5. Fuller Haçlı Seferleri’nin sebepleri arasında şunları da ilave ediyor: “ Haçlıların
büyük bir harekete kendilerini salıverecek derecede maceraperest ve dindar
kimseler olduğu düşünülmemeli. Pek âlâ dinî niyetle gidenler vardı. Ancak bununla
birlikte hareket içinde, şuurlu kimselerin dışında, kalabalığa uyan ayak takımı diye
tabir edebileceğimiz işsiz güçsüz, parasız pulsuz insanlar daha fazlaydı. Borçlular
borçtan kurtulmak ve kreditörlerini dolandırmak için; uşaklar vazifeden ve
efendilerinin kaprislerinden içtinap için bu seyahate katıldılar. Hırsızlar ve katiller
haça sığınarak darağacından kurtuldular. Zina edenler bu seferle günah çıkarttılar
v.s. “
( Tarih Aynası, Işık Yayınları, Mart 2005, s. 19 )
6. I. Haçlı Seferi(1096-99)
Sekiz Haçlı seferi olmuştur.
Bunlardan özellikle ilk dördü çok
önemlidir. Haçlılara karşı başarı ile
mücadele eden Kılıçaslan, Haçlıları
çok kalabalık olmalarından dolayı
durduramamıştır. Antakya'yı da işgal
eden Haçlılar, 1099'da Kudüs'ü
Fatımilerden aldılar.
I. Haçlı Seferi sonunda;
• Kudüs Haçlıların eline geçti.
• İznik ve Batı Anadolu Bizans'ın
eline geçti.
• Anadolu Selçukluları İznik'i
kaybedince Konya'yı başkent
yaptılar.
• Haçlılar ellerine geçirdikleri
Antakya, Urfa, Trablusşam, Sur,
Yafa, Nablus gibi şehirlerde feodalite
rejimine dayanan dukalık ve
kontluklar kurdular.
7. Haçlılar ve Bizans
“ İlk bakışta Bizans’ın Haçlılar’la bütünüyle iyi ilişkiler içinde olduğu düşünülebilir, fakat
gerçekte hiç de böyle değildi. Bizans imparatorları Haçlılar’a güvenmiyordu. Öncelikle,
Haçlılar’ın tümünün İstanbul’da gözleri vardı. En dost görünenleri bile topraklarından
geçerken Bizans’a önemli ölçüde yük olmaktaydı. Ayrıca bir devlet olarak Bizans,
Selçuklular’la da anlaşmalar yapmak zorundaydı. Bu durumda batılılar, İmparator’un
Türkler’le anlaşma yapmasını ne anlıyor ne de kabul edebiliyorlardı. Runciman, buna
şöyle bir açıklama getiriyor: “Bizans stratejisinin çok geniş icapları onların (batılıların)
anlayış kapasitesini aşmaktaydı... “
8. Her yaşta ve durumdaki erkekler, yolun
tehlikelerinden dolayı çok az sayıda kadın, dini
açıdan kutsanmak için dilek diler ve yola çıkarlardı.
Mal varlıkları ve paraları yolculuklarında korunurdu.
Döndüklerinde ise, hacca gittiklerine dair tüm
belgeleri ortaya çıkarmak zorundaydılar.
Haçlı Devletleri
9.
10. II.Haçlı Seferi(1147-49)
Musul Atabeyi İmadeddin Zengi Urfa'yı
1144'te Haçlılardan aldı. Ardından Halep ve
Şam da alınınca Kudüs Krallığı Papa'dan
yardım istedi. Papa'nın çağrısı ile Alman
imparatoru III. Konrad ile Fransa Kralı VII. Lui
ayrı yollardan Anadolu üzerine sefere çıktılar.
iki ordu da Anadolu Selçukluları tarafından
bozguna uğratıldılar. Ordularının büyük
kısmını kaybeden iki kral Şam'a saldırdılar
fakat başarılı olamadılar. Şam’ın Haçlılar tarafından kuşatılması
II. Haçlı Seferi sonrasında Türk kılıç artığı Haçlı şövalyeler bozulmuş, Antalya çevresindeki dağ
yamaçlarına sığınmışlardı. Aç ve perişan idiler. Yerli Rumlar bunları buluyor, soyuyor, öldürüyor
veya ölüme terk ediyorlardı. Kendi ülkesinde geçen bu olay Sultan Mesud'a ağır geldi. Dağlara
sığınmış, bütün şövalyeleri toplattı. Hastanelere yatırdı. Kendilerini soyan Rumlar'dan mallarını
geri alıp şövalyelere verdi.
