1. ŞANTİYE ŞEFİ
Siyasetin keşmekeşinden sıkıldığım için uzunca bir süredir yazılarıma ara vermiştim. Son seçimlerden
sonra ortalık bir nebze durulur rahat nefes alır mıyız…? Bilemiyorum. İyilikler temenni ediyorum.
Bu yazımı okuyanların istifadesini diliyorum.
Özellikle ; yöneticilerin dikkatle okumalarını istiyorum.
İletişimde nasıl eksikliklerimiz var. Kendimizi nerelerde görüyoruz. Başkalarına nasıl bakıyoruz.
Yönetim kademesinde olan değerli okuyucularım, çalışanlarınız ile nasıl irtibat kuruyorsunuz.
Şantiye ortamında çalışanlar bilirler. Özellikle Yurdumuzda insanların bir eğitimle kazandıkları
kariyerleri yoksa işe inşaatlarda, şantiyelerde amelelikle yani işçi statüsünde başlarlar. Sonra belli
konularda tecrübe kazanırlar. Duvarcı olurlar, kalıpçı olurlar, demirci olurlar, tesisatçı olurlar. v.s.
Şantiyelerde eğitimli kadrolar ise genelde mimar ya da inşaat mühendisleri olur ve işi yönetirler. İşe
saha şefi, saha mühendisi, şantiye şefi gibi alt görevlerde başlar sonra projeleri yönetecek tecrübeye
eriştiklerinde de Proje Müdürü olurlar.
Genelde şantiye şefleri işin pratiğini usta işçilerden öğrenirler. Sonra eğitimlerinin verdiği temel
bilgilerle hızla ilerleyip uzmanlaşırlar.
Şimdi size hazin bir öykü anlatacağım.
Şantiyenin birinde Mehtap isminde Bayan Mimar şantiye şefi olarak görev yapıyordu. Aynı zamanda
şirketin hizmet alma yöntemi ile dışarıda hazırlanan mimari projelerini takip ediyordu. Elbette
tecrübesi de vardı.
Bir gün şantiyenin tecrübeli işçilerinden birisi kullanmaları gereken bir malzemenin bitmek üzere
olduğunu fark etmiş ve şirketin Satınalma Müdürüne müracaat etmişti. Malzemenin bitmek üzere
olduğunu bildirmiş, isim benzerliği olan farklı bir malzemenin ise yanlış geldiğinin söylemişti.
Satınalma Müdürü ona diğer malzemenin talebini gösterdi. Malzeme yanlış değildi.
Eksikliğini belirttiği malzeme ise henüz talep edilmemişti.
Şantiyelerde işlerin gidişatını ve kullanılması gereken malzemelerin evsafını, miktarını ve zamanını
Şantiye Şefi takip ederdi. Çünkü o güne kadar öyle olmuştu. Tecrübeli işçi derhal şantiye Şefine
yönelerek durumu arz etti. Elindeki malzeme miktarını rapor etti.
Şantiye Şefi malzeme talep formunu bir hışımla doldurdu, Proje Müdürüne onaylatmak için gitti.
Talebi onaylatırken yine aynı hışımla Satınalma Müdürünün işçiyi kendisine kasten yönlendirdiğini,
işçi ile muhatap olmak zorunda kaldığını bu durumu kabullenemeyeceğini bildirdi.
Proje Müdürü, durumu Satınalma Müdürüne açtı. Birbirinizle iyi geçinin şeklinde tavsiyelerde
bulundu. Halbuki bu kişisel bir yönlendirme değil, işin gereklerinden idi.
Şimdi sorun bu.
2. İşçilere en yakın yönetici olarak Şantiye Şefi olmak lazımdır. İşçilerin derdini dinler, onların sıkıntılarını
çözer, işi başında takip eder. Varsa eksik kusur, bizzat işi tarif eder.
Ama bizim mimar şefimiz kendini nasıl konumlandırdı bilinmez, işçinin talebine tepki gösterdi.
İlkin malzemeleri takip etmemesi ve stok durumunu kontrol etmemesi hataydı.
İkincisi her alımın Şantiye Şefi talebine göre yapıldığını unutmuştu.
Üçüncüsü o anlık refleksle bayan olduğunu hatırlamış, işçinin odasın girip problemi aktarmasını farklı
yormuştu.
Eğer şantiyede çalışmak bir bayan için problemse o iş yapılmamalıydı.
İşçi ile muhatap olmak Şantiye şefi için mevki makam sorunu teşkil ediliyorsa bu çok daha vahim bir
durumdu.
Ülkemiz bayanlar lehine pozitif ayrımcılığın yapıldığı bir ülkedir. Hanımlara ciddi olarak önem
verilmektedir.
Eğer işçi ile muhatap olmak zor geliyor ise başka bir alan seçilmelidir. En önemlisi her çalışan SSK
bordrolu personel İş Kanununda İşçi olarak tanımlanmaktadır. Beyaz yaka mavi yaka ayrımı dışında ne
SSK priminde, ne de diğer hususlarda bir fark yoktur. Ay başında herkes görevine ve performansına
göre maaşını alır.
Değerli okuyucularım, insanlarımızın arasında ciddi bir iletişim problem olduğu aşikar. Malum henüz
yeni tamamladığımız seçim süreci bir bayram havası içinde geçmesi gerekirken bir savaş ortamında
geçti. İnsanlar birbirlerine hakaretler ettiler. Küstüler.
Birbiri ile en yakın çalışanlar bile kendilerine farklı roller biçiyor heva-i nefsine uyup gurura, kibre
kapılıyorlar.
Emeğe saygı, çalışana saygı yoksa bir kurumda, o kurum asla kurumsal olamaz. Emeğe saygı
duymayan, emrindeki işçileri hakir gören bir yönetici ile kim çalışır ki.
Lütfen…!
İnsana saygı, emeğe saygı. Memurunuza nasıl davranıyorsanız bir gün amirinizden benzerini
görürsünüz. Men Dakka duka derler. Yani yapana yaparlar.
Çok mu bir şey istiyorum?
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME