SlideShare a Scribd company logo
1 of 274
Download to read offline
KURANDATEMELKAVRAMLAR
HARUNYAHYA
(ADNANOKTAR)
YAZAR HAKKINDA: Harun Yahya müstear ismini kullanan
Adnan Oktar, 1956 yılında Ankara'da doğdu. 1980'li yıllar-
dan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser
hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekar-
lıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ide-
olojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önem-
li eserleri bulunmaktadır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini
dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği
ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistem-
lerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir. Nitekim ya-
zarın, bugüne kadar 72 ayrı dile çevrilen 300’ü aşkın eseri, dünya çapında geniş bir
okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Harun Yahya Külliyatı, -Allah'ın izniyle- 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif
edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile
olacaktır.
Günlük hayatta sıklıkla kullanılan bazı kavramlar pek çok Kuran
ayetinde yer almaktadır. Akıl, sabır, sadakat, inkar, nimet, hikmet
bu kavramlardan birkaç tanesidir. Kuran’ın anlaşılması ve haya-
ta geçirilmesinde bu kavramların önemli rolü bulunmaktadır.
Ancak günlük hayatta, bunlardan çoğu, genellikle Kuran’daki ger-
çek anlamlarından farklı anlamlarda kullanılmaktadır.
Kuran'ın hakkıyla ve en doğru bir biçimde anlaşılması, kalbe
yerleşmesi ve uygulanabilmesi için Kuran'da geçen temel kavram-
ların ne anlamda ve ne maksatla kullanıldıklarını, ne tür hikmet-
ler içerdiklerini doğru olarak bilmek gerekmektedir.
Bu kitapta, Kuran'da en sık geçen kavramlar, içlerinde geçtik-
leri ayetlerin ışığında incelenerek, bunların genel olarak ve özel
durumlarda hangi anlamlarda ve ne gibi hikmetler doğrultusun-
da kullanıldıkları açıklanmaya gayret edilmiştir.
7.
BASKI
OKUYUCUYA
• Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrıl-
masının nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturması-
dır. Yaratılışı ve dolayısıyla Allah'ın varlığını inkar eden Darwinizm, 150 yıldır pek
çok insanın imanını kaybetmesine ya da kuşkuya düşmesine neden olmuştur. Do-
layısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermek çok önemli bir
imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesi ise zorun-
ludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu ne-
denle her kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görül-
müştür.
• Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm
kitaplarında imani konular Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Al-
lah'ın ayetlerini öğrenmeye ve yaşamaya davet edilmektedirler. Allah'ın ayetleri
ile ilgili tüm konular, okuyanın aklında hiçbir şüphe veya soru işareti bırakmaya-
cak şekilde açıklanmaktadır.
• Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden
yetmişe herkes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın
anlatım sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uy-
maktadır. Dini reddetme konusunda kesin bir tavır sergileyen insanlar dahi, bu ki-
taplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılanların doğruluğunu inkar
edememektedirler.
• Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gi-
bi, karşılıklı bir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade et-
mek isteyen bir grup okuyucunun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili ken-
di tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmaları açısından yararlı olacaktır.
• Bunun yanında, sadece Allah rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına
ve okunmasına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın
tüm kitaplarında ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini an-
latmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapların diğer insanlar tarafından da
okunmasının teşvik edilmesidir.
• Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önem-
li sebepleri vardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellik-
leri taşıyan ve okumaktan hoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sa-
hip daha birçok eser olduğunu görecektir. İmani ve siyasi konularda yararlanabi-
leceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit olacaktır.
• Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kay-
naklara dayalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat etme-
yen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, şüpheci ve ye'se sürükleyen anlatımlara
rastlayamazsınız.
Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 yı-
lında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da ta-
mamladı. Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde
öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi
konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrim-
cilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in
kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok
önemli eserleri bulunmaktadır.
Harun Yahya'nın eserleri yaklaşık 40.000 resmin yer aldığı toplam
55.000 sayfalık bir külliyattır ve bu külliyat 72 farklı dile çevrilmiştir.
Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki pey-
gamberin hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve
Yahya isimlerinden oluşturulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapa-
ğında Resulullah (sav)’in mührünün kullanılmış olmasının sembolik an-
lamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in Allah'ın
son kitabı ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya olması-
nı remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve
Resulullah (sav)’in sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı
düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine kar-
şı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedefle-
mektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah (sav)’in
mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaş-
tırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani
konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temel-
lerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'nın eserleri Hindistan'dan Ameri-
ka'ya, İngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna
Hersek'e, İspanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan İtal-
ya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dün-
yanın daha pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır.
İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca,
Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça,
Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca,
Bengoli, Sırpça, Bulgarca, Çince,
YAZAR ve ESERLERİ HAKKINDA
Kishwahili (Tanzanya'da kullanılıyor), Hausa (Afrika'da yaygın olarak kullanılıyor),
Dhivehi (Maldivlerde kullanılıyor), Danimarkaca ve İsveçce gibi pek çok dile çevrilen
eserler, yurtdışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın
iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapla-
rı okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi
üslubun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki etme,
kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu
eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felse-
feyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabil-
meleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla sa-
vunacaklardır, çünkü fikri dayanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı
akımlar, Harun Yahya Külliyatı karşısında fikren mağlup olmuşlardır.
Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmakta-
dır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın
hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve yayınlanma-
sında herhangi bir maddi kazançhedeflenmemektedir.
Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmelerini
sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok
önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa
meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve kes-
kin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve za-
man kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi gü-
cünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konu-
da kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürüt-
mek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin
açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri
eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu
ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran
ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın
günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dik-
kate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması ge-
rektiği açıktır. Aksi halde çokgeç kalınabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya Külliyatı, Allah'ın izniyle,
21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve
adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.
8
Bu kitapta kullanılan ayetler Ali Bulaç'ın hazırladığı
"Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı" isimli mealden alınmıştır.
www.harunyahya.org -www.harunyahya.net
www.harunyahya.tv
Dördüncü Baskı: Temmuz 2005
Beşinci Baskı: Eylül 2005
Altıncı Baskı: Mart 2006
Yedinci Baskı: Temmuz 2011
ARAŞTIRMA
YAYINCILIK
Kayışdağı Mahallesi Değirmen Sok. No: 3
Ataşehir- İstanbul
Tel: (0 216) 660 00 59
Baskı: Seçil Ofset
100. Yıl Mahallesi MAS-SİT Matbaacılar Sitesi
4. Cadde No: 77 Bağcılar-İstanbul
Tel: (0 212) 629 06 15
9
GİRİŞ ........................................................................................................................33
ŞİRK ..........................................................................................................................35
FİTNE ......................................................................................................................49
NEFSİN İKİ YÖNÜ ..............................................................................................67
İSTEK VE TUTKULARINI İLAH EDİNENLER..............................................76
VİCDAN VE RUH ................................................................................................82
KALP, AKIL VE ZEKA ........................................................................................84
AKIL SAHİPLERİ VE AKLI ÖRTEN ETKENLER ..........................................100
AKIL VE DUYGUSALLIK ....................................................................................109
AKLIN KAYNAKLARI ........................................................................................120
GAFLET HALİ VE DİKKAT ..............................................................................124
ZANNA VE TAHMİNE UYMAK......................................................................130
SADAKAT VE İTAAT..........................................................................................135
KARARLILIK ..........................................................................................................146
SABRETMEK ..........................................................................................................153
SALİH AMEL ..........................................................................................................158
ŞÜKÜR ....................................................................................................................166
ÇIKAR GÖZETMEMEK ......................................................................................173
KARDEŞLİK VE BERABERLİK ..........................................................................179
ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK VE KİBİR..................................................................188
ALLAH'A GÜVEN VE TESLİMİYET ................................................................205
BAĞIŞLANMA VE TEVBE ..................................................................................213
DUA..........................................................................................................................222
DARWİNİZM’İN ÇÖKÜŞÜ ..............................................................................243
11
Oksijen atmosferimizde en yoğun bulunan reaktif
gazdır. Atmosferimizdeki bu bol oksijen bizi diğer
gezegenlerden de ayıran bir özelliktir, çünkü Güneş
sistemindeki diğer gezegenlerde oksijenin zerresine
bile rastlanmamıştır.
www.dogadakiayetler.com
12
AAllah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz,
bunda iman edenler için bir ayet vardır.
(Ankebut Suresi, 44)
www.yaratilisgercekleri.com
13
KKendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu
ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.
(Ankebut Suresi, 60)
www.imanhakikatleri.net
Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her ayrıntı, her desen,
her renk insanın Allah'ın muhteşem sanatını anlayıp
kavraması ve bunun üzerinde düşünmesi için yaratılmış-
tır. Doğadaki tüm renkler insan ruhuna zevk verecek şe-
kilde düzenlenmiştir. Hem canlılarda hem de cansız dün-
yada kusursuz bir simetri ve renk uyumu hakimdir.
14
Düşünen insan nasıl ki bir tablonun ressamı olduğunu
ilk baktığı anda anlıyorsa, çevresindeki rengarenk, ışıl
ışıl, simetrik ve son derece estetik ortamın da bir Yaratı-
cı'sı olduğunu, Allah’ın üstün güç sahibi bir Yaratıcı ol-
duğunu aynı şekilde anlayacaktır.
www.Allahinrenksanati.com
15
1616
KKi O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı
yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
(Secde Suresi, 7)
www.hayvanlardakitasarim.com
17
GGöklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü
Allah'ındır. O, herşeye güç yetirendir.
(Maide Suresi 120)
www.herseyhesapiledir.com
18
Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı, ekseninin yörüngesine
olan eğimi, atmosferdeki dengeler, Dünya’nın kendi etra-
fında ve Güneş etrafındaki dönüş hızları, Dünya üzerinde-
ki okyanusların, dağların fonksiyonları, canlılara ait özel-
likler ve bunların birbirleriyle olan bağlantıları Allah'ın ya-
rattığı ekolojik dengenin parçalarından sadece birkaçıdır.
www.bilimdunyasi.net
19
Dünyanın ekseni yörüngesine 23 derecelik bir açıyla
eğim yapar. Mevsimler bu eğim sayesinde oluşur. Bu
eğim şimdiki değerinden daha fazla ya da daha az olsay-
dı, mevsimler arasındaki sıcaklık farkı aşırı boyutlara
ulaşacağından yeryüzü üzerinde dayanılmaz sıcaklıkta
yazlar ve aşırı soğuk kışlar yaşanırdı.
www.denizlerdekimucize.com
20
Eklembacaklılar filumuna dahil olan at nalı yengeçleri,
Chelicerata (kelikeserliler) alt filumuna dahildirler ve
örümcekler ve akrep familyalarına daha yakındırlar. Re-
simde görülen 150 milyon yıl yaşındaki at nalı yengeci
fosili, Yaratılış'ın açık bir gerçek olduğunu, evrimin hiç-
bir zaman yaşanmadığını bir kez daha teyit etmektedir.
At nalı yengeci fosili
(üstte)
Dönem: Mezozoik
zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen,
Almanya
www.yaratilisatlasi.com
21
Bilinen en eski istiridye fosilleri Ordovisyen dönemine
(490 – 443 milyon yıl) aittir. Aradan geçen yaklaşık yarım
milyar yıla rağmen istiridyelerin yapısında herhangi bir
değişiklik olmamıştır. Bundan 490 milyon yıl önce yaşa-
mış olanlar da, 150 milyon yıl önce yaşamış olanlar da, gü-
nümüzde yaşayanlar da birbirlerinin tıpatıp aynısıdır.
İstiridye fosilleri
(üstte)
Dönem: Mezozoik
zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Şili
22
Var oldukları ilk andan itibaren tüm özellikleri ve uzuv-
larıyla eksiksiz olan karidesler, var oldukları müddetçe
de hiçbir değişikliğe uğramamışlardır. Bu karides fosili,
evrimin hayal ürünü bir senaryo olduğunu tüm açıklığıy-
la gözler önüne sermektedir.
150 milyon yıllık
karides fosili (üstte)
Dönem: Mezozoik
zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen
Oluşumu, Almanya
www.yasayanfosiller.com
23
150 milyon yıllık
deniz kestanesi
fosili (üstte)
Dönem: Mezozoik
zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Fransa
Evrimcilerin iddia ettiklerinin aksine tüm canlılar mil-
yonlarca yıl önce sahip oldukları özellikleri bugün de
aynı şekilde taşımaktadırlar. Resimde görülen 150 mil-
yon yıllık fosilleşmiş deniz kestaneleri bunun yüz bin-
lerce delilinden yalnızca biridir.
www.evriminsonu.com
24
Bitkilerin fosil kayıtlarının, evrimci açıklamaların karşı-
sında olduğunu gösteren delillerden biri ise resimdeki
50 milyon yıllık zelkova yaprağı fosilidir. 50 milyon yıl
önce yaşamış zelkovalar ile günümüzde yaşamakta olan-
lar birbirlerinin tıpatıp aynısıdır ve tek başına bu bilgi
bile evrim teorisini geçersiz kılmak için yeterlidir.
Zelkova yaprağı fosili
(solda)
Dönem: Senozoik za-
man, Eosen dönemi
Yaş: 50 milyon yıl
Bölge: Cache Creek
Oluşumu, Kanada
25
Dallarıyla birlikte karaağaç yaprağı
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 - 37 milyon yıl
Bölge: Cache Creek Oluşumu, Kanada
Dallarıyla birlikte fosilleşmiş olan
karaağaç yaprağının günümüzdeki
örneklerinden hiçbir farkı yoktur.
Elde edilen sayısız fosil örneği her bir bitkinin kendisine
has özelliklerle yaratıldığını ve var olduğu müddet boyunca
herhangi bir değişime uğramadığını göstermektedir. Bu ger-
çeği gösteren bulgulardan biri de resimde görülen 54 - 37
milyon yıllık dallarıyla birlikte fosilleşmiş olan karaağaç
yaprağıdır.
wuww.Darwinistlerbizesorun.com
26
Kayaarmudu ağacı kışın yapraklarını döken küçük bir ağaç
türüdür. Eosen döneminde, yani bundan 54-37 milyon yıl ön-
ce fosilleşmiş olan bu yaprak, yaklaşık 50 milyon yıldır bu
ağacın hiçbir evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır. Kaya-
armudu ağacı yaprakları ve çiçekleri ile ilk yaratıldığı gün-
den bu yana aynı özelliklerle varlığını sürdürmektedir.
www.bitkilerevrimicurutuyor.com
Yukarıdaki kayaarmudu
yaprağı fosili milyonlarca
yıldır bu bitkilerin değişmedik-
lerinin bir kanıtıdır.
Dönem: Senozoik zaman,
Eosen dönemi
Yaş: 54 - 37 milyon yıl
Bölge: Cache Creek Oluşumu,
British Columbia, Kanada
27
Ait oldukları ağacın çoğalması için gerekli olan tohumları ta-
şıyan kozalakların yapısı diğer tüm canlılar gibi, milyonlar-
ca yıl boyunca hiçbir değişime uğramamıştır. Günümüzdeki
kozalaklarla aynı olan 65 - 23 milyon yıl yaşındaki kozalak-
lar, tarih boyunca evrimin hiçbir zaman yaşanmadığının
önemli örneklerinden biridir.
Kozalak fosili (üstte)
Dönem: Senozoik zaman,
Paleojen dönemi
Yaş: 65 - 23 milyon yıl
Bölge: Almanya
www.tesadufyok.com
Genellikle çok küçük olan Gal sinekleri tüm fosil bulgula-
rında aynı yapılarıyla karşımıza çıkmaktadırlar. Aynı şekil-
de on milyonlarca yıldır değişmeyen yapılarıyla canlıların
evrim geçirmediğini gösteren bir başka canlı da bataklık bö-
ceğidir. Resimde görülen amber içindeki fosilde, bataklık
böceğiyle birlikte fosilleşmiş gal sineği de bulunmaktadır.
Amber içinde fosilleşmiş
bataklık böceği ve gal
sineği
Dönem: Senozoik za-
man, Eosen dönemi
Yaş: 40 milyon yıl
Bölge: Rusya
Bataklık böceği
Gal sineği
28
www.bocekmucizesi.com
Eklembacaklılar (artropod) filumuna dahil olan bu canlılar,
akrebi andıran bir yapıya sahip oldukları için bu ismi almış-
lardır. Bilinen en eski örnekleri Devoniyen döneminde (417
– 354 milyon yıl) yaşamıştır. Ve bu canlılar fosil kayıtların-
da ilk görüldükleri andan itibaren hiçbir değişikliğe uğra-
mamışlardır. Söz konusu canlıların yüz milyonlarca yıldır
hiç değişmemeleri evrim geçirmediklerinin delilidir.
Sahte akrep fosili
amber içinde (üstte)
Dönem: Senozoik
zaman, Eosen dönemi
Yaş: 40 milyon yıl
Bölge: Rusya
29
Fosili bulunan bir canlının tüm anatomik özelliklerini
kalıntılardan anlamak mümkündür. Resimde görülen 45
milyon yıllık zebra fosili de bu ayrımı açıkça göstermek-
tedir. Fosil özelliklerinden canlının günümüz zebraların-
dan hiçbir farkı olmadığı açıkça görülmektedir. Kuşku-
suz bu, Allah'ın büyük bir mucizesidir.
Zebra kafatası
fosili (üstte)
Dönem: Senozoik
zaman, Eosen
dönemi
Yaş: 45 milyon yıl
Bölge: Xi An,
Çin
www.evrimefsanesi.com
30
Atın evrimi senaryosu, Darwinizm'in en bilinen sahtekar-
lık örneklerinden biridir. Resmi görülen 33 milyon yıllık
Asya vahşi atı kafatası, şu anda yaşamakta olan Asya vah-
şi atlarının günümüzden 33 milyon yıl önce de aynı şekil-
de yaşadıklarını gösteren delillerden biridir.
Asya vahşi atı kafatası
Dönem: Senozoik zaman, Oligosen dönemi
Yaş: 33 milyon yıl
Bölge: Yun Nan, Çin
www.evrimteorisikuranlacelisir.com
31
33
GİRİŞ
Günlük hayatımızda kullanmaya alışık olduğumuz birçok
kavram Kuran ayetlerinde sık sık yer alır. Akıl, sabır,
sadakat, inkar, nimet, hikmet bunlardan bazılarıdır. İlerleyen
sayfalarda ele alınacak olan bu kavramların Kuran'ın anlaşılma-
sında ve hayata geçirilmesinde kilit rolleri vardır. Ancak çoğu
günlük hayatımızda gerçek anlamlarından daha farklı anlam-
larda kullanılırlar. Bu nedenle, özellikle Kuran'ı yeni okuma-
ya başlayan bir kişi, bu kavramları gündelik yaşamda kullanı-
lan anlamlarıyla algılamaya kalkarsa Kuran'ı gerektiği gibi kav-
rayamaz.
Bir örnek olarak "akıl" kelimesini ele alalım. Akıl halk arasın-
da, zeka, kurnazlık, uyanıklık, iş bitiricilik veya bunlara benzer
özellikleri ifade etmek için kullanılır. Halbuki Kuran'da bahse-
dilen aklın bu kavramlarla hiçbir benzerliği yoktur. Kuran'a gö-
re, akıl yalnızca müminlere mahsus olan bir meziyettir ve kişi-
nin imanı ve takvası oranında artar veya azalır. Akıl, müminin,
Allah'ın en çok razı olduğu, en doğru tutum ve davranışları
sergilemesini, Allah'ın sınırlarını korumada, Kuran'ın emir ve
yasaklarına uymada tam bir titizlik göstermesini, Allah'ı gereği
gibi takdir edebilmesini, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt
edebilmesini, en güzel ahlakı edinmesini, her konuda en doğru
kararı vermesini, en isabetli tercihi yapmasını, ahireti için en
faydalı ve en güzel bir biçimde hareket edebilmesini sağlayan
bir yol göstericidir.
Dini inkar eden bir kişide ise, ne kadar zeki olursa olsun, akıl
yoktur. İnkarcı bir insan en fazla zeka ile hareket edebilir. İma-
nı olmadığı için aklın ya da akletmenin nasıl bir şey olduğunu
bilemez. Yalnızca aklın, zekayla eş anlamlı bir kelime olduğunu
zanneder. Kimisi de kelimeye biraz fark katarak aklın zekayla
birlikte, olgunluk ve ağırbaşlılık gibi vasıflar da içerdiğini düşü-
nür. Gerçekte ise, inkarcıların en zeki, en olgun, en tecrübeli,
en ağırbaşlı, en oturaklı görüneninde bile akıl mevcut değildir.
Kuran'da geçen aklı yukarıda bahsettiğimiz yanlış biçimiyle
algılayan bir kişi ise ayetlerden, kastedilenden çok farklı, çok
yanlış anlamlar çıkarabilir. Kafasında Kuran'da belirtilenden
bambaşka bir model oluşabilir. Kimi zaman bu yanlış anlayışın
boyutları kişiyi tamamen sapkın bir inanç ve düşünceye sürük-
leyecek derecede ciddi de olabilir. Aynı durum diğer kavram-
lar için de geçerlidir.
İşte, Kuran'ın hakkıyla ve en doğru bir biçimde anlaşılması,
kalbe yerleşmesi ve uygulanabilmesi için Kuran'da geçen bu te-
mel kavramların ne anlamda ve ne maksatla kullanıldıklarını, ne
tür hikmetler içerdiklerini doğru olarak bilmek şarttır.
Bu kitapta, Kuran'da en sık geçen kavramlar, içlerinde geç-
tikleri ayetlerin ışığında incelenerek, bunların genel olarak ve
özel durumlarda hangi anlamlarda ve ne gibi hikmetler doğrul-
tusunda kullanıldıkları açıklanmaya çalışıldı. Elbette herşeyin
doğrusunu Allah bilir.
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
34
35
ŞİRK
Şirk Arapçada "ortaklık" anlamına gelir. Kuran'da ise şirk,
herhangi bir şeyi veya herhangi bir kimseyi ya da her-
hangi bir kavramı, önem verme, değer verme, üstün tutma,
tercih etme bakımından Allah'la eşit veya ileri bir düzeyde gör-
mek (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı ve bu çarpık bakış açısıy-
la hareket etmek anlamlarını taşır.
Şirk, Kuran meallerinde Allah'a "eş koşmak", "ortak koş-
mak", olarak tercüme edilir. Kuran'da Allah'a şirk koşmak,
"Allah'tan başka ilah edinmek", "Allah'tan başkasına kulluk
etmek" olarak da bildirilir.
En geniş manada ise şirk, inanç, düşünce, ahlak anlayışı,
yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bil-
dirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edin-
mek ve hayatını bu batıl kıstaslara göre düzenlemektir. Böyle
bir kişi bu kıstasları koyanı Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu
kıstasları koyan, kendisi, babası, dedesi, ataları, içinde yaşadığı
toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcı-
ları vs. olabilir. Bu geniş tanımıyla hak dinin, yani İslam'ın çizdi-
ği yoldan farklı bir yolu benimseyen kimse şirkin içine girmiş
demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, Hıristiyan, Musevi ola-
rak tanımlayabilir. Hatta Müslüman olduğunu bile söyleyebilir.
İslam'ın bazı şartlarını yerine getiriyor da olabilir. Fakat tek bir
hususta bile Kuran ahlakına uygun olmayan bir anlayışı, düşün-
cesi, değer yargısı varsa o kişi müşrik olma tehlikesi içindedir.
Çünkü Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinme hatasına
düşmüştür.
Şirkin sapkın mantığı içinde Allah'ın mutlak bir inkarı söz
konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendile-
rinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek, kendilerine böyle
bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve ken-
dilerini kandırdıkları için ahirette bile şirklerini inkar eder hale
gelirler. Onların bu durumları Kuran'da şöyle bildirilir:
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşan-
lara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak
koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz
olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik"
demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.)
Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düz-
mekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı.
(Enam Suresi, 22-24)
Allah'a ortak koşma sapkınlığına düşen birinin, mutlaka ortak
koştuğu şey için, "Bu da bir ilahtır", "Ben bunu Allah'tan başka
bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" şeklinde sapkınca ifa-
delerde bulunması veya aleni olarak bu şekilde düşünmesi
gerekmez. Şirk herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşün-
ce ve hareketlere yansır. Kuran'da bildirildiği üzere, bir kişinin
şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi
Allah'a tercih etmesi (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı vardır.
Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna ter-
36
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
37
Harun Yahya (Adnan Oktar)
cih etmek veya bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha
fazla korkmak ya da bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek o
kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanı sıra akılsızca
ayrı bir ilah edinmek demektir. (Allah'ı tenzih ederiz) İşte
Kuran'da en çok üzerinde durulan şirk çeşitleri de bunlardır.
Az önce de bahsettiğimiz gibi şirke yol açan en önemli
sebeplerden birisi Allah'ın yaratılıştan verdiği "sevgi" duygusu-
nun yanlış yönlendirilmesidir. Ayette müşriklerin putlarına
besledikleri bu sapkın sevgiden şöyle bahsedilir:
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını "eş ve ortak" tutan-
lar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür.
O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak
bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın
vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilse-
lerdi. (Bakara Suresi, 165)
Ayetten anlaşıldığı gibi "sevgi", şirkin olduğu gibi tevhidin de
temelindeki en önemli unsurdur. Dolayısıyla, iman edenler
içlerindeki sevgiyi tamamen Allah'a yöneltirler. Müşrikler ise
Allah ile samimi bir yakınlık kuramadıklarından, Allah'ı gereği
gibi takdir edemediklerinden sahip oldukları sevgi potansiyeli-
ni büyük bir cehaletle, kendi nefislerine veya başka kişilere
yönlendirirler. Bunlar babaları, oğulları, kardeşleri, eşleri, sev-
gilileri, örnek aldıkları kimseler, hayran oldukları kişiler gibi
pek çok insan olabilir. Bazı kimselerde bu sevgi insanların yanı
sıra, cansız nesnelere, hatta soyut kavramlara da yönlendirilir.
Para, mal, ev, araba, herhangi bir eşya, makam, mevki, iktidar
vs. gibi... şeyler cahilce putlaştırılır.
Herşeyde ve herkeste mevcut olan bütün üstün ve güzel sıfat-
lar, gerçekte yalnızca Allah'a ait olan sonsuz mükemmellikteki
sıfatların bir yansımasıdır. Bütün bu güzel ve üstün vasıfların tek
kaynağı Allah'tır. Dolayısıyla, sevgiye layık olan yegane varlık da
ancak bu üstünlük ve güzelliklerin sahibi olan Allah'tır. Bu neden-
le, Allah'ın Zatına yöneltmeden herhangi bir varlığı Allah'tan
bağımsız gibi görerek ona sevgi göstermek de, onu sahte bir ilah
edinmek ve Allah'a ortak koşmak, yani büyük bir günah olur.
Bir ayette müşriklerin Allah'ı bırakıp, kendilerine sevgi bağı
ile bağlandıkları putlar edindiklerinden şöyle söz edilir:
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya
hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar)
edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar
edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksi-
niz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız
yoktur." (Ankebut Suresi, 25)
Sevgi bağı kurularak şirk koşmanın en somut örneklerinden
birisi de, kadınlara karşı beslenen tutku dolu sevgidir. Bu kadın
kişinin eşi, sevgilisi, hatta uzaktan platonik olarak sevgi besle-
diği herhangi bir kadın da olabilir. Elbette bu, gerçek samimi
bir sevgi değildir. Karşılarındakinin güzelliği kaybolduğunda,
maddi imkanları azaldığında veya bir kaza geçirip aciz bir konu-
ma düştüğünü gördüklerinde sevgi dedikleri o duygu bir anda
ortadan kaybolur. Sonuçta bu kadına karşı beslenen sevgi
Allah'ı unutturan, Allah'ı gereği gibi anmayı engelleyen, Allah
sevgisine tercih edilen, kalpten Allah sevgisini çıkarıp da onun
yerine konulan bir sevgi türüyse, kişiyi doğrudan şirke sürük-
ler. Cahiliye toplumlarında, büyük bir cehaletle, masum gibi
38
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
görülen böyle bir tutumun aslında Allah Katında çok farklı bir
karşılığı olabileceği Kuran'da bildirilmiştir:
Onlar, O'nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. On-
lar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başka-
sına tapmazlar. (Nisa Suresi, 117)
Aynı tehlike yalnızca erkekler için değil kadınlar için de
geçerlidir. Cahiliye toplumlarındaki bu şirk sevgisi, "aşk",
"romantizm", "saf ve temiz duygular" vs. şeklinde masum gös-
terilmeye çalışılır, hatta büyük bir akılsızlıkla yüceltilip teşvik
edilir. Özellikle genç yaştaki insanların bir kısmını etkisine
alan bu romantizm telkini akıl ve şuurun gelişmesini engelle-
diği için, dinden, imandan, yaratılış amaçlarından haberleri
olmayan, Allah'ı unutmuş, Allah sevgisini, Allah korkusunu bil-
meyen, şirki sözde doğal bir davranış, bir yaşam tarzı haline
getirmiş sapkın nesiller meydana getirmektedir.
İnsanları şirke sokan unsurlardan bir diğeri de "korku"dur.
Aynen sevgi gibi yalnızca Allah'a karşı duyulması gereken bir
his olan korku, O'nun yarattıklarına karşı duyulduğunda şirk
oluşmuş olur. Çünkü Allah'tan başkasından korkmak, korktu-
ğu şeyi kendi düşük aklınca adeta Allah gibi bir güç ve kudret
sahibi olarak görmek, onun Allah'tan bağımsız olduğunu san-
mak, Allah'ın yarattığı kader dışında karar verip hareket etti-
ği gibi cahilce bir düşünceye sahip olmak, kısaca onu ilahlaş-
tırmak anlamına gelir. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan başkası-
na karşı korku beslemenin onu akılsızca sahte ilah edinmek ve
büyük bir sapkınlık olduğu Kuran'da şöyle belirtilir:
Allah dedi ki: "İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır.
Öyleyse Ben'den, yalnızca Ben'den korkun." Göklerde
39
Harun Yahya (Adnan Oktar)
ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de)
sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasın-
dan mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 51-52)
Müşriklerin insanlardan duydukları şiddetli korku da ayetler-
de şöyle tarif edilir:
... Onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gi-
bi -hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılı-
yorlar... (Nisa Suresi, 77)
Sevgi ve korku dışında, Allah'tan değil de başkalarından yar-
dım dilemek, Allah'ı değil de insanları memnun etmeye çalış-
mak, Allah'a güvenmeyip, sebeplere, insanlara güvenmek,
Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç, irade ve etki
sahibi olarak görmek hep şirke sebep olan büyük akılsızlık
örnekleridir.
Buraya kadar incelediğimiz Kuran ayetlerinden de anlaşıldığı
gibi, şirki yalnızca, elle yontulmuş birtakım heykelciklere secde
etmek şeklinde algılamak çok dar ve basit bir bakış açısı ola-
caktır. Bu tür sapkın bir mantığı ancak müşrikler kendilerini
akıllarınca temize çıkarmak amacıyla kullanırlar. Bu kimseler
şirk sapkınlığının İslam'ın yayılmasından sonra Kabe'deki putla-
rın kırılmalarıyla ortadan ebediyen kalktığını savunurlar. Bu
çarpık değerlendirmeye göre, kıyamete kadar hükmü geçerli
olacak olan, Kuran'da şirki ayrıntılarıyla tarif eden ve mümin-
leri şirkten şiddetle sakındıran yüzlerce ayetin, günümüzde
yalnızca ilkel totemci bazı kabilelere yönelik olması gerekirdi.
Böyle batıl bir mantığın Kuran'ın sonsuz hikmetiyle bağdaşma-
yacağı açıktır. Allah'ın insanlara şirkten sakınmalarını bildirdiği
ayetlerden bazıları şöyledir:
40
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
"Gönülden katıksız bağlılar" olarak, O'na yönelin ve
O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müş-
riklerden olmayın. (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fır-
kalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır;
ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymakta-
dır. (Rum Suresi, 31-32)
Görüldüğü gibi müşriklerin en önemli özelliklerinden birisi
de kendilerine gelen hak dinde ayrılık çıkarıp fırkalara bölün-
meleri, her birinin kendini doğru bilip aralarında ihtilaf içinde
olmalarıdır.
Şirk koşanların, yaptıkları hiçbir amelin Allah Katında makbul
olmadığı, bütün amellerinin boşa gideceği de ayetlerde yer
almaktadır:
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki):
"Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çı-
kacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacak-
sın." (Zümer Suresi, 65)
O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için
bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ın-
dır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları
için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a ait
olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kö-
tü hüküm veriyorlar? (Enam Suresi, 136)
Şirk koşan kişi, Yüce Rabbimiz'e karşı en büyük suçu işlemiş
olur. Nitekim Allah dilediği günahı affedeceğini, ancak şirki asla
affetmeyeceğini Kuran'da bildirmiştir. Nisa Suresi'ndeki ayet-
lerde şöyle buyrulmaktadır:
Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışla-
maz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim
41
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira
etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine şirk koşanları bağışla-
maz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini
bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sa-
pıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)
Bu nedenle Allah Kuran'ın pek çok ayetinde müminleri şirke
karşı uyarmış, bu büyük günahtan şiddetle sakındırmıştır. Şirk
konusunu açıklayan ayetlerden bazıları şöyledir:
Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler... (Tev-
be Suresi, 28)
Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak
koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten
düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıs-
sız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 31)
Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğ-
lum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük
bir zulümdür." (Lokman Suresi, 13)
De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir
beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah oldu-
ğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa,
artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç
kimseyi ortak tutmasın." (Kehf Suresi, 110)
Müşriklerin büyük bir akılsızlıkla Allah'a eş koştukları, kendi
düşük akıllarınca ilah edindikleri şeylerin elbette ki hiçbir ilah-
lık vasıfları yoktur. Bunların kişiye ne yarar ne de zarar sağla-
yamayacaklarını (Yunus Suresi, 18), hiçbir şey yapmaya ve
yaratmaya güçlerinin yetmediğini (Yunus Suresi, 34; Araf
Suresi, 191), ne kendilerine ne de başkalarına yardıma güç
42
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
yetiremeyeceklerini (Araf Suresi, 192), doğru yola iletemeye-
ceklerini (Yunus Suresi, 35) Allah ayetlerinde bildirmiştir.
Durum bu kadar açıkken müşriklerin böyle aciz varlıkları akıl-
sızca ilah edinmelerinin, putlaştırmalarının sebebi, gerçekte
Allah'ın Zatına ait olan bazı özelliklerin, Allah'ın takdiri ve dile-
mesiyle bu varlıklar üzerinde tecelli etmesidir.
Örneğin bir insanın sahip olduğu güç, heybet, iktidar, servet,
ihtişam gibi özelliklerin tümü aslında Allah'a aittir. Allah bu
dünyada, Kendisinde sonsuz olan bu özelliklerden, yalnızca bir
imtihan unsuru olarak, bu insanda da bir derece tecelli ettir-
miştir. Bu özellikleri o insanın kendisine ait zannederek ondan
korkmak, onun Allah'a karşı gelen emirlerine uymak, kısaca
onu Allah'a şirk koşmak bu yanlış zanna uymaktan kaynaklanır.
O insanın ne kendine ait bir gücü vardır, ne de herhangi bir
şeye güç yetirebilir. Onu akılsızca ilahlaştırıp ona uyanlar ise
yalnızca zan ve tahminle kendi hayallerinde kurdukları, sahte
bir ilaha tapmaktadırlar. Kuran'da bu konu şöyle açıklanır:
Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim
var tümü Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar bile,
şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymaz-
lar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak
"zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler."
(Yunus Suresi, 66)
Büyük bir sapkınlıkla Allah'tan başkasını ilah edinen bir kişi
en büyük pişmanlığı, ahirette şirk koştuklarının gerçekte hiçbir
vasıfları olmadığını anladığı zaman yaşayacaktır. Dünya hayatın-
da akılsızca Allah'a ortak koştuğu şeyler, yegane kudret, izzet
ve şeref sahibi olan, yegane dost edinilmesi gereken Allah'ın
43
Harun Yahya (Adnan Oktar)
rahmetinden uzak kalmasına ve sonsuz azaba girmesine sebep
olacaktır. Şirk koştukları da orada kendisinden uzaklaşacak,
kendilerini inkar edip tanımayacaklardır. Allah ayetlerinde
şöyle buyurmaktadır:
O gün, onların tümünü birarada toplayacağız, sonra
şirk katanlara: "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk
koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmı-
şızdır. Şirk koştukları derler ki: "Siz bize ibadet ediyor
değildiniz. Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah
yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik."
İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çe-
kilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a
döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendile-
rinden kaybolup uzaklaşacaklar. (Yunus Suresi, 28-30)
Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nere-
de? Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bı-
rakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç-
bir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şa-
şırtıp-saptırır. (Mümin Suresi, 73-74)
Müşriklerin son durumları ise Kuran'da şöyle tarif edilir:
Bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler
ki: "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz
şeyleri de inkar ettik." Ama Bizim dayanılmaz-azabımı-
zı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiçbir yarar
sağlamadı. (Bu,) Allah'ın kulları arasında sürüp-giden
sünnetidir. İşte kafirler burada hüsrana uğramışlardır.
(Mümin Suresi, 84-85)
44
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
“ŞİRK, İNSANLARIN TÜM MANEVİ
GÜZELLİKLERİ KAYBETMESİNE SEBEP OLUR”
ADNAN OKTAR: Sadece ahlaksız-
lık vardır, iman zafiyeti vardır,
Allah’tan korkmamak vardır, Allah’a
inanmamak vardır, iman zayıflığı var-
dır. İman zafiyetinin ortadan
kalkması, Allah korkusunun güç-
lendirilmesi, samimi Müslüman
olunması ve Kuran’a tam, can-
dan, güzel ahlakla uyulması
gerekir. Yani şu an bunun
eksikliğinden genç kızlar da çok
şikayetçiler dışarıda, genç delikanlılar da çok şikayetçiler, yani
mutlu değiller.
Ben sokağa çıkıyorum, bakıyorum, suratları donuk. Mesela
genç kız dedin mi böyle neşeli, sevgi dolu, gözleri pırıl pırıl bir
insan bilirim, bakımlı tertemiz. Delikanlı dediğinde de yine öyle
hayat dolu, sevgi dolu, herkese karşı saygıda kusur etmeyen,
etrafına neşe saçan dinamik insanlar akla gelir. Ama ben bunu
görmüyorum dışarıda, bir kere insanlar birbirine güvenmiyor.
Bu çok korkunç bir şeydir. Yani evlenirken de birbirlerine
güvenmiyorlar. Önce gidip Noterde mal akdi yapılıyor, boşa-
nırsa şu kadar para ödeyecek diye... Daha başlangıcında tam bir
facia. Yani madem o kadar güvenmiyorsun, seni dolandıraca-
ğından bu kadar eminsin, zulmedeceğinden eminsin. Bu insanla
nasıl hayatını birleştiriyorsun sen? Bu anlaşma ne demek, o
45
Harun Yahya (Adnan Oktar)
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
anlaşma oldu mu, o adamın yüzüne sen nasıl bakacaksın? Ama
haklı olarak tabi, kadınlar evleneceği insanda güven arar.
Güven için Allah korkusu gerekir, Allah’ı sevmesi gere-
kir, derin imana sahip ve takva olması lazım. Allah’tan
korkmayana nasıl güvenecek bir insan? Yani Allah’ı fark
edemeyecek akılda bir insan düşünün. Beyninin içinde şu
kadar, mercimek kadar yerde yaşadığını fark edemiyor.
Dışarıda maddi bir varlığı var, ama bu kadarcık yerde yaşıyor
ve Allah’ı fark edemeyecek kadar aklı zayıf. Böyle bir insandan
ne bekler bir insan? Kadınlar tabi ki doğru konuşan insandan
çok hoşlanırlar. Mesela kadın için çok etkileyicidir, doğru
konuşmak. Erkek için de çok etkileyicidir. Mesela sürekli
doğru konuşan bir kadın, çok heyecan vericidir, çok büyük bir
nimettir. Asla yalan söylemiyor, artık sen onun beyniyle bütün-
leşmişsin demektir, yani tek beyin olmuşsunuz. Asla yalan söy-
lemiyor, bir insanın ruhuyla tam bağlantıya geçmek, bir kadının
46
46
47
Harun Yahya (Adnan Oktar)
ruhuyla, müthiş heyecan vericidir. Ama yalan devreye girdiğin-
de beyin bağlantısı kopmuş oluyor. Artık bir sahte dünyaya
giriş yapmış oluyorsunuz, o insan yok demektir. Ve güven,
güven çok heyecan verici bir şeydir, yani ölümüne güvenmek,
sonsuza kadar beraber olacağına ümit bağlamak inşaAllah. Ve
asla vefasızlık, kalleşlik yapmayacağına inanmak, dürüst olduğu-
na inanmak bir insanı çok heyecanlandırır. Yani bir mümin için
dünyanın en büyük nimetlerinden bir tanesidir.
İnsanların elinden işte bu alındı, güven alındı ve doğ-
ruluk alındı. Yani geriye zaten bir şey kalmıyor ki. Hem
güvenmiyor, hem doğru konuşmadığından emin. Hem onu
maddi olarak değerlendirdiğini biliyor.
Yani parası için, mesleği için, tipi için
sevdiğini, sevdiğini değil, heveslen-
diğini biliyor. O durumda kendisi-
ne, ruhuna saygı duymadığın-
dan emin. O zaman insan
nasıl mutlu olsun?
Bakıyoruz o yüzden insan-
ların yüzü bir karış, mutlu
olabilmesi için güvendiği,
sevdiği ve yalan söyleme-
yen, Allah’tan korkan, can-
dan insanlara insanın ihtiyacı
vardır. Ve insanlar genellikle hep
yalnız dikkat ederseniz, hiç dostla-
rı yok. Mesela ben soruyorum
bazen sohbet ediyorum gençlerle. Mesela; "Hiç öyle candan
güvendiğin biri var mı?" diyorum. "Eğer doğru söyleyecek olur-
sak bir tane bile yok" diyor. "Hiç güvendiğim yok" diyor.
"Samimi bir kız arkadaşım var, ama ona da hiç güvenmiyorum"
diyor. Halbuki bu çok önemlidir. Yani bir insanın candan
güvendiği, aynı kendisi gibi güvendiği samimi dostları
olması lazım. O zaman insan mutlu olabilir. Yoksa
mecburen sürekli yalan söyleyen adamlarla içiçesin,
güvenemediğin insanlarla içiçesin. Bir nevi cehennem
odasında yaşıyor gibi bir şey bu.
O zaman işte dışarıda cehennem odasında yaşayan insanların
yüzlerini görüyoruz, mutlu olamıyorlar. Onun için Kuran’ın
buram buram yaşanması çok önemlidir. Allah korkusu-
nun, Allah sevgisinin buram buram yaşanması çok
önemlidir. O zaman gerçek mutluluk bütün dünyaya
yayılır, insanların buna ihtiyacı var.
Cennet o yüzden insanların hoşuna gider. Cennette herke-
se güvenirsin. Cennette kimse yalan söylemez, herkes güveni-
lirdir, kalleşlik yoktur, vefasızlık yoktur, oyun oynama yoktur.
Fitne çıkartmazlar, dedikodu yapmazlar, o yüzden mutlu olu-
yor insanlar. Yani yoksa sırf cennetin eşyasından, malından,
mülkünden dolayı mutlu olmuyor insanlar. Orada Allah’ın
tecellisini gördükleri için, güzel ahlakı gördükleri için, herşeyi
Allah’ın tecellisi olarak sevdikleri için mutlu oluyor
insanlar. (Kanal 35 röportajından, 2 Şubat 2009)
48
FİTNE
Arapçada bazı kelimeler -her dilde olduğu gibi- birden faz-
la manaya gelebilmektedir. Türkçede "yüz" kelimesinin
farklı anlamları olduğu gibi Arapçadaki "fitne" kelimesinin de
farklı karşılıkları bulunmaktadır.
Fitne, asıl olarak "altının diğer yabancı madenlerden ayrılma-
sı amacıyla kaynatılması işlemi" için kullanılan bir kelimedir.
Kuran'ın birçok ayetinde fitne -kelime köküyle bağlantılı olarak-
müminlerle, inkarcıların veya münafıkların birbirinden ayrılması
için yaratılan imtihanlara verilen isimdir. Yani insanın doğru yol-
dan sapması veya hidayete tabi olması bu imtihan karşısında
gösterdiği tutuma bağlıdır. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden
yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir
sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin,
onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçi-
mizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak
edecek misin? O da Senin deneme (fitne)nden başkası
değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hida-
