Investigación universitaria, elementos, responsables, lineas de investigación, JALIMA DALIA
investigación, método científico, elementos de la investigación, tipos de investigación, investigación universitaria, la investigación y la docencia, responsables, gestión de la investigación universitaria, Investigación en la UPEL
lineas, revistas y red de investigación, PEII
Investigación universitaria, elementos, responsables, lineas de investigación, JALIMA DALIA
investigación, método científico, elementos de la investigación, tipos de investigación, investigación universitaria, la investigación y la docencia, responsables, gestión de la investigación universitaria, Investigación en la UPEL
lineas, revistas y red de investigación, PEII
Edição Nº8 da Revista Fundação Cascais de Março de 2003. Director Filipe Soares Franco, Sub-Director João Aníbal Henriques, colaboradores Isabel Olavo, Pedro Cardoso, António de Brito, Pedro Matosinhos, Mónica Livramento, Luís Freitas e Jerónimo Lopes.
Apontamento historiográfico sobre o 298º aniversário da colocação da primeira pedra do Convento de Mafra em Novembro de 1717 da autoria de João Aníbal Henriques.
KÜMELENMEYLE KAPALI İNOVASYONDAN AÇIK İNOVASYONAOptimist Dergi
İsviçre ETH Zürih Üniversitesi’nde uzman araştırmacı ve öğretim görevlisi olarak görev yapan Zeynep Erden biyoteknolojide kümelenme konusunda Türkiye’nin atabileceği adımları değerlendiriyor.
Edição Nº8 da Revista Fundação Cascais de Março de 2003. Director Filipe Soares Franco, Sub-Director João Aníbal Henriques, colaboradores Isabel Olavo, Pedro Cardoso, António de Brito, Pedro Matosinhos, Mónica Livramento, Luís Freitas e Jerónimo Lopes.
Apontamento historiográfico sobre o 298º aniversário da colocação da primeira pedra do Convento de Mafra em Novembro de 1717 da autoria de João Aníbal Henriques.
KÜMELENMEYLE KAPALI İNOVASYONDAN AÇIK İNOVASYONAOptimist Dergi
İsviçre ETH Zürih Üniversitesi’nde uzman araştırmacı ve öğretim görevlisi olarak görev yapan Zeynep Erden biyoteknolojide kümelenme konusunda Türkiye’nin atabileceği adımları değerlendiriyor.
Mobil Pazarlama Faaliyetlerinin İşletmelere Sağladığı Katkılar Ve Bir Uygulam...Ali Kemal Taşcı
Günümüzde, yanımızdan ayırmadığımız mobil iletişim donanımları, ürün ve hizmetlerini pazarlamak isteyen şirketler için önemli nimetler sunmaktadır. Mobil reklam uygulamaları sayesinde, şirketler, tanıtım ve özendirme faaliyetlerini direkt hedef kitlelerine, daha az maliyetle, daha etkili bir şekilde yapabilmekte, bu faaliyetlerin etkisini diğer mecralara göre daha doğru ve kolay ölçümleyebilmektedirler. Buna rağmen, ülkemizde mobil reklam uygulamaları diğer mecralardaki uygulamalar kadar bilinmemektedir. Mobil reklam ile ilgili yapılacak bir bilgilendirme çalışması, bu uygulamanın kullanımını arttırıp, şirketlerin daha az maliyetle, daha etkili tanıtım ve özendirme faaliyetleri yapmalarını sağlayacaktır. Bu şekilde, ülkemizde, tanıtım faaliyetlerindeki israfın önüne geçilerek, ülke kalkınmasına katkıda bulunma amaçlanmaktadır.
Çalışmanın ilk kısmında, pazarlama ve mobil pazarlama kavramları detaylı bir şekilde incelenmekte, mobil pazarlama ile diğer modern pazarlama yöntemlerinin karşılaştırılması yapılmaktadır. İkinci bölümde, genel olarak reklam ve mobil reklam kavramları incelenmektedir. Bu bölümde, mobil reklamın diğer reklam kanalları ile karşılaştırılması ile birlikte, mobil reklam uygulamaları detaylı bir şekilde incelenmektedir. Çalışmanın son bölümünde, Türkiye’de ve dünyada başarı elde etmiş mobil reklam uygulamaları incelenmekte ve örnek bir mobil reklam senaryosu belirlenerek, bu senaryo için bir mobil reklam kampanyası oluşturulmaktadır.
Teknoloji Transfer Ofisleri için Kritik Başarı FaktörleriDr. Mustafa Değerli
Değerli, M. and Tolon, M. (2016). Teknoloji Transfer Ofisleri için Kritik Başarı Faktörleri. International Journal of Informatics Technologies, 9(2), 197-220 - https://dergipark.org.tr/en/pub/gazibtd/issue/26690/280776
Üniversite Sanayi İşbirliğine Sanayi Kesiminin BakışıAtilla YARDIMCI
Ulusal Ar-Ge altyapısının güçlendirilmesinde önemli etkenlerden biri olan “Üniversite Sanayi İşbirliği”nin, ülkemizde istenilen düzeyde olmaması, uzun yıllardan beri vurgulanan ve üzerinde sürekli çalışılan bir konu olmuştur. Ancak, yapılan çalışmaların büyük bir kısmında sanayi kesiminin görüşleri ve
beklentileri üzerinde durulmamış, daha ziyade üniversiteler ve kamu kurumlarının beklentileri ve sorunları irdelenmeye çalışılmıştır. Buna karşın, 2014 yılında Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının %49,78’lik kısmını ağırlıklı olarak kendi öz kaynakları ile gerçekleştiren sanayicilerimizin beklentilerinin belirlenmesi ve yaşadıkları sorunlar ile kendi bakış açılarına göre çözüm önerilerinin de bilinmesi gerekmektedir. Ar-Ge
harcamalarının %50,86’lık kısmının da özel sektör tarafından finanse edildiği dikkate alındığında, sanayi kesiminin sorunlarının üzerinde durulması gerekliliği ortadadır. Bu çalışmada, üniversite sanayi işbirliğinin önündeki engeller ve yaşanan temel sorunlar, sanayi kesiminin bakış açısıyla ortaya konulmuş ve konuya farklı bir perspektiften bakılması amaçlanmıştır.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve İnsan Kaynakları UygulamalarıÖzkan Gözütok
Bu çalışmada önce sosyal sorumluluk kavramı tanımlanarak, sosyal sorumluluğa ilişkin teoriler açıklanacak, sosyal sorumluluk uygulamalarının aşamaları anlatılacak ve insan kaynakları açısından sosyal sorumluluğun önemi ele alınacaktır.
Çalışmanın Yayın Linki;
https://www.ozkann.com/kurumsal-sosyal-sorumluluk-ve-insan-kaynaklari-uygulama
Similar to Sinan Soğancı - Sosyal Sermayenin Yenilikçilik üzerindeki Etkileri (20)
Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve İnsan Kaynakları Uygulamaları
Sinan Soğancı - Sosyal Sermayenin Yenilikçilik üzerindeki Etkileri
1. T.C.
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL SERMAYENİN YENİLİKÇİLİK
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ; TEKNOLOJİ
GELİŞTİRME VE SANAYİ BÖLGELERİ
ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR
ARAŞTIRMA
Yüksek Lisans Tezi
SİNAN SOĞANCI
ANKARA, 2016
2.
3. T.C.
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
SOSYAL SERMAYENİN YENİLİKÇİLİK
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ; TEKNOLOJİ
GELİŞTİRME VE SANAYİ BÖLGELERİ
ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR
ARAŞTIRMA
Yüksek Lisans Tezi
SİNAN SOĞANCI
Tez Danışmanı: PROF. DR. ŞÜKRÜ ÖZEN
ANKARA, 2016
4. T.C.
BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
Tezin Adı: Sosyal Sermayenin Yenilikçilik Üzerindeki Etkileri; Teknoloji
Geliştirme ve Sanayi Bölgeleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma
Öğrencinin Adı Soyadı: Sinan Soğancı
Tez Savunma Tarihi: 15.01.2016
Bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak gerekli şartları yerine getirmiş olduğu Sosyal
Bilimler Enstitüsü tarafından onaylanmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Burak KÜNTAY
Enstitü Müdürü
İmza
Bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak gerekli şartları yerine getirmiş olduğunu
onaylarım.
Prof. Dr. Necip ÇAKIR
Program Koordinatörü
İmza
Bu Tez tarafımızca okunmuş, nitelik ve içerik açısından bir Yüksek Lisans tezi
olarak yeterli görülmüş ve kabul edilmiştir.
Jüri Üyeleri İmzalar
Tez Danışmanı -----------------------------------
Prof. Dr. Şükrü ÖZEN
Üye -----------------------------------
Doç. Dr. Çetin ÖNDER
Üye -----------------------------------
Yrd. Doç. Dr. Yüksel Alper ECEVİT
5. iii
ÖZET
SOSYAL SERMAYENİN YENİLİKÇİLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ;
TEKNOLOJİ GELİŞTİRME VE SANAYİ BÖLGELERİ ÜZERİNE
KARŞILAŞTIRMALI BİR ARAŞTIRMA
Sinan Soğancı
İşletme Yüksek Lisans Programı
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Şükrü Özen
Ocak 2016, 60 Sayfa
Bu çalışmanın temel amacı teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi bölgelerindeki işletme
yöneticilerinin sosyal sermaye algılarının işletmelerin yenilikçilik düzeyleri üzerindeki
etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemektir. Hacettepe Teknokent ve OSTİM
bölgelerinde anket yöntemi ile toplanan karşılaştırmalı veriler ışığında; bahsedilen
değişkenler arası ilişkiler hakkında bir model geliştirilerek yapıları ve amaçları açısından
farklılaşan işletme kümelerinin, sosyal sermaye ve yenilikçilik açısından farklılık yaratıp
yaratmayacağının incelenmesi hedeflenmektedir.
Çalışma kapsamında; sosyal sermaye kavramı, çeşitleri ve ortaya çıkmasını sağlayan
kaynakları çerçevesinde kavramsal ve detaylı olarak açıklanmaktadır. Türkiye’de sosyal
sermaye düzeyi, gelişmiş ülkelere nazaran anlamlı miktarda düşük olarak
değerlendirilmektedir. Mevcut çalışmada; yönetim kadrosunun eğitim düzeyleri ile
bireylerin sosyal sermaye algıları ve işletmelerin sosyal sermaye düzeylerinin
işletmelerin yenilikçilik anlayışlarını etkileyebileceği öngörülmüştür. Bireylerin aynı
teknoloji geliştirme veya sanayi bölgesiyle eğitim ve/veya iş hayatını da kapsayacak
şekilde uzun süreli bir bağı olduğu takdirde, kişisel güven ve sosyal sermaye algılarının
etkileneceği de öngörülmektedir.
OSTİM’de yapısal sosyal sermaye algısı yüksek görülürken, güvene dayalı ilişkisel
sosyal sermaye oluşturmakta zorlanıldığı tespit edilmiştir. Hacettepe Teknokent’te ise
ilişkisel sosyal sermaye ve güven algıları daha yüksektir. Tüm örneklemde bilişsel sosyal
sermayenin etkin bir varlığı gözlemlenememiş ve bu durumun olumlu yönde
geliştirilmesinin Hacettepe Teknokent’teki işbirlikçiliğe katkısı olabileceği
öngörülmüştür. Yenilikçilik seviyesinin daha düşük olduğu OSTİM’de güvene dayalı
işbirliklerinin kurulamamasının tek başlarına sınırlı yenilikçilik potansiyeli olan
firmaların yüksek teknolojili rekabet şanslarını sınırladığı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Sermaye, Yenilikçilik, Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Sanayi
Bölgesi
6. iv
ABSTRACT
EFFECTS OF SOCIAL CAPITAL ON INNOVATIVENESS; A
COMPARATIVE RESEARCH ON TECHNOLOGY DEVELOPMENT ZONES
AND INDUSTRIAL ZONES
Sinan Soğancı
Master of Business Administration
Thesis Supervisor: Prof. Dr. Şükrü Özen
January 2016, 60 Pages
The main purpose of this study is to make a comparative analysis on effects of social
capital perceptions of company managers in technology development zones and industrial
zones on innovativeness levels of companies. Based on comparative results obtained by
means of a questionnaire conducted on Hacettepe Teknokent and OSTİM zones; a model
will be developed covering relations between aforementioned variables and it will be
investigated whether clusters which differentiate through structures and targets would
make differences in regards of social capital and innovativeness.
In the scope of the study; social capital concept is explained conceptually and in detail
within the frame of its types and sources that leads to its emergence. Social capital level
in Turkey is considered to be significantly lower compared to developed countries. In the
current study; it is predicted that innovativeness understandings of companies are likely
to be affected by education levels of managers, social capital perceptions of individuals
and social capital levels of companies. It is also predicted that, in presence of long term
bonds of individuals with technology development or industrial zones including
education and/or professional lives, personal trust and social capital perceptions can be
affected.
While structural social capital perception is observed to be high at OSTİM, difficulty is
identified in creation of relational social capital based on trust. At Hacettepe Teknokent,
relational social capital and trust perceptions are higher. Significant presence of cognitive
social capital could not be observed in the whole sample and it is assumed that a positive
progress in this area would contribute to cooperativism in Hacettepe Teknokent. The
incapability of forming trust based cooperations in OSTİM where the innovativeness
level is relatively lower, is considered to limit the chance of high technology competition
of the OSTİM companies who have only limited innovativeness potentials on their own.