Bu olayı bize, hadisenin şahidi Fransız şövalyesi Odon de Deuil anlatıyor ve şöyle yazıyor
( Bibliothéque des Croisades, I, 244 ) : " Haçlılar, dindaşları Rumlar'dan ve düşmanları Türkler‘
den işte bu muameleyi gördüler. Merhamet, hıyanetten zalimdir. Nitekim Türkler'den
böylesine şefkat gören 3. 000 genç şövalye, Katolik dinlerini de muhafaza ederek, Türk
sultanının hizmetine girdiler. Bu haber Fransa kralının karargahına geldiği zaman hepimiz çok
müteessir olduk. “ ( Yılmaz Öztuna, Tarih Sohbetleri 1, Ötüken
11. III. Haçlı Seferi(1189-92)
Mısır'da devlet kurmuş olan Selahaddin
Eyyûbi, Haçlılara karşı amansız bir
savaşa tutuştu. Amacı; Suriye'deki Haçlı
üstünlüğüne son vermekti. Selahaddin
Eyyûbi bu mücadelesinde başarılı olarak
1187'de "Hıttin" denilen yerde Haçlıları
yendi. Kudüs dahil olmak üzere
Suriye‘nin büyük bir bölümünü Haçlı
istilasından kurtardı. Kazanılan bu
zaferler, Avrupa'da duyulunca, her
yerde dini propagandalar yapıldı. Alman
İmparatoru Frederik Barbaros, Fransa
Kralı Filip Ogüst ve İngiltere Kralı Arslan
Yürekli Rişar komutası altındaki yeni
Haçlı orduları harekete geçtiler.
Deniz yoluyla gelen İngiltere Kralı Aslan
Yürekli Rişar ve Fransa kralı Filip Ogüst
Akka kalesini kuşatarak aldılar. Bundan
sonra iki kralın arası açıldı ve Fransa
kralı ülkesine döndü. Bölgede iki yıl
daha kalan Aslan Yürekli Rişar. Kudüs'ü
alamayınca, Selahaddin Eyyûbi ile Yafa
ve Sur arasındaki bölgenin Haçlılarda Selahaddin Eyyübi
kalması ve Haçlıların silahsız Kudüs'ü
ziyaret edebilmeleri şartıyla anlaşma
yaparak geri döndü.
Selahaddin Eyyübi’nin Kudüs’ü fethi
12.
13.
14. Aslan Yürekli Richard
Richard Haçlı Seferleri’ne gönüllü katılan İngiltere’nin gurur duymasına neden olan gözüpek
kahraman olarak hatırlanır. Kuşkusuz, Kudüs’ü geri almamıştır ama bunun ne önemi vardır ki?
Bazıları bunun Kutsal Topraklar’da bir Hristiyan gibi davranmadığını ileri sürerek kadın ve
çocukların da içinde bulundukları üç bin Müslüman tutsağı öldürttüğüne işaret ederler.
Richard bir süre sonra, ortak bir Hristiyan krallığı kurma umuduyla, kızkardeşini Müslümanların
lideri Salahaddin’in kardeşiyle evlendirmeye kalkışmıştır. Ancak bu evlilikle ne Salahaddin’in kardeşi,
ne de Richard’ın kızkardeşi pek ilgilenmemiştir.
Richard ülkesindeki halkı için büyük bir kahramandı. Hatta yokluğunda İngiltere’de suç oranı almış
başını yürümüş, krallık neredeyse dağılmış ve soylular denetimden çıkmışlardı.
