SlideShare a Scribd company logo
1 of 47
Yaşlanmayacak Çocuklar
“ Sabredenleri Müjdele. O sabredenler ki, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’ın Kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz’ derler.” Bakara- 155, 156
Kur’an-ı Kerim’in Vakıa Suresi 17. ayetinde yer alan “Ebediyyen Yaşlanmayacak Çocuklar” ifadesi, müminlerin buluğ çağından önce vefat eden çocuklarının,…
Cennette ebedi, sevimli, Cennete layık bir çocuk olarak kalacaklarına işaret eder ve anne babalarına verileceklerini müjdeler.
Bilindiği gibi çocuk sevme zevki, dünyanın en büyük zevklerinden biridir. Her türlü sıkıntısını çekmesine rağmen, anne-babalar çocuklarını dünya kadar sever, onlarla neşelenir ve mutlu olurlar.
Peki cennette çocuklar olacak mı?
Bu dünyada bulunan tüm zevklerin ve nimetlerin asılları Cennettedir. Bu dünya tatma dünyası olup, doyma dünyası değildir. Doyma yeri Cennettir. Allah, burada bize tattırdığı tüm nimetlere Cennette sonsuz olarak bizi doyuracaktır.
Yalnız, ebedi gençlik ve güzellik yurdu olan Cennette, aile hayatı olmasına rağmen, ölmek olmadığı gibi, doğmak da söz konusu değildir…
Peki, yeni çocuklar doğmayacağına göre Cennet çocuksuz mu olacak? Çocuksuz bir ev bile eksik olurken, çocuksuz bir cennet eksik olmuş olmaz mı? Elbette olur.
İşte Allah, hiçbir eksiğin olmayacağı Cennette, dünyada çocuk yaşta ölenleri yine çocuk yaşta yaratacak ve böyle bir eksikliğe meydan vermeyecektir.
Değişik yaşlarda yaratılacak cennet çocukları, Cennet halkına, özellikle de anne- babalarına sonsuza kadar çocuk sevme zevkini tattıracaklardır.
Onlar son derece sevimli halleriyle Cennet ehlinin sevinçlerine sevinç katacak, Cennetin neşe ve huzur kaynağı olacaklardır.
Demek ki Çocukları ölen aileler, dünyada on sene kadar kısa bir zamanda, o da elemlerle karışık çocuk sevgisinden mahrum bırakılmalarına karşılık, elemsiz milyonlar sene çocuklarını sevip okşama hakkı kazanıyorlar.
Üzülecek bir şey yok! Çocuğunuz ‘Cennet Çocuğu’ olarak seçilmiştir. Ve orada yine size verilecektir. İşte Kur’an size bu müjdeyi veriyor.
“ Dünya bütün muhteşemliği ile, ahirete oranla bir zindan hükmündedir.”
Düşünün ki siz bir zindanda bulunuyorsunuz. Yanınızda sevimli bir çocuğunuz var. O zor şartlarda hem kendi eleminizi, hem de çocuğunuzun elemini çekiyorsunuz. Çünkü onu rahat ettiremiyorsunuz.
O ülkenin şefkatli hükümdarı, size bir memuruyla şöyle bir haber gönderiyor; “Şu çocuk her ne kadar senin evladınsa da benim ülkemin insanıdır…
Onu rahat ettirmek için senden alacağım ve güzel bir sarayda her türlü ihtiyacını karşılattırıp beslettireceğim. Sonunda sana geri vereceğim.”
Siz ağlayıp sızlamaya başlıyorsunuz. “Benim tek teselli kaynağım olan evladımı vermeyeceğim” diyorsunuz.
Zindan arkadaşlarınız size diyor ki, “Niye bu kadar üzülüp feryat ediyorsun. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk bu pis, kokuşmuş, sıkıntılı zindandan kurtulup, güzel bir saraya gidecek ve rahat edecek.”
“ Eğer çocuk saraya gidip, hükümdarın himayesine girse, hükümdar onun sayesinde belki sana da iyilik düşünür. Onu seninle görüştürmek için onu zindana göndermez, seni zindandan çıkarıp saraya davet eder.”
İşte şimdi böyle düşünmelisiniz: “Vefat eden çocuğum, masumdur. Onu yaratan Allah, benden daha çok şefkatli ve merhametlidir…
Dolayısıyla onu dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennet sarayına aldı. Melekleri Ona arkadaş yaptı. Orada hiçbir sıkıntı çekmeyecek…
O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, hayatın zorluklarıyla boğuşup duracaktı, kim bilir ne şekle girecekti?
Belki de çokları gibi, ne burada mutlu olacak, ne de Cenneti kazanabilecekti. Şimdi ise kurtuldu…
Ayrıca benim  de  kurtulmama vesile olabilir. Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum.
Kendim içinse, bu ölümü Allah’a dönüş vesilesi yapmalıyım.
Dünyanın faniliği apaçık ortaya çıktığına göre artık ahirete yönelip, o sonsuz hayatı kazanmaya çalışmalıyım.
İnşallah, Allah çocuğumu bana şefaatçi yapar ve onun sayesinde beni de affedip Cennet sarayına alır.
Orada tekrar çocuğuma kavuşurum. Bir daha ayrılmamacasına beraber olur; dünyada beş-on sene sevemediğime karşılık, ebediyyen sever ve mutlu olurum.”
Bu dünya içindekilerle beraber Allah’ın mülküdür. Bize ait bir şey yoktur. “Bizim” dediklerimiz de aslında bizim değil, bizde emanettir.
Her şeyin asıl sahibi Allah olduğu gibi, çocuklarımızın sahibi de odur ve onları bize emanet vermiştir. Bakımlarını bize yaptırıyor ve bizi onlara hizmet ettiriyor.
Bu hizmetimize karşılık, peşin bir ücret olarak lezzetli bir şefkati bize vermiş; onları severek mutluluk hissediyoruz.
Onlar, Allah’ın bizdeki emanetleri olduğuna göre ve binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibi O olduğuna göre; onları alması niçin bize bu kadar dokunuyor?
Allah’tan şikayet etmek, ümitsizce feryat etmek, aslında bu temel gerçeği unutmaktan kaynaklanıyor.
Bizim olmayan bir şeyi, bizim olarak görüyoruz, onu sahipleniyoruz ve sonra da bizden alınmasına tahammül edemiyor, feryat ediyoruz.
Bu dünya, kimse için ebedi kalma yeri değildir. Çocukların ayrılığı da, diğer ayrılıklar da sonsuza kadar devam etmeyecektir. Eğer öyle olsaydı, ümitsizce acı ve elem çekmenin bir manası olurdu.
Fakat madem dünya herkes için bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse biz de oraya gideceğiz.
Hem kabir hayatında hem de Cennette görüşüp beraber olacağız.
Öyleyse, Allah’ın hükmüne razı olmalı, “O verdi, O aldı” deyip sabır göstermeliyiz.
Cevizin içini bilmeyen, tamamını dışındaki sert kabuk gibi zanneder. Ölüm ve kabir de zahiren ürkütücü ve dış yüzü itibariyle soğuk göründüğünden, çoğu insanı korkutmaktadır.
Halbuki cevizin içi gibi, ölümün iç yüzü mümin için güzeldir ve tatlıdır. Kelebeğin kozadan çıkıp çiçek bahçelerinde özgürce dolaşması kötü bir şey midir?
İnsanlar ölümü tanımadıkları için, hayatı da yanlış anlıyorlar. Hayatın yanlış anlaşılması ise, ölümü korkunç hale getiriyor gözümüzde.
Misafir olarak bulunduğumuz bu dünyayı “asıl vatan” gibi görüyoruz; sonra da asıl vatana gitmekten ve çocuklarımızı göndermekten korkuyoruz.
İşte bundan sonra kalbimizin bir parçası olan çocuğumuzu gönderdiğimiz ahiret diyarına ve Cennete daha çok ilgi duymalıyız.
“ Dünya madem fanidir, değmiyor alaka-i kalbe” deyip bundan sonraki hayatımızı ahirete yönelik yaşamalıyız…
Metin:   Seyfeddin BULUT- ‘Çocuk Taziyenamesi (17. Mektup) Şerhi’nden alıntı www.yolyordam.com

