın ilk müzik dersinde, hemen herkes müziği seçmişti. Hikmet Hoca sınıfa girip kalabalığı görünce piyanonun başına oturdu. Hepimizi tek tek çağırıp seslerimize bakmaya başladı. Piyanoda bastığı tuşları seslerini çıkaramayanlar, resim dersine gitmek zorunda kaldılar. Böylece sınıf yarı yarıya boşaldı. O yıllarda Mersin Lisesi'nde çok iyi bir Klasik Batı Müziği plak koleksiyonu vardı Ders aralarında, koridorlara, bahçeye müzik yayını yaparlardı. Bazı müzik derslerinde, Hocamız bize bu koleksiyondan plaklar dinletir, besteciler ve eserler hakkında açıklamalar yapardı. Müziği anlayarak dinlememizi sağlardı. Bazen d< kendisi önemli bestecilerin eserlerin kemanıyla çalar sonra da çaldıklar hakkında bilgi verirdi. Değerli Türk beste çilerini ve yabancı bestecileri bize öğretip sevdiren çok sesliliğin önemini bize anla tan Hikmet Hoca'dır. Ben Hikmet Hoca'yla ilkokul başladığım yıl tanıştım. O zamanla Mersin'de Isı Yuva Özel Ana ve İlkokul vardı. Ben o okulda okudum. Müzik derslerimize Hikmet Hoca girerdi. Hepimizi ayrı ayrı ilgilenirdi. Müziği, özellik! Klasik Batı Müziğini (yani çok sesli müziği) sevdirmek için kemanıyla çalarak bize dinletirdi. Her fırsatta, çocukların yetişmesinde çok sesliliğin önemini ailelerimize anlatırdı. Müziğin insanları birleştirici özelliğini vurgulardı. Okulumuzda polifonik çocuk korosu kurmuştu. Koroya beni de almıştı. İlkokulu bitirip birkaç arkadaşımla beraber
  • 23. 23 Mersin Lisesi'nin orta kısmında okumaya başlayınca Hikmet Hoca'yla yeniden karşılaştık. Bizi sınıfında görünce çok sevinmişti. Müzik odasında kürsünün yanındaki sıraya oturttu. Liseyi bitirene kadar benim yerim müzik derslerinde aynı oldu. Yine korodaydım. O koroda Selma ve Olcay da vardı. Bizler böyle çok sesli müzik dinleyerek yetiştik. Müzikteki yozlaşmayı gördükçe üzülüyorum. Ama yine de umutluyum. Çünkü şu anda yalnız Mersin'de dört tane çok sesli koro var. Bunlar bizim koromuz, Gençlik Korosu, Çocuk Korosu ve Konservatuar Korosu'dur. Bu yıl kurulan Minikler Korosu da bu koroların arasına katılmak için çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca Mersin'de okulların da koroları var. Bunlar hep sevindirici şeyler. Ankara'da her yıl yapılan Korolar Şenliğine geçen yıl 47 koro katılmıştı. Bunları izledikçe umudum iyice artıyor. İlerde bu gençler çok daha iyi şeyler yapacaklar eminim.