Sonunda Richard’ın Kutsal Topraklar’da yapabileceği bir iş kalmamış ve yurduna dönme zamanı
gelmişti. Ama ne yazık ki, zamanın en büyük stratejistlerinden biri olmasına rağmen, yolda Avusturya
Kralı Leopold tarafından yakalandı ve bir yıl tutsak kaldıktan sonra halkının verdiği fidye ile kurtulabildi.
( Richard Shenkman, İnsanlık Tarihinde Büyük Yalanlar, Milliyet Yayınları, Haziran 1996, s. 35-
15. Aslan Yürekli Richard Selahaddin Eyyübi Selahaddin Eyyüni’nin Şam’daki
türbesi
Kingdom of Heaven filmine konu olan III. Haçlı Seferi, en meşhur Haçlı seferlerinden...
Diğer seferlerde olduğu gibi yine Kudüs ve çevresindeki çatışmalar sonucunda gerçekleşen
savaşta Selahaddin Eyyubi ve Nureddin Zengi’nin karşısında Fransa, Almanya kralları ile
İngilizler’in meşhur kralı “ Aslan Yürekli Richard “ yer almış. Karşı karşıya gelen iki toplum
sadece dini anlamda değil kültürel olarak da birbirlerinden çok farklı. Mesela, Selahaddin
Eyyubi’nin Kral Richard’a gönderdiği mekanik saatin ne olduğu anlaşılamamış ve içinde
şeytan olduğuna hükmedilmiş. Haçlılar’ın katliamlarına karşılık Hristiyanlar Müslüman
hastanelerinde tedavi edilmiş, hatta kendi doktorlarınca iyileştirilemeyen Kral Richard’a
Selahaddin Eyyubi kendi doktorunu göndermiş. Haçlılar her ne kadar II. Seferlerinde
hiçbir şey elde edemeden geri dönseler de Kral Richard’ın şu sözleri tarihe geçmiştir;
“ Ben Selahattin’den insanlık öğrendim. “
Vatan 17 Nisan 2005
16. IV .Haçlı Seferi (1204)
ve İstanbul’un İşgali
Eyyubiler, Haçlılarla mücadeleye
devam ediyorlardı. Filistin'deki Yafa
ve sahil şeridindeki bazı kaleler,
Eyyubilerin eline geçince Papa, bütün
Hıristiyanları sefere çağırdı. Haçlılar,
bu defa deniz yolunu kullanmak
istediler ve Venedik ile anlaştılar. Bu
sırada Bizans'ta taht kavgaları
sürüyordu. İmparator olmak isteyen
Aleksi Angelos, Haçlılardan çeşitli
vaadlerle yardım istedi. Papa'nın
muhalefetine rağmen İstanbul'a gelen
Haçlılar, tahttan indirilen İzak ve oğlu
Aleksi'yi imparator ilan ettiler ve
İstanbul'u yağmaladılar.
İstanbul halkının ayaklanarak
imparatoru ve oğlunu öldürmesi
üzerine Haçlılar, İstanbul'u işgal
ederek Latin İmparatorluğu'nu
kurdular (1204). İstanbul'dan kaçan
Bizans soyluları, İznik Rum
İmparatorluğu'nu (1204 - 1261) ve
Trabzon Rum İmparatorluğu'nu ( 1204
- 1461) kurdular. İznik Rum
İmparatorluğu, 1261 yılında Latin
İmparatorluğu'nu yıkarak Bizans'ı
tekrar canlandırmıştır.
17. San Marco Katedrali’nde IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’dan götürülen at heykelleri.
1204 yılında IV. Haçlı seferi sırasında İstanbul büyük bir yağma ve
yangın yaşamış, özellikle Ayasofya ve Hipodrum’da var olan değerli
heykeller Latinler tarafından Venedik’e götürülmüştür ( Örneğin
bugün San Marco kilisesi cephesinde bulunan dört at heykeli bu
sırada götürülen eserler arasındadır ).
