Ulusal Tasarruf Eğilimini Artırmanın Ekonomi Politiği
Sosyal Guvenlik Reformu Uzerine (5510 Sayılı Kanun'a Dair)
1. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın
Kapsamı
Av. Faruk Sağın
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi
Çalışma Yaşamı Komisyonu Üyesi
22.03.2008 İstanbul
2. Sunum Planı
Yasal Süreç
Nasıl Bir Model Sunuluyor?
Sosyal Koruma
5510 Sayılı Kanun’da Sigortalılığa Dair
3. 1. Yasal Süreç
I- Sosyal güvenlik reformu AKP ile gündeme
gelmemiştir.
1999 yılında, DSP-ANAP-MHP hükümeti döneminde,
4447 Sayılı Kanun’la, emeklilik için yaş sınırı
kadınlarda 50’den 58’e, erkeklerde 55’ten 60’a
yükseltilirken; prim ödeme gün sayısı 5000 günden
7000 güne çıkarılmıştır. Aynı hükümet döneminde
2001 yılında, bireysel emeklilik ile ilgili kanun tasarısı
da yasalaşmıştır.
4. II- Bugün AKP, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesini
tamamlamaktadır.
Türkiye’de sosyal güvenlik reformunun gerekçeleri AKP
döneminde özellikle iki belgede açıklanmıştır.
29 Temmuz 2004 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı’nın hazırladığı “Beyaz Kitap” olarak anılan
“Sosyal Güvenlik Sisteminde Refah Önerisi” adlı belgede
gündeme getirilmiştir.
İkinci belge ise, önceki belgenin birazcık değiştirildiği,
Nisan 2005 tarihli “Sosyal Güvenlik Sistemi’nde
Reform”
başlıklı belgedir.
5. III- Sosyal güvenlik reformu daha önce dört tasarıda
toplanırken daha sonra iki yasada somutlaşmıştır:
Yürürlük tarihi şimdilik 01.06.2008 olan, 5510 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve
20 Mayıs 2006’da yürürlüğe giren 5502 Sayılı Sosyal
Güvenlik Kurumu Kanunu.
Üzerinde hala çalışmaların yapıldığı Sosyal Hizmetler ve
Yardımlar Hakkında Kanun Taslağı da reformu
tamamlayacak diğer kanun taslağı olarak görülmektedir.
6. IV- 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunu’yla;
a- Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı ortadan kalkarken;
bu kurumların bütün aktif ve pasifleri, sosyal güvenlik ile
ilgili tüm görevlerin toplandığı tek kurum olan Sosyal
Güvenlik Kurumu’na aktarılmıştır.
İş-Kur, Sosyal Dayanışma Genel Müdürlüğü
Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bağlanmamıştır.
7. b- SGK yönetim kurulunun on üyesinden beşi hükümeti
temsilen görev yapmaktadır.
Diğer 5 üyeyi çalışan ve işverenlerin temsilcileri oluşturuyor.
Oyların eşitliği durumunda başkanın oyu çift sayılıyor.
Bu durum Türkiye’nin 1971 yılında kabul ettiği Uluslararası
Çalışma Örgütü tarafından hazırlanan Sosyal Güvenliğin
Asgari Normları Hakkında 102 Sayılı Sözleşme’ye aykırıdır.
102 Sayılı Sözleşme kurumun yönetimini sadece işveren ve
çalışanların temsilcilerine vermiştir.
8. c- Bu kanun ile kurumların iç denetimini yapmakla
görevli kurullar ortadan kaldırılarak, “Rehberlik ve Teftiş
Başkanlığı” oluşturulmuştur.
Sosyal güvenlik kurumlarında çalışan bir grup
müfettişin,
Kanun daha tasarı halinde iken hazırladığı raporda
yeni oluşumun kurumlardaki denetleme otoritesini
zayıflatacağı, uygulamayla birlikte yolsuzlukların
önünün açılacağı, 600 müfettişin yalnızca %10’unun
yolsuzluk dosyalarını inceleyebileceği vurgulanmıştır.
d- Kanun’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hizmetlerinin
sözleşmeli çalışan eliyle yürütülmesi yer almıştır.
9. V- 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu 31.05.2006’da yasalaşmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin kanunun bazı maddelerinin
iptaline dair kararı 26.12.2006 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. Yürürlük tarihi şimdilik 01.06.2008’dir.
VI- Sosyal Güvenlik Kurumu’nca 17 Mayıs 2007
tarihinde “Sosyal Güvenlik Reformu: Uygulama Öncesi
Yeni Yaklaşım” isimli bir kitap yayımlanmıştır.
