SlideShare a Scribd company logo
1 of 48
Download to read offline
NİÇİN EĞİTİM? NASIL EĞİTİM?
ŞEYH BEDRETTİN
MENEMEN’DEN
KAHRAMANMARAŞ CANKIYIMI’NA
Eğitim Dizisi: 1
Şahkulu Dergâhı tarafından
hazırlanmıştır
Aralık 2003
DUYURU
Sevgili Canlar!
Dergâhımızda, iki yıl süreli "Dedelik Eği­
tim" ve "Alevilik Temel Eğitim” kursları açı­
lacaktır. Değerli öğretmenlerin yönetimin­
de Ocak 2004’te açılacak kurslardan "De­
delik Eğitim Kursu"ha katılacak "Ocaklı"
canların 25 yaşını bitirmiş olmaları ve bağ­
lama çalmayı bilmeleri gerekmektedir.
“Temel Alevilik Eğitimi Kursu"için herhangi
bir koşul yoktur ve bütün canlara açıktır.
Ayrıca yine Dergâhımızda, öğretici-yöneti-
ci kadroların yetiştirilmesi amacıyla "Alevi-
lik-Bektaşilik Düşünce Atölyesı"açılacaktır.
Belli birikimi olan ve Aleviliğı-Bektaşiliği
bütün yönleriyle öğrenmek kaygısı taşı­
yan canlar atölyeye öğrenci olarak kabul
edilecektir.
İstekli canların Yönetime başvurarak ad­
larını yazdırmalarını rica ederiz.
Yönetim Kurulu
SEVGİLİ CANLAR
Alevilik-Bektaşilik. insanlığı ve doğayı,
Tanrı ile özdeşleştirdi: insanı “Konuşan
Tanrı”, doğayı “Sessiz Tanrı" yaptı. Halkın
demokrasisini politikanın mutlak biçimi
olarak algılayan toplumcu hümanizmin en
üretken felsefesini yarattı.
Etik-estetik bir anlatım biçimi olarak dü-
şünceye/inanca taşıdığı aşkı, özgürlüğün
tek olası temeli ve toplumsal yaşamın tek
etik harcı olarak yaşama geçirdi.
Doğa yasalarından farklı her tür insan
doğası yasasını yadsıyarak doğa üzerinde
şeriata güç veren dinsel düşüncelere
karşı-duruş aldı; aynı gücü doğa üzerinde
insana veren çağdaş/evrensel bir düşün­
cenin üreticisi oldu.
DERGÂHIMIZI TANIYALIM
En eski Türk yapılarından olan Şahkulu
Sultan Dergâhı; kaynakların belirttiğine gö­
re, Orhan Gazi döneminde, bâtıni kimlikli
savaşçı dervişlerin oluşturduğu. Bizans’ı
gözetlemekle yükümlü, ileri karakol niteli­
ğinde bir kurum olarak doğdu(1379}.
Ankara yenilgisinden(1402) sonra Geb­
ze’nin batısındaki Osmanlı toprakları, Bi­
zans'a terkedildi; egemenliğin el değiştir­
mesiyle Şahkulu Sultan Dergâhı yakılıp
yıkıldı. Savaş sırasında Dergâh ın ilk post-
nişini Şahkulu Sultan ile çevredeki zavi­
yelerin “40 Erenler” adıyla anılan mürşitleri
şehit edildi.
Mehmet Çelebi(1. Mehmet) döneminde;
yöre yeniden Osmanlı topraklarına katıldı
ve Şahkulu Sultan Dergâhı mamur duru­
ma getirildi.
4
Dergâh'a adını veren Şahkulu Sultan'ın
yaşamına ilişkin nesnel bilgilerimiz ne
yazık ki doyurucu değil. Bize uluşan bil­
giler daha çok söylence kaynaklı. Yine de
tarihsel veriler Şahkulu Sultan'ın, Hacı
Bektaş Veli geleneğinden Horasan kökenli
bir veli olduğunu bize anlatıyor,
Şahkulu Sultan Dergâhı, XV. yy'dan
başlayarak Bektaşîliğin İstanbul’daki âsi-
tanesi, aynı zamanda tarikatın OsmanlI
toprakları üzerindeki en önemli tekkele­
rinden biri durumuna geldi. Bu nedenle
kimi kaynaklarda Şahkulu Sultan Dergâhı,
“ikinci Pirevi" adıyla anılır.
1826’da Bektaşi tarikatının dağıtılması
üzerine Dergâh, Nakşibendilere devredildi;
dönemin postnişini Ahir Mehmet Baba,
dört halifesi ile birlikte Tire'ye sürüldü; Der­
gâh, yeniden harap duruma geldi,
1861'den sonra Dergâh canlanmaya
başladı. Özellikle son postnişin Mehmet
5
Ali Hilmi Dedebaba(1863-1907) döne­
minde Dergâh, yoğun bir imar faaliyetine
sahne oldu.
1925'te kapatıldıktan sonra mülkiyeti
Vakıflar İdaresi’ne devredildi: işlevsiz kal­
dığından harap olmaya başladı. Günü­
müze ulaşamayan kimi yapı bölümlerinin,
bu dönemde ortadan kalktığı bilinmektedir.
Yüzyıllardır cemlerimizin yapıldığı, kurban­
larımızın tığlandığı. lokmalarımızın yendiği
bu kültür-inanç kurumu; 1980’lerin orta­
larından başlayarak Alevilerce sahiplenildi.
Bakımsız ve harap durumdaki Dergâh,
öncü canların özverili ve yürekli çalışmala­
rıyla geçmiş özüne uygun biçimde restore
edilerek bugünkü durumuna getirildi.
Bir inanç ve kültür yuvası durumundaki
Dergâhımızı her yıl yüzbinlerce canımız
ziyaret etmekte ve etkinliklerimizden yarar­
lanmaktadır.
Şahkulu Sultan Dergâhı Vakfı yönetimi
6
olarak siz sevgili canlara hizmet etmekten
onur duyuyoruz. Yönetimimiz, Dergâhı­
mızın "Alevilerin-Bektaşilerin okulu olma"
tarihsel işlevine sahip çıkarak bir dizi eği­
tim etkinliğini gerçekleştirmeye karar verdi.
Eğitim-Araştırma. bilimselliği gerektirir. Bu
nedenle yönetimimiz de Yazar-Araştırmacı
Esat KORKMAZ'ı, eğitim-araştırma çalış­
malarının sorumluluğuna getirdi. Bizlerden
maddi-manevi katkılarınızı, önerilerinizi
esirgemeyeceğinizi biliyoruz. Hünkârımı­
zın dediği gibi;
"Bir olalım, iri olalım, diri olalım"
Bir olmazsak, iri olmazsak, diri olmazsak
Alevi-Bektaşi aydınlanmasını, Alevi-Bek-
taşi hümanizmini ve Alevi-Bektaşi ahlakını
dünden bugüne taşıyamayız; şeriattan
özgürleşemeyiz; toprağımızı ve insanımızı
Ortaçağ değer ve kurumlarından kurtara
mayız. Bir olalım, iri olalım, diri olalım ki
Alevi-Bektaşi felsefesi, inancı, öğretisi,
kültürü ve edebiyatı önce Dergâhımızda
boy versin, sonra da tüm dünyaya yayılsın.
Bizi geleceğe hazırlayacak kurumlarımız,
örgütlerimiz canlanabilsin.
Halk katında dünden bugüne edinilen ve
yarınlara ışık tutacak olan deneyimlerimiz,
deneyimlerimizin nedeni durumunda bulu­
nan felsefemiz, inancımız tek güvencemiz.
Bu güvencenin aydınlığında siz sevgili
canlara esenlikler dileriz.
8
NİÇİN EĞİTİM?
NASIL EĞİTİM?
Hızlı yürüyelim de
yazgımız öne geçmesin
Alevilik-Bektaşilik bugün, sözel kültürden
yazılı kültür durumuna dönüşme aşa­
masını yaşadığı için bir bakıma "kendine
başkaldırı" içindedir. Anonim yanı egemen
olan bu felsefe/ öğreti büyük ağırlıkla sö­
zeldir. Yazılı yanı kimi özgün yapıtların
sayfalarında gizil durumda saklıdır. Ve an­
cak bir aydın katkısıyla açığa çıkarılabilir.
Bunu gerçekleştiremezsek şeriatçı dinler
karşısında Alevi-Bektaşi felsefesi yalnız
bırakılmış olur. Köktendincilik “lehine" bu
felsefe "kurban" edilir. "Yaşarken yeniden
dirilmek" temel diyalektiğiyle yaşama
geçecek olan bu felsefe, yaşama olanağı
9
verilmeden “boğulur”. Alevi-Bektaşi felse­
fesinin "ölmeden evvel ölmek" tasarımı
şeriatçı inancın “öldükten sonra dirilmek”
biçiminde kemikleştirilen “mahşer" tasa­
rımına dönüştürülmüş olur.
Şimdi bu sözlü gelenek yazılı bir iletişim
durumuna dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu
bir altüst oluş getirecektir. Sözlü geleneğin
dünden gelen saygın kimlikleri ya da ku­
rumlan ile yer yer bir çelişki yaşanacaktır.
Bunu bir ölçüde doğal karşılamak gerekir.
Çünkü, bu da kendi içinde bir "başkal-
d/r/’dır. Toplumsal tarihte her başkaldırının
bir “bedeli" vardır. Demek kı bu altüst oluş
da bir "bedel" ister. Bugün yaşıyoruz ve
"yazılı kültür"e geçmenin gerekliliğine tanık
oluyoruz. Görüyoruz ki sözel geleneğin
taşıyıcısı durumundaki “bellekler" Hakka
yürümelerle sayıca azalıyor; sözlü kültür
geleneğinin yaşam alanı her geçen gün
biraz daha daralıyor.
ı o
"Biz her gün konuşuyoruz, biz her gün din­
liyoruz; bu sözel kültür sözel olarak son­
suza dek var olacaktır" diyenlere bir
sözümüz var: Konuşma sadece birtakım
sözcükleri ses aracılığıyla başkalarına
iletme olmadığı gibi, dinleme de sadece
işitme demek değildir. Böyle konuşulup
böyle işitildikçe her geçen gün "biraz daha
az şey" bilinecektir. Az şey bilen zor öğre­
neceğinden "açığı” kapatabilmek için sü­
rekli yalana başvuracaktır.
Öyleyse yapılması gereken nedir?
Yapılması gereken: sözel geleneğin
taşıyıcısı olan "bellek" körelmeden aydın
katkısıyla Anadolu Aleviliği olarak adlandır­
dığımız felsefi dini ya da bilgelik öğretisini,
sözel malzemeden süzüp yazılı malzeme
durumuna getirmektir. Bunu başarabilirsek
Alevi-Bekataşi felsefesi, dünya felsefe lite-
11
ratürünün. Alevi-Bektaşi öğretisi dünya
bilim literatürünün bir parçası olacaktır.
Sonuç olarak eğitim için “aydın katkısı"
koşuldur. Eğitim etkinlikleri örgütlenirken
geleneksel örgütlerde, yanı dergâhlarda,
cemevlerinde. daha açık bir anlatımla
“doğrudan demokrasi kurumlan "nda “yüz-
yüze" eğitim temel alınmalıdır. Çünkü,
sözel kültürün sözel yolla taşındığı kurum-
larda yazılı kültüre alışkanlık ya da yat­
kınlık yoktur, varsa bile sınırlıdır. Aşabil­
mek için uzunca bir zamana gereksinme­
miz vardır. Çağdaş demokratik örgütlen­
melerde eğitim etkinlikleri hem yazılı ürünü
ulaştırma, okuma alışkanlığını geliştirme
biçiminde hem de “doğrudan" yani “yuz-
yüze" eğitim karma olarak gerçekleşti-
rilmelidir.
Şahkulu Dergâhı, çağdaş koşullarda can­
landırılan geçmeşin geleneksel bir “okulu"
olduğuna göre, eğitim etkinliklerimiz ağır-
12
Iıklı olarak “yüzyüze eğitim" biçiminde ger­
çekleştirilmek durumundadır.
Gelecekte daha güçlü olacağımız inancı
içinde başlatacağımız eğitim çalışmalarını
kısaca tanıtmak istiyoruz. Katkı, katılım
sizden: hizmet bizden. Çünkü hizmet nö­
beti şu anda bizde: yarın, sîzlerin içinden
kimileri üstlenecek bu görevi: O zaman
katkı, katılım bizden, hizmet sizden ola­
cak.
1- Dedelik Eğitim Kursu: Kursun amacı,
cemdeki 12 hizmet sıralamasında ilk
sırada yer alan "cem/yönetme” hizmetinin
sahibim yetiştirm aktır. Değerli öğretmen­
lerin ders vereceği kursun süresi 2 yıldır.
Kursu başarıyla bitiren öğrencilere "dede­
lik yeterlik belgesi"verilecektir. Ocak 2004-
te başlayacak kursa 25 yaşını doldurmuş,
bağlama çalmayı bilen “Ocaklı" canlar
katılabilecektir.
1 3
2- Alevilik Temel Eğitim Kursu: Kursun
amacı, katılımcılara temel Alevi-Bektaşi
değerlerinin, Alevi-Bektaşi kültürünün ve
Alevi-Bektaşi yaşama biçiminin olmazsa
olmaz ilkelerinin aktarılmasıdır. Değerli
öğretmenlerin ders vereceği kursun süresi
2 yıldır. Kursu başarıyla bitiren öğrencilere
"Temel Eğitim Yeterlik Belgesi" verilecektir.
Ocak 2004’te başlayacak kursa her yaştan
can katılabilecektir.
3- Düşünce Atölyesi: Atölye çalışmaları­
nın amacı, belli bir birikimi olan ve Aleviliğı-
Bektaşiliği bütün yönleriyle öğrenmek
isteyen canlara üst düzeyde eğitim ver­
mektir. Atölye çalışmaları süresiz olup her
yıl tekrarlanacaktır.
4- Gençlik Seminerleri: Seminerlerin
amacı, gençleri ve kurs öğrencilerini Ale-
vilik-Bektaşilik konusunda üretici kılmaktır.
1 4
Seminerler süresiz olup her yıl tekrar­
lanacaktır.
5- Kadın Canlara Yönelik Seminerler:
Seminerlerin amacı, Alevilik-Bektaşilikte
kadın, kadının sorumlulukları ve görevleri
konularında katılımcı canları bilgilen­
dirmektir. Seminerler süresiz olup her yıl
tekrarlanacaktır.
1 5
EĞİTİM PROGRAMI
insan için en tehlikeli kişi,
kendisidir.
* - Alevilik Nedir?
a) Alevilik Teriminin Kökeni b) Geçmişle Alevilik
Terimi Yerine Kullanılan Terimler
*- Bâtınilik Nedir?
a) Bâtıniliğin İslam Öncesi Kaynakları b) Hıris­
tiyanlıkta bâtınilik c) İslamiyette bâtınilik d) Bâtınilik
ve Alevilik
*- Heterodoksi Nedir?
a) Heterodoksinin Kaynakları b) İslamiyette Hetero-
doksinin Örgütlenmesi c) İslam Heterodoksisı
Olarak Hz. Ali Hareketi d) Heterodoksi ve Alevlilik
*- Tektanrıcı Dinlerin Yaradılış Tasarımına Karşı
Varoluş Tasarımı
a) Nesnel Doğa Tasarımı ve Doğada Değişim-
Dönüşüm b) İnançsal Doğa Tasarımı ve Doğada
Değişim-Dönüşüm c) Tanrı-Doğa-İnsan Üçlemesi­
nin Açılımı d) Nesnel İnsan Tasarımı ve İnsanda
Değişim-Dönüşüm e) İnançsal İnsan Tasarımı ve
İnsanda Değişim-Dönüşüm f) Hak-Muhammet-Ali
Üçlemesinin Açılımı
1 6
*- Anadolu Aleviliğinin Yapılanıp Biçimlenmesi
a) Felsefi Bilgelik Olarak Anadolu Aleviliği b) Halk
Bilgeliği Olarak Anadolu Aleviliği c) Beslenme Kay­
nakları
’ Anadolu Aleviliğini Kucaklayan Felsefe Yapısı
a) Bâtıni Doğa Felesefesi b) Bâtıni Tarih Felsefesi
c) Bâtıni Toplum Felsefesi
'■Anadolu Aleviliğini Kucaklayan Tasavvuf Ya­
pısı
a) Vahdet-i vücut b) Vahdet-i mevcut
Anadolu Aleviliğinin Öğreti Yapısı
a) Dört Kapı Kırk Makam’ın Kaynakları b) Dört Kapı
Kırk Makam
’ Yaşama Biçimi Olarak Anadolu Aleviliği
a) Laiklik b) Demokrasi c) Aydınlanma d) Hüma­