Keywords: Social Capital, Innovativeness, Technology Development Zone, Industrial
Zone
7. v
İÇİNDEKİLER
TABLOLAR ...................................................................................................................vi
ŞEKİLLER ....................................................................................................................vii
1. GİRİŞ........................................................................................................................1
2. KURAMSAL TEMELLER ....................................................................................7
2.1. SOSYAL SERMAYE.......................................................................................7
2.2. YENİLİKÇİLİK.............................................................................................11
2.3. SOSYAL SERMAYENİN YENİLİKÇİLİĞE ETKİSİ ..............................14
2.3.1. İşletme Kümelerinin Sosyal Sermayeye ve Yenilikçiliğe Etkisi..........17
3. VERİ VE YÖNTEM..............................................................................................22
3.1. ANKET SORULARININ OLUŞTURULMASI..........................................23
3.2. ANKETİN UYGULANMASI........................................................................26
3.3. ÖRNEKLEM ÖZELLİKLERİ.....................................................................26
4. BULGULAR...........................................................................................................33
4.1. YENİLİKÇİLİK.............................................................................................33
4.2. SOSYAL SERMAYE.....................................................................................43
5. TARTIŞMA VE SONUÇ ......................................................................................54
KAYNAKÇA .................................................................................................................61
EKLER...........................................................................................................................65
EK 1: Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde Uygulanan Anket ................65
EK 2: OSTİM Sanayi Bölgesi’nde Uygulanan Anket ............................................74
8. vi
TABLOLAR
Tablo 3.1: Örneklem özellikleri......................................................................................28
Tablo 4.1 Yenilikçiliğe verilen önem ve ayrılan kaynak miktarları ...............................34
Tablo 4.2 Gerçekleştirilen yeniliklerin türleri ve kapsamları .........................................35
Tablo 4.3 Yenilikçiliğin ticari faaliyetler açısından önemi.............................................37
Tablo 4.4 Yönetici özellikleri ve iş hayatı duygusal algısı .............................................39
Tablo 4.5 Ticari kazancı sağlayan ve engelleyen sebepler .............................................41
Tablo 4.6 Uzun süreli ticari ilişkilerin özellikleri...........................................................47
Tablo 4.7 Genel güven seviyesi, ticari başarının sebepleri ve dürüstlük yaklaşımı .......50
Tablo 4.8 Mevcut ve olası işbirliklerinin değerlendirilmesi ...........................................52
Tablo 5.1 Üretim ve İhracatta Teknoloji Yoğunluğu (Birim: Yüzde Pay) .....................55
9. vii
ŞEKİLLER
Şekil 2.1: Temel kuramsal çerçeve .................................................................................21
10. 1. GİRİŞ
Bu çalışmanın temel amacı, sosyal sermayenin işletmelerin yenilikçilik düzeyleri
üzerindeki etkilerini incelemektir. Karşılaştırmalı değerlendirme yapabilmek için,
teknoloji geliştirme bölgeleri ve sanayi bölgelerindeki işletmeler bir arada ele alınmış
olup, anket ve mülakat yöntemleri ile karşılaştırmalı veri toplanması hedeflenmiştir. Elde
edilen verilerin nitel ve nicel olarak değerlendirilmesiyle; sosyal sermayenin yenilikçilik
üzerindeki etkilerini ortaya koyan teorilerin geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Ayşe Buğra, bir çalışmasında Türk toplumu için aşağıdaki ifadeyi kullanmıştır:
“İnsanların ekonomik hayatlarında karşılaştıkları risklerle baş etmeye çalışırken
yanlarında tek dayanak olarak aile ve cemaati buldukları bir ortam, genelleştirilmiş bir
güven ilişkisinin gelişmesine uygun bir ortam değildir." (Buğra, 2001, p. 24). Bu tespitin,
esasen kişisel olarak bireyleri ve çevreleriyle olan ilişkileri ele aldığı açıktır. Bu noktada;
Türkiye’deki mevcut şirketlerin yapısına bakarak ticari hayatla ilgili bir çıkarım yapmak
daha gerçekçi olacaktır. Öyle ki; kurumsallaşmanın yaygın kabul edilen tanımlarından
biri “…bir şirketin kişilerden bağımsız olarak standartlara, prosedürlere sahip olması;
değişen çevre koşullarını takip edecek sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak
organizasyonel yapısını oluşturması…”dır (Karpuzoğlu, 2001, p. 72). Yine aynı
çalışmada kurumsallaşma kapsamında şirketlerin kendilerine özgü iş yapma usul ve
yöntemlerini şirket kültürü haline getirmeleri ve bu sayede diğer şirketlerden ayırt edici
bir kimliğe bürünmelerinden de bahsedilmiştir (Karpuzoğlu, 2001). Bu durumda; ancak
şirketlerin yüksek bir kurumsallık düzeyine sahip olarak kişilerden bağımsız hale geldiği
halde; kişisel bazda tanımlanan güvensizlik algısının şirketlere yansıtılmayacağı
önermesinde bulunulabilir. Oysaki yapılan bir araştırmada, Türkiye’de işletmelerin yüzde
kırkında kurumsallaşma yönünde hiçbir çaba bulunmadığı ve ancak yüzde dörtlük bir
kesimde kurumsallaşmanın başarılabildiği görülmektedir (Ulukan, 2005). O halde,
Türkiye’deki kişiler arasındaki güvensizlik algısını işletmeler ve birbirleriyle ilişkileri
çerçevesinde de geçerli kabul etmek makul bir yaklaşım haline gelmektedir. Yukarıda
bahsi geçen aynı çalışmasında, Buğra, “Türkiye’nin sosyal sermaye yapısı zayıf, yani
insanların tanımadıkları, kendilerinden farklı insanlara pek güvenmedikleri bir toplum
11. 2
olduğu pek çok kamuoyu araştırması tarafından pek çok defa ortaya konuldu." (Buğra,
2001, p. 24) ifadesiyle Türkiye’deki sosyal sermaye seviyesinin düşük olduğunu ortaya
koymuştur.
Bu noktaya kadar sosyal sermaye ve temel unsurlarından güven konusunda genelleşmiş
araştırma sonuçları ve yargılardan bahsedilmiştir. Yapılan farklı araştırmalarda ise; sosyal
sermayenin verili güven ya da sonradan yaratılmış ilişkiler üzerinden geliştirilen güven
başta olmak üzere muhtelif koşul değişikliklerinde Türk toplumunun sosyal sermaye
seviyesinin genel ortalamaya göre daha yüksek çıkabildiği gözlemlenmiştir. Öncelikle,
Türk toplumunun sosyal sermayesinin zayıf görüldüğü çalışmaların çoğunluğunda verili
güven üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Türkiye’nin güven ve hoşgörü katsayıları
açısından OECD ülkeleri arasında neredeyse sonuncu olduğu (Ardağan, 2014) göz
önünde bulundurulduğunda bu sonuca varılması beklenir hale gelmektedir. Türk
toplumunun sosyal sermayesinin zayıf olmasının başlıca diğer sebepleri olarak ise
Türkiye’de bir sosyal güvenlik krizinin ortaya çıkmasına yol açan önemli etkenlerden biri
olarak tanımlanan ‘devlet’in (Buğra, 2001) sistemsel bir güven algısı yaratmadaki
başarısızlığı ve Türk toplumunda yaygın görülen belirsizlikten kaçınma, güç mesafesi ve
toplulukçuluk özellikleri gelmektedir (Sargut, 2003).
Öte yandan, Türkiye’de genel olarak sosyal sermaye yapısı düşük görülmekle beraber,
birincil bağlara dayalı olmayan, sonradan yaratılmış ilişki ağları üzerinden kaynaklara
ulaşma anlamında sosyal sermaye kullanımının yüksek düzeyde olduğu Ankara
OSTİM’de yapılan bir araştırma ile ortaya konmuştur (Özen & Aslan, 2006).
Günümüzün piyasa koşulları yalnızca rekabetçi değil, oldukça hızlı ve köklü değişimlere
de açık olduğundan işletmeler için neredeyse vazgeçilmez hale gelmiş olan ve işletme
yazınında gitgide daha fazla önem verilen bir diğer kavram ise yenilikçiliktir. Aynı
zamanda; yenilikçiliğin yatırım ve risk kavramlarını beraberinde getirmesinin yanı sıra
ilerleyen teknolojiyle beraber piyasaya sürülecek son teknoloji ürünlerde tamamlayıcı
kabiliyetlerin işletme dışı çözüm ortaklarından temin edilmesi gerekliliği, yenilikçilik ile
sosyal sermaye arasında olası bir ilişkiyi gündeme getirmektedir. Zira yatırım, risk ve
işbirliklerinin teşkili; ancak güven, işletmeler arası sağlıklı ilişkiler ve düşük işlem
12. 3
maiyetleri gibi sosyal sermayeyi teşkil eden unsurların varlığında doğru ve yeterli bir
şekilde gerçekleşebilecektir.
Sosyal sermayenin, çalışma kapsamında, yenilikçilikle ilişkili olarak incelenmesinin
temelinde konunun öncülerinden Fukuyama’nın tespitleri büyük önem arz etmiştir. Buna
göre; bilgi teknolojileriyle beraber, işletmeler gitgide küçülerek ancak rekabet avantajına
sahip oldukları alanlarda faaliyet göstereceklerdir. Bu durumda, muhasebe, pazarlama
gidi destek faaliyetlerinin yanı sıra işletmenin ürününü veya hizmetini oluşturan ana
işlerde de alt yüklenicilikler, çözüm ortaklıkları gibi şirketler arası çalışma biçimleri daha
da yaygınlaşacaktır. Fakat büyük hiyerarşik işletmelerin küçük, uzmanlaşmış parçalara
ayrılmasının önündeki en büyük engellerden biri güven ve bunun altında paylaşılan ahlaki
normlardır. Büyük işletmeler çok iyi bilmedikleri veya güvenmedikleri işletme dışı
kaynaklardan ürün veya hizmet temin etmektense, yine işletme içinde üretim yoluna
gitmeyi veya söz konusu küçük firmaları satın almayı tercih etmektedirler. Bu tercihin
sebebi esasen ekonomiktir çünkü güven tesis edilmediği halde, işletmeler ancak karmaşık
sözleşmeler, bunların sıkı sıkıya takibi ve benzeri uygulamalar ile ortak iş
yürütebileceklerdir. Bu durumun getirdiği maliyetler ise büyük işletmeyi yine kendi
büyük hiyerarşik yapısına dönmeye itecektir. Sonuç olarak; bilgi toplumunun sonucu ve
avantajı olarak görünen esnek ve yüksek verimli iş ağı yapılarına ulaşmak ancak sosyal
sermayenin ve güvenin varlığında mümkün olacaktır (Fukuyama, 1998, pp. 36-37).
Fukuyama’nın bu noktaya kadar ki yaklaşımı, bilgi teknolojileri ve toplumunun, doğal
olarak, varılmasına yol açacağı endüstriyel yapının ancak sosyal sermayenin varlığında
kurulabileceğini göstermektedir. Söz konusu esnek endüstriyel ağ, işletmeleri daha
verimli ve karlı hale getirecek olduğuna göre; ticari yapıların bu yöne gitme eğilimi
gösterecekleri öngörülebilir. Öte yandan, yenilikçilik ise bilgi teknolojileri ve bilgi
toplumunun ayrılmaz ve çok temel bir parçasını teşkil etmektedir. Buradan yola çıkarak;
yenilikçilik ve sosyal sermayenin birbirlerinin varlığını ve seviyelerini yükseltici etkileri
olacağı tahmin edilerek mevcut çalışmada iki kavramın karşılıklı etkileşimine
odaklanılmıştır.
Mevcut çalışmanın sosyal sermaye ile yenilikçilik arasındaki ilişkiyi işletme kümeleri
seviyesinde incelemesinin arkasındaki sebep ise her iki kavramın oluşum ve varlık
13. 4
alanlarıyla ilintilidir. Fukuyama’nın bahsettiği bilgi teknolojilerine dayalı, esnek yapılı iş
ağlarına ulaşmada Japonya örneği bir ülke olarak sosyal sermaye sahibi olunduğu ve
bahsedilen endüstriyel yapıya ulaşıldığını gösteren önemli bir örnektir. Bununla beraber,
güven duygusunun ortaya çıkışı milliyet ya da dini inanç ortaklığı gibi geniş kitlelere
yayılan değerlere tabi olabilecekken, davranış kodları ya da çalışma hayatına ilişkin
standartlar gibi dünyevi konulara da dayanabilecektir. Bu durumda; sosyal sermaye, bir
toplumun tamamında ya da belirli bir bölümünde güven duygusunun tesisi ve hâkim
olmasıyla elde edilen bir yeti olup, belirli bölüm ile işaret edilmek istenen aile gibi en
küçük birimden ulusun bizzat kendisine kadar geniş bir yelpazede her boyut ve türdeki
gruptur (Fukuyama, 1998, p. 37).
