1. 1
Öncelikle BPW olarak faaliyetleriniz ve hedefleriniz nelerdir?
İlk kuruluşundan bu yana 93 yıl geçen örgütümüz, 1936 yılında Avrupa’daki 16
ülkenin katılımı ile Uluslararası Federasyon statüsünü kazanmıştır. Bugün 5 kıtada
100’den fazla ülkede ve 40 000 civarındaki üye potansiyeli ile Dünya’nın en büyük
kadın örgütlerinden biridir. Uluslararası Federasyonumuz bir yardım derneği
değildir. Uluslararası, bölgesel, ulusal düzeylerde kadın politikalarının
oluşturulmasında çok ciddi bir rol oynamaktadır. Uluslararası kadın politikalarının
ulusal düzeylerde uygulanması önceliklerimizden bir diğeridir. Uluslararası İş ve
Meslek Sahibi Kadınlar Federasyonu1
’nu savunuculuk gücünü Birleşmiş Milletler ile
işbirliği içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerden almaktadır. Birleşmiş Milletler Kadının
Statüsü Komisyonu’nun oluşturulmasını sağlayan Federasyonumuz 1987 yılında,
dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar tarafından Barış
Elçisi Ödülü’ne layık görülmüştür. Federasyonumuzun BM Temsilcilerinden Esther
Hymer ise 1997 yılında dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan
tarafından ödüllendirilen en başarılı üç kadın aktivistten biridir. Uluslararası
Federasyonu’muz, 2009 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Kadın Örgütü ile
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Örgütü’nün ortak girişimi olan “Kadını
Güçlendirme Prensipleri’nin” geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla
oluşturulan Küresel Danışma Kurulu’nun üyesidir Ayrıca, Birleşmiş Milletlerin alt
örgütlerinden biri olan Uluslararası Ticaret Örgütü’nün kadın tedarikçiler
platformunun yönetim kadrosunda yer almaktadır.
Türkiye’deki faaliyetlerimizi, 2006 yılında Ankara İş ve Meslek Sahibi Kadınlar
Derneği olarak yapılanmamızın hemen ardından başlattık. Kısa zamanda önemli bir
yol kat ederek, 2010 yılında Federasyonumuzu kurduk. Bugün İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana, Konya, Eskişehir,, Hatay ve Mersin’de örgütlenmiş durumdayız.
1
www.bpw.international.org
2. 2
Türkiye İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Federasyonu 2
2010 yılından bu yana
Uluslararası federasyonumuzun paralelinde, “Kadının Güçlendirilmesi
Prensipleri”nin ülkemizde bilinilirlik kazanması amacıyla yoğun bir biçimde gayret
göstermekteyiz. 2011, 2012 ve 2013 yıllarında üç uluslararası konferansa ev sahipliği
yapmanın onuru içindeyiz. Ayrıca, Avrupa Birliği’nin fonlarından yararlanarak
kadınların güçlendirilmesi çerçevesinde 3 Projeyi tamamlamış bulunmaktayız.
Kadının Güçlendirilmesi Prensipleri çerçevesinde hazırladığımız ve AB hibelerinden
faydalanarak tamamladığımız SİSAM Projesi’nin en önemli çıktısı ise UNESCO Barış
ve Kadın Merkezi 3ile oluşturduğumuz “Güneydoğu Avrupa İş Yaşamında Kadın
Liderliği Merkezi” olmuştur. Bu Merkez, Balkan kadınlarının iş dünyasında
güçlendirilmesi için yoğun çalışmalar yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Kadının
Güçlendirilmesi Prensipleri’nin resmi kitapçığını Türkçeye çevirdik ve bu kitapçığın
Birleşmiş Milletlerin resmi wep sayfasında yer almasını sağladık. Şu anda
Uluslararası Ticaret Örgütü tarafından ilki Çin Halk Cumhuriyeti’nin Chongching
kentinde, ikincisi Meksika’da gerçekleştirilen kadın tedarikçiler fuarının, 2015 yılında
ülkemizde yapılması amacıyla Uluslararası Ticaret Örgütü ile Aile eve Sosyal
Politikalar Bakanlığına yönelik arabuluculuk çalışmalarını yönetmekteyiz. Bunların
dışında yerel bazda farklı faaliyetler ve projeler yürütmekteyiz. Örneğin Konya
Kulubümüz kadın sağlığı konusunda yaptığı çalışmalarla, Adana Kulubümüz “Eşit
İşe Eşit Ücret Prensibinin” hayata geçirilmesi yönünde gerçekleştirdiği etkinliklerle
isimlerinden söz ettirdiler.