nizm e) Ahlak
*- Anadolu Aleviliğinin Evrensel İlkeleri
a) Dünyanın Dünyayla Açıklanması b) Doğanın,
insanın ve Toplumun Özgürleştirilmesi c) Vahiyle
Dünya-Toplum işlerinin Kesin Biçimde Birbirinden
Ayrılması d) Doğrudan Demokrasinin Yaşatılması
e) Aydınlanma, Hümanizm ve Ahlakın Toplumsal
Olması vb. f) Batı Kaynaklı Evrensel ilkelerle Ana­
dolu Aleviliğinin Özünden Kaynağını Alan Evrensel
İlkelerin Karşılaştırılması
1 7
*- Anadolu Aleviliğinin İnanç Boyutu
a) Bâtıni İnanç-Ortodoks İnanç Karşıtlığının Açılımı
b) Bâtıni İnançta Değişim-Dönüşüm c) Alevi
İnancının Dünyalaşması d) İnanç Yükümlülükleri
* Alevi-Bektaşi Edebiyatı
a) Nefesler b) içeri Nefesleri c) Dışarı Nefesleri
*- Alevi-Bektaşi Müziği
a) Alevi Müziği b) Bektaşi Müziği
*- Cem ve 12 Hizmet
a) Cem Teriminin Kökeni b) Cemin Toplumsal
Kökeni c) 12 Hizmet d) 12 Hizmet Sahibi e) Temel
Cemler f) Cemlerde Okunan Nefes, gülbank vb.
* -Örgütlenme
a) Geleneksel Örgütlenme b) Çağdaş Örgütlenme
c) Geleneksel Örgütlenme ile Çağdaş Örgütlenme
Arasındaki İlişkiler
*- Alevi-Bektaşi Tarihi
a) Bâtıni Tarih Felsefesinin Açılımı b) Babai Hare­
keti c) Hacı Bektaş Veli ç) Şeyh Bedrettin Hareketi
d) Şahkulu Ayaklanması e) Nur Ali Halife Ayaklan­
ması f) Bozoklu Celal Ayaklanması g) Şah Veli
Ayaklanması h) Süklün Koca-Zünnun Baba Ayak­
lanmaları ı) Atmaca Ayaklanması i} Zünnunoğlu
Ayaklanması j) Veli Halife Ayaklanması k) Kalender
Çelebi Ayaklanması I) Pir Sultan Abdal m)
"Düzmece" Olayları n) Safevi Devleti o) Yavuz’un
1 8
Alevî Kırımı ö) Ebusuud Efendi Fetvaları p) Os­
manlInın Alevi Politikası r) Yeniçeriliğin Kaldırılması
s) Kurtuluş Savaşında Aleviler ş) Aleviler ve
Cumhuriyet t) Atatürk Dönemi ve Aleviler
*- Yaşayan Alevilik,Yaşatılacak Alevilik
1 s
ŞEYH BEDRETTİN
Örümceğe akıl vermeye kalkıp
"en iyi ağı ben örüyorum" diyenlerden
sakının.
Toplumsal çelişkiler, yeni bir toplum yarat­
maya "tohum"sa eğer, bu tohumun çimlen­
me gücünü temsil eden bir toplumsal
kimliği "bulmak" zorundadır. İşte tarihin o
kesitinde bu toplumsal kimlik Şeyh Bed­
rettin olmuştur. Resmi tarihin bize ulaştır­
dığı bilgileri ölçü alırsak Şeyh Bedrettin'i
yakalama"olanağını elde edemeyiz. Res­
mi tarih bilimden çok "söylenti"dr. tarihçi
ise bilgin değil "anlatıcı'dır; “anlatıcı'hin
kılavuzu da inançtır. Bu tür tarih anlayışı
Ortaçağ’a egemendi aslında; inancın, "de­
netimi" eden kaçırdığı gün bu çağ sona
2 o
erdi ve egemenlik “aklın" eline geçti. Ta­
rihin görevi, “soyutlanmış"kişi serüvenleri­
ni anlatmak değil, olayları yaratan toplum­
sal dönüşümleri araştırmak, olaya egemen
olan düşünce örgüsünü, bu düşünce ör­
güsünün gelişim çizgisini geçmişten ge­
leceğe doğru izlemektir.
Şeyh Bedrettin’i
Yaratan Koşullar
Şeyh Bedrettin olayında bu yapılmış
mıdır? sorusuna olumsuz yanıt vereceğiz.
Anlatılanlara biraz yakından baktığımızda
olayların içinde ya da kıyısında Şeyh Bed­
rettin adının “gezindiğini" görürüz. Şeyh
Bedrettin'i “dillendiren" toplumsal olaylar
“örtük’tür; bütün eylem gücü, tasavvufi bir
zemine taşınan Şeyh Bedrettin’in kişiliğin­
de toplanıvermıştir. Üretim ilişkileri, üretici
güçlerin durumu, toplumsal bunalımlar,
2 i
sarsıntılar, çalkantılar, toplumsal kurumlar-
da gözlenen çözülmeler; yaşam koşulla­
rıyla yaşam değerleriyle İnanç koşulları
inanç değerleri arasındaki uyuşmazlık,
karşıtlık gözlerden “ırak’hr. “Kök"e inmek
yerine “görüntü'yie yetinildiği hemen algı­
lanır.
Asyalı kandaş insanların Anadolu topra­
ğına ayak basmasıyla “kurgu dünyası'ha.
yani ahirete “gönderilen” güzellik, erdem,
iyilik, yiğitlik, mutluluk, doğruluk, saygı,
sevgi vb. oradan yaşanılan dünyaya ta-
şınıvermiştir. Doğa ötesi inançlara karşı,
doğaya yönelik inançlar “fışkırmış": me­
tafizik inanç değerleriyle yasamsa! bir kav­
gaya girilmiştir. Eski yeninin içinde, yem
eskinin içinde “erimiş": ne eski ne de yem
olan bir “bireşime” ulaşılmıştır. İnançla
yaşam arasındaki “çelişki”, düşünebil­
menin aracı olmuştur.
Resmi tarihte olaylar değil kişiler izlen-
2 2
diğinden tarih bilinci de gelişemez. Bu
nedenle resmi tarihin güdümündeki in­
sanın tarihi kendisiyle başlar, kendisiyle
biter. Tarih bilincinden yoksunluk "akıldan
inanca atlamayı" zorunlu olarak öne çıka­
rır; bilinç, “nesnel koşullarını” terkederek
"masal” ya da “söylence" durumuna dö­
nüşür. Bu noktadan sonra artık tarih ger­
çekleştiği gibi anlatılmaz-yorumlanmaz; ya
ne yapılır, “özlendiği" gibi "kurgulanır
Ortada tarih diye iki şey kalır artık; ya
“öven” masal ya da “söven" masal.
Üretici güçler, var olan üretim ilişkilerinin
yarattığı toplumsal çelişkileri kullanarak
"yeni bir toplum" yaratmaya "soyundu­
ğunda" ya kendi yaratıcılığını “taşıyabile­
cek" bir önder yaratır ya da bunu önceden
sezen yaratıcı önderi bulur.
Kimdir bu yaratıcı önder?
2 3
Bu önder, "çağının dışına çıkabilme" ye­
teneğini ya da henüz "tarih olmayan gele­
ceğe uzanma" becerisini gösterebilendir;
tarihinin sınırına gelmiş değerlerı-kimliklerı
yadsımasını bilendir. Bu yetenek ve bece­
rilerden yoksun olan bir insan ne denli
‘‘önder” kabul edilirse edilsin o "çağının sı­
nırları içinde" kalan, "başkalarının izini sü­
ren", zamanının "verdikleriyle yetinen", sili­
nip gideceği sonuna hızla kendini "tükete­
rek" yaklaşan bir kimliktir.
İşte Şeyh Bedrettin, çağının sınırlarını
aşacak bir kimliğin arandığı tarih kesitinde
ortaya çıkmış bir önderdir. XIV. yy Osmanlı
toplumunda başat öğe dindi; bu nedenle
İslam inançlarının dışında, onları aşan
yeni bir atılım beklenemezdi. Böylesi bir
orıamda Şeyh Bedrettin'in düşüncelerinde
görülen "diyalektik materyalizm", yanı
"maddeci özellik" dışa vuramamış,
“diyalektik idealist"bir inanç ağı içinde
2 4
kalmıştır. Eğer bu çember kırılabilmiş
olsaydı Şeyh Bedretttin, bir "dinsiz" olarak
değil, toplum düzenini “maddeci” bir ya­
şama anlayışı üzerine oturtmak isteyen bir
devrimci olarak yargılanırdı. Şeyh Bedret­
tin’i anlamak istiyorsak dinle ilgili inançları
değil, bilimle, felsefeyle ilgili inançları öne
almamız ve "yaratıcı" bir doğruiiuda yürü­
memiz gerekir.
Hüzünlü Yaşam
Şeyh Bedrettin’in yaşamı "aydın" olarak
başladı, "bilim adamı"olarak devam etti ve
"tasavvuf eri" olarak son buldu. Şeyh Bed­
rettin'i anlayabilmek için kaleminden çıktığı
kabul edilen, uğruna yaşamını yitirdiği
"Varidat"a başvurmak bir zorunluluk olarak
öne çıkar.
Şeyh Bedrettin’in, Edirne ilinin Simavna
bucağında kadılık yapan İsrail’in oğlu
2 5
olduğu; 1359’da orada doğduğu; şeriatla
bağdaşmayan düşünceleri ve davranışları
nedeniyle tartışmalı olmakla birlikte 1418'
de Serez’de ölüm cezasına çarptırılarak
asıldığı konusunda birleşilir. Pek az bilinen
60 yıllık bir yaşam. Bilinenler ise çoğun­
lukla tarihsel gerçeklerle çelişen “Söy­
lenceler"den öteye geçmiyor. Zorluk orta­
da; Bedrettin’i yaşama ortamının tarihsel
bir olgu olarak ürettiği olayların içinde ele
alıp inceleyen “bilimsel yapıt" adına yara­
şır çalışmalar da “sınırlı mı sınırlı".
Bedrettin, bir kadının oğlu olarak, çağının
öğretim-eğitim geleneği gereği Sünni
inançlara uygun din eğitimi görmüştür;
yani, şeriat kurallarına göre yetiştiği, genç­
liğinin böylesi bir inanç ortamında geçtiği
anlaşılır.
Doğduğu yerdeki eğitiminden sonra
Konya’ya gittiği, orada bir süre kalıp
okuduğu; daha sonra Kahire’ye giderek
2 6
Şeyh Hüseyin Ahlati'den bilgiler edindiği
yazılır ya da anlatılır. O dönemde Kahire,
yalnızca medrese bilimlerinin değil, tasav­
vufla ilgili konuların da tartışılıp konuşul­
duğu bir yerdi: Anadolu, İran. Irak, Suriye,
Kuzey Afrika vb. İslam ülkelerinden gelen
çok sayıda tasavvuf eri Kahire'de toplan­
mış durumdaydı. Gerçi Bedrettin’in oraya
gitmesi tasavvuf konularıyla ilgili değildi.
Ancak medrese öğrenimi gördüğü süre
içinde tasavvufla tanışmış ve şeriat/fıkıh
alanını terketmiştir. Mısır'da eğitimini ta­
mamladıktan sonra şeyhi Ahlati’nin önerisi
üzerine Tebriz e gitmesi, O'nun bir tasav­
vuf eri olduğunu kanıtlar. Bedrettin. Şeyh
Hüseyin Ahlati’nin yanında bulunduğu süre
içinde kendini tasavvufa vermiş, birkaç kez
erbain çıkarmıştır. Erbain çıkarmaların
Bedrettin’in iç kimliğinde çalkantılar ya­
rattığı anlaşılıyor. Sultan Berkuk’un şeyhi
Ahlati’ye verdiği Mariye adlı cariyenin
2 7
kızkardeşini Bedrettin’e vermesi, mürşi­
diyle ne denli yakın olduğunu ve sultan
katında çok itibarlı bir yere sahip olduğunu
kanıtlar niteliktedir. Bedrettin bu cariye ile
evlenmiş ve ilk oğlu İsmail doğmuştur.
Şeyh Hüseyin Ahlati'nin hastalanması
üzerine yerine geçen Bedrettin böylece
şeyh aşamasına yükselmiş ve Şeyh Bed­
rettin adıyla anılmaya başlamıştır. Bedret­
tin Ahlati'nin yanında, onun etkisiyle ilk su-
filerin "arınma" yöntemini uyguladı bir ba­
kıma: İçe kapanışla, dünyadan el etek çe­
kişle gerçeği arıyordu. Bu yaşama biçimi:
daha önce öğrendiklerini terkedip terkede-
meme çelişkisi onda kimi bunalımlar ve
sarsıntılar yaratmıştı. Yemeden içmeden
elden geldiğince kaçınması, çok azla ye­
tinmesi sağlığını bozmuş, güçten düşür­
müştü. Bederettin'in yaşam "çırpınışları"
şeyhi Hüseyin Ahlati'nin gözünden kaçmaz
ve onu hem hava değişimi, hem de halife
2 8
si olarak Tebriz’e gönderir. Bedrettin Teb­
riz’de tasavvufa ilişkin bilgilerini geliştirme-
genişletme olanağımı buldu. Bu dönemde
tartışmalı olmakla birlikte Timur'un çevre­
sine girdiği ve onun katında, bilginlerle
tartıştığı anlatılır.
Bedrettin’in gıtttiği yerlerde kaç yıl kaldığı,
neler okuduğu, hangi kaynaklardan yarar­
landığı, ne gibi ilişkiler içine girdiği tar­
tışmalıdır. Edirne, Konya, Kahire ve Tebriz
gibi birbirinden çok uzak yerlerde kalması,
öğrenim görmesi öyle birkaç yıl içinde ola­
cak şey değildir.
Sonra Anadolu’ya dönen Bedrettin adını
iyice duyurmuş durumdadır. Bir süre Ana­
dolu'yu dolaştıktan sonra Edirne'ye döner.
Musa Çelebı’nin kazaskeri olarak göreve
başlar(1410-1413). Yıldırım Bayezid’in An­
kara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi ve
ardından ölmesiyle kardeşler arasında taht
kavgası başlar. Musa Çelebi’nin egemen
2 9
liği fazla uzun sürmez; kardeşi Mehmet
Çelebi onu yenerek yönetime el koyar;
Bedrettin’i de İznik’e sürer. Sürgün döne­
minde Börklüce Mustafa Karaburun'da,
Torlak Kemal ise Saruhan’da ayaklanır.
Şeyh Bedrettin Deliormanlar’a geçer, ya­
kalanır ve Serez’e getirilir; asılarak ya­
şamına son verilir(14l8).
Kemiklerinin Serüveni
“İpe çekilmesinden" sonra kemiklerinin
öyküsü de bir hüzünlüdür Şeyh Bedret­
tin’in: Naaşı tekkesinin bahçesine gömülür
ve yaklaşık 5 asır boyunca Serez’de kalır.
Lozan Anlaşması ndan sonra uygulanan
zorunlu göç sırasında Serezli yandaşları
mezarı açar ve İstanbul’a Bedrettin’in
kemikleriyle birlikte gelirler. Çinko bir kutu
içindeki kemikler 16 yıl boyunca Sultan
Ahmet Camii’ndeki bir dolapta saklanır;
oradan Topkapı Sarayı’na gönderilir ve 20
3 o
yıl da sarayda bekletilir. Şeyh Bederettin
ikinci mezarına ancak 1961’de kavuşabilir:
Kemikler. Bakanlar Kurulu'nun 23 Ekim
1961’de aldığı 5/1840 Sayılı Karar’la Ca-
ğaloğlu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi'ne
törenle defnedilir. Türbenin neresine? der­
seniz, söyleyelim: Bina’nın dışına, dış du­
varın hemen yanına gömülür. İki yıl önce­
sine kadar Bedrettin’in gömülü olduğu yer­
de. yani su oluğunun altında bir taş ya da
o yerin mezar olduğunu gösteren tek bir
işaret bile yoktu. Birkaç metre ilerisindeki
açık hava kahvesinin müşterileri ve Sultan
Mahmut Türbesi’nın ziyaretçileri Bedrettin’
in mezarı üzerinde gezindiler.
Mezarının adına yaraşır biçimde onarıl­
ması kimi örgütlerin ve kimliklerin günde­
mine gelince Kültür Bakanlığı ya da Tür-be
yetkilileri, sıradan bir mermer üzerine
adını, doğum ve ölüm tarihlerini yazıp
mezarın başına yerleştirdiler.
3 ı
Tarih Bizi Yargılamadan
Şeyh Bedrettin’e
Sahip Çıkalım
1400'lerın başında Anadolu'da/' Trakya’da/