  • 24. 24 KEMANIMLA ONA BİR SES VEREBİLSEYDİM..(*) Vahap KOKULU Onlar kent yaşamının renkleri idiler, İngiliz kumaşı, Bursa ipeği, Melon şapka İnce topuklu iskarpin, yapma gelin çiçekleri Altın ve gümüş işleme sanatı onlarla girdi Mersin yaşamına. Mersinli ticaret erbabı onlardan öğrendi muhasebeyi, pazarlamayı, müşteriye ilgi ve saygı geleneğini. Yaşamlarını sadece para kazanmak Ve ona bağlı çirkin hırslarla kirletmeden Müzikle, Resimle modanın zarif çizgileri ile Doldurmayı da çok iyi Midiler. Çoğu gitti Mersin'den, şimdi torunları var, Komşularımız, can dostlarımız. Gidenler geride birçok şey bıraktılar Bir kitap, bir tablo, bir buluş, bir şarkı. Bir keman... Bir viyolonsel... ************************ Mahallenin sokakları arasında Musevi dostlarımız, komşularımız yaşarmış Raşeller, Yasefler, Yakuplar, Salamonlar Abraham (İbrahim) 'ler, Yeşuo 'lor ve diğerleri... Cuma günleri Camiye giden Müslümanları, Cumartesi günleri Havraya giden Museviler Ve pazar günleri Kiliseye giden Hıristiyanları izlermiş, Yani Mersin'de Cuma'dan Pazar'a kadar süren ibadetler zinciri. Ezan seslerine karışan Kilise canlan... ************************ Sokağımızın batı ucundaki yeşil ahşap kapı ile girilen ve içerisinde birkaç turunç ağacı, bir limon ağacı ve teneke saksılarda birbirinden güzel ve renkli Akdeniz çiçeklerinin bulunduğu evde otururlardı Musevi komşularımız Mösyö Salamonlar ************************ Mösyö Salamon 'un evindeki kitaplık bizim sokağın ve bizim sokağın çevresindeki birçok sokağın sakinlerinin yararlandığı bir küçük kütüphane idi. Ceviz ağacından yapılmış dolaplar ve camekanlı kapakları içerisindeki bu kitapların bazılarını Mersin 'e yerleşmiş ve de sonraları zorunlu göçlerle buralardan ayrılmak zorunda kalmış tüccar, esnaf, bankacı, nakliyeci gayrimüslimlerin evlerinde satılan eşyalar arasından seçmiş almıştı. Zarif ciltleri küf değil, parfüm kokardı o kitaplar. Adeta o kitapları okumuş madam veya matmazellerin ellerindeki keskin parfüm kokusu sinmişti üzerlerine. ************************ Mösyö Salamon kumaş tüccarı idi. Çok kaliteli ve ipek ağırlıklı kumaşlar satardı. Ataları Mersin'e Rusya'dan mı geldiler, Almanya'dan göç mü? bilinmez...' Ama muhakkak bu ikisinden biri. Paylaştığımız yaşam içerisinde onun tek farkı vardı,
  • 25. 25 Mösyö Salamon çok iyi viyolonsel çalardı. İsinden döndüğü her akşamın ilk yarım saati ve Cumartesi günleri Havraya gitmeden birkaç saat önce... Viyolonselinden dökülen sesler ise mahalleliye çok yabancı idi. Tanış değillerdi henüz. Sık sık dinledikçe o müziği de sevdiler ve müziğin yaratıcıları tango bestecilerini de. ************************ Mösyö Salamon hem viyolonsel çalardı Hem de kızı sevgili Raşel'e keman öğretirdi ve Raşel'in okul arkadaşı Kuyumcu Yakup'un kızı Salluha'ya. Birkaç yıl sonra mahalleliler bir viyolonsel ve iki kemanın bir arada çaldığı tangoları dinlemeye başladılar. Onlar artık bir tango orkestrası üyeleri olmuşlardı. Birlikte çalışıp, birlikte üretiyorlardı. Orkestranın solisti de Raşel idi "Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer" ************************ Mersin Halkevi'nin ilk açıldığı yıllardaki tek Tango müziği orkestrası onlardan kurulu imiş. Mersin Amatör Tango orkestrası bu müziğin seçkin örneklerini ilk kez, Mersin Halkevi etkinliklerine katılan Mersin'li gençlere tanıttılar. Çağdaş müziğin hareketli, kıvrak nağmelerini Arjantin, Fransız, İtalyan ve Türk bestecilerin tangolarını dinleterek tanıştırdılar Mersin’lilere Tüccar kulübünde dostlarının akrabalarının düğün törenlerinde müzikleri ile dansettirdiler Mersin’lileri sevgilileri ile. ************************ 1940'h yılların ikinci yarısı. 2. Dünya savaşına girmemekte direnen Türkiye... Ülkede yaşayanlar bu gerginliği ve sıkıntıyı birlikte yaşıyorlar. Ve sıkıntıları da birlikte paylaşıyorlar... Karne ile dağıtılan ekmekleri, Kumaşları, Ve Vergileri. Bu vergilerin bir kısmı da şimdilerde haksızlık diye adlandırılan, zengin diye bilinen gayrimüslimlere
