SlideShare a Scribd company logo
BÜYÜK ORTADOĞU
PROJESİ
{BOP}
Günümüzde Balkanların, AB süreci içerisinde zamanla sorunlu bir
bölge olmaktan çıkarılması amaçlanmaktadır. Orta Asya’nın bir
kısmında ve Kafkaslardaki anlaşmazlık ve sorunlar, Rusya’nın yeterli
kontrolü altında makul ölçülerde tutulabilmektedir.
Bu genel tablo içerisinde; genel egemenlik tesis edilmemiş
bölgelerde enerji ve hammadde kaynaklarına el atmak, stratejik
harekat açısından üs ve kolaylık imkanı sağlayabilecek değerdeki
noktaları ele geçirmek, deniz ve hava ulaştırma yollarını kontrol
etmek, ABD’nin amaçları arasına girmiştir. ABD, bu amaçlarına ulaşma
yolundaki eylemlerini, “özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması”
söylemi ardında gerçekleştirmektedir. Şimdi hedefte olan bölge
Ortadoğu’dur.
Çünkü dünyadaki en büyük işletilebilir petrol rezervleri Ortadoğu’dadır. Bu kaynak, ABD’nin
ulusal çıkarları doğrultusunda kontrol altına alınmalıdır. Ortadoğu’dan petrol akışının kesintisiz
olarak sürdürülebilmesi için petrol nakliyatında kullanılan yolların güvenliğinin sağlanmasına
ilaveten, Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na ulaşan enerji koridorunun da açık bulundurulması
gerekmektedir.
Bu kadar geniş bir coğrafyada sadece kendi askeri gücünü kullanmak yerine, yeni müttefikler
edinmek, yeni üsler tesis etmek ve yeni güvenlik sistemleri oluşturmak, ABD açısından daha
ekonomik bir hareket tarzı haline gelmiştir. Bu hareket tarzının ışığında ABD’nin genel amacı;
kısa vadede Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu şekillendirmek ve Körfez bölgesine hakim olmak,
orta vadede Avrasya’yı kontrol etmek, uzun vadede ise dünya egemenliğini tesis etmektir.
ABD; 1998’de Başkan Clinton döneminde “21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi” adında yeni bir
stratejik yaklaşım geliştirmiştir. Bu stratejik yaklaşım, dünyayı ABD’nin ulusal çıkarları
doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlamaktadır. 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında Afganistan
müdahalesi ve 2003’te Irak’ın işgali, bu stratejinin ilk adımlarıdır.
21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi”, Amerikan halkının temel yaşam kaygılarının yok edilmesi
ve sahip olunan refah düzeyinin sürdürülmesi yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşımla
Ortadoğu, Orta Asya ve Hazar Bölgesi ABD’nin yaşam sahası olarak görülmektedir. ABD; anılan
bölgelerde kalıcı bir egemenlik tesis etmeyi, kendi varlığını sürdürmekle eşdeğer görmektedir
ABD, bugünkü yeni stratejik yaklaşımıyla Ortadoğu’yu her alanda daha yoğun şekilde etki
altında bulundurmayı amaçlamaktadır. Zaten stratejik bir bakışla Ortadoğu’yu, geçmişte
“Merkezi Harekat Alanı” olarak tanımlamıştır. CENTCOM olarak adlandırdığı ve bölgede teşkil
ettiği komutanlığın sorumluluk alanını, Ortadoğu ve Afrika olarak belirlemiştir.
ABD’nin Güvenlik Anlayışı ve
Haydut Devletler
ABD; ortada kanıt olsun, ya da olmasın, kendi varlığı için tehlike veya tehdit teşkil ettiğine
inandığı her oluşuma karşı, hiçbir kurala bağlı kalmaksızın müdahale etmekten kaçınmaz.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Varşova Paktı’nın dağılması, ABD’ye tüm dünyada hareket
serbestisi sağlamıştır. Kendisine göre bir tehlike ve tehdit algılama mantığı geliştirmiştir.
ABD Genelkurmay Başkanlığının yönlendirmesinde faaliyet gösteren Stratejik ve Uluslararası
İlişkiler Merkezi [CISIS], dünyanın şekillendirilmesinde bir rehber olmak üzere, ABD’nin ulusal
çıkarları açısından tehlike ve tehdit oluşturabilecek devletleri belirlemiştir. Bunların ilk
grubunda, çoğunlukla Ortadoğu devletleri yer almaktadır. ABD açısından güvenlik sorunu olarak
nitelendirilebilecek 3 tür devlet bulunmaktadır:
1. Haydut Devletler: Libya, İran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore.
2. Aday Haydut Devletler: Türkiye, Pakistan, Güney Kore, Mısır, Endonezya, Suudi Arabistan ve
Hindistan.
3. Aday Adayı Haydut Devletler: Rusya, Çin…
Haydut Devlet kavramı ilk olarak 1991 tarihinde ABD eski Genelkurmay Başkanı Carl Edward
Vuono tarafından kullanılmış ve ABD’nin şahin kanat isimleri tarafından bir güvenlik stratejisi
haline getirilmiştir. Haydut Devlet kavramıyla, ne yapacağı önceden bilinemeyen, dünya barışı
için tehdit oluşturan ve terörü desteklediği iddia edilen devletler tarif edilmektedir. Gerçekte
ise ABD çıkarları için tehlike oluşturan, ABD’nin dümen suyuna girmeyen ülkeler bu listenin
içindedir
Haydut Devletler kategorisine giren ülkeler incelendiğinde Kuzey Kore ve İran hariç diğer
ülkelerin işi bitirilmiş, Suriye ise namlunun ucunda güvenlik tehdidi olmaktan çıkarılacak ilk
ülke olarak beklemektedir. CSIS’e göre Türkiye’nin Aday Haydut Devleti olmasının nedeni,
ABD’nin kendisine tehdit olarak gördüğü ülkeler ile doğrudan ilişkiye girmesi.
Büyük Ortadoğu Projesinin
Amaçları ve Dahil Ülkeler
ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında, küresel egemenliğinin önündeki en büyük tehditlerden
birinin “küresel terörizm”, daha doğrusu radikal İslam olduğunu büyük bir dehşetle görmüştü.
Klasik terörizmle mücadele yöntemlerinin ancak sivrisinekleri öldürdüğünü fark eden ABD’nin,
11 Eylül saldırıları sonrası bataklığı kurutma arayışları Büyük Ortadoğu Projesi ile sonuçlandı.
İlk kez Ekim 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Marc Grosman tarafından, daha sonra 2004
başlangıcında Davos’ta, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından dile getirilen Büyük
Ortadoğu Projesi’nin amaçları kaba hatlarıyla şöyledir:
 Bölgede istikrarı sağlamak,
 Filistin-İsrail anlaşmazlığına iki devletli çözüm getirmek,
 Teröre destek veren ülkelerle savaşmak,
 Ortadoğu ülkelerinde siyasal ve ekonomik ortamlara destek sağlamak.
2005-2009 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Condoleezza
Rice, Washington Post gazetesinin 7.8.2003 tarihli sayısında yayınlanan “Transforming The
Middle East–Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlıklı yazısında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu
Fas’tan Basra körfezine kadar uzanan coğrafyada 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının
değiştirileceğini vurgulamıştır.
Büyük Ortadoğu Projesi hakkında bazı siyasi ve askeri çevreler projenin temel amaçlarını
genelde şu şekilde ifade etmektedirler:
 İsrail’in varlığını korumak,
 Kesintisiz petrol akışını sürdürmek,
 Kitle imha silahlarını yok etmek,
 ABD’ye muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmek,
 Terörün zemin bulduğu ortamı yok etmek,
 Irak’ı denetim altına almak,
 Filistin’de istikrarı sağlamak.
ABD yetkililerinin bu projeyi tanımlaması ise, belirtilen amaçlarla örtüşmekle beraber, daha
değişiktir:
 Enerji kaynaklarına sahip olan bölgelerin kontrolü,
 Enerji ulaşım yollarının kontrol ve denetimi,
 Asimetrik tehdidi oluşturan terörist eylemlerin önlenmesi,
 Kökten dinci İslam zeminine ılımlı İslam’ın oturtulması,
 ABD ulusal çıkarlarının Ortadoğu’da korunması,
 Bölgede bölgesel güç konumuna erişmiş devletlerin bu etkinliğinin azaltılması, askeri
güçlerinin küçültülmesi ve bu güçlerden ABD çıkarlarına uygun şekilde istifade edilmesi,
 Terörist eylemlerde kullanılabilecek olan kitle imha silahlarının yok edilmesi,
 Mali ve ekonomik yardım suretiyle bölgede ABD nüfuzunun yaygınlaştırılması,
 Batı karşıtlığına yol açan anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması.
Kesin sınırları tartışmalı olan bölgede 700 milyondan fazla insan yaşamakta, 12 milyon km2’lik
bir alanı kapsamaktadır. Projeye dahil olan ülkeler başlıca beş gruptan oluşmaktadır.
1.Kuzey Afrika Grubu: Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Libya.
2.Akdeniz Ülkeleri: Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin [Arap-İsrail anlaşmazlığının iki
devlet şeklinde çözümünü öngörmektedir],
3.Kafkas Ülkeleri: Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan.
4.Körfez Ülkeleri: Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman,
Yemen.
5.Asya Ülkeleri: İran, Irak, Afganistan, Pakistan, Bangladeş.