Çalışma kapsamında ele alınan gruplar işletme kümeleri olup, kümelenmeleri küçük bir
coğrafi alanda konumlanmış birbiriyle bağlantılı küçük ve orta büyüklükteki işletmeler
(Öz, 2004, p. 11) olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Her türlü grubun sosyal sermaye
ve güven tesisi konusundaki etkileri ifade edilmiş olmakla beraber, kümelenmelerin
yenilikçilik konusunda etkileri olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Coğrafi
kümelenmeler hem karşılıklı bilgi alışverişini hem de beraber iş yapma olanaklarını
artırıcı ve hızlandırıcı bir rol oynadıklarından yenilikçi faaliyetlerin ortaya çıkma ve
ilerleme hızlarını artırıcı etkiye sahip olmaları beklenmektedir (Porter, 1990). Porter, bu
fikrine örnek olarak sunduğu İtalyan ayakkabıcılık kümelenmesinde ayakkabı
üreticilerinin sıklıkla deri üreticileri ile bir araya gelerek, birbirlerinin geliştirdikleri
yeniliklerden haberdar olduklarından ve hatta gerekli hallerde birbirlerini AR-GE
çıktılarını ilk elden test edebilecek mecralar olarak değerlendirdiklerinden bahsetmiştir.
Bu noktaya kadar belirtildiği üzere; işletme kümelerinin hem sosyal sermaye hem de
yenilikçilik ile aralarında ilişkiler bulunmakta ve her iki kavramın incelenmesi açısından
anlamlı örnek grupları oluşturabilecekleri görülmektedir. Bununla beraber, mevcut
araştırma, Hacettepe Teknokent ve OSTİM olmak üzere iki farklı işletme kümesinde ve
karşılaştırmalı olarak gerçekleştirilmiştir. Bunun sebebi, her iki bölgenin kuruluş
amaçları, yasal dayanakları, çalışma yöntemleri, endüstriyel içerikleri ve çalışan profilleri
açısından farklılıklar göstermeleridir. Hacettepe Teknokent kuruluş amacı ve yönetim
biçimi açısından yenilikçiliğe odaklanmışken, OSTİM, daha ziyade üretim odaklı bir
14. 5
işletme kümesidir. Teknokent’te temel amaç teknolojik bilginin ticarileştirilmesi iken,
OSTİM daha ziyade belirli ürünlerin verimli bir biçimde küçük işletmeler aracılığıyla
üretilmesi ve bunun altyapısını oluşturma gayesiyle tasarlanmıştır. Buna ek olarak, yasal
düzenlemeler ve yönetim yapısı açısından Teknokent’te bulunan firmaların Ar-Ge
niteliğinin olması bir yasal zorunluluk iken OSTİM’de benzeri zorunluklar yoktur. Sonuç
olarak, bu çalışmanın temel önermesi şudur: sosyal sermaye düzeyi yenilikçiliği genel
olarak etkilemekle birlikte, bu etki içinde bulunulan işletme kümesinin özelliklerine bağlı
olarak değişecektir. Teknokent’te artan sosyal sermaye yenilikçiliği olumlu yönde
etkilerken, OSTİM’de böylesi bir ilişki gözlenmeyebilecektir.
Mevcut çalışmanın öncelikli amacı olarak; Hacettepe Üniversitesi Teknoloji Geliştirme
Bölgesi (bundan sonra Hacettepe Teknokent şeklinde anılacaktır) ve OSTİM Sanayi
Bölgesi’nde yer alan firma sahipleri ile üst ve alt düzey yöneticileri üzerinde sosyal
sermaye seviyeleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Ayrıca sosyal sermeye ile yenilikçilik
düzeyleri arasındaki ilişki incelenerek, bu işletme kümelerinde sosyal sermaye
seviyesinin hangi şartlarda yüksek olduğu ve ne amaçlarla kullanıldığı yönünde veri
toplanacak, analiz edilecek ve ilgili teorilere katkı sağlanmaya çalışılacaktır.
Veri toplama yöntemi olarak, ilgili verileri toplamaya yönelik anketler hazırlanmış olup,
bunların Hacettepe Teknokent ve OSTİM Bölge yönetim birimleri aracılığıyla firma
yönetimlerine ulaştırılmıştır. Ek olarak; katılımlı anket uygulama yöntemine de
başvurulmuş ve anketlerin mümkün olduğunca araştırmacının nezaretinde
doldurulmasına çaba gösterilmiştir. Bu sayede; firma yöneticilerinin anket sorularını tam
olarak ne şekilde idrak ettikleri ve cevaplarını oluşturan detay etmenlerin gözlemlenmesi
hedeflenmektedir.
Bu çalışmanın devamında; öncelikle ‘Kuramsal Temeller’ kısmında konu ile ilgili
literatürün tartışılmasına ve metinde geçen temel kavramların tanıtılmasına yer
verilmektedir. ‘Veri ve Yöntem’ kısmında; çalışma kapsamında kullanılan anket
sorularına, anketin Hacettepe Teknokent ve OSTİM Sanayi Bölgesi’nde ulaştığı ve
cevaplandığı örneklem detaylarına ve veri toplama yöntemsel detaylarına yer
verilmektedir. ‘Bulgular’ kısmında; elde edilen sonuçlar tasnif edilmekte ve sonuçlara
15. 6
varılması yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Son olarak, ‘Tartışma ve Sonuç’
kapsamında elde edilen sonuçların, pratik ve teorik katkıları değerlendirilmekte ve
mevcut çalışmanın iyileştirilmesi gereken yönleri ile olası gelecek çalışmalara
değinilmektedir.
16. 7
2. KURAMSAL TEMELLER
2.1. SOSYAL SERMAYE
Hayvanlar ve insanların, yeri geldiğinde karşılaştırmalı olarak, empati duygusuna ne
şekilde ve ne sebeplerle sahip olduklarının ve aksi halde dünyanın yaşanılması zor bir yer
haline geleceğinin anlatıldığı kitapta (Waal, 2014, p. 338) güven üzerine şunlar
söylenmiştir: “Bencil güdülere ve piyasa güçlerine dayalı bir toplum zenginlik üretebilir,
ama hayatı daha değerli kılacak birliği ve karşılıklı güveni kesinlikle üretemez. Diğer
taraftan, güven kıtlığı çekilen modern işletmeler büyük sıkıntılarla yüz yüze gelirler ve
yakın zaman önce olduğu gibi insanların birikimlerini yeri geldiğinde adeta
hortumlayarak onların mutsuz olmasına yol açarlar.” Ülkelere göre mutluluğun ölçüldüğü
bir araştırmaya göre ise; en mutlu insanların bulunduğu ülkeler en zengin olanlar değil,
vatandaşların birbirlerine en çok güvendiği ülkelerdir (Zak, 2005).
İlk bakışta sadece sosyal hayatı ve ikili ilişkileri etkileyen bir kavram olarak görülen
güven, bahsedilen çalışmalarda ortaya koyulduğu üzere ticari başarıları büyük işletmeler
ve hatta ülkeler bazında anlamlı miktarda olumlu yönde etkileyebilmektedir. Öte yandan,
mevcut çalışmanın temel ilgi alanı olan sosyal sermayenin üç ana boyutundan biri olarak
ortaya konulan ilişkisel boyut ise; güven, güvenilirlik, normlar, yükümlülükler ve
özdeşleşme gibi ilişkilerin kaynaklarını ifade etmektedir (Özdemir, 2008a).
Diğer bir deyişle; güven ve sosyal sermayenin iktisadi faaliyetler üzerinde anlamlı bir
etkisi olduğu düşünülmekte ve son yıllarda yapılan çalışmalarda ortaya konulmaktadır.
Sosyal sermayenin kişi ve kurumlar arası güvene dayalı ilişkilerin ekonomik açıdan
incelenmesi olarak tanımlandığı bir çalışmada (Karagül & Masca, 2005), ülkelerin
gelişmişliklerinin yalnızca fiziki sermaye ile açıklanamayacağına ve az gelişmiş ile
gelişmiş ülkeler arasındaki kalkınmışlık farkının kapatılması için sosyal sermaye
seviyelerinin artırılması gerekliliğine işaret edilmiştir. Yine aynı çalışmada, Dünya
Bankası’ndan alınan veriler ile Knack ve Keefer tarafından tespit edilen ülkelere göre
güven ölçümleri (Knack & Keefer, 1997) bir araya getirilerek sosyal sermayenin iktisadi
17. 8
faaliyetler üzerindeki etkisi nicel olarak da ortaya konmuştur. Buna göre; genel olarak
güven düzeyi yüksek ülkelerde kişi başına düşen milli gelir seviyesinin de yüksek olma
eğiliminde olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde; Wilkinson, güvene bağlı
işlemlerin gelir dağılımı adaletsizliğini azaltıcı bir etkiye sahip olduğunu (Wilkinson,
1996), Whiteley ise güven ile ekonomik büyüme hızı arasında pozitif korelasyonun
varlığını (Whiteley, 2000) tespit etmiştir.
Sosyal sermayenin kavram olarak tanımı ve konumlandırması konusunda, çok eskiye
giden bir literatür bulunmayıp 2000’li yıllara doğru yazında yer bulmaya başlamıştır.
Öncelikle bireysel ilişkilerin incelenmesi konusunda kullanılan bir kavram olan sosyal
sermaye, daha sonra örgütler bağlamında sosyal ilişkilerin incelendiği bir kavrama
dönüşmüştür.
Sosyal sermayenin literatürde önem kazanmasının önemli aşamalarından biri insan
sermayesi ve bunun verimli kullanımıyla ilişkilendirilmesiyle gerçekleşmiştir. İlk olarak
James Coleman tarafından insan sermayesi ve sosyal sermaye arasındaki ilişki
incelenmeye başlanmıştır (Coleman, 1988). Daha sonra Schuller, insan sermayesi ile
sosyal sermaye arasında birbirini destekleyen bir ilişkinin olduğunu ve çalışanların bilgi,
beceri ve yaratıcılık gibi özelliklerinin sosyal sermaye olgusu ile pekiştirildiğini ortaya
koymuş ve çalışmasında bu tezini doğrulamıştır (Schuller, 2001). Bununla beraber,
yazında gitgide daha fazla yer bulan çalışmaların ortak noktasını örgütsel sosyal sermaye
ile örgütün toplu haldeki performansı ve başarısı arasındaki destekleyici ilişki teşkil
etmiştir (Özdemir, 2008a).
Aynı çalışmada (Özdemir, 2008a); sosyal sermayenin ilişkisel boyut haricinde, yapısal
ve bilişsel boyutlardan meydana geldiği ifade edilmiştir. Buna göre; yapısal boyut,
birimler ve insanlar arasındaki sosyal etkileşimi ele alırken, ağların kendisi bu boyutun
temelini oluşturmaktadır. Bilişsel boyut ise ortak dil, kodlar, hikâyeler gibi ilişkilerin
önemli öğelerinden meydana gelmektedir.
Kavramın öncül inceleyicilerinden Coleman, sosyal sermaye için temel tanımını
‘mantıksal davranış paradigmasına sosyal yapıları eklemlemek için gerekli kaynak’
18. 9
şeklinde yapmıştır. Yine aynı çalışmada, sosyal sermayenin üç farklı formda var
olabileceği öngörülmektedir: zorunluluklar ve beklentiler, bilgi kanalları ve sosyal
normlar (Coleman, 1988). Sosyolojik yaklaşıma göre; bahsedilen sosyal sermaye
formları, bireylerin karar verme mekanizmalarının temelini oluşturacaktır. Öte yandan,
klasik ekonomi modelinin temelinde ekonomik birimlerin akılcı (rasyonel) oldukları
varsayımı vardır. Tüketiciler faydalarını, üreticiler ise karlarını maksimum kılmaya
çalışırlar. Önceki çalışmalarında, sosyolojik ve klasik ekonomist yaklaşımları birleştiren
davranış modelini insanların tercih etmesinin bekleneceğini ifade eden Coleman, daha
sonra (Coleman, 1988), aynı yaklaşımın toplumsal bir organizasyon ya da bir örgütün
faydası için de uygulanabileceğini ve bu yaklaşıma sahip olma birikiminin sosyal
sermayenin varlığı anlamına geleceğini vurgulamıştır.
Sosyal sermaye kavramının önem kazanması ve üzerinde yapılan araştırmaların artması
açısından, ünlü ekonomist Francis Fukuyama’nın kavramı öne çıkaran yazısı da önem arz
etmektedir (Fukuyama, 1995). Fukuyama, bu çalışmasında küresel ekonomiyi ABD, AB,
Japonya ve Çin olarak (her birinin çevre ülke ve ekonomilerini de içine katarak) dörde
ayırmış ve ekonomik güçleri üzerindeki önemli etkenlerden birinin de sosyal sermaye
algısı olduğunu ifade etmiştir. Fukuyama’ya göre; Çin, İtalya ve Fransa şirketleri, Alman,
Japon ve ABD merkezli benzerlerine göre büyüme ve kurumsallaşma sıkıntıları
yaşamaktadır ve bunun esas sebebini teknolojik gelişmede değil, daha öncesinde
Coleman tarafından ortaya atılmış olan sosyal sermaye kavramında aramak
gerekmektedir. Yine bu bağlamda, Fukuyama’nın dikkat çektiği ilgi çekici bir diğer husus
ise; genele yayılmış algıda bireycilik ve grupçuluk üzerinden tamamen zıt kutuplar
olduğu düşünülen ABD ve Japon toplumlarının gönüllü organizasyonlar kurma ve
benzeri açılardan aslında önemli benzerliklere sahip olduğudur. Benzer alışkanlığa sahip
her iki toplum, büyük ve kurumsal şirketlerin oluşturulması ve etkin bir şekilde
çalıştırılmaları noktasında paralel şekilde başarı gösterebilmişlerdir. Coleman’ın sosyal
ve rasyonel davranışları birleştirmesine benzer denebilecek şekilde; Fukuyama da büyük
ve verimli organizasyonlar kurmanın gerekliliklerini iki farklı pencereden tanımlama
yoluna gitmiştir. Beklenildiği üzere; ekonomistler organizasyonların sahip olunan haklar,
kontratlar ve ticari bir kanun sistematiğine dayandığını öne sürmektedirler. Bu doğru
olmakla beraber, yazılı olmayan etik kuralların ve normların faydası ve gerekliliği de
19. 10
güven ve sosyal sermaye kavramları üzerinden ortaya konulmaktadır. Fukuyama,
bunların faydasını sayısal ekonomiye de tahvil ederek işlem maliyetleri adı altında
toparlanabilecek ve sosyal sermayenin yokluğunda sürekli ve büyük miktarda kanuni,
idari ve mali yük çıkartacak büyük bir maliyet kalemini en aza indirgemek olarak
tanımlamıştır.