Balkanlar'da, feodal bir devletin egemen­
liği altındaki coğrafyada, temel üretim ze­
mininde, yani toprak-otlak üzerinde belir­
leyici üretici güçler, yani köylüler-çobanlar-
zanaatkârlar Şeyh Bedrettin’in önderliğin­
de; İsa-Musa-Muhammet şeriatına, bu
şeriatı ideoloji edinen ve yerleşik yaşamı
güden devlete/devletin kurumlarına "ta­
vırlı" bir kanalda, ilksel eşitlikçi toplum de­
ğerlerini yeni bir yorumla yaşama geçire­
rek. tarihte ilk kez kapitalizmi/sosyalizmi
"öteleyen" ve insanlığa kesin kurtuluş
getirecek olan ‘‘kâmil toplumu" kurmaya
"cüret" etti.
3 2
Kâmil toplum, genelde Anadolu bâtınile-
rinin, özelde Alevilerin-Bektaşilerin felse-
felerine/öğretilerine ve yaşama biçimlerine
uygun olarak inasanlığı kurtuluşa taşımak
için tasarımladıkları; devletin, sınıfların,
özel mülkiyetin ve paranın olmamasıyla
belirgin, herkesin yeteneğine göre üretime
katkıda bulunduğu, gereksinimine göre
toplumsal üretimden pay aldığı kusursuz
toplumdur.
işte Şeyh Bederettin. bu "düşü" uygulana­
bilir toplumcu toplumsal bir projeye
dönüştürdü: Şeyh Bedrettin İznik’te sür­
gündeyken İzmir Karaburun'da isyanı baş­
latan Börklüce Mustafa ve Manisa Saru-
han’da isyanı başlatan Torlak Kemal, şöyle
haykır iyordu:
“Yeryüzü, bütün insanların ortaklaşa yarar­
lanmasına açık bir yaşama alanıdır; bu ya­
şama alanında çalışan geçinir, çalışmayan
3 3
silinip gider. Toplum, bireylerin oluştur­
duğu, ortaklaşa bir kuruluştur; bu nedenle
bütün toplum malları ortaktır: mal sahipliği
doğaya aykırıdır. Toplumda kimsenin kim­
seyi baskı altına almaya, özgürlüğünü
ortadan kadırmaya ya da kısıtlamaya ne
hakkı ne de yetkisi vardır."
Ve konuşmalarını pirlerinin şu ünlü özde­
yişiyle sonlandırıyorlardı:
“Yarin dudağından gayri her şey her yerde
ortak olmak için ileri."
Sonuçta İzmir, Manisa ve Balkanlarda
başlatılan isyanlar kanla bastırıldı: köylü
devrimi susturuldu: onbınlerce köylü öldü­
rüldü. Yakalanan Şeyh Bedrettin 18 Aralık
1418'da Serez'de ipe çekilerek idam edil­
di.
Bizlere düşen, suskunluğumuz, ilgisizliği-
3 4
mız utanca, giderek suçluluğa dönüşme­
den Şeyh Bedrettin’i layık olduğu yere
oturtmak, O’nu anlamak. O’nu anlatmak,
insanımıza ve insanlığa tanıtmak, O'nun
düşünü geleceğe taşımak olmalıdır.
Öneriler
a) Şeyh Bedrettin’in ölüm yıldönümü olan
18 Aralık’ta Serez’de “üretici" bir halk
şöleni düzenlenmeli, bu şölen takvime
bağlanarak her yıl yinelenmeldir.
b) Şeyh Bedrettin'in İstanbul’daki bakımsız
durumdaki mezarı adına yaraşır biçimde
onarılmalıdır.
c) Şeyh Bedrettin için uygun bir yerde
“makam" olarak algılanacak bir “Anıt-
mezar" yapılmalıdır.
3 5
d) Şeyh Bedrettin düşüncesinin/inancının/
isyanının işlendiği ulusal bir sempozyum
düzenlenmelidir.
e) Belirlenecek yazarlarla Şeyh Bedrettin
için bir kitap hazırlanmalı: geliri Şeyh Bed­
rettin etkinliklerinde değerlendirilmelidir.
3 6
MENEMEN
KALKIŞMASINDAN
KAHRAMANMARAŞ
CANKIYIMINA
“Şeriatla birlikte özgürleşme"yolu
terkedilmeden,
"şeriattan özgürleşmeden"
laik olunmaz.
1978'in son ayma girilirken "ortalık", şeriat
özlemi çeken köktendincilerin, “Türk-İslam
Sentezi’he "yatırım” yapan ve devleti ele
geçirmek isteyen faşistlerin, bunları yön­
lendiren ve güden CİA ajanlarının, MİT ve
Kontrgerilla görevlilerinin kitle katliam­
larına "gebe” idi. Bu noktaya "dün'den
gelmiştik; uzak geleceğe umutla bakmakla
3 7
birlikte yakın “gelecek"için aynı şeyi söyle­
mekte zorlandığımız da bir gerçekti.
Kemalist Devrim e Karşı
Şeriatçı Kalkışma
Menemen’de Kubilay'ın kör bir testereyle
şehit edilmesi; emperyalizme karşı kurtu­
luşu gerçekleştiren Kemalistlere. Kema-
listlerin yaşama geçirmeye çalıştığı “de­
mokratik devrim"e karşı, hukuk yanı geçer­
siz kılınarak vicdanlara ıtilen/sıkıştırılan.
iktidardan alaşağı edilen köktendincilığın.
yani şeriatın, umutsuz bir “kalkışmasıydı.
Egemenliğin Tanrı'dan alınarak halka veril­
diği süreci tersine çevirmek isteyen kök-
tendinci bir “cüret"t.
Cumhuriyeti kuranlar Menemen’de; "ahlak
ve öte dünya öğretisi" olarak “hapsedildiği
vicdanlara “dar gelerek" sokaklara taşan
şeriatçı şiddete, kurulan ve yaşatılmak
3 8
istenen demokrasinin gereği, devrimci
şiddet uyguladı; onu, yeniden olması ge­
reken yere. “vicdanlara” itti. Çünkü yaşa­
ma geçirilmeye çalışılan demokratik dev­
rim. feodal bir rejim yıkılarak, ona son veri­
lerek, emperyalizmin egemenliği kırılarak
gerçekleştirilmişti. Sokağa taşan şeriat yo­
luyla Ortaçağ'ın yeniden hortlatılmasına;
gericiliğe ve gerici şiddete izin vermek,
ona özgürlük tanımak devrimin boğulması
demekti. Demokrasi. Ortaçağ gericiliğinin
tasfiyesi temelinde ve egemenliğin halkta
olduğu; bireyin ulaşamadığı/ bilemediği/
bilemeyeceği ilahi bir gücün tartışı-
lamaz/esnetilemez buyrukları yerine kendi
özgür iradesinin seçeneklerine göre dav­
randığı bir zeminde kurulur/boy atar/ yapı­
lanırdı: toplumsal-ekonomik. siyasal ve
kültürel bir devrim olarak kendini örgütler­
di. Bu yolla, feodal siyasal egemenlik sis­
temini kırar: feodal iktidarın temelini
3 9
oluşturan ilişkileri çözer/dağıtır/temizler;
emekçıyi/üreteni, toprağa ve dinsel kurum-
lara bağımlılıktan kurtarır; ruhbanlığın zin­
cirlerini parçalar; feodal bağımlılıkları, Or­
taçağ değerlerini yeniden üreterek Or­
todoks dinin değerelerini toplumun düşün­
cesine katan, giderek ilahi bir toplumsal
bilinç oluşturma yoluna giren şeriatçı ide­
olojiyi kökünden kazırdı.
Şeriattan
Özgürleşme
İşte özgürlük denilen şey, böylesi bir mü­
cadelenin, kan akıtılarak, bedel ödenerek
verilen bir kavganın yol açtığı toplumsal
düzeydeki devrimci değişmenin/ dönüş­
menin ürünü olabilirdi. Eğer Ortaçağ geri­
ciliği tasfiye edilemezse, günümüze uza­
nan Ortaçağ değerleri kınlamazsa özgür
4 o
lük de, özgür birey de olamaz. Kul zemi­
ninde ve kaderin, tevekkülün belirleyicili­
ğinde adım adım bireyin/topluluğun /toplu­
mun tavrına, ilahi bir ideolojinin "dikte ettir­
diği” bir süreç egemen olmaya başlar. Öz­
gürlüğün boy vereceği, özgür bireyin do-
ğacağı/yetişeceği/devineceği alanlar dara­
lır ya da ortadan kalkar.
Sonuçta öyle oldu: Ortadan kalktı. Anadolu
toprağında bu hesaplaşma süreci bir türlü
yaratılamadı. Aradan 70 küsur yıl geçti;
oradan buraya uzanan tarihe baktığımız­
da, devrimin/demokrasinin "boğazlanma­
sını” izliyoruz.
Kahramanmaraş Cankıyımı
Dünümüzü bugüne taşırken bellekte
tutmanın ve aktarmanın en iyi aracı,
felsefemizi ve inancımızı
yaşamımızın hizmetine vermektir.
4 1
Ödünler verile verile palazlanan o günün
köktendinciliği/şeriatı. 1978 yılı yaşanırken
"barınağından" çıkarak yaşanılan yere el
atmaya kalkıştı; devlet dini olarak doğu­
şunun anısını “canlı" tutarak kendisine oı-
çilen konuma/duruma “dar" geliyor
sıkıntısını gerçek birey, toplum sıkıntısının
bir “uzantısı", "anlatımı”biçiminde göstere­
rek. “cehennemlik" dünyayı, “cennetlik"
yapmaya “soyunuyordu". Tüm gerici güç­
ler “el birliği" etmiş, şeriatı yeniden “do­
ğuma" hazırlıyordu. Günler olaylara "to­
h u m d u Amerika Türkiye'yi “terbiye etme­
ye" hazır öğretmen rolünde; MİT, Kont-
rgerilla emrinde; faşistler ve dinciler maşa.
Aleviler, devrimciler ve sosyal-demokratlar
düşmandı.
Koşar adım iç savaş.
Koşullar CIA Ajanı Peck’in kitle katliamları
I
yaratma planının “kanalına oturduğunu”
gösteriyordu: 19 Aralık 1978 günü, Kah­
ramanmaraş'ta. bir ülkücü, saat 21 sula­
rında Çiçek Sineması nı bombaladı: bom­
balama olayı, katliama giden olaylar zin­
cirinin ilk adımı oldu. Sinemada o anda
"Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı “Sov-
yetler Birliğinde komünist zulmü” anlatan
bir film oynuyordu. Bombanın atılmasıyla
birlikte, Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup
faşist, "Kanımız Aksa da Zafer İslamn", "Ya
Tam susturacağız. Ya Kan kusturacağız".
“Müslüman Türkiye" vb. Sloganlar atarak
seyirci kitlesini galeyana getirdi: harekete
geçen kitle CHP il binasına saldırdı, izle­
yen gün Kahramanmaraş'ta. Alevilere ait
bir kıraathane bombalandı. 21 Aralıkta 2
TÖB-DER’li öğretmen öldürüldü. Ertesi
gün, öldürülen öğretmenlerin cenazesini
taşıyan kalabalığa faşistlerin yönlendirdiği
bir topluluk. “Komünistlerin. Alevilerın
4 3
cenaze namazı kılınmaz"diyerek saldırıya
geçti. Bağlarbaşı Camii imamı Mustafa
Yıldız cemaata şöyle sesleniyordu:
"Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olun­
maz: bir Alevi öldüren beş sefer hacca git­
miş gibi sevap kazanır; bütün din kar­
deşlerimiz hükümete ve komünistlere, din­
sizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde
bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni iman­
sızları temizleyeceğiz."
Gerilimin çatışmaya dönüşmesi üzerine
törene katılanlar dağılınca cenazeler orta­
da kaldı. Güvenlik güçlerinin herhangi oır
müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan
kitle, kent çarşısına yöneldi: Alevilere ve
CHP’lilere ait birçok işyeri tahrip edildi: 3
kişi öldürüldü. Aynı günün gecesi, faşist
ajitatörler kent sokaklarında dolaşarak
"Solcu Alevilerın silahlı saldırı yapacağını'
4 4
yayarak herkesin silahlanmasını sağladı­
lar. Aralığın 23’ünde, Kahramanmaraş’taki
olaylar karşılıklı çatışma boyutunu aşarak
solculara ve Alevilere yönelik tek yönlü bir
katliama dönüştü: Henüz kente askeri güç
sevkedilmemişti. Saldırıların yer yer polis
kuvvetlerine yönelmesi üzerine “polis-halk
çatışmasını önleme" gerekçesiyle sabah
saatlerinde kentteki tüm polisler görev dışı
bırakıldı. İzleyen gün Kahramanmaraş’ta
sokağa çıkma yasağı ilan edildi: Sokağa
çıkma yasağı vardı ama buna görev dışı
bırakılan "güvenlik güçleri dışında" uyan
da pek yoktu. Faşistlerin çevre köy ve ilçe­
lerden taşıdığı silahlı grupların da takviye­
siyle iyice azgınlaşan saldırganlar. “ Ko­
münistleri bırakmayalım. Allah yoluna
kesin, Sütçü imam aşkına vurun", “ Bugün
cihad günüdür bir Alevi öldüren cennete
gider". "Alevileri öldürelim, memleketten
temizleyelim”, "Alevileri öldürün, şahit kal-
4 5
masın" naralarıyla Alevılerın yaşadığı
Yörükselım, Yenimahalle. Serıntepe. Ma-
ğaralı, Karamaraş mahallelerine saldırıya
geçti; sokak sokak tarandı, bombalandı;
önceden işaretlenen Alevi evleri özel
olarak kundaklandı; "Alevilerin dinsiz ve
sünnetsız olduğu"yayıldığından erkeklerin
pantalonları indirilerek sünnetli olup olma­
dığı kontrol edildi; ölülerin ve yaralıların ta­
şınması engellendi; tedavi edilmesin diye
hastaneler kuşatıldı; insanlar kadın-erkeK,
hamile, çocuk-yaşlı, hasta, yaralı ayrımı
yapılmadan katledildi. Kayseri'den getiri­
len Hava İndirme Birlikleri. Gaziantep'ten
getirilen jandarma, gökte uçan uçaklar bile
olayları önleyemedi; sözde kent havadan
kontrol ediliyordu; yerde ise eli kanlı faşist­
ler ve provokatörler Alevi canı, devrimci
canı “alıyorlardı”.
Aralığın 25'inde akşama doğru olaylar
yatıştı: Resmi rakamlara göre 111 kişi
4 6
öldü: yüzlerce Kişi yaralandı: 210 ev ve 70
işyeri yakılıp yıkıldı. Katliamın ardından
Alevılerın büyük bir çoğunluğu kenti terket
ti. Eretesi gün Kahramanmaraş olayları
nedeniyle 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi.
NE YAPMALIYIZ?
Kahramanmaraş Cankıyımı bir yas: uy­
garlığımızın yara izi: irin toplayan bir yara.
Bu yası, toplum dışı kalmış duygusal­
lığımıza dönüştürmek değil bizim görevi­
miz. Tam tersine yasımızı güncelleştirip bi­
reylerin ve toplumun yüreğine taşımak,
Kahramanmaraş’ta kıyıma katılanların gü­
nümüzdeki toplumsal temsilcilerini "teşhis
edecek anahtar"durumuna getirmektir. Si­
nirimizi ve öfkemizi, kesintisiz bir demok­
rasi kavgasının ivmesi durumuna dönüş-
türemezsek eğer suçluyuz demektir. Açık­
tır ki resmi tarih sürecinde her Alevi-Bek-
4 7
taşi biraz alınyazısının çocuğudur.
Alınyazısına karşı koymayı
Düşünüyorsa bir Alevi Bektaşi,
alınyazısını da karşı koyuşunun
tam önüne yerleştirmek zorundadır
48