Bölgenin sergilediği genel tablo; yoksulluk, geri kalmışlık, olmayan bir büyüme hızı, hızlı nüfus
artışı, göç, antidemokratik yönetimler, teröre kaynaklık etme, anlaşmazlık ve çatışmalardır.
Bu genel tablo içerisinde ABD’nin sloganı; “Ortadoğu’ya refah ve özgürlük gelsin”, “Ortadoğu’ya
demokrasi gelsin”, “Bölgeye liberal ekonomi yerleşsin”, “Antidemokratik rejimler yok edilsin”,
“Ortadoğu ülkeleri arasında güvenlik ve işbirliği sağlansın”, “Kamu ve yerel yönetim reformları
yapılsın”, “Siyasal ve ekonomik reformlar yapılsın”, “Tüm anlaşmazlıklar giderilsin”, “Bölge
zenginleşsin”, “Bölgeye barış ve istikrar gelsin”, “Ekonomik kalkınma sağlansın” şeklindedir.
Bunların hiçbiri makul bir düşüncenin kabul etmeyeceği şeyler değildir. Ama hepsi gerçekte tek
bir amaca yöneliktir: “ABD bölgede egemen olsun.”
Gerçekleştirileceği ifade edilen tüm hususlar Ortadoğu halklarının yararınaymış gibi
gösterilmekte ise de, temel yaklaşım ABD çıkarlarının korunması ve ABD ulusunun refahını
sağlayacak kaynakların kontrol altında bulundurulmasıdır. Bu amaçla yeni bir ulusal güvenlik
stratejisi geliştirilmiştir.
ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisi şunları içermektedir:
 Hedef ülkelerin tehdit yeteneği kazanmadan vurulması,
 Hiçbir uluslararası kuruluşun veya anlaşmanın ABD çıkarları ve ABD uygulamaları açısından
engel teşkil etmemesi,
 Dünya egemenliğinde ABD’ye rakip olabilecek bir egemen gücün doğmaması,
 ABD çıkarlarının elde edilmesi için gerektiğinde askeri güç kullanılması.
Avrupa Birliği ve Büyük Ortadoğu
projesi
ABD tarafından geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi aslında AB’nin çıkarlarına da hizmet
etmektedir. Bölge bazı AB ülkeleri için de değişik sorunların kaynağıdır. Bu nedenle bölge, ABD
ve AB çıkarların korunması açısından müşterek ilgi alanı haline gelmiştir.
ABD’nin Ortadoğu ile ilgili olarak AB ülkelerine verdiği mesaj şu şekildedir:
ABD’nin ve AB ülkelerinin ulusal çıkarları bu bölgenin denetim altına alınmasını
gerektirmektedir. Radikal İslam yakın bir gelecekte sizler için de büyük sorun teşkil edecektir.
Bunun işaretleri giderek ortaya çıkmaktadır. ABD ile beraber olun, projeye destek verin.
Sorunları kaynağında yok edelim. Terörün zemin bulduğu alt yapıyı yıkalım. Büyük Ortadoğu’da
istikrarı sağlayalım.
ABD’nin Ortadoğu ile ilgili olarak tüm dünyaya verdiği mesaj ise şöyledir:
Uluslararası terörizm tüm dünyayı tehdit etmektedir. Bu tehdidin kaynağı Ortadoğu’dur.
Bölgeden petrolü kesintisiz alamıyoruz. Hammadde kaynaklarından yararlanamıyoruz. Bölgeye
yatırım yapamıyoruz. Pazar payımızı genişletemiyoruz. Bu sorunlar devam ettiği sürece dünyada
güvenlik tehlikeye düşüyor. Refahımız olumsuz yönde etkileniyor. Tehditlerle karşı karşıya
kalıyoruz. Tehdidin asimetrik olma özelliği bu mücadelede güçlük yaratıyor. Konvansiyonel
tehdit olsa bununla başa çıkmak kolay. ABD askeri gücü dünyada hiçbir gücün karşı
koyamayacağı ölçüdedir. Ancak tehdidin asimetrik olma özelliği mücadele bizi zorluyor. Bu
coğrafya mutlaka denetim altına alınmalıdır.
Türkiye ve Büyük Ortadoğu Projesi
Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde ABD’nin Türkiye’ye yönelik muhtemel değerlendirmesinin şu
şekilde olduğu düşünülmektedir:
Türkiye’nin noksan da olsa gelişmekte olan bir demokrasi kültürü var. Aşındırılması için uygun
ortam yaratılmakla birlikte devam eden laik bir görüntüsü var. Bunlar Türkiye’nin bölge
ülkelerine bir model oluşturması için yeterlidir. Zaten Ortadoğuülkelerindebirinci sınıf
demokrasiyegerekyoktur. Türkiye’de laiklik şimdilik bizim kontrolümüze imkan sağlayabilen
bir yapı olmakla beraber, gelecekte onun yerine Ilımlı İslam’ı koyarsak toplumu tepki
veremeyecek bir hale sokmuş oluruz.
Büyük Ortadoğu ve Dünya
Düzeni
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile tek kutuplu hale gelen dünyada yeni bir sömürgecilik
anlayışı gelişti. “Daha fazla özgürlük, daha fazla zenginlik” söylemi ile yola çıkan ABD, başını
çektiği küreselleşme süreci içinde, dünya egemenliğini tesis etme yolunda büyük mesafeler
kat etti. Kissinger’a göre; küreselleşme Amerikan hegemonyasının diğer bir adıydı.
Yeni Dünya Düzeni ya da Küreselleşme adı verilen bu oluşum etkinliğini her coğrafyada
hissettirmektedir. Bir kısım eski sömürgeci ülkeler, geçmişte egemen olduğu topraklarda
bugün de etkinliklerini sürdürmektedirler.
Yeni Dünya Düzeni içinde ABD’nin uyguladığı yeni politika, “böl, güçsüz kıl, yönet” yerine, “küçült,
birleştir, yönet” şekline dönüşmüştür.
Ulus-devletlerin federal devletler haline dönüştürülmesi ve bunların bir federasyon çatısı
altında birleştirilmesi, Büyük Ortadoğu Projesinin amaçlarından biridir. ABD bu yapıyla bölgeye
barış getireceğini iddia etmektedir.
Bazı çevreler yaygın bir düşünceyle bu barışa “Amerikan Barışı” adını vermektedirler. Aslında bu
düşünce tümüyle Yeni Dünya Düzeni anlayışının bir parçasıdır. ABD bu anlayış içinde bölge
ülkeleri ile olan ilişkilerini ve konumunu ulusal çıkarları doğrultusunda yeniden gözden
geçirmektedir. Bölgedeki askeri varlığında gerçekleştirdiği, üs nakilleri, birlik konuş
değişiklikleri gibi son dönem yapısal düzenlemeler bu gerekçeden kaynaklanmaktadır. Yeni
uygulama ile ABD aynı zamanda bölge ülkelerine bir mesaj da vermektedir: “Benim çıkarlarım
için benimle birlikte hareket edenler vardır, etmeyenler vardır. Edenler ve etmeyenler, verdikleri
ve sakındıkları desteğin karşılığını alırlar”
Ortadoğu ve Ulusal Kimlikler
Batı dünyası Ortadoğu’daki hedef ülkelerde ulusal kimliklerin yok edilmesi yolunda atılacak en
uygun adımın, siyasal İslam ideolojisi olduğunu ve bu ideolojinin Ortadoğu’nun Müslüman
kimlikli ülkelerinde yerleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Ancak bu yapılırken ılımlı
İslam’ın, radikal İslam’a dönüşmemesi için önlemler de alınmalıdır. Çünkü radikal İslam ABD ve
Batı dünyası için tehdit ve tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle Radikal İslam’ı/Kökten Dinci
İslam’ı etkisizleştirmek ve bölgede onun yerine ılımlı İslam’ı yerleştirmek, ABD ve tüm Batı
dünyasının savunduğu bir hareket tarzı haline gelmiştir.
Dinamik ekonomisi, yetişmiş insan gücü, hareketli nüfusu, laik ve demokratik yapısı
özellikleriyle bugüne kadar bulunduğu coğrafyada öne çıkmış bir ülke olan Türkiye’nin ılımlı
İslam’la bütünleştirilerek bölge ülkelerinin özeneceği bir model oluşturması amaçlanmaktadır.
Bunun ilk işaretlerini Kasım 1999’da ABD eski Başkanı Clinton vermiştir. Clinton Türkiye ile
İslam’ı özleştiren yeni bir terim üreterek, Türkiye’yi “Laik bir İslam Devleti” olarak tanımlamıştır
[Bu tanım, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne zaman şekillenmeye başladığının açık bir işaretidir].
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Müslüman kimlikli tüm ülkelere verdiği mesaj
şudur: “Müslüman bir halk, laik ve demokratik bir sistemle yönetilebilir. İşte size bir örnek:
Türkiye… Siz de öyle olabilirsiniz.”
ABD’nin geliştirmekte olduğu Büyük Ortadoğu Projesi için temel altyapının oluşturulması,
sosyal, siyasal, ekonomik ve askerî bir süreci kapsamaktadır.
Amaçlanan tarih 2025 yılından sonrasıdır.
ABD’ye göre, bölgede çıkarları olan tüm ülkeler, kendisi ile birlikte bu mücadeleye
katılmalıdırlar. Onlar için bunun yolu, topraklarında ABD’ye üs vermek, teşkil edilen koalisyon
kuvvetlerine askeri güç tahsis etmek ve NATO’nun bu bölgeye yönlendirilmesine destek
sağlamaktır.
ABD’nin politik girişimlerinin etkisiyle, Büyük Ortadoğu Projesi, giderek sadece ABD’nin kendi
başına gerçekleştirmeye yöneldiği bir proje olmaktan çıkmaktadır.
ABD, diğer güç odaklarının bu projeye karşı koymasını önlemek ve de projeye askeri ve
ekonomik destek sağlamak açısından, AB’nin, Rusya’nın ve Çin’in de mümkün olduğunca bu
projeye destek vermesi için uğraşmakta, NATO’nun da bölgeye yönlendirilmesine çaba sarf
etmektedir.
Ortadoğu ve Türkiye
Türkiye’nin sorunlu bir coğrafyada yer alması, çevresindeki gelişmelerden etkilenmesini
kaçınılmaz kılmaktadır. Ne var ki, Türkiye’nin konumu ve durumu; baş başa kaldığı diğer
bölgesel sorunlar bir yana, sadece Ortadoğu kaynaklı sorunlarda dahi yeterli hareket tarzları
