SlideShare a Scribd company logo
1 of 8
‫‪DOKUZUNCU HÜCCET-İ ÎMANİYE‬‬

         ‫)‪(DOKUZUNCU ŞUA'NIN MUKADDEME-İ HAŞRİYYESİ‬‬


                                       ‫ب ْ م ل ر م رح م‬
                                       ‫ِس ِ ا ِّ ال ّحْ َنِ ال ّ ِي ِ‬
     ‫َ ُبْ َا َ ا ِ ِي َ ُمْ ُونَ َ ِي َ ُصْ ِ ُونَ * ََ ُ الْ َمْ ُ َى ال ّ َ َاتِ‬
          ‫وله ح د ف سمو‬                         ‫فس ح ن ّ ح ن ت س وح ن ت بح‬         ‫ل‬
       ‫ي ْرج حى من مي و ُ ِج‬
       ‫َا َرْ ِ َ َ ِ ّا َ ِينَ ُظْ ِ ُونَ * ُخ ِ ُ الْ َ ّ ِ َ الْ َ ّتِ َيخْر ُ‬
                                                            ‫و ل ض وعشي وح ت هر‬
    ‫اْلْ َ ّ َ ِ َ الْ َ ّ َ ُحْ ِ اْ َرْ َ بعْدَ َوْ ِ َا َ َ َاِكَ ُخْ َ ُونَ * َ ِنْ‬
        ‫وم‬           ‫ميت من حى وي ى ل ض َ م ته وكذ ل ت رج‬
 ‫َ َا ِ ِ َنْ ََ َ ُمْ ِنْ ُ َا ٍ ُ ّ ِ َا َنْ ُمْ َش ٌ َنْ َ ِ ُو َ * َ ِنْ َ َا ِ ِ َنْ ََقَ‬
      ‫اي ته ا خلقك م تر ب ثم اذ ا ت ب َر ت تشر ن وم اي ته ا خل‬
     ‫َ ُمْ ِنْ َن ُ ِ ُمْ َزْ َا ًا ِ َسْ ُ ُوا َِيْ َا َ َ َلَ َيْ َكمْ َ َ ّةً َ َحْ َ ً ِ ّ ِى‬
        ‫لك م ا ْفسك ا و ج لت كن ال ه وجع ب ن ُ مود ور مة ان ف‬
           ‫و ل ْض‬
           ‫َِكَ َ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ َت َ ّ ُو َ . َ ِنْ َ َا ِ ِ َلْ ُ ال ّ َوَاتِ َاْ َر ِ‬
                              ‫ذل لي ت لق م ي َفكر ن وم اي ته خ ق سم‬
       ‫وم ي ته‬
       ‫َاخْ ِ َ ُ َلْ ِ َ ُ ُمْ ََلْ َا ِ ُمْ ِ ّ ِى َِكَ َ َا ٍ ِلْ َاَ ِينَ . َ ِنْ آ َا ِ ِ‬
                           ‫و تلف ا سنتك وا و نك ان ف ذل لي ت ل ع لم‬
      ‫من م ُ ب ل ل و نه و تغ ؤك م ف له ان ف ذل لي ت لق م‬
      ‫َ َا ُكمْ ِاّيْ ِ َال ّ َارِ َابْ ِ َآ ُ ُمْ ِنْ َضِْ ِ ِ ّ ِى َِكَ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ‬
  ‫وم اي ته ير كم ب خ ف وطمع وي َزل من سم ء م ء‬
  ‫َسْ َ ُونَ . َ ِنْ َ َا ِ ِ ُ ِي ُ ُ الْ َرْقَ َوْ ًا َ َ َ ًا َ ُن ّ ُ ِ َ ال ّ َآ ِ َآ ً‬
                                                                                           ‫ي مع‬
‫وم اي ته‬
‫َ ُحْ ِى ِ ِ ا َرْ َ َعْ َ َوْ ِ َا ِ ّ ِى َاِكَ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ َعْ ُِونَ . َ ِنْ َ َا ِ ِ‬
                         ‫في ي به ل ض ب د م ته ان ف ذ ل لي ت لق م ي قل‬
‫َنْ َ ُو ُ ال ّ َآ ُ َاْ َرْ ُ َِم ِهِ ث ّ ِ َا َ َا ُمْ َعْ َةً ِ َ اْ َرْ ِ ِ َا َنْتمْ‬
   ‫ا تق م سم ء و ل ض با ْر ُم اذ دع ك د و من ل ض اذ ا ُ‬
      ‫َخ ُ ُونَ . ََ ُ َنْ ِى ال ّ َ َاتِ َاْ َرْ ِ ُ ّ َ ُ َا ِ ُو َ . َهوَ اّ ِى‬
         ‫وله م ف سمو و ل ض كل له ق نت ن و ُ لذ‬                                           ‫ت ْ رج‬
   ‫َبْ َ ُ اْل َلْقَ ُ ّ ي ِي ُ ُ َ ُوَ َهْ َ ُ ََيْ ِ ََ ُ اْل َ َ ُ اْ َعَْى ِى ال ّ َ َاتِ‬
          ‫ي دؤ خ ثم ُع ده وه ا ون عل ه وله مثل ل ل ف سمو‬
                                 ‫و ل ض وه عز ز حك م‬
                                 ‫. َاْ َرْ ِ َ ُوَ الْ َ ِي ُ الْ َ ِي ُ‬
       ‫‪Îmanın bir kutbunu gösteren bu Semavî âyât-ı kübrânın ve haşri isbat‬‬


        ‫)981.‪(Sh:Asâ‬‬

‫‪eden şu kudsî berahîn-i uzmânın bir nükte-i ekberi ve bir hüccet-i âzamı; bu quot;Dokuzuncu‬‬
‫,‪Şuaquot;da beyan edilecek. Lâtif bir İnâyet-i Rabbâniyyedir ki; bundan otuz sene evvel Eski Said‬‬
‫.‪yazdığı tefsir mukaddemesi quot;Muhâkemâtquot; namındaki eserin âhirinde‬‬

                                       ‫‪İKİNCİ MAKSAD‬‬

‫).‪(Kur'anda Haşre işaret eden iki âyet tefsir ve beyan edileecek‬‬
         ‫َخُو ِسْي ِ ا ِّ ال ّحْ ِنِي ال ّ ِييم‬
            ‫ن ب م ل ر م رح‬                         ‫‪deyip durmuş. Daha yazamamış. Hâlik-i‬‬
‫‪Rahîmime ve delâil ve emârat-ı Haşriye adedince şükür ve hamdolsun ki: Otuz sene sonra‬‬
‫:‪tevfik ihsan eyledi. Evet, bundan dokuz-on sene evvel o iki âyetten birinci âyet olan‬‬
 ‫انْ ُرْ ِّى َ َا ِ َحْ َ ِ ا ِ َيْ َ ُحْ ِى ا َر َ َعْدَ َوْ ِ َا ِ ّ َاِكَ َمحْ ِىَ‬
   ‫ظ ال اث ر ر مة ّ ك ف ي ي ل ْض ب م ته ان ذ ل ل ُ ي‬   ‫ل‬
                       ‫م ت وه عل كل ش ْء قد ر‬
                       ‫الْ َوْ َى َ ُوَ ََى ُ ّ َى ٍ َ ِي ٌ‬
ferman-ı İlâhînin iki parlak ve çok kuvvetli hüccetleri ve tefsirleri bulunan Onuncu Söz ile
Yirmidokuzuncu Sözü, in'am etti. Münkirleri susturdu. Hem, İman-ı Haşrînin hücum edilmez
o iki metin kal'asından, dokuz ve on sene sonra ikinci âyet olan başta mezkûr âyât-ı ekberin
tefsirini bu risale ile ikram etti. İşte bu Dokunuzcu Şua'; mezkûr âyâtiyle işaret edilen quot;Dokuz
Âlî Makamquot; ve bir ehemmiyetli quot;MUKADDEMEquot;den ibarettir.


                                       MUKADDEME


       [Hâşir akidesinin, pek çok ruhî faidelerinden ve hayatî neticelerinden bir tek netice-i
       câmiayı ihtisar ile beyan ve hayat-ı insaniyeye, husûsan hayat-ı içtimaiyesine ne
       derece lüzumlu ve zarurî olduğunu izhar ve bu îman-ı haşrî akidesinin pek çok
       hüccetlerinden, bir tek hüccet-i külliyeyi icmal ile göstermek ve o akide-i haşriye ne
       derece bedihî ve şüphesiz bulunduğunu ifade etmekten ibaret olarak quot;İki Noktaquot;dır.]

        Birinci Nokta: Âhiret akidesi; hayat-ı içtimaiye ve şahsiye-i insaniyenin üssü'l-esası ve
saadetinin ve kemalâtının esasatı olduğuna yüzer delillerinden bir mikyas olarak yalnız quot;Dörtquot;
tanesine işaret edeceğiz.
        B i r i n c i s i: Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar; yalnız Cennet
fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler. Ve
gayet zaif ve nâzik vücudlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve herşeyden çabuk
ağlayan gayet mukavemetsiz mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mesrûrane
yaşayabilirler. Meselâ, Cennet fikriyle der: quot;Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü,
Cennet'in bir kuşu oldu. Cennet'te gezer, bizden daha güzel yaşar.quot; Yoksa, her vakit
            (Sh:Asâ.190)
etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri; o zaif bîçârelerin endişeli nazarlarına
çarpması, mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek, gözleriyle beraber,
ruh, kalb, akıl gibi bütün letâifini dahi öyle ağlattıracak; ya mahvolup veya dîvane bir bedbaht
hayvan olacaktı...
        İ k i n c i d e l i l: Nev-i insanın nısfı olan ihtiyarlar, yalnız hayat-ı uhreviye ile
yakınlarında bulunan kabre karşı tahammül edebilirler. Ve çok alâkadar oldukları hayatlarının
yakında sönmesine ve güzel dünyalarının kapanmasına mukabil bir teselli bulabilirler. Ve
çocuk hükmüne geçen seriü't-teessür ruhlarında ve mizaçlarında mevt ve zevalden çıkan elîm
ve dehşetli me'yusiyete karşı, ancak hayat-ı bâkiye ümidiyle mukabele edebilirler. Yoksa, o
şefkate lâyık muhteremler ve sükûnete ve istirahat-ı kalbiyeye çok muhtaç o endişeli babalar
ve analar öyle bir vaveylâ-i ruhî ve bir dağdağa-i kalbî hissedeceklerdi ki: Bu dünya onlara
zulmetli bir zindan ve hayat dahi kasavetli bir azab olurdu.

