1. "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku
görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini
de görmesi ve bilmesi lâzımdır»
M.Kemal ATATÜRK
Mart-2012
2. Atatürk Kimdir?…
<<Atatürk ;
- Uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş
üstün kişi,
- Olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılâpçı,
-Sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder,
-İnsan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü,
-Bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk
ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı,
-Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.
3. TEK ADAM…
Şevket Süreyya Aydemir, TEK ADAM adlı eserinin önsözünde
şöyle diyor;
«Mustafa Kemal, Tek Adamdı.
Çünkü koşullar, olaylar ve yaşadığı hava içinde kendi
hammaddesini yoğurarak, kendi kendini yarattı.
Mücadelesi, milletinin kaderine damgasını vurdu.
Ve hayatı, çağımızın yön tayin edici etkenlerinden biri oldu.»
4. TEK ADAM…
« Atatürk, belgeleri yetersiz olan ve hayatı gereği gibi
belgelendirilemeyen bir büyük insandır. Bu gerçek hem
onun, hem bizim, milletçe bahtsızlığımızdır. Düşünülmeli ki
bugün ne bir Atatürk arşivi, ne ciddi bir Atatürk enstitüsü,
ne de bir Atatürk müzesi vardır.
Edvard Van Bishof ‘Ankara’ isimli eserinde, bizim
geçmişimize olan ilgisizliğimizi ve «yerleşme»
eksikliğimizi, oldukça HAZİN FAKAT GALİBA GERÇEK bir
açıklıkla izah eder.
Atatürk bahsinde de biz, daha şimdiden ya kelime
Atatürkçülüğü ya hafıza ve hatıra nakli Atatürkçülüğü ya
heyecan Atatürkçülüğü diyebileceğimiz yollarda
bölünmüşüzdür.» - TEK ADAM I / Şevket Süreyya Aydemir.
5. DÜNYA’NIN GÖZÜNDEN
«YÜZYILIMIZIN DAHİSİ»
D.Lloy George – İngiltere Başbakanı
Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi
çağımızda Türk Milletine nasip oldu. (1922)
«YÜKSEK ANLAYIŞLI ÖNDER»
V.İliç Lenin – Rus İhtilali Lideri
Mustafa Kemal Sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek
anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, Soygunculara karşı bir
kurtuluş savaşı yapıyor, Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da
yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum. (1921)
6. DÜNYA’NIN GÖZÜNDEN
«ATA’NIN ÖLÜMÜ BÜYÜK KAYIPTIR»
Winston Churchill – İngiltere Başbakanı
Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk ulusunu yeniden dirilten
Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her
sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve
modern Türkiye’nin Ata’sına Layık bir tezahürden başka bir şey değildir.» – Tan,
18 Aralık 1938
7. DÜNYA’NIN GÖZÜNDEN
«O, MÜSLÜMANLARIN DA SESİYDİ»
Muhammed Ali Cinnah – Pakistanın Kurucusu
O, Türkiye’yi kurtarmakla bütün dünya
uluslarına Müslümanların sesini Duyuracak
kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk’ün
ölümüyle Müslüman dünyası En büyük
kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir
önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak
dikildiği halde Hind Müslümanları bu günkü
durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?
Millet Gazetesi – 10 Kasım 1954
8. DÜNYA’NIN GÖZÜNDEN
«O, YARINI GÖRÜRDÜ»
Lord Kinross – İngiliz Devlet Adamı
Atatürk tarih boyunca gelmiş geçmiş en
büyük devlet adamlarından biridir.
Hiçbir zaman yaşadığı zamanın üzerinde
durmamış, ileriyi görerek ona göre iş
yapmıştır. Atatürk’ü Mussolini ve Hitler
gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu
niteliktir. Onlar hep yaptıklarında
kendilerini düşünerek hareket
ediyorlardı. Atatürk, kendisinden
ötesini, 20-30 yıl ilerisini görerek
Hareket ederdi.»
ULUS – 10 Kasım 1954
9. DÜNYA’NIN GÖZÜNDEN
«TARİHTE EŞİ OLMAYAN OLAY»
Daily Telegraph, İngiltere
Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar çabuk ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu
derece değişmesi, tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır.
