Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Perakende efsaneleri̇ ; tower records
1. PERAKENDE EFSANELERİ : TOWER
RECORDS
Müzik ve sinema hayatımda her zaman önemli bir yer ve zaman
kaplıyor. Lise ve üniversite yıllarımda, “internet öncesi zamanlar
olarak geçen ve çocuklarımın nasıl bir yaşam olduğunu kesinlikle
anlayamadığı dönemlerde”, bu konular ile ilgili müthiş bir kaynak
kıtlığı vardı. Bulduğumuz her şeyi okurduk, merakla beklediğim ama
yurtdışından çok nadir olarak elimize geçen dergilerden biride
“Pulse” adında aylık bir yayındı. Pulse, Tower Records’ın yada başka
bir deyimle o zamanlar “dünyanın en büyük müzik perakendecisi
olan Tower Records’ın” yayınıydı. Devamında, Londra Piccadilly’de
mağazasını ilk gördüğüm zaman çeşit-bolluk vb. açısından “adamlar
yapmış” diyerek içinde saatler geçirdiğimi hatırlıyorum. Sizlere
aktarmak istediğim ise bütün bunlardan ayrı olarak; perakende de
mesai harcayıp bu konuda tecrübeler yaşadıktan sonra, Tower
Records ile ilgili bir belgesel seyretmemin, yukarıda anlattığım lise-
2. üniversite yıllarım ve perakende tecrübemin kesiştiği bir noktayı
oluşturmasından kaynaklanıyor.
Tower Records, Russell Solomon “halen hayatta - babadan esnaf-
tüccar” tarafından 1960’ların başında Amerika’da kuruluyor. Yıllar
içinde pasifik kıyısından bütün ülkeye ve diğer ülkelere de uzayan
başarılı bir iş modeli geliştiriyorlar. Yaklaşık 40 sene bu iş modeli ile
dünyanın her yerinde büyük müzik mağazaları açıp, iyi de para
kazanıyorlar. O zamana kadar müzik işini bu boyuta veya bu boyutta
büyük zincir mağazacılık olarak yapan örnek pek olmamış. Her
zaman olduğu gibi modeli ilk bulanın veya ilk başarılı uygulamanın
rüzgarıyla müzik perakendeciği alanını fethetmişler. R. Solomon iyi
bir organizatör veya işletmeci, çevresine aldığı adamları her zaman
mağazalardan seçerek perakendenin en geleneksel kuralını
uygulamış. İlginç bir anekdot; Genişleme dönemi veya mağazalaşma
çok hızlı olmuş, bu arada mağazaların inşaat işleride hep akrabaları
tarafından yapılmış. Bu da perakende içinde yer alan “güven duyma”
kuralına yakın gözüküyor.
Son ise geleneksel perakende hikayelerinde olduğu gibi pek parlak
değil, 2000’lerin başında iflas ve mağazaların kapanması veya
devredilmesi, sadece Japonya operasyonu ayakta kalıyor, sebep de
yıllar once ulusal yatırımcılar tarafından devir alınması.
Aranızda pekçok perakende çalışanı veya tecrübesi olan arkadaşım
var, bu belgeseli “Tower Records – All Things Must Pass”
seyretmenizi şiddetle tavsiye ederim. Perakende de başarı ve
devamında bu başarının yarattığı körlükten dolayı gelen çöküşün çok
iyi anlatıldığı bir belgesel olmuş. Filmden o kadar çok örnek saymak
mümkün ki;
3. - Mağazalaşmada yanlış ülke seçimleri, yanlış sehir/lokasyon
seçimleri, mağaza büyüklüğü vb.
- Girdikleri ülkenin özel koşullarına çok fazla dikkat etmemek
veya saygı duymamak
- Daha once başarılı yaptıkları ama koşullardan dolayı değişmesi
gereken işleri-süreçleri-uygulamaları değiştirmemek, yeni koşullara
entegre etmemek.
- Kurbağa/kaynayan su hikayesinde olduğu gibi zaman içerisinde
karlılığın düşüşü-tedbir almamak vb. konularda geç kalmak. Sonuçta
40 yıllık bir süreçten bahsediyoruz.
Ve en önemlisi “bu işi en iyi yapan biziz” mottosuna çok fazla
inanmaları. Markanın en güçlü olduğu dönemde internet işine yanlış
giriş veya inanmadan yapma, mağaza boyutlarında değişikliğe
gitmeme, internet ile gelen yeni teknolojileri görmeme veya yatırım
yapmama bu “en iyi biziz” kısmını oluşturmuş.
Seyrettiğiniz zaman, bunun aynısı çalıştığınız perakende
markasında oldu-oluyor-olacak diyeceğiniz birçok konu/yaşanmış
olay göreceksiniz. Iyi seyirler…