        Ü ç ü n c ü d e l i l: İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde, en kuvvetli medar olan gençler,
delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hisssiyatlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevalarını
tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü
cereyanını te'min eden; yalnız Cehennem fikridir. Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa quot;El
Hükmü Lil-Galibquot; kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçâre zaiflere,
âcizlere, dünyayı Cehennem'e çevireceklerdi. Ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete
döndüreceklerdi.

        D ö r d ü n c ü d e l i l: Nev'-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve
en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce', bir tahassüngah ise, âile
hayatıdır. Ve herkesin hânesi küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve aile hayatının hayatı ve
saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefâdarâne ve hakikî ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile
olabilir. Ve bu hakikî hürmet ve samimi merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir
refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle
pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle
olabilir. Meselâ der: Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî bir refika-i
hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki; ebedî bir güzelliği var,
gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım
diyerek o ihtiyare karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle; şefkatle, merhametle mukabele
edebilir. Yoksa, kısacık, bir-iki saat surî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfârakate
uğrayan arkadaşlık; elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsîye
mânasında ve bir mecâzi merhamet ve sun'i bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi;
başka menfaatler ve sair ga-

          (Sh:Asâ.191)

lip hisler, o hürmet ve merhameti mağlup edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir.

        İşte, îman-ı Haşrînin yüzer neticesinden birisi; hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye taallûk
eder. Ve bu tek neticenin de yüzer cihetinden ve faydalarından mezkûr dört delile sairleri
kıyas edilse anlaşılır ki: Hakikat-ı Haşriyenin tahakkuku ve vukuu; insaniyetin ulvî hakikatı
ve küllî hâceti derecesinde kat'idir. Belki, insanın mîdesindeki ihtiyacın vücudu; taamların
vücuduna delâlet ve şehadetinden daha zâhirdir. Ve daha ziyade tahakukunu bildirir. Ve eğer,
bu hakikat-ı Haşriyenin neticeleri insaniyetten çıksa; o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayattar
olan insaniyet mahiyeti; murdar ve mikrop yuvası bir lâşe hükmüne sukut edeceğini isbat
eder. Beşerin idare ve ahlâk ve içtimaiyâtı ile çok alâkadar olan içtimaiyyun ve siyasiyyun ve
ahlâkıyyunun kulakları çınlasın! Gelsinler, bu boşluğu ne ile doldurabilirler? Ve bu derin
yaraları ne ile tedavi edebilirler?

       İkinci Nokta: Hakikat-ı Haşriyenin hadsiz bürhanlarından sair erkân-ı îmâniyeden
gelen şehadetlerin hülâsasından çıkan bir bürhanı, gayet muhtasar bir surette beyan eder.
Şöyle ki: Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Risaletine delâlet eden bütün
mu'cizeleri ve bütün delâil-i Nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden hakikat-ı
Haşriyenin tahakkukuna şehadet ederek isbat ederler. Çünki: Bu zâtın bütün hayatında
dâvaları, Vahdâniyetten sonra Haşirde temerküz ediyor. Hem, umum Peygamberleri tasdik
eden ve ettiren bütün mu'cizeleri ve hüccetleri aynı hakikata şehadet eder. Hem      ِ‫َ ِ ُسُيِه‬
                                                                                       ‫وب ر ل‬
kelimesinden gelen şehadeti bedahet derecesine çıkaran      ‫َ ُ ُ ِهِي‬
                                                               ‫وكتب‬şehadeti de aynı hakikata
şehadet eder. Şöyle ki: Başta Kur'an-ı Mu'cizü'l Beyân'ın, hakkaniyetini isbat eden bütün
mu'cizeleri, hüccetleri ve hakikatları birden hakikat-ı Haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna
şehadet edip isbat ederler. Çünki: Kur'an'ın hemen üçten birisi, Haşirdir. Ve ekser kısa
surelerinin başlarında gayet kuvvetli, âyât-ı Haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtiyle
aynı hakikatı haber verir. İsbat eder, gösterir. Meselâ:
   ‫ي ايه ن س تق ربك ان ز زل س ع ش ْء‬
   ٌ ‫ِ َا ال ّمْ ُ ُ ّ َتْ * َآَ ّ َا ال ّا ُ ا ّ ُوا َ ّ ُمْ ِ ّ َلْ ََتَ ال ّا َةِ َى‬
                                                                    ‫اذ ش س كور‬
  ُ ‫َ ِي ٌ * ِ َا ُلْ َِ ِ اْ َرْ ُ ِلْ َاَ َا * ِ َاال ّ َآ ُ ان َ َ َتْ *ِ َاال ّ َآ‬
  ‫اذ سم ء‬              ‫عظ م اذ ز زلت ل ض ز ز له اذ سم ء ْفطر‬
                ‫ه ات حد ث غ شية‬
                ِ َ ِ ‫انْ َ ّتْ * َ ّ َ َ َآ َُونَ * َلْ َ َيكَ َ ِي ُ الْ َا‬
                                                      ‫عم يتس ئل‬        ‫شق‬
gibi, otuz-kırk surelerin başlarında bütün kat'iyetiyle hakikat-ı Haşriyeyi,-

            (Sh:Asâ.192)
kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikatı olduğunu göstermekle beraber, sair âyelerde
dahi o hakikatın çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder. Acaba bir tek âyetin bir tek işareti,
gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî, kevnî hakikatları meyve veren bir kitabın
binler böyle şehadetleriyle ve dâvaları ile, Güneş gibi zuhur eden îman-ı Haşrî; hakikatsiz
olması; Güneşin inkârı, belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı? Ve yüz derece
muhal ve bâtıl olmaz mı?Acaba, bir Sultanın bir tek işareti yalan olmamak için bazen bir ordu
hareket edip çarpıştığı halde, o pek ciddî ve izzetli Sultanın binler sözleri ve vaadleri ve
tehditlerini yalan çıkarmak hiçbir cihette kabil midir? Ve hakikatsız olmak mümkün müdür?

        Acaba, Onüç asırda fâsılasız olarak hadsiz ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve
hakikat dairesinde hükmeden, terbiye eden, idare eden, bu mânevî Sultan-ı Zîşânın bir tek
işareti böyle bir hakikatı isbat etmeye kâfi iken, binler tasrihat ile bu hakikat-ı haşriyeyi
gösterip isbat ettikten sonra, o hakikatı tanımayan bir echel ahmak için Cehennem azabı lâzım
gelmez mi? Ve ayn-i adâlet olmaz mı? Hem, birer zamana ve birer devre hükmeden bütün
semavî suhuflar ve mukaddes kitaplar dahi; bütün istikbâle ve umum zamanlara hükümrân
olan Kur'an'ın tafsilâtla, izahatla tekrar ile beyan ve isbat ettiği hakikat-ı haşriyeyi -asırlarına
ve zamanlarına göre o hakikatı kat'i kabul ile beraber-tafsilâtsız ve perdeli ve muhtasar bir
surette beyan, fakat kuvvetli bir tarzda iddia ve isbatları Kur'an'ın dâvâsını binler imza ile
tasdik ederler.

         Bu bahsin münasebeti ile Risale-i Münâcâtın âhirinde:           ‫ا م ي ب ي ي لخ ر‬
                                                                         ِ ِ َ ْ‫ِي َانٌ ِالْ َوْم ِ ا‬
rüknüne, sair rükünlerin, husûsan quot;RUSÛLquot; ve quot;KÜTÜBquot;ün şehadeti münâcât suretinde
zikredilen pek kuvvetli ve hülâsalı ve bütün evhamları izale eden bir Hüccet-i haşriye aynen
buraya giriyor. Şöyle ki: Münâcat'ta Demiş:
         Ey Rabb-i Rahîm'im! Resûl-i Ekrem'inin tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle
anladım ki : başta Kur'an ve Resûl-i Ekrem'in olarak bütün mukaddes kitaplar ve
peygamberler bu dünyada ve her tarafta nümuneleri görülen Celâlli ve Cemâlli isimlerinin
tecellileri daha parlak bir surette ebedü'l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde
Rahîmâne cilveleri, nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa'şaalı bir tarzda dâr-ı
saadette istimrarına ve bekasına ve bu kısa hayat-ı dünyeviyede onları zevk ile gören ve
muhabbet ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına
icma ve ittifak ile şehadet ve delâlet ve işaret ederler.