Bahsi geçen işlem masraflarını azaltabilecek bir kaynak olarak görülen sosyal sermaye
için yapılan benzer bir diğer tanım ise ‘sosyal ilişkilerden doğan ve eylemi kolaylaştırmak
için kullanılan iyiniyet’tir (Adler & Kwon, 2002). Bu noktada, sosyal sermayenin varlığı
ve faydaları konusunda ilgili yazında belirli bir fikir birlikteliğinin en azından geniş
bağlamda var olduğu söylenebilecektir. Bununla beraber, sosyal sermaye ile ifade edilen
değeri daha net bir şekilde ortaya koymak ve ölçmek gündeme geldiğinde, farklı analiz
düzeyleri ortaya çıkmaktadır. Kimi araştırmacılar sosyal sermayenin birey tarafından
sahip olunan bir kaynak olduğunu ve organizasyonların ve toplumun bundan
faydalanacağını öne sürmektedirler (Belliveau, et al., 1996). Bir başka görüş açısına
göreyse; sosyal sermaye, bir topluluk veya toplumun sahip olabileceği ve içinde yaşayan
birey ve işletmelerin faydalanabileceği bir kaynağı ifade etmektedir (Coleman, 1988).
Sosyal sermaye kavramı için yazında birçok benzer tanımlama yer almakla beraber, söz
konusu tanımlamalar arasında karşıtlıklar değil ama ince ayrımlar görülmektedir. Yapılan
tanımları gruplar halinde sınıflandırabilecek en temel yaklaşım; sosyal sermayenin içsel,
dışsal ya da hem içsel hem dışsal oluşuyla ilgilidir (Adler & Kwon, 2002). Her bir grubun
da kendi içinde farklılaşan tanımlamaları olmakla birlikte temelde grup içinde
birbirlerinden ayrılmamaktadırlar. İçsel sosyal sermaye tanımları, bir grup veya topluluk
içinde var olan ilişkilerin “bağlayıcı” ve “birleştirici” yapısına odaklanırken, dışsal sosyal
sermaye ise bir kişinin diğerleriyle geliştirdiği “köprüler kurma” tarzı ağ ilişkilerine
odaklanmaktadır (Adler & Kwon, 2002). Dışsal sosyal sermaye, sosyal ve iş ağlarının
geliştirmesi ve kullanmasında kullanılan bir kaynak olarak görülmekte ve kişilerin belirli
bir pazar veya hiyerarşinin sosyal yapısında bulundukları konumla ilişkili olduğu
değerlendirilmektedir (Burt, 1997). İçsel sosyal sermaye ise tek tek bireylerin diğerleriyle
olan ilişkilerine bağlı olmayıp, gruplar veya organizasyonlar halinde ortak amaçlara
yönelik beraber çalışabilme yeteneğine işaret etmektedir (Fukuyama, 1998, p. 23) ve
20. 11
topluluğun ortaklaşa sahip olduğu bu değerin her bir üyeye “verili” olduğu
öngörülmektedir. Bir diğer sosyal sermaye yaklaşımında ise içsel ve dışsal unsurlar bir
arada ele alınmakta olup, her iki tanımlamanın birbirinden farklı ama zıt olmayıp, hatta
birçok koşulda tamamlayıcı olduğu düşünüldüğünde içsel ve dışsal sosyal sermayenin bir
arada ele alınmasının avantajlı tarafları olduğu görülmektedir. Ayrıca kimi koşullarda;
aynı olayın farklı tarafları açısından aynı anda içsel ve dışsal sosyal sermaye tanımlarının
geçerli olduğu da görülebilmektedir. Örneğin; bir çalışan ile iş arkadaşları arasındaki
ilişkiler çalışanın kendisi için dışsal sosyal sermayenin ilgi alanına girerken firma
açısından içsel sosyal sermaye tanımına uymaktadır (Adler & Kwon, 2002). Türkiye’de
yapılan mevcut çalışmalarda genellikle içsel sosyal sermayeye odaklanılmış ve Türk
toplumunun sosyal sermaye seviyesi düşük olarak tespit edilmiştir. Türkiye’deki sosyal
sermaye potansiyeli hakkında yapılacak tespitin benimsenen sosyal sermaye yaklaşımına
göre değişebileceğinin öngörüldüğü bir çalışma neticesinde ise; mevcut çalışma
örnekleminde de yer verilen OSTİM’de yapılan bir analizde yüksek dışsal sosyal sermaye
potansiyeli bulgusuna ulaşılmıştır (Özen & Aslan, 2006). Mevcut çalışmada ise;
hazırlanan anket sorularında içsel ve dışsal sosyal sermaye tanımlarına girebilecek
ifadelere yer verilmiş olup, ‘Veri ve Yöntem’ kısmında soruların ölçüm değişkenlerine
yer verilirken, gerekli yerlerde, bu ayrım yapılmıştır.
2.2. YENİLİKÇİLİK
Bilgi ve teknoloji çağı olarak anılan günümüzde teknoloji hızla ilerlemekte, insanlar ve
şirketler internet başta olmak üzere birçok gelişmiş iletişim olanağına sahip olmaktadır.
Bununla beraber, neredeyse her sektörde ürün ve hizmetler sürekli değişir ve gelişirken,
tüketicilerin bundan haberdar olma ve erişme kabiliyetleri de baş döndürücü bir ivme
kazanmış durumadır. Sürekli devinim halinde olan bu sürece ve sonucunda ortaya çıkan
pazar şartlarına uyum sağlamanın ve bu şartlar altında rekabet edebilmenin işletmeler
açısından temel gerekliliklerinden biri yeniliklere açık olmak olsa da, günümüzde birçok
sektörde bunun yeterli olmadığı görülmektedir. İşletmelerin bizzat kendilerinin yenilikçi
olması, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunması, mevcut ürün ve hizmetlerini
iyileştirmek, maliyetlerini düşürmek ya da yeni ürün ve hizmetler geliştirmek yollarına
21. 12
gitmesi gerekmektedir. Teknolojinin geldiği nokta ve ilerleme hızının gitgide artmasıyla
da beraber bu konunun işletme yönetim anlayışlarında ve yazınında önemi artmış, daha
çok araştırmada yenilikçiliğe değinilir olmuştur.
Bu noktada, konuyla ilgili temel kavramları literatürde yer bulduğu şekilde açıklamakta
fayda bulunmakta olup, bunlardan biri işletmelerde yeni ürün ve üretim süreçlerinin
ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmalar olarak tanımlanan araştırma
ve geliştirme (AR-GE) faaliyetleridir (Zerenler, et al., 2007). Mevcut araştırma
örnekleminde bir örneği değerlendirilen teknoloji geliştirme bölgelerini de mevzuat
açısından yakından ilgilendiren 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkın Kanun’da ise daha geniş kapsamlı bir tanım yapılmıştır. Buna
göre; AR-GE, “kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması
ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik
bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım
faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir
belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan
faaliyetleri” ifade etmektedir. Aynı kanunda yenilik içinse “sosyal ve ekonomik
ihtiyaçlara cevap verebilen, mevcut pazarlara başarıyla sunulabilecek ya da yeni pazarlar
yaratabilecek; yeni bir ürün, hizmet, uygulama, yöntem veya iş modeli fikri ile
oluşturulan süreçler ve süreçleri neticeleri” ifadesi kullanılmıştır (Anon., 2008).
Her iki kavram birbirleriyle oldukça ilişkili olmakla birlikte, burada dikkat edilmesi
gereken AR-GE belirli hedeflere yönelik faaliyetlere işaret ederken, yenilik ile ortaya
çıkmış, belirli bir ihtiyaca hizmet eden ve günümüz ekonomik şartlarında pazarda
karşılığı bulunan ürün, süreç veya hizmetlerden bahsedilmesidir. Bir diğer deyişle, AR-
GE gidilen yolu, yenilik ise varılan hedefi belirtmektedir fakat bir yandan da her AR-GE
faaliyetinin sonucu yenilik olmayabileceği gibi, her yenilik için de AR-GE çalışması
gerekmeyebilmektedir (Çalışkan, 2010). Bununla beraber; özellikle uluslararası
kaynaklarda inovasyon kelimesine karşılık olarak hem yenileşme süreci hem sonucunda
elde edilen yenilik içeren sonuç anlamları yüklenmektedir. Avrupa Birliği’ne göre en
geniş kapsamıyla inovasyon, ekonomik ve sosyal çevrelerde başarılı bir şekilde yeniliğin
22. 13
üretilmesi, özümsenmesi ve yayılması olup inovasyon tanımına giren en önemli alt
başlıklar şu şekilde ifade edilmiştir (Avrupa Komisyonu, 1995):
a. Ürünlerin, hizmetlerin ve ilgili pazarların yenilenmesi ve genişletilmesi
b. Yeni üretim, tedarik ve dağıtım metotlarının geliştirilmesi
c. Yönetim, iş organizasyonu, çalışma koşulları ve iş gücünün yeteneklerinde
değişikliklere gidilmesi
Öte yandan Türk Dil Kurumu ise inovasyonu yenileşim olarak tanımlarken, yenileşim
için “Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni
yöntemlerin kullanılmaya başlanması, yenilik, inovasyon” ifadesini uygun görmüştür.
Yenilik kavramıysa hem yeni olma durumunu hem de yenisi ile değiştirme eylemini
taşıyarak, inovasyonda olduğu gibi, hem süreci hem sonucu ifade eder hale gelmektedir
(Türk Dil Kurumu, 2015).
Bu tanımlamaların oldukça içiçe geçmiş halde olmasının bir sebebi olarak herhangi bir
ürünü yenileştirmek bir süreç iken yenileştirilenin bizzat kendisinin de süreç olabilmesi
gerçeğinin yattığı öne sürülebilecektir. Zira yenilik türlerini, her birinin de alt sınıfları
olmakla beraber, üçe ayırmak mümkündür (Şahin, 2009).
i. Ürün ve Hizmet Yeniliği
ii. Süreç Yeniliği
iii. Pazarlama Yeniliği
Yenilikçilik ise yenilik yapma kapasitesine ve kültürüne sahip olmak olarak
tanımlanabilecek olup, işletmelerin yenilik yapmaya uygun ve yatkın yapılara sahip
olması veya gerçekleştirdikleri yenilik faaliyetlerinin miktarı yenilikçiliklerine işaret eder
halde kabul edilmektedir. Yeniliğin rekabet piyasalarındaki gerekliliğinden sıklıkla
bahsedilmiş olmakla birlikte, yenilikçi faaliyette bulunmak için gerekli olan maliyet göz
önünde bulundurulduğunda, hem zorlaştırıcı bir etken olarak hem de yenilik yaratmanın
getirdiği bir olumsuzluk da ortaya çıkmaktadır. Evrimci yaklaşıma göre; teknolojik bilgi
yaratmanın bir diğer olumsuz yanı ise, yaratılan yeni bilginin diğer işletmeler tarafından
kullanılabilir olması, yani maliyetine katlanılan bilginin yayılmasıdır (Çalışkan, 2010).
23. 14
Türkiye’deki yenilikçilik faaliyetlerinin yoğunluğu açısından bakıldığında, ilk göze
çarpan değerlendirme yüksek teknoloji yoğunluklu ihracatın toplam ihracata oranının
2002’de %6,2, 2012’de ise daha da azalarak %3,7 olmasıdır. Avrupa Birliği’nde ise bu
oran 2011 yılında %19,8 ile Türkiye’nin oldukça üzerindedir (T.C. Bakanlar Kurulu,
2013). Mersin’de küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde yenilikçi faaliyetlerin
ölçüldüğü bir çalışmada ise işletmelerin %60’dan fazlasının herhangi bir şekilde yenilikçi
faaliyette bulunmadıkları bulgusu elde edilmiştir (Şahin, 2009).