  • 26. 26 reva görülen "Varlık" vergisini. Mösyö Salamon'ların zengin birileri olduğunu kim bilir hangi komşuları ihbar etmişti Ve Varlıklı oldukları takdir edilmişti Kim bilir? ************************ Mösyö Salamon onurlu bir vatandaştı. Örnek bir Musevi ve sabırlı. Kendisine tarh edilen vergiyi kuruşuna kadar ödedi. Önce dükkanını, Dükkanındaki kumaşları ve demirbaşları. Sonra yeşil kapılı bahçesinde limon ağaçları olan evini. Kitaplarını, antikalarını... Ve Viyolonselini. Satarak yok pahasına ************************ Sıra Raşel'in kemanına geldi Raşel'in vergi borcu yoktu ki Raşel'i yaşamın hırçın okyanuslarından koruyan tek liman kemanı idi... Okyanusun kirli dalgalarından korumak zorunda idi kendisini sadece kemanı ile başka bir şeyi yoktu ki.! ve Kalmamıştı ki zaten ************************ Kemanını kutusuna yerleştirdi. Dışını balmumu ile iyice sıvazladı. Yağlı urganlara bağladı, kalın telislere sardı Ve Yeşil kapılı evin bahçesindeki uygun bir köşeye kazdıkları bir, bir buçuk metrelik çukura elleri ile gömdü, defnetti.. Çukurun başına da bir turunç fidanı ekti. Sonra gözlerini yumdu İki elini göğsünün üzerinde birleştirdi, Boynunu büktü. Öylece kaldı. ************************ Günler sonra. Tüm mahalleli ile vedalaştı Salamon’lar Ve birkaç valiz eşya ile gittiler yurdumuzdan.. Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün Bin elemle doluyor her yeni gün.."
  • 27. 27 ************************ Aradan koca bir 30 sene geçmişti. Mahallemizin 160 sokağının başındaki yeşil kapılı ev halâ duruyordu. Yeşil kapılı evin bahçesindeki yeşillikten başka bir yeşil de yoktu hani. Birkaç turunç ağacı Nar ağacı, bir dut ve bir uzun hurma ağacı ************************ Raşel Hanım işte bu 30yıl sonrası geldi bir başka ülkeden... Doğrudan 160. sokağa yöneldi. Eli ile koymuş gibi buldu yeşil kapılı evi. Evin içerisinde bir "tatlıcı" ailesi oturuyordu. Ev hala güzel ve sıcak idi. Yalnız yaşlanmıştı, tıpkı kendisi gibi. Şaşırmadı. Sevindi. Tatlıcı ailesi "Şam tatlısını", "kabak tatlısını", "temriye"yi iri dilimli şöbiyet'i, "kerebiç"i, ve "turunç reçel"ini yapıp satıyordu her gün köşe başındaki seyyar dükkanında. İlkin onlarla sohbet etmeye başladı Raşel Hanım. Kendisini tanıttı. Tatlıcıların Anneanneleri onu tanımıştı. -Sen Kemancı kız, -Sen Yahudi Salamon Efendi'nin kızı değil misin? Dedi. Raşel ve Anneanne gelinlere torunlara anlattılar. 30 sene öncesini, hüzünlendiler, buruklaştılar. Sonra Raşel avlu önündeki bahçede ağaçlara dokunmaya başladı. Bahçenin kenarındaki kocaman, upuzun turunç ağacının önünde durdu, Gözlerini kapadı, Ellerini göğsünün üzerinde birleştirdi ve Boynunu büktü. o turunç ağacı onun Mersin'e bıraktığı emanetin bekçisi idi. Kemanı kim bilir nasıl çürümüş ve kaybolmuştu toprağın altında 30 senedir. ************************ - "Bir kazalım burayı ne dersin?" dedi anneanne - "yüreğin bu topraklarda kalmasın. Emanetine bir
  • 28. 28 göz at" dedi. "Bu senin hakkın". O gün öğleden sonra oğullar turunç ağacının çevresini kazmaya başladılar. Toprağı okşayarak çalışıyorlardı. Raşel başlarındaydı. "Biraz daha sola", "Lütfen yavaş" diye diye. Turunç ağacının köklerinin sarmaladığı, çepeçevre kucakladığı o nesneye hayretle baktılar önce. Kökler bir arkeolojik kazı yapılıyormuşçasına, süpürgelerle, fırçalarla aralanmaya başlandı ve onların arasından o nesne çıkarıldı. O nesne Raşel hanımın yıllar önce toprağa gömdüğü kemanı idi. Keman hemen hemen olduğu gibi duruyordu. Kendisine emanet edilen kemana dört kökü ile bakmıştı turunç ağacı. Kucaklamış, bağrına basmıştı Raşel kutuyu açtı, temizledi, kalan tellere kısa süren bir akort yaptı ve kemanı şefkatle omzuna dayadı. 30 yıl öncesi günlerde mahallenin çok iyi bildiği bir melodiyi seslendirmeye başladı. Ve mırıldandılar anneanne ile birlikte. "Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer Bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer Ne yazık ki deniz engin ve ufuklar ölgün Bin elemle doluyor her yeni gün Yarın olsun yarın olsun Diye renkler soluyor. Neye baksam neyi görsem bana bin dert oluyor Bu karanlık günün elbet gelecektir sonu. Kalbim özlüyor onu. (*) Bu olayı bana aktaran sevgili ve rahmetli anneannem "Saadet Hadra"yı sevgi ile anıyorum. Öyküdeki isimler gerçek olmayıp anılara saygımız sebebiyle gizlenmiştir.