( Mustafa Armağan, İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini, Gelenek Yayınları, Mayıs 2003, s.279 )
18. Haçlı Seferlerinin Sponsorları:
Yahudiler
Haçlı maceracıları İslam'a karşı gelmek için
Avrupa Yahudilerinden yüksek faizle para
alıyorlar ve hemen hemen bütün Haçlılar
Yahudilere borçlu olarak bu seferlere
katılıyorlardı. İşte, sonradan bütün dünyaya
hakim olan Yahudi sermayesinin ve Yahudi
bankacılığının nüvesi, Haçlı seferleri sayesinde
inkişaf ediyordu.
Fakat işler Yahudiler için hep böyle tatlı
yürümüyordu. Bazen Şark'a kadar gelmeyen
veya gelemeyen Haçlılar, bu para aldıkları
Yahudi mahallelerine (getto) hücum ediyorlar
ve katliama başlıyorlardı. Yahudiler bir
vaveyladır koparıyorlar ve işler büsbütün
karışıyordu. Hristiyanlar silahlı ve Yahudiler
silahsızdı. Fakat Yahudilerin elinde büsbütün
Hrıstiyan alemini susta durduracak müthiş bir
silah vardı: Para. İşte bu para denilen müthiş
silah sayesinde her şey düzeliyor ve ortalık süt
liman oluyordu.
( Münevver Ayaşlı, Dersaadet, Timaş Yayınları,
İstanbul, 2002, s. 38 )
25. Haçlı Seferlerinin Avrupa Yaşamında Meydana Getirdiği
Yenilikler
Haçlılar, yerleştikleri Filistin’de bol bulunan zeytinlikleri ve susam tarlalarını ekip biçmeyi,
bu ürünlerden yağ çıkarmayı, Lübnan’ın denize bakan dağ yamaçlarında bağcılık yapmayı
öğrendiler. Hem bu ürünleri kullanmaya hem de onları Süveydiye, Lazkiye, Cebel, Trablus,
Beyrut, Sayda, Akka, Sur, Hayfa ve Yafa limanlarından Batı’ya taşımaya başladılar.
Haçlılar, şekerkamışını da ilk defa Filistin’de görüp tanıdılar. Kısa zamanda şekerkamışı
yetiştirmesini ve özsuyunu çıkarmasını öğrendiler. 12. yüzyıldan itibaren Suriye’den gelen
şeker ve çeşitli meyveler Batı sofralarını da süsledi.
Avrupalılar, hindistancevizi, limon, portakal, turunç, incir, kayısı, zerdali, kavun, karpuz,
badem, susam, darı, pirinç, soğan gibi birçok besin maddesini de yaygın bir şekilde
tüketmeye ve zaman içinde, tadına alıştıkları bu ürünleri gittikçe daha fazla aramaya
başladılar.
Hindistan’da Budist rahiplerin dua ederken kullandıkları ve Müslümanların da
benimsedikleri ‘tesbih’, Haçlılar yoluyla Batı’nın Katolik Kilisesi’ne girdiği gibi, Haçlılar yine
Hint asıllı olup Müslümanlardan öğrendikleri ‘satranç’ oyununu da Batı’ya taşıyıp tanıttılar.
Yeldeğirmenlerini de Avrupa’ya Haçlılar götürdü; yeldeğirmenleri ilk defa 1180’de
Normandiya bölgesinde ortaya çıktı. Arapçası ‘naure’ olan ve Batı dillerine ‘noria’ şeklinde
geçen su çarkları, Haçlı döneminden önce de Avrupa’da kullanılmaktaydı. Ancak Haçlılar
Suriye’de özellikle Hama’da kuyulardan su çekme işinde kullanılan bu su çarklarının
geliştirilmiş şeklini Batı’ya taşıdılar.
Müslüman gemicilerden deniz pusulasını ilk öğrenen İtalyanlar oldu. Bu pusula
muhtemelen suda yüzen bir tahta parçasına bağlanmış mıknatıslandırılmış bir iğne idi;
basit ama çok yararlı bir icattı. Ayrıca İtalyan denizciler Müslümanların ‘usturlap’ı ile,
bir dereceye kadar da olsa, enlem-boylamları hesaplamaya başladılar.