yete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi ba-
ğışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."
(Araf Suresi, 155)
49
Dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve insanların imanlarının
mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok ayetinde hatırlatılmaktadır:
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan
(fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar?
Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle dene-
dik). Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçek-
ten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)
Diğer bir ayette de fitnenin iki türlü olacağı bildirilmiştir:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da
deneyerek (fitneye tabi tutarak) imtihan ediyoruz ve
siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
İnsanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması,
Kuran ahlakına uygun hareket ettiği takdirde onun Allah'a yak-
laşmasına vesile olur. Ama kendisine ait olduğunu sanarak övün-
düğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarf etme-
diği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal
fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü tabiri kullanılır. Bu kişi
imtihanı kaybetmiş ve bu tutumunda değişiklik yapmadığı takdir-
de ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma aşamasına gelmiştir.
Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini,
ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir.
Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye ka-
pıldığı takdirde, fitne onun imanının zayıf olduğunu ortaya çı-
karmış olur.
Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her tür-
lü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile te-
vekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer onun kalbinde yer
tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından
50
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
üzüntü duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek
için en uygun olduğunu bilir.
İmanı Zayıf Kimselerin Doğru Yoldan Sapmalarına
Sebep Olabilen Fitneler
Kuran'ın bazı ayetlerinde, inkarcıların durumlarını apaçık
ortaya çıkarmak için Allah'ın bazı olaylar yarattığı haber veril-
mektedir. Bu ayetlerden bir tanesinde şöyle buyrulur:
Böylece: "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?"
demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik (fitne-
ye tabi tuttuk). Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil
mi? (Enam Suresi, 53)
Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olma-
yalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun
dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırak-
mış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını
giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hasta-
lık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun
bulunanlara (Allah'ın) bir deneme (fitne) kılması için-
dir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir
ayrılık içindedirler. (Hac Suresi, 52-53)
Aşağıdaki ayette de insanların bazılarının sapmasına da sahip
oldukları malların sebep olduğu bildirilir:
Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek (fitne ol-
ması) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne
51
Harun Yahya (Adnan Oktar)
gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve da-
ha süreklidir. (Taha Suresi, 131)
Söz konusu denemeler, birtakım insanların iyi veya kötü ol-
duklarının ortaya çıkarılmasından ziyade, inkarlarının pekişme-
si ve gerçeğin tartışmasız şekilde ortaya çıkması görevini gör-
mektedirler. Konu başka bir ayette ise şöyle bildirilmektedir:
Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirme-
sin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azab-
landırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çık-
masını ister. (Tevbe Suresi, 55)
Allah'ın bazı insanları bir ilim üzerine saptırdığı da Kuran'da
şöyle haber verilmektedir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim
üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği
ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Ar-
tık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine
de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Allah'ın suçlarından dolayı saptırdığı böyle kimseler için artık
bir çıkış yolu yoktur:
Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne
diye? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe
taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek
mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona ke-
sin olarak bir yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 88)
Fitne ile Sapma
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi fitnenin bir sapma vesilesi ola-
bileceği Kuran'da birçok ayette hatırlatılmış, bu konuda geçmiş
52
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
ümmetlerden örnekler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa (as) ken-
dilerinden uzaklaştıktan sonra, kavminin Samiri tarafından sap-
tırılması ve bir buzağı heykeli yaparak, ona tapmaya başlamala-
rı ayetlerde "fitneye düşürülmek" şeklinde tarif edilmektedir:
Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den
geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi,
85)
Böylece (Samiri) onlara böğüren bir buzağı heykeli dö-
küp çıkardı, "İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur;
fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir söz-
le cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağ-
lamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun,
Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz
bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl
Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun
ve emrime itaat edin" demişti. (Taha Suresi, 88-90)
Fitnelerin saptırmasına delil olan ayetlerden bazıları şöyledir:
Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. Siz-
den, hanginizin "fitneye tutulup-çıldırdığını. "Elbette
senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını da-
ha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bi-
lendir. (Kalem Suresi, 5-7)
İmtihan Olarak Fitne
Bazı ayetlerde ise müminlerin fitne ile güçlerine güç katıldı-
ğından ve Allah'a yaklaşmalarına fitnelerdeki olumlu tavırları-
nın vesile olduğundan bahsedilir.
Örneğin Peygamberimiz (sav) döneminde, müminlere karşı
savaş açılması ve sıcak savaş anı büyük bir fitnedir. Ayetlerde
53
Harun Yahya (Adnan Oktar)
müminlerin düşmanla karşı karşıya geldiklerinde nasıl bir ruh
hali sergiledikleri şöyle haber verilmiştir:
Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise
(korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resu-
lü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söy-
lemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve tesli-
miyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar top-
la(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde iman-
ları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"
diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Fitne ne kadar büyük olursa olsun mümin Allah'ın rızasını ka-
zanmak için hareket ettiğinden onun üstesinden gelecektir.
Müminler için rahmet olan, onların imanlarını artıran bir
olay, iman sahibi olmayanlar için saptırıcı bir fitne olabilmekte-
dir. Aşağıdaki ayetlerde, cehennemde görevli meleklerin sayı-
sının müminlerin imanını, inkarcıların ise tam tersine şaşkınlık-
larını ve inkarlarını artıracağı şöyle bildirilmektedir:
Onun üzerinde ondokuz vardır. Biz o ateşin koruyucu-
larını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısı-
nı inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık
ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın,
iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap ve-
rilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın.
Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle de-
sin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah,
dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidaye-
te erdirir. Rabbinin ordularını Kendisinden başka (hiç
kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir
öğüttür. (Müddessir Suresi, 30-31)
54
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Fitneye Düşürme Gayreti
İnsanlardan bazıları müminleri yoldan saptırmak, kendi çar-
pık inançlarına ve yaşam biçimlerine, kısaca kendi batıl dinleri-
ne çevirmek için gayret ederler. Kuran'da müminlerin tarih
boyunca bu yönde tehdit ve saldırılara maruz kaldığından bah-
sedilir. Bunlar müminleri Kuran'dan ve din ahlakından uzaklaş-
tırmayı temel gaye edinmişlerdir. Allah iman edenlerin bu
oyuna gelmeleri durumunda, fitneye düşmüş olacaklarını ayet-
lerinde şöyle bildirir:
Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize
karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi;
o zaman seni dost edineceklerdi. (İsra Suresi, 73)
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva-
larına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından
seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz
çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle
onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüp-
hesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49)
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.
O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka
(onu sürüklersiniz). (Saffat Suresi, 161-163)
Fitne Çıkartmak ve Kuran'daki Karşılığı
Allah fitneyi Bakara Suresi'nin 191. ve 217. ayetlerindeki "fit-
ne öldürmekten beterdir" ifadesiyle insan öldürmekten da-
ha büyük bir suç olarak tanımlar. Dolayısıyla fitnenin ne denli
büyük bir suç olduğunu anlamak için, Kuran'da "insan öldür-
55
Harun Yahya (Adnan Oktar)
menin" karşılığına bakmak yerinde olur. Ayette şöyle buyrul-
maktadır:
Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse
cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah
ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap
hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 93)
Buradaki fitne doğru yoldan çıkarıcı faaliyetleri içine alır ve
daha önce bahsettiğimiz "deneme" manasından farklı bir kulla-
nıma sahiptir.
Kuran'da münafıkların fitne çıkardıkları haber verilmiştir.
Allah ayetlerde münafıkların, Peygamberimiz (sav) döneminde-
ki müminleri savaştan alıkoymaya çalışmaktan, elçinin ve
müminlerin ardından gizli planlar kurmaya ve müminleri müca-
deleden alıkoyup, gevşekliğe sürüklemeye kadar birçok fitne
arayışı içine gireceklerini bildirmektedir.
Münafıklar ayetlerin manasını kendi düşük akıllarınca çarpı-
tacak, işlerine gelene uyup işlerine gelmeyene uymayacaklar-
dır. Müminlerin ise tavrı tam bir teslimiyetten başkası değildir.
Bu konudaki bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli)
olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşa-
bihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve
olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih ola-
nına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez.
İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimi-
zin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başka-
sı öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)
Fitne çıkarmak münafıkların temel vasıflarından biridir. Za-
ten münafık kelimesi, nifak yani ayrılık çıkaran manasındadır.
56
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Müminler arasında ayrılık çıkarmak ise fitne kapsamına giren
önemli bir suçtur. Münafıkların müminler arasındaki fitne çı-
karma gayretlerinden bahseden ayetlerden bazıları şöyledir:
Sizinle birlikte çıksalardı size "kötülük ve zarardan"
başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sok-
mak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara
'haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (Tev-
be Suresi, 47)
Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da
kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş ol-
saydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (za-
man) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14)
Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana
karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, iste-
medikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-
üstünlük sağladı. (Tevbe Suresi, 48)
Allah'ın Resulüne ve müminlere karşı gizlice çeşitli düzenler
kuran münafıklar, deşifre olduklarında, içlerinden bazıları
müminlerden çekindikleri için müminleri, aslında kendilerinin
münafık olmadıklarına inandırmaya ve kendilerini temize çıkar-
maya çalışırlar. Bu nedenle diğer münafıklarla bir tutulmamala-
rını ve kendilerine hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını ister
ve müminlerle birlikte olmaya devam etmeleri için izin isterler:
Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye kat-
ma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düş-
müşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri
mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe Suresi, 49)
Ayette bu kişilerin yalan söyledikleri, diğer münafıklar gibi,
aynı fitnenin içinde oldukları haber verilmekte ve müminler
onların hilelerine aldanmamaları için uyarılmaktadır.
57
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Münafıkların ve kafirlerın çıkardıkları fitnenin karşılığını, ce-
hennemde azap olarak alacakları şöyle haber verilmektedir:
Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz
şeydir. (Zariyat Suresi, 14)
Müminlerin Çekişmesi Fitneye Sebep Olur
Allah Enfal Suresi'nde müminlerin birbirinin velisi olmadıkları
takdirde dünyanın fitne ile dolacağını şöyle haber vermektedir:
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu
yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmaz-
sanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk
(fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Müminler fitne çıkarmaktan titizlikle kaçınır, fitneye yol aça-
bilecek en ufak bir hata içine girmezler. Ancak doğrudan kasıtlı
olarak olmasa da müminlerin içine düşebileceği bazı hal ve ta-
vırlar fitne ihtimalini doğurabilmektedir.
Örneğin, üstteki ayette, müminlerin birbirlerinin velileri ol-
mamaları, birbirleriyle çekişmeleri halinde yeryüzünün fitneyle
dolacağını Allah bildirmiştir. Böyle bir durumda kendileri de
sorumluluk altına girmiş olacaklarından, gerçek iman sahipleri
birbirlerini kollayıp, gözetmeye, çekişmek bir yana tam mana-
sıyla birbirlerinin velileri olmaya özen gösterirler.
Fitne Unsurları
Müminin dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğini, herşeyin
Yaratıcısı olan Allah en ince ayrıntısına kadar bildirmiştir. An-
cak kimi insanlar istek ve tutkularını ölçü aldığında, bedeni ar-
58
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
zularını ve kendi beklentilerini dinin menfaatlerinin ve Allah'ın
hoşnutluğunun önüne alabilmekte, gaflet dolu bir ruh haline gi-
rebilmektedir. Böyle olunca da Allah'ın, sakınmasını söylediği
şeylerin içine büsbütün dalabilmekte, titizlik göstermesi gere-
ken konularda vurdumduymaz bir duruma gelebilmektedir.
Allah, dünya nimetlerinin geçici olduğunu ve dünyanın bir
imtihan yeri olduğunu defalarca bildirmesine rağmen böyle bir
insan dünyayı kendine "asıl yurt" edinmekte, ahiretten büsbü-
tün yüz çevirebilmektedir.
Kuran'ı kendine ölçü almayan bir insan, sadece dünyaya yö-
nelik amaçlar edinebilmekte, imtihan için yaratılan olaylar için-
de boğulabilmektedir. Allah mal ve çocukların bir fitne olaca-
ğını bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir
deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık)
O'nun Katında olandır. (Tegabün Suresi, 15)
Arapçada imtihan kelimesinin başka karşılıkları olmasına rağ-
men bunlar için fitne kelimesinin kullanılması oldukça dikkat
çekicidir. Çünkü bazı insanlar, dünyadaki asıl varlık amaçlarını
anlamazlıktan gelip "mutlaka evlenmeliyim", "bir yuvam,
çocuklarım olmalı", "mal mülk sahibi olmalıyım" diye düşün-
mekte, içinde bulundukları cahiliye toplumunun telkiniyle bunu
dünyanın en önemli kuralı sanabilmektedirler. Elbette her
Müslüman güzel bir aile yaşantısına sahip olmak, mutlu ve
huzurlu bir yaşam sürmek ister. Ancak cahiliye ahlakını yaşa-
yan insanların yaptığı gibi, bu meşru isteklerini dünyadaki tek
varlık amacı haline getirmez. Müminin, hayatının her anında
olduğu gibi, evliliği de aile yaşantısı da Allah rızası içindir.
59
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Cahiliye ahlakındaki insanların büyük bir çoğunluğu ise, evlilik,
mal-mülk ve çocuk sahibi olmak konusundaki hassasiyetlerini
Allah'ın emirlerini yerine getirme ve O'nun sınırlarını koruma-
da göstermemektedirler.
Müminlerin aile kurmak, çocuk sahibi olmak konularındaki
her istek ve davranışları da Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçüler
içinde olmalıdır. Bu ölçüye göre, adet olduğu için değil, Allah'ın
rızasına uygun olduğu için çocuk sahibi olmak istenir. Ve
Allah'ın lütuf olarak verdiği çocuğun çok güzel ahlaklı, Allah'a
tam teslim olmuş bir insan olarak yetişmesi için çaba gösteril-
melidir. Bu konudaki örnek Hz. İmran (as)'ın eşinin Kuran'da
haber verilen şu duasıdır:
Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, "her
türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak"
Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen
Sensin Sen" demişti. (Al-i İmran Suresi, 35)
Kuran'da peygamberlerin benzer dualarından örnekler veril-
mekte ve inananlara bu konuda yol gösterilmektedir:
Hz. Zekeriya (as)'ın duası şöyledir:
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katın-
dan tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları
işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
Hz. İbrahim (as)'ın duası ise ayette şu şekilde bildirilir:
"Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar)
kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir
ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkele-
rini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbe-
leri kabul eden ve esirgeyensin." (Bakara Suresi, 128)
60
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Mal ise yine Allah rızası ve dinin menfaatleri doğrultusunda
kullanıldığında rahmete dönüşecek ve ahirette olumlu karşılığı
olan bir fayda sağlayacaktır. Bunun dışında kalan kısmı ise fitne
yani saptırıcı bir unsurdur. Mala yaklaşımda müminler Hz.
Süleyman (as)'ın tavrını örnek alır, mal sahibi olmaktan kaç-
masalar da onu Allah'a yakınlaşmaya vesile sayarlar. Hz.
Süleyman (as)'ın tutumu Kuran'da şöyle bildirilir:
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne di-
ken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunul-
muştu.
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini
Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu
atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
"Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) ba-
caklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi,
31-33)
Kuran'da müminlerin birer fitne konusu olarak haber veri-
len mal ve çocuklar hususunda dikkatli olmaları şu şekilde
bildirilmiştir:
Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi
Allah'ı zikretmekten "tutkuya kaptırarak-alıkoyması";
kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta
kendileridir. (Münafikun Suresi, 9)
Allah'ın rızasını gözeterek sahip olmadığı sürece, mal ve ço-
cuklarının insana ahirette hiçbir faydası olmayacaktır:
Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiçbir şey-
le yarar sağlamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde süresiz
kalacaklardır. (Mücadele Suresi, 17)
61
Harun Yahya (Adnan Oktar)
“MÜSLÜMANIN ZENGİNLİĞİ ALLAH RIZASI
İÇİNDİR”
ADNAN OKTAR: (Müslüman zengin olabilir) Tamam zen-
gin olabilir, ama niçin zengin olur? Allah rızası için zengin
olur Müslüman. Allah rızası için zengin olan da Allah
rızası için o malını kullanır, imkanlarını kullanır. Hz.
Süleyman (as) zengindi, ama Allah için kullandı, değil
mi? Kendi keyfine, zevkine kullanmadı, Allah rızası için
kullandı. Hz. İbrahim (as) da zengindi. Ama Allah rıza-
sı için kullandı. Resulullah (sav) de zengindi, Allah rıza-
sı için kullandı. Kendisi normal yaşıyor. Yani dünyaya bir mal
bırakmıyor, bir şey bırakmıyor inşaAllah. Mal Allah içindir,
Allah için kullanılır. Mesela kitaplar bastırırsın, dergiler bastı-
rırsın, camiler yaptırırsın, öğrenci okutursun, konferanslar
düzenlersin. Paranı bunun için kullanırsın. Para buna yarar.
Yahut ne bileyim, fakir perişan insanlar vardır, onları koruyup
kurtaracak çalışmalar yaparsın. Ama ayrıca da fabrikalar kurar-
sın, ama o fabrikayı Allah rızası için kurarsın ki insanlara hiz-
met olsun diye. Yani orada bunun çok iyi vur-
gulanması gerekiyor. Yoksa bazı zenginler
var yani hakikaten kendi zenginliğinin peşin-
de olduğu anlaşılıyor üslup olarak. Bu tabi
çok değişik. Bu gibi kişiler
bazen topluyor insanları,
arabayla geliyor, onlara
birer paket makarna
dağıtıyor, bütün mil-
62
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
letin gözü önünde. Yahut bir cami yaptırıyor adı-soyadıyla,
yedi sülalesinin ismini yazıyor. Bunlar biraz daha değişik çalış-
malar. Yine cami yaptırması güzel tabii, ismini de versin. O da
bir şey değil de, ama asıl din ahlakının yayılması önemli.
İnsanların kitaba ihtiyacı var, bilgiye, konferanslar yapılması-
na ihtiyacı var değil mi? Mesela bir film hazırlatılması güzel bir
çalışmadır. Mesela bir kitabın çok miktarda bastırılıp ücretsiz
dağıtılması güzel bir çalışmadır. Bu tarz çalışmalar olması lazım.
Ama diğer yönden de yani Müslümanlığı sosyalizm gibi göster-
meye kalkmak da doğru değil. Ama tabii her halükarda arka-
sında bir iyi niyet var. Çünkü hakikaten Müslümanların bayağı
bir kesimi kendi ailesini, çocuğunu düşünüyor ve kendi akra-
balarını yakınlarını düşünüyor, sadece onları kurtardı mı ondan
gerisi onu pek ilgilendirmiyor. O, o kadar oluyor. Ben bunun-
la mükellefim diyor. Halbuki Kuran’da her yerde sürekli sada-
ka vardır, Allah için harcama vardır, kendini tamamen
Allah’a adama vardır. Bu çok sarih. O yönüyle doğru...
Hz. Ömer zengindi ama, hep malını mülkünü Allah
63
Harun Yahya (Adnan Oktar)
için harcadı. Allah için yaşadı ve Allah için de şehit oldu.
Yani bütün ömrünü o uğurda harcadı. Ve hiçbir şekilde
rahat yaşamadı. Hep acı ve çile içerisindeydi. Hep savaşlarda,
mücadelede. Kendi hayatı da sade sayılırdı. Ama o, şartlardan
kaynaklanıyor, yoksa Peygamber Efendimiz (sav) mesela çok
şık giyiniyordu. Gayet güzel giyiniyordu. Hz. Ömer de temiz ve
kaliteli güzel giyiniyordu. Yani Müslüman öyle pejmurde ola-
cak, evi pejmurde olacak diye bir şey yok... Tabii İmam-ı Azam,
hepsi zengindiler. Ama, böyle klasik zengin tipi var yani küt,
sadece kendisine faydası olan. İnsanlara tepeden bakan, sevgi-
siz. Zengin olduğu için de, kendisine hayranlık duyulduğunu