More Related Content

More from Memet Çamur

Alevilikte kadının yeri
Alevilikte kadının yeriAlevilikte kadının yeri
Alevilikte kadının yeriMemet Çamur
 
Alevi aydınlanması
Alevi aydınlanmasıAlevi aydınlanması
Alevi aydınlanmasıMemet Çamur
 
Olmeden Evvel Olmek
Olmeden Evvel OlmekOlmeden Evvel Olmek
Olmeden Evvel OlmekMemet Çamur
 
Turkish Alevis Today
Turkish Alevis TodayTurkish Alevis Today
Turkish Alevis TodayMemet Çamur
 
Turkische Aleviten Heute
Turkische Aleviten HeuteTurkische Aleviten Heute
Turkische Aleviten HeuteMemet Çamur
 
Anadoluda alevilik
Anadoluda alevilikAnadoluda alevilik
Anadoluda alevilikMemet Çamur
 
Hz huseyin ve kerbela
Hz huseyin ve kerbelaHz huseyin ve kerbela
Hz huseyin ve kerbelaMemet Çamur
 
Alevilik bektasilik turkce
Alevilik bektasilik turkceAlevilik bektasilik turkce
Alevilik bektasilik turkceMemet Çamur
 
Dörtt kapı kırk makam
Dörtt kapı kırk makamDörtt kapı kırk makam
Dörtt kapı kırk makamMemet Çamur
 