       Hem,yüzer mu'cizat-ı bâhirelerine ve âyât-ı katıalarına istinaden , başta Resûl-i Ekrem
ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak bütün nuranî ruhların sa-
             (Sh:Asâ.193)

sipleri olan peygamberler ve bütün münevver kalblerin kutupları olan veliler ve bütün keskin
ve nurlu akılların madenleri olan sıddîkinler ve bütün suhuf-u semaviyede ve kütüb-ü
mukkadesede senin çok tekrar ile ettiğin binler vaadlerine ve tehditlerine istinaden hem senin
kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemâl gibi âhireti iktiza eden kudsî
sıfatlarına, şe'nlerine ve senin izzet-i celâline ve saltanat-ı rubûbiyyetine itimaden, hem
âhiretin izlerini ve tereşşühatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve
ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan îtikadlarına ve îmanlarına binaen saadet-i
ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet için Cehennem ve ehl-i hidayet için Cennet
bulunduğunu haber verip ilan ediyorlar. Kuvvetli îman edip şehadet ediyorlar.

      Ey Kadîr-i Hakîm!. Ey Rahman-ı Rahîm!. Ey Sadiku'l Va'dil-Kerîm!. Ey İzzet ve
Azamet ve Celâl sahibi Kahhar-ı Zülcelâl!.. Bu kadar sadık dostlarını, bu kadar vaadlerini ve
bu kadar sıfat ve şuunatını yalancı çıkarmak, tekzip etmek ve saltanat-ı Rubûbiyyetinin kat'i
mukteziyatını tekzip edip yapmamak ve senin sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaat
etmekle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının âhirete bakan hadsiz dualarını ve
dâvalarını reddetmek, dinlememek ve küfür ve isyan ile ve seni vâdinde tekzip etmekle, senin
azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyyetinin haysiyetine ilişen
ve şefkat-i rubûbiyyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve ehl-i küfrü Haşrin inkarında (onları)
tasdik etmekten yüzbinler derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin. Böyle
nihayetsiz bir zulümden ve nihayetsiz bir çirkinlikten Senin o nihayetsiz adaletini ve
nihayetsiz cemâlini ve hadsiz rahmetini, hadsiz derece takdis ediyoruz. Ve bütün
kuvvetimizle îman ederiz ki: O yüzbinler sâdık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı saltanatın
olan enbiya, asfiya, evliyaların hakka'l-yakîn ayne'l-yakîn, ilme'l -yakîn suretinde senin uhrevî
rahmet hazinelerine âlem-i bekadaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle
zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve
işaretleri doğru ve mutâbıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakikatların
mercii ve güneşi ve hamisi olan Hak isminin en büyük bir şuaı; bu hakikat-ı ekber-i Haşriye
olduğunu îman ederek, senin emrin ile senin ibadına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı
hakikat olarak tâlim ediyorlar. Yâ Rab! Bunların ders ve tâ'limlerinin hakkı ve hürmeti için
bize ve Risale-i Nur Talebelerine îman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri Onların
şefaatelerine mazhar eyle, âmin...

        Hem nasılki Kur'an'ın belk-i bütün Semavî kitapların hakkaniyetini ispat eden umum
deliller ve hüccetler ve Habibullahın, belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum
mu'cizeler ve bürhanlar, dolayısıyle en büyük müddeaları olan âhiretin tahakukuna delâlet
ederler. Aynen öyle de , Vacibü'l-Vücudu'un vücuduna ve vahdatine şehadet eden ekser
deliller ve-

              (Sh:Asâ.194)

hüccetler, dolayısiyle Rubûbiyyetin ve ulûhiyyetin en büyük medarı ve mazharı olan dar-ı
saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki gelecek makamatta
beyan ve ispat edileceği gibi, Zât-ı Vacibü'l-Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları,
hem ekser isimleri, hem Rubûbiyyet, Ulûhiyyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükafat ve mücâzat için haşri ve neşri isterler. Evet, madem ezelî ve
ebedî bir Allah var. Elbette Saltanat-ı Ulûhiyyetinin sermedî bir medar-ı olan âhiret vardır. Ve
mâdem, bu kainatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir Rubûbiyyet-i
Mutlaka var. Ve görünüyor; elbette o rubûbiyyetin haşmetini sukuttan ve hikmetini
abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran ebedî bir dar-ı saadet bulunacak ve girilecek.

        Hem mâdem, göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler,
rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı Rahman-ı Rahîm'in bulunduğunu sönmemiş
akıllara, ölmemiş kalblere gösterir. Elbette in'amı istihzadan ve ihsanı aldatmaktan ve inayeti
adavetten ve rahmeti azaptan ve lütuf ve keremi ihânetten halâs eden ve ihsanı ihsan eden ve
ni'meti ni'met eden, bir âlem-i bâkide bir hayat-ı bâkiye var, Ve olacaktır.

        Hem mâdem, bahar faslında zeminin dar sahifesinde hatasız yüzbin kitabı birbiri
içinde yazan bir Kalem-i Kudret gözümüz önünde yorulmadan işliyor ve o kalem sahibi
yüzbin defa ahd ve va'detmiş ki; quot;Bu dar yerde ve karışık ve birbiri içinde yazılan bahar
kitabından daha kolay olarak geniş bir yerde güzel ve lâyemut bir kitabı yazacağım ve size
okutturacağım.quot; diye, bütün fermanlarda o kitaptan bahsediyor. Elbette ve herhalde o kitabın
aslı yazılmış ve haşir ve neşir ile hâşiyeleri de yazılacak. Ve umumun defter-i a'mâlleri onda
kaydedilecek.
Hem mâdem, bu Arz, kesret-i mahlûkat cihetiyle ve mütamadiyen değişen yüzbinler
çeşit çeşit enva-ı zevi'l-hayat ve zevi'l-ervahın meskeni, menşei, fabrikası, meşheri, mahşeri
olması haysiyetiyle bu kâinatın kalbi, merkezi, hülâsası, neticesi, sebeb-i hilkati olarak gayet
büyük öyle bir ehemmiyeti var ki: küçüklüğü ile beraber koca semavata karşı denk tutulmuş.
Semâvî fermanlarda dâima    ‫رب سمو و لْ ض‬
                            ِ ْ‫َ ّ ال ّ َ َاتِ َا َر‬         deniliyor.

        Ve mâdem, bu mahiyetteki arzın her tarafına hükmeden ve ekser mahlûkatına tasarruf
eden ve ekser zîhayat mevcudatını teshir edip kendi etrafına toplattıran ve ekser masnûâtını
kendi hevesatının hendesesi ile ve ihtiyacatının düsturları ile öyle güzelce tanzim ve teşhir ve
tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslendirip ki, değil
yalnız ins ve cin nazarlarını, belki semavat ehlinin ve kâinatın nazar-ı

                (Sh:Asâ.195)
dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinat sahibinin nazar-ı istihsanını celbetmekle gayet büyük bir
ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kâinatın hikmet-i hilkati ve büyük neticesi ve
kiymetli meyvesi ve arzın halifesi olduğunu, fenleri ile, san'atları ile gösteren ve dünya
cihetinde Sanii Âlemin mu'cizeli san'atlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan
ve küfrü ile beraber dünyada bırakılan ve azabı tehir edilen ve bu hizmeti için imhal edilip
muvaffakiyet gören nev'i-benî-âdem var.
       Ve mâdem, bu mahiyetteki nev'i-benî-âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaîf ve
âciz ve gayet acz ve fakri ile bareber hadsiz ihtiyacatı ve teellümatı olduğu halde bütün bütün
kuvvetini ve ihtiyarının fevkinde olarak koca kure-i arzı o nev-i insana lüzumu bulunan her
nevi madenlere mahzen ve her nev-i taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her çeşit
mallara bir dükkan suretine getiren gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir mutasarrıf var ki,
böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.

        Ve mâdem, bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever; hem kendini insana sevdirir,
hem bâkidir; hem, bâki alemleri var; hem, adaletle her işi görür. Ve hikmetle herşeyi yapıyor.
Hem bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve kısacık ömr-ü beşer'de ve bu muvakkat ve fâni zeminde
o Hakîm'i Ezelînin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i
insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve muvazenelerine ve hüsn-ü cemâline
münafi ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve veli-ni'metine ve onu şefkatle
besleyene karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar, zâlim, rahat
ile hayatını ve biçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta
eserleri görünen şu Adâlet-i Mutlaka'nın mahiyeti ise; dirilmemek sureti ile o gaddar
zalimlerin ve me'yus mazlumların vefat içindeki müsavatlarına bütün bütün zıddır, kaldırmaz,
müsaade etmez!..

        Ve mâdem, nasılki kâinatın sahibi kâinattan zemini ve zeminden nev-i insanı intihab
edip gayet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş. Öyle de nev-i insandan dahi makasıd-ı
rubûbiyyetine tevafuk eden ve kendilerini îman ve teslim ile ona sevdiren hakiki insanlar olan
enbiya ve evliya ve asfiyayı intihab edip kendine dost ve muhatap ederek onları mu'cizeler ve
tevfikler ile ikram ve düşmanlarını semâvî tokatlar ile tâ'zib ediyor. Ve bu kıymetli, sevimli
dostlarından dahi, onların imamı ve mefhari olan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı
intihab ederek, ehemmiyetli Küre-i Arzın yarısını ve ehemmiyetli nev-i insanın beşten birisini
uzun asırlarda onun nuru ile tenvir ediyor. Âdeta bu kâinat onun için yaratılmış gibi; bütün
gayeleri onun ile ve onun dini ile ve Kur'an'ı ile tezahür ediyor. Ve o pek çok kıymettar ve
milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin ücretlerini hadsiz bir zamanda almaya
müstehak ve lâyık iken, gayet meşakkatler ve mücahedeler içinde altmışüç sene gibi kısacık
bir ömür ve-
(Sh:Asâ.196)
rilmiş. Acaba hiçbir cihetle hiçbir imkanı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyeti var mı ki: O zât,
bütün emsali ve dostaları ile beraber dirilmesin? Ve şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın?
İdam-ı ebedi ile mahvolsunlar? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ ve kellâ... Evet, bütün kâinat ve
hakikat-ı âlem, dirilmesini dâva eder ve hayatını Sahib-i Kâinattan talep ediyor...