üretmesini sınırlandırmaktadır.
Türkiye bugün, uluslararası zeminlerde hakkında alınmakta olan olumsuz kararlara karşı
koyabilecek imkanlardan giderek yoksun hale getirilmektedir. Bugün Türkiye’nin AB’ye dahil
olma girişimlerinin ne şekilde sonuç vereceği, üye ülkelerin tutumlarına bağlı kalmıştır.
Türkiye yakın zamana kadar AB ile ABD arasındaki bir çizgide denge aramıştır. Ancak bu çizgi
şimdi giderek yok olmaktadır. Çünkü AB ile ABD’nin Ortadoğu’da giderek örtüşen menfaatleri
Türkiye için bölgede üstlenilebilecek yeni bir rol yaratmıştır. Bu rol; Türkiye’nin Büyük Ortadoğu
Birliği içerisinde model oluşturmasıdır. Türkiye’nin AB içinde yer alması yerine, Büyük Ortadoğu
Birliği içinde bulunması, ABD ve AB’nin daha çok yararınadır.
ABD ve AB’nin Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi için bir model olarak görmelerinin altında yatan
gerçek şudur:
 Türkiye’nin AB’ye üye olmasında büyük zorluklar vardır.
 Türkiye’nin AB’ye girebilme arzusuyla yapmış olduğu ve yapacağı reformlar, bu ülkede Büyük
Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi için giderek uygun bir alt yapı oluşturmaktadır. Bu
süreç içerisinde Türkiye’de, projenin doğasında var olan diğer temel değişiklikler de
gerçekleştirilebilecektir.
ABD ve Yönetimler
Geçmişte değişik zeminlerde içimizden çıkan kişilerce dile getirilen; “Federasyonu tartışalım”,
“Ortadoğu ülkeleri Avrupa gibi birleşsin”, “Ortadoğu’da demokratikleşmeyi teşvik için çok taraflı
bir işbirliği formu kuralım ve Avrupa’nın Helsinki Süreci gibi Ortadoğu için de bir İstanbul Süreci
başlatalım” gibi siyasi beyanlar, Ortadoğu Projesi’nin yüksek sesle dile getirilmesinden başka
bir şey değildir. Sınırlarımızın ötesinden yükselen, “İstanbul başkentli Ortadoğu Birleşik
Devletleri Federasyonu kurulmalıdır” ve “Hayalim, İstanbul’un başkent olduğu Ortadoğu Birleşik
Devletleridir” gibi beyanlar da aynı doğrultudadır.
Kuzey Irak’ta ABD tarafından politik lider olarak tanımlanan aşiret reisleri dahi artık Kuzey Irak’ı
Güney Kürdistan olarak nitelemeye başlamışlardır. Bu ifadelerin tümü Türkiye’nin toprak
bütünlüğünü göz ardı eden siyasal yaklaşımlardır. Bu kadar birbiriyle örtüşen ifadelerin, belli
bir dönem süreci içerisinde, art arda kullanılmasını rastlantı olarak kabul etmek mümkün
değildir.
Bu noktada ABD ordusu albaylarından Ralph Peters’in Ortadoğu ve ülkemizde de ses getiren,
tepkilere neden olan Büyük Ortadoğu Haritası’na değinmekte fayda var. Albay Peters 2006
Haziran ayında “Armed Forces Journal- Silahlı Kuvvetler Bülteni”nde çıkan “Blood Borders: How a
Better Middle East Would Look – Kanlı Sınırlar: Daha İyi Bir Ortadoğu Nasıl Olabilir” başlıklı
yazısında bir Büyük Ortadoğu Haritası çizmiştir. Yazının ve Büyük Ortadoğu Haritası’nın
Pentagon’un yarı resmi yayın organlarından biri sayılan böyle bir dergide üstelik ABD eski
Başkanı Clinton’un askeri danışmanlarından biri tarafından yayınlanması son derece
önemlidir.
Peters’ın çizdiği bu Büyük Ortadoğu Haritası’nda eski ve olması gereken sınırlar belirtilmekte,
Türkiye ise topraklarının büyük bölümünü Özgür Kürdistan adıyla kurulacak devlete
kaptıracağından kaybeden ülkeler arasında gösterilmektedir.
Gelinen Nokta ve Türkiye
Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarlarına göre “Türkiye’yi ve Türkiye gibi İslam ülkelerini, ılımlı
bir İslami rejimle yönetmek en doğru hareket tarzıdır.”
Birinci Dünya Savaşı sırasında “Türkler gayri medeni bir millettir. Geldikleri yere -Orta Asya’ya-
geri gönderilmelidirler” diyen İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un bu ifadesi, aslında tüm Hristiyan
Batı Dünyasında var olan Türkler hakkındaki yaygın ortak düşünceyi yansıtmaktadır. Bu
düşüncenin temel kaynağı 900 yıldır yaşatılan “Haçlı Zihniyeti”dir. Bu zihniyet Anadolu’yu,
Hristiyan değerlerinin içinde yer alan bir bölge olarak görür.
Türkiye’de ulusal direncin yok edilmesi için atılacak birinci adım ulusal direnci oluşturan
Kemalizm ideolojisinin yok edilmesi, ikinci adım siyasal İslam için uygun zeminin
oluşturulması, üçüncü adım ise, toplumsal yapıda ortaya çıkacak çözülme sonrası ümmet
niteliğinde bir toplumun yaratılmasıdır.
Bölgede güçlü ulus-devlet niteliğine sahip olan Türkiye’nin bu özelliğini yitirmesini sağlamak
için;
 Kemalizm ideolojisini geçersiz kılmak,
 Kamu ve yerel yönetimleri, merkezi yönetimin kontrol ve denetim alanı dışına çıkarmak,
 Silahlı Kuvvetler de dahil olmak üzere Cumhuriyet’in temel niteliklerini koruyabilecek güçte
olan kurum ve kuruluşları etkisiz hale getirmek şarttır.
AB’ye üye olma yolunda, ulusal değerleri aşındırılmış bir Türkiye; Büyük Ortadoğu Projesi
içerisinde yer almaya uygun hale gelmiş olacaktır. Buradan çıkarılan sonuç şudur: AB’ye
girebilme uğruna temel kazanımlarını feda eden Türkiye Cumhuriyeti, bu noktadan sonra geri
dönüş yapmayı gerçekleştirebilme gücünden yoksun kalmış olacaktır. Türkiye’nin bu konuda
sağlam bir duruş gösterebilmesi, bekası açısından büyük önem taşımaktadır.
AB dışında tutulacak bir Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Birliği içinde elde edeceği konum,
Türkiye’nin ulusal hak ve menfaatlerini korumada yeterli olamayacaktır. Çünkü projenin
temelinde bölge ülkelerinin hak ve menfaatleri yerine, ABD ve Batının hak ve menfaatleri ön
plana çıkmaktadır.
ABD’nin Karadeniz’de Romanya ve Bulgaristan’da deniz üslerine sahip olma girişimi, Türk
Boğazlarının bugünkü statüsünü belirleyen Montrö Anlaşmasında tadilat yapılmasını gündeme
getirebilecektir. Rusya Federasyonumun bu girişime katkıda bulunarak, ABD ile ortak hareket
etmesi muhtemel görülmektedir. Türkiye bu konuda da ivedilikle tedbir geliştirmek zorundadır.
ABD, Irak Harekatı nedeniyle Türkiye’de asker konuşlandırabilme imkanına sahip olsaydı, belki
de Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesi için kısmi bir alt yapı oluşturmuş olacaktı. Ne var
ki, bunu sağlayamamıştır. ABD bu sonuçtan çıkardığı dersle bölgeyi yeniden şekillendirme
projesinin ne kadar isabetli olduğunu düşünmektedir.
Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesini aşma hedefi; Büyük Ortadoğu Birliği içerisine dahil
olmasıyla birlikte, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir beklenti olarak kalacaktır.
Türkiye uzağı görmek zorundadır!
ORTADOĞU SAVAŞLARI
Ortadoğu'daki savaşlarıngerçek sebebi din değil, petrol ve silahtır.
KALBİN hangi tarafından bakarsak bakalım, mantığınhangi kıyısından izlersek izleyelim
Ortadoğu’da yaşanan savaş bir “dinler savaşı” gibi gösterilmek istense de değildir... Gizli devler,
yeraltı imparatorlukları “sahte bir perdeye, acı bir senaryo” yüklemişlerdir.
Kıyının bir tarafı şöyle der:
İsrail Yahudi devleti, Müslüman Filistinlilere zulüm etmektedir.
Yahudi devleti Gazze kuşatmasıyla Müslümanları açlığa terk etmektedir...”
Öteki taraf şöyle cevap verir:
“İsrailli çocuklar radikal İslamcı intihar bombacılarının korkusuyla büyümektedir. Asıl zulüm
budur. Terörist Hamasın sivil halkın üzerine gönderdiği roketlerdir asıl zulüm olan..”
Hangi kıyıdan bakarsanız bakın bu ölümlerin, açlığın, sefaletin, işkencenin, dehşetin, açıklaması
“inançmış” gibi gösterilir...
Her iki taraf da öteki dünyada “cennete gitmek için” bu dünyayı “birbirlerine cehennem”
etmektedir.
Bir başka perde aralanır. Gizli devler, yeraltı imparatorlukları yansır o perdeye.
O perdeye göre mesele din değildir.
Mesele “gizli devleri “, yeraltı imparatorluklarının silaha ve petrole dayalı düzenidir. O gizli
devler İsrail’siz bir Ortadoğu’yu istemezler.
Ortadoğu’da yaratılan bu dehşet dengesi, silah ve petrol tüccarları için tarihin en kanlı
pazarlama yöntemidir.
İsrail’in geliştirdiği silah teknolojisi ortadadır. Mısır’a, Ürdün’e, Arabistan’a ve emirliklere
yapılan silah satışı ortadadır.
Örneğin bazı silahların ve teknolojilerinin Türkiye’ye verilmesi yıllarca ABD Kongresi tarafından
yasaklanmıştır.
Ama aynı teknoloji İsrail’de olduğu için Türkiye bu teknolojiyi ve silahları İsrail’den alabilmiştir.
Böylece İsrail için milyarlarca doların da kapısı açılmıştır.
Yani ABD Kongre’de yasaklamakta, İsrail el altından satmaktadır.