Alevilik Şiilik Farkı
Alevilik Şiilik FarkıAlevilik Şiilik Farkı
Alevilik Şiilik FarkıMemet Çamur
 

More from Memet Çamur (20)

Insan Tanrı
Insan TanrıInsan Tanrı
Insan Tanrı
 
Hızır tapımı
Hızır tapımıHızır tapımı
Hızır tapımı
 
Gülbanklar
GülbanklarGülbanklar
Gülbanklar
 
Alevilikte kadının yeri
Alevilikte kadının yeriAlevilikte kadının yeri
Alevilikte kadının yeri
 
Alevi aydınlanması
Alevi aydınlanmasıAlevi aydınlanması
Alevi aydınlanması
 
Alevilik Nedir
Alevilik NedirAlevilik Nedir
Alevilik Nedir
 
Olmeden Evvel Olmek
Olmeden Evvel OlmekOlmeden Evvel Olmek
Olmeden Evvel Olmek
 
Turkish Alevis Today
Turkish Alevis TodayTurkish Alevis Today
Turkish Alevis Today
 
Turkische Aleviten Heute
Turkische Aleviten HeuteTurkische Aleviten Heute
Turkische Aleviten Heute
 
Anadoluda alevilik
Anadoluda alevilikAnadoluda alevilik
Anadoluda alevilik
 
Alevilikte hz ali
Alevilikte hz aliAlevilikte hz ali
Alevilikte hz ali
 
Hz huseyin ve kerbela
Hz huseyin ve kerbelaHz huseyin ve kerbela
Hz huseyin ve kerbela
 
Alevilik bektasilik turkce
Alevilik bektasilik turkceAlevilik bektasilik turkce
Alevilik bektasilik turkce
 
Hacı Bektas Veli
Hacı Bektas VeliHacı Bektas Veli
Hacı Bektas Veli
 
Pir Sultan Abdal
Pir Sultan AbdalPir Sultan Abdal
Pir Sultan Abdal
 
Kırklar cemi
Kırklar cemiKırklar cemi
Kırklar cemi
 
Dörtt kapı kırk makam
Dörtt kapı kırk makamDörtt kapı kırk makam
Dörtt kapı kırk makam
 
Laiklik nedir ?
Laiklik nedir ?Laiklik nedir ?
Laiklik nedir ?
 
Alevilik Şiilik Farkı
Alevilik Şiilik FarkıAlevilik Şiilik Farkı
Alevilik Şiilik Farkı
 