( Popüler Tarih, Nisan 2003, Işın Demirkent, ‘ Yakındoğu’nun Avrupa’ya Öğrettikleri’, s. 25-29 )
26. Araplar Açısından Haçlı Seferleri
Haçlı Seferleri, unutulmakta olan cihad kavramı-
nın yeniden canlanmasına yol açtı. Haçlıların Suriye
’ye ulaşmasının ve camileri kiliseye çevirmelerinin
ardından, Müslüman değerlere açıktan saldırısı
Cihad’a daha da farklı bir anlam kattı. Cihad ruhu,
yöneticilerle ulema arasında yeni bir işbirliği yarattı.
Bazı kesimlerce Haçlı seferlerinin cihad uygulamasına
bir cevap niteliği taşımadığı, XI. yüzyılın sonunda
cihad’ın zaten Müslümanlar arasındaki cazibesini
kaybettiğini ve Müslümanların, farklı dini toplulukla-
rın varlığını tanıma eğiliminde olduklarını ifade
edilmektedir. Haçlılar geldiğinde Müslüman Orta-
doğu’nun parçalanmış ve birbirine düşmüş olması,
Haçlıların ilk andaki başarılarının sebeplerinden biri
gibi görülmektedir. Müslümanlar Haçlıları, İslam’a
saldıran Hıristiyan savaşçılar olarak görmüşler ve
geldikleri ülkelerin daha uzak olması dışında, bu
savaşçıları iki yüz yıldır uğraştıkları Hıristiyan Bizans-
lılardan ayırt etmemişlerdir. Haçlı seferleri
sonucunda iyice zayıflayan Araplar Moğol saldırıları
karşısında yenik düştüler.
27. Şövalye Kimdir?
" Bir şövalye normal bir savaşçının da ötesinde bir
yere sahiptir. O artık bir tarikatın üyesi olmuş
sayılabilir, tıpkı bir keşiş gibi. Çünkü bir şövalyenin
sadece cesur olması yetmezdi. Bir keşiş nasıl duası
ve hayırlı işleriyle Tanrı'ya hizmet ediyorsa, şövalye
de bu Tanrı hizmetini gücü ile yerine getirirdi. O
kadınlar, yoksullar, dullar ve yetimler gibi zayıfları
ve savunmasız durumda olanları korumalıydı.
Kılıcını sadece hak uğrunda çekmeli ve her hareketi
ile Tanrı'ya hizmet ettiğini göstermelidir. Dirlik
sahibi olan derebeyi onun komutanı, bir çeşit
efendisidir. Ona kayıtsız şartsız itaatle yükümlüdür.
Onun için her şeyi göze almalıdır. Kaba ve
terbiyesiz davranamayacağı gibi, tembel ve züppe
de olmayacaktır. Savaş sırasında hiçbir düşmana iki
kişi olarak saldırma-
yacak, teke tek dövüşecektir. Yendiği düşmanına
aşağılayıcı davranışlarda bulunmayacaktır. Bugün
bile böyle davranabilen insanlara " Şövalye gibi"
veya " Şövalye ruhlu " denilir.
( Gençler İçin Kısa Bir Dünya Tarihi, s. 166 )
28. Şövalyenin yaşantısı romantik miydi?
Eh, soğuk ve cereyanlı şatolarda yaşarlarda yaşarlardı. Savaşa gittiklerinde “ sıcakla, soğukla, çok
çalışma, pek az uyku ve uzun nöbetlerle “ boğuşurlardı. Çoğunlukla genç ölürlerdi. Pek azı tehlikede
olan genç kızları kurtarmıştır. Ve çoğu beş parasız ölmüşlerdi. Bir tarihçi onların “ aşktan çok gelir “
peşinde olduklarını yazmıştır.
Ama turnuvalara katılırlardı değil mi? Çoğu katılmazdı. Turnuvalar ancak Ortaçağın sonlarına doğru
popüler olmuştur.
Zaten turnuvalar Hollywood’un gösterdiği kadar romantik değildi. Çoğunlukla “ kazalar “ olurdu.
Şövalye Roger de Lembum’un küt uçlu mızrağı yerine yanlışlıkla sivri uçlusunu kullanıp rakibini
öldürdüğü zaman olduğu gibi. Bu olay o kadar sık tekrarlanıyordu ki, sonunda hem Katolik Kilisesi ve
hem de Fransız monarşisi bu turnuva karşılaşmalarını yasakladılar.