- ABD demokrasi getirme bahanesiyle Irak’taki Saddam diktatörlüğünü yıkmıştır. Peki aynı
demokrasiyi neden Suudi Arabistan, Emirlikler, Ürdün gibi krallıklara yani demokrasi dışı
yönetimlere getirmeye çalışmamıştır?
- Çünkü bu diktatörlükler İsrail korkusuyla petrol gelirlerinin büyük bölümünü ABD’li silah
tüccarlarına vermektedir. Krallıklarının garantisi ABD’dir... Sigorta ise paylaşılan petrol geliridir.
İşte Filistinli, İsrailli bebelerin üzerinden yıllardır süren milyarlarca dolarlık “kanlı silah pazarı”
böyle kurulmuştur.
Din savaşı bahanedir. Asıl olan petrol ve silah ticareti için kurulan kanlı pazardır. İsrail o kanlı
pazarın hiç değişmeyen aktörüdür.
Sizce Ortadoğu’daki kan ve ölümle beslenen “gizli devler” bu acılı coğrafyadan vazgeçer mi?
1991 tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler
dağıldı. Bağımsız kalan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki petrol ve doğalgaz Amerika’nın
dikkati çekti ve Afganistan üzerinden petrol ve doğalgaz hattı projeleri çizildi. Bunun için
Sovyetlere karşı başarılı mücadele eden İhvan örgütünün uzantısı El-Kaide’nin Afganistan’dan
çıkarılması gerekiyordu.
2001 yılında ABD’nin beklediği fırsat (!) geldi. Dört yolcu uçağı Amerikan’ın sembollerine (Dünya
Ticaret Merkezi ve Pentagon) El-Kaide tarafından saldırıya uğradı. ABD, önce Afganistan’ı ve
sonra Irak’ı işgal etti. Her iki ülkedeki işgali sonrasında başarısız olan ABD ordusu, önce
Afganistan’dan, sonra Irak’tan çekilmek zorunda kaldı. Bu arada El-Kaide lideri Usame bin Ladin
öldürülmüştü.
Afganistan’da savaşan ve tüm dünyada yaşayan yoksul ve hayatından nefret eden Vahhabi
(Selefi) cihatçı görüşleri benimsemiş kişiler yavaş yavaş ülkelerine dönmeye başladı. Başından
zor attığı terör örgütünün geri gelme ihtimali Suudi Arabistan’ı çok korkuttu. Savaşmaya alışmış
bu kişileri ülkesine istemiyordu ve onlara yeni savaş alanları gerekliydi.
Suudi İhvan örgütü ile Mısırlı Müslüman Kardeşler örgütü, Mısır’da rejimi değiştirme
konusunda fikri birliktelik halinde idi. Terör korkusu ile % 50 katılımlı bir seçimde % 25 oy
alarak başa geçen Mursi yönetimi, General Sisi yönetimindeki askeri darbe ile 2013 yında
devrildi. Musri daha sonra yargılanıp idama mahkum olacaktı. Darbe yöneticilerine Suudilerin
parasal desteği (yirmi milyar dolar) devam edecekti. Suudiler, Nasır sonrası ülkelerine kaçan
Müslüman Kardeşlere yardım etmiş, desteklemişti. Şimdi ise tam tersini yapıyor, darbecilere
para yağdırıyordu. Bu tavır değişikliği diğer ülkelerdeki ihvan ve Müslüman kardeşler
sempatizanları üzerinde şok yarattı.
Arap Baharından çok korkan Suudi Arabistan, diğer Arap ülkelerindeki ayaklanmalardan kaçan
ihvan savaşçılarının çıktığı yurduna dönmesini istemiyordu.
Afganistan’da savaş sona ermiş, Arap baharında ülkeler çok zarar görmüştü. “Kutsal Savaşçılar”
(İhvan örgütünün Suudi askerleri) 1999 yılında kurulan IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) olarak iç
karışıklık içindeki Suriye’deki Rakka şehrinde meydana çıktı.
Örgütün lideri El Bağdadi’nin yükselişi, Irak’taki El Kaide’nin liderleri öldürüldükten sonra
başladı, örgütün başına geçti. O dönem örgüt çok zayıflamıştı. Suriye’de 2011’de isyan
başlayınca örgüt yeniden dirildi. Aynı zamanda ABD ordusunun 2011 sonunda Irak’tan
çekilmesiyle oluşan boşluk da ona ve örgütüne yaradı. 2011’de 800 olan militan sayısı, 2012’de 2
bin 500’e, 2013’te 10 bine ulaştı. El-Bağdadi’nin ABD bombardımanında elleri ve ayaklarının
koptuğu söylense de bu doğrulanmadı ve o günden sonra basın önüne hiç çıkmadı.
Amerika bundan istifade 1970’lerde başlattığı alternatif tepki merkezi, yada bugün “Kürt
Koridoru” adı verilen projesini uygulama imkanı buldu. Doğuda Barzani, batıda ise PYD’nin başta
eski kantonları dışındaki topraklar önce Bağdadi askerleri ile insansızlaştırılıyor, sonra bu İŞİD’
in çekildiği boş alanlara Kürt kökenli aileler yerleştiriliyordu.
İran kendine uygulanan ambargo 2015 Temmuz ayında ABD-İran anlaşması ile kalktı. Türkiye ile
ABD İncirlik üssünün IŞİD’e karşı koalisyon ülkelerine açma karşılığında, IŞİD üyelerine
sınırlarını kapadı. Sınıra yaralı örgüt üyesi taşıyan grubu içeri sokmayan askerler ile çıkan
çatışmada bir Türk askeri öldü. Bundan sonra Türkiye IŞİD sığınaklarını havadan ve karadan
bombaladı.
Suudi Arabistan’dan kovulan “İhvan üyelerinin” tekrar geri dönmesini ve ülke içinde karışıklık
çıkarmasını engellemek için Suudiler, Ortadoğu’daki terörü önce desteklemiş, sonra yok etmek
için koalisyon güçlerine katılmıştır.
Ortadoğu’nun kanlı tarihi petrol-dolarlar ile yazılmıştır. Bu topraklarda hayatından memnun
olmayan kabileleri yanına alan sınırları yeniden çizer. Savaşlarda mutlaka Şii ve Sünni
ekseninde din kaynaklı yapılır.
Devletin Kürt sorununu şiddetle çözümde ısrarının yarattığı çatışmalar, ölümler kan ve şiddet
devam ediyor; on binlerce insanın ölümü, yaşam ve üretim alanlarının tahribi ve Şemdinli’de
yaşandığı gibi insansızlaştırılması yine gündemde. Askeri harcamalar, faturası halka ödetilen
savaş devam ediyor. Asker cenazeleri ile PKK savaşçılarının ölü sayıları yarıştırılıyor. Daha çok
operasyon, sınır ötesi bombalama, daha fazla sayıda PKK’lının öldürülmüş olması, ya da
rakamların yüksek gösterilmesi asker ölümlerindeki acıyı ve gerilimi rahatlatmanın vesilesi
sayılıyor. Her gün tabutlara sarılan, gözyaşına boğulmuş anneler, babalar, eşler tablosu var.
İnsanım diyen herkesi derinden sarsan görüntüler karşısında “çözüm” önermek, bir tek kişinin
bile yaralanmasını engelleyecek barış girişimleri başlatmak yerine, Şemdinli yolunda
karşılaşan HPG mensupları ile siyasetçilerin tokalaşması, sarılması, barışı tahayyül etmeleri,
dağdan ovaya inişi sağlayacak günleri hayal etmeleri bile saldırı ve savaş nedeni haline
getiriliyor.
Fırat Kalkanı
Cerablus bölgesinden terör örgütü IŞİD militanlarının temizlenmesi amacıyla başlatılan bu
harekatla Türkiye kendi güvenliğini sağlamayı amaçladı. Bu operasyon bir savaş harekâtı
değildir. Türkiye Hükümeti, Fırat Kalkanı operasyonuyla hakkını kullanarak Türkiye’yi tehdit eder
terör odaklarına karşı bir harekâttır. Türkiye sınırlarını daha güvenli hale getirmek için temizlik
yapıyor. Cerablus, Fırat Kalkanı operasyonuyla PYD ve YPG'ye mesaj verildi. Yani Cerablus
bölgesinin IŞİD'ten temizlenmesi için yapılan bu operasyona 'Fırat Kalkanı' adı verildi. Fırat
Kalkanı Operasyonuyla birlikte Türkiye bütün dünyaya ve Türkiye’yi tehdit eden terör gruplarına
karşı Fırat'ın batısını 'kırmızı çizgi' olarak ilan etmiştir.
Fırat Kalkan Operasyonu; Güçlü bir TÜRK harekatıdır. Türkiye ve Türk Devleti tarafından sınırların
bir kez daha kuvvetlendirilmesi ve bu sınırlara yaklaşanlara karşı başlatılan bir hatırlatma
harekatıdır.
BOP Neden Türkiye için
TehlikeliABD'nin petrolleri kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütündevletlerin
parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline
getirerek bütünkaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi
beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek
maden ise BOR'dur. Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde
bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor. Türkiye için tek tehlike bor değil
Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek
Kars'tanDiyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır
ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece
Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında
Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyor. Dünyada ve Türkiye de ki
birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefiğimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve
Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir
kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir.
Ünlü Suudi Petrol bakanı Zeki Yamani’nin şu sözleri konuyu özetler; “Ortadoğu ineğe benzer, başı
burada süt veren memeleri Amerika’dadır. Bu böyle oldukça Ortadoğu’da kan ve gözyaşı
dinmez.”
Büyük ortadoğu projesi
Büyük ortadoğu projesi
Büyük ortadoğu projesi
Büyük ortadoğu projesi