Musahiplik
Musahiplik Musahiplik
Musahiplik
 

Halk takvimi www.sahkulu.com

  • 1. NİÇİN EĞİTİM? NASIL EĞİTİM? ŞEYH BEDRETTİN MENEMEN’DEN KAHRAMANMARAŞ CANKIYIMI’NA Eğitim Dizisi: 1 Şahkulu Dergâhı tarafından hazırlanmıştır Aralık 2003
  • 2. DUYURU Sevgili Canlar! Dergâhımızda, iki yıl süreli "Dedelik Eği­ tim" ve "Alevilik Temel Eğitim” kursları açı­ lacaktır. Değerli öğretmenlerin yönetimin­ de Ocak 2004’te açılacak kurslardan "De­ delik Eğitim Kursu"ha katılacak "Ocaklı" canların 25 yaşını bitirmiş olmaları ve bağ­ lama çalmayı bilmeleri gerekmektedir. “Temel Alevilik Eğitimi Kursu"için herhangi bir koşul yoktur ve bütün canlara açıktır. Ayrıca yine Dergâhımızda, öğretici-yöneti- ci kadroların yetiştirilmesi amacıyla "Alevi- lik-Bektaşilik Düşünce Atölyesı"açılacaktır. Belli birikimi olan ve Aleviliğı-Bektaşiliği bütün yönleriyle öğrenmek kaygısı taşı­ yan canlar atölyeye öğrenci olarak kabul edilecektir. İstekli canların Yönetime başvurarak ad­ larını yazdırmalarını rica ederiz. Yönetim Kurulu
  • 3. SEVGİLİ CANLAR Alevilik-Bektaşilik. insanlığı ve doğayı, Tanrı ile özdeşleştirdi: insanı “Konuşan Tanrı”, doğayı “Sessiz Tanrı" yaptı. Halkın demokrasisini politikanın mutlak biçimi olarak algılayan toplumcu hümanizmin en üretken felsefesini yarattı. Etik-estetik bir anlatım biçimi olarak dü- şünceye/inanca taşıdığı aşkı, özgürlüğün tek olası temeli ve toplumsal yaşamın tek etik harcı olarak yaşama geçirdi. Doğa yasalarından farklı her tür insan doğası yasasını yadsıyarak doğa üzerinde şeriata güç veren dinsel düşüncelere karşı-duruş aldı; aynı gücü doğa üzerinde insana veren çağdaş/evrensel bir düşün­ cenin üreticisi oldu.
  • 4. DERGÂHIMIZI TANIYALIM En eski Türk yapılarından olan Şahkulu Sultan Dergâhı; kaynakların belirttiğine gö­ re, Orhan Gazi döneminde, bâtıni kimlikli savaşçı dervişlerin oluşturduğu. Bizans’ı gözetlemekle yükümlü, ileri karakol niteli­ ğinde bir kurum olarak doğdu(1379}. Ankara yenilgisinden(1402) sonra Geb­ ze’nin batısındaki Osmanlı toprakları, Bi­ zans'a terkedildi; egemenliğin el değiştir­ mesiyle Şahkulu Sultan Dergâhı yakılıp yıkıldı. Savaş sırasında Dergâh ın ilk post- nişini Şahkulu Sultan ile çevredeki zavi­ yelerin “40 Erenler” adıyla anılan mürşitleri şehit edildi. Mehmet Çelebi(1. Mehmet) döneminde; yöre yeniden Osmanlı topraklarına katıldı ve Şahkulu Sultan Dergâhı mamur duru­ ma getirildi. 4
  • 5. Dergâh'a adını veren Şahkulu Sultan'ın yaşamına ilişkin nesnel bilgilerimiz ne yazık ki doyurucu değil. Bize uluşan bil­ giler daha çok söylence kaynaklı. Yine de tarihsel veriler Şahkulu Sultan'ın, Hacı Bektaş Veli geleneğinden Horasan kökenli bir veli olduğunu bize anlatıyor, Şahkulu Sultan Dergâhı, XV. yy'dan başlayarak Bektaşîliğin İstanbul’daki âsi- tanesi, aynı zamanda tarikatın OsmanlI toprakları üzerindeki en önemli tekkele­ rinden biri durumuna geldi. Bu nedenle kimi kaynaklarda Şahkulu Sultan Dergâhı, “ikinci Pirevi" adıyla anılır. 1826’da Bektaşi tarikatının dağıtılması üzerine Dergâh, Nakşibendilere devredildi; dönemin postnişini Ahir Mehmet Baba, dört halifesi ile birlikte Tire'ye sürüldü; Der­ gâh, yeniden harap duruma geldi, 1861'den sonra Dergâh canlanmaya başladı. Özellikle son postnişin Mehmet 5
  • 6. Ali Hilmi Dedebaba(1863-1907) döne­ minde Dergâh, yoğun bir imar faaliyetine sahne oldu. 1925'te kapatıldıktan sonra mülkiyeti Vakıflar İdaresi’ne devredildi: işlevsiz kal­ dığından harap olmaya başladı. Günü­ müze ulaşamayan kimi yapı bölümlerinin, bu dönemde ortadan kalktığı bilinmektedir. Yüzyıllardır cemlerimizin yapıldığı, kurban­ larımızın tığlandığı. lokmalarımızın yendiği bu kültür-inanç kurumu; 1980’lerin orta­ larından başlayarak Alevilerce sahiplenildi. Bakımsız ve harap durumdaki Dergâh, öncü canların özverili ve yürekli çalışmala­ rıyla geçmiş özüne uygun biçimde restore edilerek bugünkü durumuna getirildi. Bir inanç ve kültür yuvası durumundaki Dergâhımızı her yıl yüzbinlerce canımız ziyaret etmekte ve etkinliklerimizden yarar­ lanmaktadır. Şahkulu Sultan Dergâhı Vakfı yönetimi 6
  • 7. olarak siz sevgili canlara hizmet etmekten onur duyuyoruz. Yönetimimiz, Dergâhı­ mızın "Alevilerin-Bektaşilerin okulu olma" tarihsel işlevine sahip çıkarak bir dizi eği­ tim etkinliğini gerçekleştirmeye karar verdi. Eğitim-Araştırma. bilimselliği gerektirir. Bu nedenle yönetimimiz de Yazar-Araştırmacı Esat KORKMAZ'ı, eğitim-araştırma çalış­ malarının sorumluluğuna getirdi. Bizlerden maddi-manevi katkılarınızı, önerilerinizi esirgemeyeceğinizi biliyoruz. Hünkârımı­ zın dediği gibi; "Bir olalım, iri olalım, diri olalım" Bir olmazsak, iri olmazsak, diri olmazsak Alevi-Bektaşi aydınlanmasını, Alevi-Bek- taşi hümanizmini ve Alevi-Bektaşi ahlakını dünden bugüne taşıyamayız; şeriattan özgürleşemeyiz; toprağımızı ve insanımızı Ortaçağ değer ve kurumlarından kurtara
  • 8. mayız. Bir olalım, iri olalım, diri olalım ki Alevi-Bektaşi felsefesi, inancı, öğretisi, kültürü ve edebiyatı önce Dergâhımızda boy versin, sonra da tüm dünyaya yayılsın. Bizi geleceğe hazırlayacak kurumlarımız, örgütlerimiz canlanabilsin. Halk katında dünden bugüne edinilen ve yarınlara ışık tutacak olan deneyimlerimiz, deneyimlerimizin nedeni durumunda bulu­ nan felsefemiz, inancımız tek güvencemiz. Bu güvencenin aydınlığında siz sevgili canlara esenlikler dileriz. 8
  • 9. NİÇİN EĞİTİM? NASIL EĞİTİM? Hızlı yürüyelim de yazgımız öne geçmesin Alevilik-Bektaşilik bugün, sözel kültürden yazılı kültür durumuna dönüşme aşa­ masını yaşadığı için bir bakıma "kendine başkaldırı" içindedir. Anonim yanı egemen olan bu felsefe/ öğreti büyük ağırlıkla sö­ zeldir. Yazılı yanı kimi özgün yapıtların sayfalarında gizil durumda saklıdır. Ve an­ cak bir aydın katkısıyla açığa çıkarılabilir. Bunu gerçekleştiremezsek şeriatçı dinler karşısında Alevi-Bektaşi felsefesi yalnız bırakılmış olur. Köktendincilik “lehine" bu felsefe "kurban" edilir. "Yaşarken yeniden dirilmek" temel diyalektiğiyle yaşama geçecek olan bu felsefe, yaşama olanağı 9
  • 10. verilmeden “boğulur”. Alevi-Bektaşi felse­ fesinin "ölmeden evvel ölmek" tasarımı şeriatçı inancın “öldükten sonra dirilmek” biçiminde kemikleştirilen “mahşer" tasa­ rımına dönüştürülmüş olur. Şimdi bu sözlü gelenek yazılı bir iletişim durumuna dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu bir altüst oluş getirecektir. Sözlü geleneğin dünden gelen saygın kimlikleri ya da ku­ rumlan ile yer yer bir çelişki yaşanacaktır. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak gerekir. Çünkü, bu da kendi içinde bir "başkal- d/r/’dır. Toplumsal tarihte her başkaldırının bir “bedeli" vardır. Demek kı bu altüst oluş da bir "bedel" ister. Bugün yaşıyoruz ve "yazılı kültür"e geçmenin gerekliliğine tanık oluyoruz. Görüyoruz ki sözel geleneğin taşıyıcısı durumundaki “bellekler" Hakka yürümelerle sayıca azalıyor; sözlü kültür geleneğinin yaşam alanı her geçen gün biraz daha daralıyor. ı o
  • 11. "Biz her gün konuşuyoruz, biz her gün din­ liyoruz; bu sözel kültür sözel olarak son­ suza dek var olacaktır" diyenlere bir sözümüz var: Konuşma sadece birtakım sözcükleri ses aracılığıyla başkalarına iletme olmadığı gibi, dinleme de sadece işitme demek değildir. Böyle konuşulup böyle işitildikçe her geçen gün "biraz daha az şey" bilinecektir. Az şey bilen zor öğre­ neceğinden "açığı” kapatabilmek için sü­ rekli yalana başvuracaktır. Öyleyse yapılması gereken nedir? Yapılması gereken: sözel geleneğin taşıyıcısı olan "bellek" körelmeden aydın katkısıyla Anadolu Aleviliği olarak adlandır­ dığımız felsefi dini ya da bilgelik öğretisini, sözel malzemeden süzüp yazılı malzeme durumuna getirmektir. Bunu başarabilirsek Alevi-Bekataşi felsefesi, dünya felsefe lite- 11
  • 12. ratürünün. Alevi-Bektaşi öğretisi dünya bilim literatürünün bir parçası olacaktır. Sonuç olarak eğitim için “aydın katkısı" koşuldur. Eğitim etkinlikleri örgütlenirken geleneksel örgütlerde, yanı dergâhlarda, cemevlerinde. daha açık bir anlatımla “doğrudan demokrasi kurumlan "nda “yüz- yüze" eğitim temel alınmalıdır. Çünkü, sözel kültürün sözel yolla taşındığı kurum- larda yazılı kültüre alışkanlık ya da yat­ kınlık yoktur, varsa bile sınırlıdır. Aşabil­ mek için uzunca bir zamana gereksinme­ miz vardır. Çağdaş demokratik örgütlen­ melerde eğitim etkinlikleri hem yazılı ürünü ulaştırma, okuma alışkanlığını geliştirme biçiminde hem de “doğrudan" yani “yuz- yüze" eğitim karma olarak gerçekleşti- rilmelidir. Şahkulu Dergâhı, çağdaş koşullarda can­ landırılan geçmeşin geleneksel bir “okulu" olduğuna göre, eğitim etkinliklerimiz ağır- 12
  • 13. Iıklı olarak “yüzyüze eğitim" biçiminde ger­ çekleştirilmek durumundadır. Gelecekte daha güçlü olacağımız inancı içinde başlatacağımız eğitim çalışmalarını kısaca tanıtmak istiyoruz. Katkı, katılım sizden: hizmet bizden. Çünkü hizmet nö­ beti şu anda bizde: yarın, sîzlerin içinden kimileri üstlenecek bu görevi: O zaman katkı, katılım bizden, hizmet sizden ola­ cak. 1- Dedelik Eğitim Kursu: Kursun amacı, cemdeki 12 hizmet sıralamasında ilk sırada yer alan "cem/yönetme” hizmetinin sahibim yetiştirm aktır. Değerli öğretmen­ lerin ders vereceği kursun süresi 2 yıldır. Kursu başarıyla bitiren öğrencilere "dede­ lik yeterlik belgesi"verilecektir. Ocak 2004- te başlayacak kursa 25 yaşını doldurmuş, bağlama çalmayı bilen “Ocaklı" canlar katılabilecektir. 1 3
  • 14. 2- Alevilik Temel Eğitim Kursu: Kursun amacı, katılımcılara temel Alevi-Bektaşi değerlerinin, Alevi-Bektaşi kültürünün ve Alevi-Bektaşi yaşama biçiminin olmazsa olmaz ilkelerinin aktarılmasıdır. Değerli öğretmenlerin ders vereceği kursun süresi 2 yıldır. Kursu başarıyla bitiren öğrencilere "Temel Eğitim Yeterlik Belgesi" verilecektir. Ocak 2004’te başlayacak kursa her yaştan can katılabilecektir. 3- Düşünce Atölyesi: Atölye çalışmaları­ nın amacı, belli bir birikimi olan ve Aleviliğı- Bektaşiliği bütün yönleriyle öğrenmek isteyen canlara üst düzeyde eğitim ver­ mektir. Atölye çalışmaları süresiz olup her yıl tekrarlanacaktır. 4- Gençlik Seminerleri: Seminerlerin amacı, gençleri ve kurs öğrencilerini Ale- vilik-Bektaşilik konusunda üretici kılmaktır. 1 4
  • 15. Seminerler süresiz olup her yıl tekrar­ lanacaktır. 5- Kadın Canlara Yönelik Seminerler: Seminerlerin amacı, Alevilik-Bektaşilikte kadın, kadının sorumlulukları ve görevleri konularında katılımcı canları bilgilen­ dirmektir. Seminerler süresiz olup her yıl tekrarlanacaktır. 1 5
  • 16. EĞİTİM PROGRAMI insan için en tehlikeli kişi, kendisidir. * - Alevilik Nedir? a) Alevilik Teriminin Kökeni b) Geçmişle Alevilik Terimi Yerine Kullanılan Terimler *- Bâtınilik Nedir? a) Bâtıniliğin İslam Öncesi Kaynakları b) Hıris­ tiyanlıkta bâtınilik c) İslamiyette bâtınilik d) Bâtınilik ve Alevilik *- Heterodoksi Nedir? a) Heterodoksinin Kaynakları b) İslamiyette Hetero- doksinin Örgütlenmesi c) İslam Heterodoksisı Olarak Hz. Ali Hareketi d) Heterodoksi ve Alevlilik *- Tektanrıcı Dinlerin Yaradılış Tasarımına Karşı Varoluş Tasarımı a) Nesnel Doğa Tasarımı ve Doğada Değişim- Dönüşüm b) İnançsal Doğa Tasarımı ve Doğada Değişim-Dönüşüm c) Tanrı-Doğa-İnsan Üçlemesi­ nin Açılımı d) Nesnel İnsan Tasarımı ve İnsanda Değişim-Dönüşüm e) İnançsal İnsan Tasarımı ve İnsanda Değişim-Dönüşüm f) Hak-Muhammet-Ali Üçlemesinin Açılımı 1 6
  • 17. *- Anadolu Aleviliğinin Yapılanıp Biçimlenmesi a) Felsefi Bilgelik Olarak Anadolu Aleviliği b) Halk Bilgeliği Olarak Anadolu Aleviliği c) Beslenme Kay­ nakları ’ Anadolu Aleviliğini Kucaklayan Felsefe Yapısı a) Bâtıni Doğa Felesefesi b) Bâtıni Tarih Felsefesi c) Bâtıni Toplum Felsefesi '■Anadolu Aleviliğini Kucaklayan Tasavvuf Ya­ pısı a) Vahdet-i vücut b) Vahdet-i mevcut Anadolu Aleviliğinin Öğreti Yapısı a) Dört Kapı Kırk Makam’ın Kaynakları b) Dört Kapı Kırk Makam ’ Yaşama Biçimi Olarak Anadolu Aleviliği a) Laiklik b) Demokrasi c) Aydınlanma d) Hüma­ nizm e) Ahlak *- Anadolu Aleviliğinin Evrensel İlkeleri a) Dünyanın Dünyayla Açıklanması b) Doğanın, insanın ve Toplumun Özgürleştirilmesi c) Vahiyle Dünya-Toplum işlerinin Kesin Biçimde Birbirinden Ayrılması d) Doğrudan Demokrasinin Yaşatılması e) Aydınlanma, Hümanizm ve Ahlakın Toplumsal Olması vb. f) Batı Kaynaklı Evrensel ilkelerle Ana­ dolu Aleviliğinin Özünden Kaynağını Alan Evrensel İlkelerin Karşılaştırılması 1 7