10. VII- 15 Haziran 2007’de yürürlüğe giren “Sosyal
Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği” ve “Tedavi
Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği”yle, yürürlüğü
ertelenen 5510 Sayılı Kanun parça parça yürürlüğe
girmiştir.
VIII- 27.11.2007 tarihinde “Sosyal Sigortalar Ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanun Ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM’ye
sunulmuştur.
Bu tasarıda, çalışanların kazanılmış hakkını gasp eden
5510 Sayılı Kanun’un daha da gerisine düşen yeni
ilaveler vardır.
11. 1999 yılında çıkarılan 4447 Sayılı Kanun’un etkileri
2035 yılına kadar geçiş süreciyle birlikte devam
edecektir.
Bu kanunun sonuçlarının hepsi hayata geçmeden
sosyal güvenlikte yeni bir hak kaybıyla karşı karşıya
kalınmaktadır.
12. Sosyal güvenliğin tasfiyesine neden olan bu kanunlar,
hukuktaki beklenilen ve kazanılan hakları
korumamaktadır.
Kanun koyucu, beklenen haklar üzerinde her zaman
değişiklik yapabilir. Fakat konu sosyal güvenlikte
olduğu gibi sosyal yönü ağır basan konularda
kazanılmış haklar kadar beklenen hakların
korunması da önem taşımaktadır.
13. 2. Nasıl Bir Model Sunuluyor?
Sosyal güvenlik reformu ile Avrupa Sosyal
Modeli’nden uzaklaşılmakta, gerçek anlamda
sosyal güvenlik sistemi olarak nitelendirilemeyecek
olan Kuzey Amerika Modeli’ne yaklaşılmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci
dikkate alındığında, Kuzey Amerika Modeli’nin
isabetli bir model olarak değerlendirilemeyeceği
gibi iddialar söz konusudur.
14. Avrupa Sosyal Modeli, kapitalizmin sosyal devlet
politikalarını uygulamak zorunda olduğu bir dönemin
modelidir.
IMF ve Dünya Bankası programları Avrupa Birliği
politikaları ile uyum içindedir. AB’nin Türkiye’nin
önüne koyduğu “Katılım Ortaklığı Belgesi”nde IMF
ve Dünya Bankası’nın yapısal uyum programlarına
uyması gerektiği belirtilmiştir.
15. Avrupa Birliği’nin, Amsterdam Antlaşması ve Lizbon
Zirvesi’nde emeklilik yaşının yükseltilmesi, prim
ödeme süresinin uzatılması, sağlık harcamalarının
kısıtlanması önlemlerine ağırlık verilmesi
hedeflenmiştir.
1985 yılından itibaren Danimarka ve Hollanda
dışındaki tüm AB üyesi ülkeler, emekliliği tasfiye eden
reformlar gerçekleştirmişlerdir. AB’nin merkez
ülkelerinden Almanya’da, Fransa’da ve Balkan
ülkelerinde sosyal güvenlik ve çalışma hayatında hak
kayıpları artmıştır.
16. Bulgaristan’daki sağlık reformunu finanse eden kurumlar
ve programlar arasında, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa’
da eski sosyalist ülkelerdeki temel finans aracı PHARE
programı ve Dünya Bankası bulunmaktadır.
Sağlık Bakanlığı sağlık hizmeti sunumundan çekilip
sağlık hizmetleri yerel yönetimlere devredilirken,
sağlıktaki özelleştirmelere hız verilmiştir.
Genel sağlık sigortası sistemi ve aile hekimliği
uygulaması başlamıştır. Özel sağlık sigortaları devreye
girmiştir.
17. İnsanlar, hasta olduklarında, her muayene için katkı payı
ödemek ve temel teminat paketinin dışında kalan
hizmetler için cepten ödeme yapmak zorunda kalmıştır.
İçeriği her yıl yeniden belirlenen temel teminat paketi
giderek daraltılmıştır.
Sağlık sigortasının herkesi kapsadığı söylense de, 8
milyona yakın nüfusu olan ülkede 2,5 milyon kişi sağlık
sigortasından ve onun sunduğu temel teminat paketinden
bile yoksun bırakılmıştır.
18. Bulgaristan’da bireysel emeklilik sigortaları devreye
sokulmuştur. Emeklilik yaşı, her yıl 6 ay yükseltilirken,
bunun dışında uygulanan bir puanlama sistemi ile de
emeklilik çok daha zor bir hale getirilmiştir.