Şövalyeler parlak zırhlar giyerlerdi değil mi? Aslında Ortaçağ boyunca şövalyeler ağ biçiminde
örülmüş tel giysiler giyerlerdi. Parlak zırhlar ancak dönemin sonlarında geliştirilmiştir. ( Ayrıca,
şövalyelerden çoğunun bunları satın alacak paraları da yoktu. )
Bir şövalye ahlak kuralına göre yaşardı. Burası doğrudur. Ancak bu kural biraz garip de olabilirdi.
Diyelim ki, bir şövalyesiniz ve ters düştüğünüz birini kaçırmak istiyorsunuz. Bu kurala göre bunu
yapabilirdiniz. Kuralın belirlediği tek şey istenecek kurtarmalığın “ mantıklı “ olmasıydı. Mantıklı bir
kurtarmalık ne kadardı? Bu, sizin istediğiniz rakamdı. Kuralın güzelliği de, bu esnekliğindeydi.
Kuralların bir garipliği de centilmenlerin ancak diğer centilmenlere karşı centilmence davranması
zorunluluğunun olmasıydı. Bir şövalye bir köylüyü eşek sudan gelinceye kadar dövmek isterse bunu
keyfince yapabilirdi.
Şövalyeler hakkındaki bir inanç da onların hep at sırtında dövüştükleridir. En azından İngilizlerde
böyle değildi, Fransızlar yayan çarpışmanın çok aptalca olduğuna inanırlardı ve Yüzyıl Savaşları’nda
İngilizleri her yayan görüşlerinde kahkahayı basmışlardı. Hah... ha... ha. Derlerdi. “ Aptal İngilizlere bak,
yayan savaşıyorlar! “. Ancak kazanan İngilizler olunca da hep şaşırırlardı. İngilizler neden at sırtında
savaşmazlardı? Çünkü çoğunlukla at alacak paraları yoktu. (Richard Shenkman, İnsanlık Tarihinde Büyük Yalanlar, s. 40-41)
29.
30. Doğu ve Batı Kiliselerinin Haçlı Seferlerinden Sonra Bölgedeki Durumu
Kudüs Latinler tarafından zapt olununca, yerli Hrıstiyanlar her taraftan koşup buraya gelmişlerdi.
Ancak kısa zamanda efendilerinin değişmiş olmasından pişmanlık duymaya başladılar. Haçlı zaferi,
onlar için yapılmış değildi; Latin Kilisesi her türlü hoşgörüden uzaktı. En acı veren durum da yeni
patriğin doğulu din kardeşlerine, ‘ Gerçek Haç ‘ın yerini söylemeleri için işkence yaptırması olmuştu.
İşkence bunların dilini çözdü; ama Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki husumet zaman içinde daha
da artacaktı. Yerli Hrıstiyanlar bundan böyle, Latinlere karşı derin bir nefret duymaya başladılar.
Yüzyıllar sonra bile bu kin sönmemişti; 1806 yılında yerli Hrıstiyanlar, henüz dokuz yaşında bir
çocukken, 1186’da ölmüş olan Haçlı kralı V. Baudouin’in kemiklerini merasimle götürüp şehir
dışındaki bir uçuruma lanetler okuyarak atacaklardı.
( Popüler Tarih, Temmuz 2002, Işın Demirkent, Kudüs’ün Zaptı, s. 20 )
31. Ortadoğu’da Misyonerlik
Faaliyetleri
Haçlı Seferleri’nden sonraki dönemde Asya ve
Afrika’da, misyonerler faaliyetlerini artırıp
Hıristiyanlığı yaymaya çalıştılar. Bu savaşlar
sonunda Antakya, Kudüs, İstanbul, patrikleri
papanın hakimiyeti altına girdi kilisenin haki-
miyet sahası genişlemiş oldu Papanın misyo-
nerleri Habeşistan ve Çin e kadar gidiyordu.