Türkiye’de kadın girişimciliğinin gelişimi hakkında düşünceleriniz nelerdir?
2012 yılında işgücüne katılım oranı kadınlarda %29,5 iken erkeklerde %71’dir.
İstihdam edilen kadın nüfus oranı %26,3, erkek nüfus oranı ise %65‘tir. Ücretli veya
yevmiyeli olarak çalışan kadınların oranı %54,3 iken kendi hesabına çalışan
kadınların oranı ise %10,8′dir. Bir çoğu büyük kentlerimizde yaşayan girişimci
kadınların yarısından fazlası küçük çaplı ticaret faaliyetlerinde bulunmaktadır. Oysa
2
www.bpw-turkey.org
3
www.unescocenter.gr/main.htm
3. 3
ki tarım sektöründe yer alan kadınlarımızın oranı azımsanamayacak ölçüdedir.
Kırsalda yaşayan 100 kadından 84’ü tarım kesiminde faaliyet göstermesine ragmen
bu kadınların %80’i iş yaşamında faaliyet gösterdiklerinin farkında bile olmadan
ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Ücretli ya da kendi hesabına olsun
kadınların üretim faaliyetlerinin dışında bırakılması hem insan hakları ihlalidir hem
de ülkelerin kalkınmasına vurulan öldürücü bir darbedir.
Sorun tek boyutlu olmadığından sorunuza iyidir ya da kötüdür şeklinde bir yanıt
vermenin doğru olmayacağı kanaatindeyim. İşte bu noktada toplumsal cinsiyet ana
yol stratejisinin önemi ortaya çıkmaktadır. Eğer politikalar kadın merceğinden
geçirilmeden uygulamaya koyulursa tam bir düzelme sağlanması hemen hemen hiç
mümkün olmayacaktır. Özellikle, Türkiye gibi toplumsal dinamikler anlamında
patriyalitenin tüm yaşam pratiklerini etkilediği ülkelerde, formal ve informal eğitim
programları, sosyal güvenlik ve vergi reformları, kredi ve hibe uygulamaları dahil
yeni finansman modelleri ve hatta kimi pozitif ayrımcılık stratejileri bir arada
devreye sokulmadıkça istenen sonuçlar alınamayacaktır.
Ancak son yıllarda çok ciddi çabaların gösterildiğini söylemek isterim. Örneğin,
Kadın girişimcilerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Halkbank ve
KOSGEB işbirliğinde, “Uygulamalı Girişimcilik Eğitimleri” verilmeye başlanması.
kadın girişimcilerin finansal kaynak sorununun çözümü amacıyla Kredi Garanti
Fonu (KGF) ve Halkbank arasında “İlk Adım Kredisi Kefalet Desteği Protokolü”
nün imzalanmış olması son derece değerli adımlardır.
Devletin ve Stk’ların bu konudaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Az öncede söylediğim gibi son yıllarda yapılan çalışmaların takdir edilmesi
gerektiğine inanıyorum. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sn. Nimet Çubukcu’nun
Bakan, Sn. Esengül Civelek’in Genel Müdür olduğu dönemden başlayarak radikal
bir değişim yaşamıştır. Sanırım, Sn. Fatma Şahin kadar sivil insiyatif ile iç içe çalışan
bir Bakan tanımadık şimdiye kadar. Ancak bu konu yani kadın hakları ya da
toplumsal cinsiyet eşitliği konusu tek boyutlu bir mesele değildir. Farklı kümelerin
kesişim noktasında yer almaktadır. Ortak gayretlerin, samimi işbirliklerinin
sonucunda etkili olabilecek ve ciddi sosyolojik çalışmaların paralelinde
gelişebilecektir.
