SlideShare a Scribd company logo
1 of 351
Download to read offline
Kız Kardeşlerim İçin
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Teşekkürler
Aşağıdaki insanlara yüreğimin derinliklerinden milyon-
larca kez teşekkür ediyorum:
Ellen Edwards, Molly Böyle ve NAL'deki diğer yete-
nekli insanlar
Olağanüstü menajerim Bili Reiss
Cömert ilk okuyucular Eileen, Hope, Emity, Angela.
Nancy, Stephanie ve Donna
Her zaman destekleyen Backspacers
Hep leziz olan Hama Restoran
Akıllı ve muhteşem Dr. Mike Lebow
Muhteşem bir ilk okuyucu olan ve inanılmaz bir şekilde
öpüşen Pete
Her şeyin nedeni olan Casey ile Riley
Hepinizi çok seviyorum.
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Önsöz
Sara Heinemann'in cesedini gölde kimin bulduğunu tam
olarak hiçbir zaman öğrenemedim. Ama bize, onun, biraz ba-
lık tutmak için bir dolara kiralayabileceğiniz o döküntü kır-
mızı kayıkların arasındaki çimenlikte boylu boyunca yattığı-
nı söyleyen kişi, Willie O'Hara idi. Sara'nin pembe iç çama-
şırları fiyonk gibi boynuna bağlanmıştı. Çırılçıplaktı. Ve ge-
çen yaz Junie Piaskowski'nin saçı nasıl kesildiyse, Sara'nin
sarı saçlarının bir kısmı da aynı şekilde kesilmişti.
Böyle bir şeyin Vliet Sokağı'nda olduğuna inanamıyor-
dum. Fakat Babam her zaman, "Hiç beklemediğiniz anlarda
kötü şeyler olabilir," derdi. "Bütün hayatınızı değiştirebilecek
şeyler." Ne kadar haklıydı. Çünkü Sara'nm cesedi bulunduktan
sonra, geceleri oynadığımız kırmızı ışık, yeşil ışık oyunları
ve Dört Temmuz gösterisi ve hatta ensenizdeki saçların di-
binden ter fışkıracak kadar sıcak günlerde Honey Deresi'nde
serinleme bile, Büyükannemin devamlı bahsettiği eski güzel
günlerin parçası hâline gelebilirdi.
1959 yazıydı.
On yaşında olduğum yaz.
Vliet Sokağı'nda herkesin kapılarını kilitlemeye başla-
LESLEY KAG EN
dığı yaz.
Bir kızın ölmesi önemli bir şeydi. Fakat iki kızın ölme-
si... Bu bambaşka bir şeydi. Herkes bir sonraki kurbanın kim
olduğunu merak etmeye başlamıştı.
Ben hariç. Sıradaki kurban bendim. Bunu biliyordum.
Annemizin bize hasta olduğunu söylediği sabah, Troo
ile ben açık yeşil yaz çimeninde uzanmış yatıyor, çamaşır ipin-
de dans eden çamaşırlardan gelen çamaşır suyunu koklayarak,
Annemle o isim oyununu oynamaya hazırlanıyorduk.
"Karşınızdaki insanı tanımanız çok önemli, böylece on-
lardan ne bekleyebileceğinizi bilirsiniz," dedi Annem, çama-
şır sepetinden bir çarşaf daha çıkararak. "Şehirdeki insanların
farklı olduğunu unutmamalısınız."
Unutmak mümkün müydü? Vliet Sokağı'ndaki eve ta-
şındığımızdan beri Annem bunu bize belki milyonlarca kez
söylemişti. Biz, üç kız kardeştik. Annemizden başka kimsemiz
yoktu. Ha, sanırım Hall'ı da saymam gerekiyor, çünkü iyi-
liksever olmak bunu gerektiriyordu. Hail, Annemin kocasıy-
dı; üçüncü kocası.
Troo'yla ben, kendi babamızı Hall'dan çok seviyorduk,
fakat babamız iki yıl önce, bir trafik kazası sonrasında ölmüş-
tü. Bir Milwaukee kahramanları maçı sonrasında, eve, çift-
liğe dönüyordu. Şoför yanındaki koltukta oturan dayımız
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Paulie ön camdan fırlamış ve yangın söndürme musluğuna
çarpınca, beyni hasar görmüştü. Sonuçta, Elli Dokuzuncu So-
kak'ta oturan Büyükannemin yanına taşınmak zorunda kal-
mıştı. Cenazede adamın biri babam için, Donny O'Malley için
'cafcaflı' demişti. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum, bu
nedenle ertesi gün kütüphanedeki o büyük sözlüğe baktım. Caf-
caflı, lüks anlamına gelen bir sıfattı. Adam haklıydı. Babam
lüksü seven bir insandı. Zenginlikle doluydu. İçi çikolata do-
lu ve çikolatalı sos kaplı bir çikolatalı kek gibiydi.
Annem ıslak beyaz çarşafı silkeledi ve, "Bir insandan ne
bekleyebileceğinizi bilmenin bir yolu, aslında hangi ülkeden
geldiklerini bilmektir. Tamam mı? İnsanların soyadları, onlar
hakkında bilmeniz gereken her şeyi açıklayabilir," dedi.
Troo'yla ben sızlandık, çünkü isim oyunu sıkmaya baş-
lamıştı ve artık pek zevk vermiyordu, hatta başparmağınızın
tırnağına batan bir kıymık kadar sinir bozucu hâle gelmişti.
Fakat işin kötüsü, Annem bu isim oyununu Çin satrancından
bile çok seviyordu!
"Bütün gün bekleyemem." Annem bize yanıniza gelirsem
gününüzü gösteririm bakışıyla baktı, bu nedenle Troo,
hızlı bir şekilde, "Latour?" dedi.
Troo muhteşem görünüyordu. Omuzlarına inen dalgalı
kızıl saçları ve yalnızca burnuna yayılan çilleri vardı. Ayrıca,
sabah uyandığında gökyüzüne benzeyen ve günün ilerleyen
saatlerinde koyulaşmayan mavi gözleri vardı. Troo, dudakları
dışında zayıftı, fakat her zaman biraz dudak bükmuş gibi gö-
rünmesine neden olan şişkin dudakları vardı. Aslında bazen
12
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
gerçekten dudaklarını büküyordu. Uzun parmakları sayesin-
de, salonda bulunan ikinci el piyanoyu çalabiliyordu. Annem
piyanoların aileleri daha soyluymuş gibi gösterdiğini düşü-
nüyordu. Büyükannem bana, annemin bu piyano işini, kızı-
nın biraz abarttığını söylemişti, zira Annem aslında Milwau-
kee'de, şimdi oturduğumuz yerden yalnızca birkaç sokak aşa-
ğıda yetişmişti. Damla çikolatalı kurabiyeleri dünyanın dört
bir yanında tanınan Feelin' Good Kurabiye Fabrikası'nın tam
karşısında. (Büyükannemin aslında söylediği şey şuydu - de-
vamlı böyle şeyler söylüyordu - "Eşeğe semer vursan da, eşe-
ğin yine de eşek olacağını öğrenmiş olmalısın.")
Annem elini bükerek kulağına götürdü, bu nedenle Troo
biraz daha yüksek sesle bağırdı, "Latour?"
Helen ile Troo. Büyükannem hep onlara bakarak, "Şun-
lara bir bak. Bir elmanın iki yarısı gibiler!" derdi.
Ben, Troo'ya benzemiyordum. Anneme de. Gözlerim,
onlarınki gibi mavi değildi. Benim gözlerim yeşildi ve nere-
deyse çıplak gözle görülemeyen, ama yine de belli bir hacimliliği
olan kaşlarımın altında duruyordu. Troo benden küçük
olmasına rağmen, ben ondan kısaydım. Uzun bacaklarını
vardı, ancak ellerim ve ayaklarım küçüktü, çünkü bir ay erken
doğmuştum. Ayrıca yüzümde hiç çil yoktu. Bir tane bile! Fa-
kat bir-iki kere bana çok sevimli gamzelerim ve güzel kalın
sarı saçlarım olduğu söylenmişti. Hatta Annemle Nell, sır-
tıma kadar inen saçımı tek bir örgü hâlinde toplamaya çalışır-
ken her sabah kavga ederdi. Bu arada Nell, ablamdı, ama üvey
ablamdı. Nell'in babası, Annemin birinci kocasıydı ve bana
13
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
amonyak koklamaktan öldüğü söylenmişti.
Annem yanıt verdi, "Latour Fransızca." En sevdiği koku
olan Evening in Paris koktuğunu bildiğim bileğini kokladı.
"Fransızlar aşk dilini konuşur."
Troo dinlemiyordu. Aklı başka yerdeydi. Yan komşu-
muzun evine bakıyor ve bu ev hakkında duyduğumuz hikâ-
yelerin doğru olup olmadığım merak ediyordu. Yalnızca on
ay arayla doğmuş olan iki kız kardeş olduğumuzdan, nere-
deyse ikiz sayılırdık ve aramızda, istesek de istemesek de
birbirimizin aklından geçenleri okuyabilmemizi sağlayan
türde bir telepati vardı. Bu nedenle, hemen her zaman Troo'nun ne
düşündüğünü bilirdim. "Kenfield?" diye haykırdı.
"Kenfıeld İngilizce," dedi Annem. "Genellikle soğukkanlı
insanlardır. Yani, duygularını belli etmekten hoşlanmazlar."
Eğilerek, çamaşır sepetinden bir çarşaf daha aldı ve böyle
yapınca, beyaz kurdeleyle bağlı saçları dağıldı. Ne kadar uzun
olduklarına hep şaşırırdım. Ve saçlarının üstüne güneşin pa-
rıltısı geldiğinde, kızıl olmasına rağmen, içinde gizlenen altın
sarısını görebilirdiniz. Annemin sinema yıldızı Maureen O'-
Hara'dan daha güzel olduğunu düşünüyordum. Sokaktaki er-
kekler de öyle düşünüyor olmalıydı, çünkü Annem yanların-
dan geçerken bira şişelerini masaya bırakırlardı ve bazen, o
şişelerin hepsi içilip bitirilmişse, arkasından alçak sesle ıslık
çalarlardı; Annem de bunu duymazdan gelirdi.
Troo dirseğiyle beni dürttü ve kıkırdamaya başladı. "0'~
Malley."
Annem parmağını salladı ve, "Troo O'Malley, saçma-
14
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
lamak insana hayatta hiçbir şey kazandırmaz," dedi. Fakat
bir yandan da, ağzının kenarlarını hafifçe yukarı kaldırarak,
bize herkesten iyi olduğumuzu belirtiyordu. Patates kafalı-
ların veya bizim sokakta yaşayan İtalyan, Polonyalı ya da Al-
manların bizden bahsederken söylediği gibi, yalnızca
İrlandalı değildik. Biz onlara makarnacı (gürültülü, fakat çok
güzel yemek yapan) ya da Polonyalı (pek akıllı değil) veya
kabiliyetsiz (kalın bilekli) derdik, yani herkesin kim oldu-
ğunu biliyorduk.
Sokağın aşağısından birisi, "Ollie, Ollie, salıver öküzle-
ri!" diye seslendi ve sokaktan geçen bir arabanın radyosun-
dan Little Richard'in söylediği "Tutti Frutti" şarkısı duyulu-
yordu. Vliet Sokağı'nda hayat böyleydi. Her zaman eğlenceli
bir şeyler olurdu. Sokaktaki herkesin öldürüldüğünü ve te-
cavüze uğradığını söylediği zavallı Junie Piaskowski dışında.
Annem son mandalı çamaşır ipine takıp, "O'Malley kardeş-
ler, buraya gelin. Size söylemem gereken bir şey var," dedi-
ğinde, Sara Heinemann henüz tecavüze uğramamış ve
öldürülmemişti.
Tabii, Troo'nun, birbirlerinin üstüne devrilen pembe şa-
kayık çiçeklerinin yanındaki taş bankın üstünde, Annemin
yanına oturmasına izin verdim, çünkü babama, ölmeden önce
bazı sözler vermiştim. Benim hakkımda şunu bilmelisiniz;
hayatım pahasına da olsa, verdiğim sözden asla dönmem.
Guneş ağaçların arkasında kaybolurken, Babam odadaki
15
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
herkesi dışarı çıkartıp, benim, istediği zaman kaldırıp indire-
bildiği hastane yatağında yanına uzanmamı istedi.
"Sally?" Her tarafından tüpler çıkıyordu ve yanında,
Troo'yla benim şehir dışındaki sinemada izlediğimiz Deniz-
ler Altında 20,000 Fersah adlı filmde gördüğümüz denizaltı
gibi sesler çıkaran bir makine vardı.
"Evet, Babacığım?" Artık pek kendine benzemiyordu.
Yüzü şişmişti ve ağzının kenarında kesikler ve çıkmak bil-
meyen kan izleri vardı. Ayrıca göğsünde, direksiyon göğsüne
battığı için oluşan daire şeklinde büyük bir morluk vardı. Yaşlı
hemşire, orada bir şeyin çöktüğünü söylemişti.
"Troo'ya çok iyi bakmak zorundasın," dedi Babam, her
zamanki sakinliğiyle. Genellikle sonbahar yaprakları yığını gibi
duran kırmızı kabarık saçları, tutamlar hâlinde alnına
dökülmüştü. "Bana söz vermeni istiyorum, Sally."
Babamın elini okşadım, yumuşacıktı, çünkü yaşlı hem-
şire biraz önce krem sürmüştü. "Söz veriyorum. Troo'ya göz
kulak olacağım. Sana söz veriyorum. Ama sana gerçekten
çok önemli bir şey söylemem gerekiyor. Ben-"
"Troo'ya üzülmemesini, her şeyin yolunda olduğunu
söylemelisin," diye sözümü kesti Babam. "Ona, kazanın onun
yüzünden olmadığını söyle."
Troo da hastanedeydi, babamın bulunduğu koridorun
sonundaydı, çünkü o da, babam Holly Caddesi'ndeki büyük
karaağaca çarptığında arabadaydı. Arka koltukta oturduğu
için, Babam ya da Paulie Dayım kadar yaralanmamıştı. Sade-
ce kolu kırılmıştı, şimdi de yağmur yağacağı zaman, bazen
16
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
biraz ağrısı oluyordu.
Babam, bugüne kadar yaptığı en zor işmiş gibi zorlukla
nefes alıp verirken, "Annene de yaptığı şey nedeniyle onu af-
fettiğimi söyle. Söz mü?" Sonra tekrar öksürmeye başladı ve
dudaklarında küçük pembe bir tükürük belirdi. "Seni izliyor
olacağım, Sally. Unutma... Hiç beklemediğin anda kötü şey-
ler olabilir, bu nedenle her zaman hazırlıklı olmalısın. Ayrıca,
gözünü dört aç ve detaylara dikkat et. Şeytan detaylarda giz-
lidir." Babam sonra bir dakika kadar uyudu, ama yine uyanıp,
"Ve Nell, dünyadaki en kötü abla değil. Daha beter bir iki ta-
ne vardır."
Yaşlı hemşire tekrar odaya girdi ve Babamın ya kötü-
leştiğini ya da komikleştiğini söyledi. Tam olarak anlayama-
dım, çünkü tuhaf bir konuşma şekli vardı.
Babamın hastanede olmasının sebebi Troo muydu? Bun-
ların hepsi nasıl Troo'nun suçu olabilirdi? Troo araba kulla-
namıyordu ki, yalnızca yedi yaşındaydı! Ah, Baba. Ayrıca,
Annemi hangi nedenle affetmek istediği ve bunu ona neden
kendisinin söyleyemediği konusunda da hiçbir filerim yoktu.
Belki de doktorun dediği gibi, Annem üzüntüden deli olduğu
için söyleyemiyordu.
Babam uyumuş olsa da, ben, "Anlaşıldı, tamam," diye
fısıldadım. Birbirimize hep böyle veda ederdik. Tıpkı Penny'-
nin, amcası Gökler Kralı'na, Songbird uçağıyla batının açık
mavi gökyüzünde dolaşırken veda ettiği gibi. Babamla ben
o televizyon programına bayılıyorduk ve her Cumartesi saba-
hı birlikte seyrederdik, çünkü Babam da pilottu.
17
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAGEN
Sonra yaşlı hemşire, "Ziyaret saati bitti," dedi.
"Ama ben..." demeye çalıştım, fakat başını iki yana sal-
layış şeklinden, onu ati atamayacağımı anladım. Ona istedi-
ğim şeyleri söylemek için artık yarını beklemem gerekecekti.
Elimi onun sakallı çenesine koyup, yüzünü kendime doğru çe-
virdim, yanağına hafif bir öpücük kondurdum, çünkü kesin-
likle en çok bunu seviyordu, sonra da burnuna bir Eskimo öpü-
cüğü kondurdum, zira benim en çok sevdiğim de buydu.
Babamın cenaze töreni, ona o sözleri verdikten üç gün
sonra yapıldı. Ona, çok üzgün olduğumu söyleme fırsatını
bulamadım.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Geçen yaz, Kara Gölün Canavarı hakkında gerçekten
kötü rüyalar görmeye başlayınca, Annem beni Dr. Sullivan'a
götürdü. Amazon bölgesinde geçen bu filmde, suyun derin-
liklerinde yaşayan, fakat istediği zaman sudan çıkıp insanları
alan bir canavar vardı. Babam öldükten sonra, hep bu Yara-
tığın beni ya da Troo'yu veya Nell'i ya da Annemi almaya ge-
lebileceğini ve gelirse ne yapacağımızı düşünmeye başladım.
Güçlü değildik. Kesinlikle değildik. İşin daha da kötüsü, taş-
radaki çiftliğimizden şehre taşındıktan sonra, Washington
Parkı Gölü, evimizden yalnızca üç sokak ötedeydi. Vliet So-
kağı'ndaki ilk yazımızda Junie Piaskowski'nin cesedini işte
burada bulmuşlardı. Onu, kiralık kırmızı kayıkların yanında
tek başına bırakan kişiyi hiçbir zaman bulamadılar. Junie'yi
öldürenin Yaratık olduğunu hiç kimsenin akıl edememesine
inanamıyordum, çünkü o Yaratıkta bir yapışıp kalma huyu
vardı. Aktris Julie Adams'ı ne kadar istediğine baksanıza!
Ama orada, aşı kokulu doktor muayenesinde otururken,
bunu bir süre düşündüm ve sonunda Dr. Sullivan'a, "Peki,
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAUEN
belki de Junie'yi öldüren Yaratık değildi," dedim.
Doktor güldü ve başıyla onayladı.
"Junie'nin boynuna bağlanan o çamaşırlar yüzünden,"
diye açıkladım. "Yaratığın parmaklan güzel değil ve bir kızın
boynuna çamaşır bağlamak için çok güzel parmaklarınız ol-
ması gerekir, öyle değil mi?"
Dr. Sullivan bana biraz balık yağı içirdi ve sonra yüzünü
yüzüme yaklaştırdı, o kadar yaklaştırdı ki burnundaki göze-
nekler, boş yumurta kartonuna benziyordu. "Sally O'Malley,
senin aşırı derecede faal bir hayal gücün var," dedi. Nefesi
sıcaktı ve kötü kokuyordu, işte Amazon'un da böyle oldu-
ğunu hayal ediyordum. "Bu iyi bir şey değil. Aslında-" An-
neme baktı ve başını iki yana salladı—"kullanılmayan bir
akim, şeytanın yuvası olduğunu bir kez daha kanıtlamış olu-
yorsun. Kiliseye düzenli olarak gidiyor musun?"
Dr. Sullivan'in bunu söylemesi, ona olan güvenimi sars-
tı. Çünkü çok yanlış düşünüyordu. Ben aklımı her zaman kul-
lanıyordum. Hiçbir zaman atıl kalmıyordu. Asla.
Kurabiye fabrikasında öğlen düdüğü çaldı ve Annemin
uzaktan, yapacak başka işleri olduğunu belirten bir ses tonuy-
la, "Sally? Sally! Beni duydun mu?" dediğini duydum.
"Özür dilerim." Bu şekilde Yaratığı ve Babamı düşünmek,
Dr. Sullivan'ın hayal gücünün uçması diye adlandırdığı olay
işte buydu. Bu bana Gökyüzü Kralı'ndan miras kalmış olma-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
lıydı.
Annem her zamanki gibi, derinden içini çekti ve, "Yarın
hastaneye yatıp ameliyat olacağım. Safra kesemin alınması
gerekiyor," dedi. Elini sağ kaburgasının altina yerleştirdi. "Ve
ben yokken"—parmağıyla Troo'yu işaret etti—"Senin hayır
işlerinde çalışmanı istiyorum ve sen"—beni göstererek—"o
hayal gücünü kontrol altına al, yoksa seni doktora geri götü-
rürüm."
Sonra başını eğip ellerine baktı ve Hall'ın kendisine ver-
diği alyansı döndürdü. Galiba yüzük parmağıni acıtıyordu,
çünkü yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. Troo ile
ben, Annemin kocalarıyla ilgili talihsizlik dikkate alınınca,
Babamın ölümünden hemen sonra Hall'la evlenmesinin bir
nedeninin, Hall'ın kasları, dalgalı İsveçli saçları ve kolunun
üst kısmında ANNE yazan dövmesiyle, yakında ölecekmiş
gibi durmaması olduğuna karar vermiştik. Nell, dövmenin
Helen'i çok etkilemiş olması gerektiğini söylüyordu. Baba-
mın ölümünden hemen sonra belki de etkilemişti. Fakat şim-
di Annem, Hall'la yaşamak zorunda kalıyordu, çünkü eğer
Katolikseniz ve doğrudan cehenneme gidip, sonsuza dek yan-
mak istemiyorsanız, boşanmanız mümkün değildi. Büyük-
annemin dediğine göre, eğer Katolikseniz ve artık evli kal-
mak istemiyorsanız yapabileceğiniz tek şeyin, ayakkabı satan
belirli bir pisliğin işe giderken otobüsün altında kalması için
sıkıca dua etmeniz gerekiyordu.
Annem banktan kalktı ve en ciddi sesiyle, "Ben yokken,
O'Mailey kardeşler davranışlarına dikkat etseler iyi olur,
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
çünkü eve döndüğümde, birilerine sorun çıkardığınızı duyar-
sam, sizi asla unutamayacağınız şekilde döverim." Sonra, sanki
yapması gereken başka bir şey olduğunu hatırlamış gibi yürü-
dü gitti.
Tel kapı arkasından kapanincaya kadar bekledim ve son-
ra Troo'ya, "Belki de babam gibi ölecektir, ne dersin?" de-
dim. Eskiden çok fazla kaygılanmazdım, fakat Babamı kay-
bettikten sonra kaygının ne olduğunu öğrendim ve şimdi ne-
redeyse sürekli olarak kaygı içindeydim. Babamı görebilsey-
diniz, nedenini anlardınız. Çok güçlü ve cesurdu, kocaman el-
leri, siyah kıllı kolları ve geniş omuzları vardı. Hiç hasta bile
olmamıştı, benim Gökyüzü Kralım. Bu, hiç beklemediğiniz
bir anda neler olabileceğini gösteriyordu.
Troo, dolgun bir çimen sapını ağzına götürmüş, bazen
çıkarabildiğiniz o çalgı sesini çıkartmaya çalışıyordu. "San-
mam," dedi, "O ölmeyecek. Helen, ölçmeyecek kadar huy-
suz."
Troo hiç kaygılanmazdı ve Babam öldüğünde pek ağla-
mamıştı. Bunun biraz tuhaf olduğunu düşünmüştüm. Çünkü
Babam beni çok, çok sevse de, o kadar çok seviyordu ki mil-
yon yıl geçse de onu hiçbir zaman unutmayacaktım, Troo'yu
biraz daha çok seviyordu. Bu durum bir süre duygularımı in-
citti ama Troo gibi bir kız kardeşiniz olunca, eh, böyle şey-
lerin olmasını beklemeniz gerekiyordu.
Troo, Annem konusunda da son derece haklıydı. Babam
hayattayken huysuz değildi, ama bugünlerde öyleydi ve bu-
nun kimin suçu olduğunu biliyordum. Bu nedenle, o gece
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Hall'ın, Shuster'in Ayakkabı dükkânına giderken, yolunun
üstünde bulunan Kuzey Caddesi'nde koşarak karşıdan kar-
şıya geçerken iki tarafa da bakmayı unutaıası için ekstra dualar
etmeye karar verdim, çünkü bu gerçekleşirse, Annem, ağzı do-
luyken konuşmayan biriyle evlenme fırsatını bulabilirdi. Eğer
hastaneden geri gelirse. Muhtemelen gelmeyecekti. Dediğim
gibi, Dr. Sullivan'a pek güvenmiyordum. Nefesi ve bunu söy-
lemek zorunda kaldığım için özür dilerim, sırf nefesi bile in-
sanı öldürebilirdi.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Hail ile Annemin evlenmesi, hiç beklemediğiniz anda ola-
bilecek olayların en güzel örneğiydi.
Babam öldükten bir ay sonra Milwaukee'ye gittik ve
Babamın, kendi babasının yanına gömüldüğü Holy Cross Me-
zarlığındaki mezarına koymak için çiftlikten çiçek getirdik.
Ben yanındaki çimenlere uzandım ve kalkmak istemedim,
ancak Annem kalkmamı ve ağlama sahnesi yaratmamamı,
yoksa beni doğduğuma pişman edeceğini söyledi. Sonra, bü-
yükannemin evinde salamlı sandviç yedik ve Kakaolu süt
içtik. Bulaşıkları Troo yıkadı, ben duruladım, Nell yataklar-
daki çarşaflan değiştirdi ve Annem, sallanan mutfak masa-
sının üstüne bir parça gömlek kartonu koydu. Büyükannemin
çamaşır kalemini kullanarak Satılık 525-6788 - yazdı.
Troo Anneme, "Neden o tabelayı hazırlıyorsun?" diye so-
runca, Büyükannem yanıtladı, "Hayat sigortası yok."
Annem dudaklarını eksi işaretine benzetti ve çeşitli eş-
yaların durduğu çekmecede yapışkan bant aradı. (Neredeyse
parasız kaldığımızı zaten biliyordum, çünkü Annemin parayı
tarama: Pride düzenleme: Nygr
çorap çekmecesinde tuttuğunu biliyordum ve o sabah çama-
şırlarını kaldırırken, çorabın hemen hemen dümdüz olduğuna
dikkat etmiştim.)
Troo'yla birlikte Annemin peşinden dışarı çıktım ve kar-
tonu, Plymouth marka arabamızın arka camına yapıştırışinı
izledim. Annem, kartonun kenarları istediği gibi düzgün hâle
gelince, arabanın anahtarlarını başımızın üzerinde salladı ve
"O'Malley kardeşler, sizi, yeni okul ayakkabısı almak üzere
Shuster'in dükkânına götürüyorum," dedi. Paulie dayım, Jer-
bak Bira ve Bowling Salonu'ndaki işine giderken yanımızdan
geçti ve Troo dişlerinin arasından mırıldandı, "Küçük nimet-
ler için Tanrı'ya teşekkürler." Bununla, Paulie dayımın gidişi-
ne sevindiğini belirtiyordu. Annem, Troo'nun ayakkabılar için
müteşekkir olduğunu sandı, yoksa Troo'ya kabalık konusun-
da bir şey söylerdi, gerçi kendisi de kardeşine, "Bana patates
püresini verir misin?" demeyi kendine yediremiyordu. Troo
neden Paulie dayımı sevmiyordu? Annem sevmediği için mi?
"Ne kadar yoksul olursak olalım," dedi Annem, Kuzey
Caddesi'ndeki Shuster'in Ayakkabı dükkânının önündeki park
yerine geri geri girerken, "Yine de ayakkabıya ihtiyacımız var."
Bize göz kırptı. "Ruhumuz için önemliler." Bay Hail Gustaf-
son adında biri dükkânın kapısında bizi karşılayıp, aşırı sami-
mi bir şekilde bize, "Bu güzel hanımlara nasıl yardımcı olabi-
lirim?" deyince, Troo'yla ben gülmemek için bütün gücümü-
zü harcadık, ama neyse ki zamanında durduk. Annemin güzel
ayaklarına bir çift ayakkabı giydirirken, kuduz köpek gibi An-
neme gülüyordu ve neredeyse salyası akacaktı. Annem hiç
26
tarama: Pride düzenleme: Nygr
de kızmış gibi görünmüyordu.
Annemle Hail o gece, başrolünü James Stewart'in oy-
nadığı Vertigo (Yükseklik Korkusu) adlı filme gitti. Çiftliğe
geri dönerken Annem bize filmi ve Jimmy'nin nasıl yüksek-
ten korktuğunu, çok yükseğe çıkarsa nasıl kriz geçirdiğini an-
lattı. Annemin belki de yükseklik korkusuna kapıldığını düşü-
nerek kaygılandığımı hatırlıyorum. Hall'in ona patlamış mı-
sır ve hünnap şekerlemesi aldığını ve Hall'in ne kadar iyi bir
insan olduğunu uzun uzadıya anlatırken o kadar sersemlemiş
görünüyordu.