Roma kilisesi haçlı seferleri sayesinde etkisini
Asya kıtasında yaymaya başladı bu seferlerin
sağladığı imkanla doğuya yerleşen keşişler haçlı
devletleri dışında misyonerlik faaliyetlerinde
bulundular doğu hükümdarlarına gönderdikleri
mektupla misyoner keşişlere özel imkanlar
tanınmasını sağladılar. Moğolların Hıristiyanlık
propagandasına müsamaha göstermesi ile
Asya içlerine hatta Çin e kadar ilerlediler,
buralarda misyonlar kurdular ve bu gün bile
etkisi gözle-
nen Kilise hukukunun temellerini yerleştirdiler.
32. Fatihlerin Fethi
Batıda, “Haçlı Doğu” için yeni yardımlar ve
ordular bir kez daha toplanırken, şövalyeler
de giderek doğulu olmaktaydılar. Artık
savaşlar dışında başlarına genellikle sarık
sarıyorlardı. Şövalye Tankred, sikkelerinde
sarıklı olarak tasvir edilmişti. Kadınların bile
çoğu peçe takmaktaydı. Düşmanlar, ortak
coğrafyanın bir gereği olarak dostluklar
kurmaya başlamıştı. Kral Baudouin,
Zengi’nin oğlu Nureddin’in yakın dostuydu.
Baudouin öldüğünde, Nureddin’in adamları
ona “frenklere saldırmanın tam zamanı”
olduğunu söylemiş, ancak Halep Atabeyi
bunu kabul etmemişti.
( FOCUS, Şubat 1997, s.
66 )
33. Çocukların Haçlı Seferi
Mayıs 1212’de, St. Denis’de on iki
yaşlarındaki Etienne adında bir çoban
çocuk, Hazreti İsa’nın kendisine görünerek
onu Haçlı seferini vaaz etmekle
görevlendirdiği, hatta ona krala teslim
edilmek üzere bir mektup verdiği
iddiasıyla ortaya atıldı.
Saint-Denis Manastırı’nın kapısında
vaazlarda bulunarak tıpkı Hazreti
Musa’nın Kızıldeniz’den geçişi gibi, denizin
çocukların önünde ikiye ayrılıp kendilerine
yol vereceğini ve kolayca Kudüs’e ulaşıp
‘Kutsal Ülke’yi kurtaracaklarını, büyüklerin
başaramadığı bu işi çocukların
başaracağını söylüyordu.
En büyükleri on iki yaşında olan
binlerce çocuk, Etienne’in çağrısı üzerine
bu şehre akın etmişti. İçlerinde bizzat
anne babaları tarafından olan toplumun
kenarına itilmiş fakir köylü çocuklarından
başka, evlerinden kaçarak gelen asalet
sınıfına mensup bazı çocuklar, kızlar, genç
papazlar, hatta bazı yaşlı hacılar bile vardı.
34. 1230 civarında Doğu’dan gelen haberlere
bakılırsa, bu çocukları taşıyan yedi gemi
Marsilya’dan denize açıldıktan birkaç gün sonra
fırtınaya yakalanmış, gemilerden ikisinin
Sardinia Adası yakınlarında kazaya uğrayarak
parçalanmış ve içinde bulunan bütün çocuklar
boğulmuştu.
Fransız çocukların yola çıkışından birkaç
hafta sonra Almanya’da da Rheinland
bölgesinden Nikolaus adında bir çocuk,
Köln’deki Aziz Üç Krallar Kilisesi’nde, tıpkı
Etienne gibi vaazlarda bulunmaya başlamıştı.
Nikolaus’un vaazları ve faaliyetleri sonucunda
kısa süre içinde çocuklardan oluşan bir ordu
Köln’de onun etrafında toplanmıştı. Bu
çocukların yaş ortalaması, Fransız
çocuklarınkinden daha büyük olup içlerinde asil
ailelerden gelenlerin sayısı da daha çoktu.
( Popüler Tarih, Aralık 2003, Ebru Ertan ‘Çocukların
Haçlı Seferi’, s. 39-41)
35. Robin Hood
13’üncü yüzyıl İngilteresi’nde aslan yürekli Richard
Haçlı Seferi’ne çıktı. Yerine kardeşi John’u bıraktı.
Richard, Norman soyundan olmasına karşın
çoğunluğu oluşturan Saksonlar’a eşitlikçi ve iyilik dolu
bir tavır sergiledi. Ancak kardeşi John bunun tersini
yaptı. Saksonlar’ı ezmeye başladı. Bu politik
değişimden cesaret alan Nottingham valisi Robin
Hood’un babasının şatosuna askeri baskın düzenletti.
Dük ve eşi öldü. Mallarına el konuldu. Robin Hood
canını zor kurtardı. Baskından kaçanların sığındığı
Sherwood Ormanı’na gizlendi. Robin Hood ormandaki
kaçaklarla yeşil giysilere bürünerek, “ Biz her zaman
yoksulların ezilmişlerin yanında olacağız. Namuslu
insanları, kimsesizleri yoksulları ezerek haksızlık ve
kötülük ederek cebini dolduranların paralarını alıp
ezilmişlere, yoksullara yardım etmeye çalışacağız.
Yurttaşın yurttaşı hor görmesini belki zamanla
önleyebiliriz. Yoksullar ve ezilmişler de bu ormanda
kendilerini koruyan kişilerin var olduğunu bilerek biraz
olsun rahatlar. Başları sıkışınca bize gelir. Böylece bize
katılan yürekli insanların sayısı artar “ kararını aldı.
36. Robin Hood önce köprüde kendisine katılmaya gelen Küçük John
ile karşılaştı. Tutuştukları kavgada yenildi. Küçük John’u saflarına
aldı. Bunu gece eğlenerek şarkı söyleyerek kutladılar. Ardından Keşiş
Tuck aralarına geldi. Çocukluk arkadaşı ve gönül verdiği Nottingham
valisinin kız kardeşi Merian erkek kılığına girerek ormana gelip Robin
Hood ile evlendi.
Bir gün evleneceği kız elinden alınan marangoz Alan geldi. Zorla
yapılan nikâhı basarak kızı kurtarıp sevdiği marangoz ile
evlendirdiler. Robin Hood’un başına konan ödülü almak için ormana
gelen tenekeci, şatosu elinden alınan yoksul şövalye ve birçok
sıkıntıya düşenin kurtarıcısı oldu.
Haçlı seferinden dönen Richard ona el konulan unvanını ve
mallarını geri vererek yanına aldı.
Robin Hood'un Nottinghamshire Her yıl İngiltere’de Robin Hood şenlikleri düzenleniyor. Robin
'deki heykeli Hood ruhu dünyayı öylesine sardı ki yapılan araştırmalarda daha
önce dünyada en çok tanınan kişi Hz. İsa iken son yıllarda Robin
Hood adı dünyanın dört bir yanında tanınan bir ad oldu. Nitekim
küreselleşme karşıtları olarak dünyanın gündemine damga vuran
gençler de Robin Hood adını ve onun yeşil giysilerini kendilerine
simge olarak seçti.
( Bütün Dünya, Eylül 2001, s. 99-102 )
39. Yararlanılan Kaynaklar:
Bütün Dünya, Eylül 2001
Popüler Tarih, Aralık 2003, Ebru Ertan ‘Çocukların Haçlı Seferi’
Popüler Tarih, Temmuz 2002, Işın Demirkent, Kudüs’ün Zaptı
Popüler Tarih, Nisan 2003, Işın Demirkent, ‘ Yakındoğu’nun Avrupa’ya
Öğrettikleri’,
FOCUS, Şubat 1997
Richard Shenkman, İnsanlık Tarihinde Büyük Yalanlar, Milliyet Yayınları
Gençler İçin Kısa Bir Dünya Tarihi
Mustafa Armağan, İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini, Gelenek Yayınları,
Mayıs 2003
Münevver Ayaşlı, Dersaadet, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002
Yılmaz Öztuna, Tarih Sohbetleri 1, Ötüken Yayınları
Tarih Aynası, Işık Yayınları, Mart 2005
http://www.tarihsayfam.com
http://ansiklopedi.turkcebilgi.com
http://egitim.mypunbb.com