       Ve mâdem, Yedinci Şua olan quot;Ayet'el Kübrâquot; da her biri bir dağ kuvvetinde otuzüç
adet icma-ı azim ispat etmişler ki: Bu kâinat birer elden çıkmış ve bir tek Zâtın mülküdür. Ve
kemâlât-ı ilâhiyyenin medar-ı olan vahdetini ve ehadiyyetini bedahetle göstermişler. Ve
vahdet ve ehadiyyet ile bütün kâinat o Zât-ı Vâhidin emirber neferleri ve musahhar
me'murları hükmüne geçiyor. Ve âhiretin gelmesiyle; kemâlâtı, sukuttan; ve adalet-i
mutlakası, müstehziyane gadr-ı mutlaktan; ve hikmet-i âmmesi, sefâhetkârâne abesiyyetten;
ve rahmet-i vasiası, lâyihane tâ'zibten; ve izzet-i kudreti, zelîlane acizden kurtulurlar.
Takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde îman-ı billâh'ın yüzer nüktesinden bu altı
mâdamlerdeki hakikatların muktezasıyle: Kıyamet kopacak; haşir ve neşir olacak; dâr-ı
mücâzat ve mükâfat açılacak...Tâ ki arzın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın
ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin, Ve arz ve insanın Hâlikı ve Rabbi olan
Mutasarrıf-ı Hâkim'in mezkur adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı, takarrür edebilsin ve o Baki
Rabbin mezkûr hakikî dostları ve müştakları idam-ı ebediden kurtulsun. Ve o dostların en
büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin
mükâfatını görsün. Ve Sultan-ı Sermedi'nin kemalatı naks ve kusurdan ve kudreti, aczden ve
hikmeti, sefahetten ve adaleti, zulümden tenezzüh ve tekaddüs ve teberri etsin.

       E l h â s ı l: Mâdem Allah var Elbette âhiret vardır.

       Hem nasılki: Mezkûr üç erkân-ı îmaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre
şehadet ve delalet ederler. Öyle de:
                   ‫وَ ب ََ ِ َةِ َ ِالْ َ َ ِ َي ِهِ َ َ ّهِ ِنَ ا ِ َ َاَى‬
                    ‫ِملئك وب قدر خ ْر وشر م ّ تع ل‬
                          ‫ل‬
olan iki rükn-ü îmani dahi Haşri istilzam edip kuvvetli bir surette âlem-i bekaya şehadet ve
delâlet ederler. Şöyle ki: Melaikenin vücudunu ve vazife-i ubûdiyetlerini isbat eden bütün
deliller ve hadsiz müşahedeler, mükalemeler; dolayısiyle âlem-i ervahın ve âlem-i gaybın ve
âlem-i bekanın ve âlem-i âhiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendirilecek olan dâr-ı saâdetin,
Cennet ve Cehennem'in vücutlarına delâlet ederler. Çünki, melekler bu alemleri izn-i ilâhi ile
görebilirler ve girerler. Ve Hazret-i Cebrail gibi, insanlar ile görüşen umum melaike-i
mukarrebîn, mezkur âlemlerin vücutlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini müttefikan haber
veriyorlar. Görmediğimiz Amerika kıt'asının vücudunu, ondan gelenlerin ihbarı ile bedihî
bildiğimiz gibi yüz tevatür kuv-

                 (Sh:Asâ.197)
vetinde bulunan melaike ihbaratı ile âlem-i bekanın ve dar-ı âhiretin ve Cennet ve
Cehennem'in vücutlarına o katiyette îman etmek gerektir. Ve öyle de îman ederiz.

        Hem Yirmialtıncı Söz olan quot;Risale-i Kaderquot; de îman-ı bilkader rüknünü isbat eden
bütün deliller; dolayısıyle Haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki müvazene-i â'male
delalet ederler. Çünki: Herşeyin mukadderatını gözümüz önünde nizam ve mîzan levhlarında
kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayâtiyelerini kuvve-i hâfızalarında ve çekirdeklerinde
ve sair elvah-ı misâlieyede yazmak ve her zîruhun, hususan insanların defter-i a'mâllerini
elvah-ı mahfûzada tesbit etmek ve geçirmek; elbette öyle muhit bir kader ve hâkimane bir
takdir ve müdakkikane bir kayıt ve hafîzane bir kitabet; ancak Mahkeme-i Kübra'da umumî
bir muhakeme neticesinde, daimi bir mükâfat ve mücâzat için olabilir. Yoksa o ihatalı ve
inceden ince olan kayıt ve muhafaza bütün bütün mânasız, faidesiz kalır. Hikmete ve hakikate
münafi olur. Hem, Haşir gelmezse; kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün
muhakkak mânaları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkanı olmaz. Ve o ihtimal, bu kâinatın
vücudunu inkâr gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur...

        E l h â s ı l : Îmanın beş rüknü, bütün delilleriyle Haşir ve Neşrin vukuuna ve
vücuduna ve dâr-ı âhiretin vücuduna ve açılmasına delâlet edip isterler ve şehadet edip talep
ederler. İşte bu hakikat-ı Haşriyenin, azametine tam muvafık böyle azametli ve sarsılmaz
direkleri ve bürhanları bulunduğu içindir ki: Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın hemen hemen üçden
birisini Haşir ve Âhiret teşkil ediyor. Ve onu, bütün hakaikına temel taşı ve üssü'l-esas
yapıyor. Ve herşeyi onun üstüne bina ediyor...

                                                               (Mukaddeme nihayet buldu)

     Baştaki âyetin mu'cizane işaret ettikleri dokuz tabaka berâhin-i Haşriyeye dair quot;Dokuz
makamquot;dan quot;Birinci Makamquot;:
                                 ‫ِس ِ ا ِّ ال ّحْ ِنِ ال ّ ِيم‬
                                   ‫ب ْ م ل ر م رح‬
 ْ‫. َ ُبْ َا َ ا ِّ ِي َ ُمْ ُو َ َ ِينَ ُسْ ِ ُونَ * ََ ُ الْ َمْ ُ ِى ال ّ َ َاتِ َا‬
   ‫وله ح د ف سمو و‬                         ‫فس ح ن ل ح ن ت س ن وح ت بح‬
   ‫ي ِ ج ح ى م مي ت و ُ ِ ج‬
   ُ ‫لرْ ِ َ َ ِ ّا َ ِينَ ُظْ َ ُو َ * ُخْر ُ الْ َ ّ ِنَ الْ َ ّ ِ َيخْر‬
                                                  ‫ت هر ن‬       ‫َ ض وعشي وح‬
       َ‫الْ َ ّ َ ِ َ الْ َ ّ َ ُحْ ِى اْلرْ َ َعْ َ َوْ ِ َا َ َ َِكَ ُخْ َ ُون‬
           ‫ميت من حى وي ي َ ض ب د م ته وكذل ت رج‬
olan fıkradaki ferman-ı Haşre dair buradaki gösterdiği bürhan-ı bâhiri ve hüccet-i katıası
beyan ve izah edilecek. İnşâallahür-Rahman...
                                           ***

More Related Content

What's hot (20)

Onuncu Risale
Onuncu RisaleOnuncu Risale
Onuncu Risale
 
1.Lema
1.Lema1.Lema
1.Lema
 
Fihrist
FihristFihrist
Fihrist
 
Nokta
NoktaNokta
Nokta
 
Ibadetin Hakikati
Ibadetin HakikatiIbadetin Hakikati
Ibadetin Hakikati
 
6.Sua
6.Sua6.Sua
6.Sua
 
Zeyl Ul Habbe
Zeyl Ul HabbeZeyl Ul Habbe
Zeyl Ul Habbe
 
14.Soz
14.Soz14.Soz
14.Soz
 
10. Huccet I Imaniye
10. Huccet I  Imaniye10. Huccet I  Imaniye
10. Huccet I Imaniye
 
03 Emirdag Lahikasi Ii Ifadet Ul Meram 462
03 Emirdag Lahikasi Ii   Ifadet Ul Meram  46203 Emirdag Lahikasi Ii   Ifadet Ul Meram  462
03 Emirdag Lahikasi Ii Ifadet Ul Meram 462
 
Semme
SemmeSemme
Semme
 
24.Soz
24.Soz24.Soz
24.Soz
 
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218Emirdag Lahikasi I   Mektub 145 218
Emirdag Lahikasi I Mektub 145 218
 
11.Lema
11.Lema11.Lema
11.Lema
 
31.Soz
31.Soz31.Soz
31.Soz
 
1.Sua
1.Sua1.Sua
1.Sua
 
Hubab
HubabHubab
Hubab
 
Katre
KatreKatre
Katre
 
28.Soz
28.Soz28.Soz
28.Soz
 
33.Soz
33.Soz33.Soz
33.Soz
 

Viewers also liked

9. Asiento Apertura
9. Asiento Apertura9. Asiento Apertura
9. Asiento AperturaCONCAR3000
 
9 monitorizare media 26 nov 02 dec 2012
9 monitorizare media 26 nov  02 dec  20129 monitorizare media 26 nov  02 dec  2012
9 monitorizare media 26 nov 02 dec 2012Campania INPCP
 
9 Be A Teen Player Camp
9 Be A Teen Player Camp9 Be A Teen Player Camp
9 Be A Teen Player Campguestb69433
 
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...Women Who Code
 
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukanmuhammad arwani
 
9 Araitz - Errumania-
9 Araitz - Errumania-9 Araitz - Errumania-
9 Araitz - Errumania-orkatz
 
Testing/Manufacture/Bursting machine
Testing/Manufacture/Bursting machineTesting/Manufacture/Bursting machine
Testing/Manufacture/Bursting machinefec2020
 
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabrioletpluszowyy
 
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...Instituto Besc
 
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukanisukani
 

Viewers also liked (20)

9. Asiento Apertura
9. Asiento Apertura9. Asiento Apertura
9. Asiento Apertura
 
9 gode råd til dit husbyggeri
9 gode råd til dit husbyggeri9 gode råd til dit husbyggeri
9 gode råd til dit husbyggeri
 
9minutes Power to the People!
9minutes Power to the People!9minutes Power to the People!
9minutes Power to the People!
 