More Related Content

More from yolyordam yolyordam (20)

Ben insanım!-2
Ben insanım!-2Ben insanım!-2
Ben insanım!-2
 
Ben insanim 1
Ben insanim 1Ben insanim 1
Ben insanim 1
 
Doğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları GötürürDoğrular yanlışları Götürür
Doğrular yanlışları Götürür
 
Beni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan ManzaraBeni Yavaslatan Manzara
Beni Yavaslatan Manzara
 
Cennetlik Hayvanlar
Cennetlik HayvanlarCennetlik Hayvanlar
Cennetlik Hayvanlar
 
Günün Sözü!
Günün Sözü!Günün Sözü!
Günün Sözü!
 
Şimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal ZamanıŞimdi Hasbihal Zamanı
Şimdi Hasbihal Zamanı
 
Sabır ve Şükür
Sabır ve ŞükürSabır ve Şükür
Sabır ve Şükür
 
Sevgili Paylaşılmaz
Sevgili PaylaşılmazSevgili Paylaşılmaz
Sevgili Paylaşılmaz
 
Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!Hepsi Boş Geçti!
Hepsi Boş Geçti!
 
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!''Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
'Allah Varsa Beni Cezalandırsın!'
 
Sevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz ŞeySevmediğiniz Şey
Sevmediğiniz Şey
 
Kolomb'un Yumurtası
Kolomb'un YumurtasıKolomb'un Yumurtası
Kolomb'un Yumurtası
 
Seneler Geçerken
Seneler GeçerkenSeneler Geçerken
Seneler Geçerken
 
Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!Seslerin En Çirkini!
Seslerin En Çirkini!
 
En Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: HacEn Buyuk Kongre: Hac
En Buyuk Kongre: Hac
 
Beklenmeyen Zil
Beklenmeyen ZilBeklenmeyen Zil
Beklenmeyen Zil
 
Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!Kitapsız Okuma!
Kitapsız Okuma!
 
Kutsal Çile
Kutsal ÇileKutsal Çile
Kutsal Çile
 
Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?Kim Çok Zevk Alır?
Kim Çok Zevk Alır?
 