Bundan sonra, Hall neredeyse her akşam çiftliğe akşam
yemeğine gelmeye başladı. Annemin ton balıklı fırında ma-
karnası lokmaları ağzından dökülürken, bize denizci olduğu
günleri ve o gün kaç tane ayakkabı sattığını anlatırdı. Ayrıca,
tatlıyı bitirdikten sonra, her zaman o kadar yüksek sesle ge-
ğirirdi ki, Troo'nun yaşlı köpeği Butchy, ona gök gürültüsü
gibi bir ses çıkararak hırlardı.
"Dinleyin... Dinleyin. Size bir haberim var," dedi Hall, ilk
buluşmalarından iki ay sonra. Çenesinden yağ damlıyordu.
Hepimiz sustuk, ama Butchy hâlâ hırlıyordu.
"Annenize evlenme teklifi ettim," diyen Hall sırıtarak
Anneme baktı. Dişleri, yağla aynı renkti.
Nell'le ben şaşkınlıktan dilimizi yuttuk, fakat Troo san-
dalyesinden fırladı ve Anneme en iğrenmiş ses tonuyla, "Evet
demedin, değil mi?" dedi.
Annem, Troo'ya yerine oturmasını söyledi ve Hall, "Ge-
lecek hafta evleniyoruz, sonra hep birlikte şehre taşınıyoruz,"
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
dedi.
Troo'yla ben Siyam ikizleri gibi bağırdık. "Hayır!" Ba-
bamın tarlalarını bırakamazdık. Nell hiçbir şey söylemedi.
Yalnızca tıkanmış gibi görünüyordu.
Hall, hükmeden bir ses tonuyla devam etti. "Ben sizin
yeni babanız olacağım ve ben ne dersem o olacak. Şehre taşı-
nıyorsunuz. Shuster'in dükkânında sağlam bir işim var ve
yaşayacağımız evi de tuttum." Sonra birasını başına dikti, şi-
şeyi hızla masaya vurdu ve Troo'nun yüzüne eğildi. "Çocuk-
ların görülüp duyulmaması gerektiğini bilmiyor musun? Sa-
na şikâyet edebileceğin bir neden vermeden, şikâyet etmeyi
bırak." Sonra doğruldu ve sanki şaka yapmış gibi sarı dişle-
riyle Anneme sırıttı, ama şaka yapmıyordu.
Ayrıca, o gece üç kız kardeş ellerimizin ve dizlerimizin
üstüne çöküp Annemize o kadar yalvarmamıza rağmen, An-
nem Hall'a telefon açıp, şehre gitmek istemediğimizi söyle-
medi. Troo'yla beni yatırdıktan sonra bize, "Bir gün anlaya-
caksınız," dedi. Gözleri doldu ve onlara kızdı, "Lanet olası
saman nezlesi," dedi ve odadan çıktı.
Annemin de içten içe, şehre taşınmayı biraz istediğinden
kuşkulanıyordum. Babamın hasat zamanı burada olmaması,
onun için de, benim için olduğu kadar zor olmuş olmalıydı.
Ayrıca, Annemin, Babamın mezarına ve Büyükannemle Pau-
lie dayıma daha yakın bir yerde yaşamak istediğinden de kuş-
kulanıyordum. Eh, en azından Babama ve Büyükanneme.
Böylece, '57 yılının Cadılar Bayramı'nda Hall'la Annem,
Waukesha'daki beyaz Adliye Sarayı'nda evlendi. Törenden
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
sonra Nell, fısıldayarak bana, "Annem, hediye yerine kötü şa-
kalarla karşılaşabilir, ne dersin?" Sonraki hafta Vliet Sokağı'na
taşındık.
Çiftlikte Troo'yla ben çoğunlukla, bizim çakıl yolun so-
nunda yaşayan ve bir kere biz onun ormandaki gölünde yüz-
dükten sonra ayağıma işeyen Jerry Amberson'la vakit geçi-
rirdik. Birlikte okula gittiğimiz diğer bütün çocuklar, tıpkı bi-
zimkine benzeyen ve yürüyerek giderken yorgunluktan öle-
bileceğiniz çiftliklerde yaşıyordu. Bu nedenle, saklambaç ya
da elim sende gibi ikiden fazla çocuk gerektiren oyunlar oy-
namak istediğimiz zaman, istesek de istemesek de, işeyen Jerry
Amberson'la yetinmek zorundaydık.
Fakat Vliet Sokağı'nda... Şey, hayatında ilk defa Hall hale-
liydi. Gerçekten çok sayıda çocuk vardı. Her zaman kapısının
önünde oturup, bir yaprak yığınına atlamayı veya Fleykel Te-
pesi'ne gidip kızak kaymayı ya da parktaki havuzda yüzmeyi
teklif etmenizi bekleyen biri vardı. Zira mahalle, Büyükanne-
min "Katolik evliliklerin ürünü" olarak adlandırdığı çocuk-
larla hıncahınç doluydu. (Bunu söylerken gözleri yuvaların-
dan fırlıyordu, çünkü bacağında bir yerlerde tiroit denilen bir
hastalığı vardı.)
Çok daha fazla sayıda olmalarının yanı sıra, Annemin
isim oyunu oynarken söylediği gibi, şehirdeki insanlar ger-
çekten çok farklıydı. Meselâ, Hızlı Susie Fazio, bizim sokak-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
ta yaşayan ve haberleri herkesten önce duyan bir çocuktu.
Troo'yla bana Dottie Kenfield'den bahseden de oydu.
Şehirdeki ikinci yazımız yeni başlamıştı. Sokak lamba-
ları yandıktan sonra, üçümüz O'Hara'larin kapısının önünde
oturmuş, her gece oynadığımız kırmızı ışık, yeşil ışık oyunu
için diğerlerinin gelmesini bekliyorduk. Hızlı Susie, bebek-
liğinden beri kesmediği uzun, düz siyah saçlarını fırçalıyordu
ve yazın teni o kadar kararıyordu ki, ne zaman bir çeyreklik
bulsak Troo'yla birlikte gittiğimiz şehir dışındaki sinemada
seyrettiğimiz On Emir filmindeki Mısırlı'ya benziyordu. Ay-
rıca, Hızlı Susie İtalyan-Annemin diğer insanlardan daha
çabuk olgunlaştığını söylediği insanlardan-olduğu için, he-
pimizden daha kıllı olmakla kalmıyordu, göğüsleri de vardı.
Hatta onun için, göğüs kısmında daha fazla malzeme bulunan
özel izci kıyafeti sipariş etmek zorunda kalmışlardı.
"Duyduğum kadarıyla Dottie Kenfield'e kötü bir şey
olmuş," dedim ona.
"Duydun, öyle mi?" Hızlı Susie, kendisinin anlatmadığı
bir hikâyeyi duymanızdan hiç hoşlanmazdı. "Eh, bu kez doğ-
ru duymuşsun, O'Mal ley. İki ay önce senin yan komşun or-
tadan kayboldu. Günün birinde yok oldu." Ürkütücü bir ses
tonuyla konuşuyordu ve gözlerini Venedikli körlere benzeti-
yordu. "Gitti. Kayıplara karıştı. Puf!"
Hızlı Susie size bir hikâye anlatırken dikkatle dinleme-
niz gerekirdi, çünkü bütün İtalyanlar gibi, konuşurken elini
kolunu sallamayı çok severdi. Hatta bir gün, çarmıha gerilmeyi
canlandırırken, Willie O'Hara'nm gözünü morartmıştı.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
"Evet, Dottie Kenfield herhâlde öldü, tıpkı Junie Pias-
kowski gibi," dedi Hızlı Susie, saçını fırçalamaya devam ede-
rek. "Bahse girerim, yakında cesedini bulurlar. Ölmüş, çürü-
müş, gözleri başından çıkmış bir şekilde ve Doktor Sullivan'-
m nefesi gibi kokarak."
Geçen yaz Hızlı Susie, Reese Latour'un zorla onu kendi
aletine dokundurttuğunu ve bunu, kızları yalvartmak için
kullanılabileceğini söylediğini, ayrıca yaklaşık on üç yaşina
gelince, vücudundan kan çıkmaya başlayacağını, o zaman da
bebek sahibi olabileceğini anlatmıştı. Bakın? Bazen, Hızlı
Susie'nin ne zaman doğruyu söylediğini tam olarak anlama-
nız zor oluyordu. Özellikle Dottie Kenfıeld'in ölmediğini dü-
şünmek için yeterince nedenim varken.
"Peki, Troo'yla benim, geceleyin Dottıc'nin odasından
geldiğini duyduğumuz çığlığa ne diyeceksin?" diye sordum.
Hızlı Susie, dirseğiyle koluma vurdu ve o ürkütücü sesiy-
le, "Adımlarınıza dikkat edin, O'Malley kardeşler." Köpek diş-
leri, olması gerekenden daha sivri olduğu için daha da korkunç
bir şekilde güldü. "O evden çığlık sesleri duyuyorsanız, bunun
bir tek anlamı olabilir. Kenfield'lerin evinde hayalet var."
Tam olarak böyle dedi. Yan komşunun evinden gelen o
çığlıkların, Dottie Kenfield'in hayaleti olduğunu söyledi.
Belki de Hızlı Susie Fazio, bu kez haklıydı, çünkü o çığ-
lıklar duyabileceğiniz en korkunç sesti. Zavallı Dottie!
Bazen, çığlıklar durduktan sonra, penceremin yanında
durup Dottie'nin yatak odasına bakardım, çünkü çığlıklar de-
vam ederken bunu yapamayacak kadar çok korkuyordum.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Duvarda, kahverengi gözlü ve saçlı çok güzel bir kızın resmi
asılıydı. O resimde on sekiz yaşında olduğunu biliyorum, çün-
kü Nell'le aynı sınıftaydı. Dottie'nin üzerinde yeşil Son Sınıf
Dans elbisesi vardı ve saçları, külâh gibi başının üstüne dolan-
mıştı, boynunda da yakut söz yüzüğü vardı. O elbiseyi şehir
merkezindeki Gimbel's mağazasından aldığı günü hatırlıyo-
rum. Resminin hemen altında, akvaryum başlığının altından
suya yansıyan küçük bir lamba vardı ve bir tane dalgıçla, ja-
pon balıklarını yüzeye çıkartan küçük kabarcıkları vardı.
Karanlıkta durup o şekilde izlerken, Kenfıeld'lerin, Dot-
tie ortadan kaybolalı iki ay olmasına rağmen, odasında hiçbir
şeyi değiştirmediklerine bahse girebilirdim. Belki de oda-
sında hâlâ onun kokusu vardı. Babam öldükten sonra olduğu
gibi. Gardırobunda Aqua Velva'sinın kokusunu içime çekebi-
liyordum. Bir gün orada, hâlâ üzerinde çiftliğin çamuru bulu-
nan ve çıkmayan çizmelerinin yanina oturdum. Bu olayın er-
tesi günü Annem, bütün kıyafetlerini hayır kurumuna verdi
ve beni omuzlarımdan sarsarak, "Tanrı aşkına Sally. O gitti
ve geri dönmeyecek. Artık geçmişi unutmanın zamanı geldi,"
dedi.
Fakat Babamın gömleklerinden birini sakladım... Mavi
olanı. Gökyüzü Kralımı hatırlamak için. Annemin bulama-
ması için yastığımın içine sakladım. Çünkü Annem ne derse
desin, günün sonunda, Troo'nun ortadaki iki parmağını em-
mesini ve oyuncak bebeği Annie'yi sıkmasını dinlerken, ba-
şımı Babama yaslamaya ve olanları asla unutmamaya ihtiya-
cım vardı.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Bazı geceler, Troo'yla birlikte, Annemin yatak odasın-
dan gelen ağlama seslerini duyabiliyorduk ve buna inanmak-
ta çok zorlanıyorduk. Bu ses neredeyse çöldeki vahaya ben-
ziyordu. Çünkü gündüzleri böyle bir şey duymanıza imkân
yoktu. Gündüzleri Annem kurutulmuş et kadar sert oluyordu
ve ağlamanın, kendine acıyan insanlar için olduğunu söylü-
yordu. Büyükannem bana Annemin aslında o kadar sert ol-
madığını, yalnızca karanlıkta ıslık çaldığını söylemişti. (An-
nemin ıslık çaldığını hiç duymadığıma göre, Büyükannemde,
diğer büyükannelerde olduğu gibi damar sertliği olmaya baş-
ladığını o anda anladım.)
Troo, bir aynası ve her tarafında ikişer çekmecesi bulu-
nan tuvalet masasının önündeki yumuşak taburede oturu-
yordu. Masanın üstünde buz pateni ringi şeklinde daha küçük
bir ayna daha ve parfüm şişeleriyle losyonları duruyordu.
Ben, Babamın Anneme bir doğum gününde aldığı, arkasında
helezonlar bulunan altın saç fırçasını tutuyordum. Annemin
bluzlarını katlamasını ve yuvarlak Samsonite çantasına, yu-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
muşak kâğıt tabakalarının arasına yerleştirmesini seyrediyor-
duk.
Annem bavulun kapağını kapattı ve ten rengi pililı eteği-
nin ucunu eliyle silkeleyerek, "Nell'e gereken talimatları ver-
dim. Hail saat beş buçukta işten dönünceye kadar bütün ye-
mekleri yapacak ve size bakacak. İkisinden birine herhangi
bir saçmalık yapacak olursanız..." Benim elimdeki saç fırça-
sını aldı, avucuna vurdu ve yatağın üstüne bıraktı. "Hail bv
sabah Schuster'e arabayla gitti, bu nedenle hastaneye yürü-
yerek gideceğim." Bavulunu aldı ve parlak, yüksek topuklu,
bantlı siyah ayakkabılarım giydi. "Bir haftaya kadar geri dö-
nerim."
"Seninle gelebilir miyiz?" diye sordu Troo beni şaşırta-
rak, çünkü genellikle, bir yere gittiğiniz zaman sizi özleye-
cekmiş gibi davranmazdı.
Annem, "Saçmalama," dedi ve öpmemiz için pudralı ya-
nağını uzattı. Topuklarının, verandaya çıkan ahşap basamak-
lardan inerken çıkardığı sesi ve sonunda kapının kapandığını
duyduk.
Hiçbir şey söylemeden, bir süre daha öylece oturduk, ama
ben kendimi kötü hissediyordum, çünkü Annem olmadan
onun odasında olmamamız gerekiyordu. Aniden Troo, "Haydi
süslenmece oynayalım," dedi.
Mücevher çekmecesini açtı ve yeşil cam boncuklara,
uzun zincirli gümüş madalyona ve Babamın eski Timex saa-
tine dokundu. Annemin, o saati de diğer tüm eşyalarla birlikte
hayır kurumuna verdiğini sanıyordum. Saati görünce o kadaı
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
sevindim ki, bileğime geçirdim ve kulağıma tuttum, hâlâ ça-
lışıyordu. Babamın öldüğü güne kadar geri kurup, o günü ye-
niden yaşayabilmeyi istedim. Böylece özür dileyebilecektim.
Troo boncuklan çıkardı ve boynuna doladı. Sonra kırmızı ru-
ju süslü altın tüpünden çıkardı ve sarkık dudaklarına sürerek,
Annemden gördüğü gibi, iki dudağıni birbirine sürttü. Troo
başını bir o yana, bir bu yana çevirerek aynada kendini seyre-
diyordu.
"Tıpkı ona benziyorsun," dedim, aynadaki görüntüsüne
bakarak.
Troo güldü ve dişlerine bulaşan ruju silerek, "Biliyorum,"
dedi.
Başka bir çekmeceyi açtım ve Annemin şifon eşarbının
üstünde, Babamın fotoğrafını gördüm. Hava Kuvvetleri'nden
döndükten hemen sonra çekilen fotoğraftı ve üzerinde üni-
forması vardı. Eve döndüğüne çok sevindiğini anlayabiliyor-
dunuz. Yanında Annem, sanki Babamın orada olduğunun far-
kında değilmiş gibi uzaklara bakıyordu.
"Haydi, gidelim," dedim, çünkü Annemi merak etmeye
başlamıştım. Belki ön pencereye gidersek, hastaneye yürüyü-
şünü izleyebilir ve seslenerek, çabuk iyileş gibi bir şeyler söy-
leyebilirdik!
Babamın saatini bileğimden çıkarıp, çekmeceye geri
koydum. "O ruju silmen gerekiyor."
"Hayır," dedi Troo ve dudaklarını iyice çıkardı.
"Troo."
"Çıkarmıycam."
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
"Troo!" Hiçbir şekilde 'mıycam' demememiz gerekiyor-
du. Annem, böyle şeyleri ayak takımının söylediğini anlatmıştı.
Troo güldü ve çekmecede bulduğu bir çift kısa-beyaz
eldiveni giydi. Bu nedenle salona tek başıma gittim ve başımı
pencereden dışarı çıkardım. Pembe şakayıkların kokusu, Fee-
lin' Good Kurabiye Fabrikası'ndan gelen damla çikolatalı ku-
rabiye kokusuna karışıyordu. Annem, Kuzey Caddesi'nin kö-
şesinde küçücük görünüyordu. Bunun, onu en son görüşüm
olacağından emindim, çünkü Babam aynı hastaneye yattığı
zaman olanlara bakın. Bu nedenle peşinden, "Lütfen geri
dön!" diye bağırmaya başladım! Fakat o anda Annem köşeyi
döndü ve gözden kayboldu. Ve söylediği gibi bir haftaya kadar
eve dönmedi.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Ertesi sabah, sıradan yaz dolanmalarımız için Mary La-
ne'le buluşmaya gidiyorduk. Washington Parkı kapımızın
önünden 1,747 adım uzaktaydı ve insanın isteyebileceği ya
da ihtiyaç duyabileceği her şeye sahipti. Kışın üzerinde buz
pateni kaydığımız, yazın da balık tuttuğumuz ve Junie'yi bul-
dukları bir göleti vardı. Ayrıca devasa bir midyeye benzeyen,
yarım daire şeklinde bir sahnesi vardı ve burada Yıldızların
Altında Müzik dinleyebiliyorduk. Bir de yüksek bir trample-
ni bulunan bir yüzme havuzu vardı: Ama en güzeli, parkın uzak
tarafında, en çok sevdiğim şey vardı. Hayvanat Bahçesi!
Neredeyse parka ulaşmıştık, Fitzpatrick'in Eczanesinin
önündeydik ki, Troo ayakkabısını bağlamak için eğildi ve
durup dururken, "Fransa'ya kaçmayı düşünüyorum," dedi ve
başka bir şey söylemedi.
Eczanenin içine baktım ve keşke bir gazoz almak için
on sentim olsa diye düşündüm, çünkü sabahın erken saati ol-
masına rağmen, hava o kadar sıcaktı ki, göz yuvarlarım bile
terliyordu. "Fransa mı?"
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Bu Fransa düşüncesini nereden çıkardığı konusunda hiç-
bir fikrim yoktu. Muhtemelen, en çok kitap okuyan çocuğa şe-
hir dışına pasolar verdikleri Finney Kütüphanesi'ndeki kitap-
lardan birinden. Kütüphane memuru hepimizin ismini ve kaç
tane kitap okuduğumuzu Kitap Kurdu Billy'nin üstüne yaza-
rak erkekler tuvaletinin dışına asıyordu. Troo'nun en sevdiği
şey sinemaya gitmekti, bu nedenle Kütüphane memuru Ba-
yan Esther Kambowski (Polonyalı Troo için büyük bir deği-
şiklikti) bakmadığı zaman, Kitap Kurdunun üstündeki adıni
yukarı kaydırmıştı. Hile yapmış olması umurunda değildi.
Ben öyle düşünmüyordum, fakat Babama verdiğim söz nede-
niyle, ona hemen hemen hiç karşı çıkmıyordum. Babamın
araba kazasının Troo'nun suçu olmadığı konusunda söyle-
diklerini ona henüz anlatmamıştım, çünkü bu konuyu her açı-
şımda çok kızıyordu ve Troo'yu kızdırmak istemezdiniz. Kız-
gınlığı çok abartılı ve derin oluyordu. Bir volkan gibi, hiç bek-
lemediğiniz bir anda patlayabilirdi.
Mary Lane, Troo'nun Kitap Kurdu listesinde hile yap-
tığını biliyordu ve Bayan Kambowski'ye söylemekle tehdit
etmişti. Neyse ki bunu bilen Mary Lane'di, çünkü zaten ona
hiç kimse inanmazdı, zira etraftaki herkes onun korkunç de-
recede yalancı olduğunu biliyordu.
Bir keresinde bize, babasının aletinin aletten çok, küçük
bir sosise benzediğini söylemişti. Mary Lane bunu, annesiyle
babasını banyoda, muhtemelen yıkandıktan sonra yerde se-
vişirken gördüğü için bildiğini anlatmıştı. Yani, Mary Lane kor-
kunç bir yalancı olmakla kalmıyordu, aynı zamanda dikizciy-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
di de, yani aslında insanları evlerinde gözetlemeyi gerçekten
çok seven biriydi. Yangın çıkarmayı da seviyordu; yangınları
sevdiğinden değil de, yangınları çıkarttıktan sonra gelen itfai-
ye arabalarına deli olduğundan. Mary Lane, benim ve Troo'-
nun en yakın arkadaşımızdı. (Ona Mary Lane diyorduk, çünkü
sokaktaki hemen hemen her ailede Mary adında bir çocuk
vardı ve bunları bir şekilde ayırt edebilmeniz gerekiyordu.)
Mary Lane aynı zamanda dünyadaki en sıska insandı. Yani,
Afrika'da yaşayan dinsiz bebeklerden değilse, bu kadar zayıf
birini görmenize imkân yoktu. Troo'yla ben, Mary Lane'in
altı tane erkek kardeşinin, babası işe gidince ve annesi çama-
şır yıkarken evdeki bütün yemekleri bitirdiği için böyle oldu-
ğunu düşünüyorduk.
Troo, Mary Lane gerçekten Kitap Kurdunda hile yaptı-
ğını ele verse bile, Bayan Kambowski'nin yalancı Mary La-
ne'e inanacağını sanmıyordu ama yine de ünlü planlarından
birini yaptı. Her ihtimale karşı.
"Randevu denilen bir şey yapacağız. Bu, Fransızca'da
biriyle buluşma anlamına gelen bir kelime," dedi Troo. Hay-
vanat Bahçesindeki en sevdiğimiz ağaç olan ve goril Samp-
son'un mağarasının karşısında bulunan ağacın değişik dallarına
tırmanmıştık ve Mary Lane'in Hayvanat Bahçesi yolundan gel-
mesini izliyorduk. Buruşuk beyaz şortu ve vücudunda dalga-
lanan kirli kırmızı kareli gömleği nedeniyle bayrak direğine
benziyordu. "Onu Sampson'un mağarasına iteceğim." Troo da-
lın ucuna doğru süründü. "O sinema pasolarını kazanacağım."
Sadece yüksekten attığından ve Mary Lane'i gerçekten
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
mağaraya atmayacağından emindim. Emin sayılırdım. Ba-
bamın araba kazasından beri, Troo'nun ne yapacağından pek
emin olamıyordum. Bazen o kazada kız kardeşimde de, Pau-
lie dayımda olduğu gibi, biraz beyin hasarı oluştuğunu bile
düşünüyordum.
Ağaçtan aşağı atladık ve siyah demir parmaklıklara yas-
lanıp, Sampson'u izlemeye başladık. Mary Lane'in geldiğini
fark etmemiş gibi yapıyorduk. Aslında fark etmiştik, çünkü
hep bayat patates cipsi gibi kokuyordu.
"Neye bakıyorsunuz?" diye sordu Mary Lane yanımıza
gelerek.
Sampsou'a. Sampson'a bayılıyordum. Gerçekten bayılı-
yordum. Babam, Pazar öğleden sonraları Büyükannemi ziya-
ret ettikten sonra, çiftlikten dönerken, Troo'yla beni bu hay-
vanat bahçesine getirirdi. Babam da Sampson'a bayılıyordu,
oturur, onu seyreder ve hep kahkahalarla gülerdi. Yani, Samp-
son'u neredeyse doğduğumdan beri tanıyordum. Şimdi de ne
zaman biraz canım sıkılsa, Sampson'a geliyordum. Babamın
parktaki bankta yanıma oturduğunu, kolunu omzuma dola-
dığını ve tok sesiyle bana, "Sally'in, kızım, birçok insan or-
manın liralının aslan olduğunu söylüyor. Fakat o insanlara
katılamayacağım." Babam sonra gorili işaret eder ve göğsü-
nü yumruklardı. Sesi tekleyerek çıkardı. "Kralın Sampson
olduğunu söylemeliyim. Şuna bir bak. Çok muhteşem!" Tek-
rar Sampson'a bakardım ve onunla aynı fikirde olduğumu
göstermek için başımı aşağı yukarı sallardım, ama içimden
gizlice, asıl Kralin Babam olduğunu düşünürdüm. Gökyüzü-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
nün ve toprağın. Ve gerçekten muhteşemdi!"
Troo yüksek sesle Mary Lane'e, "Sampson sana bir şey
göstermek istiyor, ama daha yakına gitmen gerekir. Arka-
sında saklıyor. Parmaklıklara tırman ve eğil, mükemmel bir
şekilde görürsün," dedi.
Her türlü gözetlemeye hazır olan Mary Lane, zıpladı ve
mağaranın yanındaki çimenin kenarına kadar yürüdü. Troo
bana dönerek sırıttı ve parmaklıkları aşarak Mary Lane'in
yanına gitti. Gorillerin insanları yediğini sanmıyordum ama
sırf düşmesi bile sıska Mary Lane'i öldürebilirdi. Sertleşmiş
çiklet gibi ortadan ikiye bölebilirdi.
Sampson, ayağını yere vurarak, dikkatle bizi izliyordu.
Hep kendi kendine "Don't Get Around Much Anymore" şar-
kısını söylediğini düşünüyordum. Bu, Ethel Jenkins'in en sev-
diği şarkılardan biriydi ve bana da öğretmişti. Ethel, 52. So-
kak'ta Bayan Galecki'yle birlikte yaşıyordu ve Troo'yla be-
nim diğer en yakın arkadaş ımızdı.
"Hey, Mary Lane, Kitap Kurdu listesini biliyor musun?
Gerçekten Kambowski'ye hile yaptığımı söylemeyeceksin
herhâlde, değil mi?" diye sordu Troo çok tatlı bir şekilde, bir
şeyi çok istediği zaman yaptığı gibi. Büyükannem buna, onun
bebek sesi diyordu.
Mary Lane, Troo'ya döndü. "Evet, söyleyeceğim."
Aslan kükredi ve bir iki flamingo kaçarak saklandı.
Troo sordu, "Bunu yapmak istediğinden emin misin?
Kazara mağaraya düşersen ve besleme zamanına kadar seni
bulamazlarsa gerçekten çok üzülürüm. Ya da Sampson şu an-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
da çok acıkmışsa"—sesini alçalttı—"kemiklerinden başka
hiçbir şey bulamayabilirler."
Anlaşılan goriller hakikaten insanları yiyordu, ancak
Sampson, üstünde elbise askısı kadar et olan Mary Lane'i yerse
hayal kırıklığına uğrayabilirdi.
Troo, Mary Lane'i dirseğiyle biraz daha dürtiiklcdi ve
her zaman giydiği, yarısı çözülmüş yüksek tabanlı siyah tenis
ayakkabılarının ucu kısmen mağarada, kısmen de çimenlerin
üstünde kalana kadar itekledi.
"Beni içeriye itmeyeceksin, değil mi?" diye sordu Mary
Lane. Troo hemen arkasındaydı, bu nedenle kaçacak yeri
yoktu.
"Düşünüyorum," dedi Troo ve Mary Lane'in tam olarak
ne kadar uzağa duşcceğini anlamasını sağlamak için çikletini
mağaraya doğru tükürdu. (Benim hakkımda şunu bilmenizi
isterim, Troo'nun onu içeri itmesine izin vermeyecektim.)
"Devam et," dedi Mary Lane ve gözlerini sımsıkı ka-
pattı.
"Bana, seni bu mağaraya itersem ve büyük ihtimalle
ölüp, söylediğin milyonlarca yalan yüzünden ilelebet Araf'a
gidersen umurunda olmayacağını mı anlatmaya çalışıyor-
sun?" diye sordu Troo şaşkınlık içinde.
"Ben hayatımda hiç sinemaya gitmedim ve o pasolarla,
patlamış mısır ve gazoz istiyorum." Mary Lane derin bir ne-
fes aldı ve tuttu. "Onları korumak için ölümü bile göze alırım.
Ve ayrıca, ben hayatımda hiç yalan söylemedim, Troo O'-
Malley."
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
"Bu, söylediğin en büyük yalan," dedi Troo ve bana baktı.
Ben de ona baktım ve ikimiz birden başımızı tekrar, bana gi-
derek Jean d'Arc'ı hatırlatan Mary Lane'e çevirdik.
"Tamam, tamam, sadece dalga geçiyordum." Troo güldü
ve Mary Lane'i geriye çekti. "Haydi git, Kambowski'ye an-
lat." Zihinsel telepati sayesinde Troo'nun, bir kütüphaneci
ile bir ölüm ilanını içerecek başka bir plan üzerinde çalıştığı-
nı hemen anladım.
Mary Lane geri çekildi ve sanki hiçbir şey olmamış gibi
Troo'ya baktı. "Sara Heinemann'in kim olduğunu biliyor
musun?"
"Tabii," dedi Troo ve sonra gidip Sampson'un karşısın-
daki yeşil banka oturduk. Troo bize, bir şekilde hep yanında
bulunan Double Bubble çikletlerden verdi.