Mevcut çalışmada karşılaştırmalı olarak örnekleme dâhil edilen iki kümeden Hacettepe
Teknokent’in kuruluş amacı, firmaları bünyesine kabul kriterleri ve üniversiteyle doğal
işbirliği sonucu Türkiye ortalamasının üzerinde yenilikçilik potansiyeli olduğu
öngörülürken, OSTİM Sanayi Bölgesi açısından ise aynı veya ters yönde mevzuat
kaynaklı bir belirleyici bulunmamaktadır. Bununla beraber, fiziki şartlar gereği
çoğunlukla imalatçı firmaların yer aldığı bölgenin yüksek teknoloji ve yenilikçilikten
ziyade imalat konusunda maliyet etkin çözümler bulma yönünde yenilikçi faaliyetlerde
bulunması öngörülebilir bir durumdur.
2.3. SOSYAL SERMAYENİN YENİLİKÇİLİĞE ETKİSİ
Sosyal sermaye ve yenilikçilik kavramlarının her ikisi de günümüzde iş hayatında ve
işletme yazınında önem kazanmış durumda ve gitgide etki alanlarını genişletir haldedir.
Bununla beraber, iki kavramın birbirine olan etkileriyle ilgili çalışmalar görece az
sayıdadır.
Araştırma konusu olan ilişkinin anlamlı miktarda var olmasını düşündürecek
yaklaşımlardan biri ağların bilgiye ulaşmadaki rolüyle ilgilidir. Kuvvetli ağlara sahip
bireyler, tek başlarına veya güçsüz ağlarla ulaşabileceklerinden çok daha fazla bilgiye
ulaşabilecektir. Aynı zamanda, ağ üzerinden iletilen bilgilerin kişilerin özellikleri ve ilgi
alanlarına göre diğer ağ mensupları tarafından filtrelenmesi ile verimli bir odaklanmış
araştırma süreci geçirilmesi ihtimali de artmaktadır (Burt, 1992, pp. 30-31).
24. 15
Sosyal sermaye ve yenilikçilik arasındaki ilişkinin sorgulanmasında bir diğer önemli
nokta ise bilginin yaratılmasında ilişkiler ve ağların ne derece etkili olduğuyla ilgilidir.
Bilgi yönetimi konusunda ilişkisel bir yaklaşım benimsendiği halde, bilginin sosyal
olarak oluşturulduğu ve bilgi yaratımının ancak bireylerin birbirleriyle paylaşım,
birleştirme ve değiş-tokuş yapmalarıyla mümkün olacağı ortaya çıkacaktır (Özdemir,
2008b).
Buraya kadar; bireyler ve gruplar arasındaki sosyal etkileşim ile ağların varlığının
bilginin yaratılması ve yayılması için gerekli olduğu ortaya konmuş olup, söz konusu
sosyal ağlar sosyal sermayenin yapısal boyutunu teşkil etmektedir. Bununla beraber, ağ
içerisinde güven duygusunun gelişmesi ve normların yerleşmesi de; fırsatçılıkların
azalması, işbirliklerinin artması ve daha özel ve değerli bilgilerin paylaşılma ihtimalinin
artmasını beraberinde getirecektir (Özdemir, 2008b). Bilginin daha çok ve detaylı
paylaşılmasına katkı sunarak yenilikçilik potansiyelini artıran bu yaklaşım ise sosyal
sermayenin ilişkisel boyutundan ileri gelmektedir.
Ortak köken, dil ya da geçmiş önemli yaşanmışlıklar gibi öğeler sosyal sermayenin
bilişsel boyutunu oluşturmakta olup, bilgiyi paylaşmaya engel ya da teşvik edici
olmalarıyla yenilikçiliğin temelinde etkileri bulunmaktadır. Aynı zamanda, birçok
durumda yenilik elde etmek için izlenen AR-GE süreçleri uzun süreli, yorucu ve maddi
olarak zorlayıcı ve riskli olduklarından ortak ve inanılan hedeflerin varlığı, başarı için
önem arz edecektir. Bilişsel boyut kapsamında bahsedilen ortak unsurların ise hedef
ortaklığının kurulma ihtimalini ve beraber mücadele etme isteğini artırıcı etkileri
olacaktır. Tersi durumda, yani bireylerin kimliklerindeki farklılıklar arttıkça ise verimli
iletişim kurmak, bilgi paylaşmak ve ortak hedeflere yürümek zorlaşırken, buna bağlı
olarak yenilikçi kabiliyetin azalması beklenmektedir (Simon & Davies, 1996).
Akademisyenler üzerinde yapılan bir çalışmada kişilerin sosyal ağ özellikleri ve güven
boyutlarının akademisyenlerin ürettiği makale sayıları üzerindeki etkisi ölçülerek, sosyal
sermaye ile bilgi yaratma arasındaki ilişki incelenmiştir. Buna göre; akademisyen
kadrosunun mezun oldukları üniversiteler heterojenleştikçe yeni yayın çıkarma oranları
artış göstermektedir (Özdemir, 2008b). Bu durum, sosyal sermayenin yapısal boyutu
25. 16
kapsamında daha zengin ve çeşitli bir ağ yapısının elde edilmesiyle bilgi paylaşımının
arttığı ve yenilikçi üretimlerin artışa geçtiği şeklinde yorumlanabilecektir.
Teknolojinin ve insanlığın bilgi birikiminin oldukça artmış olduğu günümüzde, artık
yeniliklerin ortaya çıkışının düz bir çizgi halinde ilerleyerek olmayacağı tahmin edilebilir.
Bunun yerine, çok disiplinli ve çok aktörlü karmaşık akışlar daha gerçekçi görünmekte
olup, özellikle geri bildirim mekanizmasının kilit bir rol oynadığı ve oynayacağı
görülmektedir. Hem de bu mekanizmanın, geriye doğru çekirdek teknolojinin
geliştiricilerine, yatay olarak organizasyon içi farklı birimlere ve ileriye doğru müşterilere
uzanması gerekmektedir (Fischer, 2001). Bahsedilen bu iletişim ağlarının kurulabilmesi
ve etkin işletilebilmesi sosyal sermayenin varlığıyla ve tanımıyla doğrudan ilintili bir
noktaya işaret etmekte olup, yenilikçilik ile arasındaki ilişki konusunda da önemli bir
dayanak oluşturmaktadır.
Sosyal sermaye ile yenilikçilik arasındaki ilişkiyi inceleyen başka bir araştırma
neticesinde ise kavramlar arasında net bir ilişki ortaya konmamakla birlikte, ilgili
akademik yazının incelenmesiyle sosyal sermayenin yenilikçi bir iş ortamı için gerekli
olduğu kanısı ortaya konmuştur. Çalışmanın devamında Burdur ilindeki işletmeler
üzerinde yapılan değerlendirmede ise işletmelerin kendi içlerinde ve dış çevrelerinde iş
birliklerine yatkın olmadıkları, bununla beraber bölgede bir yenilik sisteminin de var
olduğunun söylenemeyeceği sonuçlarına varılmıştır (Çalışkan, 2010). Bir diğer deyişle,
sosyal sermayenin ve yenilikçilik kabiliyetinin aynı anda düşük olduğu bir bulgu elde
edilmiştir.
Bir başka çalışmada ise sosyal sermaye ile radikal yenilik girişimleri beraber
değerlendirmeye alınırken, mevcut çalışmada olduğuna benzer şekilde, literatürde sosyal
sermaye hakkında yeterince veri bulunamamasıyla beraber, vaka çalışması yoluna
gidilmiş ve Türkiye havacılık sektörünün önde gelen imalatçı firmalarından biri özelinde
çalışma yürütülmüştür. Araştırma neticesinde, işletme içerisinde sosyal ağların bilgi
yaratım ve paylaşım mekanizmasının temelini teşkil ettiği ve havacılık gibi yüksek ve
öncü teknoloji kullanılarak rekabet edilmesi gereken bir alanda bahsi geçen bu işletme içi
26. 17
sosyal sermayenin yenilik faaliyetleri için oldukça önemli bir kaynak olarak kullanıldığı
tespit edilmiştir (Özdemir & Demirci, 2012).
Kütahya’daki hastane çalışanlarının her üç sosyal sermaye boyutuna dair seviyelerine
bağlı olarak gösterdikleri yenilikçi davranış ve işletmenin yenilikçi ikliminin incelendiği
çalışmada da mevcut çalışma konusuna ışık tutacak önemli veriler elde edilmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre; sosyal sermayenin yapısal ve bilişsel boyutlarının yenilikçi
davranış ve yenilikçi iklim üzerinde anlamlı etkisi bulunmazken, ilişkisel sosyal sermaye
boyutu ise hem yenilikçi davranış hem yenilikçi iklim parametrelerini anlamlı miktarda
artırıcı etki göstermiştir (Turgut & Begenirbaş, 2013). Mevcut çalışmada da ilişkisel
sosyal sermayenin temelinde yer alan güven unsuruna olabildiğince önem atfedilerek
benzer bir ilişkinin ortaya çıkıp çıkmayacağı sorgulanmıştır.
Literatürde görece az sayıda kaynak olmakla beraber, sosyal sermaye ile yenilikçilik
arasında pozitif etkili bir ilişki olduğu kanısının hâkim olduğu söylenebilir. Bununla
beraber, değerlendirmelerin özellikle sosyal sermaye boyutlarına bağlı olduğu öncelikle
görülmektedir. Benzer şekilde, iki temel kavram arasındaki ilişkinin; yenilikçi
faaliyetlerin niteliği ve niceliği, işletmenin ticari başarısının yenilikçiliğe bağlılığı ya da
işletmede yenilikçi faaliyetlere ayrılan kaynak miktarına da bağlı olması beklenmektedir.
2.3.1. İşletme Kümelerinin Sosyal Sermayeye ve Yenilikçiliğe Etkisi
Sosyal sermaye ile yenilikçilik arasında yukarıda belirtilen ilişki, içinde bulunulan
işletme kümesinin özelliklerine bağlı olarak değişecektir. Kümeler, kuruluş amaçları,
yasal dayanakları, çalışma yöntemleri, endüstriyel içerikleri ve çalışan profilleri açısından
farklılıklar göstermektedir. Bazı, kümeler kuruluşları gereği yenilikçiliğe odaklanmış
bazı kümeler verimli üretime odaklanmış olabilirler. Örneğin, Hacettepe Teknokent
yenilikçiliğe odaklanmışken, OSTİM, daha ziyade üretim odaklı bir işletme kümesidir.
Teknokent’te temel amaç teknolojik bilginin ticarileştirilmesi iken, OSTİM daha ziyade
belirli ürünlerin verimli bir biçimde küçük işletmeler aracılığıyla üretilmesi amacıyla
tasarlanmıştır. Buna ek olarak, yasal düzenlemeler ve yönetim yapısı açısından da
farklılıklar göstermektedir.
27. 18
Hacettepe Teknokent’in kuruluş amacı şu şekilde ifade edilmiştir: "ülke sanayinin
uluslararası piyasalarda rekabet edebilir duruma gelmesi ve ihracata yönelik bir yapıya
kavuşturulabilmesi için teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik
geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim
maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve
girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere
uyumunu sağlamak, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak
teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş
imkânı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji
sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı
sağlamak (Hacettepe Teknokent A.Ş., 2015)".
OSTİM’in kuruluş amacı ise “tüm altyapı ihtiyaçlarını tamamlamış, üstün niteliklerde,
düşük maliyetlerle imalât yapabilen, rekabet gücü gelişmiş, ortak hareket becerisi
edinmiş, üniversite sanayi işbirliğinden kurumsal olarak yararlanabilme bilgi ve
becerisine erişmiş, üretim teknolojilerinde dünyayı izleyebilen daha rekabetçi bir sanayi
bölgesi olmak” tır (OSTİM Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü, 2015).
Kuruluş amaçlarına bakıldığında; Hacettepe Teknokent’in bilgi teknolojilerine ve
dolayısıyla yenilikçiliğe odaklanmış olduğu görülürken, OSTİM’in üreticilere altyapı
başta olmak üzere gerekli fiziki imkânları sağlamak hedefinde olduğu görülmektedir.
Bununla beraber, her iki amaç tanımında da dolaylı olarak sosyal sermayeye vurgu yapan
betimlemeler bulunmaktadır: Hacettepe Teknokent, teknoloji transferi tanımıyla
üniversite sanayi işbirliğine vurgu yaparken, OSTİM ise aynı şekilde üniversite sanayi
işbirliğinden yararlanmanın yanı sıra ortak hareket becerisi edinmeyi de hedefleri arasına
koyarak daha açıkça işbirliklerine değinmiştir.
Yasal dayanaklar açısından da OSTİM atölye ve benzeri alanları üretmek ve altyapılarıyla
beraber hazır etmek amaçlı bir kooperatif olarak kurulmuştur ve bünyesindeki
işletmelerle ilgili önemli kriterler uygulamamaktadır. Hacettepe Teknokent ise 4691
Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu başta olmak üzere daha sıkı bir yasal
sınırlandırma altındadır. Öyle ki; Hacettepe Teknokent içerisinde ofis edinmek ve faaliyet
28. 19
göstermek isteyen firmaların AR-GE faaliyeti yürüttüklerini veya yakın zamanda
yapacakları faaliyetlerin AR-GE niteliğine sahip olduğunu Hacettepe Üniversitesi
akademik personellerinin denetim ve sorgusunda ispat zorunlulukları bulunmaktadır.