9 monitorizare media 26 nov 02 dec 2012
9 monitorizare media 26 nov  02 dec  20129 monitorizare media 26 nov  02 dec  2012
9 monitorizare media 26 nov 02 dec 2012
 
9 Be A Teen Player Camp
9 Be A Teen Player Camp9 Be A Teen Player Camp
9 Be A Teen Player Camp
 
Licões da arca
Licões da arcaLicões da arca
Licões da arca
 
9 Icfes
9 Icfes9 Icfes
9 Icfes
 
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...
9-July-2014 Open Source Software Panel - Google Summer of Code & Code-In intr...
 
9i OCP
9i OCP9i OCP
9i OCP
 
9ª aula 20-04-2010
9ª aula   20-04-20109ª aula   20-04-2010
9ª aula 20-04-2010
 
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan
9 hal tentang apa yang sebaiknya dilakukan
 
9 Frasesprofundas
9 Frasesprofundas9 Frasesprofundas
9 Frasesprofundas
 
9 Araitz - Errumania-
9 Araitz - Errumania-9 Araitz - Errumania-
9 Araitz - Errumania-
 
Testing/Manufacture/Bursting machine
Testing/Manufacture/Bursting machineTesting/Manufacture/Bursting machine
Testing/Manufacture/Bursting machine
 
9 cugetarea corala
9 cugetarea corala 9 cugetarea corala
9 cugetarea corala
 
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet
9ff Porsche 911 997 Turbo Cabriolet
 
9e aae grupo agrafador
9e aae grupo agrafador9e aae grupo agrafador
9e aae grupo agrafador
 
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...
Investimentos da indústria de base florestal, influência do câmbio nos negóci...
 
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani
9. Cara membuat header blog dengan x header by pak sukani
 
9AG memes
9AG memes9AG memes
9AG memes
 

Similar to 9. Huccet I Imaniye (12)

29.Mektup
29.Mektup29.Mektup
29.Mektup
 
17.Mektup
17.Mektup17.Mektup
17.Mektup
 
Habbe
HabbeHabbe
Habbe
 
1. Huccet I Imaniye
1. Huccet I  Imaniye1. Huccet I  Imaniye
1. Huccet I Imaniye
 
8.Mektup
8.Mektup8.Mektup
8.Mektup
 
22.Mektup
22.Mektup22.Mektup
22.Mektup
 
20.Soz
20.Soz20.Soz
20.Soz
 
7.Mektup
7.Mektup7.Mektup
7.Mektup
 
3.Lema
3.Lema3.Lema
3.Lema
 
15.Mektup
15.Mektup15.Mektup
15.Mektup
 
16.Soz
16.Soz16.Soz
16.Soz
 
23.Soz
23.Soz23.Soz
23.Soz
 

More from Ahmet Türkan

Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Ahmet Türkan
 
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxAhmet Türkan
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfAhmet Türkan
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfAhmet Türkan
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfAhmet Türkan
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfAhmet Türkan
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfAhmet Türkan
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfAhmet Türkan
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfAhmet Türkan
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfAhmet Türkan
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAhmet Türkan
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfAhmet Türkan
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfAhmet Türkan
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfAhmet Türkan
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfAhmet Türkan
 

More from Ahmet Türkan (20)

Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
Atalarımız “ibret olma ibret al” demişler. Ne doğru söz.
 
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdf
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
 
ANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdfANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdf
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
 
AİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdfAİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdf
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptx
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
 
İŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdfİŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdf
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdf
 