Mary Lane çikleti ağzına attı ve, "Kaybolmuş," dedi.
"Nasıl yani?" diye sordum, çikletten çıkan karikatürü
okumaya çalışırken."
"Aynen dediğim. Sara kayıp. Birkaç gündür ortada yok,"
dedi Mary Lane. "Babam, yabancılarla konuşmamamı tem-
bih etti."
Gözlerimi kapadım ve Sara Heinemann olabilecek kızı
düşünmeye başladım. "Yakan topu çok seven üçüncü sınıftaki
sarı atkuyruklu kız mı?" diye sordum.
Mary Lane evet dercesine başını salladı. "Bizim dört ev
altımızda, Koca Kafalı Judy Big Head'in evinin hemen ya-
nındaki evde oturuyor. (Mary Lane kabalık etmiyordu. Judy'-
nin gerçekten soyadı buydu. Kızılderiliydi.) "Muhtemelen
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Sara da, tıpkı benim gibi kaçırıldı."
Troo gözlerini yuvarlayarak bana baktı. Geçen yaz Mary
Lane bize, üzerlerinde pek bir şey olmayan Almanlar tara-
fından kaçırıldığını ve ona bütün gün zorla fırın eldiveni yap-
tırdıklarını, ancak çamurlu alabalıkla dolu büyük bir gölün
bir tarafından diğerine yüzerek kaçabildiğini anlatmıştı. As-
lında olanlar şuydu: Ailesi onu Ren Nehri'nin batısında bir
kampa göndermişti. Yani, Sara Heinemann'la ilgili bu hikâ-
ye, ondan beklenebilecek bir başka büyük yalandı. Anlaya-
madığım bir nedenle, Maıy Lane'in yalanlarının birçoğu ka-
çırmayla ilgiliydi. Ve penislerle.
"Yakında herhâlde ortaya çıkar. Belki de kaybolmuştur.
Bu her zaman olur," dedim. Fakat aslında düşündüğüm şey,
eğer Mary Lane haklıysa ve Sara gerçekten kaçırılmışsa, onu
asla canlı bulamayacaklarıydı. Junie'de de aynı şey olmuştu.
Önce kaybolmuştu, sonra gölün orada cesedini bulmuşlardı.
Junie'nin cenazesinden sonra bir süre Troo'yu kaçıracakla-
rından korktum. Büyükannem beni eve götürmüş ve tarçınlı
turta vererek, bu kadar evhamlı olmamamı söylemişti. Öyle
cinayetler, Junie Piaskowski'nin başına gelenler, hayatta bir
kere olacak şeylerdi. Büyükannem genelde hiç yanılmazdı.
Ama bir yandan da, onun her zaman söylediği gibi, her şeyin
bir ilki vardı.
"Ne yapmak istiyorum, biliyor musunuz?" dedim Samp-
son'un üzgün gözlerine bakarak. "Onu kaçırıp, ailesine geri
götürmek istiyorum."
Mary Lane güldü ve, "Biliyor musun, O'Malley, bu söy-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
lediğin çok tuhaf ve çocukça bir şey. Bir gorili kaçırıp evine
götürmek. Bu çok acayip."
Tuhaflıktan bahsedene bakın.
"Ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum," dedi
Troo. "Ve oraya giderken, Fransa'da durabiliriz."
Mary Lane kahkahalarla gülmeye başladı ve Troo ona
sıkı bir tane patlatincaya kadar güldü. "Fransa'nın nesi ko-
mik?" dedi.
"Fransa hakkında ne biliyorsun ki?" diye sordu Mary
Lane, kolunu ovuşturmadan.
"Aslında," dedi Troo, "Fransa hakkında epey bilgim var."
"Eminim vardır," dedi Mary Lane, banktan kalkıp Troo'-
nun erişim alanından çıkarak.
"Fransa, aşk dilini konuştukları yer," dedim Sampson'a
bakarak.
"Oui," dedi Troo alçak sesle.
"Efendim?" diye sordu Mary Lane.
"Off, lütfen," dedi Troo, "seni mağaraya itme konusun-
da fikrimi değiştirmeden kapa çeneni." Şimdi ikisi de ayağa
kalkmış, ayakuçları birbirine değecek şekilde duruyorlardı.
Mary Lane, Troo'yu ittirdi ve yürüdü gitti. Ben, onun peşin-
den koşmaması için, arkadan Troo'nun kollarıni tuttum. Feci
şekilde sinirlenmişti. Sonunda çırpınarak kendini kurtarınca,
hışımla arkasına döndü ve yüzünü yüzüme iyice yaklaştıra-
rak, "Sally O'Malley... Sayılı günün kaldı."
Her zamanki gibi, dâhi Troo haklıydı.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
"Bunun tadı berbat!" diye bağırdı Hall. Mutfak masa-
sında oturuyordu, ağzından sigarası sallanıyordu ve külü, An-
nemin satın almak için bir yıl boyunca S&H Green kuponu
biriktirdiği güzelim beyaz tabaklara düşüyordu. Nell yine
bize akşam yemeği yapmaya çalışmış, fakat üzerinde patates
kızartması bulunan ton balıklı fırında makarnası simsiyah ol-
muştu ve ocakta pişirdiği konserve bezelyenin içinde hiç su
kalmamıştı, hatta elma püresinin bile tadı bozuktu.
Annem iki haftadan fazla bir süredir hastanedeydi ve
bütün konuşmaları hep Hall'la yapmıştı, bu nedenle üçümüz
ona ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Çoğu zaman, kolsuz oldu-
ğu için kol kaslarındaki ANNE dövmesini görebildiğiniz be-
yaz tişörtüne bakmamaya çalışıyordum. Dalgalı İsveç saçları
aynen sabah uyandığı zamanki gibi duruyordu. Ayrıca, kol-
larının altındaki ince tüyler, içtiği tüm biralar gibi kokuyordu.
Hall sigarasından bir nefes daha çekti ve bize sanki sa-
ğılmışız gibi, "Biliyorsunuz, size bakmak zorunda değilim.
Benim çocuklarım bile değilsiniz," dedi.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Nell, "Ben kalkabilir miyim?" dedi ve bulaşıkları topla-
mak üzere ayağa kalkmaya çalıştı, ama Hall kolunu yakaladı
ve, "Otur oturduğun yerde," diye homurdandı. Fakat sonra fik-
rini değiştirdi ve, "Neyse, boş ver, git bana bir bira getir," dedi
ve Nell'i o kadar şiddetli bir şekilde itekledi ki, Nell fırının
yanına düştü ve papatyalı kolsuz elbisesi beline kadar sıyrıldı.
Benim gözlerim yanmaya başladı ve Troo yere bakarak,
sinirli olduğu zaman yaptığı gibi, hızlı ve sert bir şekilde du-
daklarını yaladı. Gizlice Annemin odasına girmiş olmalıydı,
çünkü dudaklarının kenarında o kırmızı rujun izlerini göre-
biliyordum ve Evening in Paris'in kokusunu alabiliyordum.
Nell elbisesini aşağı çekerken yanakları, ateşi varmış gibi kı-
zarmıştı. Ayağa kalktı ve buzdolabını açtı. İçinde fazla bir
şey yoktu, bu nedenle Pabst Blue Ribbon birasını bulması
zor olmadı. Hall, gıda alması için Nell'e pek para vermiyor-
du. Dün akşam, "Bu benim suçum değil!" diye bağırmıştı.
Troo, domuz sosisinden başka hiçbir şey yemediği için huy-
suzlaşarak, bir tanesini Nell'e fırlatmış, kanişli eteğine hardal
bulaşmasına ve işemiş gibi görünmesine yol açmıştı.
Hall, Nell'in verdiği şişeden büyük bir yudum içti, sonra
elinin tersiyle ağzını sildi ve, "Biliyorsunuz, annenizle be-
nim"—sonra aşırı derecede yüksek sesle geğirdi—"Bir süre-
dir bazı sorunlarımız var ve bu yetmezmiş gibi, bir de ayak-
kabı dükkânında işler pek iyi gitmiyor."
"Çok şaşırdım," dedi Troo, en küstah ses tonuyla.
Hail o kadar hızlı bir şekilde masanın karşısına uzandı
ki, ben bile geldiğini görmedim, Troo da görmedi. Troo'nun
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
başının arkasına vurdu. Sert bir şekilde. Troo, tokadın şidde-
tiyle yüzüne gelen saçlarının arasından ona bakmakla yetindi
ve tek kelime etmedi. Bu nedenle, Hall bir daha vurdu. Daha
da sert bir şekilde. Hall, Troo'nun asla ağlamayacağını bilme-
liydi; eğer bunu bekliyorduysa. Yine kolunu kaldırınca den-
gesini kaybetti, mutfak sandalyesinden düştü ve kirli bej li-
nolyumun üstünde kalakaldı. "Helen... Helen... Helen!" diye
feryat etmeye başladı.
Biz üç kız kardeş birbirimize baktık, ayağa kalktık ve
dışarı, ön verandaya çıkarak, cırcırböceklerini dinledik, pek
konuşmadık. Çünkü böyle bir olay hakkında söylenecek faz-
la bir şey yoktu. Birlikte yaşadığınız, ama hemen hiç tanıma-
dığınız ve tanımak istemediğiniz, mutfakta yere yatmış, hay-
kırarak ölmek üzere olan Annenizin adım söyleyen bir adam
hakkında ne konuşabilirdiniz ki? Daha sonra, sokak lamba-
ları yanınca, uzun süre sessiz kalamayan Troo, "Lanet olası
aşağılık herif," dedi.
Ertesi sabah Nell, kâselerimize mısır gevreği ve kalan azı-
cık sütü koydu. Sonra dün akşamki yemek bulaşıklarını akan
suyun altında ovalamaya başladı, çünkü sertleşmiş ton balığı
çok kötü kokuyordu. "Annemin safrakesesinden başka bir so-
runu var. Dün akşam size söylemek istedim ama sonra..."
Troo kâseden başını kaldırdı ve ters bir şekilde, "Şimdi
nesi var?" dedi ve ağzina bir kaşık daha mısır gevreği aldı.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
Troo'yu çok sevmeme rağmen, eğer sizi sevmezse, Annem
kadar huysuz olabileceğim kabul etmem gerekiyordu.
"Dr. Sullivan bana bunu verdi." Nell ellerini şortuna ku-
ruladı ve yanımdaki sandalyeyi çekti. Bluzunun cebinden bir
kâğıt çıkarmasını ve masanın üzerinde eliyle düzeltmesini
izledik.
Hepatit.
"Nefesin gerçekten kötü koktuğu zamanki hastalık değil
mi bu?" diye sordu Troo. "Willie bana öyle söyledi. Dr. Sulli-
van'da bu hastalık olduğunu ve—"
"Seni kuş beyinli!" diye haykırdı Nell. "O hastalığın adı
halitoz." Nell'in bunu bilmesi beni çok etkiledi. Veya Troo
ile beni aptal konumuna düşürmek için o anda uydurmuştu,
çoğu zaman bunu yapabiliyordu.
"Dr. Sullivan hepatitin, Annemin karaciğerinde bir has-
talık olduğunu söylüyor." Nell'in sesi ansızın titremeye başladı.
"Bu iyi değil." Odasına koştu ve kapıyı çarptı. Nell'in kendi
odası vardı ve benimle Troo gibi paylaşması gerekmiyordu.
Eğer burada sevilme sırası yapmak zorunda kalsam, Nell'in
birinci sırada olduğunu ve Troo'nun çok az farkla ikinciliği al-
dığını söyleyebilirdim; oysa ben şey bende, Annemi bana ba-
karken yakaladığımda yüzünü hüzünlü bir ifadenin almasına
neden olan bir şey vardı. Bana bu şekilde bakmasına neyin yol
açtığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki de hayal gücümdü.
Hepatit konuşmasından belki bir hafta sonra, Nell bize
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
durumun daha da kötüye gittiğini anlattı. Annem şimdi de has-
tane iltihabı denilen çok kötü bir hastalığa yakalanmıştı. Hiç
kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar kötüydü; benim bile.
Nell ağladı, ağladı, sonunda Troo onun odasına gitti, yüzüne
tokat attı ve çenesini kapatmasını söyledi.
Annem, Haziran ayının neredeyse tamamını St. Joe's
Hastanesi'nde geçirdi. Ve DörtTemmuz'u kaçıracakmış gibi
görünüyordu. Bu çok üzücüydü, çünkü bir keresinde en ya-
kın arkadaşı olan Bayan Betty Callahan'a Troo'ya Havai Fi-
şek adını vermeliydim, dediğini duymuştum-Annem, Dört
Temmuz'u işte bu kadar çok seviyordu.
Artık Hail, akşam yemeği için eve gelmeyi hemen he-
men tamamen bırakmıştı. Salondaki mobilyalara çarptığında
veya bazen başka bir dilde-İsveççe olduğunu düşünüyordum
-sövüp saymaya başladığında, bizi uyandırırdı. Ayrıca Nell,
Troo'nun o kadar sinirine dokunmaya başlamıştı ki, Troo ar-
tık beyaz bluz ve iki renkli deri ayakkabı giyen, devamlı olarak
Elvis... Elvis... Elvis diye konuşan Nell'in yüzüne bile baka-
mıyordu. Bence Nell fena değildi. Mükemmel değildi ama. Ba-
bamın, onun dünyadaki yalnızca üçüncü kötü ablası olduğu-
na ilişkin sözlerini hiç unutmamaya çalışıyordum. Fakat başın-
dan beri Nell'i pek sevmeyen Troo, ondan o kadar sıkılmaya
başladı ki, Nell'i evin içinde kovalıyor ve dudaklarına diş fır-
çasını tutarak, avazı çıktığı kadar, "You ain't nothin' but a ho-
und dog"* şarkısını tekrar tekrar söylüyordu. Sonunda Nell
'in sabrı taşıyor ve Troo'ya bir tane patlatıyordu. Sonra Troo'
yu sakinleştirmek ve Nell'i uykusunda boğarak öldürmeye
*Hiç bir şey değilsin, bir av köpeği haricinde
51
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
çalışmayacağına söz vermesini sağlamak için ona bana ait
bir şey vermek-örneğin, en sevdiğim çelik bilyeyi-bana dü-
şüyordu.
Nel1 bize hastane iltihabından bahsettikten sonra, o sa-
bah kiliseye gidip biraz dua etmemin iyi bir fikir olacağını
düşündüm. Gerçi Tanrı'nin, benim O'na söylediklerime karşı
biraz sağır davrandığını ve söylediğim hiçbir şeyi dinleme-
diğini düşünüyordum. Nell bizimle gelmek istemedi, çünkü
Fillard'ın Benzin İstasyonuna yürüyecek, orada çalışan ve Ba-
yan Callahan'in oğlu olan erkek arkadaşı Eddie Callahan'ı gö-
recekti. Nell günlerini işte böyle geçiriyordu; Eddie Callahan
için deli olarak. Annem eve gelince Nell'in başı, Annemin
tembihlediği gibi Troo'yla bana bakacağına, Eddie'ye baktığı
için büyük derde girecekti. Troo çoktan büyük harfli İ ile bir
ispiyon listesi hazırlamıştı, hatta bunu yazıya dökmüştü:
1. Nell senin, benim ve Sally'nin çamaşırlarını yıkamanı
söylemediğini söylüyor, bu nedenle yıkamıyor.
2. Nell televizyonun açma-kapama düğmesini kırdı ve
şimdi Sally Gökyüzü Kralı programını seyredemiyor, Sally
bu yüzden birkaç kez ağladı. (Troo'ya ağlama kısmını çıkar-
masını söyledim, çünkü Annem bana kızardı.)
3. Nell, şehir dışına gitmemiz için para vermiyor, bu ne-
denle Sandra Dee ile Troy Donahue filmini kaçırmak duru-
52
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
munda kaldık.
Böyle devam edip gidiyordu. İspiyon listesi, Troo'nun
Noel listesinden uzundu. Ve her gün, eve geldiği zaman An-
neme gösterme konusunda daha da heyecanlanıyordu.
En çok Mother of Good Hope kilisesini ve okulunu sevi-
yordum, çünkü yalnızca altı sokak ötedeydiler ve O'Malley
kardeşler oraya yürüyebiliyordu. Fakat oraya gitmek için Yağlı
Al Molinari'nin evinden geçmek zorunda kalmamız, hiç ho-
şuma gitmiyordu. Troo'nun dünyada yapmayı en çok sevdiği
şeylerden biri Molinari'nin gri evinin önünde durup, çok yük-
sek sesle, "Yağlı Al boktan biri!" diye bağırmaktı. Ona makar-
na ya da spagetti beyinli gibi başka isimler de takıyordu ve
bazen, tam zıvanadan çıktığında, Harry Belafonte'nin o "Day-
O" şarkısını söylüyordu, ancak "Day-O" yerine "Dago... da
da daago," diyordu.
Troo, geçen yaz bisikletini çalan kişinin Yağlı Al oldu-
ğundan emindi ve işte bu nedenle çok kızgındı. Tanrı ve Ba-
bam biliyordu ki çok uğraşmıştım ama onu durduramıyor-
dum, bu nedenle sonunda, bizi yakaladığı takdirde, kıçımızı
yakmakla tehdit eden Yağlı Al bizi hep okul yolunun yarısına
kadar kovalıyordu. Ancak bunu yapamazdı, çünkü çocuk fel-
ci yüzünden sağ bacağı bir miktar pörsümüştü. Yağlı Al tam
olarak koşamıyordu, fakat sizi kovalamak isterse, kambur bir
şekilde topallayarak çok hızlı yürüyebiliyordu. Troo'ya her
53
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
zaman, "Seni yakalarsa ne yapacaksın? Biliyorsun, sustalı
bıçağı var," diyordum.
Troo buna güler, güler, gülerdi ve gözlerinde, sanki Yağ-
lı Al'in kendisini yakalaması umurunda değilmiş gibi çılgın
bir bakış olurdu. Bu beni rahatsız ediyordu. Hemen her gün,
keşke onu sakinleştirmek için Babam burada olsaydı diye
düşünüyordum, çünkü Troo'nun, bu çılgınlığı sürdürdüğü tak-
dirde, hayatta fazla kalamayacağına inanıyordum.
O sabah Troo peşimde oyalanıp duruyordu. Biraz kız-
gındı, çünkü ruhsal olarak, Yağlı Al tarafından kovalanacak
durumda olmadığını, bu nedenle, Annemin dediği gibi, dav-
ranışlarına dikkat etmesi gerektiğini söylemiştim. Düşünür-
ken yaptığı gibi, bir taşı tekmeliyordu ve sonra son derece alçak
bir sesle, o kadar ki neredeyse onu duyamayacaktım, "İyileşe-
cek, öyle değil mi, Sal'ly?" dedi.
Arkama dönmedim, çünkü dönseydim gerçekten çok si-
nirlenirdi. Troo, onun karanlıkta ıslık çalmayı unuttuğu için
korktuğunu görmemden nefret ediyordu. Bunun ne anlama
geldiğini, detaylara dikkat ederek çözdüm. Büyükannemde her
şeye rağmen damar sertliği yoktu. Annem ile Troo gerçekten
bir elmanın iki yarısı gibiydi, ikisi de işler yolunda olmadığı
zaman bile, her zaman yolundaymış gibi davranıyordu.
"Evet, iyileşecek," dedim omzumun üzerinden, fakat iyi-
leşmezse ne olacağını merak ediyordum. Troo'yla ben, Hall
ve Nell'le birlikte mi yaşamaya devam edecektik? Yoksa gi-
dip Büyükannemle ve Paulie dayımla mı yaşardık? Ah, Troo
bundan hiç hoşlanmayacaktı. Mümkün olduğunca Paulie da-
54
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
yımla karşılaşmamaya çalışıyordu. Ona bunun nedenini sor-
duğum zaman bana, "Bitler," dedi. Bundan daha fazlası oldu-
ğundan kuşkulanıyordum, ama ona bir daha sormadım, çün-
kü Troo'nun volkan gibi patlayan deliliğinin bana denk gel-
mesini istemiyordum. Ayrıca, Büyükannemin evi çok küçük-
tü ve parasal açıdan kötü durumdaydı. Mahalledeki herkes
bunu biliyordu.
"Eğer ölürse, biz ne yaparız?" Troo taşı tekmeledi ve taş
uçarak yanımdan geçti. "Sence gidip yetimhanede mi yaşa-
mamız gerekir?"
Her yıl Noel zamanı, Brownie takımımız, Lizbon Soka-
ğı'ndaki St. Jude's yetimhanesine giderdi. Aslında St. Jude,
ümitsiz davalar aziziydi. Yetimhanenize bu adı vermek çok
kötüydü ve o zavallı yetimler gerçekten umutsuzluğa kapıl-
mış olmalı. "What Child is This?" şarkısını söyler ve onlara,
kırmızı kurdelelerle yeşil ince kâğıtlara sarılı kutsal kartlar gibi
hediyeler veriyorduk ve ben bundan nefret ediyordum. An-
neleri veya babaları ya da onları umursayan herhangi birileri
olmayan o çocuklara bakmaya dayanamıyordum. İşte bu ne-
denle, "Hayır. Hiçbir zaman gidip yetimhanede yaşamak zo-
runda kalmayacağız. Söz veriyorum," dedim.
Troo, Piaskowski'lerin evinin önünde durmuştu. Bah-
çeyi otlar bürümüştü ve ev sanki parçalanıyor gibiydi. Be-
tondan yapılmış bir İsa heykeli verandanın yanında yan yat-
mıştı, sanki şekerleme yapıyor gibiydi. Junie'nin cenazesinden
sonra hiç kimse Bay veya Bayan Piaskowski'yi doğru dürüst
görmemişti.
55
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
"O şekilde öldürülmek, başına gelebilecek en kötü şey-
lerden biri," dedi Troo. Oradan geçerken nefesimizi tuttuk
ve yolun geri kalanında pek konuşmadık, ama ben bazı şey-
lerin daha da kötü olabileceğini düşünüyordum.
Ayinden sonra, mahallenin yarısı kilisenin avlusunda du-
ruyordu ve hâlâ Annemin en yakın arkadaşı olan ve uzun za-
mandan beri olan BayanCallahan'in, Bayan Latour'a çok yor-
gun bir sesle, "Helen huzur içinde yatıyor," dediğini duydum.
Bayan Latour buna yanıt olarak, "Hall'ın Rosie Rug-
gins'le beraber olduğunu duydum," dedi.
Bu kez Bayan Callahan ona, "Helen başında onunla hiç
evlenmemeliydi," dedi. Gizlice dinlemek ayıptı ama hiç kim-
se bana Annemin iyileşip iyileşmediğini söylemiyordu ve
eğer iyi değilse hazırlıklı olmam için öğrenmem gerekiyordu.
Bayan Callahan'ın söylediklerini, Annemin ölmek üzere ol-
duğu şeklinde algıladım, zira Huzur İçinde Yatıyordu ve Ba-
bamın mezar taşında da bu yazıyordu. Ya Bayan Latour'un
Hail hakkında söyledikleri? Bu herhâlde, Rosie Ruggins'le
biraz seks yaptığı anlamına geliyordu.
Bayan Callahan dönüp bizi görünce, şaşırmış bir ses to-
nuyla, "Hey, O'Malley kardeşler, merhaba!" dedi.
Bayan Callahan'ın o kilisenin önündeki çıplak bacakla-
rına baktım. Ayak bileğinde küçük bir altın halhal vardı ve
bazen bluzlarının düğmeleri fazla açık oluyordu. Büyükan-
nem, Annemle Bayan Callahan'ın gençliklerinde, kurabiye
fabrikasının karşısında yan yana iki evde oturdukları zaman,
azgın iki kedi olduğunu söylemişti.
56
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Bayan Callahan öne eğildi ve, "İyi misin, Sally?" diye
sordu.
Gözlerim dolduysa da ağlamamaya çalıştım, çünkü Ba-
yan Callahan aynı Annem gibi kokuyordu ve bahse girerdim,
o sabah çocuklarına yağda yumurta yapmıştı. "İyiyiz, Bayan
Callahan," dedim, "Hall'la Nell bize çok iyi bakıyor. Annem
iyileşecek, öyle değil mi?"
Bayan Callahan, "Şey, babam çok hastalandı ve Gaziler
Hastanesi'nde yatıyor, bu nedenle Helen'le istediğim kadar
ilgilenemedim, ama eminim..." Sonra ağlamaya başladı. Buna
dayanamadım, Troo da katlanamadı, beni elimden çekti ve
kalabalığın içine karıştık.
57
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Bayan Callahan'a yalan söylememin nedeni, hastaneye
Annemi ziyarete gitmesi olasılığına karşıydı. Annemi kay-
gılandırmasını istemiyordum. İşin gerçeği, Hall'la Nell bize
hiç bakmıyordu. Hall sürekli olarak Jerbak'in yerinde içiyor-
du. Bu nedenle Bayan Latour, onun orada garsonluk yapan
Rosie Riggins'le ilgilendiğini söylerken muhtemelen haklıy-
dı. Nell de Eddie'yle o kadar meşguldü ki, bize yemek yap-
mak istemiyordu. Buna itirazım yoktu, çünkü Hall'la bu ko-
nuda, sadece bu konuda aynı fıkirdeydim-Nell gerçekten çok
kötü yemek yapıyordu. Ayrıca, güzellik okuluna gitmekten
bahsediyordu, bu nedenle çoğu zaman mutfakta Toni'ye per-
ma yapıyordu ve sonuçta mutfak, benzin istasyonundaki tu-
valetten daha kötü kokmaya başlamıştı. Mahalledeki kızların
yarısı şimdi, Nell sayesinde, prize çatal sokmuş gibi görünü-
yordu.
Troo ve ben epeyce aç olduğumuzdan, Troo yine ünlü
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
planlarından birini yaptı. "Yemek zamanı insanların evine
uğramalıyız," dedi. Böylece dün akşam O'Hara'larda yedik,
çok güzel değildi, çünkü üstüne ne kadar çok domuz pastır-
ması koyarsanız koyun, ciğer sevmiyordum. Ama bu akşam,
Hızlı Susie Fazio'nun evine gidiyorduk, çünkü en güzel ye-
mekler onlarda vardı ve Fazio'lar İtalyan olmalarına rağmen,
iyi îtalyanlardı, Molinari'ler gibi değillerdi. Troo bunun ne-
denini, FazioTarın İtalya'nın Nice gibi güzel bir yerinden
gelmelerine, İtalya'nın güzel olmayan bir başka yerinden ge-
len Molinari'ler gibi olmamalarına bağlıyordu.
Evde on tane Fazio ve bir de Nana (nine) vardı, bu ne-
denle Troo'yla ben, Nana'nın hemen her yemekte kullandığı
sarımsak denilen o baharat kokan mutfakta, lavabonun üs-
tündeki dolaptan birer tabak aldığımız ve Hızlı Susie'nin ya-
nına birer sandalye çekip oturduğumuz zaman kimsenin dik-
katini çekmedik.
Masada Nana'nın karşısında oturuyordum. Ona gülüm-
semeye çalıştım, ancak onun karşılık vermeyeceğini biliyor-
dum, çünkü daha önce denemiştim ve gülümseyerek karşılık
vermemişti. Çünkü o bir Strega Nana'ydı... Yani büyücüy-
dü. Fliçbir koşul altında Nana'ya ters düşmek istemezdiniz.
Şehrin her tarafından başka İtalyanlar gelir, ona bir şeyler ge-
tirirdi. O da İtalyanca bir şeyler söyler ve kötü ruhları kovmak
için ellerini kollarını sallardı. Ayrıca sürekli olarak, cenazeye
gider gibi giyiniyordu. Hızlı Susie bana Nana'nın, birilerinin
yeni arabalarının üstüne, bir tür kutsama olarak, hiç kaza yap-
mamaları için çiş döktüğünü anlatmıştı, ama ben ona inan-
60
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
mamıştım. Hızlı Susie'nin ağabeylerinin birinin etrafından
dolaşıp o güzel ince tereyağlı ekmeklerden birine uzanırken
bunu düşünmemeye çalıştım.
"Anneniz nasıl?" diye sordu Johnny Fazio, ekmeği ağ-
zıma tıktıktan hemen sonra. Bana, Troo'yla birlikte Eski Za-
man Sinema Matinesi Gününde izleyip beğendiğimiz film-
deki sinema yıldızı Earl Flynn'i hatırlatıyordu. Filmin adı
Captain Blood'dı ve Earl korsandı. Johnny'nin de Earl gibi
ince bir bıyığı vardı ve koyu renk saçları başının üstünde bü-
yük bir dalga gibi uzuyordu. Bütün büyük kızların çok modern
olduğunu düşündüğü Do Wops adında bir grubun şarkıcısıy-
dı.
"Hey... Sen." Kolumdan dürttü. "Senin adın ne? Anne-
nizin nasıl olduğunu sordum."
"Annem iyi," diye yanıtladı Troo benim yerime.
"Ölüyor muydu ne?" diye sordu Johnny.
Sözleri kokarca kokusu gibi havada asılı kaldı ve her-
kesin yemeği bırakmasına yol açtı. Sonra Nana Fazio'nun
sandalyesi, hızlı bir şekilde geriye itince gıcırdadı. Göğüsleri
o kadar uzundu ki, kemerle beline tutturması gerekiyordu ve
İngilizcesi de pek iyi değildi, fakat Nana, her dilde iğneli sö-
zü anlayabiliyordu. Göğüs kemerini çözmeye başladı.