zanneden, ekabir tipler var. Bunlar tabii, normal hareket yap-
mıyorlar. Samimi Müslüman, bütün gücüyle Allah için
harcar bütün imkanlarını...
64
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
65
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Camiyi yapanın, içindeki cemaati de hazırlaması gerekir. Yani
içindeki cemaati hazırlamaya yönelik bir çalışması yoksa, sırf
bina olmaz. Mesela ben kitap bastıracağım, kapağını bastıraca-
ğım kitabın, kitabın sayfalarını da koyacağız fakat yazı olmaya-
cak. Olmaz, değil mi? O harfler, kitabı kitap haline getiriyor.
Camiyi de cemaati, onun içindeki Müslümanlar güzelleştiriyor,
zengin hale getiriyor.
Onun için Allah esirgesin mesela Rusya’da camiler yapılmış-
tı, sonra onları müze yaptılar. Hatta diskoya çevirdiler, başka
şeye çevirdiler. Boş binayla bir şey olmaz. Hatta bazen çok
olumsuz etki yapabilir yani, bomboş camiler, görünümü güzel
değil. Cami yaptıranın, bütün heyecanıyla şevkiyle o camiyi
dolduracak tedbirleri de alması lazım. İnşaAllah. (Maraş Aksu
TV röportajından, 12 Kasım 2009)
Zulüm, İşkence ve Azap
Kuran'da, insanlara zulüm, işkence ve baskı uygulamaya da
fitne ismi verilmektedir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden
(gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin
kendilerini belalara (fitnelere) çarptırmaları korkusuy-
la- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryü-
zünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşı-
ranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
Gerçek şu ki mümin erkeklerle mümin kadınlara işken-
ce (fitne) uygulayanlar sonra tevbe etmeyenler; işte on-
lar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır.
(Büruc Suresi, 10)
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva-
larına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından
seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz
çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle
onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüp-
hesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49)
Aşağıdaki ayetlerde, müminlerin inkarcıların zulmüne maruz
bırakılmamak için dua ederken yine fitne kelimesini kullandık-
larını görüyoruz:
Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz bizi
zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma." (Yu-
nus Suresi, 85)
"Rabbimiz bizi inkâr edenler için fitne (deneme konu-
su) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen üstün
ve güçlüsün hüküm ve hikmet sahibisin." (Mümtehine
Suresi, 5)
Kuran'da insanların uğratıldıkları sıkıntı ve felaketlere de fit-
ne adı verilmektedir:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki
defa belaya (fitneye) çarptırılıyorlar da sonra tevbe et-
miyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.
(Tevbe Suresi, 126)
66
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
NEFSİN İKİ YÖNÜ
İ nsanın yapısı hakkında Kuran'da verilen bilgileri incelerken,
"nefs" kavramına oldukça sık rastlarız. Nefs Arapçada "in-
sanın kendisi", anlamına gelir ve Türkçe’de tam bir karşılığı ol-
masa da "benlik" kelimesiyle bir derece tercüme edilebilir.
Kuran'da haber verildiği gibi, "nefs" iki taraflıdır: İnsanın için-
de kötülüğü emreden bir taraf ve o kötülükten sakınmayı em-
reden bir taraf bulunmaktadır. Şems Suresi'nde bu durum şöy-
le anlatılır:
Nefse ve ona "bir düzen içinde biçim verene",
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğü-
nü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da
elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Ayetlerde nefisle ilgili olarak verilen bilgiler son derece
önemlidir: Allah, insanı yaratırken nefsini düzenlemiş ve ona
"fücur" ilham etmiştir. Fücur Arapçada, "doğruluk sınırlarının
yırtılıp parçalanması" anlamına gelir. Dini terim olarak fücurun
anlamı ise şöyle verilir:
67
"Günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söyle-
mek, başkaldırmak, karşı gelmek, haktan yüz çevir-
mek, nizamı bozmak, zina, ahlaki çöküntü..."
Şems Suresi'ndeki ayetlerden öğrendiğimiz gibi Allah, bu kö-
tülüklerin yanı sıra, insana nefsin fücurundan sakınmayı da il-
ham etmiştir. Ayrıca nefsini arındırıp-temizleyen, yani nefsinin
fücurunu kabul edip, Allah'ın ilhamına uyarak ondan sakınanlar
kurtulacaklardır. Bu, ebedi ve gerçek kurtuluştur, yani Allah'ın
rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak... Buna karşılık, nef-
sini örten, yani onun fücurunu, pisliğini dışarı atıp temizleme-
yen, içinde saklı tutan kişi ise yıkıma uğrayacaktır. Yıkım da
Allah'ın laneti ve cehennem azabı demektir.
Bu konuda çok önemli bir sonuca varıyoruz: Herkesin nef-
sinde mutlaka kötülük vardır. Bir insanın, nefsindeki kötülük-
ten temizlenmesinin tek yolu ise, bu kötülüğün varlığını kabul
etmesi ve Allah'ın gösterdiği biçimde ondan sakınmasıdır.
İşte müminlerle inkarcılar arasındaki en önemli farklardan
biri bu aşamada ortaya çıkmaktadır. İnsan, ancak Kuran'da
Rabbimiz'in verdiği bilgi ve terbiye sonucunda nefsinin içinde
kötülük bulunduğunu ve ondan sakınması gerektiğini öğrenir
ve kabul eder. Dinin ve dolayısıyla din ahlakını tebliğ eden pey-
gamberlerin en büyük özelliklerinden biri, insanların nefisle-
rindeki kötülüğü ortaya çıkarmaları ve onu temizlemeleridir.
Bu nedenle Kuran'da, Bakara Suresi'nin 87. ayetinde "... size
ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle
gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlaya-
cak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?" şeklinde bil-
dirilmektedir.
68
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Ayette bildirildiği gibi, inkarcılar nefislerindeki kötülüğe teslim
olurlar ve bu nedenle de nefislerine aykırı gelen şeyleri kendile-
rine tavsiye eden hak dini ve o dini tebliğ edenleri akılsızca ya-
lanlarlar. Bu durumdaki bir insan, Şems Suresi'ndeki ayetlerde
bildirildiği gibi, nefsini örter ve onun fücuruna esir olur.
Buna karşılık müminler Allah'ın varlığının, birliğinin farkın-
dadırlar; O'ndan korkar ve Rabbimiz'in hükümlerine karşı
gelmekten sakınırlar. Bu nedenle de nefislerindeki fücura tes-
lim olmaz, onu örtmez, açığa çıkarır ve Allah'ın ilham ettiği
şekilde ondan sakınırlar.
Kuran'da haber verilen Hz. Yusuf (as)'ın, "Ben nefsimi te-
mize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefs -Rabbimin
kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü em-
redendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır,
esirgeyendir" (Yusuf Suresi, 53) sözleri, müminlerin nasıl
düşünmeleri gerektiğini göstermektedir. Mümin, her ortamda
nefsinin kendisini yanlış yola yöneltmek isteyeceğinin bilincin-
de ve uyanık olmalıdır.
Buraya kadar, ağırlıklı olarak nefsin iki zıt yönünden "fücur"
kısmını inceledik. Aynı ayetin devamından nefse fücurunun ya-
nı sıra bir de, bu fücurdan sakınmasını sağlayan bir kabiliyetin il-
ham edildiğini öğrenmekteyiz. İnsanı Allah'a ve dinin bildirdiği
doğrulara, hayırlara yönelten, iyiyi ve kötüyü ayırt etmesini sağ-
layan nefsin bu yönü, halk arasında "vicdan" olarak tanımlanır.
İşte, nefsin içinde, insanı daima kötülüğe çağıran hevaya kar-
şın, onu daima iyiliğe çağıran vicdanı da vardır. Dolayısıyla in-
san, içinde, kendisini sürekli olarak doğruya çağıran şaşmaz
bir pusulaya sahiptir. Vicdan, bir anlamda doğruya yönelten
69
Harun Yahya (Adnan Oktar)
Allah'ın sesidir. İnsan sürekli olarak bu sese kulak verdiği ve
Kuran'da gösterilen temel prensipleri tam olarak kavradığı
takdirde, sürekli olarak doğru yolda ilerleyecektir.
İnsan, vicdanına uyduğu sürece, Allah'ın güzel sıfatlarının
tecellilerini üstünde taşır. Allah sonsuz merhamet sahibidir,
dolayısıyla Allah'a teslim olan bir mümin de merhametli olur.
Allah sonsuz akıl sahibidir bu O'na kulluk eden bir müminin de
güzel bir akla sahip olması demektir. İnsan Allah'a ne kadar
yakınlaşır, ne kadar teslim olursa, Rabbimiz'in üstün ahlakını
daha çok taşır ve ayette haber verildiği üzere "yaratılmışla-
rın en hayırlısı" (Beyyine Suresi, 7) olur.
Kuran'ın tüm hükümleri, insanın içindeki vicdana uygun, o
vicdanın ölçülerine göre belirlenmiş durumdadır. Ancak,
Kuran'ın belirlediği vicdan ölçüleri, cahiliye toplumlarında
yerleşik olan "vicdan" ölçülerinden oldukça farklıdır. Cahiliye
ahlakına sahip bazı insanların vicdan anlayışı, yolda rastlanan
bir fakire sadaka vermek ya da hayvanlara sevgi göstermek
gibi son derece yüzeysel örneklerle sınırlıdır. Oysa müminin
vicdanı, Kuran'ın tüm emirlerinin ve tavsiyelerinin yerine geti-
rilmesini gerektirir. Hatta Kuran'da genel hatlarıyla belirtilen
pek çok konunun ayrıntıları vicdan sayesinde belirlenir ve
uygulanır.
Örneğin, Kuran'da iman edenlere ihtiyaçlarından arta kalanı
infak etmeleri emredilir. Fakat ihtiyacının ne kadar olduğunu
herkes kendi vicdanı ile belirler. Vicdanı yeterince güçlü olma-
yan bir insan ise, dinin hükümlerini Allah'ın rızasına en uygun
biçimde uygulayamaz.
70
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Mümin günlük hayatta sürekli olarak birkaç seçenek arasın-
da seçim yapmak durumunda kalır. Karşılaştığı seçenekler için-
de, Allah'ın rızasına en uygun olanını, dinin menfaatlerine en
yararlı olanını seçmekle yükümlüdür. Bu seçimi yaparken mu-
hatap olduğu seçenekler karşısında vicdanı ilk olarak devreye
girer ve hangi seçeneğin Allah'ın rızasına daha uygun olacağını
ona söyler. Ancak ikinci aşamada hevası da devreye girecek ve
onu diğer alternatiflere yöneltmeye çalışacaktır. Bunun için de
genellikle insana mazeretler fısıldayacaktır. Kuran'da nefsin
öne sürdüğü bu "mazeret"lere sık sık dikkat çekilmektedir.
Mümin, nefsin kendisine fısıldadığı tüm mazeret ve bahane-
lere kulaklarını tıkamalı ve vicdanının kendisine gösterdiği doğ-
ruyu uygulamalıdır. Kuran'da müminlerin vicdanına dair verilen
örnekler, insanı bu konuda düşünmeye yöneltmelidir.
Ayetlerde Peygamberimiz (sav) dönemindeki müminlerin
savaşa çıkma şevklerinden şöyle söz edilmektedir:
Allah'a ve elçisine karşı "içten bağlı kalıp hayra çağıran-
lar" oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve in-
fak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk
(günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol
yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen
için sana her gelişlerinde "sizi bindirecek bir şey bula-
mıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp
hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana
geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur. (Tevbe
Suresi, 91-92)
Savaşa çıkmak görünüşte son derece tehlikelidir. Savaşmaya
71
Harun Yahya (Adnan Oktar)
giden bir insan, ölüme ya da yaralanmaya gittiğini bilir. Ancak
buna karşın Peygamberimiz (sav) döneminde müminler Allah
yolunda savaşmak için büyük bir istek duymuşlar, savaşa çıka-
madıkları için de üzülmüşlerdir. Bu, Kuran'da kastedilen vicda-
nın çarpıcı bir örneğidir.
Nefis mümini bir anda dinden döndüremez ama küçük ta-
vizler koparmaya çalışır. Örneğin, mümini Allah yolunda yap-
ması gereken bir işte tembelliğe yöneltmeye çalışır. Birtakım
mazeretler öne sürerek onu gevşekliğe sürüklemeyi dener.
Eğer nefsin küçük isteklerine taviz verilirse, nefsin insan üze-
rindeki etkisi gittikçe büyür ve sonuç, insanın imandan vaz-
geçmesi, yeniden nefsinin esiri olmasına kadar varabilir.
İman eden her insan, her ne durumda olursa olsun, nefsine
değil, Allah'ın hükmüne göre hareket etmekle, nefsini ezmek,
bencil tutkularını dizginlemekle yükümlüdür. Bir ayette şöyle
bildirilmektedir:
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sa-
kının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en
büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsi-
nin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) ko-
runursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tega-
bün Suresi, 16)
Ayette, müminlere Allah'tan korkmaları, O'na itaat etmele-
ri, O'nun hükümlerini dinlemeleri ve infakta bulunmaları, yani
mallarını Allah'ın rızasına uygun olarak harcamaları emredil-
mektedir. Çünkü bunlar, insanın "nefsinin bencil-tutkuların-
dan" korunmasına ve sonuçta felaha (büyük kurtuluş ve mut-
72
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
luluk) ulaşmasına neden olur. Aynı gerçek başka ayetlerde de
şöyle haber verilir:
Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek
ve tutkular) dan sakındırırsa,
Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.
(Naziat Suresi, 40-41)
Nefsinin bencil tutkularından korunarak nefsini arındırıp-te-
mizlemiş, dolayısıyla Allah'ın hoşnutluğuna ve cennetine ka-
vuşmuş olan kişinin nefsi ise Kuran'da mutmain olmuş, yani
tatmin bulmuş nefis olarak tanımlanır. Ayetlerde şöyle buy-
rulmaktadır:
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Artık kullarımın arasına gir.
Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)
Nefsinin kötü isteklerine tabi olup da onu temizleyip arındır-
mamış ve bu şekilde ahirete gitmiş bir kimsenin de pişmanlık-
tan başka bir nasibi yoktur. Gelmiş geçmiş milyarlarca inkarcı-
nın kıyamet gününde yaşadıkları pişmanlık ve nefislerini kına-
maları gerçekten çok dehşetli bir manzara oluşturur. Bu, ka-
firleri bekleyen öyle büyük ve kaçınılmaz bir gerçektir ki, Allah
ayetlerde kıyamet gününün hemen ardından kendini kınayıp
duran nefsin durumuna yemin etmektedir:
Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.
Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ede-
rim. (Kıyamet Suresi, 1-2)
73
Harun Yahya (Adnan Oktar)
“NEFSİN TERBİYE EDİLMESİNDE ÖLÇÜ
SAMİMİYETTİR”
ADNAN OKTAR: Nefsin terbiye edilmesinde,
Allah’ın gösterdiği tek bir ölçü vardır, samimiyet.
Samimiyeti biz ortaya koyduğumuzda, nefs çok makul hale
gelir. Çünkü çıkarlar mantıklı olmayı sağlar. Ama vicda-
nımız da akıllı olmayı sağlar. Samimi ve candan dav-
ranmayı sağlar. Biz aklımızla ve vic-
danımızla hareket edeceğiz.
Aklıyla vicdanıyla hareket eden
adam hep doğru hareket
etmiş olur. Mesela Allah
esirgesin, rüşvet alacaksa,
mantığı al der. Ama aklı
ve vicdanı da alma der.
Aklına ve vicdanına
uyduğunda da maddi
yönden belki zorluk-
lara girecektir, sıkın-
tıya girecektir ama
doğru olanı yapmış
olacaktır. Güzel ahlak
öyle ucuz birşey değil-
dir, zordur güzel
ahlak. Pahalıya mal
olur, güzel ahlaklı
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
74
insan da onun için dünyada nadir olur... İnsan düşünmeye
karar verdiğinde yine Cenab-ı Allah’ın verdiği o büyük nimeti
kullanacak, samimiyetini ve vicdanını kullanacak.
Samimi olarak düşünüldüğünde, mesela bir hücrenin yapısı
veyahut bir sivrisineğin hayatı, yaşantısı, akılcı düşünüldüğünde
nefes kesecek gibidir, çok heyecan verecek bir yapı ortaya
çıkar. Hücreyi incelediğimizde yine öyle nefesimiz kesilir.
Adeta bir şehir gibidir insan hücresi. İstanbul şehrini andırır.
Öyle bir yapılanması vardır. Biz bundan hayretlere düşeriz.
Hayrete düşünce Allah’a sevgimiz daha artar. Allah’tan
korkumuz daha artar. Allah’a duyduğumuz korku
artınca da Allah’ın gösterdiği yola, yani İslam’a titizliği-
miz daha da artar. Ve mükemmel ahlaklı oluruz. (Ekin
TV röportajından, 19 Ocak 2009)
75
Harun Yahya (Adnan Oktar)
İSTEK VE TUTKULARINI
İLAH EDİNENLER
Nefis önceki sayfalarda da vurguladığımız gibi iki taraflıdır
ve Allah nefse fücuru yani kötülüğü ve ondan sakınma-
yı ilham etmiştir. Kuran'da, nefsin fücurunu ifade etmek için
çoğu kez "heva" ifadesi de kullanılır. Heva sözlükte; "istek,
tutku, nefsin arzu ve hevesi, şehvet, şehvete karşı şiddetli eği-
lim, insanın bozulmasına yol açan bütün olumsuz içsel etken-
ler" şeklinde tanımlanır.
İnkarcılar, nefsin bu negatif yönünü, yani hevayı büyük bir
cehaletle tek yol gösterici ve amaç edinirler. Tüm hayatlarını,
hevalarını tatmin etmek üzerine kurmuşlardır. Bu nedenle tüm
zihinlerini hevanın tatminine yöneltirler ve dolayısıyla Kuran
ahlakının insana gösterdiği gerçekleri kavrayamayacak hale
gelirler. Allah, hevalarının denetimine giren insanların, Kuran'ı
ve peygamberin tebliğini kavrayamadıklarını şöyle bildirir:
Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çı-
kıp-gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki: "O bi-
raz önce ne söyledi?" İşte onlar; Allah, onların kalple-
rini mühürlemiştir ve onlar kendi heva (istek ve tut-
ku)larına uymuşlardır. (Muhammed Suresi, 16)
Nefsini örten, nefsinin fücuruna teslim olan bir insan, her
76
olayda ve yargıda hevasının hakemliğine başvurur. Hevanın istek
ve arzuları tek kıstası olur. Bu çarpık kıstasa uyan insan artık
cahilce kendi nefsine tapmaktadır. Kuran'da insanın bu duruma
gelmesine, "kendi hevasını ilah edinme" adı verilir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim
üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği
ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Ar-
tık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine
de öğüt alıp düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)
Heva ve hevesi doğrultusunda hareket ettiği için akledemez
hale gelen kişi, aynı zamanda Kuran'da görmez ve işitmez olarak
tanımlanmaktadır. Akleden müminler ise iyiyle kötüyü ayırt eden
bir anlayışa (ferasete) ve olaylara hakim olan bir bakış açısına,
kavrayışa (basirete) sahip olurlar. Kuran'da, hevalarına uydukları
için akletme yeteneklerini yitiren ve sapan insanlar ve toplumlar-
la ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
De ki: "Ey kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşı-
rı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış
ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve
tutku)larına uymayın." (Maide Suresi, 77)
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya
kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı
açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri ye-
miyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi
heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar.
Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.
(Enam Suresi, 119)
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız
aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayak-
ta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çün-
77
Harun Yahya (Adnan Oktar)
kü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp
heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker
(sözü geveler) yada yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yap-
tıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi
hevalarına uymuşlardır. Allah'ın saptırdığını kim hida-
yete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.
(Rum Suresi, 29)
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak ol-
saydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan
herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onla-
ra kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz,
fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Mümi-
nun Suresi, 71)
Sana da (Ey Muhammed) önündeki kitap(lar)ı doğrula-
yıcı ve ona 'bir şahit-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kuran'ı)
indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hük-
met ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve
tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve
bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek
ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi
içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü
Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri
size haber verecektir. Aralarında Allah'ın indirdiğiyle
hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indir-
diklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye
onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir
kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak
istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.
(Maide Suresi, 48-49)
Heva insanı birtakım tutkulara kaptırır, onun gözlerini kör
eder. Bu durumdaki insan da ebedi felaketine doğru hızla ilerler.
78
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
79Harun Yahya (Adnan Oktar)
“ÇIKARLARI İÇİN YAŞAYANLAR
HİÇBİR ZAMAN MUTLU OLAMAZLAR”
ADNAN OKTAR: Bakın şu an önümüzde bir perde var.
Biz de perdenin üstüne yapışığız adeta ve bunu seyrediyoruz.
Böyle harika bir yapı varken, işte adam çeki ödemedi diye
onunla kavga ediyor, hakaret ediyor. Veya bir arkadaşıyla
rekabet etmeye kalkıyor, ama şu görüntüden oluşan dünyanın
içerisinde, televizyon ekranının üzerinde yaşayan bir insanı
düşünün, yani televizyon ekranının üstünü böyle kaplamış bir
varlık düşünün ve bütün dünyasının oradaki görüntülerle
boğuşmak olduğunu düşünün; bu çok anormal bir hareket
olur. Onun için biz bütün dikkatimizle, vicdanen, Allah
ile bağlantıda olmak durumundayız. Yani Allah’ı çok
sevmek, çok saygı göstermek, Allah’ı her şeyden önem-
li görmek, her şeyi O’nun tecellisi olarak görmek
ve O’na bağlantılı yaşamak durumundayız.
Makul olan, doğru olan budur yani vicdana
uygun olan budur. Aksi, çılgınca bir hareket
olur ve delice bir hareket olur, yani dengesiz bir
hareket olur. Biz şu an normal olanı yapıyoruz
aslında. Yani çünkü bir varlık düşünün böyle ola-
ğanüstü yaratılmış, Allah ile bağlantısı olmuyor.
Peki bu normal bir şey mi? Onun için “heva
ve hevesini tanrı
edineni gördün
mü?” (Furkan Suresi, 43) diyor Allah, şeytandan Allah’a sığını-
rım, ayet var. Yani sadece çıkarlarını tanrı edinmiş, ufak çıkar-
larını. Ondan da bir şey çıkmaz ayrıca dünya çıkarlarından. Ne
olur yani?
İki tabak yemek yiyorlar, o zaman ya kolesterolü çıkıyor, ya
tansiyonu çıkıyor, rahatsızlanıyor ya şekeri çıkıyor, bir şeyler
oluyor, değil mi? Onun eziyeti daha da fazla oluyor onun için.
Veyahut iş yerini daha genişletmek istiyor. Daha büyük bir iş
yeri, daha da sinirlerini bozuyor onun, daha da stres içinde
yaşamasına sebep oluyor. Say say bitmez. Mesela siyasete giri-
yor müthiş bir gerilim içerisine düşüyor. Başka olaylara giriyor
yine gerilim içine düşüyor. Allah, şeytandan Allah’a sığınırım,
bu konuyu şöyle açıklıyor Cenab-ı Allah; “insan zayıf yara-
tıldı” (Nisa Suresi, 28) diyor. Yani sırf insana mahsus olarak
zayıf yaratılmıştır. Hamam böcekleri bile çok kuvvetlidir,
bünye olarak çok güçlüdür. Tabii akrep falan, atom bombasın-
dan bile etkilenmiyor akrep, değil mi? Ama insan çok çok zayıf-
tır. Bak mesela bir grip salgını oluyor, herkes telaşta hemen
hemen, büyük bir bölümü insanların telaşta çünkü bir virüs
rahatça insanı öldürebiliyor ve hiçbir şekilde de kurtuluş yok.
Nereden geldiği de belli olmaz virüsün ve en güçlü dediğimiz
bünye bile bazen dayanamıyor, Allah vermesin.
Evet, onun için bu kısacık hayattaki 10 seneler bir yıl
gibi geçiyor, her on sene. Yıllar zaten ay gibi geçiyor görü-
yorsunuz. Bir yaz oluyor, bir kış oluyor; bir yaz oluyor, bir kış
oluyor. Şimdi bakın kış diyoruz. Bir süre sonra, çok kısa bir
süre sonra bir bakıyorum ağaçlarda hemen tomurcuklar belir-
80
KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)
Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)