9. Huccet I Imaniye

  • 1. ‫‪DOKUZUNCU HÜCCET-İ ÎMANİYE‬‬ ‫)‪(DOKUZUNCU ŞUA'NIN MUKADDEME-İ HAŞRİYYESİ‬‬ ‫ب ْ م ل ر م رح م‬ ‫ِس ِ ا ِّ ال ّحْ َنِ ال ّ ِي ِ‬ ‫َ ُبْ َا َ ا ِ ِي َ ُمْ ُونَ َ ِي َ ُصْ ِ ُونَ * ََ ُ الْ َمْ ُ َى ال ّ َ َاتِ‬ ‫وله ح د ف سمو‬ ‫فس ح ن ّ ح ن ت س وح ن ت بح‬ ‫ل‬ ‫ي ْرج حى من مي و ُ ِج‬ ‫َا َرْ ِ َ َ ِ ّا َ ِينَ ُظْ ِ ُونَ * ُخ ِ ُ الْ َ ّ ِ َ الْ َ ّتِ َيخْر ُ‬ ‫و ل ض وعشي وح ت هر‬ ‫اْلْ َ ّ َ ِ َ الْ َ ّ َ ُحْ ِ اْ َرْ َ بعْدَ َوْ ِ َا َ َ َاِكَ ُخْ َ ُونَ * َ ِنْ‬ ‫وم‬ ‫ميت من حى وي ى ل ض َ م ته وكذ ل ت رج‬ ‫َ َا ِ ِ َنْ ََ َ ُمْ ِنْ ُ َا ٍ ُ ّ ِ َا َنْ ُمْ َش ٌ َنْ َ ِ ُو َ * َ ِنْ َ َا ِ ِ َنْ ََقَ‬ ‫اي ته ا خلقك م تر ب ثم اذ ا ت ب َر ت تشر ن وم اي ته ا خل‬ ‫َ ُمْ ِنْ َن ُ ِ ُمْ َزْ َا ًا ِ َسْ ُ ُوا َِيْ َا َ َ َلَ َيْ َكمْ َ َ ّةً َ َحْ َ ً ِ ّ ِى‬ ‫لك م ا ْفسك ا و ج لت كن ال ه وجع ب ن ُ مود ور مة ان ف‬ ‫و ل ْض‬ ‫َِكَ َ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ َت َ ّ ُو َ . َ ِنْ َ َا ِ ِ َلْ ُ ال ّ َوَاتِ َاْ َر ِ‬ ‫ذل لي ت لق م ي َفكر ن وم اي ته خ ق سم‬ ‫وم ي ته‬ ‫َاخْ ِ َ ُ َلْ ِ َ ُ ُمْ ََلْ َا ِ ُمْ ِ ّ ِى َِكَ َ َا ٍ ِلْ َاَ ِينَ . َ ِنْ آ َا ِ ِ‬ ‫و تلف ا سنتك وا و نك ان ف ذل لي ت ل ع لم‬ ‫من م ُ ب ل ل و نه و تغ ؤك م ف له ان ف ذل لي ت لق م‬ ‫َ َا ُكمْ ِاّيْ ِ َال ّ َارِ َابْ ِ َآ ُ ُمْ ِنْ َضِْ ِ ِ ّ ِى َِكَ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ‬ ‫وم اي ته ير كم ب خ ف وطمع وي َزل من سم ء م ء‬ ‫َسْ َ ُونَ . َ ِنْ َ َا ِ ِ ُ ِي ُ ُ الْ َرْقَ َوْ ًا َ َ َ ًا َ ُن ّ ُ ِ َ ال ّ َآ ِ َآ ً‬ ‫ي مع‬ ‫وم اي ته‬ ‫َ ُحْ ِى ِ ِ ا َرْ َ َعْ َ َوْ ِ َا ِ ّ ِى َاِكَ َ َا ٍ ِ َوْ ٍ َعْ ُِونَ . َ ِنْ َ َا ِ ِ‬ ‫في ي به ل ض ب د م ته ان ف ذ ل لي ت لق م ي قل‬ ‫َنْ َ ُو ُ ال ّ َآ ُ َاْ َرْ ُ َِم ِهِ ث ّ ِ َا َ َا ُمْ َعْ َةً ِ َ اْ َرْ ِ ِ َا َنْتمْ‬ ‫ا تق م سم ء و ل ض با ْر ُم اذ دع ك د و من ل ض اذ ا ُ‬ ‫َخ ُ ُونَ . ََ ُ َنْ ِى ال ّ َ َاتِ َاْ َرْ ِ ُ ّ َ ُ َا ِ ُو َ . َهوَ اّ ِى‬ ‫وله م ف سمو و ل ض كل له ق نت ن و ُ لذ‬ ‫ت ْ رج‬ ‫َبْ َ ُ اْل َلْقَ ُ ّ ي ِي ُ ُ َ ُوَ َهْ َ ُ ََيْ ِ ََ ُ اْل َ َ ُ اْ َعَْى ِى ال ّ َ َاتِ‬ ‫ي دؤ خ ثم ُع ده وه ا ون عل ه وله مثل ل ل ف سمو‬ ‫و ل ض وه عز ز حك م‬ ‫. َاْ َرْ ِ َ ُوَ الْ َ ِي ُ الْ َ ِي ُ‬ ‫‪Îmanın bir kutbunu gösteren bu Semavî âyât-ı kübrânın ve haşri isbat‬‬ ‫)981.‪(Sh:Asâ‬‬ ‫‪eden şu kudsî berahîn-i uzmânın bir nükte-i ekberi ve bir hüccet-i âzamı; bu quot;Dokuzuncu‬‬ ‫,‪Şuaquot;da beyan edilecek. Lâtif bir İnâyet-i Rabbâniyyedir ki; bundan otuz sene evvel Eski Said‬‬ ‫.‪yazdığı tefsir mukaddemesi quot;Muhâkemâtquot; namındaki eserin âhirinde‬‬ ‫‪İKİNCİ MAKSAD‬‬ ‫).‪(Kur'anda Haşre işaret eden iki âyet tefsir ve beyan edileecek‬‬ ‫َخُو ِسْي ِ ا ِّ ال ّحْ ِنِي ال ّ ِييم‬ ‫ن ب م ل ر م رح‬ ‫‪deyip durmuş. Daha yazamamış. Hâlik-i‬‬ ‫‪Rahîmime ve delâil ve emârat-ı Haşriye adedince şükür ve hamdolsun ki: Otuz sene sonra‬‬ ‫:‪tevfik ihsan eyledi. Evet, bundan dokuz-on sene evvel o iki âyetten birinci âyet olan‬‬ ‫انْ ُرْ ِّى َ َا ِ َحْ َ ِ ا ِ َيْ َ ُحْ ِى ا َر َ َعْدَ َوْ ِ َا ِ ّ َاِكَ َمحْ ِىَ‬ ‫ظ ال اث ر ر مة ّ ك ف ي ي ل ْض ب م ته ان ذ ل ل ُ ي‬ ‫ل‬ ‫م ت وه عل كل ش ْء قد ر‬ ‫الْ َوْ َى َ ُوَ ََى ُ ّ َى ٍ َ ِي ٌ‬
  • 2. ferman-ı İlâhînin iki parlak ve çok kuvvetli hüccetleri ve tefsirleri bulunan Onuncu Söz ile Yirmidokuzuncu Sözü, in'am etti. Münkirleri susturdu. Hem, İman-ı Haşrînin hücum edilmez o iki metin kal'asından, dokuz ve on sene sonra ikinci âyet olan başta mezkûr âyât-ı ekberin tefsirini bu risale ile ikram etti. İşte bu Dokunuzcu Şua'; mezkûr âyâtiyle işaret edilen quot;Dokuz Âlî Makamquot; ve bir ehemmiyetli quot;MUKADDEMEquot;den ibarettir. MUKADDEME [Hâşir akidesinin, pek çok ruhî faidelerinden ve hayatî neticelerinden bir tek netice-i câmiayı ihtisar ile beyan ve hayat-ı insaniyeye, husûsan hayat-ı içtimaiyesine ne derece lüzumlu ve zarurî olduğunu izhar ve bu îman-ı haşrî akidesinin pek çok hüccetlerinden, bir tek hüccet-i külliyeyi icmal ile göstermek ve o akide-i haşriye ne derece bedihî ve şüphesiz bulunduğunu ifade etmekten ibaret olarak quot;İki Noktaquot;dır.] Birinci Nokta: Âhiret akidesi; hayat-ı içtimaiye ve şahsiye-i insaniyenin üssü'l-esası ve saadetinin ve kemalâtının esasatı olduğuna yüzer delillerinden bir mikyas olarak yalnız quot;Dörtquot; tanesine işaret edeceğiz. B i r i n c i s i: Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar; yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zaif ve nâzik vücudlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve herşeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mizac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mesrûrane yaşayabilirler. Meselâ, Cennet fikriyle der: quot;Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet'in bir kuşu oldu. Cennet'te gezer, bizden daha güzel yaşar.quot; Yoksa, her vakit (Sh:Asâ.190) etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri; o zaif bîçârelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek, gözleriyle beraber, ruh, kalb, akıl gibi bütün letâifini dahi öyle ağlattıracak; ya mahvolup veya dîvane bir bedbaht hayvan olacaktı... İ k i n c i d e l i l: Nev-i insanın nısfı olan ihtiyarlar, yalnız hayat-ı uhreviye ile yakınlarında bulunan kabre karşı tahammül edebilirler. Ve çok alâkadar oldukları hayatlarının yakında sönmesine ve güzel dünyalarının kapanmasına mukabil bir teselli bulabilirler. Ve çocuk hükmüne geçen seriü't-teessür ruhlarında ve mizaçlarında mevt ve zevalden çıkan elîm ve dehşetli me'yusiyete karşı, ancak hayat-ı bâkiye ümidiyle mukabele edebilirler. Yoksa, o şefkate lâyık muhteremler ve sükûnete ve istirahat-ı kalbiyeye çok muhtaç o endişeli babalar ve analar öyle bir vaveylâ-i ruhî ve bir dağdağa-i kalbî hissedeceklerdi ki: Bu dünya onlara zulmetli bir zindan ve hayat dahi kasavetli bir azab olurdu. Ü ç ü n c ü d e l i l: İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde, en kuvvetli medar olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hisssiyatlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevalarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını te'min eden; yalnız Cehennem fikridir. Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa quot;El Hükmü Lil-Galibquot; kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçâre zaiflere, âcizlere, dünyayı Cehennem'e çevireceklerdi. Ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi. D ö r d ü n c ü d e l i l: Nev'-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce', bir tahassüngah ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefâdarâne ve hakikî ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile
  • 3. olabilir. Ve bu hakikî hürmet ve samimi merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle olabilir. Meselâ der: Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki; ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım diyerek o ihtiyare karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle; şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa, kısacık, bir-iki saat surî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfârakate uğrayan arkadaşlık; elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsîye mânasında ve bir mecâzi merhamet ve sun'i bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi; başka menfaatler ve sair ga- (Sh:Asâ.191) lip hisler, o hürmet ve merhameti mağlup edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir. İşte, îman-ı Haşrînin yüzer neticesinden birisi; hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye taallûk eder. Ve bu tek neticenin de yüzer cihetinden ve faydalarından mezkûr dört delile sairleri kıyas edilse anlaşılır ki: Hakikat-ı Haşriyenin tahakkuku ve vukuu; insaniyetin ulvî hakikatı ve küllî hâceti derecesinde kat'idir. Belki, insanın mîdesindeki ihtiyacın vücudu; taamların vücuduna delâlet ve şehadetinden daha zâhirdir. Ve daha ziyade tahakukunu bildirir. Ve eğer, bu hakikat-ı Haşriyenin neticeleri insaniyetten çıksa; o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayattar olan insaniyet mahiyeti; murdar ve mikrop yuvası bir lâşe hükmüne sukut edeceğini isbat eder. Beşerin idare ve ahlâk ve içtimaiyâtı ile çok alâkadar olan içtimaiyyun ve siyasiyyun ve ahlâkıyyunun kulakları çınlasın! Gelsinler, bu boşluğu ne ile doldurabilirler? Ve bu derin yaraları ne ile tedavi edebilirler? İkinci Nokta: Hakikat-ı Haşriyenin hadsiz bürhanlarından sair erkân-ı îmâniyeden gelen şehadetlerin hülâsasından çıkan bir bürhanı, gayet muhtasar bir surette beyan eder. Şöyle ki: Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Risaletine delâlet eden bütün mu'cizeleri ve bütün delâil-i Nübüvveti ve hakkaniyetinin bütün bürhanları, birden hakikat-ı Haşriyenin tahakkukuna şehadet ederek isbat ederler. Çünki: Bu zâtın bütün hayatında dâvaları, Vahdâniyetten sonra Haşirde temerküz ediyor. Hem, umum Peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mu'cizeleri ve hüccetleri aynı hakikata şehadet eder. Hem ِ‫َ ِ ُسُيِه‬ ‫وب ر ل‬ kelimesinden gelen şehadeti bedahet derecesine çıkaran ‫َ ُ ُ ِهِي‬ ‫وكتب‬şehadeti de aynı hakikata şehadet eder. Şöyle ki: Başta Kur'an-ı Mu'cizü'l Beyân'ın, hakkaniyetini isbat eden bütün mu'cizeleri, hüccetleri ve hakikatları birden hakikat-ı Haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip isbat ederler. Çünki: Kur'an'ın hemen üçten birisi, Haşirdir. Ve ekser kısa surelerinin başlarında gayet kuvvetli, âyât-ı Haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtiyle aynı hakikatı haber verir. İsbat eder, gösterir. Meselâ: ‫ي ايه ن س تق ربك ان ز زل س ع ش ْء‬ ٌ ‫ِ َا ال ّمْ ُ ُ ّ َتْ * َآَ ّ َا ال ّا ُ ا ّ ُوا َ ّ ُمْ ِ ّ َلْ ََتَ ال ّا َةِ َى‬ ‫اذ ش س كور‬ ُ ‫َ ِي ٌ * ِ َا ُلْ َِ ِ اْ َرْ ُ ِلْ َاَ َا * ِ َاال ّ َآ ُ ان َ َ َتْ *ِ َاال ّ َآ‬ ‫اذ سم ء‬ ‫عظ م اذ ز زلت ل ض ز ز له اذ سم ء ْفطر‬ ‫ه ات حد ث غ شية‬ ِ َ ِ ‫انْ َ ّتْ * َ ّ َ َ َآ َُونَ * َلْ َ َيكَ َ ِي ُ الْ َا‬ ‫عم يتس ئل‬ ‫شق‬ gibi, otuz-kırk surelerin başlarında bütün kat'iyetiyle hakikat-ı Haşriyeyi,- (Sh:Asâ.192)