More Related Content

Featured

Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsProduct Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Pixeldarts
 
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
ThinkNow
 
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfAI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
marketingartwork
 
Skeleton Culture Code
Skeleton Culture CodeSkeleton Culture Code
Skeleton Culture Code
Skeleton Technologies
 
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
Neil Kimberley
 
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
contently
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
Albert Qian
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Kurio // The Social Media Age(ncy)
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Search Engine Journal
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
SpeakerHub
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
Tessa Mero
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Lily Ray
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
Rajiv Jayarajah, MAppComm, ACC
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
Christy Abraham Joy
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
Vit Horky
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
MindGenius
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
RachelPearson36
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Applitools
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work
GetSmarter
 

Featured (20)

Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsProduct Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
 
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
 
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfAI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
 
Skeleton Culture Code
Skeleton Culture CodeSkeleton Culture Code
Skeleton Culture Code
 
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
 
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
 
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
 
12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work12 Ways to Increase Your Influence at Work
12 Ways to Increase Your Influence at Work
 

Büyük ortadoğu projesi

  • 2. Günümüzde Balkanların, AB süreci içerisinde zamanla sorunlu bir bölge olmaktan çıkarılması amaçlanmaktadır. Orta Asya’nın bir kısmında ve Kafkaslardaki anlaşmazlık ve sorunlar, Rusya’nın yeterli kontrolü altında makul ölçülerde tutulabilmektedir. Bu genel tablo içerisinde; genel egemenlik tesis edilmemiş bölgelerde enerji ve hammadde kaynaklarına el atmak, stratejik harekat açısından üs ve kolaylık imkanı sağlayabilecek değerdeki noktaları ele geçirmek, deniz ve hava ulaştırma yollarını kontrol etmek, ABD’nin amaçları arasına girmiştir. ABD, bu amaçlarına ulaşma yolundaki eylemlerini, “özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması” söylemi ardında gerçekleştirmektedir. Şimdi hedefte olan bölge Ortadoğu’dur.
  • 3. Çünkü dünyadaki en büyük işletilebilir petrol rezervleri Ortadoğu’dadır. Bu kaynak, ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kontrol altına alınmalıdır. Ortadoğu’dan petrol akışının kesintisiz olarak sürdürülebilmesi için petrol nakliyatında kullanılan yolların güvenliğinin sağlanmasına ilaveten, Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na ulaşan enerji koridorunun da açık bulundurulması gerekmektedir. Bu kadar geniş bir coğrafyada sadece kendi askeri gücünü kullanmak yerine, yeni müttefikler edinmek, yeni üsler tesis etmek ve yeni güvenlik sistemleri oluşturmak, ABD açısından daha ekonomik bir hareket tarzı haline gelmiştir. Bu hareket tarzının ışığında ABD’nin genel amacı; kısa vadede Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu şekillendirmek ve Körfez bölgesine hakim olmak, orta vadede Avrasya’yı kontrol etmek, uzun vadede ise dünya egemenliğini tesis etmektir.
  • 4. ABD; 1998’de Başkan Clinton döneminde “21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi” adında yeni bir stratejik yaklaşım geliştirmiştir. Bu stratejik yaklaşım, dünyayı ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlamaktadır. 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında Afganistan müdahalesi ve 2003’te Irak’ın işgali, bu stratejinin ilk adımlarıdır. 21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi”, Amerikan halkının temel yaşam kaygılarının yok edilmesi ve sahip olunan refah düzeyinin sürdürülmesi yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşımla Ortadoğu, Orta Asya ve Hazar Bölgesi ABD’nin yaşam sahası olarak görülmektedir. ABD; anılan bölgelerde kalıcı bir egemenlik tesis etmeyi, kendi varlığını sürdürmekle eşdeğer görmektedir ABD, bugünkü yeni stratejik yaklaşımıyla Ortadoğu’yu her alanda daha yoğun şekilde etki altında bulundurmayı amaçlamaktadır. Zaten stratejik bir bakışla Ortadoğu’yu, geçmişte “Merkezi Harekat Alanı” olarak tanımlamıştır. CENTCOM olarak adlandırdığı ve bölgede teşkil ettiği komutanlığın sorumluluk alanını, Ortadoğu ve Afrika olarak belirlemiştir.
  • 5. ABD’nin Güvenlik Anlayışı ve Haydut Devletler ABD; ortada kanıt olsun, ya da olmasın, kendi varlığı için tehlike veya tehdit teşkil ettiğine inandığı her oluşuma karşı, hiçbir kurala bağlı kalmaksızın müdahale etmekten kaçınmaz. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Varşova Paktı’nın dağılması, ABD’ye tüm dünyada hareket serbestisi sağlamıştır. Kendisine göre bir tehlike ve tehdit algılama mantığı geliştirmiştir. ABD Genelkurmay Başkanlığının yönlendirmesinde faaliyet gösteren Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Merkezi [CISIS], dünyanın şekillendirilmesinde bir rehber olmak üzere, ABD’nin ulusal çıkarları açısından tehlike ve tehdit oluşturabilecek devletleri belirlemiştir. Bunların ilk grubunda, çoğunlukla Ortadoğu devletleri yer almaktadır. ABD açısından güvenlik sorunu olarak nitelendirilebilecek 3 tür devlet bulunmaktadır: 1. Haydut Devletler: Libya, İran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore. 2. Aday Haydut Devletler: Türkiye, Pakistan, Güney Kore, Mısır, Endonezya, Suudi Arabistan ve Hindistan. 3. Aday Adayı Haydut Devletler: Rusya, Çin…
  • 6. Haydut Devlet kavramı ilk olarak 1991 tarihinde ABD eski Genelkurmay Başkanı Carl Edward Vuono tarafından kullanılmış ve ABD’nin şahin kanat isimleri tarafından bir güvenlik stratejisi haline getirilmiştir. Haydut Devlet kavramıyla, ne yapacağı önceden bilinemeyen, dünya barışı için tehdit oluşturan ve terörü desteklediği iddia edilen devletler tarif edilmektedir. Gerçekte ise ABD çıkarları için tehlike oluşturan, ABD’nin dümen suyuna girmeyen ülkeler bu listenin içindedir Haydut Devletler kategorisine giren ülkeler incelendiğinde Kuzey Kore ve İran hariç diğer ülkelerin işi bitirilmiş, Suriye ise namlunun ucunda güvenlik tehdidi olmaktan çıkarılacak ilk ülke olarak beklemektedir. CSIS’e göre Türkiye’nin Aday Haydut Devleti olmasının nedeni, ABD’nin kendisine tehdit olarak gördüğü ülkeler ile doğrudan ilişkiye girmesi.
  • 7. Büyük Ortadoğu Projesinin Amaçları ve Dahil Ülkeler ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında, küresel egemenliğinin önündeki en büyük tehditlerden birinin “küresel terörizm”, daha doğrusu radikal İslam olduğunu büyük bir dehşetle görmüştü. Klasik terörizmle mücadele yöntemlerinin ancak sivrisinekleri öldürdüğünü fark eden ABD’nin, 11 Eylül saldırıları sonrası bataklığı kurutma arayışları Büyük Ortadoğu Projesi ile sonuçlandı. İlk kez Ekim 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Marc Grosman tarafından, daha sonra 2004 başlangıcında Davos’ta, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından dile getirilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları kaba hatlarıyla şöyledir:
  • 8.  Bölgede istikrarı sağlamak,  Filistin-İsrail anlaşmazlığına iki devletli çözüm getirmek,  Teröre destek veren ülkelerle savaşmak,  Ortadoğu ülkelerinde siyasal ve ekonomik ortamlara destek sağlamak. 2005-2009 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Condoleezza Rice, Washington Post gazetesinin 7.8.2003 tarihli sayısında yayınlanan “Transforming The Middle East–Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlıklı yazısında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Fas’tan Basra körfezine kadar uzanan coğrafyada 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini vurgulamıştır. Büyük Ortadoğu Projesi hakkında bazı siyasi ve askeri çevreler projenin temel amaçlarını genelde şu şekilde ifade etmektedirler:
  • 9.  İsrail’in varlığını korumak,  Kesintisiz petrol akışını sürdürmek,  Kitle imha silahlarını yok etmek,  ABD’ye muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmek,  Terörün zemin bulduğu ortamı yok etmek,  Irak’ı denetim altına almak,  Filistin’de istikrarı sağlamak. ABD yetkililerinin bu projeyi tanımlaması ise, belirtilen amaçlarla örtüşmekle beraber, daha değişiktir:  Enerji kaynaklarına sahip olan bölgelerin kontrolü,  Enerji ulaşım yollarının kontrol ve denetimi,  Asimetrik tehdidi oluşturan terörist eylemlerin önlenmesi,  Kökten dinci İslam zeminine ılımlı İslam’ın oturtulması,  ABD ulusal çıkarlarının Ortadoğu’da korunması,  Bölgede bölgesel güç konumuna erişmiş devletlerin bu etkinliğinin azaltılması, askeri güçlerinin küçültülmesi ve bu güçlerden ABD çıkarlarına uygun şekilde istifade edilmesi,  Terörist eylemlerde kullanılabilecek olan kitle imha silahlarının yok edilmesi,  Mali ve ekonomik yardım suretiyle bölgede ABD nüfuzunun yaygınlaştırılması,  Batı karşıtlığına yol açan anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması.
  • 10. Kesin sınırları tartışmalı olan bölgede 700 milyondan fazla insan yaşamakta, 12 milyon km2’lik bir alanı kapsamaktadır. Projeye dahil olan ülkeler başlıca beş gruptan oluşmaktadır. 1.Kuzey Afrika Grubu: Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Libya. 2.Akdeniz Ülkeleri: Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin [Arap-İsrail anlaşmazlığının iki devlet şeklinde çözümünü öngörmektedir], 3.Kafkas Ülkeleri: Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan. 4.Körfez Ülkeleri: Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman, Yemen. 5.Asya Ülkeleri: İran, Irak, Afganistan, Pakistan, Bangladeş. Bölgenin sergilediği genel tablo; yoksulluk, geri kalmışlık, olmayan bir büyüme hızı, hızlı nüfus artışı, göç, antidemokratik yönetimler, teröre kaynaklık etme, anlaşmazlık ve çatışmalardır.
  • 11. Bu genel tablo içerisinde ABD’nin sloganı; “Ortadoğu’ya refah ve özgürlük gelsin”, “Ortadoğu’ya demokrasi gelsin”, “Bölgeye liberal ekonomi yerleşsin”, “Antidemokratik rejimler yok edilsin”, “Ortadoğu ülkeleri arasında güvenlik ve işbirliği sağlansın”, “Kamu ve yerel yönetim reformları yapılsın”, “Siyasal ve ekonomik reformlar yapılsın”, “Tüm anlaşmazlıklar giderilsin”, “Bölge zenginleşsin”, “Bölgeye barış ve istikrar gelsin”, “Ekonomik kalkınma sağlansın” şeklindedir. Bunların hiçbiri makul bir düşüncenin kabul etmeyeceği şeyler değildir. Ama hepsi gerçekte tek bir amaca yöneliktir: “ABD bölgede egemen olsun.” Gerçekleştirileceği ifade edilen tüm hususlar Ortadoğu halklarının yararınaymış gibi gösterilmekte ise de, temel yaklaşım ABD çıkarlarının korunması ve ABD ulusunun refahını sağlayacak kaynakların kontrol altında bulundurulmasıdır. Bu amaçla yeni bir ulusal güvenlik stratejisi geliştirilmiştir. ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisi şunları içermektedir:  Hedef ülkelerin tehdit yeteneği kazanmadan vurulması,  Hiçbir uluslararası kuruluşun veya anlaşmanın ABD çıkarları ve ABD uygulamaları açısından engel teşkil etmemesi,  Dünya egemenliğinde ABD’ye rakip olabilecek bir egemen gücün doğmaması,  ABD çıkarlarının elde edilmesi için gerektiğinde askeri güç kullanılması.
  • 12. Avrupa Birliği ve Büyük Ortadoğu projesi ABD tarafından geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi aslında AB’nin çıkarlarına da hizmet etmektedir. Bölge bazı AB ülkeleri için de değişik sorunların kaynağıdır. Bu nedenle bölge, ABD ve AB çıkarların korunması açısından müşterek ilgi alanı haline gelmiştir. ABD’nin Ortadoğu ile ilgili olarak AB ülkelerine verdiği mesaj şu şekildedir: ABD’nin ve AB ülkelerinin ulusal çıkarları bu bölgenin denetim altına alınmasını gerektirmektedir. Radikal İslam yakın bir gelecekte sizler için de büyük sorun teşkil edecektir. Bunun işaretleri giderek ortaya çıkmaktadır. ABD ile beraber olun, projeye destek verin. Sorunları kaynağında yok edelim. Terörün zemin bulduğu alt yapıyı yıkalım. Büyük Ortadoğu’da istikrarı sağlayalım.
  • 13. ABD’nin Ortadoğu ile ilgili olarak tüm dünyaya verdiği mesaj ise şöyledir: Uluslararası terörizm tüm dünyayı tehdit etmektedir. Bu tehdidin kaynağı Ortadoğu’dur. Bölgeden petrolü kesintisiz alamıyoruz. Hammadde kaynaklarından yararlanamıyoruz. Bölgeye yatırım yapamıyoruz. Pazar payımızı genişletemiyoruz. Bu sorunlar devam ettiği sürece dünyada güvenlik tehlikeye düşüyor. Refahımız olumsuz yönde etkileniyor. Tehditlerle karşı karşıya kalıyoruz. Tehdidin asimetrik olma özelliği bu mücadelede güçlük yaratıyor. Konvansiyonel tehdit olsa bununla başa çıkmak kolay. ABD askeri gücü dünyada hiçbir gücün karşı koyamayacağı ölçüdedir. Ancak tehdidin asimetrik olma özelliği mücadele bizi zorluyor. Bu coğrafya mutlaka denetim altına alınmalıdır.
  • 14. Türkiye ve Büyük Ortadoğu Projesi Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde ABD’nin Türkiye’ye yönelik muhtemel değerlendirmesinin şu şekilde olduğu düşünülmektedir: Türkiye’nin noksan da olsa gelişmekte olan bir demokrasi kültürü var. Aşındırılması için uygun ortam yaratılmakla birlikte devam eden laik bir görüntüsü var. Bunlar Türkiye’nin bölge ülkelerine bir model oluşturması için yeterlidir. Zaten Ortadoğuülkelerindebirinci sınıf demokrasiyegerekyoktur. Türkiye’de laiklik şimdilik bizim kontrolümüze imkan sağlayabilen bir yapı olmakla beraber, gelecekte onun yerine Ilımlı İslam’ı koyarsak toplumu tepki veremeyecek bir hale sokmuş oluruz.
  • 15. Büyük Ortadoğu ve Dünya Düzeni 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile tek kutuplu hale gelen dünyada yeni bir sömürgecilik anlayışı gelişti. “Daha fazla özgürlük, daha fazla zenginlik” söylemi ile yola çıkan ABD, başını çektiği küreselleşme süreci içinde, dünya egemenliğini tesis etme yolunda büyük mesafeler kat etti. Kissinger’a göre; küreselleşme Amerikan hegemonyasının diğer bir adıydı. Yeni Dünya Düzeni ya da Küreselleşme adı verilen bu oluşum etkinliğini her coğrafyada hissettirmektedir. Bir kısım eski sömürgeci ülkeler, geçmişte egemen olduğu topraklarda bugün de etkinliklerini sürdürmektedirler. Yeni Dünya Düzeni içinde ABD’nin uyguladığı yeni politika, “böl, güçsüz kıl, yönet” yerine, “küçült, birleştir, yönet” şekline dönüşmüştür. Ulus-devletlerin federal devletler haline dönüştürülmesi ve bunların bir federasyon çatısı altında birleştirilmesi, Büyük Ortadoğu Projesinin amaçlarından biridir. ABD bu yapıyla bölgeye barış getireceğini iddia etmektedir.
  • 16. Bazı çevreler yaygın bir düşünceyle bu barışa “Amerikan Barışı” adını vermektedirler. Aslında bu düşünce tümüyle Yeni Dünya Düzeni anlayışının bir parçasıdır. ABD bu anlayış içinde bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini ve konumunu ulusal çıkarları doğrultusunda yeniden gözden geçirmektedir. Bölgedeki askeri varlığında gerçekleştirdiği, üs nakilleri, birlik konuş değişiklikleri gibi son dönem yapısal düzenlemeler bu gerekçeden kaynaklanmaktadır. Yeni uygulama ile ABD aynı zamanda bölge ülkelerine bir mesaj da vermektedir: “Benim çıkarlarım için benimle birlikte hareket edenler vardır, etmeyenler vardır. Edenler ve etmeyenler, verdikleri ve sakındıkları desteğin karşılığını alırlar”
  • 17. Ortadoğu ve Ulusal Kimlikler Batı dünyası Ortadoğu’daki hedef ülkelerde ulusal kimliklerin yok edilmesi yolunda atılacak en uygun adımın, siyasal İslam ideolojisi olduğunu ve bu ideolojinin Ortadoğu’nun Müslüman kimlikli ülkelerinde yerleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Ancak bu yapılırken ılımlı İslam’ın, radikal İslam’a dönüşmemesi için önlemler de alınmalıdır. Çünkü radikal İslam ABD ve Batı dünyası için tehdit ve tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle Radikal İslam’ı/Kökten Dinci İslam’ı etkisizleştirmek ve bölgede onun yerine ılımlı İslam’ı yerleştirmek, ABD ve tüm Batı dünyasının savunduğu bir hareket tarzı haline gelmiştir. Dinamik ekonomisi, yetişmiş insan gücü, hareketli nüfusu, laik ve demokratik yapısı özellikleriyle bugüne kadar bulunduğu coğrafyada öne çıkmış bir ülke olan Türkiye’nin ılımlı İslam’la bütünleştirilerek bölge ülkelerinin özeneceği bir model oluşturması amaçlanmaktadır. Bunun ilk işaretlerini Kasım 1999’da ABD eski Başkanı Clinton vermiştir. Clinton Türkiye ile İslam’ı özleştiren yeni bir terim üreterek, Türkiye’yi “Laik bir İslam Devleti” olarak tanımlamıştır [Bu tanım, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne zaman şekillenmeye başladığının açık bir işaretidir]. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Müslüman kimlikli tüm ülkelere verdiği mesaj şudur: “Müslüman bir halk, laik ve demokratik bir sistemle yönetilebilir. İşte size bir örnek: Türkiye… Siz de öyle olabilirsiniz.”