Buna karşılık, bölge firmalarına AR-GE faaliyetleri üzerinden muhtelif destek ve
teşvikler sağlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında; Hacettepe Teknokent bölgesi
işletmelerinin, mevzuat gereği oldukça yüksek bir yenilikçilik algısına sahip olmaları
beklenmekteyken, OSTİM’de yasal açıdan yenilikçiliği teşvik edici veya caydırıcı bir
durum bulunmamaktadır.
Hacettepe Teknokent’te görece sınırlandırılmış bir çalışma yöntemi bulunmakta olup,
firmaların düzenli olarak Teknokent yönetimine AR-GE projeleri, firma mali yapısı ve
hatta personelin Teknokent bünyesinde AR-GE faaliyetinde bulunduğu saatler de dâhil
olmak üzere birçok resmi bildirimde bulunması gerekmektedir. Bu vesileyle, Teknokent
bünyesinde yapısal olarak birbirine benzer mühendislik firmaları çoğunluğu oluşturur
hale gelmektedir. OSTİM’de ise satın alınan veya kiralanan fiziki mekânlarda işletmeler
gerekli yasal izinleri aldıkları takdirde, serbest piyasa şartları uyarınca her türlü faaliyette
bulunabilmektedirler. OSTİM’de bulunmanın özellikle imalatçılar açısından sanayi tipi
elektrik, doğalgaz gibi altyapı kaynaklarına erişme yöntemi olarak büyük bir anlamı
bulunmaktadır.
Endüstriyel içerik olarak da iki bölgenin temel farklılığı, Hacettepe Teknokent’te
ofislerde ve masa başlarında çalışılırken OSTİM’de her türlü fiziki imkânın olmasıyla
tezgâhlı üretimlerin ve montajların önemli yer kaplamasıdır. Bunun sonucunda
endüstriyel içerikler değişmekte, her iki bölge aynı sektörlere hizmet etse de; Hacettepe
Teknokent firmaları daha çok bilgi odaklı veri paketleri ve hizmetler satarken, OSTİM
firmaları imalat ve montaj alt yüklenicilikleri gerçekleştirmektedir. Bu durumun
yenilikçilik açısından yine Hacettepe Teknokent’te OSTİM’e göre daha yüksek bir seviye
görülmesi yönünde etkisi olacağı düşünülmektedir.
Çalışan profilleri açısından her iki kümenin farklı belirleyici dinamikleri bulunmaktadır.
Hacettepe Teknokent firmaları kamusal kaynaklı AR-GE destek ve teşviklerinden
faydalanmak için, birçok koşulda, en az lisans mezunu teknik personelleri istihdam etmek
29. 20
durumundadır. OSTİM’de ise imalat işleri yoğunluklu olduğundan görece daha düşük
maliyetli mavi yakalı personeller yüksek yoğunlukla istihdam edilmektedirler.
Günümüzde yenilikçi faaliyetlerin ancak yüksek eğitimli iş gücüyle
gerçekleştirilebileceği göz önünde bulundurulduğunda, çalışan profilleri açısından da
OSTİM’deki yenilikçilik seviyesinin daha düşük olması beklenmektedir.
Sonuç olarak, Teknokent’te artan sosyal sermaye yenilikçiliği olumlu yönde etkilerken,
OSTİM’de sosyal sermaye ile yenilikçilik arasında böylesi bir ilişki gözlenmeyebilir.
Ayrıca, OSTİM sosyal sermaye ve yenilikçilik düzeyleri açısından Teknokent’ten anlamlı
bir biçimde geride olabilecektir.
Çalışmanın temel kuramsal çerçevesi sosyal sermaye ve yenilikçiliğin belirli boyutlarını
iki farklı iş kümesi üzerinde sorgulamak ve aralarındaki muhtemel ilişkilerle ilgili
önerilerde bulunmak üzerine kurulmuştur. Bununla beraber, çalışma öncesinde her iki
kavramın alt unsurlarının hangilerinin birbirleriyle etkileşim içinde bulunacağı
konusunda bir önermede bulunulmamıştır.
30. 21
Şekil 2.1: Temel kuramsal çerçeve
Kümelenme Türü
Yenilik odaklı
Üretim odaklı
Sosyal Sermaye
Yapısal Boyut
İlişkisel Boyut
•Kamuya Duyulan
Güven
Bilişsel Boyut
Toplam İşbirliği
Kültürü
İşletmenin Yenilikçilik
Seviyesi
Yenilikçiliğe Ayrılan
Kaynak Miktarı
Yenilikçiliğin
İşletmenin Ticari
Hayatındaki Önemi
İşletmede
Gerçekleştirilen
Yeniliklerin Niteliği
(Teknoloji Yüksekliği
ve Kapsam Genişliği)
İşletmede
Gerçekleştirilen
Yeniliklerin Miktarı
31. 22
3. VERİ VE YÖNTEM
Bu çalışmanın temel araştırma alanı sosyal sermaye ve yenilikçilik değişkenleri
arasındaki ilişkileri iki farklı küme için incelemektir. Çalışmada, kurumsal açılardan
farklı iki işletme kümesinde işletme profilleri incelenmekte ve profiller arasındaki
farklılıklar, sosyal sermaye ve yenilikçilik ilişkisi açısından incelenmektedir. Bu amaçla
çalışmada nitel karşılaştırmalı örnek analizi yöntemi kullanılmaktadır.
Çalışmanın temel veri toplama yöntemi olarak anketlerden faydalanılmıştır. Hacettepe
Teknokent ve OSTİM Sanayi Bölgesi’nde gerçekleştirilen anket uygulaması neticesinde
elde edilen veriler mevcut çalışmaya temel teşkil etmişlerdir.
Anket kapsamında; demografik bilgiler ve eğitim düzeyi, yenilikçilik ve sosyal sermaye
boyutlarını ölçmeyi ve nitelendirmeyi hedefleyen sorulara yer verilmiştir.
Araştırma kapsamında sosyal sermaye ve yenilikçilik arasındaki ilişki açıklanırken,
cinsiyet, yaş, eğitim, çalışma süresi gibi özelliklerin sonuçlara etkisi olabileceği
düşüncesiyle anket katılımcılarından bu bilgiler de toplanmıştır. Yine bu kapsamda,
Hacettepe Üniversitesi öğrenci ve mezunlarının Hacettepe Teknokent’te çalışma
eğilimleri ile Teknokent yönetimi ve firmalarına genelden farklı bir güven duyması
olasılıkları da değerlendirilmiştir.
Bu bağlamda katılımcılarından toplanan ek bilgiler şunlardır:
i. Yöneticinin cinsiyeti
ii. Yöneticinin yaşı
iii. Yöneticinin eğitim durumu
iv. Yöneticinin Hacettepe’de veya Ankara’da eğitim görüp görmediği (Yalnızca
Hacettepe katılımcıları için)
v. Yöneticinin mevcut işyerinde çalışma süresi
vi. Yöneticinin kümede çalışma süresi
32. 23
vii. Yöneticinin firmada pozisyonu
viii. Yöneticinin firmadaki önemli kararlarda etkisi
ix. Firmanın büyüklüğü
Bahsedilen özelliklerle ilgili veriler ve bunların araştırma sonuçlarına olası etkileriyle
ilgili değerlendirmelere örneklem özellikleri kısmında detaylı olarak yer verilmiştir.
3.1. ANKET SORULARININ OLUŞTURULMASI
Soru tipi olarak; liste, kategori, sıralama, nicelik, (Likert) ölçekli ve ucu açık sorular tercih
edilmiş olup, gerekli yerlerde ‘Birden çok seçenek işaretlenebilir.’ ve benzeri açıklayıcı
yönlendirmeler katılımcıların rahatlıkla görebileceği şekilde konumlandırılmıştır.
Katılımlı biçimde yürütülen anketlerde ise söz konusu açıklamalar anketör tarafından
sözlü olarak yapılmış ve katılımcıdan anladığına dair onay istenmiştir.
Her iki bölge için esasında aynı anket uygulanmakla beraber, OSTİM Sanayi Bölgesi
anketindeki 45 soruya karşılık Hacettepe Teknokent anketinde 47 soru bulunmaktadır.
Farklılığın sebebi Hacettepe Teknokent anketine eklenen ‘Bugüne kadar Hacettepe
Üniversitesi’nde eğitim gördünüz mü?’ ve ‘Bugüne kadar Ankara’daki herhangi bir
üniversitede eğitim gördünüz mü?’ sorularıdır. Ek olarak, örneğin kişi ve kurumlara
duyulan güvenin ölçeklendirilmesinin istendiği bir soru seçeneklerinde; bir ankette
‘Hacettepe Teknokent Yönetimi’ seçenekler arasında yer almaktayken, diğerinde
‘OSTİM Yönetimi’ bir seçenek olarak katılımcının karşısına çıkmaktadır.
İki anket arasında iki soru farkı bulunmakla beraber, bunlar haricindeki soruların sıraları
da aynıdır. Aşağıda anket sorularıyla ilgili verilen detaylı bilgilerde soru numaraları
olarak ‘Ek 1: Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde Uygulanan Anket’ soru
numaraları kullanılmıştır.
Demografik bilgiler ve eğitim düzeyi kısmındaki sorular, sosyal sermaye ve yenilikçilik
arasındaki ilişkinin bu kavramlar haricinde ve demografik özellikler başta olmak üzere
çeşitli kişi veya firma özelliklerinden etkileniyor olup olmadığını gözlemlemek üzere
33. 24
hazırlanmış olup, soruların birçoğu tamamen bağımsız konularda hazırlanmış anketlerde
de yer bulan genel sorulardır.
Yenilikçilikle ilgili soruların yer aldığı bölümdeki sorularla ilgili açıklamalara aşağıda
yer verilmiştir:
i. 11-15 arasındaki sorular bir yönde mutlak olarak yenilikçilik seviyesinin arttığı
sorulardır. Çalışma kapsamında hazırlanan bu sorularla, farklı açılardan
yaklaşarak, işletmelerin yenilikçilik faaliyetleri için kendi büyüklüklerine oranla
ne kadar insan, zaman ve para kaynağı ayırdıkları tespit edilmiştir.
ii. 16-21 arasındaki sorularda, Burdur ilindeki işletmeler üzerinde uygulanan benzer
konulu bir anket çalışmasından (Çalışkan, 2010) faydalanılmış, sorular tam
olarak aynı içerikte olmamakla beraber, sorgulama anlam ve içeriği paralel hal
almıştır. Yine bu sorularda da yenilikçilik seviyesi incelenirken, bu noktadan
başlayarak yenilikçi faaliyetlerin sadece varlığı değil, şirketin ticari hayatında
anlamlı bir yere sahip olması da sorgulanmıştır. Örnek olarak, Hacettepe
Teknokent’te mevzuat gereği personelinin tamamına yakını AR-GE personeli
olarak kayıtlı olan ve düzenli olarak AR-GE destekleri alan firmalar olabileceği
gibi, OSTİM’de ise yenilik kavramı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde olduğu
gibi net hatlarla işaretlenmediğinden, her katılımcının yenilik algısının farklı
olması ihtimal dâhilindedir. Bu sebeplerle, yenilikçilik seviyesi muhtelif alt
başlıklar üzerinden sorgulanmış durumdadır.
iii. 22-26 arasındaki sorular mevcut çalışma kapsamında geliştirilmiş olup, ankete
katılan işletmelerin ticari faaliyetlerinin çalışma konusuyla ilgili tarafları
hakkında bilgi alabilmek amacıyla hazırlanmış sorulardır. Yenilikçiliğe paralel
olarak ürün özelliklerinin daha çok tercih sebebi olacağı öngörülürken,
fiyatlandırmanın ise tam tersi şekilde konumlanacağı çalışma öncesinde tahmin
edilmiştir. 25 ve 26. sorularda ise özellikle bir olumsuz bir olumlu ifade ile
katılımcıların herhangi bir ek düşünceleri varsa bunu paylaşmaları
hedeflenmiştir. Öte yandan, bu bölümde yer alan 23 ve 24. sorularda ilişkisel
sosyal sermaye de, aynı zamanda, sorgulanmaktadır.