More Related Content

What's hot

Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran fihristi. turkish (türkçe)
Kuran fihristi. turkish (türkçe)Kuran fihristi. turkish (türkçe)
Kuran fihristi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Allah sevgisi. turkish (türkçe)
Allah sevgisi. turkish (türkçe)Allah sevgisi. turkish (türkçe)
Allah sevgisi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

What's hot (20)

Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)
Yaratılış atlası cilt 4. turkish (türkçe)
 
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
Pişman olmadan önce. turkish (türkçe)
 
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
Insanın apaçık düşmanı, şeytan. turkish (türkçe)
 
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)
Tarihi bir yalan kabataş devri. turkish (türkçe)
 
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
Kuran'ın bazı sırları. turkish (türkçe)
 
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)Kıyamet günü. turkish (türkçe)
Kıyamet günü. turkish (türkçe)
 
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)
Hz. mehdi (a.s) hakkında bilgiler. turkish (türkçe)
 
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)
Amerika'nın göremediği pkk. turkish (türkçe)
 
Kuran fihristi. turkish (türkçe)
Kuran fihristi. turkish (türkçe)Kuran fihristi. turkish (türkçe)
Kuran fihristi. turkish (türkçe)
 
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)
Terör sevgiyle yok edilir. turkish (türkçe)
 
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)
Darwin'in türk düşmanlığı. turkish (türkçe)
 
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)
Kolaylık dini islam. turkish (türkçe)
 
Allah sevgisi. turkish (türkçe)
Allah sevgisi. turkish (türkçe)Allah sevgisi. turkish (türkçe)
Allah sevgisi. turkish (türkçe)
 
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
Darwinist propaganda yöntemleri. turkish (türkçe)
 
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
Hayalin diğer adı. madde. turkish (türkçe)
 
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
Dinimizi öğrenelim. turkish (türkçe)
 
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)
Amerikan ulusal bilimler akademisi'nin yanılgıları. turkish (türkçe)
 
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
Niçin kendini kandırıyorsun. turkish (türkçe)
 
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)
Sahte dünyanın acıları. turkish (türkçe)
 
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)
Karanlık. tehlike bağnazlık. turkish (türkçe)
 

Viewers also liked

Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)
Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)
Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

Viewers also liked (7)

Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)
Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)
Kuran'da tebliğ ve tartışma. turkish (türkçe)
 
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)
Harun yahya'nın eserleri hakkında dünyadan yankılar. turkish (türkçe)
 
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)
Kuran'ın hayata sunduğu güzellikler. turkish (türkçe)
 
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
 
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)
Konuşan kuşlar mucizesi. turkish (türkçe)
 
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)
Kuşların ve uçuşun kökeni. turkish (türkçe)
 
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
Duzenleyenler tapinakcilar ve masonlar. turkish (türkçe)
 

Similar to Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)

Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)
Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)
Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)Tohum mucizesi. turkish (türkçe)
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)Kuran ahlakı. turkish (türkçe)
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)Sakın unutmayın. turkish (türkçe)
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

Similar to Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe) (14)

Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)
Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)
Kuran'ı rehber edinmek. turkish (türkçe)
 
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)
Kuran'ı dinlemeyenler. turkish (türkçe)
 
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)
Isa mesih (a.s), hz. mehdi (a.s) ve ittihad i islam. turkish (türkçe)
 
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)
Insanın yaratılış mucizesi. turkish (türkçe)
 
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)
Incil'den güzel sözler. turkish (türkçe)
 
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)Tohum mucizesi. turkish (türkçe)
Tohum mucizesi. turkish (türkçe)
 
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
Darwin amca biz hiç değişmedik. turkish (türkçe)
 
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)
Evrenin yaratılışı. turkish (türkçe)
 
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)
Kuran'da ihlas. turkish (türkçe)
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
 
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)Kuran ahlakı. turkish (türkçe)
Kuran ahlakı. turkish (türkçe)
 
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)
Tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar. turkish (türkçe)
 
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
Zamansızlık ve kader gerçeği. turkish (türkçe)
 
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)Sakın unutmayın. turkish (türkçe)
Sakın unutmayın. turkish (türkçe)
 

Kuran'da temel kavramlar. turkish (türkçe)