  • 18. *- Anadolu Aleviliğinin İnanç Boyutu a) Bâtıni İnanç-Ortodoks İnanç Karşıtlığının Açılımı b) Bâtıni İnançta Değişim-Dönüşüm c) Alevi İnancının Dünyalaşması d) İnanç Yükümlülükleri * Alevi-Bektaşi Edebiyatı a) Nefesler b) içeri Nefesleri c) Dışarı Nefesleri *- Alevi-Bektaşi Müziği a) Alevi Müziği b) Bektaşi Müziği *- Cem ve 12 Hizmet a) Cem Teriminin Kökeni b) Cemin Toplumsal Kökeni c) 12 Hizmet d) 12 Hizmet Sahibi e) Temel Cemler f) Cemlerde Okunan Nefes, gülbank vb. * -Örgütlenme a) Geleneksel Örgütlenme b) Çağdaş Örgütlenme c) Geleneksel Örgütlenme ile Çağdaş Örgütlenme Arasındaki İlişkiler *- Alevi-Bektaşi Tarihi a) Bâtıni Tarih Felsefesinin Açılımı b) Babai Hare­ keti c) Hacı Bektaş Veli ç) Şeyh Bedrettin Hareketi d) Şahkulu Ayaklanması e) Nur Ali Halife Ayaklan­ ması f) Bozoklu Celal Ayaklanması g) Şah Veli Ayaklanması h) Süklün Koca-Zünnun Baba Ayak­ lanmaları ı) Atmaca Ayaklanması i} Zünnunoğlu Ayaklanması j) Veli Halife Ayaklanması k) Kalender Çelebi Ayaklanması I) Pir Sultan Abdal m) "Düzmece" Olayları n) Safevi Devleti o) Yavuz’un 1 8
  • 19. Alevî Kırımı ö) Ebusuud Efendi Fetvaları p) Os­ manlInın Alevi Politikası r) Yeniçeriliğin Kaldırılması s) Kurtuluş Savaşında Aleviler ş) Aleviler ve Cumhuriyet t) Atatürk Dönemi ve Aleviler *- Yaşayan Alevilik,Yaşatılacak Alevilik 1 s
  • 20. ŞEYH BEDRETTİN Örümceğe akıl vermeye kalkıp "en iyi ağı ben örüyorum" diyenlerden sakının. Toplumsal çelişkiler, yeni bir toplum yarat­ maya "tohum"sa eğer, bu tohumun çimlen­ me gücünü temsil eden bir toplumsal kimliği "bulmak" zorundadır. İşte tarihin o kesitinde bu toplumsal kimlik Şeyh Bed­ rettin olmuştur. Resmi tarihin bize ulaştır­ dığı bilgileri ölçü alırsak Şeyh Bedrettin'i yakalama"olanağını elde edemeyiz. Res­ mi tarih bilimden çok "söylenti"dr. tarihçi ise bilgin değil "anlatıcı'dır; “anlatıcı'hin kılavuzu da inançtır. Bu tür tarih anlayışı Ortaçağ’a egemendi aslında; inancın, "de­ netimi" eden kaçırdığı gün bu çağ sona 2 o
  • 21. erdi ve egemenlik “aklın" eline geçti. Ta­ rihin görevi, “soyutlanmış"kişi serüvenleri­ ni anlatmak değil, olayları yaratan toplum­ sal dönüşümleri araştırmak, olaya egemen olan düşünce örgüsünü, bu düşünce ör­ güsünün gelişim çizgisini geçmişten ge­ leceğe doğru izlemektir. Şeyh Bedrettin’i Yaratan Koşullar Şeyh Bedrettin olayında bu yapılmış mıdır? sorusuna olumsuz yanıt vereceğiz. Anlatılanlara biraz yakından baktığımızda olayların içinde ya da kıyısında Şeyh Bed­ rettin adının “gezindiğini" görürüz. Şeyh Bedrettin'i “dillendiren" toplumsal olaylar “örtük’tür; bütün eylem gücü, tasavvufi bir zemine taşınan Şeyh Bedrettin’in kişiliğin­ de toplanıvermıştir. Üretim ilişkileri, üretici güçlerin durumu, toplumsal bunalımlar, 2 i
  • 22. sarsıntılar, çalkantılar, toplumsal kurumlar- da gözlenen çözülmeler; yaşam koşulla­ rıyla yaşam değerleriyle İnanç koşulları inanç değerleri arasındaki uyuşmazlık, karşıtlık gözlerden “ırak’hr. “Kök"e inmek yerine “görüntü'yie yetinildiği hemen algı­ lanır. Asyalı kandaş insanların Anadolu topra­ ğına ayak basmasıyla “kurgu dünyası'ha. yani ahirete “gönderilen” güzellik, erdem, iyilik, yiğitlik, mutluluk, doğruluk, saygı, sevgi vb. oradan yaşanılan dünyaya ta- şınıvermiştir. Doğa ötesi inançlara karşı, doğaya yönelik inançlar “fışkırmış": me­ tafizik inanç değerleriyle yasamsa! bir kav­ gaya girilmiştir. Eski yeninin içinde, yem eskinin içinde “erimiş": ne eski ne de yem olan bir “bireşime” ulaşılmıştır. İnançla yaşam arasındaki “çelişki”, düşünebil­ menin aracı olmuştur. Resmi tarihte olaylar değil kişiler izlen- 2 2
  • 23. diğinden tarih bilinci de gelişemez. Bu nedenle resmi tarihin güdümündeki in­ sanın tarihi kendisiyle başlar, kendisiyle biter. Tarih bilincinden yoksunluk "akıldan inanca atlamayı" zorunlu olarak öne çıka­ rır; bilinç, “nesnel koşullarını” terkederek "masal” ya da “söylence" durumuna dö­ nüşür. Bu noktadan sonra artık tarih ger­ çekleştiği gibi anlatılmaz-yorumlanmaz; ya ne yapılır, “özlendiği" gibi "kurgulanır Ortada tarih diye iki şey kalır artık; ya “öven” masal ya da “söven" masal. Üretici güçler, var olan üretim ilişkilerinin yarattığı toplumsal çelişkileri kullanarak "yeni bir toplum" yaratmaya "soyundu­ ğunda" ya kendi yaratıcılığını “taşıyabile­ cek" bir önder yaratır ya da bunu önceden sezen yaratıcı önderi bulur. Kimdir bu yaratıcı önder? 2 3
  • 24. Bu önder, "çağının dışına çıkabilme" ye­ teneğini ya da henüz "tarih olmayan gele­ ceğe uzanma" becerisini gösterebilendir; tarihinin sınırına gelmiş değerlerı-kimliklerı yadsımasını bilendir. Bu yetenek ve bece­ rilerden yoksun olan bir insan ne denli ‘‘önder” kabul edilirse edilsin o "çağının sı­ nırları içinde" kalan, "başkalarının izini sü­ ren", zamanının "verdikleriyle yetinen", sili­ nip gideceği sonuna hızla kendini "tükete­ rek" yaklaşan bir kimliktir. İşte Şeyh Bedrettin, çağının sınırlarını aşacak bir kimliğin arandığı tarih kesitinde ortaya çıkmış bir önderdir. XIV. yy Osmanlı toplumunda başat öğe dindi; bu nedenle İslam inançlarının dışında, onları aşan yeni bir atılım beklenemezdi. Böylesi bir orıamda Şeyh Bedrettin'in düşüncelerinde görülen "diyalektik materyalizm", yanı "maddeci özellik" dışa vuramamış, “diyalektik idealist"bir inanç ağı içinde 2 4
  • 25. kalmıştır. Eğer bu çember kırılabilmiş olsaydı Şeyh Bedretttin, bir "dinsiz" olarak değil, toplum düzenini “maddeci” bir ya­ şama anlayışı üzerine oturtmak isteyen bir devrimci olarak yargılanırdı. Şeyh Bedret­ tin’i anlamak istiyorsak dinle ilgili inançları değil, bilimle, felsefeyle ilgili inançları öne almamız ve "yaratıcı" bir doğruiiuda yürü­ memiz gerekir. Hüzünlü Yaşam Şeyh Bedrettin’in yaşamı "aydın" olarak başladı, "bilim adamı"olarak devam etti ve "tasavvuf eri" olarak son buldu. Şeyh Bed­ rettin'i anlayabilmek için kaleminden çıktığı kabul edilen, uğruna yaşamını yitirdiği "Varidat"a başvurmak bir zorunluluk olarak öne çıkar. Şeyh Bedrettin’in, Edirne ilinin Simavna bucağında kadılık yapan İsrail’in oğlu 2 5
  • 26. olduğu; 1359’da orada doğduğu; şeriatla bağdaşmayan düşünceleri ve davranışları nedeniyle tartışmalı olmakla birlikte 1418' de Serez’de ölüm cezasına çarptırılarak asıldığı konusunda birleşilir. Pek az bilinen 60 yıllık bir yaşam. Bilinenler ise çoğun­ lukla tarihsel gerçeklerle çelişen “Söy­ lenceler"den öteye geçmiyor. Zorluk orta­ da; Bedrettin’i yaşama ortamının tarihsel bir olgu olarak ürettiği olayların içinde ele alıp inceleyen “bilimsel yapıt" adına yara­ şır çalışmalar da “sınırlı mı sınırlı". Bedrettin, bir kadının oğlu olarak, çağının öğretim-eğitim geleneği gereği Sünni inançlara uygun din eğitimi görmüştür; yani, şeriat kurallarına göre yetiştiği, genç­ liğinin böylesi bir inanç ortamında geçtiği anlaşılır. Doğduğu yerdeki eğitiminden sonra Konya’ya gittiği, orada bir süre kalıp okuduğu; daha sonra Kahire’ye giderek 2 6
  • 27. Şeyh Hüseyin Ahlati'den bilgiler edindiği yazılır ya da anlatılır. O dönemde Kahire, yalnızca medrese bilimlerinin değil, tasav­ vufla ilgili konuların da tartışılıp konuşul­ duğu bir yerdi: Anadolu, İran. Irak, Suriye, Kuzey Afrika vb. İslam ülkelerinden gelen çok sayıda tasavvuf eri Kahire'de toplan­ mış durumdaydı. Gerçi Bedrettin’in oraya gitmesi tasavvuf konularıyla ilgili değildi. Ancak medrese öğrenimi gördüğü süre içinde tasavvufla tanışmış ve şeriat/fıkıh alanını terketmiştir. Mısır'da eğitimini ta­ mamladıktan sonra şeyhi Ahlati’nin önerisi üzerine Tebriz e gitmesi, O'nun bir tasav­ vuf eri olduğunu kanıtlar. Bedrettin. Şeyh Hüseyin Ahlati’nin yanında bulunduğu süre içinde kendini tasavvufa vermiş, birkaç kez erbain çıkarmıştır. Erbain çıkarmaların Bedrettin’in iç kimliğinde çalkantılar ya­ rattığı anlaşılıyor. Sultan Berkuk’un şeyhi Ahlati’ye verdiği Mariye adlı cariyenin 2 7
  • 28. kızkardeşini Bedrettin’e vermesi, mürşi­ diyle ne denli yakın olduğunu ve sultan katında çok itibarlı bir yere sahip olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bedrettin bu cariye ile evlenmiş ve ilk oğlu İsmail doğmuştur. Şeyh Hüseyin Ahlati'nin hastalanması üzerine yerine geçen Bedrettin böylece şeyh aşamasına yükselmiş ve Şeyh Bed­ rettin adıyla anılmaya başlamıştır. Bedret­ tin Ahlati'nin yanında, onun etkisiyle ilk su- filerin "arınma" yöntemini uyguladı bir ba­ kıma: İçe kapanışla, dünyadan el etek çe­ kişle gerçeği arıyordu. Bu yaşama biçimi: daha önce öğrendiklerini terkedip terkede- meme çelişkisi onda kimi bunalımlar ve sarsıntılar yaratmıştı. Yemeden içmeden elden geldiğince kaçınması, çok azla ye­ tinmesi sağlığını bozmuş, güçten düşür­ müştü. Bederettin'in yaşam "çırpınışları" şeyhi Hüseyin Ahlati'nin gözünden kaçmaz ve onu hem hava değişimi, hem de halife 2 8
  • 29. si olarak Tebriz’e gönderir. Bedrettin Teb­ riz’de tasavvufa ilişkin bilgilerini geliştirme- genişletme olanağımı buldu. Bu dönemde tartışmalı olmakla birlikte Timur'un çevre­ sine girdiği ve onun katında, bilginlerle tartıştığı anlatılır. Bedrettin’in gıtttiği yerlerde kaç yıl kaldığı, neler okuduğu, hangi kaynaklardan yarar­ landığı, ne gibi ilişkiler içine girdiği tar­ tışmalıdır. Edirne, Konya, Kahire ve Tebriz gibi birbirinden çok uzak yerlerde kalması, öğrenim görmesi öyle birkaç yıl içinde ola­ cak şey değildir. Sonra Anadolu’ya dönen Bedrettin adını iyice duyurmuş durumdadır. Bir süre Ana­ dolu'yu dolaştıktan sonra Edirne'ye döner. Musa Çelebı’nin kazaskeri olarak göreve başlar(1410-1413). Yıldırım Bayezid’in An­ kara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi ve ardından ölmesiyle kardeşler arasında taht kavgası başlar. Musa Çelebi’nin egemen 2 9
  • 30. liği fazla uzun sürmez; kardeşi Mehmet Çelebi onu yenerek yönetime el koyar; Bedrettin’i de İznik’e sürer. Sürgün döne­ minde Börklüce Mustafa Karaburun'da, Torlak Kemal ise Saruhan’da ayaklanır. Şeyh Bedrettin Deliormanlar’a geçer, ya­ kalanır ve Serez’e getirilir; asılarak ya­ şamına son verilir(14l8). Kemiklerinin Serüveni “İpe çekilmesinden" sonra kemiklerinin öyküsü de bir hüzünlüdür Şeyh Bedret­ tin’in: Naaşı tekkesinin bahçesine gömülür ve yaklaşık 5 asır boyunca Serez’de kalır. Lozan Anlaşması ndan sonra uygulanan zorunlu göç sırasında Serezli yandaşları mezarı açar ve İstanbul’a Bedrettin’in kemikleriyle birlikte gelirler. Çinko bir kutu içindeki kemikler 16 yıl boyunca Sultan Ahmet Camii’ndeki bir dolapta saklanır; oradan Topkapı Sarayı’na gönderilir ve 20 3 o
  • 31. yıl da sarayda bekletilir. Şeyh Bederettin ikinci mezarına ancak 1961’de kavuşabilir: Kemikler. Bakanlar Kurulu'nun 23 Ekim 1961’de aldığı 5/1840 Sayılı Karar’la Ca- ğaloğlu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi'ne törenle defnedilir. Türbenin neresine? der­ seniz, söyleyelim: Bina’nın dışına, dış du­ varın hemen yanına gömülür. İki yıl önce­ sine kadar Bedrettin’in gömülü olduğu yer­ de. yani su oluğunun altında bir taş ya da o yerin mezar olduğunu gösteren tek bir işaret bile yoktu. Birkaç metre ilerisindeki açık hava kahvesinin müşterileri ve Sultan Mahmut Türbesi’nın ziyaretçileri Bedrettin’ in mezarı üzerinde gezindiler. Mezarının adına yaraşır biçimde onarıl­ ması kimi örgütlerin ve kimliklerin günde­ mine gelince Kültür Bakanlığı ya da Tür-be yetkilileri, sıradan bir mermer üzerine adını, doğum ve ölüm tarihlerini yazıp mezarın başına yerleştirdiler. 3 ı