  • 4. kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikatı olduğunu göstermekle beraber, sair âyelerde dahi o hakikatın çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder. Acaba bir tek âyetin bir tek işareti, gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî, kevnî hakikatları meyve veren bir kitabın binler böyle şehadetleriyle ve dâvaları ile, Güneş gibi zuhur eden îman-ı Haşrî; hakikatsiz olması; Güneşin inkârı, belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı? Ve yüz derece muhal ve bâtıl olmaz mı?Acaba, bir Sultanın bir tek işareti yalan olmamak için bazen bir ordu hareket edip çarpıştığı halde, o pek ciddî ve izzetli Sultanın binler sözleri ve vaadleri ve tehditlerini yalan çıkarmak hiçbir cihette kabil midir? Ve hakikatsız olmak mümkün müdür? Acaba, Onüç asırda fâsılasız olarak hadsiz ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve hakikat dairesinde hükmeden, terbiye eden, idare eden, bu mânevî Sultan-ı Zîşânın bir tek işareti böyle bir hakikatı isbat etmeye kâfi iken, binler tasrihat ile bu hakikat-ı haşriyeyi gösterip isbat ettikten sonra, o hakikatı tanımayan bir echel ahmak için Cehennem azabı lâzım gelmez mi? Ve ayn-i adâlet olmaz mı? Hem, birer zamana ve birer devre hükmeden bütün semavî suhuflar ve mukaddes kitaplar dahi; bütün istikbâle ve umum zamanlara hükümrân olan Kur'an'ın tafsilâtla, izahatla tekrar ile beyan ve isbat ettiği hakikat-ı haşriyeyi -asırlarına ve zamanlarına göre o hakikatı kat'i kabul ile beraber-tafsilâtsız ve perdeli ve muhtasar bir surette beyan, fakat kuvvetli bir tarzda iddia ve isbatları Kur'an'ın dâvâsını binler imza ile tasdik ederler. Bu bahsin münasebeti ile Risale-i Münâcâtın âhirinde: ‫ا م ي ب ي ي لخ ر‬ ِ ِ َ ْ‫ِي َانٌ ِالْ َوْم ِ ا‬ rüknüne, sair rükünlerin, husûsan quot;RUSÛLquot; ve quot;KÜTÜBquot;ün şehadeti münâcât suretinde zikredilen pek kuvvetli ve hülâsalı ve bütün evhamları izale eden bir Hüccet-i haşriye aynen buraya giriyor. Şöyle ki: Münâcat'ta Demiş: Ey Rabb-i Rahîm'im! Resûl-i Ekrem'inin tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ki : başta Kur'an ve Resûl-i Ekrem'in olarak bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler bu dünyada ve her tarafta nümuneleri görülen Celâlli ve Cemâlli isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü'l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde Rahîmâne cilveleri, nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa'şaalı bir tarzda dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu kısa hayat-ı dünyeviyede onları zevk ile gören ve muhabbet ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına icma ve ittifak ile şehadet ve delâlet ve işaret ederler. Hem,yüzer mu'cizat-ı bâhirelerine ve âyât-ı katıalarına istinaden , başta Resûl-i Ekrem ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak bütün nuranî ruhların sa- (Sh:Asâ.193) sipleri olan peygamberler ve bütün münevver kalblerin kutupları olan veliler ve bütün keskin ve nurlu akılların madenleri olan sıddîkinler ve bütün suhuf-u semaviyede ve kütüb-ü mukkadesede senin çok tekrar ile ettiğin binler vaadlerine ve tehditlerine istinaden hem senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemâl gibi âhireti iktiza eden kudsî sıfatlarına, şe'nlerine ve senin izzet-i celâline ve saltanat-ı rubûbiyyetine itimaden, hem âhiretin izlerini ve tereşşühatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan îtikadlarına ve îmanlarına binaen saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet için Cehennem ve ehl-i hidayet için Cennet bulunduğunu haber verip ilan ediyorlar. Kuvvetli îman edip şehadet ediyorlar. Ey Kadîr-i Hakîm!. Ey Rahman-ı Rahîm!. Ey Sadiku'l Va'dil-Kerîm!. Ey İzzet ve Azamet ve Celâl sahibi Kahhar-ı Zülcelâl!.. Bu kadar sadık dostlarını, bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfat ve şuunatını yalancı çıkarmak, tekzip etmek ve saltanat-ı Rubûbiyyetinin kat'i mukteziyatını tekzip edip yapmamak ve senin sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaat
  • 5. etmekle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının âhirete bakan hadsiz dualarını ve dâvalarını reddetmek, dinlememek ve küfür ve isyan ile ve seni vâdinde tekzip etmekle, senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rubûbiyyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve ehl-i küfrü Haşrin inkarında (onları) tasdik etmekten yüzbinler derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin. Böyle nihayetsiz bir zulümden ve nihayetsiz bir çirkinlikten Senin o nihayetsiz adaletini ve nihayetsiz cemâlini ve hadsiz rahmetini, hadsiz derece takdis ediyoruz. Ve bütün kuvvetimizle îman ederiz ki: O yüzbinler sâdık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı saltanatın olan enbiya, asfiya, evliyaların hakka'l-yakîn ayne'l-yakîn, ilme'l -yakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine âlem-i bekadaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve işaretleri doğru ve mutâbıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hamisi olan Hak isminin en büyük bir şuaı; bu hakikat-ı ekber-i Haşriye olduğunu îman ederek, senin emrin ile senin ibadına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakikat olarak tâlim ediyorlar. Yâ Rab! Bunların ders ve tâ'limlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risale-i Nur Talebelerine îman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri Onların şefaatelerine mazhar eyle, âmin... Hem nasılki Kur'an'ın belk-i bütün Semavî kitapların hakkaniyetini ispat eden umum deliller ve hüccetler ve Habibullahın, belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum mu'cizeler ve bürhanlar, dolayısıyle en büyük müddeaları olan âhiretin tahakukuna delâlet ederler. Aynen öyle de , Vacibü'l-Vücudu'un vücuduna ve vahdatine şehadet eden ekser deliller ve- (Sh:Asâ.194) hüccetler, dolayısiyle Rubûbiyyetin ve ulûhiyyetin en büyük medarı ve mazharı olan dar-ı saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki gelecek makamatta beyan ve ispat edileceği gibi, Zât-ı Vacibü'l-Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları, hem ekser isimleri, hem Rubûbiyyet, Ulûhiyyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları, şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve zaruret derecesinde mükafat ve mücâzat için haşri ve neşri isterler. Evet, madem ezelî ve ebedî bir Allah var. Elbette Saltanat-ı Ulûhiyyetinin sermedî bir medar-ı olan âhiret vardır. Ve mâdem, bu kainatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir Rubûbiyyet-i Mutlaka var. Ve görünüyor; elbette o rubûbiyyetin haşmetini sukuttan ve hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran ebedî bir dar-ı saadet bulunacak ve girilecek. Hem mâdem, göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler, rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı Rahman-ı Rahîm'in bulunduğunu sönmemiş akıllara, ölmemiş kalblere gösterir. Elbette in'amı istihzadan ve ihsanı aldatmaktan ve inayeti adavetten ve rahmeti azaptan ve lütuf ve keremi ihânetten halâs eden ve ihsanı ihsan eden ve ni'meti ni'met eden, bir âlem-i bâkide bir hayat-ı bâkiye var, Ve olacaktır. Hem mâdem, bahar faslında zeminin dar sahifesinde hatasız yüzbin kitabı birbiri içinde yazan bir Kalem-i Kudret gözümüz önünde yorulmadan işliyor ve o kalem sahibi yüzbin defa ahd ve va'detmiş ki; quot;Bu dar yerde ve karışık ve birbiri içinde yazılan bahar kitabından daha kolay olarak geniş bir yerde güzel ve lâyemut bir kitabı yazacağım ve size okutturacağım.quot; diye, bütün fermanlarda o kitaptan bahsediyor. Elbette ve herhalde o kitabın aslı yazılmış ve haşir ve neşir ile hâşiyeleri de yazılacak. Ve umumun defter-i a'mâlleri onda kaydedilecek.