  • 29. 29 İLKÖĞRETİMDE MÜZÎK DERSLERİ Ayşe FAHLİOĞULLARI Yaklaşık olarak sekiz yıl önce Mersin'de bir ilköğretim okulunda göreve başladığım ilk hafta içinde, önceki okulum Serik Lisesi'ni çok arayacağım kanısına kapıldığımı unutamıyorum. Müzik derslerinin haftada sadece bir saat olması ve çoğunlukla yeter sayıda müzik öğretmeni olmamasının, ders yoğunluğu açısından oldukça şanssız bir konumda olmamıza neden olduğunu belirtmeliyim. İdealist bir müzik öğretmeninin kendi dersi ile ilgili konularda, görev yaptığı bir ilköğretim okulunda arzu ettiği düzeyi yakalayabilmesinin ne denli olanaksız olduğuna değineceğim. Öncelikle arzu edilenin ne olduğuna bakalım: Müzik konusuna yeteneği olsun olmasın her öğrenci bu dersi almak zorunda ve bu nedenle bütün öğrencilerden aynı performans beklenmez. Temel müzik bilgisi yanında kulak algılaması iyi olan yetenekli öğrencilerle çoksesli koro çalışması yapmak, bu çalışmayı çeşitli gün ve etkinliklerde sergilemek, düzenlenecek yarışmalarla, çalışmalara katılan öğrencilerin sevinç ve heyecanını paylaşmanın yanında okulu temsil etmek, sözü edilen etkinlikleri izleyen öğrenci velilerine çocuklarının gelecekteki meslek seçimleri konusunda sanatın da bir alternatif olduğunu benimsetmek ve en önemlisi, öğrencilerin yoğun ders saatleri arasında haftada bir saat dahi olsa deşarj olmalarını sağlayarak diğer derslerin geriliminden uzaklaştırmak. Bilindiği gibi birçok okulda sabah ve öğle olmak üzere ikili öğretim yapılmaktadır. Dersler arasındaki boşlukların çok kısalığı, müzik dersi için (varsa) müzik sınıfında ders düzeni oluşturup derse başlamak için yeterli gelmemektedir. Bununla beraber, müzik eğitimi kitapları, tam olarak öğretmenin anlayışına uygun olarak hazırlanamadığından bazı durumlarda, öğretilecek olan şarkının tahtaya yazılması, öğrencilerin onu deftere geçirmesi zaten bir saat olan ders saatinin, yarıya yakınını götürmektedir. Geriye kalan zamanla yetinmek durumundayız. Koro çalışmasını da zaten ders saatleri içinde yürütmek teknik açıdan da olanaksız. Çünkü; koro elemanları farklı sınıfların öğrencilerinden oluşmaktadır. İkili öğretim nedeniyle günün öteki yarısında sınıflar boş olmadığından söz konusu çalışmayı hafta sonuna bırakmak en akılcı çözüm gibi görünmektedir. Burada ise hesapta olmayan problem, koro elemanlarının servis, okul dışı dershane saatleriyle çakışma ailelerin hafta sonundaki farklı programlan şeklinde ortaya çıkmaktadır. Tüm olumsuzluklara karşın, olanaklar elverdiğince bir koro oluşturuluyor. Hedef çok sesli çalışmak, nefes, diksiyon v.b. teknik kazanmak ve bir yarışmaya ( o da düzenlenirse) hazır olmaktır. Fakat programı belirleyip uygulamak çok zor, çünkü; 29 Ekim, 10 Kasım, 24 Kasım, 18 Mart, 23 Nisan v.b. bayram ve anma günlerinin içeriğine uygun bir programla koromuz, okul törenlerinde