  • 1.
  • 2. KURANDATEMELKAVRAMLAR HARUNYAHYA (ADNANOKTAR) YAZAR HAKKINDA: Harun Yahya müstear ismini kullanan Adnan Oktar, 1956 yılında Ankara'da doğdu. 1980'li yıllar- dan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekar- lıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ide- olojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önem- li eserleri bulunmaktadır. Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistem- lerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir. Nitekim ya- zarın, bugüne kadar 72 ayrı dile çevrilen 300’ü aşkın eseri, dünya çapında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir. Harun Yahya Külliyatı, -Allah'ın izniyle- 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır. Günlük hayatta sıklıkla kullanılan bazı kavramlar pek çok Kuran ayetinde yer almaktadır. Akıl, sabır, sadakat, inkar, nimet, hikmet bu kavramlardan birkaç tanesidir. Kuran’ın anlaşılması ve haya- ta geçirilmesinde bu kavramların önemli rolü bulunmaktadır. Ancak günlük hayatta, bunlardan çoğu, genellikle Kuran’daki ger- çek anlamlarından farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Kuran'ın hakkıyla ve en doğru bir biçimde anlaşılması, kalbe yerleşmesi ve uygulanabilmesi için Kuran'da geçen temel kavram- ların ne anlamda ve ne maksatla kullanıldıklarını, ne tür hikmet- ler içerdiklerini doğru olarak bilmek gerekmektedir. Bu kitapta, Kuran'da en sık geçen kavramlar, içlerinde geçtik- leri ayetlerin ışığında incelenerek, bunların genel olarak ve özel durumlarda hangi anlamlarda ve ne gibi hikmetler doğrultusun- da kullanıldıkları açıklanmaya gayret edilmiştir. 7. BASKI
  • 3.
  • 4. OKUYUCUYA • Bu kitapta ve diğer çalışmalarımızda evrim teorisinin çöküşüne özel bir yer ayrıl- masının nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtarı felsefenin temelini oluşturması- dır. Yaratılışı ve dolayısıyla Allah'ın varlığını inkar eden Darwinizm, 150 yıldır pek çok insanın imanını kaybetmesine ya da kuşkuya düşmesine neden olmuştur. Do- layısıyla bu teorinin bir aldatmaca olduğunu gözler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlarımıza ulaştırılabilmesi ise zorun- ludur. Kimi okuyucularımız belki tek bir kitabımızı okuma imkanı bulabilir. Bu ne- denle her kitabımızda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayrılması uygun görül- müştür. • Belirtilmesi gereken bir diğer husus, bu kitapların içeriği ile ilgilidir. Yazarın tüm kitaplarında imani konular Kuran ayetleri doğrultusunda anlatılmakta, insanlar Al- lah'ın ayetlerini öğrenmeye ve yaşamaya davet edilmektedirler. Allah'ın ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyanın aklında hiçbir şüphe veya soru işareti bırakmaya- cak şekilde açıklanmaktadır. • Bu anlatım sırasında kullanılan samimi, sade ve akıcı üslup ise kitapların yediden yetmişe herkes tarafından rahatça anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu etkili ve yalın anlatım sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uy- maktadır. Dini reddetme konusunda kesin bir tavır sergileyen insanlar dahi, bu ki- taplarda anlatılan gerçeklerden etkilenmekte ve anlatılanların doğruluğunu inkar edememektedirler. • Bu kitap ve yazarın diğer eserleri, okuyucular tarafından bizzat okunabileceği gi- bi, karşılıklı bir sohbet ortamı şeklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade et- mek isteyen bir grup okuyucunun kitapları birarada okumaları, konuyla ilgili ken- di tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmaları açısından yararlı olacaktır. • Bunun yanında, sadece Allah rızası için yazılmış olan bu kitapların tanınmasına ve okunmasına katkıda bulunmak da büyük bir hizmet olacaktır. Çünkü yazarın tüm kitaplarında ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini an- latmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapların diğer insanlar tarafından da okunmasının teşvik edilmesidir. • Kitapların arkasına yazarın diğer eserlerinin tanıtımlarının eklenmesinin ise önem- li sebepleri vardır. Bu sayede kitabı eline alan kişi, yukarıda söz ettiğimiz özellik- leri taşıyan ve okumaktan hoşlandığını umduğumuz bu kitapla aynı vasıflara sa- hip daha birçok eser olduğunu görecektir. İmani ve siyasi konularda yararlanabi- leceği zengin bir kaynak birikiminin bulunduğuna şahit olacaktır. • Bu eserlerde, diğer bazı eserlerde görülen, yazarın şahsi kanaatlerine, şüpheli kay- naklara dayalı izahlara, mukaddesata karşı gereken adaba ve saygıya dikkat etme- yen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, şüpheci ve ye'se sürükleyen anlatımlara rastlayamazsınız.
  • 5.
  • 6.
  • 7.
  • 8. Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 yı- lında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da ta- mamladı. Daha sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa- natlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrim- cilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır. Harun Yahya'nın eserleri yaklaşık 40.000 resmin yer aldığı toplam 55.000 sayfalık bir külliyattır ve bu külliyat 72 farklı dile çevrilmiştir. Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki pey- gamberin hatıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluşturulmuştur. Yazar tarafından kitapların kapa- ğında Resulullah (sav)’in mührünün kullanılmış olmasının sembolik an- lamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya olması- nı remzetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah (sav)’in sünnetini kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddialarını tek tek çürütmeyi ve dine kar- şı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedefle- mektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah (sav)’in mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır. Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaş- tırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temel- lerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir. Nitekim Harun Yahya'nın eserleri Hindistan'dan Ameri- ka'ya, İngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, İspanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan İtal- ya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dün- yanın daha pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, Sırpça, Bulgarca, Çince, YAZAR ve ESERLERİ HAKKINDA
  • 9. Kishwahili (Tanzanya'da kullanılıyor), Hausa (Afrika'da yaygın olarak kullanılıyor), Dhivehi (Maldivlerde kullanılıyor), Danimarkaca ve İsveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurtdışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir. Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapla- rı okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi üslubun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felse- feyi, ateizmi ve diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabil- meleri mümkün değildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla sa- vunacaklardır, çünkü fikri dayanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar, Harun Yahya Külliyatı karşısında fikren mağlup olmuşlardır. Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmakta- dır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve yayınlanma- sında herhangi bir maddi kazançhedeflenmemektedir. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmelerini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve kes- kin bir etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve za- man kaybına neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi gü- cünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konu- da kuşkusu olanlar varsa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürüt- mek ve Kuran ahlakını yaymak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucuların genel kanaatinden anlayabilirler. Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise, dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ahlakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dik- kate alındığında bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması ge- rektiği açıktır. Aksi halde çokgeç kalınabilir. Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya Külliyatı, Allah'ın izniyle, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.
  • 10. 8 Bu kitapta kullanılan ayetler Ali Bulaç'ın hazırladığı "Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı" isimli mealden alınmıştır. www.harunyahya.org -www.harunyahya.net www.harunyahya.tv Dördüncü Baskı: Temmuz 2005 Beşinci Baskı: Eylül 2005 Altıncı Baskı: Mart 2006 Yedinci Baskı: Temmuz 2011 ARAŞTIRMA YAYINCILIK Kayışdağı Mahallesi Değirmen Sok. No: 3 Ataşehir- İstanbul Tel: (0 216) 660 00 59 Baskı: Seçil Ofset 100. Yıl Mahallesi MAS-SİT Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No: 77 Bağcılar-İstanbul Tel: (0 212) 629 06 15
  • 11. 9 GİRİŞ ........................................................................................................................33 ŞİRK ..........................................................................................................................35 FİTNE ......................................................................................................................49 NEFSİN İKİ YÖNÜ ..............................................................................................67 İSTEK VE TUTKULARINI İLAH EDİNENLER..............................................76 VİCDAN VE RUH ................................................................................................82 KALP, AKIL VE ZEKA ........................................................................................84 AKIL SAHİPLERİ VE AKLI ÖRTEN ETKENLER ..........................................100 AKIL VE DUYGUSALLIK ....................................................................................109 AKLIN KAYNAKLARI ........................................................................................120 GAFLET HALİ VE DİKKAT ..............................................................................124 ZANNA VE TAHMİNE UYMAK......................................................................130 SADAKAT VE İTAAT..........................................................................................135 KARARLILIK ..........................................................................................................146 SABRETMEK ..........................................................................................................153 SALİH AMEL ..........................................................................................................158 ŞÜKÜR ....................................................................................................................166 ÇIKAR GÖZETMEMEK ......................................................................................173 KARDEŞLİK VE BERABERLİK ..........................................................................179 ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK VE KİBİR..................................................................188 ALLAH'A GÜVEN VE TESLİMİYET ................................................................205 BAĞIŞLANMA VE TEVBE ..................................................................................213 DUA..........................................................................................................................222 DARWİNİZM’İN ÇÖKÜŞÜ ..............................................................................243
  • 12.
  • 13. 11 Oksijen atmosferimizde en yoğun bulunan reaktif gazdır. Atmosferimizdeki bu bol oksijen bizi diğer gezegenlerden de ayıran bir özelliktir, çünkü Güneş sistemindeki diğer gezegenlerde oksijenin zerresine bile rastlanmamıştır. www.dogadakiayetler.com
  • 14. 12 AAllah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır. (Ankebut Suresi, 44) www.yaratilisgercekleri.com
  • 15. 13 KKendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60) www.imanhakikatleri.net
  • 16. Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her ayrıntı, her desen, her renk insanın Allah'ın muhteşem sanatını anlayıp kavraması ve bunun üzerinde düşünmesi için yaratılmış- tır. Doğadaki tüm renkler insan ruhuna zevk verecek şe- kilde düzenlenmiştir. Hem canlılarda hem de cansız dün- yada kusursuz bir simetri ve renk uyumu hakimdir. 14
  • 17. Düşünen insan nasıl ki bir tablonun ressamı olduğunu ilk baktığı anda anlıyorsa, çevresindeki rengarenk, ışıl ışıl, simetrik ve son derece estetik ortamın da bir Yaratı- cı'sı olduğunu, Allah’ın üstün güç sahibi bir Yaratıcı ol- duğunu aynı şekilde anlayacaktır. www.Allahinrenksanati.com 15
  • 18. 1616 KKi O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde Suresi, 7) www.hayvanlardakitasarim.com
  • 19. 17 GGöklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü Allah'ındır. O, herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi 120) www.herseyhesapiledir.com
  • 20. 18 Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı, ekseninin yörüngesine olan eğimi, atmosferdeki dengeler, Dünya’nın kendi etra- fında ve Güneş etrafındaki dönüş hızları, Dünya üzerinde- ki okyanusların, dağların fonksiyonları, canlılara ait özel- likler ve bunların birbirleriyle olan bağlantıları Allah'ın ya- rattığı ekolojik dengenin parçalarından sadece birkaçıdır. www.bilimdunyasi.net
  • 21. 19 Dünyanın ekseni yörüngesine 23 derecelik bir açıyla eğim yapar. Mevsimler bu eğim sayesinde oluşur. Bu eğim şimdiki değerinden daha fazla ya da daha az olsay- dı, mevsimler arasındaki sıcaklık farkı aşırı boyutlara ulaşacağından yeryüzü üzerinde dayanılmaz sıcaklıkta yazlar ve aşırı soğuk kışlar yaşanırdı. www.denizlerdekimucize.com
  • 22. 20 Eklembacaklılar filumuna dahil olan at nalı yengeçleri, Chelicerata (kelikeserliler) alt filumuna dahildirler ve örümcekler ve akrep familyalarına daha yakındırlar. Re- simde görülen 150 milyon yıl yaşındaki at nalı yengeci fosili, Yaratılış'ın açık bir gerçek olduğunu, evrimin hiç- bir zaman yaşanmadığını bir kez daha teyit etmektedir. At nalı yengeci fosili (üstte) Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi Yaş: 150 milyon yıl Bölge: Solnhofen, Almanya www.yaratilisatlasi.com
  • 23. 21 Bilinen en eski istiridye fosilleri Ordovisyen dönemine (490 – 443 milyon yıl) aittir. Aradan geçen yaklaşık yarım milyar yıla rağmen istiridyelerin yapısında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bundan 490 milyon yıl önce yaşa- mış olanlar da, 150 milyon yıl önce yaşamış olanlar da, gü- nümüzde yaşayanlar da birbirlerinin tıpatıp aynısıdır. İstiridye fosilleri (üstte) Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi Yaş: 150 milyon yıl Bölge: Şili
  • 24. 22 Var oldukları ilk andan itibaren tüm özellikleri ve uzuv- larıyla eksiksiz olan karidesler, var oldukları müddetçe de hiçbir değişikliğe uğramamışlardır. Bu karides fosili, evrimin hayal ürünü bir senaryo olduğunu tüm açıklığıy- la gözler önüne sermektedir. 150 milyon yıllık karides fosili (üstte) Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi Yaş: 150 milyon yıl Bölge: Solnhofen Oluşumu, Almanya www.yasayanfosiller.com
  • 25. 23 150 milyon yıllık deniz kestanesi fosili (üstte) Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi Yaş: 150 milyon yıl Bölge: Fransa Evrimcilerin iddia ettiklerinin aksine tüm canlılar mil- yonlarca yıl önce sahip oldukları özellikleri bugün de aynı şekilde taşımaktadırlar. Resimde görülen 150 mil- yon yıllık fosilleşmiş deniz kestaneleri bunun yüz bin- lerce delilinden yalnızca biridir. www.evriminsonu.com
  • 26. 24 Bitkilerin fosil kayıtlarının, evrimci açıklamaların karşı- sında olduğunu gösteren delillerden biri ise resimdeki 50 milyon yıllık zelkova yaprağı fosilidir. 50 milyon yıl önce yaşamış zelkovalar ile günümüzde yaşamakta olan- lar birbirlerinin tıpatıp aynısıdır ve tek başına bu bilgi bile evrim teorisini geçersiz kılmak için yeterlidir. Zelkova yaprağı fosili (solda) Dönem: Senozoik za- man, Eosen dönemi Yaş: 50 milyon yıl Bölge: Cache Creek Oluşumu, Kanada
  • 27. 25 Dallarıyla birlikte karaağaç yaprağı Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi Yaş: 54 - 37 milyon yıl Bölge: Cache Creek Oluşumu, Kanada Dallarıyla birlikte fosilleşmiş olan karaağaç yaprağının günümüzdeki örneklerinden hiçbir farkı yoktur. Elde edilen sayısız fosil örneği her bir bitkinin kendisine has özelliklerle yaratıldığını ve var olduğu müddet boyunca herhangi bir değişime uğramadığını göstermektedir. Bu ger- çeği gösteren bulgulardan biri de resimde görülen 54 - 37 milyon yıllık dallarıyla birlikte fosilleşmiş olan karaağaç yaprağıdır. wuww.Darwinistlerbizesorun.com
  • 28. 26 Kayaarmudu ağacı kışın yapraklarını döken küçük bir ağaç türüdür. Eosen döneminde, yani bundan 54-37 milyon yıl ön- ce fosilleşmiş olan bu yaprak, yaklaşık 50 milyon yıldır bu ağacın hiçbir evrim geçirmediğinin açık bir kanıtıdır. Kaya- armudu ağacı yaprakları ve çiçekleri ile ilk yaratıldığı gün- den bu yana aynı özelliklerle varlığını sürdürmektedir. www.bitkilerevrimicurutuyor.com Yukarıdaki kayaarmudu yaprağı fosili milyonlarca yıldır bu bitkilerin değişmedik- lerinin bir kanıtıdır. Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi Yaş: 54 - 37 milyon yıl Bölge: Cache Creek Oluşumu, British Columbia, Kanada
  • 29. 27 Ait oldukları ağacın çoğalması için gerekli olan tohumları ta- şıyan kozalakların yapısı diğer tüm canlılar gibi, milyonlar- ca yıl boyunca hiçbir değişime uğramamıştır. Günümüzdeki kozalaklarla aynı olan 65 - 23 milyon yıl yaşındaki kozalak- lar, tarih boyunca evrimin hiçbir zaman yaşanmadığının önemli örneklerinden biridir. Kozalak fosili (üstte) Dönem: Senozoik zaman, Paleojen dönemi Yaş: 65 - 23 milyon yıl Bölge: Almanya www.tesadufyok.com
  • 30. Genellikle çok küçük olan Gal sinekleri tüm fosil bulgula- rında aynı yapılarıyla karşımıza çıkmaktadırlar. Aynı şekil- de on milyonlarca yıldır değişmeyen yapılarıyla canlıların evrim geçirmediğini gösteren bir başka canlı da bataklık bö- ceğidir. Resimde görülen amber içindeki fosilde, bataklık böceğiyle birlikte fosilleşmiş gal sineği de bulunmaktadır. Amber içinde fosilleşmiş bataklık böceği ve gal sineği Dönem: Senozoik za- man, Eosen dönemi Yaş: 40 milyon yıl Bölge: Rusya Bataklık böceği Gal sineği 28 www.bocekmucizesi.com
  • 31. Eklembacaklılar (artropod) filumuna dahil olan bu canlılar, akrebi andıran bir yapıya sahip oldukları için bu ismi almış- lardır. Bilinen en eski örnekleri Devoniyen döneminde (417 – 354 milyon yıl) yaşamıştır. Ve bu canlılar fosil kayıtların- da ilk görüldükleri andan itibaren hiçbir değişikliğe uğra- mamışlardır. Söz konusu canlıların yüz milyonlarca yıldır hiç değişmemeleri evrim geçirmediklerinin delilidir. Sahte akrep fosili amber içinde (üstte) Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi Yaş: 40 milyon yıl Bölge: Rusya 29
  • 32. Fosili bulunan bir canlının tüm anatomik özelliklerini kalıntılardan anlamak mümkündür. Resimde görülen 45 milyon yıllık zebra fosili de bu ayrımı açıkça göstermek- tedir. Fosil özelliklerinden canlının günümüz zebraların- dan hiçbir farkı olmadığı açıkça görülmektedir. Kuşku- suz bu, Allah'ın büyük bir mucizesidir. Zebra kafatası fosili (üstte) Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi Yaş: 45 milyon yıl Bölge: Xi An, Çin www.evrimefsanesi.com 30
  • 33. Atın evrimi senaryosu, Darwinizm'in en bilinen sahtekar- lık örneklerinden biridir. Resmi görülen 33 milyon yıllık Asya vahşi atı kafatası, şu anda yaşamakta olan Asya vah- şi atlarının günümüzden 33 milyon yıl önce de aynı şekil- de yaşadıklarını gösteren delillerden biridir. Asya vahşi atı kafatası Dönem: Senozoik zaman, Oligosen dönemi Yaş: 33 milyon yıl Bölge: Yun Nan, Çin www.evrimteorisikuranlacelisir.com 31
  • 34.
  • 35. 33 GİRİŞ Günlük hayatımızda kullanmaya alışık olduğumuz birçok kavram Kuran ayetlerinde sık sık yer alır. Akıl, sabır, sadakat, inkar, nimet, hikmet bunlardan bazılarıdır. İlerleyen sayfalarda ele alınacak olan bu kavramların Kuran'ın anlaşılma- sında ve hayata geçirilmesinde kilit rolleri vardır. Ancak çoğu günlük hayatımızda gerçek anlamlarından daha farklı anlam- larda kullanılırlar. Bu nedenle, özellikle Kuran'ı yeni okuma- ya başlayan bir kişi, bu kavramları gündelik yaşamda kullanı- lan anlamlarıyla algılamaya kalkarsa Kuran'ı gerektiği gibi kav- rayamaz. Bir örnek olarak "akıl" kelimesini ele alalım. Akıl halk arasın- da, zeka, kurnazlık, uyanıklık, iş bitiricilik veya bunlara benzer özellikleri ifade etmek için kullanılır. Halbuki Kuran'da bahse- dilen aklın bu kavramlarla hiçbir benzerliği yoktur. Kuran'a gö- re, akıl yalnızca müminlere mahsus olan bir meziyettir ve kişi- nin imanı ve takvası oranında artar veya azalır. Akıl, müminin, Allah'ın en çok razı olduğu, en doğru tutum ve davranışları sergilemesini, Allah'ın sınırlarını korumada, Kuran'ın emir ve yasaklarına uymada tam bir titizlik göstermesini, Allah'ı gereği gibi takdir edebilmesini, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt
  • 36. edebilmesini, en güzel ahlakı edinmesini, her konuda en doğru kararı vermesini, en isabetli tercihi yapmasını, ahireti için en faydalı ve en güzel bir biçimde hareket edebilmesini sağlayan bir yol göstericidir. Dini inkar eden bir kişide ise, ne kadar zeki olursa olsun, akıl yoktur. İnkarcı bir insan en fazla zeka ile hareket edebilir. İma- nı olmadığı için aklın ya da akletmenin nasıl bir şey olduğunu bilemez. Yalnızca aklın, zekayla eş anlamlı bir kelime olduğunu zanneder. Kimisi de kelimeye biraz fark katarak aklın zekayla birlikte, olgunluk ve ağırbaşlılık gibi vasıflar da içerdiğini düşü- nür. Gerçekte ise, inkarcıların en zeki, en olgun, en tecrübeli, en ağırbaşlı, en oturaklı görüneninde bile akıl mevcut değildir. Kuran'da geçen aklı yukarıda bahsettiğimiz yanlış biçimiyle algılayan bir kişi ise ayetlerden, kastedilenden çok farklı, çok yanlış anlamlar çıkarabilir. Kafasında Kuran'da belirtilenden bambaşka bir model oluşabilir. Kimi zaman bu yanlış anlayışın boyutları kişiyi tamamen sapkın bir inanç ve düşünceye sürük- leyecek derecede ciddi de olabilir. Aynı durum diğer kavram- lar için de geçerlidir. İşte, Kuran'ın hakkıyla ve en doğru bir biçimde anlaşılması, kalbe yerleşmesi ve uygulanabilmesi için Kuran'da geçen bu te- mel kavramların ne anlamda ve ne maksatla kullanıldıklarını, ne tür hikmetler içerdiklerini doğru olarak bilmek şarttır. Bu kitapta, Kuran'da en sık geçen kavramlar, içlerinde geç- tikleri ayetlerin ışığında incelenerek, bunların genel olarak ve özel durumlarda hangi anlamlarda ve ne gibi hikmetler doğrul- tusunda kullanıldıkları açıklanmaya çalışıldı. Elbette herşeyin doğrusunu Allah bilir. KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR 34
  • 37. 35 ŞİRK Şirk Arapçada "ortaklık" anlamına gelir. Kuran'da ise şirk, herhangi bir şeyi veya herhangi bir kimseyi ya da her- hangi bir kavramı, önem verme, değer verme, üstün tutma, tercih etme bakımından Allah'la eşit veya ileri bir düzeyde gör- mek (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı ve bu çarpık bakış açısıy- la hareket etmek anlamlarını taşır. Şirk, Kuran meallerinde Allah'a "eş koşmak", "ortak koş- mak", olarak tercüme edilir. Kuran'da Allah'a şirk koşmak, "Allah'tan başka ilah edinmek", "Allah'tan başkasına kulluk etmek" olarak da bildirilir. En geniş manada ise şirk, inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bil- dirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edin- mek ve hayatını bu batıl kıstaslara göre düzenlemektir. Böyle bir kişi bu kıstasları koyanı Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan, kendisi, babası, dedesi, ataları, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcı- ları vs. olabilir. Bu geniş tanımıyla hak dinin, yani İslam'ın çizdi- ği yoldan farklı bir yolu benimseyen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, Hıristiyan, Musevi ola-
  • 38. rak tanımlayabilir. Hatta Müslüman olduğunu bile söyleyebilir. İslam'ın bazı şartlarını yerine getiriyor da olabilir. Fakat tek bir hususta bile Kuran ahlakına uygun olmayan bir anlayışı, düşün- cesi, değer yargısı varsa o kişi müşrik olma tehlikesi içindedir. Çünkü Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinme hatasına düşmüştür. Şirkin sapkın mantığı içinde Allah'ın mutlak bir inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendile- rinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek, kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve ken- dilerini kandırdıkları için ahirette bile şirklerini inkar eder hale gelirler. Onların bu durumları Kuran'da şöyle bildirilir: Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşan- lara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düz- mekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (Enam Suresi, 22-24) Allah'a ortak koşma sapkınlığına düşen birinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "Bu da bir ilahtır", "Ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" şeklinde sapkınca ifa- delerde bulunması veya aleni olarak bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşün- ce ve hareketlere yansır. Kuran'da bildirildiği üzere, bir kişinin şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı vardır. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna ter- 36 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 39. 37 Harun Yahya (Adnan Oktar) cih etmek veya bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak ya da bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanı sıra akılsızca ayrı bir ilah edinmek demektir. (Allah'ı tenzih ederiz) İşte Kuran'da en çok üzerinde durulan şirk çeşitleri de bunlardır. Az önce de bahsettiğimiz gibi şirke yol açan en önemli sebeplerden birisi Allah'ın yaratılıştan verdiği "sevgi" duygusu- nun yanlış yönlendirilmesidir. Ayette müşriklerin putlarına besledikleri bu sapkın sevgiden şöyle bahsedilir: İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını "eş ve ortak" tutan- lar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilse- lerdi. (Bakara Suresi, 165) Ayetten anlaşıldığı gibi "sevgi", şirkin olduğu gibi tevhidin de temelindeki en önemli unsurdur. Dolayısıyla, iman edenler içlerindeki sevgiyi tamamen Allah'a yöneltirler. Müşrikler ise Allah ile samimi bir yakınlık kuramadıklarından, Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerinden sahip oldukları sevgi potansiyeli- ni büyük bir cehaletle, kendi nefislerine veya başka kişilere yönlendirirler. Bunlar babaları, oğulları, kardeşleri, eşleri, sev- gilileri, örnek aldıkları kimseler, hayran oldukları kişiler gibi pek çok insan olabilir. Bazı kimselerde bu sevgi insanların yanı sıra, cansız nesnelere, hatta soyut kavramlara da yönlendirilir. Para, mal, ev, araba, herhangi bir eşya, makam, mevki, iktidar vs. gibi... şeyler cahilce putlaştırılır.