  • 6. Hem mâdem, bu Arz, kesret-i mahlûkat cihetiyle ve mütamadiyen değişen yüzbinler çeşit çeşit enva-ı zevi'l-hayat ve zevi'l-ervahın meskeni, menşei, fabrikası, meşheri, mahşeri olması haysiyetiyle bu kâinatın kalbi, merkezi, hülâsası, neticesi, sebeb-i hilkati olarak gayet büyük öyle bir ehemmiyeti var ki: küçüklüğü ile beraber koca semavata karşı denk tutulmuş. Semâvî fermanlarda dâima ‫رب سمو و لْ ض‬ ِ ْ‫َ ّ ال ّ َ َاتِ َا َر‬ deniliyor. Ve mâdem, bu mahiyetteki arzın her tarafına hükmeden ve ekser mahlûkatına tasarruf eden ve ekser zîhayat mevcudatını teshir edip kendi etrafına toplattıran ve ekser masnûâtını kendi hevesatının hendesesi ile ve ihtiyacatının düsturları ile öyle güzelce tanzim ve teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslendirip ki, değil yalnız ins ve cin nazarlarını, belki semavat ehlinin ve kâinatın nazar-ı (Sh:Asâ.195) dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinat sahibinin nazar-ı istihsanını celbetmekle gayet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kâinatın hikmet-i hilkati ve büyük neticesi ve kiymetli meyvesi ve arzın halifesi olduğunu, fenleri ile, san'atları ile gösteren ve dünya cihetinde Sanii Âlemin mu'cizeli san'atlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan ve küfrü ile beraber dünyada bırakılan ve azabı tehir edilen ve bu hizmeti için imhal edilip muvaffakiyet gören nev'i-benî-âdem var. Ve mâdem, bu mahiyetteki nev'i-benî-âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaîf ve âciz ve gayet acz ve fakri ile bareber hadsiz ihtiyacatı ve teellümatı olduğu halde bütün bütün kuvvetini ve ihtiyarının fevkinde olarak koca kure-i arzı o nev-i insana lüzumu bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nev-i taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her çeşit mallara bir dükkan suretine getiren gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir mutasarrıf var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor. Ve mâdem, bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever; hem kendini insana sevdirir, hem bâkidir; hem, bâki alemleri var; hem, adaletle her işi görür. Ve hikmetle herşeyi yapıyor. Hem bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve kısacık ömr-ü beşer'de ve bu muvakkat ve fâni zeminde o Hakîm'i Ezelînin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve muvazenelerine ve hüsn-ü cemâline münafi ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve veli-ni'metine ve onu şefkatle besleyene karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar, zâlim, rahat ile hayatını ve biçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta eserleri görünen şu Adâlet-i Mutlaka'nın mahiyeti ise; dirilmemek sureti ile o gaddar zalimlerin ve me'yus mazlumların vefat içindeki müsavatlarına bütün bütün zıddır, kaldırmaz, müsaade etmez!.. Ve mâdem, nasılki kâinatın sahibi kâinattan zemini ve zeminden nev-i insanı intihab edip gayet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş. Öyle de nev-i insandan dahi makasıd-ı rubûbiyyetine tevafuk eden ve kendilerini îman ve teslim ile ona sevdiren hakiki insanlar olan enbiya ve evliya ve asfiyayı intihab edip kendine dost ve muhatap ederek onları mu'cizeler ve tevfikler ile ikram ve düşmanlarını semâvî tokatlar ile tâ'zib ediyor. Ve bu kıymetli, sevimli dostlarından dahi, onların imamı ve mefhari olan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı intihab ederek, ehemmiyetli Küre-i Arzın yarısını ve ehemmiyetli nev-i insanın beşten birisini uzun asırlarda onun nuru ile tenvir ediyor. Âdeta bu kâinat onun için yaratılmış gibi; bütün gayeleri onun ile ve onun dini ile ve Kur'an'ı ile tezahür ediyor. Ve o pek çok kıymettar ve milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin ücretlerini hadsiz bir zamanda almaya müstehak ve lâyık iken, gayet meşakkatler ve mücahedeler içinde altmışüç sene gibi kısacık bir ömür ve-
  • 7. (Sh:Asâ.196) rilmiş. Acaba hiçbir cihetle hiçbir imkanı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyeti var mı ki: O zât, bütün emsali ve dostaları ile beraber dirilmesin? Ve şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın? İdam-ı ebedi ile mahvolsunlar? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ ve kellâ... Evet, bütün kâinat ve hakikat-ı âlem, dirilmesini dâva eder ve hayatını Sahib-i Kâinattan talep ediyor... Ve mâdem, Yedinci Şua olan quot;Ayet'el Kübrâquot; da her biri bir dağ kuvvetinde otuzüç adet icma-ı azim ispat etmişler ki: Bu kâinat birer elden çıkmış ve bir tek Zâtın mülküdür. Ve kemâlât-ı ilâhiyyenin medar-ı olan vahdetini ve ehadiyyetini bedahetle göstermişler. Ve vahdet ve ehadiyyet ile bütün kâinat o Zât-ı Vâhidin emirber neferleri ve musahhar me'murları hükmüne geçiyor. Ve âhiretin gelmesiyle; kemâlâtı, sukuttan; ve adalet-i mutlakası, müstehziyane gadr-ı mutlaktan; ve hikmet-i âmmesi, sefâhetkârâne abesiyyetten; ve rahmet-i vasiası, lâyihane tâ'zibten; ve izzet-i kudreti, zelîlane acizden kurtulurlar. Takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde îman-ı billâh'ın yüzer nüktesinden bu altı mâdamlerdeki hakikatların muktezasıyle: Kıyamet kopacak; haşir ve neşir olacak; dâr-ı mücâzat ve mükâfat açılacak...Tâ ki arzın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin, Ve arz ve insanın Hâlikı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hâkim'in mezkur adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı, takarrür edebilsin ve o Baki Rabbin mezkûr hakikî dostları ve müştakları idam-ı ebediden kurtulsun. Ve o dostların en büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün. Ve Sultan-ı Sermedi'nin kemalatı naks ve kusurdan ve kudreti, aczden ve hikmeti, sefahetten ve adaleti, zulümden tenezzüh ve tekaddüs ve teberri etsin. E l h â s ı l: Mâdem Allah var Elbette âhiret vardır. Hem nasılki: Mezkûr üç erkân-ı îmaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet ve delalet ederler. Öyle de: ‫وَ ب ََ ِ َةِ َ ِالْ َ َ ِ َي ِهِ َ َ ّهِ ِنَ ا ِ َ َاَى‬ ‫ِملئك وب قدر خ ْر وشر م ّ تع ل‬ ‫ل‬ olan iki rükn-ü îmani dahi Haşri istilzam edip kuvvetli bir surette âlem-i bekaya şehadet ve delâlet ederler. Şöyle ki: Melaikenin vücudunu ve vazife-i ubûdiyetlerini isbat eden bütün deliller ve hadsiz müşahedeler, mükalemeler; dolayısiyle âlem-i ervahın ve âlem-i gaybın ve âlem-i bekanın ve âlem-i âhiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendirilecek olan dâr-ı saâdetin, Cennet ve Cehennem'in vücutlarına delâlet ederler. Çünki, melekler bu alemleri izn-i ilâhi ile görebilirler ve girerler. Ve Hazret-i Cebrail gibi, insanlar ile görüşen umum melaike-i mukarrebîn, mezkur âlemlerin vücutlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini müttefikan haber veriyorlar. Görmediğimiz Amerika kıt'asının vücudunu, ondan gelenlerin ihbarı ile bedihî bildiğimiz gibi yüz tevatür kuv- (Sh:Asâ.197) vetinde bulunan melaike ihbaratı ile âlem-i bekanın ve dar-ı âhiretin ve Cennet ve Cehennem'in vücutlarına o katiyette îman etmek gerektir. Ve öyle de îman ederiz. Hem Yirmialtıncı Söz olan quot;Risale-i Kaderquot; de îman-ı bilkader rüknünü isbat eden bütün deliller; dolayısıyle Haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki müvazene-i â'male delalet ederler. Çünki: Herşeyin mukadderatını gözümüz önünde nizam ve mîzan levhlarında kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayâtiyelerini kuvve-i hâfızalarında ve çekirdeklerinde ve sair elvah-ı misâlieyede yazmak ve her zîruhun, hususan insanların defter-i a'mâllerini elvah-ı mahfûzada tesbit etmek ve geçirmek; elbette öyle muhit bir kader ve hâkimane bir takdir ve müdakkikane bir kayıt ve hafîzane bir kitabet; ancak Mahkeme-i Kübra'da umumî bir muhakeme neticesinde, daimi bir mükâfat ve mücâzat için olabilir. Yoksa o ihatalı ve inceden ince olan kayıt ve muhafaza bütün bütün mânasız, faidesiz kalır. Hikmete ve hakikate
  • 8. münafi olur. Hem, Haşir gelmezse; kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak mânaları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkanı olmaz. Ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur... E l h â s ı l : Îmanın beş rüknü, bütün delilleriyle Haşir ve Neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr-ı âhiretin vücuduna ve açılmasına delâlet edip isterler ve şehadet edip talep ederler. İşte bu hakikat-ı Haşriyenin, azametine tam muvafık böyle azametli ve sarsılmaz direkleri ve bürhanları bulunduğu içindir ki: Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın hemen hemen üçden birisini Haşir ve Âhiret teşkil ediyor. Ve onu, bütün hakaikına temel taşı ve üssü'l-esas yapıyor. Ve herşeyi onun üstüne bina ediyor... (Mukaddeme nihayet buldu) Baştaki âyetin mu'cizane işaret ettikleri dokuz tabaka berâhin-i Haşriyeye dair quot;Dokuz makamquot;dan quot;Birinci Makamquot;: ‫ِس ِ ا ِّ ال ّحْ ِنِ ال ّ ِيم‬ ‫ب ْ م ل ر م رح‬ ْ‫. َ ُبْ َا َ ا ِّ ِي َ ُمْ ُو َ َ ِينَ ُسْ ِ ُونَ * ََ ُ الْ َمْ ُ ِى ال ّ َ َاتِ َا‬ ‫وله ح د ف سمو و‬ ‫فس ح ن ل ح ن ت س ن وح ت بح‬ ‫ي ِ ج ح ى م مي ت و ُ ِ ج‬ ُ ‫لرْ ِ َ َ ِ ّا َ ِينَ ُظْ َ ُو َ * ُخْر ُ الْ َ ّ ِنَ الْ َ ّ ِ َيخْر‬ ‫ت هر ن‬ ‫َ ض وعشي وح‬ َ‫الْ َ ّ َ ِ َ الْ َ ّ َ ُحْ ِى اْلرْ َ َعْ َ َوْ ِ َا َ َ َِكَ ُخْ َ ُون‬ ‫ميت من حى وي ي َ ض ب د م ته وكذل ت رج‬ olan fıkradaki ferman-ı Haşre dair buradaki gösterdiği bürhan-ı bâhiri ve hüccet-i katıası beyan ve izah edilecek. İnşâallahür-Rahman... ***