Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Luzumsuz adam sunumu
1.
2. Merkezleşen Yabancılar
Vadedilenler
Akıl ve Birey
Sistemin
Devamlılığı
Üst İdeallerde Bütünleşenler
Ortak Amaç
Birliktelik
Yardımse-
verlik
Mahalle gene ne olsa
mahalledir. Benim dükkân
yanabilir, aç da kalabilirim.
Ama bana öyle gelir ki, şu
öğleleri limonlu terbiyeli
işkembe çorbasını içtiğim
işkembeci beni ölünceye kadar
besleyecek. Portakalcı Salomon
çürük portakalları çıplak Yahudi
çocuklarına nasıl dağıtıyorsa,
ben geçerken de iki tane
avcuma koyacak. O günler belki
elbiselerim pek eski olur da
içeriye almaz ama; pastanenin
madamı kapısının önünde bana
bir kapuçina içirir. (s. 9)
Başka yerlerde bana bir
gariplik basıyor. Her
insandan korkuyorum.
Kimdir bu sokakları
dolduran adamlar? Bu
koca şehir, ne kadar
birbirine yabancı
insanlarla dolu.
Sevişemeyecek olduktan
sonra neden insanlar böyle
birbiri içine giren şehirler
yapmışlar? (s. 9)
3. ‘Marangozlara hiç işim düşmedi. Nasıl geçindiklerine şaşar kalırım. Akşamlara dek uğraşırlar.
Demek herkes benim gibi değil.’ (s. 1)
‘İstanbul’da marangoza işi düşecek insanlar olmasına şaşar kalırım.’ (s. 2)
‘Koltuğumun altında mecmua, kütüphaneden çıkar çıkmaz hemen dalarım bizim sokağa. Ne
rahatımdır girer girmez. İnsanları başkadır bizim sokağın; bu tramvay yolu insanına benzemez’ (s. 3)
Yetkinlik ve Rekabet
Değersizlik ve
İnançszılık
Monotonluk
4. Modern düzende hayatta kalabilmek için insanlar statülerini
korumak zorundadır.
• Hem de şu İstanbul denilen yerde kim bilir kaç marangoz vardır.
• Korkarım bu tramvay yolu insanından. (s. 3)
Bireysel gaye insanlar arasındaki bağları kırar ve birbirlerine
yabancılaştırır.
• Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl
birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir
şehirde yaşıyor? (s. 9)
Varlığın, anlamına üstün gelmesi itibariyle insan değersizleşir
• Ürküyorum. Sanki döveceklermiş, linç edeceklermiş, paramı
çalacaklarmış –ne bileyim bir şeyler işte- gibime geliyor da
şaşırıyorum. (s.9)
5. — Vay! Sen buralarda, ha?
Boynumu büküp, “Ne yapayım?” der gibi
bakıyorum.
— Kim bilir ne dalgan vardır, diyorlar.
Sonra:
— Ulan! Serserilikten vazgeçmedin gitti.
Serserilikten değil, kendimden vazgeçtim ama dert
anlatamıyorum. Kimisi:
— Bilirim seni, hınzır, gene kimin peşindesin kim
bilir? diyor. (s. 9-10)
Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi
görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını
istemiyorum. Dünyanın en sevimli insanları
olan posta müvezzilerinin bile…
Mahallemden pek memnunum. Yedi senedir
çıkmadım oradan desem yeri. Hiçbir dostum
da nerede oturduğumu bilmiyor. Mahallem
dediğim; şu yedi senedir -üç ayda bir
Karaköy’e inip dükkân kirasını almak bir
yana- yaşadığım yer, üç dört sokak içindedir.
(s. 1)
6. Asgari
Seviye
Sistemli
Hakimiyet/
Etkilenmem-
ek
Mansur Bey İstanbul şehrinden,
insanından uzaklaşmaya çalışırken
aslında yakınlaşmıştır da.
Modernizm, yarattığı sistemin
bünyesine bu düzene hazır
olmayan ve istemeyen toplumları
da dahil etmiştir.
Modernitenin etkisine kapılmamak
için Mansur Bey sistemin insana
dayattıklarını kendine uygularak
mahalle hayatını kısıtlar.
Çözüm
‘Sabahları kalktım mı koşarım doğru bir kahveye’
‘İsmi ister Bayram, ister Muharrem olsun, her işkembeci benim için
Bayram’dır.’ (s. 2)
‘On bire doğru küçük yokuşu çıkar, tramvay yoluna
varır, sola döner, on beş adım atar, bir kütüphanenin
önüne düşerim. Oradan Fransızca bir resimli mecmua
satın alırım.’ (s. 2)
‘Elifi elifine dört buçukta uyanırım. Dört buçuk gezinti
saatimdir.’ (s.3)
‘Lazım gelen cevabı veririm.’ (s. 2)
‘Ama ilk günleri akşam gezintilerimde oradan
geçmek arzusuna dayanmak için ne çarpıntılar
geçirmedim!’ (s. 5)
Dikkat
Çekme-
mek
‘Bu sokağa girince hızlanır, önüme bakarak yürür;
kızgınmışım, bu sokaktan geçmeye de mecburmuşum
gibi yaparım.’ (s. 4)
‘Durup da sokakta nabzımı sayamam a!’ (s. 5)
Bağla-
nmama
k
‘Ne bir kadın yüzüme bakar, ne bir portakalın beş kuruştan
yirmi beş kuruşa fırlaması beni ilgilendirirdi. Beş kuruşa
yerdim. Yirmi beşse portakala da veda!’ (s. 5)
‘…Ben hep bu sırada kalkarım.’ (s. 9)
7. Hayatına sahip çıkmak uğruna feragat ettiği dünyevi zevkler zaman zaman Mansur Beyin bilinç altında
ortaya çıkmaktadır.
‘Siklamen renkli kırmızı
soğan kesilince dudak bo-
yası, tırnak cilası güzelliğiyle
parlar. Lakerda; şişman,
esmer bir Rum kadının kaba
ve oyluk etleri gibidir!’ (s. 6)
Arzuladığı yaşamı uç detaylarda bulması buna bir işarettir.
Kocaman hayvan otomobilin
bu ufacık kuyruğunu; onun
isterik, tehditkâr sallanışını
pek severim. (s. 6)
Cinselliğe ve estetiğe olan ilgisi
yoğunlaşır.
Kendi peşimi bile bıraktım.
Ama o marangozun dostu,
bir gözüne karatavuk
oturmuş, elleri, çukur çukur
esmer Yahudi kızma bayı-
lıyorum. Kim bilir ne tatlı
yerleri, ne kokulu tarafları
vardır, kalın bacaklarından
gayrı. (s. 10)
Dün mahalleden şöyle bir çıkmaya
karar verdim. Unkapanı’ndan vurup
Saraçhane’ye çıktım. İstanbul bayağı
değişmiş. Şaşırdım kaldım. Hoşuma da
gitti bir bakıma. (s. 10)
Şu bizim dükkânla evi satayım. O sazlı
gazino yok mu hani, söz açtığım? Orada
dışarı siparişlerini gören kız vardı ya -
hani alnı dar olanı- onu metres
tutayım. Bir sene sonra da öleyim.
Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün
birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde
arka taraftaki oturduğum kanepeden
kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler
yoksa, denizin içine bırakıvereyim
kendimi. (s. 11)