  • 40. Herşeyde ve herkeste mevcut olan bütün üstün ve güzel sıfat- lar, gerçekte yalnızca Allah'a ait olan sonsuz mükemmellikteki sıfatların bir yansımasıdır. Bütün bu güzel ve üstün vasıfların tek kaynağı Allah'tır. Dolayısıyla, sevgiye layık olan yegane varlık da ancak bu üstünlük ve güzelliklerin sahibi olan Allah'tır. Bu neden- le, Allah'ın Zatına yöneltmeden herhangi bir varlığı Allah'tan bağımsız gibi görerek ona sevgi göstermek de, onu sahte bir ilah edinmek ve Allah'a ortak koşmak, yani büyük bir günah olur. Bir ayette müşriklerin Allah'ı bırakıp, kendilerine sevgi bağı ile bağlandıkları putlar edindiklerinden şöyle söz edilir: (İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksi- niz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25) Sevgi bağı kurularak şirk koşmanın en somut örneklerinden birisi de, kadınlara karşı beslenen tutku dolu sevgidir. Bu kadın kişinin eşi, sevgilisi, hatta uzaktan platonik olarak sevgi besle- diği herhangi bir kadın da olabilir. Elbette bu, gerçek samimi bir sevgi değildir. Karşılarındakinin güzelliği kaybolduğunda, maddi imkanları azaldığında veya bir kaza geçirip aciz bir konu- ma düştüğünü gördüklerinde sevgi dedikleri o duygu bir anda ortadan kaybolur. Sonuçta bu kadına karşı beslenen sevgi Allah'ı unutturan, Allah'ı gereği gibi anmayı engelleyen, Allah sevgisine tercih edilen, kalpten Allah sevgisini çıkarıp da onun yerine konulan bir sevgi türüyse, kişiyi doğrudan şirke sürük- ler. Cahiliye toplumlarında, büyük bir cehaletle, masum gibi 38 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 41. görülen böyle bir tutumun aslında Allah Katında çok farklı bir karşılığı olabileceği Kuran'da bildirilmiştir: Onlar, O'nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. On- lar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başka- sına tapmazlar. (Nisa Suresi, 117) Aynı tehlike yalnızca erkekler için değil kadınlar için de geçerlidir. Cahiliye toplumlarındaki bu şirk sevgisi, "aşk", "romantizm", "saf ve temiz duygular" vs. şeklinde masum gös- terilmeye çalışılır, hatta büyük bir akılsızlıkla yüceltilip teşvik edilir. Özellikle genç yaştaki insanların bir kısmını etkisine alan bu romantizm telkini akıl ve şuurun gelişmesini engelle- diği için, dinden, imandan, yaratılış amaçlarından haberleri olmayan, Allah'ı unutmuş, Allah sevgisini, Allah korkusunu bil- meyen, şirki sözde doğal bir davranış, bir yaşam tarzı haline getirmiş sapkın nesiller meydana getirmektedir. İnsanları şirke sokan unsurlardan bir diğeri de "korku"dur. Aynen sevgi gibi yalnızca Allah'a karşı duyulması gereken bir his olan korku, O'nun yarattıklarına karşı duyulduğunda şirk oluşmuş olur. Çünkü Allah'tan başkasından korkmak, korktu- ğu şeyi kendi düşük aklınca adeta Allah gibi bir güç ve kudret sahibi olarak görmek, onun Allah'tan bağımsız olduğunu san- mak, Allah'ın yarattığı kader dışında karar verip hareket etti- ği gibi cahilce bir düşünceye sahip olmak, kısaca onu ilahlaş- tırmak anlamına gelir. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan başkası- na karşı korku beslemenin onu akılsızca sahte ilah edinmek ve büyük bir sapkınlık olduğu Kuran'da şöyle belirtilir: Allah dedi ki: "İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır. Öyleyse Ben'den, yalnızca Ben'den korkun." Göklerde 39 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 42. ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasın- dan mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 51-52) Müşriklerin insanlardan duydukları şiddetli korku da ayetler- de şöyle tarif edilir: ... Onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gi- bi -hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılı- yorlar... (Nisa Suresi, 77) Sevgi ve korku dışında, Allah'tan değil de başkalarından yar- dım dilemek, Allah'ı değil de insanları memnun etmeye çalış- mak, Allah'a güvenmeyip, sebeplere, insanlara güvenmek, Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmek hep şirke sebep olan büyük akılsızlık örnekleridir. Buraya kadar incelediğimiz Kuran ayetlerinden de anlaşıldığı gibi, şirki yalnızca, elle yontulmuş birtakım heykelciklere secde etmek şeklinde algılamak çok dar ve basit bir bakış açısı ola- caktır. Bu tür sapkın bir mantığı ancak müşrikler kendilerini akıllarınca temize çıkarmak amacıyla kullanırlar. Bu kimseler şirk sapkınlığının İslam'ın yayılmasından sonra Kabe'deki putla- rın kırılmalarıyla ortadan ebediyen kalktığını savunurlar. Bu çarpık değerlendirmeye göre, kıyamete kadar hükmü geçerli olacak olan, Kuran'da şirki ayrıntılarıyla tarif eden ve mümin- leri şirkten şiddetle sakındıran yüzlerce ayetin, günümüzde yalnızca ilkel totemci bazı kabilelere yönelik olması gerekirdi. Böyle batıl bir mantığın Kuran'ın sonsuz hikmetiyle bağdaşma- yacağı açıktır. Allah'ın insanlara şirkten sakınmalarını bildirdiği ayetlerden bazıları şöyledir: 40 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 43. "Gönülden katıksız bağlılar" olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müş- riklerden olmayın. (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fır- kalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymakta- dır. (Rum Suresi, 31-32) Görüldüğü gibi müşriklerin en önemli özelliklerinden birisi de kendilerine gelen hak dinde ayrılık çıkarıp fırkalara bölün- meleri, her birinin kendini doğru bilip aralarında ihtilaf içinde olmalarıdır. Şirk koşanların, yaptıkları hiçbir amelin Allah Katında makbul olmadığı, bütün amellerinin boşa gideceği de ayetlerde yer almaktadır: Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çı- kacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacak- sın." (Zümer Suresi, 65) O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ın- dır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kö- tü hüküm veriyorlar? (Enam Suresi, 136) Şirk koşan kişi, Yüce Rabbimiz'e karşı en büyük suçu işlemiş olur. Nitekim Allah dilediği günahı affedeceğini, ancak şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da bildirmiştir. Nisa Suresi'ndeki ayet- lerde şöyle buyrulmaktadır: Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışla- maz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim 41 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 44. Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48) Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine şirk koşanları bağışla- maz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sa- pıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116) Bu nedenle Allah Kuran'ın pek çok ayetinde müminleri şirke karşı uyarmış, bu büyük günahtan şiddetle sakındırmıştır. Şirk konusunu açıklayan ayetlerden bazıları şöyledir: Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler... (Tev- be Suresi, 28) Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıs- sız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 31) Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğ- lum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi, 13) De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah oldu- ğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." (Kehf Suresi, 110) Müşriklerin büyük bir akılsızlıkla Allah'a eş koştukları, kendi düşük akıllarınca ilah edindikleri şeylerin elbette ki hiçbir ilah- lık vasıfları yoktur. Bunların kişiye ne yarar ne de zarar sağla- yamayacaklarını (Yunus Suresi, 18), hiçbir şey yapmaya ve yaratmaya güçlerinin yetmediğini (Yunus Suresi, 34; Araf Suresi, 191), ne kendilerine ne de başkalarına yardıma güç 42 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 45. yetiremeyeceklerini (Araf Suresi, 192), doğru yola iletemeye- ceklerini (Yunus Suresi, 35) Allah ayetlerinde bildirmiştir. Durum bu kadar açıkken müşriklerin böyle aciz varlıkları akıl- sızca ilah edinmelerinin, putlaştırmalarının sebebi, gerçekte Allah'ın Zatına ait olan bazı özelliklerin, Allah'ın takdiri ve dile- mesiyle bu varlıklar üzerinde tecelli etmesidir. Örneğin bir insanın sahip olduğu güç, heybet, iktidar, servet, ihtişam gibi özelliklerin tümü aslında Allah'a aittir. Allah bu dünyada, Kendisinde sonsuz olan bu özelliklerden, yalnızca bir imtihan unsuru olarak, bu insanda da bir derece tecelli ettir- miştir. Bu özellikleri o insanın kendisine ait zannederek ondan korkmak, onun Allah'a karşı gelen emirlerine uymak, kısaca onu Allah'a şirk koşmak bu yanlış zanna uymaktan kaynaklanır. O insanın ne kendine ait bir gücü vardır, ne de herhangi bir şeye güç yetirebilir. Onu akılsızca ilahlaştırıp ona uyanlar ise yalnızca zan ve tahminle kendi hayallerinde kurdukları, sahte bir ilaha tapmaktadırlar. Kuran'da bu konu şöyle açıklanır: Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymaz- lar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak "zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler." (Yunus Suresi, 66) Büyük bir sapkınlıkla Allah'tan başkasını ilah edinen bir kişi en büyük pişmanlığı, ahirette şirk koştuklarının gerçekte hiçbir vasıfları olmadığını anladığı zaman yaşayacaktır. Dünya hayatın- da akılsızca Allah'a ortak koştuğu şeyler, yegane kudret, izzet ve şeref sahibi olan, yegane dost edinilmesi gereken Allah'ın 43 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 46. rahmetinden uzak kalmasına ve sonsuz azaba girmesine sebep olacaktır. Şirk koştukları da orada kendisinden uzaklaşacak, kendilerini inkar edip tanımayacaklardır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: O gün, onların tümünü birarada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmı- şızdır. Şirk koştukları derler ki: "Siz bize ibadet ediyor değildiniz. Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik." İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çe- kilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendile- rinden kaybolup uzaklaşacaklar. (Yunus Suresi, 28-30) Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nere- de? Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bı- rakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç- bir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şa- şırtıp-saptırır. (Mümin Suresi, 73-74) Müşriklerin son durumları ise Kuran'da şöyle tarif edilir: Bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri de inkar ettik." Ama Bizim dayanılmaz-azabımı- zı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah'ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir. İşte kafirler burada hüsrana uğramışlardır. (Mümin Suresi, 84-85) 44 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 47. “ŞİRK, İNSANLARIN TÜM MANEVİ GÜZELLİKLERİ KAYBETMESİNE SEBEP OLUR” ADNAN OKTAR: Sadece ahlaksız- lık vardır, iman zafiyeti vardır, Allah’tan korkmamak vardır, Allah’a inanmamak vardır, iman zayıflığı var- dır. İman zafiyetinin ortadan kalkması, Allah korkusunun güç- lendirilmesi, samimi Müslüman olunması ve Kuran’a tam, can- dan, güzel ahlakla uyulması gerekir. Yani şu an bunun eksikliğinden genç kızlar da çok şikayetçiler dışarıda, genç delikanlılar da çok şikayetçiler, yani mutlu değiller. Ben sokağa çıkıyorum, bakıyorum, suratları donuk. Mesela genç kız dedin mi böyle neşeli, sevgi dolu, gözleri pırıl pırıl bir insan bilirim, bakımlı tertemiz. Delikanlı dediğinde de yine öyle hayat dolu, sevgi dolu, herkese karşı saygıda kusur etmeyen, etrafına neşe saçan dinamik insanlar akla gelir. Ama ben bunu görmüyorum dışarıda, bir kere insanlar birbirine güvenmiyor. Bu çok korkunç bir şeydir. Yani evlenirken de birbirlerine güvenmiyorlar. Önce gidip Noterde mal akdi yapılıyor, boşa- nırsa şu kadar para ödeyecek diye... Daha başlangıcında tam bir facia. Yani madem o kadar güvenmiyorsun, seni dolandıraca- ğından bu kadar eminsin, zulmedeceğinden eminsin. Bu insanla nasıl hayatını birleştiriyorsun sen? Bu anlaşma ne demek, o 45 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 48. KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR anlaşma oldu mu, o adamın yüzüne sen nasıl bakacaksın? Ama haklı olarak tabi, kadınlar evleneceği insanda güven arar. Güven için Allah korkusu gerekir, Allah’ı sevmesi gere- kir, derin imana sahip ve takva olması lazım. Allah’tan korkmayana nasıl güvenecek bir insan? Yani Allah’ı fark edemeyecek akılda bir insan düşünün. Beyninin içinde şu kadar, mercimek kadar yerde yaşadığını fark edemiyor. Dışarıda maddi bir varlığı var, ama bu kadarcık yerde yaşıyor ve Allah’ı fark edemeyecek kadar aklı zayıf. Böyle bir insandan ne bekler bir insan? Kadınlar tabi ki doğru konuşan insandan çok hoşlanırlar. Mesela kadın için çok etkileyicidir, doğru konuşmak. Erkek için de çok etkileyicidir. Mesela sürekli doğru konuşan bir kadın, çok heyecan vericidir, çok büyük bir nimettir. Asla yalan söylemiyor, artık sen onun beyniyle bütün- leşmişsin demektir, yani tek beyin olmuşsunuz. Asla yalan söy- lemiyor, bir insanın ruhuyla tam bağlantıya geçmek, bir kadının 46 46
  • 49. 47 Harun Yahya (Adnan Oktar) ruhuyla, müthiş heyecan vericidir. Ama yalan devreye girdiğin- de beyin bağlantısı kopmuş oluyor. Artık bir sahte dünyaya giriş yapmış oluyorsunuz, o insan yok demektir. Ve güven, güven çok heyecan verici bir şeydir, yani ölümüne güvenmek, sonsuza kadar beraber olacağına ümit bağlamak inşaAllah. Ve asla vefasızlık, kalleşlik yapmayacağına inanmak, dürüst olduğu- na inanmak bir insanı çok heyecanlandırır. Yani bir mümin için dünyanın en büyük nimetlerinden bir tanesidir. İnsanların elinden işte bu alındı, güven alındı ve doğ- ruluk alındı. Yani geriye zaten bir şey kalmıyor ki. Hem güvenmiyor, hem doğru konuşmadığından emin. Hem onu maddi olarak değerlendirdiğini biliyor. Yani parası için, mesleği için, tipi için sevdiğini, sevdiğini değil, heveslen- diğini biliyor. O durumda kendisi- ne, ruhuna saygı duymadığın- dan emin. O zaman insan nasıl mutlu olsun? Bakıyoruz o yüzden insan- ların yüzü bir karış, mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söyleme- yen, Allah’tan korkan, can- dan insanlara insanın ihtiyacı vardır. Ve insanlar genellikle hep yalnız dikkat ederseniz, hiç dostla- rı yok. Mesela ben soruyorum
  • 50. bazen sohbet ediyorum gençlerle. Mesela; "Hiç öyle candan güvendiğin biri var mı?" diyorum. "Eğer doğru söyleyecek olur- sak bir tane bile yok" diyor. "Hiç güvendiğim yok" diyor. "Samimi bir kız arkadaşım var, ama ona da hiç güvenmiyorum" diyor. Halbuki bu çok önemlidir. Yani bir insanın candan güvendiği, aynı kendisi gibi güvendiği samimi dostları olması lazım. O zaman insan mutlu olabilir. Yoksa mecburen sürekli yalan söyleyen adamlarla içiçesin, güvenemediğin insanlarla içiçesin. Bir nevi cehennem odasında yaşıyor gibi bir şey bu. O zaman işte dışarıda cehennem odasında yaşayan insanların yüzlerini görüyoruz, mutlu olamıyorlar. Onun için Kuran’ın buram buram yaşanması çok önemlidir. Allah korkusu- nun, Allah sevgisinin buram buram yaşanması çok önemlidir. O zaman gerçek mutluluk bütün dünyaya yayılır, insanların buna ihtiyacı var. Cennet o yüzden insanların hoşuna gider. Cennette herke- se güvenirsin. Cennette kimse yalan söylemez, herkes güveni- lirdir, kalleşlik yoktur, vefasızlık yoktur, oyun oynama yoktur. Fitne çıkartmazlar, dedikodu yapmazlar, o yüzden mutlu olu- yor insanlar. Yani yoksa sırf cennetin eşyasından, malından, mülkünden dolayı mutlu olmuyor insanlar. Orada Allah’ın tecellisini gördükleri için, güzel ahlakı gördükleri için, herşeyi Allah’ın tecellisi olarak sevdikleri için mutlu oluyor insanlar. (Kanal 35 röportajından, 2 Şubat 2009) 48
  • 51. FİTNE Arapçada bazı kelimeler -her dilde olduğu gibi- birden faz- la manaya gelebilmektedir. Türkçede "yüz" kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapçadaki "fitne" kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır. Fitne, asıl olarak "altının diğer yabancı madenlerden ayrılma- sı amacıyla kaynatılması işlemi" için kullanılan bir kelimedir. Kuran'ın birçok ayetinde fitne -kelime köküyle bağlantılı olarak- müminlerle, inkarcıların veya münafıkların birbirinden ayrılması için yaratılan imtihanlara verilen isimdir. Yani insanın doğru yol- dan sapması veya hidayete tabi olması bu imtihan karşısında gösterdiği tutuma bağlıdır. Ayette şöyle buyrulmaktadır: Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçi- mizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin deneme (fitne)nden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hida- yete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi ba- ğışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın." (Araf Suresi, 155) 49
  • 52. Dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve insanların imanlarının mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok ayetinde hatırlatılmaktadır: İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle dene- dik). Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçek- ten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3) Diğer bir ayette de fitnenin iki türlü olacağı bildirilmiştir: Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek (fitneye tabi tutarak) imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35) İnsanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran ahlakına uygun hareket ettiği takdirde onun Allah'a yak- laşmasına vesile olur. Ama kendisine ait olduğunu sanarak övün- düğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarf etme- diği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve bu tutumunda değişiklik yapmadığı takdir- de ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma aşamasına gelmiştir. Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye ka- pıldığı takdirde, fitne onun imanının zayıf olduğunu ortaya çı- karmış olur. Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her tür- lü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile te- vekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer onun kalbinde yer tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından 50 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 53. üzüntü duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek için en uygun olduğunu bilir. İmanı Zayıf Kimselerin Doğru Yoldan Sapmalarına Sebep Olabilen Fitneler Kuran'ın bazı ayetlerinde, inkarcıların durumlarını apaçık ortaya çıkarmak için Allah'ın bazı olaylar yarattığı haber veril- mektedir. Bu ayetlerden bir tanesinde şöyle buyrulur: Böylece: "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?" demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik (fitne- ye tabi tuttuk). Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil mi? (Enam Suresi, 53) Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şöyledir: Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olma- yalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırak- mış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hasta- lık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme (fitne) kılması için- dir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler. (Hac Suresi, 52-53) Aşağıdaki ayette de insanların bazılarının sapmasına da sahip oldukları malların sebep olduğu bildirilir: Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek (fitne ol- ması) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne 51 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 54. gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve da- ha süreklidir. (Taha Suresi, 131) Söz konusu denemeler, birtakım insanların iyi veya kötü ol- duklarının ortaya çıkarılmasından ziyade, inkarlarının pekişme- si ve gerçeğin tartışmasız şekilde ortaya çıkması görevini gör- mektedirler. Konu başka bir ayette ise şöyle bildirilmektedir: Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirme- sin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azab- landırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çık- masını ister. (Tevbe Suresi, 55) Allah'ın bazı insanları bir ilim üzerine saptırdığı da Kuran'da şöyle haber verilmektedir: Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Ar- tık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23) Allah'ın suçlarından dolayı saptırdığı böyle kimseler için artık bir çıkış yolu yoktur: Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona ke- sin olarak bir yol bulamazsın. (Nisa Suresi, 88) Fitne ile Sapma Yukarıda da bahsettiğimiz gibi fitnenin bir sapma vesilesi ola- bileceği Kuran'da birçok ayette hatırlatılmış, bu konuda geçmiş 52 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 55. ümmetlerden örnekler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa (as) ken- dilerinden uzaklaştıktan sonra, kavminin Samiri tarafından sap- tırılması ve bir buzağı heykeli yaparak, ona tapmaya başlamala- rı ayetlerde "fitneye düşürülmek" şeklinde tarif edilmektedir: Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85) Böylece (Samiri) onlara böğüren bir buzağı heykeli dö- küp çıkardı, "İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. Onun kendilerine bir söz- le cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağ- lamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. (Taha Suresi, 88-90) Fitnelerin saptırmasına delil olan ayetlerden bazıları şöyledir: Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. Siz- den, hanginizin "fitneye tutulup-çıldırdığını. "Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını da- ha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bi- lendir. (Kalem Suresi, 5-7) İmtihan Olarak Fitne Bazı ayetlerde ise müminlerin fitne ile güçlerine güç katıldı- ğından ve Allah'a yaklaşmalarına fitnelerdeki olumlu tavırları- nın vesile olduğundan bahsedilir. Örneğin Peygamberimiz (sav) döneminde, müminlere karşı savaş açılması ve sıcak savaş anı büyük bir fitnedir. Ayetlerde 53 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 56. müminlerin düşmanla karşı karşıya geldiklerinde nasıl bir ruh hali sergiledikleri şöyle haber verilmiştir: Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resu- lü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söy- lemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve tesli- miyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22) Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar top- la(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde iman- ları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173) Fitne ne kadar büyük olursa olsun mümin Allah'ın rızasını ka- zanmak için hareket ettiğinden onun üstesinden gelecektir. Müminler için rahmet olan, onların imanlarını artıran bir olay, iman sahibi olmayanlar için saptırıcı bir fitne olabilmekte- dir. Aşağıdaki ayetlerde, cehennemde görevli meleklerin sayı- sının müminlerin imanını, inkarcıların ise tam tersine şaşkınlık- larını ve inkarlarını artıracağı şöyle bildirilmektedir: Onun üzerinde ondokuz vardır. Biz o ateşin koruyucu- larını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısı- nı inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap ve- rilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle de- sin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidaye- te erdirir. Rabbinin ordularını Kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. (Müddessir Suresi, 30-31) 54 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 57. Fitneye Düşürme Gayreti İnsanlardan bazıları müminleri yoldan saptırmak, kendi çar- pık inançlarına ve yaşam biçimlerine, kısaca kendi batıl dinleri- ne çevirmek için gayret ederler. Kuran'da müminlerin tarih boyunca bu yönde tehdit ve saldırılara maruz kaldığından bah- sedilir. Bunlar müminleri Kuran'dan ve din ahlakından uzaklaş- tırmayı temel gaye edinmişlerdir. Allah iman edenlerin bu oyuna gelmeleri durumunda, fitneye düşmüş olacaklarını ayet- lerinde şöyle bildirir: Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. (İsra Suresi, 73) Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva- larına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüp- hesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49) Artık siz de, tapmakta olduklarınız da. O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz. Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz). (Saffat Suresi, 161-163) Fitne Çıkartmak ve Kuran'daki Karşılığı Allah fitneyi Bakara Suresi'nin 191. ve 217. ayetlerindeki "fit- ne öldürmekten beterdir" ifadesiyle insan öldürmekten da- ha büyük bir suç olarak tanımlar. Dolayısıyla fitnenin ne denli büyük bir suç olduğunu anlamak için, Kuran'da "insan öldür- 55 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 58. menin" karşılığına bakmak yerinde olur. Ayette şöyle buyrul- maktadır: Kim bir mümini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa Suresi, 93) Buradaki fitne doğru yoldan çıkarıcı faaliyetleri içine alır ve daha önce bahsettiğimiz "deneme" manasından farklı bir kulla- nıma sahiptir. Kuran'da münafıkların fitne çıkardıkları haber verilmiştir. Allah ayetlerde münafıkların, Peygamberimiz (sav) döneminde- ki müminleri savaştan alıkoymaya çalışmaktan, elçinin ve müminlerin ardından gizli planlar kurmaya ve müminleri müca- deleden alıkoyup, gevşekliğe sürüklemeye kadar birçok fitne arayışı içine gireceklerini bildirmektedir. Münafıklar ayetlerin manasını kendi düşük akıllarınca çarpı- tacak, işlerine gelene uyup işlerine gelmeyene uymayacaklar- dır. Müminlerin ise tavrı tam bir teslimiyetten başkası değildir. Bu konudaki bir ayette şöyle buyrulmaktadır: Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşa- bihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih ola- nına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimi- zin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başka- sı öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7) Fitne çıkarmak münafıkların temel vasıflarından biridir. Za- ten münafık kelimesi, nifak yani ayrılık çıkaran manasındadır. 56 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 59. Müminler arasında ayrılık çıkarmak ise fitne kapsamına giren önemli bir suçtur. Münafıkların müminler arasındaki fitne çı- karma gayretlerinden bahseden ayetlerden bazıları şöyledir: Sizinle birlikte çıksalardı size "kötülük ve zarardan" başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sok- mak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (Tev- be Suresi, 47) Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş ol- saydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (za- man) dışında (kararsız) kalmazlardı. (Ahzab Suresi, 14) Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, iste- medikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp- üstünlük sağladı. (Tevbe Suresi, 48) Allah'ın Resulüne ve müminlere karşı gizlice çeşitli düzenler kuran münafıklar, deşifre olduklarında, içlerinden bazıları müminlerden çekindikleri için müminleri, aslında kendilerinin münafık olmadıklarına inandırmaya ve kendilerini temize çıkar- maya çalışırlar. Bu nedenle diğer münafıklarla bir tutulmamala- rını ve kendilerine hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını ister ve müminlerle birlikte olmaya devam etmeleri için izin isterler: Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye kat- ma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düş- müşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (Tevbe Suresi, 49) Ayette bu kişilerin yalan söyledikleri, diğer münafıklar gibi, aynı fitnenin içinde oldukları haber verilmekte ve müminler onların hilelerine aldanmamaları için uyarılmaktadır. 57 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 60. Münafıkların ve kafirlerın çıkardıkları fitnenin karşılığını, ce- hennemde azap olarak alacakları şöyle haber verilmektedir: Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir. (Zariyat Suresi, 14) Müminlerin Çekişmesi Fitneye Sebep Olur Allah Enfal Suresi'nde müminlerin birbirinin velisi olmadıkları takdirde dünyanın fitne ile dolacağını şöyle haber vermektedir: İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmaz- sanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73) Müminler fitne çıkarmaktan titizlikle kaçınır, fitneye yol aça- bilecek en ufak bir hata içine girmezler. Ancak doğrudan kasıtlı olarak olmasa da müminlerin içine düşebileceği bazı hal ve ta- vırlar fitne ihtimalini doğurabilmektedir. Örneğin, üstteki ayette, müminlerin birbirlerinin velileri ol- mamaları, birbirleriyle çekişmeleri halinde yeryüzünün fitneyle dolacağını Allah bildirmiştir. Böyle bir durumda kendileri de sorumluluk altına girmiş olacaklarından, gerçek iman sahipleri birbirlerini kollayıp, gözetmeye, çekişmek bir yana tam mana- sıyla birbirlerinin velileri olmaya özen gösterirler. Fitne Unsurları Müminin dünya hayatında nasıl yaşaması gerektiğini, herşeyin Yaratıcısı olan Allah en ince ayrıntısına kadar bildirmiştir. An- cak kimi insanlar istek ve tutkularını ölçü aldığında, bedeni ar- 58 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 61. zularını ve kendi beklentilerini dinin menfaatlerinin ve Allah'ın hoşnutluğunun önüne alabilmekte, gaflet dolu bir ruh haline gi- rebilmektedir. Böyle olunca da Allah'ın, sakınmasını söylediği şeylerin içine büsbütün dalabilmekte, titizlik göstermesi gere- ken konularda vurdumduymaz bir duruma gelebilmektedir. Allah, dünya nimetlerinin geçici olduğunu ve dünyanın bir imtihan yeri olduğunu defalarca bildirmesine rağmen böyle bir insan dünyayı kendine "asıl yurt" edinmekte, ahiretten büsbü- tün yüz çevirebilmektedir. Kuran'ı kendine ölçü almayan bir insan, sadece dünyaya yö- nelik amaçlar edinebilmekte, imtihan için yaratılan olaylar için- de boğulabilmektedir. Allah mal ve çocukların bir fitne olaca- ğını bir ayetinde şöyle haber vermektedir: Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır. (Tegabün Suresi, 15) Arapçada imtihan kelimesinin başka karşılıkları olmasına rağ- men bunlar için fitne kelimesinin kullanılması oldukça dikkat çekicidir. Çünkü bazı insanlar, dünyadaki asıl varlık amaçlarını anlamazlıktan gelip "mutlaka evlenmeliyim", "bir yuvam, çocuklarım olmalı", "mal mülk sahibi olmalıyım" diye düşün- mekte, içinde bulundukları cahiliye toplumunun telkiniyle bunu dünyanın en önemli kuralı sanabilmektedirler. Elbette her Müslüman güzel bir aile yaşantısına sahip olmak, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmek ister. Ancak cahiliye ahlakını yaşa- yan insanların yaptığı gibi, bu meşru isteklerini dünyadaki tek varlık amacı haline getirmez. Müminin, hayatının her anında olduğu gibi, evliliği de aile yaşantısı da Allah rızası içindir. 