Zorunlu emeklilik sigortası kapsamında toplanan
primlerde % 25 çalışan, % 75 işveren oranı vardır. Bu
oranların 2009’da % 50 - %50 olması hedeflenmektedir.
19. Yaklaşık 8 milyon nüfusu olan ülkede 5 milyon emekli
olduğu düşünüldüğünde uygulamanın ne kadar önemli
olduğu daha da açık olarak görülmektedir.
Devlet bütçesinin % 10’unu oluşturan bu ödemelerin
2009’da tamamen ortadan kalkarak, sistemin kendini
finanse edecek duruma geleceği ve devlet
sübvansiyonunun olmayacağı belirtilmektedir.
20. Türkiye’ye tekrar dönülecek olursa sosyal güvenlik
reformunun iki basamaklı olduğu söylenebilir:
Birincisi mevcut sosyal güvenlik kurumları
tasfiye edilerek, herkes tek bir yasaya bağlı
kılınmaktadır.
Kapsama alınan herkese asgari düzeyde sağlık
hizmeti ve sosyal sigorta yardımı (malullük, yaşlılık
vs…) sağlanmaktadır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
bu basamağı özetlemektedir.
21. Genel Sağlık Sigortası'yla aslında ikili bir sisteme
doğru gidilmektedir.
Bir tarafta emekçilere, yoksullara karşı daraltılmış ve
düşük nitelikli bir sağlık ve sosyal güvenlik sistemi
sunulurken, öte tarafta daha varsıl kesimlere cepten
harcamalara dayalı bir sağlık ve sosyal güvenlik
sistemi sunulmaktadır.
Bu da özel sağlık sigortacılığıyla devreye
sokulmaktadır. Bireyin sorumluluğunda, fon
biriktirme esasına dayalı özel Emeklilik programları,
öngörülen modelin ikinci basamağını
oluşturmaktadır. Bu emeklilik sistemiyle, özel sektöre
rant yaratmak amaçlanmaktadır.
22. 3. Sosyal Koruma
Mevcut sosyal güvenlik sisteminin vatandaşlarımızı
yoksulluğa karşı koruyamadığı, sosyal güvenlik
kurumları arasında eşitsizliklerin ve farklı
uygulamaların olduğu, sigortalılar arasında eşitlik ve
adalet ilkelerinin zedelendiği belirtilmektedir.
Ve bu sorunların ortadan kaldırılmasında sosyal
koruma önerilmektedir.
23. Sosyal yardımların bir düzene gireceği belirtilmektedir.
Sosyal yardımların artırılmasındaki temel neden, sosyal
güvenliğin tasfiyesi sürecinde sosyal güvenlikten
yararlananlar azaldığından, yoksulların sistemin dışına
çıkacak olmasıdır.
Kapitalizm, yoksulları kendi hallerine bırakılamayacak
bir potansiyel tehlike olarak gördüğünden, yoksullar
sosyal yardımlar ile korunmaya alınmakta, yoksulluğun
yönetilir kılınması amaçlanmaktadır.
24. Sosyal yardımların maliyeti, daha az olacağından
aktarılan pay da daha az olacaktır, yani kamu sadece en
yoksul kesimlere asgari düzeyde yardım yapmakla
sorumlu kılınacaktır.
Sosyal güvenlik ile yoksulluk arasında bağlantı
kurulması, sadece sosyal yardımlarda değil, reformun
bütününde göze çarpmaktadır.
25. Bu yaklaşım, Dünya Bankası tarafından, uluslararası
yardım kuruluşları aracılığıyla çeşitli ülkelerde, Aşağı-
Sahra Afrika’sı, Güney ve Güneydoğu Asya (Hindistan,
Bangladeş), Latin Amerika’da (Brezilya) “başarılı”
bir şekilde uygulamaya konmuştur.
Ortaya çıkan fazlalık, yoksullara değil, burjuvalara
akmıştır.
26. “Bağışlanan bir inayet sistemini”, bir “hayır
mekanizmasını” çağrıştıran sosyal koruma ile
madalyonun bir yüzünde düşkünleşmenin yer aldığı
bir sürecin yasa taşları örülmektedir.
27. Sosyal güvenlik sistemi ile ücretli emek arasındaki
içsel bağ kopartılmakta ve ancak dışsal denebilecek
bir ilişki biçimiyle bu bağ yeniden kurulmaktadır.