ULUS – 16 Kasım 1938
10. Anmaktan Anlamaya doğru Atatürk..
Prof. Dr. İlknur Güntürkün Kalıpçı;
«Bence bu günler Atatürk’ü artık hamasi nutuklar, haykırarak
okunan şiirlerle anmayı bırakıp, ölümünden önce hiçbir
konuda isabetsiz karar vermemiş olan bu dehanın;
ölümünden sonra da ülkesinin içine düşebileceği durumları
önceden sezerek, ne zaman başımız sıkışsa
başvurabileceğimiz kadar güncel, çözümsel ve geçerli
önerilerini nasıl uygulamaya koyacağımızın tartışıldığı ve
halledilmeye çalışıldığı günler olmalıdır.
Bence bugünler onu anmanın değil, anlamanın öneminin,
başka deyişle; ölümünün değil ölümsüzlüğünün ön plana
çıkarıldığı günler olmalıdır.
Çünkü eğer yaşam doğru ve güzel yaşanmışsa, ölüm de
bir yaşamdır. Önemli olan öldükten sonra da
yaşayabilmektir..»
13. 22 Aralık 1911
Mustafa Kemal
Derne’de
Herhalde, Libya’da İtalyan
emperyalizmine karşı gönüllü
savaşmaya gidenlerin 1913-1938
arasında Türkiye’yi yönetmeleri
tesadüf değildir.
14. 1913-1914
Mustafa Kemal
Sofya’da
Mustafa Kemal, İstanbul’a
döndükten sonra ordunun günlük
siyaset dışında kalmasını istediği
için artık yönetimde olan Enver
Paşa tarafından ataşemiliter olarak
Sofya’ya yollandı.
18. 1 Eylül 1918
Mustafa Kemal
Yeniden Filistin’de
Sanders’in mutlak ölüme
götürdüğü Türk birliklerini, yok
olmaktan kurtarıp, savaşarak geri
çekti ve kuzeyde sağlam bir hat
üzerine yerleştirdi.
23. Diriliş - 1919
FETİH - 1922
Birinci ve İkinci İnönü, EskişehirKütahya, Sakarya, Dumlupınar.
Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a
giren Türk Ordusu.
İstanbul’un ikinci kez fethi.
Hazreti Peygamberin hadis-i şerifi
yere düşmez. “Konstantinopolis’i
fetheden asker ne güzel askerdir.
Onu fetheden komutan ne güzel
komutandır.”
24. 1919-1922
Zafer
İstiklal Harbi, Türk milletinin savaşı
tekrar kabul etmesi ve İngiliz
emperyalizmini siyasi, Yunan
ordusunu ise askeri olarak
yenmesidir.
29. 8 Kasım 1938. - Dolmabahçe
son olarak;
“Aleykümselam” der.
30. “Melekler, onların canlarını iyiler olarak alırken,
’Selamün Aleyküm!
yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete
girin’
derler.”
(Nahl/32)
Editor's Notes
Son dönemde hepimizin bildiği gibi geçmişle ve Cumhuriyetle hesaplaşma oyunları oynanmakta.
Atatürk’ü bir diktatör, bir din karşıtı, bir savaş suçlusu ve bir hain gibi göstermeye çalışan kişiler türemiştir. Amaçlarının ne olduğu aslında gayet bellidir. Atatürk ne diyordu Gençliğe Hitabede;
«Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!»
Ama nasıl?
Sanırım Atatürk’ün vefatından itibaren yapılan en büyük hata onun yapmış olduğu önemli reformları ve her seferinde anlatmak istediklerini milletimizin anlayamamış olduğudur. Onu anlamak yerine anmanın 10 Kasımlarda, 29 Ekimlerde, 23 Nisanlarda , 19 Mayıslarda, 30 Ağustoslardan öteye gitmemiş olmasıdır.
Bugün hepimizin bildiği bazı önemli noktaları yeniden hatırlamamızda yarar var.
Gelin bugün hem 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle bize hangi şartlarda mücadele ederek bu vatanı bıraktığını ve 10 Kasım’da yitirdiğimiz Dünya’nın her yerinde bir değer olarak görülen ancak son dönemde sesli ve sessizce yerden yere vurulmaya çalışılan Atamızın, ömrü boyunca yapmış olduğu güzel ve her biri birbirinden önemli işlerini yeniden hatırlayalım.
Peki Atatürk Kimdir?
İşte tanım.
Bu tanımı kim yapıyor biliyor muyuz?
Eminim bilenler vardır.
UNESCO –Yani Birleşmiş Milletler 152 ülkesinin OYBİRLİĞİ ile yapmış ve dünyaya dağıtmış olduğu ATATÜRK tanımlaması.