Yaşlanmayacak Çocuklar

  • 2. “ Sabredenleri Müjdele. O sabredenler ki, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’ın Kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz’ derler.” Bakara- 155, 156
  • 3. Kur’an-ı Kerim’in Vakıa Suresi 17. ayetinde yer alan “Ebediyyen Yaşlanmayacak Çocuklar” ifadesi, müminlerin buluğ çağından önce vefat eden çocuklarının,…
  • 4. Cennette ebedi, sevimli, Cennete layık bir çocuk olarak kalacaklarına işaret eder ve anne babalarına verileceklerini müjdeler.
  • 5. Bilindiği gibi çocuk sevme zevki, dünyanın en büyük zevklerinden biridir. Her türlü sıkıntısını çekmesine rağmen, anne-babalar çocuklarını dünya kadar sever, onlarla neşelenir ve mutlu olurlar.
  • 7. Bu dünyada bulunan tüm zevklerin ve nimetlerin asılları Cennettedir. Bu dünya tatma dünyası olup, doyma dünyası değildir. Doyma yeri Cennettir. Allah, burada bize tattırdığı tüm nimetlere Cennette sonsuz olarak bizi doyuracaktır.
  • 8. Yalnız, ebedi gençlik ve güzellik yurdu olan Cennette, aile hayatı olmasına rağmen, ölmek olmadığı gibi, doğmak da söz konusu değildir…
  • 9. Peki, yeni çocuklar doğmayacağına göre Cennet çocuksuz mu olacak? Çocuksuz bir ev bile eksik olurken, çocuksuz bir cennet eksik olmuş olmaz mı? Elbette olur.
  • 10. İşte Allah, hiçbir eksiğin olmayacağı Cennette, dünyada çocuk yaşta ölenleri yine çocuk yaşta yaratacak ve böyle bir eksikliğe meydan vermeyecektir.
  • 11. Değişik yaşlarda yaratılacak cennet çocukları, Cennet halkına, özellikle de anne- babalarına sonsuza kadar çocuk sevme zevkini tattıracaklardır.
  • 12. Onlar son derece sevimli halleriyle Cennet ehlinin sevinçlerine sevinç katacak, Cennetin neşe ve huzur kaynağı olacaklardır.
  • 13. Demek ki Çocukları ölen aileler, dünyada on sene kadar kısa bir zamanda, o da elemlerle karışık çocuk sevgisinden mahrum bırakılmalarına karşılık, elemsiz milyonlar sene çocuklarını sevip okşama hakkı kazanıyorlar.
  • 14. Üzülecek bir şey yok! Çocuğunuz ‘Cennet Çocuğu’ olarak seçilmiştir. Ve orada yine size verilecektir. İşte Kur’an size bu müjdeyi veriyor.
  • 15. “ Dünya bütün muhteşemliği ile, ahirete oranla bir zindan hükmündedir.”
  • 16. Düşünün ki siz bir zindanda bulunuyorsunuz. Yanınızda sevimli bir çocuğunuz var. O zor şartlarda hem kendi eleminizi, hem de çocuğunuzun elemini çekiyorsunuz. Çünkü onu rahat ettiremiyorsunuz.
  • 17. O ülkenin şefkatli hükümdarı, size bir memuruyla şöyle bir haber gönderiyor; “Şu çocuk her ne kadar senin evladınsa da benim ülkemin insanıdır…
  • 18. Onu rahat ettirmek için senden alacağım ve güzel bir sarayda her türlü ihtiyacını karşılattırıp beslettireceğim. Sonunda sana geri vereceğim.”
  • 19. Siz ağlayıp sızlamaya başlıyorsunuz. “Benim tek teselli kaynağım olan evladımı vermeyeceğim” diyorsunuz.
  • 20. Zindan arkadaşlarınız size diyor ki, “Niye bu kadar üzülüp feryat ediyorsun. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk bu pis, kokuşmuş, sıkıntılı zindandan kurtulup, güzel bir saraya gidecek ve rahat edecek.”
  • 21. “ Eğer çocuk saraya gidip, hükümdarın himayesine girse, hükümdar onun sayesinde belki sana da iyilik düşünür. Onu seninle görüştürmek için onu zindana göndermez, seni zindandan çıkarıp saraya davet eder.”
  • 22. İşte şimdi böyle düşünmelisiniz: “Vefat eden çocuğum, masumdur. Onu yaratan Allah, benden daha çok şefkatli ve merhametlidir…