  • 18. ABD’nin geliştirmekte olduğu Büyük Ortadoğu Projesi için temel altyapının oluşturulması, sosyal, siyasal, ekonomik ve askerî bir süreci kapsamaktadır. Amaçlanan tarih 2025 yılından sonrasıdır. ABD’ye göre, bölgede çıkarları olan tüm ülkeler, kendisi ile birlikte bu mücadeleye katılmalıdırlar. Onlar için bunun yolu, topraklarında ABD’ye üs vermek, teşkil edilen koalisyon kuvvetlerine askeri güç tahsis etmek ve NATO’nun bu bölgeye yönlendirilmesine destek sağlamaktır. ABD’nin politik girişimlerinin etkisiyle, Büyük Ortadoğu Projesi, giderek sadece ABD’nin kendi başına gerçekleştirmeye yöneldiği bir proje olmaktan çıkmaktadır. ABD, diğer güç odaklarının bu projeye karşı koymasını önlemek ve de projeye askeri ve ekonomik destek sağlamak açısından, AB’nin, Rusya’nın ve Çin’in de mümkün olduğunca bu projeye destek vermesi için uğraşmakta, NATO’nun da bölgeye yönlendirilmesine çaba sarf etmektedir.
  • 19. Ortadoğu ve Türkiye Türkiye’nin sorunlu bir coğrafyada yer alması, çevresindeki gelişmelerden etkilenmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Ne var ki, Türkiye’nin konumu ve durumu; baş başa kaldığı diğer bölgesel sorunlar bir yana, sadece Ortadoğu kaynaklı sorunlarda dahi yeterli hareket tarzları üretmesini sınırlandırmaktadır. Türkiye bugün, uluslararası zeminlerde hakkında alınmakta olan olumsuz kararlara karşı koyabilecek imkanlardan giderek yoksun hale getirilmektedir. Bugün Türkiye’nin AB’ye dahil olma girişimlerinin ne şekilde sonuç vereceği, üye ülkelerin tutumlarına bağlı kalmıştır.
  • 20. Türkiye yakın zamana kadar AB ile ABD arasındaki bir çizgide denge aramıştır. Ancak bu çizgi şimdi giderek yok olmaktadır. Çünkü AB ile ABD’nin Ortadoğu’da giderek örtüşen menfaatleri Türkiye için bölgede üstlenilebilecek yeni bir rol yaratmıştır. Bu rol; Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Birliği içerisinde model oluşturmasıdır. Türkiye’nin AB içinde yer alması yerine, Büyük Ortadoğu Birliği içinde bulunması, ABD ve AB’nin daha çok yararınadır. ABD ve AB’nin Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi için bir model olarak görmelerinin altında yatan gerçek şudur:  Türkiye’nin AB’ye üye olmasında büyük zorluklar vardır.  Türkiye’nin AB’ye girebilme arzusuyla yapmış olduğu ve yapacağı reformlar, bu ülkede Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi için giderek uygun bir alt yapı oluşturmaktadır. Bu süreç içerisinde Türkiye’de, projenin doğasında var olan diğer temel değişiklikler de gerçekleştirilebilecektir.
  • 21. ABD ve Yönetimler Geçmişte değişik zeminlerde içimizden çıkan kişilerce dile getirilen; “Federasyonu tartışalım”, “Ortadoğu ülkeleri Avrupa gibi birleşsin”, “Ortadoğu’da demokratikleşmeyi teşvik için çok taraflı bir işbirliği formu kuralım ve Avrupa’nın Helsinki Süreci gibi Ortadoğu için de bir İstanbul Süreci başlatalım” gibi siyasi beyanlar, Ortadoğu Projesi’nin yüksek sesle dile getirilmesinden başka bir şey değildir. Sınırlarımızın ötesinden yükselen, “İstanbul başkentli Ortadoğu Birleşik Devletleri Federasyonu kurulmalıdır” ve “Hayalim, İstanbul’un başkent olduğu Ortadoğu Birleşik Devletleridir” gibi beyanlar da aynı doğrultudadır. Kuzey Irak’ta ABD tarafından politik lider olarak tanımlanan aşiret reisleri dahi artık Kuzey Irak’ı Güney Kürdistan olarak nitelemeye başlamışlardır. Bu ifadelerin tümü Türkiye’nin toprak bütünlüğünü göz ardı eden siyasal yaklaşımlardır. Bu kadar birbiriyle örtüşen ifadelerin, belli bir dönem süreci içerisinde, art arda kullanılmasını rastlantı olarak kabul etmek mümkün değildir.
  • 22.
  • 23. Bu noktada ABD ordusu albaylarından Ralph Peters’in Ortadoğu ve ülkemizde de ses getiren, tepkilere neden olan Büyük Ortadoğu Haritası’na değinmekte fayda var. Albay Peters 2006 Haziran ayında “Armed Forces Journal- Silahlı Kuvvetler Bülteni”nde çıkan “Blood Borders: How a Better Middle East Would Look – Kanlı Sınırlar: Daha İyi Bir Ortadoğu Nasıl Olabilir” başlıklı yazısında bir Büyük Ortadoğu Haritası çizmiştir. Yazının ve Büyük Ortadoğu Haritası’nın Pentagon’un yarı resmi yayın organlarından biri sayılan böyle bir dergide üstelik ABD eski Başkanı Clinton’un askeri danışmanlarından biri tarafından yayınlanması son derece önemlidir. Peters’ın çizdiği bu Büyük Ortadoğu Haritası’nda eski ve olması gereken sınırlar belirtilmekte, Türkiye ise topraklarının büyük bölümünü Özgür Kürdistan adıyla kurulacak devlete kaptıracağından kaybeden ülkeler arasında gösterilmektedir.
  • 24. Gelinen Nokta ve Türkiye Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarlarına göre “Türkiye’yi ve Türkiye gibi İslam ülkelerini, ılımlı bir İslami rejimle yönetmek en doğru hareket tarzıdır.” Birinci Dünya Savaşı sırasında “Türkler gayri medeni bir millettir. Geldikleri yere -Orta Asya’ya- geri gönderilmelidirler” diyen İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un bu ifadesi, aslında tüm Hristiyan Batı Dünyasında var olan Türkler hakkındaki yaygın ortak düşünceyi yansıtmaktadır. Bu düşüncenin temel kaynağı 900 yıldır yaşatılan “Haçlı Zihniyeti”dir. Bu zihniyet Anadolu’yu, Hristiyan değerlerinin içinde yer alan bir bölge olarak görür. Türkiye’de ulusal direncin yok edilmesi için atılacak birinci adım ulusal direnci oluşturan Kemalizm ideolojisinin yok edilmesi, ikinci adım siyasal İslam için uygun zeminin oluşturulması, üçüncü adım ise, toplumsal yapıda ortaya çıkacak çözülme sonrası ümmet niteliğinde bir toplumun yaratılmasıdır.
  • 25. Bölgede güçlü ulus-devlet niteliğine sahip olan Türkiye’nin bu özelliğini yitirmesini sağlamak için;  Kemalizm ideolojisini geçersiz kılmak,  Kamu ve yerel yönetimleri, merkezi yönetimin kontrol ve denetim alanı dışına çıkarmak,  Silahlı Kuvvetler de dahil olmak üzere Cumhuriyet’in temel niteliklerini koruyabilecek güçte olan kurum ve kuruluşları etkisiz hale getirmek şarttır. AB’ye üye olma yolunda, ulusal değerleri aşındırılmış bir Türkiye; Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde yer almaya uygun hale gelmiş olacaktır. Buradan çıkarılan sonuç şudur: AB’ye girebilme uğruna temel kazanımlarını feda eden Türkiye Cumhuriyeti, bu noktadan sonra geri dönüş yapmayı gerçekleştirebilme gücünden yoksun kalmış olacaktır. Türkiye’nin bu konuda sağlam bir duruş gösterebilmesi, bekası açısından büyük önem taşımaktadır. AB dışında tutulacak bir Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Birliği içinde elde edeceği konum, Türkiye’nin ulusal hak ve menfaatlerini korumada yeterli olamayacaktır. Çünkü projenin temelinde bölge ülkelerinin hak ve menfaatleri yerine, ABD ve Batının hak ve menfaatleri ön plana çıkmaktadır.
  • 26. ABD’nin Karadeniz’de Romanya ve Bulgaristan’da deniz üslerine sahip olma girişimi, Türk Boğazlarının bugünkü statüsünü belirleyen Montrö Anlaşmasında tadilat yapılmasını gündeme getirebilecektir. Rusya Federasyonumun bu girişime katkıda bulunarak, ABD ile ortak hareket etmesi muhtemel görülmektedir. Türkiye bu konuda da ivedilikle tedbir geliştirmek zorundadır. ABD, Irak Harekatı nedeniyle Türkiye’de asker konuşlandırabilme imkanına sahip olsaydı, belki de Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesi için kısmi bir alt yapı oluşturmuş olacaktı. Ne var ki, bunu sağlayamamıştır. ABD bu sonuçtan çıkardığı dersle bölgeyi yeniden şekillendirme projesinin ne kadar isabetli olduğunu düşünmektedir. Türkiye’nin çağdaş uygarlık seviyesini aşma hedefi; Büyük Ortadoğu Birliği içerisine dahil olmasıyla birlikte, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir beklenti olarak kalacaktır. Türkiye uzağı görmek zorundadır!
  • 27. ORTADOĞU SAVAŞLARI Ortadoğu'daki savaşlarıngerçek sebebi din değil, petrol ve silahtır. KALBİN hangi tarafından bakarsak bakalım, mantığınhangi kıyısından izlersek izleyelim Ortadoğu’da yaşanan savaş bir “dinler savaşı” gibi gösterilmek istense de değildir... Gizli devler, yeraltı imparatorlukları “sahte bir perdeye, acı bir senaryo” yüklemişlerdir. Kıyının bir tarafı şöyle der: İsrail Yahudi devleti, Müslüman Filistinlilere zulüm etmektedir. Yahudi devleti Gazze kuşatmasıyla Müslümanları açlığa terk etmektedir...”