Fark etmemiş gibi davranmaya çalıştım ve bir tane daha
almak için, kırmızı soslu leziz köftelere uzandım.
Sonra, Nana'nin küçük bedeninden-çünkü aslında Nana
Fazio'ya neredeyse cüce bile diyebilirdiniz-şu sözler fişek
gibi dökülürken, masanın bizim oturduğumuz tarafına geldi
61
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
ve kemeriyle Johnny'nin omuzlarının arasına vurdu: "Böyle
konuşmayacaksın. Kadın, bu küçük kızın annesi, bu nedenle
annesinin ölmesiyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceksin, anla-
dın mı?" Nana bunları söylerken Johnny'e öyle bir bağırıyordu
ki, o kadar ufak birinden böyle bir ses çıkacağını asla hayal
edemezdiniz. "Geri zekâlı"
Mutfak musluğundan gelen tıp tıp damlama ve uzaktan
gelen çim biçme makinesinin sesi dışında, ortalık kütüphane
kadar sessızleşti. Sonra birdenbire Troo başını tabağından kal-
dırarak, "Que sera sera. Whatever will be will be. The Futu-
re's not ours to see. Que sera sera," diye şarkı söylemeye baş-
ladı.
Herkes, elinde kemeriyle duran Nana Fazio'ya baktı.
Onlar da muhtemelen benim gibi Troo'nun hayatını tehlikeye
attığını düşünüyordu. Nana, Troo'ya doğru iyice eğildi ve ben
Nana'nın Troo'ya büyü yapacağını ya da Johnny'e vurduğu
gibi bir tane patlatacağını sandım, fakat aksine, kara gözle-
riyle Troo'ya baktı ve, "Sen, kızım, Doris Day'i sever mi-
sin?" diye sordu.
Troo boğazını temizledi ve, "Aslında, Doris Day'in di-
limli ekmekten beri en iyi şey olduğunu düşünüyorum," dedi.
Nana yavaş yavaş gülümsedi. Hızlı Susie'nin sivri kö-
pek dişlerinin nereden geldiğini artık biliyordum. "Ben de,"
dedi. "Ben de Doris Day'i seviyorum. Sen ve ablan istediğiniz
zaman, istediğiniz kadar yemek yiyebilirsiniz." Nana üzerim-
den uzanarak, büyük gümüş kaşığı beyaz kâsenin içine dal-
dırdı ve tabağıma üç tane sulu köfte koydu.
62
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Benim kardeşim bir dâhiydi!
Iroo o gece Fazio'larin çatı arasında uyumak istedi ve
ben de ona karşı çıkamadım. En son eve gittiğimizde kapı
kilitliydi. Ayrıca Troo'yla ben biliyorduk ki, Nell bizi yakala-
dığı takdirde, tekneden yeni inmişsiniz gibi görünmenize yol
açan o Toni permasından yapmaya zorlayacaktı.
Kırmızı ışık, yeşil ışık oyunundan vazgeçildi, çünkü yağ-
mur yağacakmış gibi görünüyordu, bu nedenle gecenin bü-
yük bir kısmını, tavandaki tek bir kirli ampul dışında hiç ay-
dınlatması olmayan tavan arasında, Hızlı Susie'nin anlattığı
hikâyeleri dinleyerek geçirdik.
Hızlı Susie kokuşmuş gri bir şiltenin üstünde bağdaş
kurmuş oturuyor, Troo'yla bana bakıyordu. "Yani, mezar hır-
sızları o mezarları kazdıktan sonra, ölü bedenleri, üç teker-
lekli ahşap at arabasıyla Dr. Frankenstein'e götürüyordu." Hi-
kâyeyi boğuk sesle anlatıyordu. "Bu arada yağmur başladı ve
mezar hırsızları çirkin ve sıska, ayrıca devamlı öksürüyor ve
pis saçlarının kokusundan sarhoş olmuşlar."
Gök gürültüsü, tavan arasının penceresinden yuvarlana-
rak geçti ve sallanmasına neden oldu. Birkaç saniye sonra,
yaba şeklinde şimşek çaktı. Bunu mükemmel bir şekilde gör-
düm ve çiftliği hatırladım.
Troo'ya baktım. Kazada kırılan kolunu ovuşturuyordu
ve Hızlı Susie'nin anlattıklarını can kulağıyla dinliyordu.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
"Sonra Dr. Frankenstein, cesedi laboratuvarmdaki siyah
masanın üstüne koyuyor ve kesilmiş bedenleri birleştiriyor!"
Yine şimşek çaktı ve bütün tavan arası aydınlandı. Ta-
van arası kutularla, bavullarla ve gözümü ayıramadığım o
şeyle doluydu. Bu cismin kollan ve bacakları yoktu ve pen-
cerenin yanındaki köşede duruyordu. Hızlı Susie, Nana'nın
bunu kullanarak kıyafet diktiğini söyledi.
"Sonra,"—Hızlı Susie sesini daha da korkunç hâle ge-
tirdi—" ve sonra, Dr. Frankenstein bütün bu ölü parçaları bir-
birine dikerek bir canavar yarattı..." Kollarını sağa sola sal-
layıp duruyordu. "Ve Dr. Frankenstein bu canavarı diğer ma-
sanın üstüne yatırdı ve bütün o cihazları canavara bağladı.
Sonra kaleye yıldırım düştü, cihazlara elektrik geldi ve cana-
vara ulaştı. Dr. Frankenstein, "Yaşıyor. Yaşıyor!" diye bağır-
dı. Hızlı Susie fırladı ve kollarını önünde dimdik tutarak
Troo'yla beni kovaladı. İkimiz de çığlık attık, sonunda aşağı-
dan birisi, "Kesin sesinizi, burada uyumaya çalışıyoruz!" di-
ye bağırdı.
Frankenstein hikâyesinden sonra, Hızlı Susie bize gö-
ğüslerini gösterdi ve bizde de çıkacağını ve oğlanların bizi
çok seveceğini söyledi. Vay canına! İstersek dokunabileceği-
mizi belirtti. Ben dokunmadım. Daha sonra Troo, su balonu-
na benzediklerini ama daha sıcak olduklarıni söyledi.
Yağmur damlaları pencereye vurmaya başlayınca, uyu-
maya çalıştım, fakat tavan arasının ısısı, üzerimde fazla kalın
bir battaniye varmış hissi veriyordu ve tek düşünebildiğim,
Dr. Frankenstein'in canavarının, "Ben... ben... ben... Seni
64
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
sevdim," diye homurdanırken, üçümüzü birden öldürme-
siydi. Tanrım, Hızlı Susie, hikâyeleri çok gerçekçi yapmayı
iyi biliyordu. Canavarın hantal ayakkabılarının, tavan arası-
nın zemininde gıcırdadığını duyunca, hayatımda hiç terleme-
diğim kadar terledim. Daha fazla dayanamayacağımı anla-
yınca, o kokuşmuş şilteden indim ve Hail horlayan bir sarhoş
olsa bile, eve gitmek istediğime karar verdim.
Hızlı Susie'ye göre, Franlcenstein hızlı koşamıyordu, çün-
kü bacakları iki farklı insana aitti. Ben de uzun bacaklarım sa-
yesinde ondan daha hızlı koşup kaçabileceğimi düşünüyor-
dum. Babam her zaman onu söylerdi, koşmada bayağı iyiy-
dim. "Rüzgâr gibi uçuyorsun." Böyle diyordu. Rüzgâr gibi
uçuyorsun. Troo'yu geride bıraktığım için kendimi kötü his-
sediyordum, fakat onu koruyabilecek biri varsa, o da her-
hangi bir nedenle herhangi birine karşı, Frankenstein dâhil,
kemerini çıkarabilecek olan Nana Fazio'ydu. Bu nedenle, te-
nis ayakkabılarımı elime alıp, olabildiğince sessiz bir şekilde
Fazio'ların tavan arası merdiveninden gizlice inip, arka ka-
pıdan dar sokağa çıktım.
Vliet Sokağı'nda müzik gece gündüz sürekli olarak de-
vam ederdi, ne olursa olsun. Fakat o gece, fırtına dindikten
sonra, cırcırböcekleri ve iki sokak ötede devamlı havlar gibi
görünen Moriarty Terin o aptal köpeği dışında her taraf sessiz
ve kapkaranlıktı. Fazio'ların ve yan komşuları olan Lato-
ur'ların bahçesinden geçtim. Ve bir an için, Latour'larin bah-
çesinde bir şey kıpırdadı sandım. Orada bir şey vardı. Hızla
başımı çevirdim, sonra bir daha baktım, fakat her şey yo-
65
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
lunda görünüyordu. Sadece Çocuk Bahçesindeki salıncak rüz-
gârdan hareket ediyordu. Ama arkamda, Spencer'lerin arka
çitinde büyüyen otlar, içlerine bir şey girmiş gibi hışırdıyor-
du. Frankenstein gibi. Yanımda Troo olmadan, karanlıkta tek
başıma olmaktan o kadar korktum ki, daha hızlı yürümeye
başladım. Sonra ortadan kaybolan Dottie Kenfıeld'i, ölen Ju-
nie Piaskowski'yi ve Mary Lane'in, Sara Heinemann'in kay-
bolmasıyla ilgili olarak söylediklerini ve belki bunun sonuçta
kocaman bir yalan olmadığını düşündüm, bu nedenle daha
da hızlı yürüdüm. Kulaklarıindaki hışırtının sesi o kadar yük-
sekti ki, arkamdan yaklaşan ayak seslerini zor duydum. Fakat
o ses kesinlikle vardı. Garaj ışığının uzun görünmesine neden
olduğu gölge de öyle. O anda dönüp kim olduğuna bakmalıy-
dım. Veya geri dönüp Fazio'lara kaçmalıydım. Ama yapama-
dım, çünkü havuzdaki yüksek tramplende hep yaptığım gibi,
korkudan donakaldım. Troo'nun her zaman söylediği gibi,
Tanrı cesaret dağıtırken, herhâlde tuvaletteydim.
Galiba beni kimin takip ettiğini biliyordum. Gizliden giz-
liye, Junie Piaskowski'nin katili olduğuna inandığım o adam-
dı. Junie'yi buldukları günden beri buna inanıyordum, ancak
hiç kimseye söylemedim, çünkü bana dil çıkarıp, hayal gücüm-
le ilgili bir şeyler söylerlerdi, yani değmezdi. Herkes onun
özellikle küçük kızlardan hoşlandığını söylüyordu. Peşimden
gelen oydu: Memur Rasmussen.
Koşmaya başladım ve ayaklarının çıkardığı sesin hızın-
dan, onun da koştuğunu anladım. O kadar hızlı koşuyordum
ki neredeyse düşüyordum ve neredeyse eve gelmiştim, ancak
66
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
nefesinden, uzanıp beni yakalayabileceğini anladım. Fakat
sonra tökezlediğini ve, "Lanet olsun," dediğini duydum. Ko-
şarak Kenfıeld'lerin bahçe kapısından girdim ve garajlarının
yanında bulunan dikenli otların altına yuvarlandım. Hemen
arkamdaydı. Bahçe kapısı gıcırdayarak açıldı ve sonra çarpı-
larak kapandı. Önce patika yolda, sonra çimlerin üstünde ayak
seslerini duydum. Tam saklandığım yere kadar geldi. İstesem
elimi uzatıp baklava dokumalı çoraplarına dokunabilirdim.
Kenfıeld'lerin arka sundurma lambasının ışığında gördüğüm
kadarıyla çoraplar pembe-yeşildi. Bu çoraplar, Shuster'in dük-
kânından alabileceğiniz sünger tabanlı kalın siyah ayakkabıla-
rın içindeydi. Nefes alıp verişini duyabiliyordum. Sonunda
hafif sesle şarkı söylemeye başladı, "Dışarı çık, neredeysen
dışarı çık, Sally."
6n
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Ertesi sabah, Kenfıeld'lerin çalılarının arasında uyan-
dım, uyuyakaldığıma inanamıyordum. Kollarım çizik için-
deydi ve biraz kanamıştı, bu nedenle parmağımı yaladım ve
kan izlerini temizlerken, Tanrı, kanın tadını gofrete benzet-
seydi daha başarılı bir iş yapmış olurdu diye düşündüm. Son-
ra Rasmussen'in beni dar sokakta kovaladığını hatırladım ve
kalbim, bütün o kovboy filmlerinde kovboylara saldırmadan
önce çalman Kızılderili tamtamı gibi çarpmaya başladı.
Bayan Kenfield uyanmış, çamaşır asıyordu. Yuvarlana-
rak dışarı çıkıp, öylece, "Hey, günaydın Bayan Kenfield! Yar-
dıma ihtiyacınız var mı?" mı deseydim? Hayır. Bana, "Otları-
mın altında ne halt ediyorsun?" diye sorabilirdi. Troo gibi iyi
bir yalancı olmadığım için ona, Rasmussen tarafından kova-
landığımı anlatırdım ve o da bana başını sallayarak, yüreği-
me acı veren bir ses tonuyla, "Hadi Sally, yine mi?" derdi. Çün-
kü geçen yıl, merhamet göstermeye çalışırken, ona kocasının
casus olduğunu düşündüğümü, zira öyle davrandığını, yani
gizemli ve sert olduğunu, her gece verandadaki salıncakta
69
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAG EN
oturup sigara içtiğini ve bunun gizli bir casus paketinin bıra-
kılmasını beklediği anlamına geldiğini düşündüğümü söyle-
miştim. Bu nedenle, eğer Bayan Kenfield'e kovalandığımı an-
latsam, hemen hastaneye koşup, Anneme, hayal gücümü kont-
rol altına almaya çalışmadığımı söylerdi. Bu nedenle, çamaşır
sepetim kolunun altına alıp evin içine girinceye kadar orada
öylece yattım.
Evinin yanından geçerken, bir şey kaybetmiş de bulma-
sına yardımcı olmanızı isteyecekmiş gibi tatlı bir gülümse-
meyle size el sallayan Rasmussen adında birini kime anlata-
caktım? Bu kişi aynı zamanda polisse, kime anlatabilirdiniz?
Rasmussen'in katil olduğundan emindim. Onda da, filmler-
deki çok şirin falan davranan ama aslında kalplerinde hiç şi-
rinlik olmayan bütün kötü adamlarda bulunan o tehlikeli ifa-
de vardı.
Rasmussen'in benim peşimden geldiğini Hall'a söyle-
meli miydim? Fakat geçen hafta Hall'ı ne kadar gördüğümü
hatırlayamıyordum. Mahallede dolanan diğer polise, Memur
Riordan'a mı söylemeliydim? Memur Riordan iyi biriydi, fa-
kat Willie O'Hara bana Rasmussen'in, Memur Riordan'ın pat-
ronu olduğunu söylemişti. Hayır. Troo'ya anlatacaktım. Troo
dâhi olduğundan, ne yapılması gerektiğini bilirdi.
Otların altından sürünerek çıktım ve Kenfıeld'lerin evi-
nin önüne yürüyerek, sokağa baktım. Latour'larin evinin önün-
de ambulans ışıklan deli gibi yanıp sönüyordu ve iki kişi sed-
yeyle, ön merdivenlerden birini indiriyordu. Bayan Ruthie
Latour inliyor ve dua ediyordu. Kocası Bili, kolunu onun be-
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
line dolamıştı. Latour'larin bir sürü çocuğu da bizler gibi et-
rafta dikilip seyrediyordu. Küçüklerden biri ağlıyordu.
Troo kaldırımda Hızlı Susie'yle birlikte oturmuş, muh-
temelen Nana'nın onlara kahvaltı için yaptığı börekten yi-
yordu. Ben nefes nefese yanlarına gelince, Hızlı Susie, kendi
böreğinin yarısını koparıp bana verdi.
"Neler oluyor?" diye sordum, kabarmış hamuru ağzıma
tıkarak. Ohhh... Çok güzeldi. Hâlâ ılıktı. "Kim o?"
"Wendy," dedi Troo. "Hem sen nerelerdeydin? Gitme-
miz gerekiyor. Bugün Ethel günü."
"Dün gece ben..." Rasmussen'le olanları anlatmaya baş-
ladım, fakat sonra nefesim kesildi. Wendy'nin üzerindeki çar-
şaf kan içindeydi.
Mongol da olsa, Wendy Latour'ıı severdim. Düz siyah
saçlarıyla, o şapşal gülüşuyle ve komik yürüyüşüyle çok tat-
lıydı. Sanki Latour'lar tarafından başka bir ülkeden, muhte-
melen Moğolistan'dan evlat edinilmiş gibiydi.
Bütün mahalle sessizliğe bürünmüştü, ancak ambulans
görevlileri, gürültülü bir metal sesiyle Wendy'i ambulansa sok-
tu ve St. Joe's Hastanesi'ne götürmeye hazırlandı. O adamla-
ra, Annemden haberleri olup olmadığını soracaktım ama hız-
la uzaklaşmışlar ve sokağın yarısına ulaşmışlardı.
Troo'yu bir kenara çektim, herkese veda ettik ve eve yü-
rüyerek, ön basamaklara oturduk. O kadar yakından ambu-
lans görmenin yanı sıra, içinde tanıdık birini görmenin yarat-
tığı şaşkınlık nedeniyle sarsılmıştım. 52. Sokak'ta Etheli zi-
yaret etmeye gitmeyi bile unutmuştum.
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAGEN
"Ne düşünüyorum, biliyor musun?" diye sordum.
"Ne?" Troo merdivenlerde kaykılmış, yukarı bakıyordu.
"Galiba, Wendy'e zarar veren Rasmussen'di."
Troo bir süre hiçbir şey söylemedi, ama sonra bir bulutu
parmağıyla göstererek, "Bak, Sally, bir at," dedi ve gülmeye
başladı. Atları sevmemin komik olduğunu düşünüyordu. Ona
Gökyüzü Kralı'in ve uçan çiftlik tahtını hiç anlatmamıştım.
"Kes şunu, Troo," dedim. "Bu ciddi. Rasmussen'in Wen-
dy'e bir şey yaptığını düşünüyorum ve—"
Troo doğruldu ve sözümü kesti. "Böyle düşünmekten
vazgeçmelisin. Annemin, hayal gücünü kontrol altına almakla
ilgili olarak söylediklerini hatırlıyor musun? Polisler böyle
şeyler yapmaz. İncire el basıp, kötü şeyler yapmayacaklarına
dair yemin etmek zorundalar."
"Ayrıca, sadece Wendy'e de değil," diye devam ettim.
"Geçen yaz, Polislerin Pikniğinde Rasımıssen'i Junie Pias-
kowski'yle birlikte gördüm. Birlikte uçurtma uçuruyorlardı.
Sonra Junie öldürüldü."
"Çok acayipsin. Polisler Pikniğinde herkes bunu yapar,
polislerle takılır. Rasmussen yalnızca Junie'ye kibar davranı-
yordu."
Bana sorarsan fazla kibar davranıyordu. İkisini birlik-
teyken izlemiştim. Rasmussen, Junie'ye belirli bir şekilde
gülümsüyordu. Ve elini Junie'nin omzuna koymuştu. Arala-
rında kesinlikle bir şey vardı ve bu, yalnızca uçurtma değildi.
"Dün gece beni takip etti," dedim.
"Kim?"
72
KARANLIKTA İSLIK ÇALMAK
"Rasmussen."
"Hayal gücün," dedi Troo, sıkıldığı zaman kullanmak
üzere şortunun cebinde tuttuğu iple oynayarak.
"Ayaklarında pembe-yeşil baklava desenli çoraplar var-
dı, adımı söyledi ve Kenfıeld'lerin otlarının altında uyumak
zorunda kaldım ve... Bunların hiçbirisi hayal gücümle ilgili
değildi." Çiziklerimi ve şortumun arkasındaki çamurları gös-
terdim. "Butchy'nin beynine şeytan girdiğini sandığım za-
manki gibi değil. Bay Kenfield'in casus olduğunu düşündü-
ğüm zamanki gibi de değil. Hiç de öyle değil."
Troo ipi parmaklarına dolayarak kedi beşiği yaptı ve ağ-
zında kötü bir tat varmış gibi, "Kara Göldeki Yaratık gibi
mi?"
"Kes şunu." Troo'nun bana inanmasına güveniyordum.
Fakat yemin ederim, bazen ben onu, onun beni sevdiğinden
çok daha fazla seviyormuşum gibi görünüyordu. Annemin
onun hayır işleriyle ilgilenmesini söylediğinden bahsetme-
miştim. Aslında bahsedebilirdim. Belki de bahsetmeliydim.
Bahsetmeyi kesinlikle istiyordum.
Troo, aynı Annem gibi, sanki Dünya gezegeninde kalan
son hava parçasıymış ve hepsini kendine istiyormuş gibi,
derin bir nefes aldı. "Wendy'nin nasıl bazen kendi başina do-
landığını ve onu ya Flayvanat Bahçesinde ya da derede ve
bir keresinde de Kuzey Caddesi'ndeki plakçı dükkânında
dans ederken bulduklarını biliyorsun, değil mi?"
Açıklama yapma ses tonunu kullanıyordu, ki en sevdi-
ğim ses tonlarından biri sayılmazdı.
73
LESLEY KAGEN
"Eh, bunların hepsi oldu," dedi Troo. "Wendy dolaşma-
ya çıktı ve belki düştü ve başını veya Spencer'lerin köklü seb-
zeleri sakladığı mahzende bir şeye çarptı."
Başımı evet anlamında salladım, ama bunu bu fikri ka-
bul ettiğim için değil, Troo'yla kavga etmek istemediğim için
yaptım."
"Wendy'nin bizim eve gelip, Annem küvetteyken, buz-
dolabından tereyağı kalıbını alıp yediğini hatırlıyor musun?"
Troo başını arkaya atarak kahkaha attı.
Ben ağlamaya başladım.
"Aaaa... Hadi ama." Troo koluma vurdu. "Wendy iyile-
şecek. Bu kadar hassas olmana gerek yok."
Annem de hep böyle derdi. Aşırı derecede hassas oldu-
ğumu ve ama bir yandan da, on sentle bir fincan kahve alabi-
leceğimi, fakat bunun çok kötü olduğunu, zira kahveye da-
yanamadığımı söy1erd i.
Troo kedi beşiğini yüzüme tuttu. Yalnızca pasta kutu-
sundan çıkardığı beyaz bir ipti, fakat parmaklarınızın etrafına
doladığınız ve döndürdüğünüz zaman, yepyeni ve şahane bir
şeye dönüşüyordu.
İpin iki kenarını tuttum ve ortaya getirdim.
"Göreceksin," dedi Troo. "Wendy çarçabuk eve dönecek
ve yine kıyafetlerini giymeden ortalıkta koşuşturacak."
Wendy gerçekten de öyle yaptı. Bazen kıyafetlerini giy-
meyi unuttu ve sonra Bayan Latour diğer on iki çocuğa ba-
karken evden çıkar ve sonra Wendy orada Çocuk Bahçesin-
deki salıncaklarda yaş günü kıyafetiyle eğleniyor olurdu. Bu
74
KARANLIKTA İSLIK ÇALMAK
nedenle, birimiz onu evine götürürdük ve Bayan Latour ba-
şını sallayarak kızina bakar ve Wendy, "Öşür dilerim, Anne,"
derdi. Sonra annesine sıkıca sarılıp, onu bırakmazdı, çünkü
Wendy, bir şeylere, ama özellikle annesine ve bir nedenle ba-
na, Şally O'Malley'e sarılmaya bayılıyordu.
Troo, sırası gelince kedi beşiğinde hamlesini yaparak,
karo şeklinde parmaklarımdan çıkardı.
Troo ne derse desin, Rasmussen'in bir şekilde Wendy'e
zarar verdiğini biliyordum. Çok şüpheli görünen bir hâli var-
dı. Örneğin, herkese aşırı derecede kibar davranması, Fitz-
patrick Eczanesi'nin sahibi olan ve çok nazik biri olan Bay
Fitzpatrick dışında, mahalledeki diğer babaların veya ağa-
beylerin hiçbirine benzememesi. Sanki mahalledeki diğer tüm
erkekler, içlerine birkaç şişe bira sokuncaya kadar her zaman
bir şeye kızgınlardı, sonra da bazıları daha da sinirli oluyor,
bazıları da "Danny Boy" veya "Be Bop ALula" şarkısını söy-
lemeye başlıyordu.
Yani belki dün gece Rasmussen, ben ondan saklanarak
Kenfıeld'lerin çalılarının altına girince sinirlenmişti ve ara
sokakta geriye koşunca, dolaşmalarından biri hâlindeyken
Wendy'i görmüş, onu Spencer Terin mahzeninin merdivenle-
rinden aşağı itmişti, hatta belki de onu öldürmeye ve tecavüz
etmeye çalışmıştı. O tatlı ve sersem Wendy bundan sonra hiç
kimseye sarılmak istemezse, bu tamamen benim suçum ola-
caktı.
75
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
Ertesi sabah, Şampiyonlar Kahvaltımız sırasında bir kez
daha Troo'yu ikna etmeye çalıştım. "Sana söylüyorum, Ras-
mussen öldürecek kadar öfkelenmişti ve beni öldüremeyince,
benim yerime Wendy'i öldürmeye çalıştı." Süt bozulmuştu,
bu nedenle mısır gevreğini kuru yedik. Ev, Nell'in odası bile,
adını tam olarak koyamadığım bir şey kokuyordu. Hayvanat
Bahçesinde duyabileceğiniz bir kokuydu bu.
Troo, Willie O'Hara'nın yaptığı gibi, kaşığı burnuna ya-
pıştırmaya çalışıyordu. "Biliyor musun, bana giderek daha
çok Snake Pit (Yılan Deliği) filmindeki Virginia Cunningham'ı
hatırlatmaya başlıyorsun."
Troo'nun bu yaptığı büyük bir adilikti. Hayal gücüm ne-
deniyle sonumun öyle olmasından endişe duyduğumu bili-
yordu. Deliler bir sürü şey hayal ederdi. Virginia Cunningham
da hayal etmişti ve bu nedenle onu o akıl hastanesine kapat-
mışlardı ve gayet temiz olmasına rağmen, beyaz gömlekli
adamlar ona bütün gün sıcak banyo yaptırmışlardı. Yalnızca
bir saniye için hışımla geri dönüp, Hall'ın yaptığı gibi, Troo'-
77
tarama: Pride düzenleme: Nygr
LESLEY KAGEN
ya bir tane patlatmak istedim. O kaşığı, küçük güzel burnun-
dan devirip atmak istedim.
Böyle bir şeyi düşünebildiğime göre, korkunç bir insan
olmalıydım. Neyse ki benden önce davrandı. Kaşığı attı ve
"Haydi, canım top oynamak istiyor. Oraya son giden şeref-
sizdir."
viet Sokağı Okulu evimizin tam karşısındaydı. Mahal-
ledeki Katolik olmayan çocuklar, bu okula gidiyordu. Ama
yaz aylarında, belediye Çocuk Bahçesinde bir program düzen-
liyordu ve buna, hangi ülkeden ve dinden olurlarsa olsunlar,
bütün çocuklar katılabiliyordu.
Salıncaklar, tırmanma barları ve basketbol sahaları var-
dı. Asfaltın üstüne sarı boyayla dört tane kare ve seksek çi-
zilmişti. Ayrıca bütün gün boyunca, köşe kapmaca veya sak-
lambaç gibi koşmalı oyunlar ya da topla yakan top, istop gibi
çeşitli oyunlar oynayabilirdiniz. Öğleden sonra yorulduğu-
nuz zaman, üzerine satranç tahtası boyanmış yeşil bankta
oturup, diğer herkesin terlemesini izleyebilirdiniz.
Bir de, Vliet Sokağı'ndan olmayıp her yıl ortaya çıkan
Çocuk Bahçesi danışmanları vardı. Örneğin Bobby Brophy
ile Barb Kircher. Bobby, Çocuk Bahçesinin patronuydu ve
Barb da yardımcısıydı. Bobby, jimnastik öğretmeni olmak
üzere üniversiteye gidiyordu ve bu nedenle bizimle top oyna-
maya bayılıyordu. Barb ponpon kız olmak ve Bobby gibi bi-
78
tarama: Pride düzenleme: Nygr
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
riyle tanışmak için üniversiteye gittiğini söylüyordu. Barb
son derece cesurdu. Aynı zamanda kordon yapmada ustaydı
ve biz çocuklara, uzun plastik bir maddeyi örerek nasıl anah-
tar veya istediğimiz bir şey takabileceğimiz bir tür kolye hâline
getirebileceğimizi ve herhangi bir döpiyes ile nasıl takabile-
ceğimizi göstermişti. Troo bunu çok beğenmiş ve giysilerine
döpiyes demeye başlamıştı. Troo'yla benim yaklaşık elli tane
kordonumuz vardı, o kadar seviyorduk. Cafcaflı renklerine
ve özellikle de temiz kokularına ve dokunmaya bayılıyorduk.
Dokununca kaygan ve serin bir his bırakıyordu. Bobby'nin
okulun arkasında bulunan ve sadece danışmanların girebil-
diği barakaya girmesine ve bir iki gün gibi görünen bir süre
sonra arkasında renkli hamurlarla dışarı çıkmasına dayana-
mıyorduk. Çıkınca ellerinden birini seçmemizi ister ve bunu
yapıncaya kadar hamurları bize vermezdi. Bobby gerçekten
çok espriliydi.
Ağustos ayının sonunda, mahalle arasında düzenlenen
gazozlu, yiyecekli ve müzikli büyük bir yaz partisinde, Çocuk
Bahçesinin Kralı ve Kraliçesi seçilirdi. Geçen yaz, Vliet So-
kağı'nda daha henüz bir yıl bile yaşamamışken, Troo Kraliçe
seçilmişti. Troo, işte bu kadar dışa dönüktü. Onu o kadar kıs-
kandım ki, tam bir hafta onunla konuşmadım, (Özür dilerim,
Baba.) Bu sene daha dışa dönük olmak gibi bir planım var,
böylece belki ben de Kraliçe seçilebilirim.
Tabii, rüzgâr gibi uçma hızımla, Troo'yu Çocuk Bahçe-
sinde yendim ve tabii benim şerefsiz olmamla ilgili hiçbir
şey söylemedi.
79
tarama: Pride düzenleme: Nygr
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak
Lesley kagen  Karanlıkta Islık Çalmak

More Related Content

Featured

How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
ThinkNow
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Kurio // The Social Media Age(ncy)
 

Featured (20)

2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by Hubspot2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by Hubspot
 
Everything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPTEverything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPT
 
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsProduct Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
 
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
 
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfAI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
 
Skeleton Culture Code
Skeleton Culture CodeSkeleton Culture Code
Skeleton Culture Code
 
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
 
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
 

Lesley kagen Karanlıkta Islık Çalmak

  • 1.
  • 2.
  • 3.
  • 5. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Teşekkürler Aşağıdaki insanlara yüreğimin derinliklerinden milyon- larca kez teşekkür ediyorum: Ellen Edwards, Molly Böyle ve NAL'deki diğer yete- nekli insanlar Olağanüstü menajerim Bili Reiss Cömert ilk okuyucular Eileen, Hope, Emity, Angela. Nancy, Stephanie ve Donna Her zaman destekleyen Backspacers Hep leziz olan Hama Restoran Akıllı ve muhteşem Dr. Mike Lebow Muhteşem bir ilk okuyucu olan ve inanılmaz bir şekilde öpüşen Pete Her şeyin nedeni olan Casey ile Riley Hepinizi çok seviyorum.
  • 6. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Önsöz Sara Heinemann'in cesedini gölde kimin bulduğunu tam olarak hiçbir zaman öğrenemedim. Ama bize, onun, biraz ba- lık tutmak için bir dolara kiralayabileceğiniz o döküntü kır- mızı kayıkların arasındaki çimenlikte boylu boyunca yattığı- nı söyleyen kişi, Willie O'Hara idi. Sara'nin pembe iç çama- şırları fiyonk gibi boynuna bağlanmıştı. Çırılçıplaktı. Ve ge- çen yaz Junie Piaskowski'nin saçı nasıl kesildiyse, Sara'nin sarı saçlarının bir kısmı da aynı şekilde kesilmişti. Böyle bir şeyin Vliet Sokağı'nda olduğuna inanamıyor- dum. Fakat Babam her zaman, "Hiç beklemediğiniz anlarda kötü şeyler olabilir," derdi. "Bütün hayatınızı değiştirebilecek şeyler." Ne kadar haklıydı. Çünkü Sara'nm cesedi bulunduktan sonra, geceleri oynadığımız kırmızı ışık, yeşil ışık oyunları ve Dört Temmuz gösterisi ve hatta ensenizdeki saçların di- binden ter fışkıracak kadar sıcak günlerde Honey Deresi'nde serinleme bile, Büyükannemin devamlı bahsettiği eski güzel günlerin parçası hâline gelebilirdi. 1959 yazıydı. On yaşında olduğum yaz. Vliet Sokağı'nda herkesin kapılarını kilitlemeye başla-
  • 7. LESLEY KAG EN dığı yaz. Bir kızın ölmesi önemli bir şeydi. Fakat iki kızın ölme- si... Bu bambaşka bir şeydi. Herkes bir sonraki kurbanın kim olduğunu merak etmeye başlamıştı. Ben hariç. Sıradaki kurban bendim. Bunu biliyordum.
  • 8. Annemizin bize hasta olduğunu söylediği sabah, Troo ile ben açık yeşil yaz çimeninde uzanmış yatıyor, çamaşır ipin- de dans eden çamaşırlardan gelen çamaşır suyunu koklayarak, Annemle o isim oyununu oynamaya hazırlanıyorduk. "Karşınızdaki insanı tanımanız çok önemli, böylece on- lardan ne bekleyebileceğinizi bilirsiniz," dedi Annem, çama- şır sepetinden bir çarşaf daha çıkararak. "Şehirdeki insanların farklı olduğunu unutmamalısınız." Unutmak mümkün müydü? Vliet Sokağı'ndaki eve ta- şındığımızdan beri Annem bunu bize belki milyonlarca kez söylemişti. Biz, üç kız kardeştik. Annemizden başka kimsemiz yoktu. Ha, sanırım Hall'ı da saymam gerekiyor, çünkü iyi- liksever olmak bunu gerektiriyordu. Hail, Annemin kocasıy- dı; üçüncü kocası. Troo'yla ben, kendi babamızı Hall'dan çok seviyorduk, fakat babamız iki yıl önce, bir trafik kazası sonrasında ölmüş- tü. Bir Milwaukee kahramanları maçı sonrasında, eve, çift- liğe dönüyordu. Şoför yanındaki koltukta oturan dayımız tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 9. LESLEY KAG EN Paulie ön camdan fırlamış ve yangın söndürme musluğuna çarpınca, beyni hasar görmüştü. Sonuçta, Elli Dokuzuncu So- kak'ta oturan Büyükannemin yanına taşınmak zorunda kal- mıştı. Cenazede adamın biri babam için, Donny O'Malley için 'cafcaflı' demişti. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum, bu nedenle ertesi gün kütüphanedeki o büyük sözlüğe baktım. Caf- caflı, lüks anlamına gelen bir sıfattı. Adam haklıydı. Babam lüksü seven bir insandı. Zenginlikle doluydu. İçi çikolata do- lu ve çikolatalı sos kaplı bir çikolatalı kek gibiydi. Annem ıslak beyaz çarşafı silkeledi ve, "Bir insandan ne bekleyebileceğinizi bilmenin bir yolu, aslında hangi ülkeden geldiklerini bilmektir. Tamam mı? İnsanların soyadları, onlar hakkında bilmeniz gereken her şeyi açıklayabilir," dedi. Troo'yla ben sızlandık, çünkü isim oyunu sıkmaya baş- lamıştı ve artık pek zevk vermiyordu, hatta başparmağınızın tırnağına batan bir kıymık kadar sinir bozucu hâle gelmişti. Fakat işin kötüsü, Annem bu isim oyununu Çin satrancından bile çok seviyordu! "Bütün gün bekleyemem." Annem bize yanıniza gelirsem gününüzü gösteririm bakışıyla baktı, bu nedenle Troo, hızlı bir şekilde, "Latour?" dedi. Troo muhteşem görünüyordu. Omuzlarına inen dalgalı kızıl saçları ve yalnızca burnuna yayılan çilleri vardı. Ayrıca, sabah uyandığında gökyüzüne benzeyen ve günün ilerleyen saatlerinde koyulaşmayan mavi gözleri vardı. Troo, dudakları dışında zayıftı, fakat her zaman biraz dudak bükmuş gibi gö- rünmesine neden olan şişkin dudakları vardı. Aslında bazen 12 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 10. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK gerçekten dudaklarını büküyordu. Uzun parmakları sayesin- de, salonda bulunan ikinci el piyanoyu çalabiliyordu. Annem piyanoların aileleri daha soyluymuş gibi gösterdiğini düşü- nüyordu. Büyükannem bana, annemin bu piyano işini, kızı- nın biraz abarttığını söylemişti, zira Annem aslında Milwau- kee'de, şimdi oturduğumuz yerden yalnızca birkaç sokak aşa- ğıda yetişmişti. Damla çikolatalı kurabiyeleri dünyanın dört bir yanında tanınan Feelin' Good Kurabiye Fabrikası'nın tam karşısında. (Büyükannemin aslında söylediği şey şuydu - de- vamlı böyle şeyler söylüyordu - "Eşeğe semer vursan da, eşe- ğin yine de eşek olacağını öğrenmiş olmalısın.") Annem elini bükerek kulağına götürdü, bu nedenle Troo biraz daha yüksek sesle bağırdı, "Latour?" Helen ile Troo. Büyükannem hep onlara bakarak, "Şun- lara bir bak. Bir elmanın iki yarısı gibiler!" derdi. Ben, Troo'ya benzemiyordum. Anneme de. Gözlerim, onlarınki gibi mavi değildi. Benim gözlerim yeşildi ve nere- deyse çıplak gözle görülemeyen, ama yine de belli bir hacimliliği olan kaşlarımın altında duruyordu. Troo benden küçük olmasına rağmen, ben ondan kısaydım. Uzun bacaklarını vardı, ancak ellerim ve ayaklarım küçüktü, çünkü bir ay erken doğmuştum. Ayrıca yüzümde hiç çil yoktu. Bir tane bile! Fa- kat bir-iki kere bana çok sevimli gamzelerim ve güzel kalın sarı saçlarım olduğu söylenmişti. Hatta Annemle Nell, sır- tıma kadar inen saçımı tek bir örgü hâlinde toplamaya çalışır- ken her sabah kavga ederdi. Bu arada Nell, ablamdı, ama üvey ablamdı. Nell'in babası, Annemin birinci kocasıydı ve bana 13 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 11. LESLEY KAG EN amonyak koklamaktan öldüğü söylenmişti. Annem yanıt verdi, "Latour Fransızca." En sevdiği koku olan Evening in Paris koktuğunu bildiğim bileğini kokladı. "Fransızlar aşk dilini konuşur." Troo dinlemiyordu. Aklı başka yerdeydi. Yan komşu- muzun evine bakıyor ve bu ev hakkında duyduğumuz hikâ- yelerin doğru olup olmadığım merak ediyordu. Yalnızca on ay arayla doğmuş olan iki kız kardeş olduğumuzdan, nere- deyse ikiz sayılırdık ve aramızda, istesek de istemesek de birbirimizin aklından geçenleri okuyabilmemizi sağlayan türde bir telepati vardı. Bu nedenle, hemen her zaman Troo'nun ne düşündüğünü bilirdim. "Kenfield?" diye haykırdı. "Kenfıeld İngilizce," dedi Annem. "Genellikle soğukkanlı insanlardır. Yani, duygularını belli etmekten hoşlanmazlar." Eğilerek, çamaşır sepetinden bir çarşaf daha aldı ve böyle yapınca, beyaz kurdeleyle bağlı saçları dağıldı. Ne kadar uzun olduklarına hep şaşırırdım. Ve saçlarının üstüne güneşin pa- rıltısı geldiğinde, kızıl olmasına rağmen, içinde gizlenen altın sarısını görebilirdiniz. Annemin sinema yıldızı Maureen O'- Hara'dan daha güzel olduğunu düşünüyordum. Sokaktaki er- kekler de öyle düşünüyor olmalıydı, çünkü Annem yanların- dan geçerken bira şişelerini masaya bırakırlardı ve bazen, o şişelerin hepsi içilip bitirilmişse, arkasından alçak sesle ıslık çalarlardı; Annem de bunu duymazdan gelirdi. Troo dirseğiyle beni dürttü ve kıkırdamaya başladı. "0'~ Malley." Annem parmağını salladı ve, "Troo O'Malley, saçma- 14 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 12. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK lamak insana hayatta hiçbir şey kazandırmaz," dedi. Fakat bir yandan da, ağzının kenarlarını hafifçe yukarı kaldırarak, bize herkesten iyi olduğumuzu belirtiyordu. Patates kafalı- ların veya bizim sokakta yaşayan İtalyan, Polonyalı ya da Al- manların bizden bahsederken söylediği gibi, yalnızca İrlandalı değildik. Biz onlara makarnacı (gürültülü, fakat çok güzel yemek yapan) ya da Polonyalı (pek akıllı değil) veya kabiliyetsiz (kalın bilekli) derdik, yani herkesin kim oldu- ğunu biliyorduk. Sokağın aşağısından birisi, "Ollie, Ollie, salıver öküzle- ri!" diye seslendi ve sokaktan geçen bir arabanın radyosun- dan Little Richard'in söylediği "Tutti Frutti" şarkısı duyulu- yordu. Vliet Sokağı'nda hayat böyleydi. Her zaman eğlenceli bir şeyler olurdu. Sokaktaki herkesin öldürüldüğünü ve te- cavüze uğradığını söylediği zavallı Junie Piaskowski dışında. Annem son mandalı çamaşır ipine takıp, "O'Malley kardeş- ler, buraya gelin. Size söylemem gereken bir şey var," dedi- ğinde, Sara Heinemann henüz tecavüze uğramamış ve öldürülmemişti. Tabii, Troo'nun, birbirlerinin üstüne devrilen pembe şa- kayık çiçeklerinin yanındaki taş bankın üstünde, Annemin yanına oturmasına izin verdim, çünkü babama, ölmeden önce bazı sözler vermiştim. Benim hakkımda şunu bilmelisiniz; hayatım pahasına da olsa, verdiğim sözden asla dönmem. Guneş ağaçların arkasında kaybolurken, Babam odadaki 15 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 13. LESLEY KAG EN herkesi dışarı çıkartıp, benim, istediği zaman kaldırıp indire- bildiği hastane yatağında yanına uzanmamı istedi. "Sally?" Her tarafından tüpler çıkıyordu ve yanında, Troo'yla benim şehir dışındaki sinemada izlediğimiz Deniz- ler Altında 20,000 Fersah adlı filmde gördüğümüz denizaltı gibi sesler çıkaran bir makine vardı. "Evet, Babacığım?" Artık pek kendine benzemiyordu. Yüzü şişmişti ve ağzının kenarında kesikler ve çıkmak bil- meyen kan izleri vardı. Ayrıca göğsünde, direksiyon göğsüne battığı için oluşan daire şeklinde büyük bir morluk vardı. Yaşlı hemşire, orada bir şeyin çöktüğünü söylemişti. "Troo'ya çok iyi bakmak zorundasın," dedi Babam, her zamanki sakinliğiyle. Genellikle sonbahar yaprakları yığını gibi duran kırmızı kabarık saçları, tutamlar hâlinde alnına dökülmüştü. "Bana söz vermeni istiyorum, Sally." Babamın elini okşadım, yumuşacıktı, çünkü yaşlı hem- şire biraz önce krem sürmüştü. "Söz veriyorum. Troo'ya göz kulak olacağım. Sana söz veriyorum. Ama sana gerçekten çok önemli bir şey söylemem gerekiyor. Ben-" "Troo'ya üzülmemesini, her şeyin yolunda olduğunu söylemelisin," diye sözümü kesti Babam. "Ona, kazanın onun yüzünden olmadığını söyle." Troo da hastanedeydi, babamın bulunduğu koridorun sonundaydı, çünkü o da, babam Holly Caddesi'ndeki büyük karaağaca çarptığında arabadaydı. Arka koltukta oturduğu için, Babam ya da Paulie Dayım kadar yaralanmamıştı. Sade- ce kolu kırılmıştı, şimdi de yağmur yağacağı zaman, bazen 16 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 14. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK biraz ağrısı oluyordu. Babam, bugüne kadar yaptığı en zor işmiş gibi zorlukla nefes alıp verirken, "Annene de yaptığı şey nedeniyle onu af- fettiğimi söyle. Söz mü?" Sonra tekrar öksürmeye başladı ve dudaklarında küçük pembe bir tükürük belirdi. "Seni izliyor olacağım, Sally. Unutma... Hiç beklemediğin anda kötü şey- ler olabilir, bu nedenle her zaman hazırlıklı olmalısın. Ayrıca, gözünü dört aç ve detaylara dikkat et. Şeytan detaylarda giz- lidir." Babam sonra bir dakika kadar uyudu, ama yine uyanıp, "Ve Nell, dünyadaki en kötü abla değil. Daha beter bir iki ta- ne vardır." Yaşlı hemşire tekrar odaya girdi ve Babamın ya kötü- leştiğini ya da komikleştiğini söyledi. Tam olarak anlayama- dım, çünkü tuhaf bir konuşma şekli vardı. Babamın hastanede olmasının sebebi Troo muydu? Bun- ların hepsi nasıl Troo'nun suçu olabilirdi? Troo araba kulla- namıyordu ki, yalnızca yedi yaşındaydı! Ah, Baba. Ayrıca, Annemi hangi nedenle affetmek istediği ve bunu ona neden kendisinin söyleyemediği konusunda da hiçbir filerim yoktu. Belki de doktorun dediği gibi, Annem üzüntüden deli olduğu için söyleyemiyordu. Babam uyumuş olsa da, ben, "Anlaşıldı, tamam," diye fısıldadım. Birbirimize hep böyle veda ederdik. Tıpkı Penny'- nin, amcası Gökler Kralı'na, Songbird uçağıyla batının açık mavi gökyüzünde dolaşırken veda ettiği gibi. Babamla ben o televizyon programına bayılıyorduk ve her Cumartesi saba- hı birlikte seyrederdik, çünkü Babam da pilottu. 17 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 15. LESLEY KAGEN Sonra yaşlı hemşire, "Ziyaret saati bitti," dedi. "Ama ben..." demeye çalıştım, fakat başını iki yana sal- layış şeklinden, onu ati atamayacağımı anladım. Ona istedi- ğim şeyleri söylemek için artık yarını beklemem gerekecekti. Elimi onun sakallı çenesine koyup, yüzünü kendime doğru çe- virdim, yanağına hafif bir öpücük kondurdum, çünkü kesin- likle en çok bunu seviyordu, sonra da burnuna bir Eskimo öpü- cüğü kondurdum, zira benim en çok sevdiğim de buydu. Babamın cenaze töreni, ona o sözleri verdikten üç gün sonra yapıldı. Ona, çok üzgün olduğumu söyleme fırsatını bulamadım. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 16. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Geçen yaz, Kara Gölün Canavarı hakkında gerçekten kötü rüyalar görmeye başlayınca, Annem beni Dr. Sullivan'a götürdü. Amazon bölgesinde geçen bu filmde, suyun derin- liklerinde yaşayan, fakat istediği zaman sudan çıkıp insanları alan bir canavar vardı. Babam öldükten sonra, hep bu Yara- tığın beni ya da Troo'yu veya Nell'i ya da Annemi almaya ge- lebileceğini ve gelirse ne yapacağımızı düşünmeye başladım. Güçlü değildik. Kesinlikle değildik. İşin daha da kötüsü, taş- radaki çiftliğimizden şehre taşındıktan sonra, Washington Parkı Gölü, evimizden yalnızca üç sokak ötedeydi. Vliet So- kağı'ndaki ilk yazımızda Junie Piaskowski'nin cesedini işte burada bulmuşlardı. Onu, kiralık kırmızı kayıkların yanında tek başına bırakan kişiyi hiçbir zaman bulamadılar. Junie'yi öldürenin Yaratık olduğunu hiç kimsenin akıl edememesine inanamıyordum, çünkü o Yaratıkta bir yapışıp kalma huyu vardı. Aktris Julie Adams'ı ne kadar istediğine baksanıza! Ama orada, aşı kokulu doktor muayenesinde otururken, bunu bir süre düşündüm ve sonunda Dr. Sullivan'a, "Peki, tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 17. LESLEY KAUEN belki de Junie'yi öldüren Yaratık değildi," dedim. Doktor güldü ve başıyla onayladı. "Junie'nin boynuna bağlanan o çamaşırlar yüzünden," diye açıkladım. "Yaratığın parmaklan güzel değil ve bir kızın boynuna çamaşır bağlamak için çok güzel parmaklarınız ol- ması gerekir, öyle değil mi?" Dr. Sullivan bana biraz balık yağı içirdi ve sonra yüzünü yüzüme yaklaştırdı, o kadar yaklaştırdı ki burnundaki göze- nekler, boş yumurta kartonuna benziyordu. "Sally O'Malley, senin aşırı derecede faal bir hayal gücün var," dedi. Nefesi sıcaktı ve kötü kokuyordu, işte Amazon'un da böyle oldu- ğunu hayal ediyordum. "Bu iyi bir şey değil. Aslında-" An- neme baktı ve başını iki yana salladı—"kullanılmayan bir akim, şeytanın yuvası olduğunu bir kez daha kanıtlamış olu- yorsun. Kiliseye düzenli olarak gidiyor musun?" Dr. Sullivan'in bunu söylemesi, ona olan güvenimi sars- tı. Çünkü çok yanlış düşünüyordu. Ben aklımı her zaman kul- lanıyordum. Hiçbir zaman atıl kalmıyordu. Asla. Kurabiye fabrikasında öğlen düdüğü çaldı ve Annemin uzaktan, yapacak başka işleri olduğunu belirten bir ses tonuy- la, "Sally? Sally! Beni duydun mu?" dediğini duydum. "Özür dilerim." Bu şekilde Yaratığı ve Babamı düşünmek, Dr. Sullivan'ın hayal gücünün uçması diye adlandırdığı olay işte buydu. Bu bana Gökyüzü Kralı'ndan miras kalmış olma- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 18. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK lıydı. Annem her zamanki gibi, derinden içini çekti ve, "Yarın hastaneye yatıp ameliyat olacağım. Safra kesemin alınması gerekiyor," dedi. Elini sağ kaburgasının altina yerleştirdi. "Ve ben yokken"—parmağıyla Troo'yu işaret etti—"Senin hayır işlerinde çalışmanı istiyorum ve sen"—beni göstererek—"o hayal gücünü kontrol altına al, yoksa seni doktora geri götü- rürüm." Sonra başını eğip ellerine baktı ve Hall'ın kendisine ver- diği alyansı döndürdü. Galiba yüzük parmağıni acıtıyordu, çünkü yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. Troo ile ben, Annemin kocalarıyla ilgili talihsizlik dikkate alınınca, Babamın ölümünden hemen sonra Hall'la evlenmesinin bir nedeninin, Hall'ın kasları, dalgalı İsveçli saçları ve kolunun üst kısmında ANNE yazan dövmesiyle, yakında ölecekmiş gibi durmaması olduğuna karar vermiştik. Nell, dövmenin Helen'i çok etkilemiş olması gerektiğini söylüyordu. Baba- mın ölümünden hemen sonra belki de etkilemişti. Fakat şim- di Annem, Hall'la yaşamak zorunda kalıyordu, çünkü eğer Katolikseniz ve doğrudan cehenneme gidip, sonsuza dek yan- mak istemiyorsanız, boşanmanız mümkün değildi. Büyük- annemin dediğine göre, eğer Katolikseniz ve artık evli kal- mak istemiyorsanız yapabileceğiniz tek şeyin, ayakkabı satan belirli bir pisliğin işe giderken otobüsün altında kalması için sıkıca dua etmeniz gerekiyordu. Annem banktan kalktı ve en ciddi sesiyle, "Ben yokken, O'Mailey kardeşler davranışlarına dikkat etseler iyi olur, tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 19. LESLEY KAG EN çünkü eve döndüğümde, birilerine sorun çıkardığınızı duyar- sam, sizi asla unutamayacağınız şekilde döverim." Sonra, sanki yapması gereken başka bir şey olduğunu hatırlamış gibi yürü- dü gitti. Tel kapı arkasından kapanincaya kadar bekledim ve son- ra Troo'ya, "Belki de babam gibi ölecektir, ne dersin?" de- dim. Eskiden çok fazla kaygılanmazdım, fakat Babamı kay- bettikten sonra kaygının ne olduğunu öğrendim ve şimdi ne- redeyse sürekli olarak kaygı içindeydim. Babamı görebilsey- diniz, nedenini anlardınız. Çok güçlü ve cesurdu, kocaman el- leri, siyah kıllı kolları ve geniş omuzları vardı. Hiç hasta bile olmamıştı, benim Gökyüzü Kralım. Bu, hiç beklemediğiniz bir anda neler olabileceğini gösteriyordu. Troo, dolgun bir çimen sapını ağzına götürmüş, bazen çıkarabildiğiniz o çalgı sesini çıkartmaya çalışıyordu. "San- mam," dedi, "O ölmeyecek. Helen, ölçmeyecek kadar huy- suz." Troo hiç kaygılanmazdı ve Babam öldüğünde pek ağla- mamıştı. Bunun biraz tuhaf olduğunu düşünmüştüm. Çünkü Babam beni çok, çok sevse de, o kadar çok seviyordu ki mil- yon yıl geçse de onu hiçbir zaman unutmayacaktım, Troo'yu biraz daha çok seviyordu. Bu durum bir süre duygularımı in- citti ama Troo gibi bir kız kardeşiniz olunca, eh, böyle şey- lerin olmasını beklemeniz gerekiyordu. Troo, Annem konusunda da son derece haklıydı. Babam hayattayken huysuz değildi, ama bugünlerde öyleydi ve bu- nun kimin suçu olduğunu biliyordum. Bu nedenle, o gece tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 20. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Hall'ın, Shuster'in Ayakkabı dükkânına giderken, yolunun üstünde bulunan Kuzey Caddesi'nde koşarak karşıdan kar- şıya geçerken iki tarafa da bakmayı unutaıası için ekstra dualar etmeye karar verdim, çünkü bu gerçekleşirse, Annem, ağzı do- luyken konuşmayan biriyle evlenme fırsatını bulabilirdi. Eğer hastaneden geri gelirse. Muhtemelen gelmeyecekti. Dediğim gibi, Dr. Sullivan'a pek güvenmiyordum. Nefesi ve bunu söy- lemek zorunda kaldığım için özür dilerim, sırf nefesi bile in- sanı öldürebilirdi. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 21. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Hail ile Annemin evlenmesi, hiç beklemediğiniz anda ola- bilecek olayların en güzel örneğiydi. Babam öldükten bir ay sonra Milwaukee'ye gittik ve Babamın, kendi babasının yanına gömüldüğü Holy Cross Me- zarlığındaki mezarına koymak için çiftlikten çiçek getirdik. Ben yanındaki çimenlere uzandım ve kalkmak istemedim, ancak Annem kalkmamı ve ağlama sahnesi yaratmamamı, yoksa beni doğduğuma pişman edeceğini söyledi. Sonra, bü- yükannemin evinde salamlı sandviç yedik ve Kakaolu süt içtik. Bulaşıkları Troo yıkadı, ben duruladım, Nell yataklar- daki çarşaflan değiştirdi ve Annem, sallanan mutfak masa- sının üstüne bir parça gömlek kartonu koydu. Büyükannemin çamaşır kalemini kullanarak Satılık 525-6788 - yazdı. Troo Anneme, "Neden o tabelayı hazırlıyorsun?" diye so- runca, Büyükannem yanıtladı, "Hayat sigortası yok." Annem dudaklarını eksi işaretine benzetti ve çeşitli eş- yaların durduğu çekmecede yapışkan bant aradı. (Neredeyse parasız kaldığımızı zaten biliyordum, çünkü Annemin parayı tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 22. çorap çekmecesinde tuttuğunu biliyordum ve o sabah çama- şırlarını kaldırırken, çorabın hemen hemen dümdüz olduğuna dikkat etmiştim.) Troo'yla birlikte Annemin peşinden dışarı çıktım ve kar- tonu, Plymouth marka arabamızın arka camına yapıştırışinı izledim. Annem, kartonun kenarları istediği gibi düzgün hâle gelince, arabanın anahtarlarını başımızın üzerinde salladı ve "O'Malley kardeşler, sizi, yeni okul ayakkabısı almak üzere Shuster'in dükkânına götürüyorum," dedi. Paulie dayım, Jer- bak Bira ve Bowling Salonu'ndaki işine giderken yanımızdan geçti ve Troo dişlerinin arasından mırıldandı, "Küçük nimet- ler için Tanrı'ya teşekkürler." Bununla, Paulie dayımın gidişi- ne sevindiğini belirtiyordu. Annem, Troo'nun ayakkabılar için müteşekkir olduğunu sandı, yoksa Troo'ya kabalık konusun- da bir şey söylerdi, gerçi kendisi de kardeşine, "Bana patates püresini verir misin?" demeyi kendine yediremiyordu. Troo neden Paulie dayımı sevmiyordu? Annem sevmediği için mi? "Ne kadar yoksul olursak olalım," dedi Annem, Kuzey Caddesi'ndeki Shuster'in Ayakkabı dükkânının önündeki park yerine geri geri girerken, "Yine de ayakkabıya ihtiyacımız var." Bize göz kırptı. "Ruhumuz için önemliler." Bay Hail Gustaf- son adında biri dükkânın kapısında bizi karşılayıp, aşırı sami- mi bir şekilde bize, "Bu güzel hanımlara nasıl yardımcı olabi- lirim?" deyince, Troo'yla ben gülmemek için bütün gücümü- zü harcadık, ama neyse ki zamanında durduk. Annemin güzel ayaklarına bir çift ayakkabı giydirirken, kuduz köpek gibi An- neme gülüyordu ve neredeyse salyası akacaktı. Annem hiç 26 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 23. de kızmış gibi görünmüyordu. Annemle Hail o gece, başrolünü James Stewart'in oy- nadığı Vertigo (Yükseklik Korkusu) adlı filme gitti. Çiftliğe geri dönerken Annem bize filmi ve Jimmy'nin nasıl yüksek- ten korktuğunu, çok yükseğe çıkarsa nasıl kriz geçirdiğini an- lattı. Annemin belki de yükseklik korkusuna kapıldığını düşü- nerek kaygılandığımı hatırlıyorum. Hall'in ona patlamış mı- sır ve hünnap şekerlemesi aldığını ve Hall'in ne kadar iyi bir insan olduğunu uzun uzadıya anlatırken o kadar sersemlemiş görünüyordu. Bundan sonra, Hall neredeyse her akşam çiftliğe akşam yemeğine gelmeye başladı. Annemin ton balıklı fırında ma- karnası lokmaları ağzından dökülürken, bize denizci olduğu günleri ve o gün kaç tane ayakkabı sattığını anlatırdı. Ayrıca, tatlıyı bitirdikten sonra, her zaman o kadar yüksek sesle ge- ğirirdi ki, Troo'nun yaşlı köpeği Butchy, ona gök gürültüsü gibi bir ses çıkararak hırlardı. "Dinleyin... Dinleyin. Size bir haberim var," dedi Hall, ilk buluşmalarından iki ay sonra. Çenesinden yağ damlıyordu. Hepimiz sustuk, ama Butchy hâlâ hırlıyordu. "Annenize evlenme teklifi ettim," diyen Hall sırıtarak Anneme baktı. Dişleri, yağla aynı renkti. Nell'le ben şaşkınlıktan dilimizi yuttuk, fakat Troo san- dalyesinden fırladı ve Anneme en iğrenmiş ses tonuyla, "Evet demedin, değil mi?" dedi. Annem, Troo'ya yerine oturmasını söyledi ve Hall, "Ge- lecek hafta evleniyoruz, sonra hep birlikte şehre taşınıyoruz," tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 24. LESLEY KAG EN dedi. Troo'yla ben Siyam ikizleri gibi bağırdık. "Hayır!" Ba- bamın tarlalarını bırakamazdık. Nell hiçbir şey söylemedi. Yalnızca tıkanmış gibi görünüyordu. Hall, hükmeden bir ses tonuyla devam etti. "Ben sizin yeni babanız olacağım ve ben ne dersem o olacak. Şehre taşı- nıyorsunuz. Shuster'in dükkânında sağlam bir işim var ve yaşayacağımız evi de tuttum." Sonra birasını başına dikti, şi- şeyi hızla masaya vurdu ve Troo'nun yüzüne eğildi. "Çocuk- ların görülüp duyulmaması gerektiğini bilmiyor musun? Sa- na şikâyet edebileceğin bir neden vermeden, şikâyet etmeyi bırak." Sonra doğruldu ve sanki şaka yapmış gibi sarı dişle- riyle Anneme sırıttı, ama şaka yapmıyordu. Ayrıca, o gece üç kız kardeş ellerimizin ve dizlerimizin üstüne çöküp Annemize o kadar yalvarmamıza rağmen, An- nem Hall'a telefon açıp, şehre gitmek istemediğimizi söyle- medi. Troo'yla beni yatırdıktan sonra bize, "Bir gün anlaya- caksınız," dedi. Gözleri doldu ve onlara kızdı, "Lanet olası saman nezlesi," dedi ve odadan çıktı. Annemin de içten içe, şehre taşınmayı biraz istediğinden kuşkulanıyordum. Babamın hasat zamanı burada olmaması, onun için de, benim için olduğu kadar zor olmuş olmalıydı. Ayrıca, Annemin, Babamın mezarına ve Büyükannemle Pau- lie dayıma daha yakın bir yerde yaşamak istediğinden de kuş- kulanıyordum. Eh, en azından Babama ve Büyükanneme. Böylece, '57 yılının Cadılar Bayramı'nda Hall'la Annem, Waukesha'daki beyaz Adliye Sarayı'nda evlendi. Törenden tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 25. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK sonra Nell, fısıldayarak bana, "Annem, hediye yerine kötü şa- kalarla karşılaşabilir, ne dersin?" Sonraki hafta Vliet Sokağı'na taşındık. Çiftlikte Troo'yla ben çoğunlukla, bizim çakıl yolun so- nunda yaşayan ve bir kere biz onun ormandaki gölünde yüz- dükten sonra ayağıma işeyen Jerry Amberson'la vakit geçi- rirdik. Birlikte okula gittiğimiz diğer bütün çocuklar, tıpkı bi- zimkine benzeyen ve yürüyerek giderken yorgunluktan öle- bileceğiniz çiftliklerde yaşıyordu. Bu nedenle, saklambaç ya da elim sende gibi ikiden fazla çocuk gerektiren oyunlar oy- namak istediğimiz zaman, istesek de istemesek de, işeyen Jerry Amberson'la yetinmek zorundaydık. Fakat Vliet Sokağı'nda... Şey, hayatında ilk defa Hall hale- liydi. Gerçekten çok sayıda çocuk vardı. Her zaman kapısının önünde oturup, bir yaprak yığınına atlamayı veya Fleykel Te- pesi'ne gidip kızak kaymayı ya da parktaki havuzda yüzmeyi teklif etmenizi bekleyen biri vardı. Zira mahalle, Büyükanne- min "Katolik evliliklerin ürünü" olarak adlandırdığı çocuk- larla hıncahınç doluydu. (Bunu söylerken gözleri yuvaların- dan fırlıyordu, çünkü bacağında bir yerlerde tiroit denilen bir hastalığı vardı.) Çok daha fazla sayıda olmalarının yanı sıra, Annemin isim oyunu oynarken söylediği gibi, şehirdeki insanlar ger- çekten çok farklıydı. Meselâ, Hızlı Susie Fazio, bizim sokak- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 26. LESLEY KAG EN ta yaşayan ve haberleri herkesten önce duyan bir çocuktu. Troo'yla bana Dottie Kenfield'den bahseden de oydu. Şehirdeki ikinci yazımız yeni başlamıştı. Sokak lamba- ları yandıktan sonra, üçümüz O'Hara'larin kapısının önünde oturmuş, her gece oynadığımız kırmızı ışık, yeşil ışık oyunu için diğerlerinin gelmesini bekliyorduk. Hızlı Susie, bebek- liğinden beri kesmediği uzun, düz siyah saçlarını fırçalıyordu ve yazın teni o kadar kararıyordu ki, ne zaman bir çeyreklik bulsak Troo'yla birlikte gittiğimiz şehir dışındaki sinemada seyrettiğimiz On Emir filmindeki Mısırlı'ya benziyordu. Ay- rıca, Hızlı Susie İtalyan-Annemin diğer insanlardan daha çabuk olgunlaştığını söylediği insanlardan-olduğu için, he- pimizden daha kıllı olmakla kalmıyordu, göğüsleri de vardı. Hatta onun için, göğüs kısmında daha fazla malzeme bulunan özel izci kıyafeti sipariş etmek zorunda kalmışlardı. "Duyduğum kadarıyla Dottie Kenfield'e kötü bir şey olmuş," dedim ona. "Duydun, öyle mi?" Hızlı Susie, kendisinin anlatmadığı bir hikâyeyi duymanızdan hiç hoşlanmazdı. "Eh, bu kez doğ- ru duymuşsun, O'Mal ley. İki ay önce senin yan komşun or- tadan kayboldu. Günün birinde yok oldu." Ürkütücü bir ses tonuyla konuşuyordu ve gözlerini Venedikli körlere benzeti- yordu. "Gitti. Kayıplara karıştı. Puf!" Hızlı Susie size bir hikâye anlatırken dikkatle dinleme- niz gerekirdi, çünkü bütün İtalyanlar gibi, konuşurken elini kolunu sallamayı çok severdi. Hatta bir gün, çarmıha gerilmeyi canlandırırken, Willie O'Hara'nm gözünü morartmıştı. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 27. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK "Evet, Dottie Kenfield herhâlde öldü, tıpkı Junie Pias- kowski gibi," dedi Hızlı Susie, saçını fırçalamaya devam ede- rek. "Bahse girerim, yakında cesedini bulurlar. Ölmüş, çürü- müş, gözleri başından çıkmış bir şekilde ve Doktor Sullivan'- m nefesi gibi kokarak." Geçen yaz Hızlı Susie, Reese Latour'un zorla onu kendi aletine dokundurttuğunu ve bunu, kızları yalvartmak için kullanılabileceğini söylediğini, ayrıca yaklaşık on üç yaşina gelince, vücudundan kan çıkmaya başlayacağını, o zaman da bebek sahibi olabileceğini anlatmıştı. Bakın? Bazen, Hızlı Susie'nin ne zaman doğruyu söylediğini tam olarak anlama- nız zor oluyordu. Özellikle Dottie Kenfıeld'in ölmediğini dü- şünmek için yeterince nedenim varken. "Peki, Troo'yla benim, geceleyin Dottıc'nin odasından geldiğini duyduğumuz çığlığa ne diyeceksin?" diye sordum. Hızlı Susie, dirseğiyle koluma vurdu ve o ürkütücü sesiy- le, "Adımlarınıza dikkat edin, O'Malley kardeşler." Köpek diş- leri, olması gerekenden daha sivri olduğu için daha da korkunç bir şekilde güldü. "O evden çığlık sesleri duyuyorsanız, bunun bir tek anlamı olabilir. Kenfield'lerin evinde hayalet var." Tam olarak böyle dedi. Yan komşunun evinden gelen o çığlıkların, Dottie Kenfield'in hayaleti olduğunu söyledi. Belki de Hızlı Susie Fazio, bu kez haklıydı, çünkü o çığ- lıklar duyabileceğiniz en korkunç sesti. Zavallı Dottie! Bazen, çığlıklar durduktan sonra, penceremin yanında durup Dottie'nin yatak odasına bakardım, çünkü çığlıklar de- vam ederken bunu yapamayacak kadar çok korkuyordum. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 28. LESLEY KAG EN Duvarda, kahverengi gözlü ve saçlı çok güzel bir kızın resmi asılıydı. O resimde on sekiz yaşında olduğunu biliyorum, çün- kü Nell'le aynı sınıftaydı. Dottie'nin üzerinde yeşil Son Sınıf Dans elbisesi vardı ve saçları, külâh gibi başının üstüne dolan- mıştı, boynunda da yakut söz yüzüğü vardı. O elbiseyi şehir merkezindeki Gimbel's mağazasından aldığı günü hatırlıyo- rum. Resminin hemen altında, akvaryum başlığının altından suya yansıyan küçük bir lamba vardı ve bir tane dalgıçla, ja- pon balıklarını yüzeye çıkartan küçük kabarcıkları vardı. Karanlıkta durup o şekilde izlerken, Kenfıeld'lerin, Dot- tie ortadan kaybolalı iki ay olmasına rağmen, odasında hiçbir şeyi değiştirmediklerine bahse girebilirdim. Belki de oda- sında hâlâ onun kokusu vardı. Babam öldükten sonra olduğu gibi. Gardırobunda Aqua Velva'sinın kokusunu içime çekebi- liyordum. Bir gün orada, hâlâ üzerinde çiftliğin çamuru bulu- nan ve çıkmayan çizmelerinin yanina oturdum. Bu olayın er- tesi günü Annem, bütün kıyafetlerini hayır kurumuna verdi ve beni omuzlarımdan sarsarak, "Tanrı aşkına Sally. O gitti ve geri dönmeyecek. Artık geçmişi unutmanın zamanı geldi," dedi. Fakat Babamın gömleklerinden birini sakladım... Mavi olanı. Gökyüzü Kralımı hatırlamak için. Annemin bulama- ması için yastığımın içine sakladım. Çünkü Annem ne derse desin, günün sonunda, Troo'nun ortadaki iki parmağını em- mesini ve oyuncak bebeği Annie'yi sıkmasını dinlerken, ba- şımı Babama yaslamaya ve olanları asla unutmamaya ihtiya- cım vardı. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 29. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Bazı geceler, Troo'yla birlikte, Annemin yatak odasın- dan gelen ağlama seslerini duyabiliyorduk ve buna inanmak- ta çok zorlanıyorduk. Bu ses neredeyse çöldeki vahaya ben- ziyordu. Çünkü gündüzleri böyle bir şey duymanıza imkân yoktu. Gündüzleri Annem kurutulmuş et kadar sert oluyordu ve ağlamanın, kendine acıyan insanlar için olduğunu söylü- yordu. Büyükannem bana Annemin aslında o kadar sert ol- madığını, yalnızca karanlıkta ıslık çaldığını söylemişti. (An- nemin ıslık çaldığını hiç duymadığıma göre, Büyükannemde, diğer büyükannelerde olduğu gibi damar sertliği olmaya baş- ladığını o anda anladım.) Troo, bir aynası ve her tarafında ikişer çekmecesi bulu- nan tuvalet masasının önündeki yumuşak taburede oturu- yordu. Masanın üstünde buz pateni ringi şeklinde daha küçük bir ayna daha ve parfüm şişeleriyle losyonları duruyordu. Ben, Babamın Anneme bir doğum gününde aldığı, arkasında helezonlar bulunan altın saç fırçasını tutuyordum. Annemin bluzlarını katlamasını ve yuvarlak Samsonite çantasına, yu- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 30. LESLEY KAG EN muşak kâğıt tabakalarının arasına yerleştirmesini seyrediyor- duk. Annem bavulun kapağını kapattı ve ten rengi pililı eteği- nin ucunu eliyle silkeleyerek, "Nell'e gereken talimatları ver- dim. Hail saat beş buçukta işten dönünceye kadar bütün ye- mekleri yapacak ve size bakacak. İkisinden birine herhangi bir saçmalık yapacak olursanız..." Benim elimdeki saç fırça- sını aldı, avucuna vurdu ve yatağın üstüne bıraktı. "Hail bv sabah Schuster'e arabayla gitti, bu nedenle hastaneye yürü- yerek gideceğim." Bavulunu aldı ve parlak, yüksek topuklu, bantlı siyah ayakkabılarım giydi. "Bir haftaya kadar geri dö- nerim." "Seninle gelebilir miyiz?" diye sordu Troo beni şaşırta- rak, çünkü genellikle, bir yere gittiğiniz zaman sizi özleye- cekmiş gibi davranmazdı. Annem, "Saçmalama," dedi ve öpmemiz için pudralı ya- nağını uzattı. Topuklarının, verandaya çıkan ahşap basamak- lardan inerken çıkardığı sesi ve sonunda kapının kapandığını duyduk. Hiçbir şey söylemeden, bir süre daha öylece oturduk, ama ben kendimi kötü hissediyordum, çünkü Annem olmadan onun odasında olmamamız gerekiyordu. Aniden Troo, "Haydi süslenmece oynayalım," dedi. Mücevher çekmecesini açtı ve yeşil cam boncuklara, uzun zincirli gümüş madalyona ve Babamın eski Timex saa- tine dokundu. Annemin, o saati de diğer tüm eşyalarla birlikte hayır kurumuna verdiğini sanıyordum. Saati görünce o kadaı tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 31. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK sevindim ki, bileğime geçirdim ve kulağıma tuttum, hâlâ ça- lışıyordu. Babamın öldüğü güne kadar geri kurup, o günü ye- niden yaşayabilmeyi istedim. Böylece özür dileyebilecektim. Troo boncuklan çıkardı ve boynuna doladı. Sonra kırmızı ru- ju süslü altın tüpünden çıkardı ve sarkık dudaklarına sürerek, Annemden gördüğü gibi, iki dudağıni birbirine sürttü. Troo başını bir o yana, bir bu yana çevirerek aynada kendini seyre- diyordu. "Tıpkı ona benziyorsun," dedim, aynadaki görüntüsüne bakarak. Troo güldü ve dişlerine bulaşan ruju silerek, "Biliyorum," dedi. Başka bir çekmeceyi açtım ve Annemin şifon eşarbının üstünde, Babamın fotoğrafını gördüm. Hava Kuvvetleri'nden döndükten hemen sonra çekilen fotoğraftı ve üzerinde üni- forması vardı. Eve döndüğüne çok sevindiğini anlayabiliyor- dunuz. Yanında Annem, sanki Babamın orada olduğunun far- kında değilmiş gibi uzaklara bakıyordu. "Haydi, gidelim," dedim, çünkü Annemi merak etmeye başlamıştım. Belki ön pencereye gidersek, hastaneye yürüyü- şünü izleyebilir ve seslenerek, çabuk iyileş gibi bir şeyler söy- leyebilirdik! Babamın saatini bileğimden çıkarıp, çekmeceye geri koydum. "O ruju silmen gerekiyor." "Hayır," dedi Troo ve dudaklarını iyice çıkardı. "Troo." "Çıkarmıycam." tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 32. LESLEY KAG EN "Troo!" Hiçbir şekilde 'mıycam' demememiz gerekiyor- du. Annem, böyle şeyleri ayak takımının söylediğini anlatmıştı. Troo güldü ve çekmecede bulduğu bir çift kısa-beyaz eldiveni giydi. Bu nedenle salona tek başıma gittim ve başımı pencereden dışarı çıkardım. Pembe şakayıkların kokusu, Fee- lin' Good Kurabiye Fabrikası'ndan gelen damla çikolatalı ku- rabiye kokusuna karışıyordu. Annem, Kuzey Caddesi'nin kö- şesinde küçücük görünüyordu. Bunun, onu en son görüşüm olacağından emindim, çünkü Babam aynı hastaneye yattığı zaman olanlara bakın. Bu nedenle peşinden, "Lütfen geri dön!" diye bağırmaya başladım! Fakat o anda Annem köşeyi döndü ve gözden kayboldu. Ve söylediği gibi bir haftaya kadar eve dönmedi. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 33. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Ertesi sabah, sıradan yaz dolanmalarımız için Mary La- ne'le buluşmaya gidiyorduk. Washington Parkı kapımızın önünden 1,747 adım uzaktaydı ve insanın isteyebileceği ya da ihtiyaç duyabileceği her şeye sahipti. Kışın üzerinde buz pateni kaydığımız, yazın da balık tuttuğumuz ve Junie'yi bul- dukları bir göleti vardı. Ayrıca devasa bir midyeye benzeyen, yarım daire şeklinde bir sahnesi vardı ve burada Yıldızların Altında Müzik dinleyebiliyorduk. Bir de yüksek bir trample- ni bulunan bir yüzme havuzu vardı: Ama en güzeli, parkın uzak tarafında, en çok sevdiğim şey vardı. Hayvanat Bahçesi! Neredeyse parka ulaşmıştık, Fitzpatrick'in Eczanesinin önündeydik ki, Troo ayakkabısını bağlamak için eğildi ve durup dururken, "Fransa'ya kaçmayı düşünüyorum," dedi ve başka bir şey söylemedi. Eczanenin içine baktım ve keşke bir gazoz almak için on sentim olsa diye düşündüm, çünkü sabahın erken saati ol- masına rağmen, hava o kadar sıcaktı ki, göz yuvarlarım bile terliyordu. "Fransa mı?" tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 34. LESLEY KAG EN Bu Fransa düşüncesini nereden çıkardığı konusunda hiç- bir fikrim yoktu. Muhtemelen, en çok kitap okuyan çocuğa şe- hir dışına pasolar verdikleri Finney Kütüphanesi'ndeki kitap- lardan birinden. Kütüphane memuru hepimizin ismini ve kaç tane kitap okuduğumuzu Kitap Kurdu Billy'nin üstüne yaza- rak erkekler tuvaletinin dışına asıyordu. Troo'nun en sevdiği şey sinemaya gitmekti, bu nedenle Kütüphane memuru Ba- yan Esther Kambowski (Polonyalı Troo için büyük bir deği- şiklikti) bakmadığı zaman, Kitap Kurdunun üstündeki adıni yukarı kaydırmıştı. Hile yapmış olması umurunda değildi. Ben öyle düşünmüyordum, fakat Babama verdiğim söz nede- niyle, ona hemen hemen hiç karşı çıkmıyordum. Babamın araba kazasının Troo'nun suçu olmadığı konusunda söyle- diklerini ona henüz anlatmamıştım, çünkü bu konuyu her açı- şımda çok kızıyordu ve Troo'yu kızdırmak istemezdiniz. Kız- gınlığı çok abartılı ve derin oluyordu. Bir volkan gibi, hiç bek- lemediğiniz bir anda patlayabilirdi. Mary Lane, Troo'nun Kitap Kurdu listesinde hile yap- tığını biliyordu ve Bayan Kambowski'ye söylemekle tehdit etmişti. Neyse ki bunu bilen Mary Lane'di, çünkü zaten ona hiç kimse inanmazdı, zira etraftaki herkes onun korkunç de- recede yalancı olduğunu biliyordu. Bir keresinde bize, babasının aletinin aletten çok, küçük bir sosise benzediğini söylemişti. Mary Lane bunu, annesiyle babasını banyoda, muhtemelen yıkandıktan sonra yerde se- vişirken gördüğü için bildiğini anlatmıştı. Yani, Mary Lane kor- kunç bir yalancı olmakla kalmıyordu, aynı zamanda dikizciy- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 35. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK di de, yani aslında insanları evlerinde gözetlemeyi gerçekten çok seven biriydi. Yangın çıkarmayı da seviyordu; yangınları sevdiğinden değil de, yangınları çıkarttıktan sonra gelen itfai- ye arabalarına deli olduğundan. Mary Lane, benim ve Troo'- nun en yakın arkadaşımızdı. (Ona Mary Lane diyorduk, çünkü sokaktaki hemen hemen her ailede Mary adında bir çocuk vardı ve bunları bir şekilde ayırt edebilmeniz gerekiyordu.) Mary Lane aynı zamanda dünyadaki en sıska insandı. Yani, Afrika'da yaşayan dinsiz bebeklerden değilse, bu kadar zayıf birini görmenize imkân yoktu. Troo'yla ben, Mary Lane'in altı tane erkek kardeşinin, babası işe gidince ve annesi çama- şır yıkarken evdeki bütün yemekleri bitirdiği için böyle oldu- ğunu düşünüyorduk. Troo, Mary Lane gerçekten Kitap Kurdunda hile yaptı- ğını ele verse bile, Bayan Kambowski'nin yalancı Mary La- ne'e inanacağını sanmıyordu ama yine de ünlü planlarından birini yaptı. Her ihtimale karşı. "Randevu denilen bir şey yapacağız. Bu, Fransızca'da biriyle buluşma anlamına gelen bir kelime," dedi Troo. Hay- vanat Bahçesindeki en sevdiğimiz ağaç olan ve goril Samp- son'un mağarasının karşısında bulunan ağacın değişik dallarına tırmanmıştık ve Mary Lane'in Hayvanat Bahçesi yolundan gel- mesini izliyorduk. Buruşuk beyaz şortu ve vücudunda dalga- lanan kirli kırmızı kareli gömleği nedeniyle bayrak direğine benziyordu. "Onu Sampson'un mağarasına iteceğim." Troo da- lın ucuna doğru süründü. "O sinema pasolarını kazanacağım." Sadece yüksekten attığından ve Mary Lane'i gerçekten tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 36. LESLEY KAG EN mağaraya atmayacağından emindim. Emin sayılırdım. Ba- bamın araba kazasından beri, Troo'nun ne yapacağından pek emin olamıyordum. Bazen o kazada kız kardeşimde de, Pau- lie dayımda olduğu gibi, biraz beyin hasarı oluştuğunu bile düşünüyordum. Ağaçtan aşağı atladık ve siyah demir parmaklıklara yas- lanıp, Sampson'u izlemeye başladık. Mary Lane'in geldiğini fark etmemiş gibi yapıyorduk. Aslında fark etmiştik, çünkü hep bayat patates cipsi gibi kokuyordu. "Neye bakıyorsunuz?" diye sordu Mary Lane yanımıza gelerek. Sampsou'a. Sampson'a bayılıyordum. Gerçekten bayılı- yordum. Babam, Pazar öğleden sonraları Büyükannemi ziya- ret ettikten sonra, çiftlikten dönerken, Troo'yla beni bu hay- vanat bahçesine getirirdi. Babam da Sampson'a bayılıyordu, oturur, onu seyreder ve hep kahkahalarla gülerdi. Yani, Samp- son'u neredeyse doğduğumdan beri tanıyordum. Şimdi de ne zaman biraz canım sıkılsa, Sampson'a geliyordum. Babamın parktaki bankta yanıma oturduğunu, kolunu omzuma dola- dığını ve tok sesiyle bana, "Sally'in, kızım, birçok insan or- manın liralının aslan olduğunu söylüyor. Fakat o insanlara katılamayacağım." Babam sonra gorili işaret eder ve göğsü- nü yumruklardı. Sesi tekleyerek çıkardı. "Kralın Sampson olduğunu söylemeliyim. Şuna bir bak. Çok muhteşem!" Tek- rar Sampson'a bakardım ve onunla aynı fikirde olduğumu göstermek için başımı aşağı yukarı sallardım, ama içimden gizlice, asıl Kralin Babam olduğunu düşünürdüm. Gökyüzü- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 37. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK nün ve toprağın. Ve gerçekten muhteşemdi!" Troo yüksek sesle Mary Lane'e, "Sampson sana bir şey göstermek istiyor, ama daha yakına gitmen gerekir. Arka- sında saklıyor. Parmaklıklara tırman ve eğil, mükemmel bir şekilde görürsün," dedi. Her türlü gözetlemeye hazır olan Mary Lane, zıpladı ve mağaranın yanındaki çimenin kenarına kadar yürüdü. Troo bana dönerek sırıttı ve parmaklıkları aşarak Mary Lane'in yanına gitti. Gorillerin insanları yediğini sanmıyordum ama sırf düşmesi bile sıska Mary Lane'i öldürebilirdi. Sertleşmiş çiklet gibi ortadan ikiye bölebilirdi. Sampson, ayağını yere vurarak, dikkatle bizi izliyordu. Hep kendi kendine "Don't Get Around Much Anymore" şar- kısını söylediğini düşünüyordum. Bu, Ethel Jenkins'in en sev- diği şarkılardan biriydi ve bana da öğretmişti. Ethel, 52. So- kak'ta Bayan Galecki'yle birlikte yaşıyordu ve Troo'yla be- nim diğer en yakın arkadaş ımızdı. "Hey, Mary Lane, Kitap Kurdu listesini biliyor musun? Gerçekten Kambowski'ye hile yaptığımı söylemeyeceksin herhâlde, değil mi?" diye sordu Troo çok tatlı bir şekilde, bir şeyi çok istediği zaman yaptığı gibi. Büyükannem buna, onun bebek sesi diyordu. Mary Lane, Troo'ya döndü. "Evet, söyleyeceğim." Aslan kükredi ve bir iki flamingo kaçarak saklandı. Troo sordu, "Bunu yapmak istediğinden emin misin? Kazara mağaraya düşersen ve besleme zamanına kadar seni bulamazlarsa gerçekten çok üzülürüm. Ya da Sampson şu an- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 38. LESLEY KAG EN da çok acıkmışsa"—sesini alçalttı—"kemiklerinden başka hiçbir şey bulamayabilirler." Anlaşılan goriller hakikaten insanları yiyordu, ancak Sampson, üstünde elbise askısı kadar et olan Mary Lane'i yerse hayal kırıklığına uğrayabilirdi. Troo, Mary Lane'i dirseğiyle biraz daha dürtiiklcdi ve her zaman giydiği, yarısı çözülmüş yüksek tabanlı siyah tenis ayakkabılarının ucu kısmen mağarada, kısmen de çimenlerin üstünde kalana kadar itekledi. "Beni içeriye itmeyeceksin, değil mi?" diye sordu Mary Lane. Troo hemen arkasındaydı, bu nedenle kaçacak yeri yoktu. "Düşünüyorum," dedi Troo ve Mary Lane'in tam olarak ne kadar uzağa duşcceğini anlamasını sağlamak için çikletini mağaraya doğru tükürdu. (Benim hakkımda şunu bilmenizi isterim, Troo'nun onu içeri itmesine izin vermeyecektim.) "Devam et," dedi Mary Lane ve gözlerini sımsıkı ka- pattı. "Bana, seni bu mağaraya itersem ve büyük ihtimalle ölüp, söylediğin milyonlarca yalan yüzünden ilelebet Araf'a gidersen umurunda olmayacağını mı anlatmaya çalışıyor- sun?" diye sordu Troo şaşkınlık içinde. "Ben hayatımda hiç sinemaya gitmedim ve o pasolarla, patlamış mısır ve gazoz istiyorum." Mary Lane derin bir ne- fes aldı ve tuttu. "Onları korumak için ölümü bile göze alırım. Ve ayrıca, ben hayatımda hiç yalan söylemedim, Troo O'- Malley." tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 39. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK "Bu, söylediğin en büyük yalan," dedi Troo ve bana baktı. Ben de ona baktım ve ikimiz birden başımızı tekrar, bana gi- derek Jean d'Arc'ı hatırlatan Mary Lane'e çevirdik. "Tamam, tamam, sadece dalga geçiyordum." Troo güldü ve Mary Lane'i geriye çekti. "Haydi git, Kambowski'ye an- lat." Zihinsel telepati sayesinde Troo'nun, bir kütüphaneci ile bir ölüm ilanını içerecek başka bir plan üzerinde çalıştığı- nı hemen anladım. Mary Lane geri çekildi ve sanki hiçbir şey olmamış gibi Troo'ya baktı. "Sara Heinemann'in kim olduğunu biliyor musun?" "Tabii," dedi Troo ve sonra gidip Sampson'un karşısın- daki yeşil banka oturduk. Troo bize, bir şekilde hep yanında bulunan Double Bubble çikletlerden verdi. Mary Lane çikleti ağzına attı ve, "Kaybolmuş," dedi. "Nasıl yani?" diye sordum, çikletten çıkan karikatürü okumaya çalışırken." "Aynen dediğim. Sara kayıp. Birkaç gündür ortada yok," dedi Mary Lane. "Babam, yabancılarla konuşmamamı tem- bih etti." Gözlerimi kapadım ve Sara Heinemann olabilecek kızı düşünmeye başladım. "Yakan topu çok seven üçüncü sınıftaki sarı atkuyruklu kız mı?" diye sordum. Mary Lane evet dercesine başını salladı. "Bizim dört ev altımızda, Koca Kafalı Judy Big Head'in evinin hemen ya- nındaki evde oturuyor. (Mary Lane kabalık etmiyordu. Judy'- nin gerçekten soyadı buydu. Kızılderiliydi.) "Muhtemelen tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 40. LESLEY KAG EN Sara da, tıpkı benim gibi kaçırıldı." Troo gözlerini yuvarlayarak bana baktı. Geçen yaz Mary Lane bize, üzerlerinde pek bir şey olmayan Almanlar tara- fından kaçırıldığını ve ona bütün gün zorla fırın eldiveni yap- tırdıklarını, ancak çamurlu alabalıkla dolu büyük bir gölün bir tarafından diğerine yüzerek kaçabildiğini anlatmıştı. As- lında olanlar şuydu: Ailesi onu Ren Nehri'nin batısında bir kampa göndermişti. Yani, Sara Heinemann'la ilgili bu hikâ- ye, ondan beklenebilecek bir başka büyük yalandı. Anlaya- madığım bir nedenle, Maıy Lane'in yalanlarının birçoğu ka- çırmayla ilgiliydi. Ve penislerle. "Yakında herhâlde ortaya çıkar. Belki de kaybolmuştur. Bu her zaman olur," dedim. Fakat aslında düşündüğüm şey, eğer Mary Lane haklıysa ve Sara gerçekten kaçırılmışsa, onu asla canlı bulamayacaklarıydı. Junie'de de aynı şey olmuştu. Önce kaybolmuştu, sonra gölün orada cesedini bulmuşlardı. Junie'nin cenazesinden sonra bir süre Troo'yu kaçıracakla- rından korktum. Büyükannem beni eve götürmüş ve tarçınlı turta vererek, bu kadar evhamlı olmamamı söylemişti. Öyle cinayetler, Junie Piaskowski'nin başına gelenler, hayatta bir kere olacak şeylerdi. Büyükannem genelde hiç yanılmazdı. Ama bir yandan da, onun her zaman söylediği gibi, her şeyin bir ilki vardı. "Ne yapmak istiyorum, biliyor musunuz?" dedim Samp- son'un üzgün gözlerine bakarak. "Onu kaçırıp, ailesine geri götürmek istiyorum." Mary Lane güldü ve, "Biliyor musun, O'Malley, bu söy- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 41. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK lediğin çok tuhaf ve çocukça bir şey. Bir gorili kaçırıp evine götürmek. Bu çok acayip." Tuhaflıktan bahsedene bakın. "Ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum," dedi Troo. "Ve oraya giderken, Fransa'da durabiliriz." Mary Lane kahkahalarla gülmeye başladı ve Troo ona sıkı bir tane patlatincaya kadar güldü. "Fransa'nın nesi ko- mik?" dedi. "Fransa hakkında ne biliyorsun ki?" diye sordu Mary Lane, kolunu ovuşturmadan. "Aslında," dedi Troo, "Fransa hakkında epey bilgim var." "Eminim vardır," dedi Mary Lane, banktan kalkıp Troo'- nun erişim alanından çıkarak. "Fransa, aşk dilini konuştukları yer," dedim Sampson'a bakarak. "Oui," dedi Troo alçak sesle. "Efendim?" diye sordu Mary Lane. "Off, lütfen," dedi Troo, "seni mağaraya itme konusun- da fikrimi değiştirmeden kapa çeneni." Şimdi ikisi de ayağa kalkmış, ayakuçları birbirine değecek şekilde duruyorlardı. Mary Lane, Troo'yu ittirdi ve yürüdü gitti. Ben, onun peşin- den koşmaması için, arkadan Troo'nun kollarıni tuttum. Feci şekilde sinirlenmişti. Sonunda çırpınarak kendini kurtarınca, hışımla arkasına döndü ve yüzünü yüzüme iyice yaklaştıra- rak, "Sally O'Malley... Sayılı günün kaldı." Her zamanki gibi, dâhi Troo haklıydı. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 42. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK "Bunun tadı berbat!" diye bağırdı Hall. Mutfak masa- sında oturuyordu, ağzından sigarası sallanıyordu ve külü, An- nemin satın almak için bir yıl boyunca S&H Green kuponu biriktirdiği güzelim beyaz tabaklara düşüyordu. Nell yine bize akşam yemeği yapmaya çalışmış, fakat üzerinde patates kızartması bulunan ton balıklı fırında makarnası simsiyah ol- muştu ve ocakta pişirdiği konserve bezelyenin içinde hiç su kalmamıştı, hatta elma püresinin bile tadı bozuktu. Annem iki haftadan fazla bir süredir hastanedeydi ve bütün konuşmaları hep Hall'la yapmıştı, bu nedenle üçümüz ona ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Çoğu zaman, kolsuz oldu- ğu için kol kaslarındaki ANNE dövmesini görebildiğiniz be- yaz tişörtüne bakmamaya çalışıyordum. Dalgalı İsveç saçları aynen sabah uyandığı zamanki gibi duruyordu. Ayrıca, kol- larının altındaki ince tüyler, içtiği tüm biralar gibi kokuyordu. Hall sigarasından bir nefes daha çekti ve bize sanki sa- ğılmışız gibi, "Biliyorsunuz, size bakmak zorunda değilim. Benim çocuklarım bile değilsiniz," dedi. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 43. LESLEY KAG EN Nell, "Ben kalkabilir miyim?" dedi ve bulaşıkları topla- mak üzere ayağa kalkmaya çalıştı, ama Hall kolunu yakaladı ve, "Otur oturduğun yerde," diye homurdandı. Fakat sonra fik- rini değiştirdi ve, "Neyse, boş ver, git bana bir bira getir," dedi ve Nell'i o kadar şiddetli bir şekilde itekledi ki, Nell fırının yanına düştü ve papatyalı kolsuz elbisesi beline kadar sıyrıldı. Benim gözlerim yanmaya başladı ve Troo yere bakarak, sinirli olduğu zaman yaptığı gibi, hızlı ve sert bir şekilde du- daklarını yaladı. Gizlice Annemin odasına girmiş olmalıydı, çünkü dudaklarının kenarında o kırmızı rujun izlerini göre- biliyordum ve Evening in Paris'in kokusunu alabiliyordum. Nell elbisesini aşağı çekerken yanakları, ateşi varmış gibi kı- zarmıştı. Ayağa kalktı ve buzdolabını açtı. İçinde fazla bir şey yoktu, bu nedenle Pabst Blue Ribbon birasını bulması zor olmadı. Hall, gıda alması için Nell'e pek para vermiyor- du. Dün akşam, "Bu benim suçum değil!" diye bağırmıştı. Troo, domuz sosisinden başka hiçbir şey yemediği için huy- suzlaşarak, bir tanesini Nell'e fırlatmış, kanişli eteğine hardal bulaşmasına ve işemiş gibi görünmesine yol açmıştı. Hall, Nell'in verdiği şişeden büyük bir yudum içti, sonra elinin tersiyle ağzını sildi ve, "Biliyorsunuz, annenizle be- nim"—sonra aşırı derecede yüksek sesle geğirdi—"Bir süre- dir bazı sorunlarımız var ve bu yetmezmiş gibi, bir de ayak- kabı dükkânında işler pek iyi gitmiyor." "Çok şaşırdım," dedi Troo, en küstah ses tonuyla. Hail o kadar hızlı bir şekilde masanın karşısına uzandı ki, ben bile geldiğini görmedim, Troo da görmedi. Troo'nun tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 44. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK başının arkasına vurdu. Sert bir şekilde. Troo, tokadın şidde- tiyle yüzüne gelen saçlarının arasından ona bakmakla yetindi ve tek kelime etmedi. Bu nedenle, Hall bir daha vurdu. Daha da sert bir şekilde. Hall, Troo'nun asla ağlamayacağını bilme- liydi; eğer bunu bekliyorduysa. Yine kolunu kaldırınca den- gesini kaybetti, mutfak sandalyesinden düştü ve kirli bej li- nolyumun üstünde kalakaldı. "Helen... Helen... Helen!" diye feryat etmeye başladı. Biz üç kız kardeş birbirimize baktık, ayağa kalktık ve dışarı, ön verandaya çıkarak, cırcırböceklerini dinledik, pek konuşmadık. Çünkü böyle bir olay hakkında söylenecek faz- la bir şey yoktu. Birlikte yaşadığınız, ama hemen hiç tanıma- dığınız ve tanımak istemediğiniz, mutfakta yere yatmış, hay- kırarak ölmek üzere olan Annenizin adım söyleyen bir adam hakkında ne konuşabilirdiniz ki? Daha sonra, sokak lamba- ları yanınca, uzun süre sessiz kalamayan Troo, "Lanet olası aşağılık herif," dedi. Ertesi sabah Nell, kâselerimize mısır gevreği ve kalan azı- cık sütü koydu. Sonra dün akşamki yemek bulaşıklarını akan suyun altında ovalamaya başladı, çünkü sertleşmiş ton balığı çok kötü kokuyordu. "Annemin safrakesesinden başka bir so- runu var. Dün akşam size söylemek istedim ama sonra..." Troo kâseden başını kaldırdı ve ters bir şekilde, "Şimdi nesi var?" dedi ve ağzina bir kaşık daha mısır gevreği aldı. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 45. LESLEY KAG EN Troo'yu çok sevmeme rağmen, eğer sizi sevmezse, Annem kadar huysuz olabileceğim kabul etmem gerekiyordu. "Dr. Sullivan bana bunu verdi." Nell ellerini şortuna ku- ruladı ve yanımdaki sandalyeyi çekti. Bluzunun cebinden bir kâğıt çıkarmasını ve masanın üzerinde eliyle düzeltmesini izledik. Hepatit. "Nefesin gerçekten kötü koktuğu zamanki hastalık değil mi bu?" diye sordu Troo. "Willie bana öyle söyledi. Dr. Sulli- van'da bu hastalık olduğunu ve—" "Seni kuş beyinli!" diye haykırdı Nell. "O hastalığın adı halitoz." Nell'in bunu bilmesi beni çok etkiledi. Veya Troo ile beni aptal konumuna düşürmek için o anda uydurmuştu, çoğu zaman bunu yapabiliyordu. "Dr. Sullivan hepatitin, Annemin karaciğerinde bir has- talık olduğunu söylüyor." Nell'in sesi ansızın titremeye başladı. "Bu iyi değil." Odasına koştu ve kapıyı çarptı. Nell'in kendi odası vardı ve benimle Troo gibi paylaşması gerekmiyordu. Eğer burada sevilme sırası yapmak zorunda kalsam, Nell'in birinci sırada olduğunu ve Troo'nun çok az farkla ikinciliği al- dığını söyleyebilirdim; oysa ben şey bende, Annemi bana ba- karken yakaladığımda yüzünü hüzünlü bir ifadenin almasına neden olan bir şey vardı. Bana bu şekilde bakmasına neyin yol açtığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki de hayal gücümdü. Hepatit konuşmasından belki bir hafta sonra, Nell bize tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 46. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK durumun daha da kötüye gittiğini anlattı. Annem şimdi de has- tane iltihabı denilen çok kötü bir hastalığa yakalanmıştı. Hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar kötüydü; benim bile. Nell ağladı, ağladı, sonunda Troo onun odasına gitti, yüzüne tokat attı ve çenesini kapatmasını söyledi. Annem, Haziran ayının neredeyse tamamını St. Joe's Hastanesi'nde geçirdi. Ve DörtTemmuz'u kaçıracakmış gibi görünüyordu. Bu çok üzücüydü, çünkü bir keresinde en ya- kın arkadaşı olan Bayan Betty Callahan'a Troo'ya Havai Fi- şek adını vermeliydim, dediğini duymuştum-Annem, Dört Temmuz'u işte bu kadar çok seviyordu. Artık Hail, akşam yemeği için eve gelmeyi hemen he- men tamamen bırakmıştı. Salondaki mobilyalara çarptığında veya bazen başka bir dilde-İsveççe olduğunu düşünüyordum -sövüp saymaya başladığında, bizi uyandırırdı. Ayrıca Nell, Troo'nun o kadar sinirine dokunmaya başlamıştı ki, Troo ar- tık beyaz bluz ve iki renkli deri ayakkabı giyen, devamlı olarak Elvis... Elvis... Elvis diye konuşan Nell'in yüzüne bile baka- mıyordu. Bence Nell fena değildi. Mükemmel değildi ama. Ba- bamın, onun dünyadaki yalnızca üçüncü kötü ablası olduğu- na ilişkin sözlerini hiç unutmamaya çalışıyordum. Fakat başın- dan beri Nell'i pek sevmeyen Troo, ondan o kadar sıkılmaya başladı ki, Nell'i evin içinde kovalıyor ve dudaklarına diş fır- çasını tutarak, avazı çıktığı kadar, "You ain't nothin' but a ho- und dog"* şarkısını tekrar tekrar söylüyordu. Sonunda Nell 'in sabrı taşıyor ve Troo'ya bir tane patlatıyordu. Sonra Troo' yu sakinleştirmek ve Nell'i uykusunda boğarak öldürmeye *Hiç bir şey değilsin, bir av köpeği haricinde 51 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 47. LESLEY KAG EN çalışmayacağına söz vermesini sağlamak için ona bana ait bir şey vermek-örneğin, en sevdiğim çelik bilyeyi-bana dü- şüyordu. Nel1 bize hastane iltihabından bahsettikten sonra, o sa- bah kiliseye gidip biraz dua etmemin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Gerçi Tanrı'nin, benim O'na söylediklerime karşı biraz sağır davrandığını ve söylediğim hiçbir şeyi dinleme- diğini düşünüyordum. Nell bizimle gelmek istemedi, çünkü Fillard'ın Benzin İstasyonuna yürüyecek, orada çalışan ve Ba- yan Callahan'in oğlu olan erkek arkadaşı Eddie Callahan'ı gö- recekti. Nell günlerini işte böyle geçiriyordu; Eddie Callahan için deli olarak. Annem eve gelince Nell'in başı, Annemin tembihlediği gibi Troo'yla bana bakacağına, Eddie'ye baktığı için büyük derde girecekti. Troo çoktan büyük harfli İ ile bir ispiyon listesi hazırlamıştı, hatta bunu yazıya dökmüştü: 1. Nell senin, benim ve Sally'nin çamaşırlarını yıkamanı söylemediğini söylüyor, bu nedenle yıkamıyor. 2. Nell televizyonun açma-kapama düğmesini kırdı ve şimdi Sally Gökyüzü Kralı programını seyredemiyor, Sally bu yüzden birkaç kez ağladı. (Troo'ya ağlama kısmını çıkar- masını söyledim, çünkü Annem bana kızardı.) 3. Nell, şehir dışına gitmemiz için para vermiyor, bu ne- denle Sandra Dee ile Troy Donahue filmini kaçırmak duru- 52 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 48. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK munda kaldık. Böyle devam edip gidiyordu. İspiyon listesi, Troo'nun Noel listesinden uzundu. Ve her gün, eve geldiği zaman An- neme gösterme konusunda daha da heyecanlanıyordu. En çok Mother of Good Hope kilisesini ve okulunu sevi- yordum, çünkü yalnızca altı sokak ötedeydiler ve O'Malley kardeşler oraya yürüyebiliyordu. Fakat oraya gitmek için Yağlı Al Molinari'nin evinden geçmek zorunda kalmamız, hiç ho- şuma gitmiyordu. Troo'nun dünyada yapmayı en çok sevdiği şeylerden biri Molinari'nin gri evinin önünde durup, çok yük- sek sesle, "Yağlı Al boktan biri!" diye bağırmaktı. Ona makar- na ya da spagetti beyinli gibi başka isimler de takıyordu ve bazen, tam zıvanadan çıktığında, Harry Belafonte'nin o "Day- O" şarkısını söylüyordu, ancak "Day-O" yerine "Dago... da da daago," diyordu. Troo, geçen yaz bisikletini çalan kişinin Yağlı Al oldu- ğundan emindi ve işte bu nedenle çok kızgındı. Tanrı ve Ba- bam biliyordu ki çok uğraşmıştım ama onu durduramıyor- dum, bu nedenle sonunda, bizi yakaladığı takdirde, kıçımızı yakmakla tehdit eden Yağlı Al bizi hep okul yolunun yarısına kadar kovalıyordu. Ancak bunu yapamazdı, çünkü çocuk fel- ci yüzünden sağ bacağı bir miktar pörsümüştü. Yağlı Al tam olarak koşamıyordu, fakat sizi kovalamak isterse, kambur bir şekilde topallayarak çok hızlı yürüyebiliyordu. Troo'ya her 53 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 49. LESLEY KAG EN zaman, "Seni yakalarsa ne yapacaksın? Biliyorsun, sustalı bıçağı var," diyordum. Troo buna güler, güler, gülerdi ve gözlerinde, sanki Yağ- lı Al'in kendisini yakalaması umurunda değilmiş gibi çılgın bir bakış olurdu. Bu beni rahatsız ediyordu. Hemen her gün, keşke onu sakinleştirmek için Babam burada olsaydı diye düşünüyordum, çünkü Troo'nun, bu çılgınlığı sürdürdüğü tak- dirde, hayatta fazla kalamayacağına inanıyordum. O sabah Troo peşimde oyalanıp duruyordu. Biraz kız- gındı, çünkü ruhsal olarak, Yağlı Al tarafından kovalanacak durumda olmadığını, bu nedenle, Annemin dediği gibi, dav- ranışlarına dikkat etmesi gerektiğini söylemiştim. Düşünür- ken yaptığı gibi, bir taşı tekmeliyordu ve sonra son derece alçak bir sesle, o kadar ki neredeyse onu duyamayacaktım, "İyileşe- cek, öyle değil mi, Sal'ly?" dedi. Arkama dönmedim, çünkü dönseydim gerçekten çok si- nirlenirdi. Troo, onun karanlıkta ıslık çalmayı unuttuğu için korktuğunu görmemden nefret ediyordu. Bunun ne anlama geldiğini, detaylara dikkat ederek çözdüm. Büyükannemde her şeye rağmen damar sertliği yoktu. Annem ile Troo gerçekten bir elmanın iki yarısı gibiydi, ikisi de işler yolunda olmadığı zaman bile, her zaman yolundaymış gibi davranıyordu. "Evet, iyileşecek," dedim omzumun üzerinden, fakat iyi- leşmezse ne olacağını merak ediyordum. Troo'yla ben, Hall ve Nell'le birlikte mi yaşamaya devam edecektik? Yoksa gi- dip Büyükannemle ve Paulie dayımla mı yaşardık? Ah, Troo bundan hiç hoşlanmayacaktı. Mümkün olduğunca Paulie da- 54 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 50. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK yımla karşılaşmamaya çalışıyordu. Ona bunun nedenini sor- duğum zaman bana, "Bitler," dedi. Bundan daha fazlası oldu- ğundan kuşkulanıyordum, ama ona bir daha sormadım, çün- kü Troo'nun volkan gibi patlayan deliliğinin bana denk gel- mesini istemiyordum. Ayrıca, Büyükannemin evi çok küçük- tü ve parasal açıdan kötü durumdaydı. Mahalledeki herkes bunu biliyordu. "Eğer ölürse, biz ne yaparız?" Troo taşı tekmeledi ve taş uçarak yanımdan geçti. "Sence gidip yetimhanede mi yaşa- mamız gerekir?" Her yıl Noel zamanı, Brownie takımımız, Lizbon Soka- ğı'ndaki St. Jude's yetimhanesine giderdi. Aslında St. Jude, ümitsiz davalar aziziydi. Yetimhanenize bu adı vermek çok kötüydü ve o zavallı yetimler gerçekten umutsuzluğa kapıl- mış olmalı. "What Child is This?" şarkısını söyler ve onlara, kırmızı kurdelelerle yeşil ince kâğıtlara sarılı kutsal kartlar gibi hediyeler veriyorduk ve ben bundan nefret ediyordum. An- neleri veya babaları ya da onları umursayan herhangi birileri olmayan o çocuklara bakmaya dayanamıyordum. İşte bu ne- denle, "Hayır. Hiçbir zaman gidip yetimhanede yaşamak zo- runda kalmayacağız. Söz veriyorum," dedim. Troo, Piaskowski'lerin evinin önünde durmuştu. Bah- çeyi otlar bürümüştü ve ev sanki parçalanıyor gibiydi. Be- tondan yapılmış bir İsa heykeli verandanın yanında yan yat- mıştı, sanki şekerleme yapıyor gibiydi. Junie'nin cenazesinden sonra hiç kimse Bay veya Bayan Piaskowski'yi doğru dürüst görmemişti. 55 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 51. LESLEY KAG EN "O şekilde öldürülmek, başına gelebilecek en kötü şey- lerden biri," dedi Troo. Oradan geçerken nefesimizi tuttuk ve yolun geri kalanında pek konuşmadık, ama ben bazı şey- lerin daha da kötü olabileceğini düşünüyordum. Ayinden sonra, mahallenin yarısı kilisenin avlusunda du- ruyordu ve hâlâ Annemin en yakın arkadaşı olan ve uzun za- mandan beri olan BayanCallahan'in, Bayan Latour'a çok yor- gun bir sesle, "Helen huzur içinde yatıyor," dediğini duydum. Bayan Latour buna yanıt olarak, "Hall'ın Rosie Rug- gins'le beraber olduğunu duydum," dedi. Bu kez Bayan Callahan ona, "Helen başında onunla hiç evlenmemeliydi," dedi. Gizlice dinlemek ayıptı ama hiç kim- se bana Annemin iyileşip iyileşmediğini söylemiyordu ve eğer iyi değilse hazırlıklı olmam için öğrenmem gerekiyordu. Bayan Callahan'ın söylediklerini, Annemin ölmek üzere ol- duğu şeklinde algıladım, zira Huzur İçinde Yatıyordu ve Ba- bamın mezar taşında da bu yazıyordu. Ya Bayan Latour'un Hail hakkında söyledikleri? Bu herhâlde, Rosie Ruggins'le biraz seks yaptığı anlamına geliyordu. Bayan Callahan dönüp bizi görünce, şaşırmış bir ses to- nuyla, "Hey, O'Malley kardeşler, merhaba!" dedi. Bayan Callahan'ın o kilisenin önündeki çıplak bacakla- rına baktım. Ayak bileğinde küçük bir altın halhal vardı ve bazen bluzlarının düğmeleri fazla açık oluyordu. Büyükan- nem, Annemle Bayan Callahan'ın gençliklerinde, kurabiye fabrikasının karşısında yan yana iki evde oturdukları zaman, azgın iki kedi olduğunu söylemişti. 56 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 52. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Bayan Callahan öne eğildi ve, "İyi misin, Sally?" diye sordu. Gözlerim dolduysa da ağlamamaya çalıştım, çünkü Ba- yan Callahan aynı Annem gibi kokuyordu ve bahse girerdim, o sabah çocuklarına yağda yumurta yapmıştı. "İyiyiz, Bayan Callahan," dedim, "Hall'la Nell bize çok iyi bakıyor. Annem iyileşecek, öyle değil mi?" Bayan Callahan, "Şey, babam çok hastalandı ve Gaziler Hastanesi'nde yatıyor, bu nedenle Helen'le istediğim kadar ilgilenemedim, ama eminim..." Sonra ağlamaya başladı. Buna dayanamadım, Troo da katlanamadı, beni elimden çekti ve kalabalığın içine karıştık. 57 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 53. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Bayan Callahan'a yalan söylememin nedeni, hastaneye Annemi ziyarete gitmesi olasılığına karşıydı. Annemi kay- gılandırmasını istemiyordum. İşin gerçeği, Hall'la Nell bize hiç bakmıyordu. Hall sürekli olarak Jerbak'in yerinde içiyor- du. Bu nedenle Bayan Latour, onun orada garsonluk yapan Rosie Riggins'le ilgilendiğini söylerken muhtemelen haklıy- dı. Nell de Eddie'yle o kadar meşguldü ki, bize yemek yap- mak istemiyordu. Buna itirazım yoktu, çünkü Hall'la bu ko- nuda, sadece bu konuda aynı fıkirdeydim-Nell gerçekten çok kötü yemek yapıyordu. Ayrıca, güzellik okuluna gitmekten bahsediyordu, bu nedenle çoğu zaman mutfakta Toni'ye per- ma yapıyordu ve sonuçta mutfak, benzin istasyonundaki tu- valetten daha kötü kokmaya başlamıştı. Mahalledeki kızların yarısı şimdi, Nell sayesinde, prize çatal sokmuş gibi görünü- yordu. Troo ve ben epeyce aç olduğumuzdan, Troo yine ünlü tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 54. LESLEY KAG EN planlarından birini yaptı. "Yemek zamanı insanların evine uğramalıyız," dedi. Böylece dün akşam O'Hara'larda yedik, çok güzel değildi, çünkü üstüne ne kadar çok domuz pastır- ması koyarsanız koyun, ciğer sevmiyordum. Ama bu akşam, Hızlı Susie Fazio'nun evine gidiyorduk, çünkü en güzel ye- mekler onlarda vardı ve Fazio'lar İtalyan olmalarına rağmen, iyi îtalyanlardı, Molinari'ler gibi değillerdi. Troo bunun ne- denini, FazioTarın İtalya'nın Nice gibi güzel bir yerinden gelmelerine, İtalya'nın güzel olmayan bir başka yerinden ge- len Molinari'ler gibi olmamalarına bağlıyordu. Evde on tane Fazio ve bir de Nana (nine) vardı, bu ne- denle Troo'yla ben, Nana'nın hemen her yemekte kullandığı sarımsak denilen o baharat kokan mutfakta, lavabonun üs- tündeki dolaptan birer tabak aldığımız ve Hızlı Susie'nin ya- nına birer sandalye çekip oturduğumuz zaman kimsenin dik- katini çekmedik. Masada Nana'nın karşısında oturuyordum. Ona gülüm- semeye çalıştım, ancak onun karşılık vermeyeceğini biliyor- dum, çünkü daha önce denemiştim ve gülümseyerek karşılık vermemişti. Çünkü o bir Strega Nana'ydı... Yani büyücüy- dü. Fliçbir koşul altında Nana'ya ters düşmek istemezdiniz. Şehrin her tarafından başka İtalyanlar gelir, ona bir şeyler ge- tirirdi. O da İtalyanca bir şeyler söyler ve kötü ruhları kovmak için ellerini kollarını sallardı. Ayrıca sürekli olarak, cenazeye gider gibi giyiniyordu. Hızlı Susie bana Nana'nın, birilerinin yeni arabalarının üstüne, bir tür kutsama olarak, hiç kaza yap- mamaları için çiş döktüğünü anlatmıştı, ama ben ona inan- 60 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 55. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK mamıştım. Hızlı Susie'nin ağabeylerinin birinin etrafından dolaşıp o güzel ince tereyağlı ekmeklerden birine uzanırken bunu düşünmemeye çalıştım. "Anneniz nasıl?" diye sordu Johnny Fazio, ekmeği ağ- zıma tıktıktan hemen sonra. Bana, Troo'yla birlikte Eski Za- man Sinema Matinesi Gününde izleyip beğendiğimiz film- deki sinema yıldızı Earl Flynn'i hatırlatıyordu. Filmin adı Captain Blood'dı ve Earl korsandı. Johnny'nin de Earl gibi ince bir bıyığı vardı ve koyu renk saçları başının üstünde bü- yük bir dalga gibi uzuyordu. Bütün büyük kızların çok modern olduğunu düşündüğü Do Wops adında bir grubun şarkıcısıy- dı. "Hey... Sen." Kolumdan dürttü. "Senin adın ne? Anne- nizin nasıl olduğunu sordum." "Annem iyi," diye yanıtladı Troo benim yerime. "Ölüyor muydu ne?" diye sordu Johnny. Sözleri kokarca kokusu gibi havada asılı kaldı ve her- kesin yemeği bırakmasına yol açtı. Sonra Nana Fazio'nun sandalyesi, hızlı bir şekilde geriye itince gıcırdadı. Göğüsleri o kadar uzundu ki, kemerle beline tutturması gerekiyordu ve İngilizcesi de pek iyi değildi, fakat Nana, her dilde iğneli sö- zü anlayabiliyordu. Göğüs kemerini çözmeye başladı. Fark etmemiş gibi davranmaya çalıştım ve bir tane daha almak için, kırmızı soslu leziz köftelere uzandım. Sonra, Nana'nin küçük bedeninden-çünkü aslında Nana Fazio'ya neredeyse cüce bile diyebilirdiniz-şu sözler fişek gibi dökülürken, masanın bizim oturduğumuz tarafına geldi 61 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 56. LESLEY KAG EN ve kemeriyle Johnny'nin omuzlarının arasına vurdu: "Böyle konuşmayacaksın. Kadın, bu küçük kızın annesi, bu nedenle annesinin ölmesiyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceksin, anla- dın mı?" Nana bunları söylerken Johnny'e öyle bir bağırıyordu ki, o kadar ufak birinden böyle bir ses çıkacağını asla hayal edemezdiniz. "Geri zekâlı" Mutfak musluğundan gelen tıp tıp damlama ve uzaktan gelen çim biçme makinesinin sesi dışında, ortalık kütüphane kadar sessızleşti. Sonra birdenbire Troo başını tabağından kal- dırarak, "Que sera sera. Whatever will be will be. The Futu- re's not ours to see. Que sera sera," diye şarkı söylemeye baş- ladı. Herkes, elinde kemeriyle duran Nana Fazio'ya baktı. Onlar da muhtemelen benim gibi Troo'nun hayatını tehlikeye attığını düşünüyordu. Nana, Troo'ya doğru iyice eğildi ve ben Nana'nın Troo'ya büyü yapacağını ya da Johnny'e vurduğu gibi bir tane patlatacağını sandım, fakat aksine, kara gözle- riyle Troo'ya baktı ve, "Sen, kızım, Doris Day'i sever mi- sin?" diye sordu. Troo boğazını temizledi ve, "Aslında, Doris Day'in di- limli ekmekten beri en iyi şey olduğunu düşünüyorum," dedi. Nana yavaş yavaş gülümsedi. Hızlı Susie'nin sivri kö- pek dişlerinin nereden geldiğini artık biliyordum. "Ben de," dedi. "Ben de Doris Day'i seviyorum. Sen ve ablan istediğiniz zaman, istediğiniz kadar yemek yiyebilirsiniz." Nana üzerim- den uzanarak, büyük gümüş kaşığı beyaz kâsenin içine dal- dırdı ve tabağıma üç tane sulu köfte koydu. 62 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 57. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Benim kardeşim bir dâhiydi! Iroo o gece Fazio'larin çatı arasında uyumak istedi ve ben de ona karşı çıkamadım. En son eve gittiğimizde kapı kilitliydi. Ayrıca Troo'yla ben biliyorduk ki, Nell bizi yakala- dığı takdirde, tekneden yeni inmişsiniz gibi görünmenize yol açan o Toni permasından yapmaya zorlayacaktı. Kırmızı ışık, yeşil ışık oyunundan vazgeçildi, çünkü yağ- mur yağacakmış gibi görünüyordu, bu nedenle gecenin bü- yük bir kısmını, tavandaki tek bir kirli ampul dışında hiç ay- dınlatması olmayan tavan arasında, Hızlı Susie'nin anlattığı hikâyeleri dinleyerek geçirdik. Hızlı Susie kokuşmuş gri bir şiltenin üstünde bağdaş kurmuş oturuyor, Troo'yla bana bakıyordu. "Yani, mezar hır- sızları o mezarları kazdıktan sonra, ölü bedenleri, üç teker- lekli ahşap at arabasıyla Dr. Frankenstein'e götürüyordu." Hi- kâyeyi boğuk sesle anlatıyordu. "Bu arada yağmur başladı ve mezar hırsızları çirkin ve sıska, ayrıca devamlı öksürüyor ve pis saçlarının kokusundan sarhoş olmuşlar." Gök gürültüsü, tavan arasının penceresinden yuvarlana- rak geçti ve sallanmasına neden oldu. Birkaç saniye sonra, yaba şeklinde şimşek çaktı. Bunu mükemmel bir şekilde gör- düm ve çiftliği hatırladım. Troo'ya baktım. Kazada kırılan kolunu ovuşturuyordu ve Hızlı Susie'nin anlattıklarını can kulağıyla dinliyordu. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 58. LESLEY KAG EN "Sonra Dr. Frankenstein, cesedi laboratuvarmdaki siyah masanın üstüne koyuyor ve kesilmiş bedenleri birleştiriyor!" Yine şimşek çaktı ve bütün tavan arası aydınlandı. Ta- van arası kutularla, bavullarla ve gözümü ayıramadığım o şeyle doluydu. Bu cismin kollan ve bacakları yoktu ve pen- cerenin yanındaki köşede duruyordu. Hızlı Susie, Nana'nın bunu kullanarak kıyafet diktiğini söyledi. "Sonra,"—Hızlı Susie sesini daha da korkunç hâle ge- tirdi—" ve sonra, Dr. Frankenstein bütün bu ölü parçaları bir- birine dikerek bir canavar yarattı..." Kollarını sağa sola sal- layıp duruyordu. "Ve Dr. Frankenstein bu canavarı diğer ma- sanın üstüne yatırdı ve bütün o cihazları canavara bağladı. Sonra kaleye yıldırım düştü, cihazlara elektrik geldi ve cana- vara ulaştı. Dr. Frankenstein, "Yaşıyor. Yaşıyor!" diye bağır- dı. Hızlı Susie fırladı ve kollarını önünde dimdik tutarak Troo'yla beni kovaladı. İkimiz de çığlık attık, sonunda aşağı- dan birisi, "Kesin sesinizi, burada uyumaya çalışıyoruz!" di- ye bağırdı. Frankenstein hikâyesinden sonra, Hızlı Susie bize gö- ğüslerini gösterdi ve bizde de çıkacağını ve oğlanların bizi çok seveceğini söyledi. Vay canına! İstersek dokunabileceği- mizi belirtti. Ben dokunmadım. Daha sonra Troo, su balonu- na benzediklerini ama daha sıcak olduklarıni söyledi. Yağmur damlaları pencereye vurmaya başlayınca, uyu- maya çalıştım, fakat tavan arasının ısısı, üzerimde fazla kalın bir battaniye varmış hissi veriyordu ve tek düşünebildiğim, Dr. Frankenstein'in canavarının, "Ben... ben... ben... Seni 64 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 59. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK sevdim," diye homurdanırken, üçümüzü birden öldürme- siydi. Tanrım, Hızlı Susie, hikâyeleri çok gerçekçi yapmayı iyi biliyordu. Canavarın hantal ayakkabılarının, tavan arası- nın zemininde gıcırdadığını duyunca, hayatımda hiç terleme- diğim kadar terledim. Daha fazla dayanamayacağımı anla- yınca, o kokuşmuş şilteden indim ve Hail horlayan bir sarhoş olsa bile, eve gitmek istediğime karar verdim. Hızlı Susie'ye göre, Franlcenstein hızlı koşamıyordu, çün- kü bacakları iki farklı insana aitti. Ben de uzun bacaklarım sa- yesinde ondan daha hızlı koşup kaçabileceğimi düşünüyor- dum. Babam her zaman onu söylerdi, koşmada bayağı iyiy- dim. "Rüzgâr gibi uçuyorsun." Böyle diyordu. Rüzgâr gibi uçuyorsun. Troo'yu geride bıraktığım için kendimi kötü his- sediyordum, fakat onu koruyabilecek biri varsa, o da her- hangi bir nedenle herhangi birine karşı, Frankenstein dâhil, kemerini çıkarabilecek olan Nana Fazio'ydu. Bu nedenle, te- nis ayakkabılarımı elime alıp, olabildiğince sessiz bir şekilde Fazio'ların tavan arası merdiveninden gizlice inip, arka ka- pıdan dar sokağa çıktım. Vliet Sokağı'nda müzik gece gündüz sürekli olarak de- vam ederdi, ne olursa olsun. Fakat o gece, fırtına dindikten sonra, cırcırböcekleri ve iki sokak ötede devamlı havlar gibi görünen Moriarty Terin o aptal köpeği dışında her taraf sessiz ve kapkaranlıktı. Fazio'ların ve yan komşuları olan Lato- ur'ların bahçesinden geçtim. Ve bir an için, Latour'larin bah- çesinde bir şey kıpırdadı sandım. Orada bir şey vardı. Hızla başımı çevirdim, sonra bir daha baktım, fakat her şey yo- 65 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 60. LESLEY KAG EN lunda görünüyordu. Sadece Çocuk Bahçesindeki salıncak rüz- gârdan hareket ediyordu. Ama arkamda, Spencer'lerin arka çitinde büyüyen otlar, içlerine bir şey girmiş gibi hışırdıyor- du. Frankenstein gibi. Yanımda Troo olmadan, karanlıkta tek başıma olmaktan o kadar korktum ki, daha hızlı yürümeye başladım. Sonra ortadan kaybolan Dottie Kenfıeld'i, ölen Ju- nie Piaskowski'yi ve Mary Lane'in, Sara Heinemann'in kay- bolmasıyla ilgili olarak söylediklerini ve belki bunun sonuçta kocaman bir yalan olmadığını düşündüm, bu nedenle daha da hızlı yürüdüm. Kulaklarıindaki hışırtının sesi o kadar yük- sekti ki, arkamdan yaklaşan ayak seslerini zor duydum. Fakat o ses kesinlikle vardı. Garaj ışığının uzun görünmesine neden olduğu gölge de öyle. O anda dönüp kim olduğuna bakmalıy- dım. Veya geri dönüp Fazio'lara kaçmalıydım. Ama yapama- dım, çünkü havuzdaki yüksek tramplende hep yaptığım gibi, korkudan donakaldım. Troo'nun her zaman söylediği gibi, Tanrı cesaret dağıtırken, herhâlde tuvaletteydim. Galiba beni kimin takip ettiğini biliyordum. Gizliden giz- liye, Junie Piaskowski'nin katili olduğuna inandığım o adam- dı. Junie'yi buldukları günden beri buna inanıyordum, ancak hiç kimseye söylemedim, çünkü bana dil çıkarıp, hayal gücüm- le ilgili bir şeyler söylerlerdi, yani değmezdi. Herkes onun özellikle küçük kızlardan hoşlandığını söylüyordu. Peşimden gelen oydu: Memur Rasmussen. Koşmaya başladım ve ayaklarının çıkardığı sesin hızın- dan, onun da koştuğunu anladım. O kadar hızlı koşuyordum ki neredeyse düşüyordum ve neredeyse eve gelmiştim, ancak 66 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 61. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK nefesinden, uzanıp beni yakalayabileceğini anladım. Fakat sonra tökezlediğini ve, "Lanet olsun," dediğini duydum. Ko- şarak Kenfıeld'lerin bahçe kapısından girdim ve garajlarının yanında bulunan dikenli otların altına yuvarlandım. Hemen arkamdaydı. Bahçe kapısı gıcırdayarak açıldı ve sonra çarpı- larak kapandı. Önce patika yolda, sonra çimlerin üstünde ayak seslerini duydum. Tam saklandığım yere kadar geldi. İstesem elimi uzatıp baklava dokumalı çoraplarına dokunabilirdim. Kenfıeld'lerin arka sundurma lambasının ışığında gördüğüm kadarıyla çoraplar pembe-yeşildi. Bu çoraplar, Shuster'in dük- kânından alabileceğiniz sünger tabanlı kalın siyah ayakkabıla- rın içindeydi. Nefes alıp verişini duyabiliyordum. Sonunda hafif sesle şarkı söylemeye başladı, "Dışarı çık, neredeysen dışarı çık, Sally." 6n tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 62. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Ertesi sabah, Kenfıeld'lerin çalılarının arasında uyan- dım, uyuyakaldığıma inanamıyordum. Kollarım çizik için- deydi ve biraz kanamıştı, bu nedenle parmağımı yaladım ve kan izlerini temizlerken, Tanrı, kanın tadını gofrete benzet- seydi daha başarılı bir iş yapmış olurdu diye düşündüm. Son- ra Rasmussen'in beni dar sokakta kovaladığını hatırladım ve kalbim, bütün o kovboy filmlerinde kovboylara saldırmadan önce çalman Kızılderili tamtamı gibi çarpmaya başladı. Bayan Kenfield uyanmış, çamaşır asıyordu. Yuvarlana- rak dışarı çıkıp, öylece, "Hey, günaydın Bayan Kenfield! Yar- dıma ihtiyacınız var mı?" mı deseydim? Hayır. Bana, "Otları- mın altında ne halt ediyorsun?" diye sorabilirdi. Troo gibi iyi bir yalancı olmadığım için ona, Rasmussen tarafından kova- landığımı anlatırdım ve o da bana başını sallayarak, yüreği- me acı veren bir ses tonuyla, "Hadi Sally, yine mi?" derdi. Çün- kü geçen yıl, merhamet göstermeye çalışırken, ona kocasının casus olduğunu düşündüğümü, zira öyle davrandığını, yani gizemli ve sert olduğunu, her gece verandadaki salıncakta 69 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 63. LESLEY KAG EN oturup sigara içtiğini ve bunun gizli bir casus paketinin bıra- kılmasını beklediği anlamına geldiğini düşündüğümü söyle- miştim. Bu nedenle, eğer Bayan Kenfield'e kovalandığımı an- latsam, hemen hastaneye koşup, Anneme, hayal gücümü kont- rol altına almaya çalışmadığımı söylerdi. Bu nedenle, çamaşır sepetim kolunun altına alıp evin içine girinceye kadar orada öylece yattım. Evinin yanından geçerken, bir şey kaybetmiş de bulma- sına yardımcı olmanızı isteyecekmiş gibi tatlı bir gülümse- meyle size el sallayan Rasmussen adında birini kime anlata- caktım? Bu kişi aynı zamanda polisse, kime anlatabilirdiniz? Rasmussen'in katil olduğundan emindim. Onda da, filmler- deki çok şirin falan davranan ama aslında kalplerinde hiç şi- rinlik olmayan bütün kötü adamlarda bulunan o tehlikeli ifa- de vardı. Rasmussen'in benim peşimden geldiğini Hall'a söyle- meli miydim? Fakat geçen hafta Hall'ı ne kadar gördüğümü hatırlayamıyordum. Mahallede dolanan diğer polise, Memur Riordan'a mı söylemeliydim? Memur Riordan iyi biriydi, fa- kat Willie O'Hara bana Rasmussen'in, Memur Riordan'ın pat- ronu olduğunu söylemişti. Hayır. Troo'ya anlatacaktım. Troo dâhi olduğundan, ne yapılması gerektiğini bilirdi. Otların altından sürünerek çıktım ve Kenfıeld'lerin evi- nin önüne yürüyerek, sokağa baktım. Latour'larin evinin önün- de ambulans ışıklan deli gibi yanıp sönüyordu ve iki kişi sed- yeyle, ön merdivenlerden birini indiriyordu. Bayan Ruthie Latour inliyor ve dua ediyordu. Kocası Bili, kolunu onun be- tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 64. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK line dolamıştı. Latour'larin bir sürü çocuğu da bizler gibi et- rafta dikilip seyrediyordu. Küçüklerden biri ağlıyordu. Troo kaldırımda Hızlı Susie'yle birlikte oturmuş, muh- temelen Nana'nın onlara kahvaltı için yaptığı börekten yi- yordu. Ben nefes nefese yanlarına gelince, Hızlı Susie, kendi böreğinin yarısını koparıp bana verdi. "Neler oluyor?" diye sordum, kabarmış hamuru ağzıma tıkarak. Ohhh... Çok güzeldi. Hâlâ ılıktı. "Kim o?" "Wendy," dedi Troo. "Hem sen nerelerdeydin? Gitme- miz gerekiyor. Bugün Ethel günü." "Dün gece ben..." Rasmussen'le olanları anlatmaya baş- ladım, fakat sonra nefesim kesildi. Wendy'nin üzerindeki çar- şaf kan içindeydi. Mongol da olsa, Wendy Latour'ıı severdim. Düz siyah saçlarıyla, o şapşal gülüşuyle ve komik yürüyüşüyle çok tat- lıydı. Sanki Latour'lar tarafından başka bir ülkeden, muhte- melen Moğolistan'dan evlat edinilmiş gibiydi. Bütün mahalle sessizliğe bürünmüştü, ancak ambulans görevlileri, gürültülü bir metal sesiyle Wendy'i ambulansa sok- tu ve St. Joe's Hastanesi'ne götürmeye hazırlandı. O adamla- ra, Annemden haberleri olup olmadığını soracaktım ama hız- la uzaklaşmışlar ve sokağın yarısına ulaşmışlardı. Troo'yu bir kenara çektim, herkese veda ettik ve eve yü- rüyerek, ön basamaklara oturduk. O kadar yakından ambu- lans görmenin yanı sıra, içinde tanıdık birini görmenin yarat- tığı şaşkınlık nedeniyle sarsılmıştım. 52. Sokak'ta Etheli zi- yaret etmeye gitmeyi bile unutmuştum. tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 65. LESLEY KAGEN "Ne düşünüyorum, biliyor musun?" diye sordum. "Ne?" Troo merdivenlerde kaykılmış, yukarı bakıyordu. "Galiba, Wendy'e zarar veren Rasmussen'di." Troo bir süre hiçbir şey söylemedi, ama sonra bir bulutu parmağıyla göstererek, "Bak, Sally, bir at," dedi ve gülmeye başladı. Atları sevmemin komik olduğunu düşünüyordu. Ona Gökyüzü Kralı'in ve uçan çiftlik tahtını hiç anlatmamıştım. "Kes şunu, Troo," dedim. "Bu ciddi. Rasmussen'in Wen- dy'e bir şey yaptığını düşünüyorum ve—" Troo doğruldu ve sözümü kesti. "Böyle düşünmekten vazgeçmelisin. Annemin, hayal gücünü kontrol altına almakla ilgili olarak söylediklerini hatırlıyor musun? Polisler böyle şeyler yapmaz. İncire el basıp, kötü şeyler yapmayacaklarına dair yemin etmek zorundalar." "Ayrıca, sadece Wendy'e de değil," diye devam ettim. "Geçen yaz, Polislerin Pikniğinde Rasımıssen'i Junie Pias- kowski'yle birlikte gördüm. Birlikte uçurtma uçuruyorlardı. Sonra Junie öldürüldü." "Çok acayipsin. Polisler Pikniğinde herkes bunu yapar, polislerle takılır. Rasmussen yalnızca Junie'ye kibar davranı- yordu." Bana sorarsan fazla kibar davranıyordu. İkisini birlik- teyken izlemiştim. Rasmussen, Junie'ye belirli bir şekilde gülümsüyordu. Ve elini Junie'nin omzuna koymuştu. Arala- rında kesinlikle bir şey vardı ve bu, yalnızca uçurtma değildi. "Dün gece beni takip etti," dedim. "Kim?" 72
  • 66. KARANLIKTA İSLIK ÇALMAK "Rasmussen." "Hayal gücün," dedi Troo, sıkıldığı zaman kullanmak üzere şortunun cebinde tuttuğu iple oynayarak. "Ayaklarında pembe-yeşil baklava desenli çoraplar var- dı, adımı söyledi ve Kenfıeld'lerin otlarının altında uyumak zorunda kaldım ve... Bunların hiçbirisi hayal gücümle ilgili değildi." Çiziklerimi ve şortumun arkasındaki çamurları gös- terdim. "Butchy'nin beynine şeytan girdiğini sandığım za- manki gibi değil. Bay Kenfield'in casus olduğunu düşündü- ğüm zamanki gibi de değil. Hiç de öyle değil." Troo ipi parmaklarına dolayarak kedi beşiği yaptı ve ağ- zında kötü bir tat varmış gibi, "Kara Göldeki Yaratık gibi mi?" "Kes şunu." Troo'nun bana inanmasına güveniyordum. Fakat yemin ederim, bazen ben onu, onun beni sevdiğinden çok daha fazla seviyormuşum gibi görünüyordu. Annemin onun hayır işleriyle ilgilenmesini söylediğinden bahsetme- miştim. Aslında bahsedebilirdim. Belki de bahsetmeliydim. Bahsetmeyi kesinlikle istiyordum. Troo, aynı Annem gibi, sanki Dünya gezegeninde kalan son hava parçasıymış ve hepsini kendine istiyormuş gibi, derin bir nefes aldı. "Wendy'nin nasıl bazen kendi başina do- landığını ve onu ya Flayvanat Bahçesinde ya da derede ve bir keresinde de Kuzey Caddesi'ndeki plakçı dükkânında dans ederken bulduklarını biliyorsun, değil mi?" Açıklama yapma ses tonunu kullanıyordu, ki en sevdi- ğim ses tonlarından biri sayılmazdı. 73
  • 67. LESLEY KAGEN "Eh, bunların hepsi oldu," dedi Troo. "Wendy dolaşma- ya çıktı ve belki düştü ve başını veya Spencer'lerin köklü seb- zeleri sakladığı mahzende bir şeye çarptı." Başımı evet anlamında salladım, ama bunu bu fikri ka- bul ettiğim için değil, Troo'yla kavga etmek istemediğim için yaptım." "Wendy'nin bizim eve gelip, Annem küvetteyken, buz- dolabından tereyağı kalıbını alıp yediğini hatırlıyor musun?" Troo başını arkaya atarak kahkaha attı. Ben ağlamaya başladım. "Aaaa... Hadi ama." Troo koluma vurdu. "Wendy iyile- şecek. Bu kadar hassas olmana gerek yok." Annem de hep böyle derdi. Aşırı derecede hassas oldu- ğumu ve ama bir yandan da, on sentle bir fincan kahve alabi- leceğimi, fakat bunun çok kötü olduğunu, zira kahveye da- yanamadığımı söy1erd i. Troo kedi beşiğini yüzüme tuttu. Yalnızca pasta kutu- sundan çıkardığı beyaz bir ipti, fakat parmaklarınızın etrafına doladığınız ve döndürdüğünüz zaman, yepyeni ve şahane bir şeye dönüşüyordu. İpin iki kenarını tuttum ve ortaya getirdim. "Göreceksin," dedi Troo. "Wendy çarçabuk eve dönecek ve yine kıyafetlerini giymeden ortalıkta koşuşturacak." Wendy gerçekten de öyle yaptı. Bazen kıyafetlerini giy- meyi unuttu ve sonra Bayan Latour diğer on iki çocuğa ba- karken evden çıkar ve sonra Wendy orada Çocuk Bahçesin- deki salıncaklarda yaş günü kıyafetiyle eğleniyor olurdu. Bu 74
  • 68. KARANLIKTA İSLIK ÇALMAK nedenle, birimiz onu evine götürürdük ve Bayan Latour ba- şını sallayarak kızina bakar ve Wendy, "Öşür dilerim, Anne," derdi. Sonra annesine sıkıca sarılıp, onu bırakmazdı, çünkü Wendy, bir şeylere, ama özellikle annesine ve bir nedenle ba- na, Şally O'Malley'e sarılmaya bayılıyordu. Troo, sırası gelince kedi beşiğinde hamlesini yaparak, karo şeklinde parmaklarımdan çıkardı. Troo ne derse desin, Rasmussen'in bir şekilde Wendy'e zarar verdiğini biliyordum. Çok şüpheli görünen bir hâli var- dı. Örneğin, herkese aşırı derecede kibar davranması, Fitz- patrick Eczanesi'nin sahibi olan ve çok nazik biri olan Bay Fitzpatrick dışında, mahalledeki diğer babaların veya ağa- beylerin hiçbirine benzememesi. Sanki mahalledeki diğer tüm erkekler, içlerine birkaç şişe bira sokuncaya kadar her zaman bir şeye kızgınlardı, sonra da bazıları daha da sinirli oluyor, bazıları da "Danny Boy" veya "Be Bop ALula" şarkısını söy- lemeye başlıyordu. Yani belki dün gece Rasmussen, ben ondan saklanarak Kenfıeld'lerin çalılarının altına girince sinirlenmişti ve ara sokakta geriye koşunca, dolaşmalarından biri hâlindeyken Wendy'i görmüş, onu Spencer Terin mahzeninin merdivenle- rinden aşağı itmişti, hatta belki de onu öldürmeye ve tecavüz etmeye çalışmıştı. O tatlı ve sersem Wendy bundan sonra hiç kimseye sarılmak istemezse, bu tamamen benim suçum ola- caktı. 75
  • 69. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK Ertesi sabah, Şampiyonlar Kahvaltımız sırasında bir kez daha Troo'yu ikna etmeye çalıştım. "Sana söylüyorum, Ras- mussen öldürecek kadar öfkelenmişti ve beni öldüremeyince, benim yerime Wendy'i öldürmeye çalıştı." Süt bozulmuştu, bu nedenle mısır gevreğini kuru yedik. Ev, Nell'in odası bile, adını tam olarak koyamadığım bir şey kokuyordu. Hayvanat Bahçesinde duyabileceğiniz bir kokuydu bu. Troo, Willie O'Hara'nın yaptığı gibi, kaşığı burnuna ya- pıştırmaya çalışıyordu. "Biliyor musun, bana giderek daha çok Snake Pit (Yılan Deliği) filmindeki Virginia Cunningham'ı hatırlatmaya başlıyorsun." Troo'nun bu yaptığı büyük bir adilikti. Hayal gücüm ne- deniyle sonumun öyle olmasından endişe duyduğumu bili- yordu. Deliler bir sürü şey hayal ederdi. Virginia Cunningham da hayal etmişti ve bu nedenle onu o akıl hastanesine kapat- mışlardı ve gayet temiz olmasına rağmen, beyaz gömlekli adamlar ona bütün gün sıcak banyo yaptırmışlardı. Yalnızca bir saniye için hışımla geri dönüp, Hall'ın yaptığı gibi, Troo'- 77 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 70. LESLEY KAGEN ya bir tane patlatmak istedim. O kaşığı, küçük güzel burnun- dan devirip atmak istedim. Böyle bir şeyi düşünebildiğime göre, korkunç bir insan olmalıydım. Neyse ki benden önce davrandı. Kaşığı attı ve "Haydi, canım top oynamak istiyor. Oraya son giden şeref- sizdir." viet Sokağı Okulu evimizin tam karşısındaydı. Mahal- ledeki Katolik olmayan çocuklar, bu okula gidiyordu. Ama yaz aylarında, belediye Çocuk Bahçesinde bir program düzen- liyordu ve buna, hangi ülkeden ve dinden olurlarsa olsunlar, bütün çocuklar katılabiliyordu. Salıncaklar, tırmanma barları ve basketbol sahaları var- dı. Asfaltın üstüne sarı boyayla dört tane kare ve seksek çi- zilmişti. Ayrıca bütün gün boyunca, köşe kapmaca veya sak- lambaç gibi koşmalı oyunlar ya da topla yakan top, istop gibi çeşitli oyunlar oynayabilirdiniz. Öğleden sonra yorulduğu- nuz zaman, üzerine satranç tahtası boyanmış yeşil bankta oturup, diğer herkesin terlemesini izleyebilirdiniz. Bir de, Vliet Sokağı'ndan olmayıp her yıl ortaya çıkan Çocuk Bahçesi danışmanları vardı. Örneğin Bobby Brophy ile Barb Kircher. Bobby, Çocuk Bahçesinin patronuydu ve Barb da yardımcısıydı. Bobby, jimnastik öğretmeni olmak üzere üniversiteye gidiyordu ve bu nedenle bizimle top oyna- maya bayılıyordu. Barb ponpon kız olmak ve Bobby gibi bi- 78 tarama: Pride düzenleme: Nygr
  • 71. KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK riyle tanışmak için üniversiteye gittiğini söylüyordu. Barb son derece cesurdu. Aynı zamanda kordon yapmada ustaydı ve biz çocuklara, uzun plastik bir maddeyi örerek nasıl anah- tar veya istediğimiz bir şey takabileceğimiz bir tür kolye hâline getirebileceğimizi ve herhangi bir döpiyes ile nasıl takabile- ceğimizi göstermişti. Troo bunu çok beğenmiş ve giysilerine döpiyes demeye başlamıştı. Troo'yla benim yaklaşık elli tane kordonumuz vardı, o kadar seviyorduk. Cafcaflı renklerine ve özellikle de temiz kokularına ve dokunmaya bayılıyorduk. Dokununca kaygan ve serin bir his bırakıyordu. Bobby'nin okulun arkasında bulunan ve sadece danışmanların girebil- diği barakaya girmesine ve bir iki gün gibi görünen bir süre sonra arkasında renkli hamurlarla dışarı çıkmasına dayana- mıyorduk. Çıkınca ellerinden birini seçmemizi ister ve bunu yapıncaya kadar hamurları bize vermezdi. Bobby gerçekten çok espriliydi. Ağustos ayının sonunda, mahalle arasında düzenlenen gazozlu, yiyecekli ve müzikli büyük bir yaz partisinde, Çocuk Bahçesinin Kralı ve Kraliçesi seçilirdi. Geçen yaz, Vliet So- kağı'nda daha henüz bir yıl bile yaşamamışken, Troo Kraliçe seçilmişti. Troo, işte bu kadar dışa dönüktü. Onu o kadar kıs- kandım ki, tam bir hafta onunla konuşmadım, (Özür dilerim, Baba.) Bu sene daha dışa dönük olmak gibi bir planım var, böylece belki ben de Kraliçe seçilebilirim. Tabii, rüzgâr gibi uçma hızımla, Troo'yu Çocuk Bahçe- sinde yendim ve tabii benim şerefsiz olmamla ilgili hiçbir şey söylemedi. 79 tarama: Pride düzenleme: Nygr