34. 25
Sosyal sermaye ve boyutlarıyla ilgili soruların yer aldığı bölümdeki sorularla ilgili
açıklamalara aşağıda yer verilmiştir:
iv. 27-39 arasındaki sorular, belirli bir soru bütününün parçalarını oluşturmakta
olup, bu soru bütününün bir benzerine kültürel değerlerde farklılaşma ile sosyal
sermayenin arasındaki etkileşimin incelendiği bir çalışmada (Paşamehmetoğlu,
2010) rastlanmıştır. Firmaların uzun süreli ticari ilişkileri üzerinden; ilişkinin
mevcut ağlara dayanıp dayanmadığı ile yapısal sosyal sermaye, diğer firmalara
duyulan güven miktarı ile ilişkisel sosyal sermaye ve küme ortaklığının
işbirliğine yol açıp açmadığı sorgusu ile bilişsel sosyal sermaye seviyeleri
incelenmiştir.
v. 40-55 numaralı sorular muhtelif kişi ve kurumlara duyulan güven miktarlarını
incelemekte olup, soru yapısının temeli ve güven duyulup duyulmadığı merak
edilenler listesinin bir kısmı Paşamehmetoğlu’nun (2010) çalışmasından
alınmıştır. Burada kamu kurumlarına duyulan güven de sorulmakta olup, bunun
işletmeler ve bireyler arası güvenden farklı bir anlamı olduğu da
düşünülmektedir. Zira devletin ve kurumlarının sistemsel adaleti sağlayarak veya
zayıf düşürerek bütün bir toplumun güven seviyesine müdahale edebilme
potansiyeli oldukça yüksektir. Türk toplumunun sosyal sermayesinin zayıf
olmasının bir sebebi olarak da devletin sistem güveni yaratmadaki başarısızlığını
görmek mümkündür (Özen & Aslan, 2006).
vi. 56, 58-64 numaralı sorularda işbirliği kavramı üzerinde durulmuş olup, OSTİM
gibi bir iş kümesi bünyesindeki firmalar arasındaki işbirliği, daha önce sosyal
sermaye ölçümü amacıyla Paşamehmetoğlu’nun (2010) çalışmasında da
sorgulanmıştır. Burada; işbirliklerinin belirli gruplar içinde ve arasında yeterli
ölçüde var olup olmadığı, işletmenin başarısı üzerindeki etkisi ve katılımcıların
işbirliklerini olumlu görüp görmedikleri sorgulanmakta olup, bu şekilde genel
sosyal sermaye seviyesine işaret ettiği düşünülen toplam işbirliği kültürü tespit
edilmeye çalışılmıştır.
vii. 57 numaralı ve dürüst davranma koşullarını irdeleyen sorunun bir benzerine
Çalışkan’ın (2010) çalışmasında rastlanmış ve mevcut çalışmada sosyal
sermayenin ilişkisel boyutunu tespit etmek amacıyla yer verilmiştir.
35. 26
3.2. ANKETİN UYGULANMASI
Anketlerin doldurulması üç farklı yöntemle gerçekleştirilmiştir:
i. Ücretsiz bir internet uygulaması olan Google Docs üzerinde hazırlanan anketler
açıklamalarıyla beraber potansiyel katılımcılara gönderilmiş olup, katılımcılar
bağlantıya eriştiklerinde seçenekleri işaretleyebilecekleri ve ucu açık sorulara
metin girişi yapabilecekleri bir arayüzle karşılaşmaktadırlar. Daha sonra, sonuçlar
toplu halde aynı sistemden indirilebilmektedir.
ii. Anketlerin, internet ortamındaki aynı görüntüde olacak şekilde, çıktısı alınmış ve
katılımcılara kâğıt üzerinde sunulmuştur. Katılımcılar, anketleri kendi kendilerine
doldurmuşlardır.
iii. Yine çıktısı alınan anketler, yüz yüze katılımcılara uygulanmıştır. Yüz yüze
görüşme esnasında anketör çalışmanın amacını ve yöntemini açıklamış ve gerekli
yönergeleri sözlü olarak aktararak soruları katılımcıya iletmiştir. Bu yöntemde;
internet ve yazılı anket uygulamasından farklı bir açıklama ve yönlendirme
yapılmamasına özen gösterilmiş, elde edilen sonuçların her üç yöntemde
karşılaştırılabilir olmasının sağlanması hedeflenmiştir. Ancak, anket
doldurulduktan sonra katılımcılarla konu hakkında görüşme yoluna gidilerek ek
düşünceleri ve yorumları anlaşılmaya çalışılmıştır. Katılımcıların sözel olarak
ifade ettiği ek görüşleri, görüşme esnasında anketör tarafından not alınmış ve
anket sonuçlarının değerlendirilmesi sırasında çalışmaya katkı sunacak şekilde
değerlendirilmiştir. Katılımcıların ifadeleri, ilgili başlıklar altında ek bilgi olarak
ve yüz yüze görüşmelerden alınan izlenim olduğu belirtilerek, çalışma metninde
yer bulmuş, fakat frekans ve dağılım değerlerine dâhil edilmemiştir.
3.3. ÖRNEKLEM ÖZELLİKLERİ
Örnekleme yöntemi olarak basit tesadüfi örnekleme yoluna gidilmiştir. Zira araştırma
çerçevesi ve buna bağlı anket sorularının kurgulanmasında Teknoloji Geliştirme Bölgesi
veya Sanayi Bölgesi anakütlelerini ifade edilebilir alt tabakalara ayıracak bir yaklaşım
izlenmemiştir. Bu durumda homojen kümelerden oluştuğu öngörülen anakütlelerin
36. 27
kümeleme örneklemesi ile parçalara ayrılması ve bir kısmının elenmesi de, zaten sınırlı
olan toplam birim sayısının iyice azalması ve dolayısıyla sonuçların güvenilirliğinin
düşmesi ihtimallerini beraberinde getireceğinden, kümeleme örneklemesi yöntemleri de
tercih edilmemiştir.
Katılımcılara ulaşılması konusunda Hacettepe Teknokent ve OSTİM yönetimlerinden
destek alınırken, ek olarak az sayıda firmayla birebir iletişime geçilerek yüz yüze
görüşmeler ayarlanmaya çalışılmıştır. Hacettepe Teknokent yönetimi, anketin
uygulandığı 2015 Eylül ayında bünyelerinde yer alan aktif firmalar e-posta listesinin
tamamını teşkil eden 154 adet firmaya elektronik posta vasıtasıyla ulaşmış olup,
bunlardan 16 tanesinden cevap alınmıştır ve 3 adet de Hacettepe Teknokent bünyesinde
yüz yüze görüşme yapılarak toplamda 19 katılımcıdan veri toplanmıştır. OSTİM Sanayi
Bölgesi Yönetimi ise firmalara toplu elektronik posta gönderimi yapmamakla birlikte,
internet siteleri üzerinden bölge firmalarının paylaşıma açık elektronik posta adreslerinin
paylaşıldığını bildirmişlerdir. Çevrimiçi anketin hazırlanmış olduğu Google Docs
üzerinden yapılan elektronik gönderim neticesinde; 367 firmaya gönderilen postalardan
112 tanesi elektronik posta adresinin deaktif hale getirilmiş olması ve benzeri teknik
sebeplerle iletilemezken, iletilen 255 postanın ulaşması sonucunda 23 katılımcı anketi
doldurmuştur. Ek olarak OSTİM bölgesinde 4 firma yöneticisiyle yapılan yüz yüze
görüşmelerle beraber toplam 27 kişilik bir veri ortaya çıkmıştır. Örnek gruplarının görece
az sayıda işletmeden oluşması, çalışmamızın en önemli sınırlılıklarından biridir. Tüm
çabalarımıza rağmen katılımcı işletme sayısı artırılamamıştır. Bu nedenle, veriler
üzerinde istatistiksel analiz yapmak mümkün olmamıştır. Veriler, frekans dağılımları
kullanılarak değerlendirilmiştir.
Anket, genel olarak Hacettepe Teknokent veya OSTİM Sanayi Bölgesi’nde çalışan tüm
çalışanlara açık olmakla beraber, esas hedef kitlesi alt düzey yöneticiler ve üstüdür. Gerek
elektronik posta gönderimleri, gerek anket açıklaması ve yüz yüze görüşmelerde bu
durum açıklanmış ve alt düzey yönetici ve üzeri pozisyonlardaki çalışanların katılımı rica
ve teşvik edilmiştir. Ankete katılım gösteren örneklem özellikleri Tablo 3.1’de
sunulmuştur.
37. 28
Tablo 3.1: Örneklem özellikleri
Hacettepe
Teknokent
OSTİM
f % f %
Demografik Bilgiler ve Eğitim Düzeyi
1) Cinsiyetiniz
a) Kadın 5 26,3 5 18,5
b) Erkek 14 73,7 22 81,5
2) Yaşınız
a) 24 veya altı 0 0,0 2 7,4
b) 25 – 34 17 89,5 12 44,4
c) 35 – 44 1 5,3 7 25,9
d) 45 – 54 1 5,3 4 14,8
e) 55 veya üzeri 0 0,0 2 7,4
3) Eğitim Durumunuz
a) İlköğretim 0 0,0 3 11,1
b) Lise 0 0,0 4 14,8
c) Lisans Öğrencisi 0 0,0 0 0,0
d) Lisans Mezunu 6 31,6 13 48,1
e) Yüksek Lisans Öğrencisi 8 42,1 5 18,5
f) Yüksek Lisans Mezunu 2 10,5 4 14,8
g) Doktora Öğrencisi 3 15,8 3 11,1
h) Doktora Mezunu 1 5,3 1 3,7
4) Bugüne kadar Hacettepe Üniversitesi’nde eğitim gördünüz mü? (Birden çok seçenek
işaretlenebilir.)
a) Hâlihazırda, lisans derecesinde eğitim
görüyorum.
0 0,0
Bu soru bu gruba
sorulmadı.
b) Lisans derecesinden mezun oldum. 6 31,6
c) Hâlihazırda, yüksek lisans derecesinde eğitim
görüyorum.
3 15,8
d) Yüksek Lisans derecesinden mezun oldum. 1 5,3
e) Hâlihazırda, doktora derecesinde eğitim
görüyorum.
0 0,0
f) Doktora derecesinden mezun oldum. 0 0,0
g) Hayır. 12 63,2
5) Bugüne kadar Ankara’daki herhangi bir üniversitede eğitim gördünüz mü?
a) Lisans derecesinden mezun oldum. 11 57,9
Bu soru bu gruba
sorulmadı.
b) Yüksek Lisans derecesinden mezun oldum. 5 26,3
c) Doktora derecesinden mezun oldum. 1 5,3
d) Hâlihazırda, lisans derecesinde eğitim
görüyorum.
0 0,0
e) Hâlihazırda, yüksek lisans derecesinde eğitim
görüyorum.
10 52,6
f) Hâlihazırda, doktora derecesinde eğitim
görüyorum.
2 10,5
g) Hayır. 1 5,3
6) Şu anki işyerinizde kaç yıldır çalışmaktasınız?
a) 1’den az 4 21,1 5 18,5
b) 1 – 3 6 31,6 5 18,5
c) 4 – 6 5 26,3 5 18,5
d) 7 – 10 2 10,5 3 11,1
e) 11 – 20 0 0,0 4 14,8
f) 21 veya üzeri 2 10,5 5 18,5
7) Hacettepe Teknokent / OSTİM bünyesinde kaç yıldır çalışmaktasınız?
38. 29
a) 1’den az 8 42,1 4 14,8
b) 1 – 3 9 47,4 2 7,4
c) 4 – 6 1 5,3 5 18,5
d) 7 – 10 1 5,3 7 25,9
e) 11 – 20 0 0,0 9 33,3
8) İşyerinizdeki pozisyonunuz nedir?
a) Firma Sahibi / Ortağı – Yönetici 7 36,8 16 59,3
b) Ücretli Yönetici – Satın Alma Sorumlusu 0 0,0 1 3,7
c) Ücretli Yönetici – Pazarlama Sorumlusu 2 10,5 3 11,1
d) Ücretli Yönetici – İdari Sorumlu 0 0,0 3 11,1
e) Ücretli Yönetici – Teknik Sorumlu 8 42,1 4 14,8
f) Diğer ........................................ 2 10,5 0 0
9) İşyerinizdeki önemli kararlarda ne derece etkilisiniz?
a) Etkili değilim. 1 5,3 0 0,0
b) Az etkiliyim. 1 5,3 4 14,8
c) Orta düzeyde etkiliyim. 7 36,8 7 25,9
d) Çok etkiliyim. 7 36,8 7 25,9
e) Tek başıma karar verebiliyorum. 3 15,8 9 33,3
10) İşyerinizde kaç kişi çalışmaktadır?
a) 1 – 3 4 21,1 3 11,1
b) 4 – 6 3 15,8 2 7,4
c) 7 – 10 2 10,5 4 14,8
d) 11 – 20 0 0,0 4 14,8
e) 21 – 30 1 5,3 3 11,1
f) 31 – 50 2 10,5 6 22,2
g) 51 veya üzeri 7 36,8 5 18,5
Katılımcıların demografik bilgileri ve eğitim düzeyleri öncelikle sorgulanmış ve
değerlendirilmiştir:
Cinsiyet boyutu açısından her iki bölgede de erkek katılımcı sayısı çok daha fazla çıkmış
olup, buradan firma yönetimlerinde erkek hâkimiyeti olduğu yorumu yapılabilecektir.
Ülkemizde beklenen bir durum olmakla beraber, kadın girişimciliği ve kadınların iş
gücüne katılımı açılarından konunun Türkiye için ciddiyetini koruduğu halen
görülmektedir. Teknokent firmalarında Sanayi Bölgesi’ne göre kadın oranı artsa da
gelişmiş ülkelere nazaran yeterli seviyede değildir.
Yaş dağılımı açısından her iki grupta da 24 – 35 aralığı en yoğun katılımcının bulunduğu
aralık olmuştur. Katılımcı profilinin işletmelerinde söz sahibi olduğu düşünüldüğünde,
gençlerin ticaret hayatındaki yeri açısından bunun olumlu bir olgu olduğu sonucuna
varılabilir. Öte yandan, OSTİM’de firma yetkililerinin yaş ortalaması Hacettepe
Teknokent’e göre daha yüksektir. Güncel teknolojiye bağlı yenilikçi firmaların
Teknokentlerde daha yoğun olmasının, genç girişimcilerin ve genç yöneticilerin
39. 30
buralarda kendilerine daha geniş alan bulmalarını beraberinde getirmiş olduğu
düşünülebilir.