  • 32. Tarih Bizi Yargılamadan Şeyh Bedrettin’e Sahip Çıkalım 1400'lerın başında Anadolu'da/' Trakya’da/ Balkanlar'da, feodal bir devletin egemen­ liği altındaki coğrafyada, temel üretim ze­ mininde, yani toprak-otlak üzerinde belir­ leyici üretici güçler, yani köylüler-çobanlar- zanaatkârlar Şeyh Bedrettin’in önderliğin­ de; İsa-Musa-Muhammet şeriatına, bu şeriatı ideoloji edinen ve yerleşik yaşamı güden devlete/devletin kurumlarına "ta­ vırlı" bir kanalda, ilksel eşitlikçi toplum de­ ğerlerini yeni bir yorumla yaşama geçire­ rek. tarihte ilk kez kapitalizmi/sosyalizmi "öteleyen" ve insanlığa kesin kurtuluş getirecek olan ‘‘kâmil toplumu" kurmaya "cüret" etti. 3 2
  • 33. Kâmil toplum, genelde Anadolu bâtınile- rinin, özelde Alevilerin-Bektaşilerin felse- felerine/öğretilerine ve yaşama biçimlerine uygun olarak inasanlığı kurtuluşa taşımak için tasarımladıkları; devletin, sınıfların, özel mülkiyetin ve paranın olmamasıyla belirgin, herkesin yeteneğine göre üretime katkıda bulunduğu, gereksinimine göre toplumsal üretimden pay aldığı kusursuz toplumdur. işte Şeyh Bederettin. bu "düşü" uygulana­ bilir toplumcu toplumsal bir projeye dönüştürdü: Şeyh Bedrettin İznik’te sür­ gündeyken İzmir Karaburun'da isyanı baş­ latan Börklüce Mustafa ve Manisa Saru- han’da isyanı başlatan Torlak Kemal, şöyle haykır iyordu: “Yeryüzü, bütün insanların ortaklaşa yarar­ lanmasına açık bir yaşama alanıdır; bu ya­ şama alanında çalışan geçinir, çalışmayan 3 3
  • 34. silinip gider. Toplum, bireylerin oluştur­ duğu, ortaklaşa bir kuruluştur; bu nedenle bütün toplum malları ortaktır: mal sahipliği doğaya aykırıdır. Toplumda kimsenin kim­ seyi baskı altına almaya, özgürlüğünü ortadan kadırmaya ya da kısıtlamaya ne hakkı ne de yetkisi vardır." Ve konuşmalarını pirlerinin şu ünlü özde­ yişiyle sonlandırıyorlardı: “Yarin dudağından gayri her şey her yerde ortak olmak için ileri." Sonuçta İzmir, Manisa ve Balkanlarda başlatılan isyanlar kanla bastırıldı: köylü devrimi susturuldu: onbınlerce köylü öldü­ rüldü. Yakalanan Şeyh Bedrettin 18 Aralık 1418'da Serez'de ipe çekilerek idam edil­ di. Bizlere düşen, suskunluğumuz, ilgisizliği- 3 4
  • 35. mız utanca, giderek suçluluğa dönüşme­ den Şeyh Bedrettin’i layık olduğu yere oturtmak, O’nu anlamak. O’nu anlatmak, insanımıza ve insanlığa tanıtmak, O'nun düşünü geleceğe taşımak olmalıdır. Öneriler a) Şeyh Bedrettin’in ölüm yıldönümü olan 18 Aralık’ta Serez’de “üretici" bir halk şöleni düzenlenmeli, bu şölen takvime bağlanarak her yıl yinelenmeldir. b) Şeyh Bedrettin'in İstanbul’daki bakımsız durumdaki mezarı adına yaraşır biçimde onarılmalıdır. c) Şeyh Bedrettin için uygun bir yerde “makam" olarak algılanacak bir “Anıt- mezar" yapılmalıdır. 3 5
  • 36. d) Şeyh Bedrettin düşüncesinin/inancının/ isyanının işlendiği ulusal bir sempozyum düzenlenmelidir. e) Belirlenecek yazarlarla Şeyh Bedrettin için bir kitap hazırlanmalı: geliri Şeyh Bed­ rettin etkinliklerinde değerlendirilmelidir. 3 6
  • 37. MENEMEN KALKIŞMASINDAN KAHRAMANMARAŞ CANKIYIMINA “Şeriatla birlikte özgürleşme"yolu terkedilmeden, "şeriattan özgürleşmeden" laik olunmaz. 1978'in son ayma girilirken "ortalık", şeriat özlemi çeken köktendincilerin, “Türk-İslam Sentezi’he "yatırım” yapan ve devleti ele geçirmek isteyen faşistlerin, bunları yön­ lendiren ve güden CİA ajanlarının, MİT ve Kontrgerilla görevlilerinin kitle katliam­ larına "gebe” idi. Bu noktaya "dün'den gelmiştik; uzak geleceğe umutla bakmakla 3 7
  • 38. birlikte yakın “gelecek"için aynı şeyi söyle­ mekte zorlandığımız da bir gerçekti. Kemalist Devrim e Karşı Şeriatçı Kalkışma Menemen’de Kubilay'ın kör bir testereyle şehit edilmesi; emperyalizme karşı kurtu­ luşu gerçekleştiren Kemalistlere. Kema- listlerin yaşama geçirmeye çalıştığı “de­ mokratik devrim"e karşı, hukuk yanı geçer­ siz kılınarak vicdanlara ıtilen/sıkıştırılan. iktidardan alaşağı edilen köktendincilığın. yani şeriatın, umutsuz bir “kalkışmasıydı. Egemenliğin Tanrı'dan alınarak halka veril­ diği süreci tersine çevirmek isteyen kök- tendinci bir “cüret"t. Cumhuriyeti kuranlar Menemen’de; "ahlak ve öte dünya öğretisi" olarak “hapsedildiği vicdanlara “dar gelerek" sokaklara taşan şeriatçı şiddete, kurulan ve yaşatılmak 3 8
  • 39. istenen demokrasinin gereği, devrimci şiddet uyguladı; onu, yeniden olması ge­ reken yere. “vicdanlara” itti. Çünkü yaşa­ ma geçirilmeye çalışılan demokratik dev­ rim. feodal bir rejim yıkılarak, ona son veri­ lerek, emperyalizmin egemenliği kırılarak gerçekleştirilmişti. Sokağa taşan şeriat yo­ luyla Ortaçağ'ın yeniden hortlatılmasına; gericiliğe ve gerici şiddete izin vermek, ona özgürlük tanımak devrimin boğulması demekti. Demokrasi. Ortaçağ gericiliğinin tasfiyesi temelinde ve egemenliğin halkta olduğu; bireyin ulaşamadığı/ bilemediği/ bilemeyeceği ilahi bir gücün tartışı- lamaz/esnetilemez buyrukları yerine kendi özgür iradesinin seçeneklerine göre dav­ randığı bir zeminde kurulur/boy atar/ yapı­ lanırdı: toplumsal-ekonomik. siyasal ve kültürel bir devrim olarak kendini örgütler­ di. Bu yolla, feodal siyasal egemenlik sis­ temini kırar: feodal iktidarın temelini 3 9
  • 40. oluşturan ilişkileri çözer/dağıtır/temizler; emekçıyi/üreteni, toprağa ve dinsel kurum- lara bağımlılıktan kurtarır; ruhbanlığın zin­ cirlerini parçalar; feodal bağımlılıkları, Or­ taçağ değerlerini yeniden üreterek Or­ todoks dinin değerelerini toplumun düşün­ cesine katan, giderek ilahi bir toplumsal bilinç oluşturma yoluna giren şeriatçı ide­ olojiyi kökünden kazırdı. Şeriattan Özgürleşme İşte özgürlük denilen şey, böylesi bir mü­ cadelenin, kan akıtılarak, bedel ödenerek verilen bir kavganın yol açtığı toplumsal düzeydeki devrimci değişmenin/ dönüş­ menin ürünü olabilirdi. Eğer Ortaçağ geri­ ciliği tasfiye edilemezse, günümüze uza­ nan Ortaçağ değerleri kınlamazsa özgür 4 o
  • 41. lük de, özgür birey de olamaz. Kul zemi­ ninde ve kaderin, tevekkülün belirleyicili­ ğinde adım adım bireyin/topluluğun /toplu­ mun tavrına, ilahi bir ideolojinin "dikte ettir­ diği” bir süreç egemen olmaya başlar. Öz­ gürlüğün boy vereceği, özgür bireyin do- ğacağı/yetişeceği/devineceği alanlar dara­ lır ya da ortadan kalkar. Sonuçta öyle oldu: Ortadan kalktı. Anadolu toprağında bu hesaplaşma süreci bir türlü yaratılamadı. Aradan 70 küsur yıl geçti; oradan buraya uzanan tarihe baktığımız­ da, devrimin/demokrasinin "boğazlanma­ sını” izliyoruz. Kahramanmaraş Cankıyımı Dünümüzü bugüne taşırken bellekte tutmanın ve aktarmanın en iyi aracı, felsefemizi ve inancımızı yaşamımızın hizmetine vermektir. 4 1
  • 42. Ödünler verile verile palazlanan o günün köktendinciliği/şeriatı. 1978 yılı yaşanırken "barınağından" çıkarak yaşanılan yere el atmaya kalkıştı; devlet dini olarak doğu­ şunun anısını “canlı" tutarak kendisine oı- çilen konuma/duruma “dar" geliyor sıkıntısını gerçek birey, toplum sıkıntısının bir “uzantısı", "anlatımı”biçiminde göstere­ rek. “cehennemlik" dünyayı, “cennetlik" yapmaya “soyunuyordu". Tüm gerici güç­ ler “el birliği" etmiş, şeriatı yeniden “do­ ğuma" hazırlıyordu. Günler olaylara "to­ h u m d u Amerika Türkiye'yi “terbiye etme­ ye" hazır öğretmen rolünde; MİT, Kont- rgerilla emrinde; faşistler ve dinciler maşa. Aleviler, devrimciler ve sosyal-demokratlar düşmandı. Koşar adım iç savaş. Koşullar CIA Ajanı Peck’in kitle katliamları
  • 43. I yaratma planının “kanalına oturduğunu” gösteriyordu: 19 Aralık 1978 günü, Kah­ ramanmaraş'ta. bir ülkücü, saat 21 sula­ rında Çiçek Sineması nı bombaladı: bom­ balama olayı, katliama giden olaylar zin­ cirinin ilk adımı oldu. Sinemada o anda "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı “Sov- yetler Birliğinde komünist zulmü” anlatan bir film oynuyordu. Bombanın atılmasıyla birlikte, Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup faşist, "Kanımız Aksa da Zafer İslamn", "Ya Tam susturacağız. Ya Kan kusturacağız". “Müslüman Türkiye" vb. Sloganlar atarak seyirci kitlesini galeyana getirdi: harekete geçen kitle CHP il binasına saldırdı, izle­ yen gün Kahramanmaraş'ta. Alevilere ait bir kıraathane bombalandı. 21 Aralıkta 2 TÖB-DER’li öğretmen öldürüldü. Ertesi gün, öldürülen öğretmenlerin cenazesini taşıyan kalabalığa faşistlerin yönlendirdiği bir topluluk. “Komünistlerin. Alevilerın 4 3
  • 44. cenaze namazı kılınmaz"diyerek saldırıya geçti. Bağlarbaşı Camii imamı Mustafa Yıldız cemaata şöyle sesleniyordu: "Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olun­ maz: bir Alevi öldüren beş sefer hacca git­ miş gibi sevap kazanır; bütün din kar­ deşlerimiz hükümete ve komünistlere, din­ sizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni iman­ sızları temizleyeceğiz." Gerilimin çatışmaya dönüşmesi üzerine törene katılanlar dağılınca cenazeler orta­ da kaldı. Güvenlik güçlerinin herhangi oır müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan kitle, kent çarşısına yöneldi: Alevilere ve CHP’lilere ait birçok işyeri tahrip edildi: 3 kişi öldürüldü. Aynı günün gecesi, faşist ajitatörler kent sokaklarında dolaşarak "Solcu Alevilerın silahlı saldırı yapacağını' 4 4
  • 45. yayarak herkesin silahlanmasını sağladı­ lar. Aralığın 23’ünde, Kahramanmaraş’taki olaylar karşılıklı çatışma boyutunu aşarak solculara ve Alevilere yönelik tek yönlü bir katliama dönüştü: Henüz kente askeri güç sevkedilmemişti. Saldırıların yer yer polis kuvvetlerine yönelmesi üzerine “polis-halk çatışmasını önleme" gerekçesiyle sabah saatlerinde kentteki tüm polisler görev dışı bırakıldı. İzleyen gün Kahramanmaraş’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi: Sokağa çıkma yasağı vardı ama buna görev dışı bırakılan "güvenlik güçleri dışında" uyan da pek yoktu. Faşistlerin çevre köy ve ilçe­ lerden taşıdığı silahlı grupların da takviye­ siyle iyice azgınlaşan saldırganlar. “ Ko­ münistleri bırakmayalım. Allah yoluna kesin, Sütçü imam aşkına vurun", “ Bugün cihad günüdür bir Alevi öldüren cennete gider". "Alevileri öldürelim, memleketten temizleyelim”, "Alevileri öldürün, şahit kal- 4 5
  • 46. masın" naralarıyla Alevılerın yaşadığı Yörükselım, Yenimahalle. Serıntepe. Ma- ğaralı, Karamaraş mahallelerine saldırıya geçti; sokak sokak tarandı, bombalandı; önceden işaretlenen Alevi evleri özel olarak kundaklandı; "Alevilerin dinsiz ve sünnetsız olduğu"yayıldığından erkeklerin pantalonları indirilerek sünnetli olup olma­ dığı kontrol edildi; ölülerin ve yaralıların ta­ şınması engellendi; tedavi edilmesin diye hastaneler kuşatıldı; insanlar kadın-erkeK, hamile, çocuk-yaşlı, hasta, yaralı ayrımı yapılmadan katledildi. Kayseri'den getiri­ len Hava İndirme Birlikleri. Gaziantep'ten getirilen jandarma, gökte uçan uçaklar bile olayları önleyemedi; sözde kent havadan kontrol ediliyordu; yerde ise eli kanlı faşist­ ler ve provokatörler Alevi canı, devrimci canı “alıyorlardı”. Aralığın 25'inde akşama doğru olaylar yatıştı: Resmi rakamlara göre 111 kişi 4 6
  • 47. öldü: yüzlerce Kişi yaralandı: 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkıldı. Katliamın ardından Alevılerın büyük bir çoğunluğu kenti terket ti. Eretesi gün Kahramanmaraş olayları nedeniyle 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. NE YAPMALIYIZ? Kahramanmaraş Cankıyımı bir yas: uy­ garlığımızın yara izi: irin toplayan bir yara. Bu yası, toplum dışı kalmış duygusal­ lığımıza dönüştürmek değil bizim görevi­ miz. Tam tersine yasımızı güncelleştirip bi­ reylerin ve toplumun yüreğine taşımak, Kahramanmaraş’ta kıyıma katılanların gü­ nümüzdeki toplumsal temsilcilerini "teşhis edecek anahtar"durumuna getirmektir. Si­ nirimizi ve öfkemizi, kesintisiz bir demok­ rasi kavgasının ivmesi durumuna dönüş- türemezsek eğer suçluyuz demektir. Açık­ tır ki resmi tarih sürecinde her Alevi-Bek- 4 7
  • 48. taşi biraz alınyazısının çocuğudur. Alınyazısına karşı koymayı Düşünüyorsa bir Alevi Bektaşi, alınyazısını da karşı koyuşunun tam önüne yerleştirmek zorundadır 48