59 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 62. Cahiliye ahlakındaki insanların büyük bir çoğunluğu ise, evlilik, mal-mülk ve çocuk sahibi olmak konusundaki hassasiyetlerini Allah'ın emirlerini yerine getirme ve O'nun sınırlarını koruma- da göstermemektedirler. Müminlerin aile kurmak, çocuk sahibi olmak konularındaki her istek ve davranışları da Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçüler içinde olmalıdır. Bu ölçüye göre, adet olduğu için değil, Allah'ın rızasına uygun olduğu için çocuk sahibi olmak istenir. Ve Allah'ın lütuf olarak verdiği çocuğun çok güzel ahlaklı, Allah'a tam teslim olmuş bir insan olarak yetişmesi için çaba gösteril- melidir. Bu konudaki örnek Hz. İmran (as)'ın eşinin Kuran'da haber verilen şu duasıdır: Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, "her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak" Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti. (Al-i İmran Suresi, 35) Kuran'da peygamberlerin benzer dualarından örnekler veril- mekte ve inananlara bu konuda yol gösterilmektedir: Hz. Zekeriya (as)'ın duası şöyledir: Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katın- dan tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38) Hz. İbrahim (as)'ın duası ise ayette şu şekilde bildirilir: "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkele- rini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbe- leri kabul eden ve esirgeyensin." (Bakara Suresi, 128) 60 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 63. Mal ise yine Allah rızası ve dinin menfaatleri doğrultusunda kullanıldığında rahmete dönüşecek ve ahirette olumlu karşılığı olan bir fayda sağlayacaktır. Bunun dışında kalan kısmı ise fitne yani saptırıcı bir unsurdur. Mala yaklaşımda müminler Hz. Süleyman (as)'ın tavrını örnek alır, mal sahibi olmaktan kaç- masalar da onu Allah'a yakınlaşmaya vesile sayarlar. Hz. Süleyman (as)'ın tutumu Kuran'da şöyle bildirilir: Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne di- ken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunul- muştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. "Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) ba- caklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 31-33) Kuran'da müminlerin birer fitne konusu olarak haber veri- len mal ve çocuklar hususunda dikkatli olmaları şu şekilde bildirilmiştir: Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten "tutkuya kaptırarak-alıkoyması"; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikun Suresi, 9) Allah'ın rızasını gözeterek sahip olmadığı sürece, mal ve ço- cuklarının insana ahirette hiçbir faydası olmayacaktır: Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiçbir şey- le yarar sağlamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde süresiz kalacaklardır. (Mücadele Suresi, 17) 61 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 64. “MÜSLÜMANIN ZENGİNLİĞİ ALLAH RIZASI İÇİNDİR” ADNAN OKTAR: (Müslüman zengin olabilir) Tamam zen- gin olabilir, ama niçin zengin olur? Allah rızası için zengin olur Müslüman. Allah rızası için zengin olan da Allah rızası için o malını kullanır, imkanlarını kullanır. Hz. Süleyman (as) zengindi, ama Allah için kullandı, değil mi? Kendi keyfine, zevkine kullanmadı, Allah rızası için kullandı. Hz. İbrahim (as) da zengindi. Ama Allah rıza- sı için kullandı. Resulullah (sav) de zengindi, Allah rıza- sı için kullandı. Kendisi normal yaşıyor. Yani dünyaya bir mal bırakmıyor, bir şey bırakmıyor inşaAllah. Mal Allah içindir, Allah için kullanılır. Mesela kitaplar bastırırsın, dergiler bastı- rırsın, camiler yaptırırsın, öğrenci okutursun, konferanslar düzenlersin. Paranı bunun için kullanırsın. Para buna yarar. Yahut ne bileyim, fakir perişan insanlar vardır, onları koruyup kurtaracak çalışmalar yaparsın. Ama ayrıca da fabrikalar kurar- sın, ama o fabrikayı Allah rızası için kurarsın ki insanlara hiz- met olsun diye. Yani orada bunun çok iyi vur- gulanması gerekiyor. Yoksa bazı zenginler var yani hakikaten kendi zenginliğinin peşin- de olduğu anlaşılıyor üslup olarak. Bu tabi çok değişik. Bu gibi kişiler bazen topluyor insanları, arabayla geliyor, onlara birer paket makarna dağıtıyor, bütün mil- 62 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 65. letin gözü önünde. Yahut bir cami yaptırıyor adı-soyadıyla, yedi sülalesinin ismini yazıyor. Bunlar biraz daha değişik çalış- malar. Yine cami yaptırması güzel tabii, ismini de versin. O da bir şey değil de, ama asıl din ahlakının yayılması önemli. İnsanların kitaba ihtiyacı var, bilgiye, konferanslar yapılması- na ihtiyacı var değil mi? Mesela bir film hazırlatılması güzel bir çalışmadır. Mesela bir kitabın çok miktarda bastırılıp ücretsiz dağıtılması güzel bir çalışmadır. Bu tarz çalışmalar olması lazım. Ama diğer yönden de yani Müslümanlığı sosyalizm gibi göster- meye kalkmak da doğru değil. Ama tabii her halükarda arka- sında bir iyi niyet var. Çünkü hakikaten Müslümanların bayağı bir kesimi kendi ailesini, çocuğunu düşünüyor ve kendi akra- balarını yakınlarını düşünüyor, sadece onları kurtardı mı ondan gerisi onu pek ilgilendirmiyor. O, o kadar oluyor. Ben bunun- la mükellefim diyor. Halbuki Kuran’da her yerde sürekli sada- ka vardır, Allah için harcama vardır, kendini tamamen Allah’a adama vardır. Bu çok sarih. O yönüyle doğru... Hz. Ömer zengindi ama, hep malını mülkünü Allah 63 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 66. için harcadı. Allah için yaşadı ve Allah için de şehit oldu. Yani bütün ömrünü o uğurda harcadı. Ve hiçbir şekilde rahat yaşamadı. Hep acı ve çile içerisindeydi. Hep savaşlarda, mücadelede. Kendi hayatı da sade sayılırdı. Ama o, şartlardan kaynaklanıyor, yoksa Peygamber Efendimiz (sav) mesela çok şık giyiniyordu. Gayet güzel giyiniyordu. Hz. Ömer de temiz ve kaliteli güzel giyiniyordu. Yani Müslüman öyle pejmurde ola- cak, evi pejmurde olacak diye bir şey yok... Tabii İmam-ı Azam, hepsi zengindiler. Ama, böyle klasik zengin tipi var yani küt, sadece kendisine faydası olan. İnsanlara tepeden bakan, sevgi- siz. Zengin olduğu için de, kendisine hayranlık duyulduğunu zanneden, ekabir tipler var. Bunlar tabii, normal hareket yap- mıyorlar. Samimi Müslüman, bütün gücüyle Allah için harcar bütün imkanlarını... 64 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 67. 65 Harun Yahya (Adnan Oktar) Camiyi yapanın, içindeki cemaati de hazırlaması gerekir. Yani içindeki cemaati hazırlamaya yönelik bir çalışması yoksa, sırf bina olmaz. Mesela ben kitap bastıracağım, kapağını bastıraca- ğım kitabın, kitabın sayfalarını da koyacağız fakat yazı olmaya- cak. Olmaz, değil mi? O harfler, kitabı kitap haline getiriyor. Camiyi de cemaati, onun içindeki Müslümanlar güzelleştiriyor, zengin hale getiriyor. Onun için Allah esirgesin mesela Rusya’da camiler yapılmış- tı, sonra onları müze yaptılar. Hatta diskoya çevirdiler, başka şeye çevirdiler. Boş binayla bir şey olmaz. Hatta bazen çok olumsuz etki yapabilir yani, bomboş camiler, görünümü güzel değil. Cami yaptıranın, bütün heyecanıyla şevkiyle o camiyi dolduracak tedbirleri de alması lazım. İnşaAllah. (Maraş Aksu TV röportajından, 12 Kasım 2009) Zulüm, İşkence ve Azap Kuran'da, insanlara zulüm, işkence ve baskı uygulamaya da fitne ismi verilmektedir: Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara (fitnelere) çarptırmaları korkusuy- la- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryü- zünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşı- ranlardandı. (Yunus Suresi, 83) Gerçek şu ki mümin erkeklerle mümin kadınlara işken-
  • 68. ce (fitne) uygulayanlar sonra tevbe etmeyenler; işte on- lar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır. (Büruc Suresi, 10) Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva- larına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne) tattırmak istemektedir. Şüp- hesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 49) Aşağıdaki ayetlerde, müminlerin inkarcıların zulmüne maruz bırakılmamak için dua ederken yine fitne kelimesini kullandık- larını görüyoruz: Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma." (Yu- nus Suresi, 85) "Rabbimiz bizi inkâr edenler için fitne (deneme konu- su) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen üstün ve güçlüsün hüküm ve hikmet sahibisin." (Mümtehine Suresi, 5) Kuran'da insanların uğratıldıkları sıkıntı ve felaketlere de fit- ne adı verilmektedir: Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya (fitneye) çarptırılıyorlar da sonra tevbe et- miyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126) 66 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 69. NEFSİN İKİ YÖNÜ İ nsanın yapısı hakkında Kuran'da verilen bilgileri incelerken, "nefs" kavramına oldukça sık rastlarız. Nefs Arapçada "in- sanın kendisi", anlamına gelir ve Türkçe’de tam bir karşılığı ol- masa da "benlik" kelimesiyle bir derece tercüme edilebilir. Kuran'da haber verildiği gibi, "nefs" iki taraflıdır: İnsanın için- de kötülüğü emreden bir taraf ve o kötülükten sakınmayı em- reden bir taraf bulunmaktadır. Şems Suresi'nde bu durum şöy- le anlatılır: Nefse ve ona "bir düzen içinde biçim verene", Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğü- nü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10) Ayetlerde nefisle ilgili olarak verilen bilgiler son derece önemlidir: Allah, insanı yaratırken nefsini düzenlemiş ve ona "fücur" ilham etmiştir. Fücur Arapçada, "doğruluk sınırlarının yırtılıp parçalanması" anlamına gelir. Dini terim olarak fücurun anlamı ise şöyle verilir: 67
  • 70. "Günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söyle- mek, başkaldırmak, karşı gelmek, haktan yüz çevir- mek, nizamı bozmak, zina, ahlaki çöküntü..." Şems Suresi'ndeki ayetlerden öğrendiğimiz gibi Allah, bu kö- tülüklerin yanı sıra, insana nefsin fücurundan sakınmayı da il- ham etmiştir. Ayrıca nefsini arındırıp-temizleyen, yani nefsinin fücurunu kabul edip, Allah'ın ilhamına uyarak ondan sakınanlar kurtulacaklardır. Bu, ebedi ve gerçek kurtuluştur, yani Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak... Buna karşılık, nef- sini örten, yani onun fücurunu, pisliğini dışarı atıp temizleme- yen, içinde saklı tutan kişi ise yıkıma uğrayacaktır. Yıkım da Allah'ın laneti ve cehennem azabı demektir. Bu konuda çok önemli bir sonuca varıyoruz: Herkesin nef- sinde mutlaka kötülük vardır. Bir insanın, nefsindeki kötülük- ten temizlenmesinin tek yolu ise, bu kötülüğün varlığını kabul etmesi ve Allah'ın gösterdiği biçimde ondan sakınmasıdır. İşte müminlerle inkarcılar arasındaki en önemli farklardan biri bu aşamada ortaya çıkmaktadır. İnsan, ancak Kuran'da Rabbimiz'in verdiği bilgi ve terbiye sonucunda nefsinin içinde kötülük bulunduğunu ve ondan sakınması gerektiğini öğrenir ve kabul eder. Dinin ve dolayısıyla din ahlakını tebliğ eden pey- gamberlerin en büyük özelliklerinden biri, insanların nefisle- rindeki kötülüğü ortaya çıkarmaları ve onu temizlemeleridir. Bu nedenle Kuran'da, Bakara Suresi'nin 87. ayetinde "... size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlaya- cak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?" şeklinde bil- dirilmektedir. 68 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 71. Ayette bildirildiği gibi, inkarcılar nefislerindeki kötülüğe teslim olurlar ve bu nedenle de nefislerine aykırı gelen şeyleri kendile- rine tavsiye eden hak dini ve o dini tebliğ edenleri akılsızca ya- lanlarlar. Bu durumdaki bir insan, Şems Suresi'ndeki ayetlerde bildirildiği gibi, nefsini örter ve onun fücuruna esir olur. Buna karşılık müminler Allah'ın varlığının, birliğinin farkın- dadırlar; O'ndan korkar ve Rabbimiz'in hükümlerine karşı gelmekten sakınırlar. Bu nedenle de nefislerindeki fücura tes- lim olmaz, onu örtmez, açığa çıkarır ve Allah'ın ilham ettiği şekilde ondan sakınırlar. Kuran'da haber verilen Hz. Yusuf (as)'ın, "Ben nefsimi te- mize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefs -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü em- redendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir" (Yusuf Suresi, 53) sözleri, müminlerin nasıl düşünmeleri gerektiğini göstermektedir. Mümin, her ortamda nefsinin kendisini yanlış yola yöneltmek isteyeceğinin bilincin- de ve uyanık olmalıdır. Buraya kadar, ağırlıklı olarak nefsin iki zıt yönünden "fücur" kısmını inceledik. Aynı ayetin devamından nefse fücurunun ya- nı sıra bir de, bu fücurdan sakınmasını sağlayan bir kabiliyetin il- ham edildiğini öğrenmekteyiz. İnsanı Allah'a ve dinin bildirdiği doğrulara, hayırlara yönelten, iyiyi ve kötüyü ayırt etmesini sağ- layan nefsin bu yönü, halk arasında "vicdan" olarak tanımlanır. İşte, nefsin içinde, insanı daima kötülüğe çağıran hevaya kar- şın, onu daima iyiliğe çağıran vicdanı da vardır. Dolayısıyla in- san, içinde, kendisini sürekli olarak doğruya çağıran şaşmaz bir pusulaya sahiptir. Vicdan, bir anlamda doğruya yönelten 69 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 72. Allah'ın sesidir. İnsan sürekli olarak bu sese kulak verdiği ve Kuran'da gösterilen temel prensipleri tam olarak kavradığı takdirde, sürekli olarak doğru yolda ilerleyecektir. İnsan, vicdanına uyduğu sürece, Allah'ın güzel sıfatlarının tecellilerini üstünde taşır. Allah sonsuz merhamet sahibidir, dolayısıyla Allah'a teslim olan bir mümin de merhametli olur. Allah sonsuz akıl sahibidir bu O'na kulluk eden bir müminin de güzel bir akla sahip olması demektir. İnsan Allah'a ne kadar yakınlaşır, ne kadar teslim olursa, Rabbimiz'in üstün ahlakını daha çok taşır ve ayette haber verildiği üzere "yaratılmışla- rın en hayırlısı" (Beyyine Suresi, 7) olur. Kuran'ın tüm hükümleri, insanın içindeki vicdana uygun, o vicdanın ölçülerine göre belirlenmiş durumdadır. Ancak, Kuran'ın belirlediği vicdan ölçüleri, cahiliye toplumlarında yerleşik olan "vicdan" ölçülerinden oldukça farklıdır. Cahiliye ahlakına sahip bazı insanların vicdan anlayışı, yolda rastlanan bir fakire sadaka vermek ya da hayvanlara sevgi göstermek gibi son derece yüzeysel örneklerle sınırlıdır. Oysa müminin vicdanı, Kuran'ın tüm emirlerinin ve tavsiyelerinin yerine geti- rilmesini gerektirir. Hatta Kuran'da genel hatlarıyla belirtilen pek çok konunun ayrıntıları vicdan sayesinde belirlenir ve uygulanır. Örneğin, Kuran'da iman edenlere ihtiyaçlarından arta kalanı infak etmeleri emredilir. Fakat ihtiyacının ne kadar olduğunu herkes kendi vicdanı ile belirler. Vicdanı yeterince güçlü olma- yan bir insan ise, dinin hükümlerini Allah'ın rızasına en uygun biçimde uygulayamaz. 70 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 73. Mümin günlük hayatta sürekli olarak birkaç seçenek arasın- da seçim yapmak durumunda kalır. Karşılaştığı seçenekler için- de, Allah'ın rızasına en uygun olanını, dinin menfaatlerine en yararlı olanını seçmekle yükümlüdür. Bu seçimi yaparken mu- hatap olduğu seçenekler karşısında vicdanı ilk olarak devreye girer ve hangi seçeneğin Allah'ın rızasına daha uygun olacağını ona söyler. Ancak ikinci aşamada hevası da devreye girecek ve onu diğer alternatiflere yöneltmeye çalışacaktır. Bunun için de genellikle insana mazeretler fısıldayacaktır. Kuran'da nefsin öne sürdüğü bu "mazeret"lere sık sık dikkat çekilmektedir. Mümin, nefsin kendisine fısıldadığı tüm mazeret ve bahane- lere kulaklarını tıkamalı ve vicdanının kendisine gösterdiği doğ- ruyu uygulamalıdır. Kuran'da müminlerin vicdanına dair verilen örnekler, insanı bu konuda düşünmeye yöneltmelidir. Ayetlerde Peygamberimiz (sav) dönemindeki müminlerin savaşa çıkma şevklerinden şöyle söz edilmektedir: Allah'a ve elçisine karşı "içten bağlı kalıp hayra çağıran- lar" oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve in- fak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için sana her gelişlerinde "sizi bindirecek bir şey bula- mıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur. (Tevbe Suresi, 91-92) Savaşa çıkmak görünüşte son derece tehlikelidir. Savaşmaya 71 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 74. giden bir insan, ölüme ya da yaralanmaya gittiğini bilir. Ancak buna karşın Peygamberimiz (sav) döneminde müminler Allah yolunda savaşmak için büyük bir istek duymuşlar, savaşa çıka- madıkları için de üzülmüşlerdir. Bu, Kuran'da kastedilen vicda- nın çarpıcı bir örneğidir. Nefis mümini bir anda dinden döndüremez ama küçük ta- vizler koparmaya çalışır. Örneğin, mümini Allah yolunda yap- ması gereken bir işte tembelliğe yöneltmeye çalışır. Birtakım mazeretler öne sürerek onu gevşekliğe sürüklemeyi dener. Eğer nefsin küçük isteklerine taviz verilirse, nefsin insan üze- rindeki etkisi gittikçe büyür ve sonuç, insanın imandan vaz- geçmesi, yeniden nefsinin esiri olmasına kadar varabilir. İman eden her insan, her ne durumda olursa olsun, nefsine değil, Allah'ın hükmüne göre hareket etmekle, nefsini ezmek, bencil tutkularını dizginlemekle yükümlüdür. Bir ayette şöyle bildirilmektedir: Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sa- kının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsi- nin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) ko- runursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tega- bün Suresi, 16) Ayette, müminlere Allah'tan korkmaları, O'na itaat etmele- ri, O'nun hükümlerini dinlemeleri ve infakta bulunmaları, yani mallarını Allah'ın rızasına uygun olarak harcamaları emredil- mektedir. Çünkü bunlar, insanın "nefsinin bencil-tutkuların- dan" korunmasına ve sonuçta felaha (büyük kurtuluş ve mut- 72 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 75. luluk) ulaşmasına neden olur. Aynı gerçek başka ayetlerde de şöyle haber verilir: Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa, Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir. (Naziat Suresi, 40-41) Nefsinin bencil tutkularından korunarak nefsini arındırıp-te- mizlemiş, dolayısıyla Allah'ın hoşnutluğuna ve cennetine ka- vuşmuş olan kişinin nefsi ise Kuran'da mutmain olmuş, yani tatmin bulmuş nefis olarak tanımlanır. Ayetlerde şöyle buy- rulmaktadır: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30) Nefsinin kötü isteklerine tabi olup da onu temizleyip arındır- mamış ve bu şekilde ahirete gitmiş bir kimsenin de pişmanlık- tan başka bir nasibi yoktur. Gelmiş geçmiş milyarlarca inkarcı- nın kıyamet gününde yaşadıkları pişmanlık ve nefislerini kına- maları gerçekten çok dehşetli bir manzara oluşturur. Bu, ka- firleri bekleyen öyle büyük ve kaçınılmaz bir gerçektir ki, Allah ayetlerde kıyamet gününün hemen ardından kendini kınayıp duran nefsin durumuna yemin etmektedir: Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim. Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ede- rim. (Kıyamet Suresi, 1-2) 73 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 76. “NEFSİN TERBİYE EDİLMESİNDE ÖLÇÜ SAMİMİYETTİR” ADNAN OKTAR: Nefsin terbiye edilmesinde, Allah’ın gösterdiği tek bir ölçü vardır, samimiyet. Samimiyeti biz ortaya koyduğumuzda, nefs çok makul hale gelir. Çünkü çıkarlar mantıklı olmayı sağlar. Ama vicda- nımız da akıllı olmayı sağlar. Samimi ve candan dav- ranmayı sağlar. Biz aklımızla ve vic- danımızla hareket edeceğiz. Aklıyla vicdanıyla hareket eden adam hep doğru hareket etmiş olur. Mesela Allah esirgesin, rüşvet alacaksa, mantığı al der. Ama aklı ve vicdanı da alma der. Aklına ve vicdanına uyduğunda da maddi yönden belki zorluk- lara girecektir, sıkın- tıya girecektir ama doğru olanı yapmış olacaktır. Güzel ahlak öyle ucuz birşey değil- dir, zordur güzel ahlak. Pahalıya mal olur, güzel ahlaklı KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR 74
  • 77. insan da onun için dünyada nadir olur... İnsan düşünmeye karar verdiğinde yine Cenab-ı Allah’ın verdiği o büyük nimeti kullanacak, samimiyetini ve vicdanını kullanacak. Samimi olarak düşünüldüğünde, mesela bir hücrenin yapısı veyahut bir sivrisineğin hayatı, yaşantısı, akılcı düşünüldüğünde nefes kesecek gibidir, çok heyecan verecek bir yapı ortaya çıkar. Hücreyi incelediğimizde yine öyle nefesimiz kesilir. Adeta bir şehir gibidir insan hücresi. İstanbul şehrini andırır. Öyle bir yapılanması vardır. Biz bundan hayretlere düşeriz. Hayrete düşünce Allah’a sevgimiz daha artar. Allah’tan korkumuz daha artar. Allah’a duyduğumuz korku artınca da Allah’ın gösterdiği yola, yani İslam’a titizliği- miz daha da artar. Ve mükemmel ahlaklı oluruz. (Ekin TV röportajından, 19 Ocak 2009) 75 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 78. İSTEK VE TUTKULARINI İLAH EDİNENLER Nefis önceki sayfalarda da vurguladığımız gibi iki taraflıdır ve Allah nefse fücuru yani kötülüğü ve ondan sakınma- yı ilham etmiştir. Kuran'da, nefsin fücurunu ifade etmek için çoğu kez "heva" ifadesi de kullanılır. Heva sözlükte; "istek, tutku, nefsin arzu ve hevesi, şehvet, şehvete karşı şiddetli eği- lim, insanın bozulmasına yol açan bütün olumsuz içsel etken- ler" şeklinde tanımlanır. İnkarcılar, nefsin bu negatif yönünü, yani hevayı büyük bir cehaletle tek yol gösterici ve amaç edinirler. Tüm hayatlarını, hevalarını tatmin etmek üzerine kurmuşlardır. Bu nedenle tüm zihinlerini hevanın tatminine yöneltirler ve dolayısıyla Kuran ahlakının insana gösterdiği gerçekleri kavrayamayacak hale gelirler. Allah, hevalarının denetimine giren insanların, Kuran'ı ve peygamberin tebliğini kavrayamadıklarını şöyle bildirir: Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çı- kıp-gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki: "O bi- raz önce ne söyledi?" İşte onlar; Allah, onların kalple- rini mühürlemiştir ve onlar kendi heva (istek ve tut- ku)larına uymuşlardır. (Muhammed Suresi, 16) Nefsini örten, nefsinin fücuruna teslim olan bir insan, her 76
  • 79. olayda ve yargıda hevasının hakemliğine başvurur. Hevanın istek ve arzuları tek kıstası olur. Bu çarpık kıstasa uyan insan artık cahilce kendi nefsine tapmaktadır. Kuran'da insanın bu duruma gelmesine, "kendi hevasını ilah edinme" adı verilir: Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Ar- tık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23) Heva ve hevesi doğrultusunda hareket ettiği için akledemez hale gelen kişi, aynı zamanda Kuran'da görmez ve işitmez olarak tanımlanmaktadır. Akleden müminler ise iyiyle kötüyü ayırt eden bir anlayışa (ferasete) ve olaylara hakim olan bir bakış açısına, kavrayışa (basirete) sahip olurlar. Kuran'da, hevalarına uydukları için akletme yeteneklerini yitiren ve sapan insanlar ve toplumlar- la ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır: De ki: "Ey kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşı- rı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku)larına uymayın." (Maide Suresi, 77) Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri ye- miyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (Enam Suresi, 119) Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayak- ta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çün- 77 Harun Yahya (Adnan Oktar)
  • 80. kü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) yada yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yap- tıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135) Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi hevalarına uymuşlardır. Allah'ın saptırdığını kim hida- yete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur. (Rum Suresi, 29) Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak ol- saydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onla- ra kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Mümi- nun Suresi, 71) Sana da (Ey Muhammed) önündeki kitap(lar)ı doğrula- yıcı ve ona 'bir şahit-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kuran'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hük- met ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indir- diklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 48-49) Heva insanı birtakım tutkulara kaptırır, onun gözlerini kör eder. Bu durumdaki insan da ebedi felaketine doğru hızla ilerler. 78 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR
  • 81. 79Harun Yahya (Adnan Oktar) “ÇIKARLARI İÇİN YAŞAYANLAR HİÇBİR ZAMAN MUTLU OLAMAZLAR” ADNAN OKTAR: Bakın şu an önümüzde bir perde var. Biz de perdenin üstüne yapışığız adeta ve bunu seyrediyoruz. Böyle harika bir yapı varken, işte adam çeki ödemedi diye onunla kavga ediyor, hakaret ediyor. Veya bir arkadaşıyla rekabet etmeye kalkıyor, ama şu görüntüden oluşan dünyanın içerisinde, televizyon ekranının üzerinde yaşayan bir insanı düşünün, yani televizyon ekranının üstünü böyle kaplamış bir varlık düşünün ve bütün dünyasının oradaki görüntülerle boğuşmak olduğunu düşünün; bu çok anormal bir hareket olur. Onun için biz bütün dikkatimizle, vicdanen, Allah ile bağlantıda olmak durumundayız. Yani Allah’ı çok sevmek, çok saygı göstermek, Allah’ı her şeyden önem- li görmek, her şeyi O’nun tecellisi olarak görmek ve O’na bağlantılı yaşamak durumundayız. Makul olan, doğru olan budur yani vicdana uygun olan budur. Aksi, çılgınca bir hareket olur ve delice bir hareket olur, yani dengesiz bir hareket olur. Biz şu an normal olanı yapıyoruz aslında. Yani çünkü bir varlık düşünün böyle ola- ğanüstü yaratılmış, Allah ile bağlantısı olmuyor. Peki bu normal bir şey mi? Onun için “heva ve hevesini tanrı edineni gördün
  • 82. mü?” (Furkan Suresi, 43) diyor Allah, şeytandan Allah’a sığını- rım, ayet var. Yani sadece çıkarlarını tanrı edinmiş, ufak çıkar- larını. Ondan da bir şey çıkmaz ayrıca dünya çıkarlarından. Ne olur yani? İki tabak yemek yiyorlar, o zaman ya kolesterolü çıkıyor, ya tansiyonu çıkıyor, rahatsızlanıyor ya şekeri çıkıyor, bir şeyler oluyor, değil mi? Onun eziyeti daha da fazla oluyor onun için. Veyahut iş yerini daha genişletmek istiyor. Daha büyük bir iş yeri, daha da sinirlerini bozuyor onun, daha da stres içinde yaşamasına sebep oluyor. Say say bitmez. Mesela siyasete giri- yor müthiş bir gerilim içerisine düşüyor. Başka olaylara giriyor yine gerilim içine düşüyor. Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, bu konuyu şöyle açıklıyor Cenab-ı Allah; “insan zayıf yara- tıldı” (Nisa Suresi, 28) diyor. Yani sırf insana mahsus olarak zayıf yaratılmıştır. Hamam böcekleri bile çok kuvvetlidir, bünye olarak çok güçlüdür. Tabii akrep falan, atom bombasın- dan bile etkilenmiyor akrep, değil mi? Ama insan çok çok zayıf- tır. Bak mesela bir grip salgını oluyor, herkes telaşta hemen hemen, büyük bir bölümü insanların telaşta çünkü bir virüs rahatça insanı öldürebiliyor ve hiçbir şekilde de kurtuluş yok. Nereden geldiği de belli olmaz virüsün ve en güçlü dediğimiz bünye bile bazen dayanamıyor, Allah vermesin. Evet, onun için bu kısacık hayattaki 10 seneler bir yıl gibi geçiyor, her on sene. Yıllar zaten ay gibi geçiyor görü- yorsunuz. Bir yaz oluyor, bir kış oluyor; bir yaz oluyor, bir kış oluyor. Şimdi bakın kış diyoruz. Bir süre sonra, çok kısa bir süre sonra bir bakıyorum ağaçlarda hemen tomurcuklar belir- 80 KURAN’DA TEMEL KAVRAMLAR