UNESCO'dan Atatürk Tanımlaması (1981 Dünya Atatürk Yılı) -UNESCO'dan Dünyada Tek ve İlk: "Atatürk Yılı" UNESCO 1981 yılında, 100. Doğum Yıldönümü nedeniyle Atatürk'ü "Ulusal Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri" olarak evrensel niteliklerini ortaya koymuştu. Bu karar doğrultusunda, Atatürk'ün doğumunun 100. yılı bütün dünyada, "1981 Atatürk Yılı" olarak kutlanmıştı. Bu uygulama, dünyada ilk ve tektir. 27 Kasım 1978 Tarihli UNESCO Genel Kurulu kararında aynen şunlar yazıyordu: "UNESCO Genel Konferansı; Uluslararası anlayış işbirliği ve barış yolunda çalışmış üstün kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. Yıldönümü'nde, 1981 yılında anılmasını kararlaştırmıştır.
Tüm Dünya onu ve devrimlerini bizden daha iyi anlamışa benziyor. O zaman eksiğimizi kapatmak adına öncelikle Atatürk Hakkında yazılmış biyografileri çok ciddi bir şekilde hepimizin mutlaka okumamız gerekiyor. Onun yaptıklarını anlayabilmenin sırrı nasıl biri olduğunu anlamaktan geçiyor diye düşünmekteyim.
Tarihimize sahip çıkmıyoruz. Öğrenmek istemiyoruz. Halbuki Atatürk Türk Tarih kurumunu 15 Nisan 1931 de kurar ve dünya çapında tarihçilerin katıldığı Tarih Kongrelerini hazırlamasını sağlayarak bilimsel araştırmaların yolunu açar.
Şöyle demiştir: «Tarih derslerinde müfredatı öğretmek yerine önce tarihimizi sevdirmek; sonra da bu dersi niye okuduklarını, ileride onlara ne zaman lazım olacağını anlatmak gerekir.
Atatürk’ü anlamak için öncelikle Dünyanın onu nasıl biri olarak gördüğünü ve tanıdığını görelim isterseniz.
Tarihten bir haber kendini bilmezlerin devamlı saldırıda bulunduğu Ulu Önderimizin Dünya üzerinde bıraktığı etkiyi görmek adına hepimizin bildiği bazı isimlerin yapmış oldukları yorumları yeniden gözden geçirelim isterseniz.
----Önce Slayt ---
Günümüzde Atatürk ile ilgili aşılanmaya çalışılan bazı dikteler üzerinden yıpratılmaya çalışılarak kendisinin bize bırakmış olduğu bu değerli mirası görmezden gelmemiz ve unutmamız beklenmektedir.
Atatürk varsın mason, varsın din karşıtı, varsın diktatör, varsın darbeci olsun;
Ne fark eder. Bu onun iyi bir insan olduğu, bu ulusun kurtuluşunda ve ilerlemesinde önderlik ettiği gerçeğini değiştirir mi? Kimsenin sesi çıkmaz iken halk halen uçaklardan dağıtılan fetvalar ile yanıltılmaya çalışılıyorken ve Kuva-i Milliye ruhu işgale uğrayan iller dışında diğer illere aksettirilmiyorken yani kısacası milletimiz uyutuluyorken kendi canını ve varını bu vatan uğruna harcamaya cesaret edebilecek insanları başka kim bir araya getirerek bir ulusun yeniden doğuşunu sağlayabilirdi ki?
Yapmış olduğu mücadele ve kendi canını hiçe sayarak attığı her adım nasıl unutulabilir.?
Gelin, Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın 11 Kasım 2011 de yazdığı makalesiyle beraber hatırlayalım . Ve yıpratılmaya çalışılan Atamızın gerçekleştirdiklerine ve bizlere bırakmış olduğu mirasın karşılığını alıp alamadığını yeniden düşünelim.
------ Notlardan devam et -----
İtalya ilk sömürgesini oluşturmak amacı ile Libya’nın işgaline başlıyor.
Osmanlı Devletinin İtalya ile açık ve kapsamlı bir savaşa gücü yok.
Ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya gitmelerine izin verildi.
Binlerce subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Libya’ya gitti.
Herhalde, Libya’da İtalyan emperyalizmine karşı gönüllü savaşmaya gidenlerin 1913-1938 arasında Türkiye’yi yönetmeleri tesadüf değildir.