  • 30. 30 yer almak durumundadır. Açık havada yetersiz ses düzeni ve hava koşullarında bütün emeklerin boşa gittiğini yaşamak ise gelenek haline gelmiştir. Yine de yılgınlığa düşmez, koroya katılan yavrularımızı öper, başarılı olduklarını ve olumsuz koşulların onların suçu olmadığını anlatıp gönüllerini alırız. Cumhuriyetimizin 75. Yılı etkinlikleri çerçevesinde Toros Koleji tarafından organize edilen ve jüri başkanlığını Sayın Nevit Kodallı Hocamızın yaptığı yarışmanın Mersin'de çok sesli koro çalışması yapan okul korolarının gerçek anlamda etkinliklerini sergileyebilecekleri çok güzel bir ortam yaratması açısından önemli bir başlangıç oluşturduğu kanısındayım. Fakat, ne yazık ki arkası gelmedi. Bir daha ki seneyi hedef alıp çalışmalarını hızlandıran okul koroları, bu güzel çalışmaları sergileyebilecekleri düzeyli bir ortamı umarım en kısa sürede bulurlar. Mersin Polifonik Korolar Derneği'nin yürüttüğü koro çalışmalarının, okul korolarına göre daha olumlu koşullar sağlandığında ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu hep beraber görmekle bir- likte, farklı konumlarda değerlendirilmesi gerekmektedir. Sonuçta yapılan her çalışma, gelecek süreçte mutlaka birçok kazanımı beraberinde getirecektir.
  • 31. 31 Genç Koristlerimizden İŞTE POLİFONİK KORO!... Başak Z. ARSLAN Çok sesli yaşadığımız bu dünyada, çok sesli yaşanılan küçük birliktelikler de a sesleri en ücra köşelerdeki mutsuzluklara bile ulaşabiliyor. Küçük umutların daracık yüz ölçümlerinde büyük kitlelere yaşattığı mutluluklar. Emek, dostluk, umut ve basan; işte bu koronun anahtar kelimeleri! Monotonluk? Asla bu koroya uymayan bir kavram. Çünkü yaptıkları yenilikler, ulaştıkları başarılar, monoton olmadıklarını fazlasıyla kanıtlıyorum. Canınızın çok sıkkın olduğu, yada kendinizi, kendinizde hissetmediğiniz bir günde; salına salına o kapıdan içeri girdiğinizde, üzerinizde hissettiğiniz ilgili bakışlar düşük moralinizle kıyasıya savaşır, ve bu savaşı hep kazanır. Koronun rakipsiz bası Vahap abisi, hiç açılmamış bir çiçek gibi arkasında taşıdığı topuzuyla Müşerref abla, her zaman sizi güldürmeyi başarabilen Mayk, sonsuz anlayışı, sevimli konuşma tarzı ve sizi şevke getiren mavi bakışlarıyla Alexei ve tabi ki asla taviz vermeyen, yüreğindeki kocaman sevgisi hiç bitmeyen başkanımız Selma Yağcı'sıyla bir bütündür Polifonik Koro. Hiç parçalanmaz, parçalanamaz! Sevgi vardır en başta!... Yüreklerindedir o sevgi ve hiç bitmek bilmez, tükenmez. Sevgi doludur yaptıkları her şey, küçükte olsa sevgi dolu. Ufaktır ama kocaman işler başarır, kocaman yüreklere ulaşır. İşte budur o insanları mutlu eden, insanları yaptıkları müzikle mutlu etmek. Müzik!.. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? İnsan içine girince daha da hoşuna gidiyor, daha da seviyor bu işi. Şunu itiraf etmeliyim ki müziğe bağlanmamdaki en büyük etkenlerden biri de Polifonik Koro'ydu. Müzik denen kavramı, yaptıklarıyla o kadar yüceleştiriyorlar ki bağlanmaktan alamıyorsunuz kendinizi... Bir düşünün; onca insan bir şey için uğraşıyor. Tek bir amaca hizmet veriyor. Müzik ve bunu insanlara anlatmak. Kimi evde minik bebeğini bırakıyor, kimisi karısını kocasını... Belki aç bile kalıyorlar, 2-3 gün uyumadıkları bile oluyor belki! Ama sonunda bir tek insana bile ulaşmak unutturuyor hepsini. Biz buradayız ve hep burada olacağız. Sizi de bekliyoruz. Eğer biraz olsun bir şeyler anlatabildiysem ne mutlu bana. Hoşça kalın.