Bu tür çok paydaşlı süreçlerin yönetimi maharet ister. Bizler sivil toplum kuruluşları
olarak 10 yıl öncesine göre biraz daha takım çalışması yapmaya meyil ettikse de
bunu tam anlamıyla başardığımızı söyleyemeyeceğim. Bence tek ses tek nefes
davranarak daha ciddi çalışmalar yapabileceğimizi düşünüyorum.
4. 4
Dünyaya ile birlikte ele alındığında ülkemizdeki kadın çalışmalarının geldiği
nokta hangi aşamadadır?
Ben kadın hareketinde aktif olmadan önce ülkemizin cinsiyet eşitliği anlamında çok
gerilerde olduğunu düşünüyordum. Yurt dışı çalışmalarımın ağırlık kazandığı son 5-
6 yıl içinde Türkiye’nin durumunun çok korkutucu olmadığını anladım. Ancak bunu
söylerken biz bu işi hallettik demiyorum. Önümüzde kat etmemiz gereken uzun ve
meşakkatli bir yol var. Gelişmişlik indekslerine baktığımızda Türkiye’nin yerinin 187
ülke içinde 90. olduğunu görüyoruz. Demek ki ülkemizde erkeklerle kadınlara eşit
fırsatlar sunulmuyor. Demek ki bir anlamda kadın emeği sömürülmeye devam
ediyor.
Avrupa Birliğine uyum süreci, uluslararası antlaşmalara atılan imzalar ülkemizi
değişim sürecine soktu. Değişim sürecinin önünde durmak mümkün değildir.
Değişimin önünde durmayı denerseniz bile altında kalır ezilirsiniz. Bu nedenle belki
mutlu değilim ama rahatım. Bir kadın olarak, bir kadın hakları savunucusu olarak,
bir anne olarak rahatım. Yarın bugünden daha iyi olacak.
Son dönemde yapılan doğum ve çocuğa verilecek olan prim konularındaki yasal
düzenlemeler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Doğum izni süresinin 16 haftadan 24 haftaya çıkartılmasının ötesinde tasarı ile
kadınların doğum sebebiyle işten çıkarılmalarının engellenmesinin çok önemli bir
gelişme olduğu kanısındayım. Dikkat ederseniz burada çok ciddi bir yük paylaşımı
söz konusu. Devlet doğum izni süresinin 8 haftalık bölümüne ilişkin maddi yükü
üstleniyor. Ayrıca, hamile kadınlara doğumdan itibaren iki yıl süre ile gece nöbeti ve
vardiyası görevi verilemeyecek olmasını doğru bir pozitif ayrımcılık uygulaması
olarak görüyorum. Ancak Fransa’da uygulanan model çerçevesinde geliştirilen esnek
çalışma stratejileri konusunda çok dikkatli olunmalı, zira kariyerde yükselmek
anlamında önünde birçok engel bulunan kadınlar bu uygulamanın cazibesine
kapılarak kariyerlerini ikinci plana atabilirler. Yeni yasa tasarısına yönelik olarak
diğer bir çekincem de ebeveyn izni konusunun netleştirilmemiş olmasından
kaynaklanıyor. Bence çocuk bakımı konusunda anne ve babanın rolleri ve
sorumlulukları eşitlenmeli. Çocukların sağlıklı ruh ve beden gelişimlerinde çok
önemli rol oynayan ilk bir yıllık döneme ilişkin sorumluluklar anne ve babaya
verilecek yasal haklarla garanti altına alınmalı. Ve ebeveyn izni bir zorunluluk ve
devredilemez bir hak olarak tanımlanmalı. Böyle bir uygulama erkeklerin rahatça
tırmandığı kariyer basamaklarında kadınlara da yer açacak ve zaman içinde karar
mekanizmalarında yer alan kadın ve erkek sayısının eşitlenmesi sağlanacaktır.