Arap kabilelerini bir gerilla savaşı için örgütlediler ve İstanbul, Libya’dan vazgeçen anlaşmayı imzalayana kadar İtalyanlar ile savaştılar. (1911-1912)
Mustafa Kemal, İstanbul’a döndükten sonra ordunun günlük siyaset dışında kalmasını istediği için artık yönetimde olan Enver Paşa tarafından ataşemiliter olarak Sofya’ya yollandı.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Mustafa Kemal, görev istedi. Çanakkale’ye atandı. İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız birlikleri ile savaştı, yendi.
Çanakkale’den sonra Mustafa Kemal, 16. Kolordu’ya Doğu cephesine atandı. 16 Nisan 1916’da Silvan’da göreve başladı. Muş-Bingöl hattında ilerleyen Rus Ordusu ile savaştı.
7 Ağustos 1916’da Muş’u ve sonra Bitlis’i Rus Ordusundan geri almıştır.
Artık sırada tekrar İngiliz Ordusu vardı.
Ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun Türk askerinin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye çalışan Alman komutanlardı.
Ekim 1917’de görevinden istifa edip İstanbul’a döndü. Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesinden 15 gün sonra İngilizler saldırdılar ve Kudüs’ü aldılar.
Mustafa Kemal’in uyarılarında haklı olduğu anlaşılmıştı.
Tekrar aynı göreve atandı ve göreve başladı. Bu sefer Alman Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan Liman von Sanders yerini almıştı.
Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk birliklerini, yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekti ve kuzeyde sağlam bir hat üzerine yerleştirdi.
Biz kaybetmiştik. Ancak Mustafa Kemal, Türk milletinin yeni bir savaşa başlayacağının bilinci içinde her bir Türk gencini gelecekteki savaş için hazırlıyordu.
1774’ten beri geri çekilen Türk milleti artık “nihai” olarak yenilmiştir.
Kazanılan son büyük savaş 1730’dadır ve üzerinden 188 sene geçmiştir.
Düşmanlarımız sadece bizi değil, müttefiklerimizi de yenmişlerdir
Yunan Ordusu, Avrupa emperyalizminin kiralık ordusu olarak Anadolu’ya yollanmıştır.
İngiliz başbakanı, “Türkler, Asya’nın Kızılderilileridir ve akıbetleri de onlarınki gibi olacaktır” demektedir.
Halk, yoksul, yorgun ve inançsızdır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 1911’de Libya’da en küçük gerilla birliğinden başlayarak sekiz sene içinde ordu komutanlığına kadar her kademedeki birliğe komuta ederek pişen askeri dehası, şimdi siyasi ve psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar.
Mustafa Kemal, Türk milletini tekrar savaşa ikna eder.
Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya, Dumlupınar. Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a giren Türk Ordusu.
İstanbul’un ikinci kez fethi.
Hazreti Peygamberin hadis-i şerifi yere düşmez. “Konstantinopolis’i fetheden asker ne güzel askerdir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”
Sonra Türkiye Cumhuriyetinin kurulması başlar. 1071-1730 arasında sürekli savaşarak ilerleyen ve sonra 188 sene sürekli savaşarak geri çekilen bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır.
Bir milyon lirayı iki milyon lira yapmak kolaydır ancak bir lirayı iki lira yapmak zordur.
Ve Türkiye, 1923’te bir lirayı iki lira yapmak için çalışmaktadır.
29 Ekim 2012 tarihinde yaşananların utancı ile nasıl yüzleşecek sorumluları bilemiyoruz. Cumhura armağan edilmiş ve Türkiye Cumhuriyetinin doğum gününü bakın Gazi Mustafa Kemal nasıl anlatıyor. 10 yılda neler yapıldığını kısaca dinleyelim.
Mustafa Kemal, uyanır. Saate bakar göremez. Hasan Rıza Soyak’a sorar.
“Saat kaç?”,
“7.00 efendim”
Aynı soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek, saatin 19.00 olduğunu söyler.
Soyak;
“biraz rahat ettiniz mi efendim?” diye sorar.
Gazi;
-“Evet” der.
Doktor Neşet Ömer İrelp, dilini çıkarmasını ister.
Mustafa Kemal dener. Ancak sonra dilini geri çeker. İrelp’e dikkatle bakar ve son olarak
“Ve Aleykümselam” der.
30 saat süren komadan hiç çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’de kalbi durur.
«Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. «