  • 32. 32 Okurlardan MÜZİK NEDİR? Ayşe Didem KARAYAKA İst. Üniv. D. Kon. Flüt Böl. Lisans 3 öğrencisi 15 yaşında iken yazdığı bir yazıdan alıntı. Müzik nedir? Kimileri için bir ezgi, kimileri için bir konçerto, kimileri için ise bir şarkıdır. Ve müzik kimileri için yaşamdır. Ben müziğin yaşam olduğuna inanıyorum. İnsanlar notalara benziyorlar. Hepsi farklı farklı nitelikteler. Biri sekizlik, diğeri natürel, bir başkası dörtlük nota gibi!.. Ama sonunda öyle bir birleşiyorlar ki bu notalar, ortaya mükemmel bir armoni çıkıyor. Bir kardeşlik, bir sevgi armonisi... Eğer müzik bir senfoni ise yaşam da bir senfonidir. İlk önce her şey normal başlar yaşamda. Sonra ise hızlanır yaşam; alevlenir, kızgınlasın Sonra bir daha normale döner yaşam, o alev sönmüştür. Yaşamın sonunda ise her şey toparlanır. Bütün olaylar sonuçlara bağlanır ve yaşam görkemli bir şekilde biter. Tıpkı senfonide olduğu gibi!.. Müzikte yaşamı bulurum ben. Acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi bir obua konçertosunun 'largo' bölümünde dağıtırım. Sevinçlerimi, heyecanlarımı ise bir flütün canlı ezgisinde bulurum. Bazıları için zevk iken bazıları için hayatını kazanma yoludur müzik. Ama en iyisi müziği içten sevip, onu büyük bir zevkle yapıp sonucunda da karşılığını almak olsa gerek. Yaşam için müzik gereksizdir bence. Çünkü yaşamın kendisi müziktir.
  • 33. 33 Haberler Koromuz üyelerinden Tansel Salluhi geçtiğimiz aylarda önemli bir ameliye geçirdi. Şu anda aramızda. Arkadaşımıza geçmiş olsun diyoruz. Koromuz üyelerinden Canan Türkalp, Diş hekimi Serhat Işılak ile nişanlandı Kutluyor, mutluluklar diliyoruz. Koromuz üyelerinden, Ayşe Develi'nin Ankara'da yeni iş kurması nedeniyle zaman zaman Ankara'ya gideceğinden, aramızda daha az bulunacağını duyurur, yeni işinde başarılar dileriz. Koromuz üyelerinden Cem Buluklu'nun bebekleri olduğunu duyurur, sağlıklı b ömür dileriz. Dernek koromuza yeni katılan; Cem Buluklu Sabahat Yüksel Selin Evren Genç Pınar Arıkan Nesrin Okan Yurdagül Keskin Esra Arslan Gamze Özdemir Yıldıray Yaşar Zafer Öztürk Asiye Şeyda Devrekanlı Zeynep Kaya Derya Girkin Arkadaşlarımıza aramıza hoş geldiniz diyoruz. Dergimizin 1. sayısı ellerine ulaşan ve bize bizzat telefon ve mektupla kutlama nezaketinde bulunan; Sayın Ahmet Say'a, Sayın Mehmet Büyükbörekçi'ye ve Sayın Müzeyyen Demirci'ye ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimizi iletiyor, dergimizin diğer sayıları için değerli yazılarını bekliyoruz. Derneğimiz büyükler korosunun Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafında 21-22 Nisan'da Antalya Şenliğine katılmak ve konser vermek üzere davı edildiğini tüm üyelerimize duyuruyor. Antalya Büyükşehir belediyesine şimdiden teşekkürlerimizi sunuyoruz. Altamira Sanat Galerisi ve onun yayın organı ALTAMİRA SANAT’a kültür ve sanat ortamına hoş geldiniz diyoruz. Başarı dileklerimizle.