  • 28. Öteki taraf şöyle cevap verir: “İsrailli çocuklar radikal İslamcı intihar bombacılarının korkusuyla büyümektedir. Asıl zulüm budur. Terörist Hamasın sivil halkın üzerine gönderdiği roketlerdir asıl zulüm olan..” Hangi kıyıdan bakarsanız bakın bu ölümlerin, açlığın, sefaletin, işkencenin, dehşetin, açıklaması “inançmış” gibi gösterilir... Her iki taraf da öteki dünyada “cennete gitmek için” bu dünyayı “birbirlerine cehennem” etmektedir. Bir başka perde aralanır. Gizli devler, yeraltı imparatorlukları yansır o perdeye. O perdeye göre mesele din değildir. Mesele “gizli devleri “, yeraltı imparatorluklarının silaha ve petrole dayalı düzenidir. O gizli devler İsrail’siz bir Ortadoğu’yu istemezler. Ortadoğu’da yaratılan bu dehşet dengesi, silah ve petrol tüccarları için tarihin en kanlı pazarlama yöntemidir.
  • 29. İsrail’in geliştirdiği silah teknolojisi ortadadır. Mısır’a, Ürdün’e, Arabistan’a ve emirliklere yapılan silah satışı ortadadır. Örneğin bazı silahların ve teknolojilerinin Türkiye’ye verilmesi yıllarca ABD Kongresi tarafından yasaklanmıştır. Ama aynı teknoloji İsrail’de olduğu için Türkiye bu teknolojiyi ve silahları İsrail’den alabilmiştir. Böylece İsrail için milyarlarca doların da kapısı açılmıştır. Yani ABD Kongre’de yasaklamakta, İsrail el altından satmaktadır. - ABD demokrasi getirme bahanesiyle Irak’taki Saddam diktatörlüğünü yıkmıştır. Peki aynı demokrasiyi neden Suudi Arabistan, Emirlikler, Ürdün gibi krallıklara yani demokrasi dışı yönetimlere getirmeye çalışmamıştır? - Çünkü bu diktatörlükler İsrail korkusuyla petrol gelirlerinin büyük bölümünü ABD’li silah tüccarlarına vermektedir. Krallıklarının garantisi ABD’dir... Sigorta ise paylaşılan petrol geliridir. İşte Filistinli, İsrailli bebelerin üzerinden yıllardır süren milyarlarca dolarlık “kanlı silah pazarı” böyle kurulmuştur. Din savaşı bahanedir. Asıl olan petrol ve silah ticareti için kurulan kanlı pazardır. İsrail o kanlı pazarın hiç değişmeyen aktörüdür. Sizce Ortadoğu’daki kan ve ölümle beslenen “gizli devler” bu acılı coğrafyadan vazgeçer mi?
  • 30. 1991 tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler dağıldı. Bağımsız kalan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki petrol ve doğalgaz Amerika’nın dikkati çekti ve Afganistan üzerinden petrol ve doğalgaz hattı projeleri çizildi. Bunun için Sovyetlere karşı başarılı mücadele eden İhvan örgütünün uzantısı El-Kaide’nin Afganistan’dan çıkarılması gerekiyordu. 2001 yılında ABD’nin beklediği fırsat (!) geldi. Dört yolcu uçağı Amerikan’ın sembollerine (Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon) El-Kaide tarafından saldırıya uğradı. ABD, önce Afganistan’ı ve sonra Irak’ı işgal etti. Her iki ülkedeki işgali sonrasında başarısız olan ABD ordusu, önce Afganistan’dan, sonra Irak’tan çekilmek zorunda kaldı. Bu arada El-Kaide lideri Usame bin Ladin öldürülmüştü. Afganistan’da savaşan ve tüm dünyada yaşayan yoksul ve hayatından nefret eden Vahhabi (Selefi) cihatçı görüşleri benimsemiş kişiler yavaş yavaş ülkelerine dönmeye başladı. Başından zor attığı terör örgütünün geri gelme ihtimali Suudi Arabistan’ı çok korkuttu. Savaşmaya alışmış bu kişileri ülkesine istemiyordu ve onlara yeni savaş alanları gerekliydi.
  • 31. Suudi İhvan örgütü ile Mısırlı Müslüman Kardeşler örgütü, Mısır’da rejimi değiştirme konusunda fikri birliktelik halinde idi. Terör korkusu ile % 50 katılımlı bir seçimde % 25 oy alarak başa geçen Mursi yönetimi, General Sisi yönetimindeki askeri darbe ile 2013 yında devrildi. Musri daha sonra yargılanıp idama mahkum olacaktı. Darbe yöneticilerine Suudilerin parasal desteği (yirmi milyar dolar) devam edecekti. Suudiler, Nasır sonrası ülkelerine kaçan Müslüman Kardeşlere yardım etmiş, desteklemişti. Şimdi ise tam tersini yapıyor, darbecilere para yağdırıyordu. Bu tavır değişikliği diğer ülkelerdeki ihvan ve Müslüman kardeşler sempatizanları üzerinde şok yarattı. Arap Baharından çok korkan Suudi Arabistan, diğer Arap ülkelerindeki ayaklanmalardan kaçan ihvan savaşçılarının çıktığı yurduna dönmesini istemiyordu. Afganistan’da savaş sona ermiş, Arap baharında ülkeler çok zarar görmüştü. “Kutsal Savaşçılar” (İhvan örgütünün Suudi askerleri) 1999 yılında kurulan IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) olarak iç karışıklık içindeki Suriye’deki Rakka şehrinde meydana çıktı.
  • 32. Örgütün lideri El Bağdadi’nin yükselişi, Irak’taki El Kaide’nin liderleri öldürüldükten sonra başladı, örgütün başına geçti. O dönem örgüt çok zayıflamıştı. Suriye’de 2011’de isyan başlayınca örgüt yeniden dirildi. Aynı zamanda ABD ordusunun 2011 sonunda Irak’tan çekilmesiyle oluşan boşluk da ona ve örgütüne yaradı. 2011’de 800 olan militan sayısı, 2012’de 2 bin 500’e, 2013’te 10 bine ulaştı. El-Bağdadi’nin ABD bombardımanında elleri ve ayaklarının koptuğu söylense de bu doğrulanmadı ve o günden sonra basın önüne hiç çıkmadı.
  • 33. Amerika bundan istifade 1970’lerde başlattığı alternatif tepki merkezi, yada bugün “Kürt Koridoru” adı verilen projesini uygulama imkanı buldu. Doğuda Barzani, batıda ise PYD’nin başta eski kantonları dışındaki topraklar önce Bağdadi askerleri ile insansızlaştırılıyor, sonra bu İŞİD’ in çekildiği boş alanlara Kürt kökenli aileler yerleştiriliyordu. İran kendine uygulanan ambargo 2015 Temmuz ayında ABD-İran anlaşması ile kalktı. Türkiye ile ABD İncirlik üssünün IŞİD’e karşı koalisyon ülkelerine açma karşılığında, IŞİD üyelerine sınırlarını kapadı. Sınıra yaralı örgüt üyesi taşıyan grubu içeri sokmayan askerler ile çıkan çatışmada bir Türk askeri öldü. Bundan sonra Türkiye IŞİD sığınaklarını havadan ve karadan bombaladı.
  • 34. Suudi Arabistan’dan kovulan “İhvan üyelerinin” tekrar geri dönmesini ve ülke içinde karışıklık çıkarmasını engellemek için Suudiler, Ortadoğu’daki terörü önce desteklemiş, sonra yok etmek için koalisyon güçlerine katılmıştır. Ortadoğu’nun kanlı tarihi petrol-dolarlar ile yazılmıştır. Bu topraklarda hayatından memnun olmayan kabileleri yanına alan sınırları yeniden çizer. Savaşlarda mutlaka Şii ve Sünni ekseninde din kaynaklı yapılır.
  • 35. Devletin Kürt sorununu şiddetle çözümde ısrarının yarattığı çatışmalar, ölümler kan ve şiddet devam ediyor; on binlerce insanın ölümü, yaşam ve üretim alanlarının tahribi ve Şemdinli’de yaşandığı gibi insansızlaştırılması yine gündemde. Askeri harcamalar, faturası halka ödetilen savaş devam ediyor. Asker cenazeleri ile PKK savaşçılarının ölü sayıları yarıştırılıyor. Daha çok operasyon, sınır ötesi bombalama, daha fazla sayıda PKK’lının öldürülmüş olması, ya da rakamların yüksek gösterilmesi asker ölümlerindeki acıyı ve gerilimi rahatlatmanın vesilesi sayılıyor. Her gün tabutlara sarılan, gözyaşına boğulmuş anneler, babalar, eşler tablosu var. İnsanım diyen herkesi derinden sarsan görüntüler karşısında “çözüm” önermek, bir tek kişinin bile yaralanmasını engelleyecek barış girişimleri başlatmak yerine, Şemdinli yolunda karşılaşan HPG mensupları ile siyasetçilerin tokalaşması, sarılması, barışı tahayyül etmeleri, dağdan ovaya inişi sağlayacak günleri hayal etmeleri bile saldırı ve savaş nedeni haline getiriliyor.
  • 36. Fırat Kalkanı Cerablus bölgesinden terör örgütü IŞİD militanlarının temizlenmesi amacıyla başlatılan bu harekatla Türkiye kendi güvenliğini sağlamayı amaçladı. Bu operasyon bir savaş harekâtı değildir. Türkiye Hükümeti, Fırat Kalkanı operasyonuyla hakkını kullanarak Türkiye’yi tehdit eder terör odaklarına karşı bir harekâttır. Türkiye sınırlarını daha güvenli hale getirmek için temizlik yapıyor. Cerablus, Fırat Kalkanı operasyonuyla PYD ve YPG'ye mesaj verildi. Yani Cerablus bölgesinin IŞİD'ten temizlenmesi için yapılan bu operasyona 'Fırat Kalkanı' adı verildi. Fırat Kalkanı Operasyonuyla birlikte Türkiye bütün dünyaya ve Türkiye’yi tehdit eden terör gruplarına karşı Fırat'ın batısını 'kırmızı çizgi' olarak ilan etmiştir. Fırat Kalkan Operasyonu; Güçlü bir TÜRK harekatıdır. Türkiye ve Türk Devleti tarafından sınırların bir kez daha kuvvetlendirilmesi ve bu sınırlara yaklaşanlara karşı başlatılan bir hatırlatma harekatıdır.
  • 37. BOP Neden Türkiye için TehlikeliABD'nin petrolleri kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütündevletlerin parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline getirerek bütünkaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek maden ise BOR'dur. Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor. Türkiye için tek tehlike bor değil Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek Kars'tanDiyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyor. Dünyada ve Türkiye de ki birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefiğimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir. Ünlü Suudi Petrol bakanı Zeki Yamani’nin şu sözleri konuyu özetler; “Ortadoğu ineğe benzer, başı burada süt veren memeleri Amerika’dadır. Bu böyle oldukça Ortadoğu’da kan ve gözyaşı dinmez.”