  • 23. Dolayısıyla onu dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennet sarayına aldı. Melekleri Ona arkadaş yaptı. Orada hiçbir sıkıntı çekmeyecek…
  • 24. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, hayatın zorluklarıyla boğuşup duracaktı, kim bilir ne şekle girecekti?
  • 25. Belki de çokları gibi, ne burada mutlu olacak, ne de Cenneti kazanabilecekti. Şimdi ise kurtuldu…
  • 26. Ayrıca benim de kurtulmama vesile olabilir. Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum.
  • 27. Kendim içinse, bu ölümü Allah’a dönüş vesilesi yapmalıyım.
  • 28. Dünyanın faniliği apaçık ortaya çıktığına göre artık ahirete yönelip, o sonsuz hayatı kazanmaya çalışmalıyım.
  • 29. İnşallah, Allah çocuğumu bana şefaatçi yapar ve onun sayesinde beni de affedip Cennet sarayına alır.
  • 30. Orada tekrar çocuğuma kavuşurum. Bir daha ayrılmamacasına beraber olur; dünyada beş-on sene sevemediğime karşılık, ebediyyen sever ve mutlu olurum.”
  • 31. Bu dünya içindekilerle beraber Allah’ın mülküdür. Bize ait bir şey yoktur. “Bizim” dediklerimiz de aslında bizim değil, bizde emanettir.
  • 32. Her şeyin asıl sahibi Allah olduğu gibi, çocuklarımızın sahibi de odur ve onları bize emanet vermiştir. Bakımlarını bize yaptırıyor ve bizi onlara hizmet ettiriyor.
  • 33. Bu hizmetimize karşılık, peşin bir ücret olarak lezzetli bir şefkati bize vermiş; onları severek mutluluk hissediyoruz.
  • 34. Onlar, Allah’ın bizdeki emanetleri olduğuna göre ve binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibi O olduğuna göre; onları alması niçin bize bu kadar dokunuyor?
  • 35. Allah’tan şikayet etmek, ümitsizce feryat etmek, aslında bu temel gerçeği unutmaktan kaynaklanıyor.
  • 36. Bizim olmayan bir şeyi, bizim olarak görüyoruz, onu sahipleniyoruz ve sonra da bizden alınmasına tahammül edemiyor, feryat ediyoruz.
  • 37. Bu dünya, kimse için ebedi kalma yeri değildir. Çocukların ayrılığı da, diğer ayrılıklar da sonsuza kadar devam etmeyecektir. Eğer öyle olsaydı, ümitsizce acı ve elem çekmenin bir manası olurdu.
  • 38. Fakat madem dünya herkes için bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse biz de oraya gideceğiz.
  • 39. Hem kabir hayatında hem de Cennette görüşüp beraber olacağız.
  • 40. Öyleyse, Allah’ın hükmüne razı olmalı, “O verdi, O aldı” deyip sabır göstermeliyiz.
  • 41. Cevizin içini bilmeyen, tamamını dışındaki sert kabuk gibi zanneder. Ölüm ve kabir de zahiren ürkütücü ve dış yüzü itibariyle soğuk göründüğünden, çoğu insanı korkutmaktadır.
  • 42. Halbuki cevizin içi gibi, ölümün iç yüzü mümin için güzeldir ve tatlıdır. Kelebeğin kozadan çıkıp çiçek bahçelerinde özgürce dolaşması kötü bir şey midir?
  • 43. İnsanlar ölümü tanımadıkları için, hayatı da yanlış anlıyorlar. Hayatın yanlış anlaşılması ise, ölümü korkunç hale getiriyor gözümüzde.
  • 44. Misafir olarak bulunduğumuz bu dünyayı “asıl vatan” gibi görüyoruz; sonra da asıl vatana gitmekten ve çocuklarımızı göndermekten korkuyoruz.
  • 45. İşte bundan sonra kalbimizin bir parçası olan çocuğumuzu gönderdiğimiz ahiret diyarına ve Cennete daha çok ilgi duymalıyız.
  • 46. “ Dünya madem fanidir, değmiyor alaka-i kalbe” deyip bundan sonraki hayatımızı ahirete yönelik yaşamalıyız…
  • 47. Metin: Seyfeddin BULUT- ‘Çocuk Taziyenamesi (17. Mektup) Şerhi’nden alıntı www.yolyordam.com