İçsel bağın kopartılması demek, sosyal güvenlik
sisteminin artı değer sömürüsünün belli bir düzeydeki
tazmini olarak örgütlenmesine son verilmesi
demektir.
28. Bu bağın dışsal bir ilişki olarak yeniden kurulması ise
sosyal güvenlik hizmetinin de sermayenin yeni kâr
alanları olarak örgütlenmesini ifade etmektedir.
Madalyonun diğer yüzünde de müşterileştirme ya da
tüm emekçilerin elinden alınacak bir kaynağın
sermayeye transfer edilmesi söz konusudur.
29. 4. 5510 Sayılı Kanun’da Sigortalılığa
Dair
I- 5510 Sayılı Kanun’la herkesin sosyal güvenlik
kapsamı içine alınacağı tarzda vurgular yapılsa da,
kapsam dışına çıkartılan çalışanlar da vardır.
Kanun özellikle bazı belirli süreli çalışanları, hatta
sürekli çalışanları ve asgari ücretin altında kazanca
sahip olanları sosyal güvenlik kapsamı dışına
itmektedir.
30. Belli bir kazancın altında gelir elde eden, belirli süreli
olarak çalışan tarım işçileri ve belirli süreli olarak tarımda
bağımsız çalışanlar, sosyal güvenlik kapsamı dışına itilen
bir grubu oluşturmaktadır.
Fakat prim ödeyerek, zorunlu genel sağlık sigortası
yanında isteğe bağlı sigortalı olabilmektedir.
Böylelikle mevcut düzenlemeye göre zorunlu
sigortalılık kapsamında bulunan çalışanların artık
yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle hizmet tespit davası
açma hakkı kalmamaktadır.
31. II- Yeni kanun tasarısına göre; kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra memur ve kamu görevlisi olarak çalışmaya
başlayanlar kanuna tabi olacaktır.
Kanunun yürürlük tarihinden önce çalışmaya başlayan
kamu çalışanları için 5434 Sayılı Kanun’a atıflar söz
konusudur.
Kamu görevlileri kısa vadeli sigorta türleri dışında
bırakılmıştır.
32. III- Yasada üç sigorta türüne bağlı sigortalılar
tanımlanmaktadır:
Uzun ve kısa vadeli sigortalı türlerine bağlı sigortalılar,
isteğe bağlı sigortalılar ve genel sağlık sigortalılar.
Yürürlükteki düzenlemeye göre sağlık yardımları,
sigortalı olmanın sonucu olarak sağlanırken, yeni yasa
uzun ve kısa vadeli sigortalı kollarından bağımsız olarak
genel sağlık sigortasını getirmiştir.
Kısa ve uzun vadeli sigortalar parasal yardımı
düzenlerken, genel sağlık sigortası parasal yardımları
düzenlememektedir.
33. IV- İsteğe bağlı sigorta: İsteğe bağlı sigortalı olabilmek
için 18 yaşını doldurmuş bulunmak ve zorunlu sigortalı
durumunda olmamak gerekmektedir.
Kanun yürürlüğe girdikten sonra bu sigorta türünü
ödeyenlerin hizmet sözleşmesi ile çalışan (işçi) gibi değil
de bağımsız çalışan gibi prim ödemeye başlayacaktır.
Oysa şimdi tam aylık alabilmek için 9000 gün, yani 25
yıl fiilen prim ödemek durumunda kalacaklardır.
34. 1260 gün ve daha fazla bağımsız çalışan gibi prim
ödeyenler eski statüye bağlı olarak emekli
olamayacaklardır.
Bakılmakla yükümlü olunan kişi isteğe bağlı sigortalı
olabildiğinde bakılmakla yükümlü sayılmamaktadır.
İsteğe bağlı sigorta ya da uzun vadeli sigortalı kollarına
tabi olmak onları genel sağlık sigortasına tabi
kılmaktadır.
35. V- İş Kanunu’ndaki kısmi süreli ya da part-time
denilen çalışma süreleri ile ilgili hükümler, esneklik –
emeğin bölünmesi süreciyle doğru orantılı olarak
giderek sosyal güvenliğe de taşınmaktadır.
5510 Sayılı Kanun’la kısmi süreli olarak çalışan bir
kişinin çalıştığı saatler toplanıp 7.5’a bölünmek suretiyle,
kaç güne tekabül ediyorsa o kadar prim ödenmiş
sayılacaktır.
Böylelikle kanunda işçilerin emeklilik için ödeyeceği
prim gün sayısı artırılırken, kısmi çalışanların emekliliği
daha da zorlaşmış olmaktadır.