Eğitim durumu açısından da; beklenebilecek bir dağılım ortaya çıkmış ve Teknokent
katılımcılarının ortalama eğitim durumu Sanayi Bölgesi’nin üzerinde olmuştur. Dikkat
çekici bir husus ise Teknokent bünyesinde, beklenildiği üzere, ilköğretim ve lise mezunu
hiçbir yönetici bulunmazken, OSTİM’deki firma yetkililerinin %25’ini bu kesim
oluşturuyor olmasıdır.
Hacettepe Teknokent bünyesindeki firma yetkililerinin tamamına yakını (%95)
eğitiminin bir kısmını Ankara’da tamamlamışken, %63’lük bir kısmı Hacettepe
Üniversitesi’nde herhangi bir seviyede eğitim görmemiştir. Bu değerlere bakıldığında;
Teknokent firmalarındaki çalışanların çoğunlukla yaşadıkları ve/veya eğitim gördükleri
şehirde işe girdikleri görülürken, üniversite kurum aidiyetinin çok yüksek hissedilmediği
düşünülebilir. Bununla beraber, ancak Hacettepe Üniversitesi mezunları arasında
yapılacak bir araştırmayla bu kanıya kesin olarak varmak mümkün olacaktır.
Katılımcıların mevcut işyerlerindeki çalışma süreleri, OSTİM firmalarında herhangi bir
zaman aralığında yoğunlaşma göstermezken, Hacettepe Teknokent bünyesinde ise
mevcut işyerlerinde çalışma sürelerinin göreli olarak daha kısa olduğu ortaya çıkmıştır.
Yine Hacettepe Teknokent bölgesinde çalışma sürelerinin daha da az olduğu göz önünde
bulundurulduğunda; çıkan bu sonucun temelinde Teknokent’in 2000’li yıllarda kısımlar
halinde faaliyete geçmeye başlamış olduğu ve 2015 içerisinde dahi büyük miktarda yeni
ofis alanının açılmış olduğu gerçeğinin yattığı düşünülebilir. OSTİM’de çalışanların ise
Sanayi Bölgesi’nde çalışma sürelerinin genel olarak mevcut şirketlerinde çalışma
sürelerinden fazla olduğu görülmüştür. Bunun en olası sebebi, personelin iş
değişikliklerinde Bölge’deki diğer işletmeleri tercih ediyor oluşu olarak düşünülebilir. Bu
sonuçların mevcut çalışma açısından başka bir önemi ise şöyle görülebilir: Hacettepe
Teknokent katılımcılarının yalnızca %10,6’sı Teknokent’te 4 sene veya üzerinde
çalışmaktayken, OSTİM katılımcıları açısından bu oran %77,7 olmuştur. Anketin
bölgelerle ilgili değerlendirmeleri içeren diğer soruları OSTİM’de Hacettepe’ye göre çok
daha uzun yıllar yaşanan bölge deneyimine dayanmış olacaktır. Gelecek çalışmalarda,
40. 31
daha uzun süreler Teknokent bölgesinde çalışmış katılımcıların dâhil olacağı bir
örneklem elde etmek adına, ODTÜ Teknokent gibi eski firmaları daha çok olan bölgeler
tercih edilebilir.
Katılımcıların işyerlerindeki pozisyonları açısından anketin uygulanması esnasında
belirli bir seçicilik uygulanmış ve mümkün olduğunca, alt düzey ve üzerindeki
yöneticilere yönelinmiştir. İşyeri pozisyonları ve önemli kararlardaki etki derecesi
dağılımları gözlemlendiğinde, bu açıdan anket örnekleminin başarılı olduğu söylenebilir.
OSTİM’de %59,3 firma sahibi / ortağı – yöneticisi iken geri kalan katılımcıların tamamı
ise ücretli yöneticilerden oluşmuştur. Hacettepe’de aynı oran %36,8’e düşerken, %42,1
gibi yüksek bir oranda ücretli yönetici – teknik sorumlu katılımcı olmuştur. Bunun sebebi
olarak da Teknokent firmalarında ücretli teknik yönetici istihdamının oldukça yaygın ve
bilgi odaklı firmalarda beklenilen bir durum olması öne sürülebilecektir. Bununla
beraber, her iki bölgede de anket katılımcıları işyerlerindeki önemli kararlarda etkili
olduklarını belirtirken, orta ve daha üst düzeylerde karar alma mekanizmasında etkili
olduğunu söyleyenler, Hacettepe’de %89,4, OSTİM’de ise %85,1’dir. Bu durum, anket
bünyesinde yer alan ve işletme çevresindeki firmalarla ilişkiler üzerinden sorgulamalar
yapan soruların anlamlılığı açısından olumlu bir belirti olarak değerlendirilmiştir.
Mevcut çalışmanın alanına girmemekle beraber, dikkat çekici bir nokta ise OSTİM’deki
katılımcıların tam olarak üçte birinin işletmelerinde tek başına karar verebildikleridir. Bu
durumu, anket sonucuna göre çalışan sayısı 10 ve altında olan işletmelerin oranıyla
neredeyse aynı olmasıyla açıklamak ilk bakışta anlamlı gözükürken Teknokent
bünyesinde çalışan sayısı 10 ve altında olan işletme oranı %47,4’e kadar çıkmış fakat tek
başına karar verebildiğini söyleyen katılımcı oranı yalnızca %15,8’de kalmıştır. Yani aynı
yaklaşım Teknokent’te hiçbir şekilde açıklayıcı olmamaktadır. Sanayi bölgesindeki örgüt
yapılarının işletme sahibine daha çok bağlı ve keskin hiyerarşik bir yapısı olması bu
duruma sebep olarak tahmin edilebilir.
İşletme çalışan sayıları açısından; OSTİM’de herhangi bir aralıkta odaklanma
olmamışken, Hacettepe’de çalışan sayılarının en düşük ve en yüksek sayılara doğru
biriktiği görülmüştür. Bunun Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’ndeki vergi ve benzeri
41. 32
teşviklerin firmalar için mali faydalarının sayısallaştırılmasıyla beraber bir açıklaması
olabileceği düşünülebilir. Öte yandan, Teknokent ofisleri Hacettepe Teknokent A.Ş.
tarafından boyutlandırılarak inşa edildikten sonra bir daha değişmemekte ve birim alanda
çalışabilecek araştırmacı konusunda kanuni sınırlamalar bulunmaktadır. Ankette çıkan
sonucu belirleyen en önemli etkenin, ofislerin büyüklük dağılımları olması olasılık
dâhilindedir. Teknokent yönetiminden bu konuda detaylı bilgi alınamamıştır.
42. 33
4. BULGULAR
Bu bölümde Hacettepe Teknokent ve OSTİM Sanayi Bölgesi kapsamında çalışan
yöneticilerin anket sonuçlarına verdikleri cevaplar tablolar halinde sunulmuş ve elde
edilen bulgular iki örneklem bölgesi arasında karşılaştırma yapılmasına da izin verecek
şekilde derlenmiş ve değerlendirilmiştir.
4.1. YENİLİKÇİLİK
Yeni ürün ve/veya hizmet geliştirmek üzerine çalışanların toplam firma çalışanı sayısına
oranı anket kapsamında katılımcılara sorulmuştur. Tablo 4.1’de görüldüğü üzere;
Hacettepe Teknokent’te bu oranın sıfır olduğu firma katılımcısı kaydedilmemişken,
OSTİM’de %22,2 oranında işletme yöneticisi yeni ürün ve/veya hizmet geliştirmek
üzerine çalışan hiçbir personeli bulunmadığını belirtmişlerdir. Çalışanların tamamına
yakını yenilik amaçlı faaliyetlerde bulunan şirketler açısından ise tam tersi bir durum
görülerek hiçbir OSTİM katılımcısı işletmesini bu noktada tanımlamamış, Teknokent
bünyesinde ise bu oran %57,9’a ulaşmıştır. Personel çalışma alanları açısından
bakıldığında Teknokent’te yenilikçiliğe ayrılan işgücünün anlamlı miktarda yüksek,
OSTİM şirketlerinde ise tam tersi şekilde düşük olduğu görülmüştür.
Anketin devamında yenilikçilikle ilgili olarak katılımcılara çeşitli önermeler sunularak
bunlara ne ölçüde katıldıkları sorulmuştur. Her bir önermenin işletme için geçerliliği
arttıkça, işletmenin yenilikçilik boyutunun daha yüksek olduğu öngörülmekte olup,
katılımcılar şirket yöneticileri ve karar mekanizmalarının önemli parçaları olduklarından
verilen cevapların şirket açısından temsil edici olduğu kabul edilmektedir. Buna göre; her
dört önerme için oranlar değişmekle beraber ve yalnızca bu önermelerin içeriği
kapsamında, Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde faaliyet gösteren firmaların
yenilikçilik algılarının OSTİM Sanayi Bölgesi’ndeki firmalara göre anlamlı miktarda
yüksek olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.
43. 34
Tablo 4.1 Yenilikçiliğe verilen önem ve ayrılan kaynak miktarları
Hacettepe Teknokent OSTİM
Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%)
11) İşyerinizdeki çalışanların yüzde kaçı yeni ürün ve/veya hizmet geliştirmek üzerine çalışmaktadır?
a) 0 0 0,0 6 22,2
b) % 1 – % 25 2 10,5 14 51,9
c) % 26 – % 50 2 10,5 4 14,8
d) % 51 – % 75 4 21,1 3 11,1
e) % 76 - % 100 11 57,9 0 0,0
12 - 15 numaralı sorulardaki ifadelere ne ölçüde katıldığınızı belirtiniz.
12) Firmamız, işlerin yürütülmesinde sürekli olarak yeni yöntem arayışındadır.
a) Kesinlikle katılmıyorum. 0 0,0 3 11,1
b) Katılmıyorum. 0 0,0 4 14,8
c) Kararsızım. 3 15,8 8 29,6
d) Katılıyorum. 10 52,6 8 29,6
e) Kesinlikle katılıyorum. 6 31,6 4 14,8
13) Firmamızda yeni ürün ve hizmet geliştirmeye çok önem verilir.
a) Kesinlikle katılmıyorum. 0 0,0 2 7,4
b) Katılmıyorum. 0 0,0 10 37,0
c) Kararsızım. 1 5,3 4 14,8
d) Katılıyorum. 3 15,8 5 18,5
e) Kesinlikle katılıyorum. 15 78,9 6 22,2
14) Firmamızda yeni ürün ve hizmet geliştirebilmek için yeterli miktarda kaynak ayrılır.
a) Kesinlikle katılmıyorum. 0 0,0 6 22,2
b) Katılmıyorum. 1 5,3 8 29,6
c) Kararsızım. 0 0,0 5 18,5
d) Katılıyorum. 11 57,9 5 18,5
e) Kesinlikle katılıyorum. 7 36,8 3 11,1
15) Firmamızda yenilik odaklı fikirlere olumlu bakılır ve fikir sahibi personeller takdir edilir.
a) Kesinlikle katılmıyorum. 0 0,0 1 3,7
b) Katılmıyorum. 0 0,0 4 14,8
c) Kararsızım. 1 5,3 6 22,2
d) Katılıyorum. 6 31,6 8 29,6
e) Kesinlikle katılıyorum. 12 63,2 8 29,6
İşletmelerde gerçekleştirilen yeniliklerin ve yenilikçi faaliyetlerin nitelikleri de
değerlendirmeye alınmış olup, Tablo 4.2’de yer verilen sonuçlarda görüldüğü üzere; her
iki grup arasında yine anlamlı farklılıklar gözlemlenmiştir:
Hacettepe Teknokent bünyesindeki katılımcılar arasında son beş yıl içerisinde herhangi
bir yenilik faaliyeti gerçekleştirmeyen firma bulunmazken, yeni ürün geliştirmek başta
olmak üzere her türde yenilik çalışmalarının yüksek oranda yürütüldüğü görülmektedir.
Teknokent yerleşkesinde fiziki olarak üretim imkânları bulunmayan ve ancak küçük bir
kısmının Sanayi Bölgelerinde atölyeleri bulunan bu firmaların en düşük oranda
ilgilendikleri yenilik türü yeni üretim yöntemleri geliştirilmesi konusunda olmuştur.
44. 35
Teknokent firmalarının son beş yıl içerisinde gerçekleştirdikleri yeniliklerin kapsamı
sorgulandığında ise çalışmaların tamamına yakınının ulusal bazda yenilikçi yöne sahip
olduğu görülürken yarıya yakınının ise Türkiye içinde belirli bölge veya sektörlere hitap
ettiği katılımcılar tarafından belirtilmiştir.
OSTİM Sanayi Bölgesi’ndeki işletmelerin son beş yıl içerisinde gerçekleştirdikleri
yenilik türleri arasında mevcut ürün veya hizmetlerin iyileştirilmesi en ön sırayı almış
olup, bu yenilik türü açısından iki bölgede birbirine çok yakın oranlar çıkmıştır. Bu
durumun, beş sene gibi uzun bir sürede varlığını devam ettirebilen ticari işletmelerin
birçok koşuldan bağımsız olarak ürün veya hizmetlerinde iyileştirme yapmasıyla ilgili
olması ihtimal dâhilindedir. Yeni kavram ve ürün geliştirilmesi açısından ise OSTİM’de
oranlar Hacettepe’ye oranla oldukça düşüktür. Aynı katılımcılar Sanayi Bölgesi’ndeki
işletmelerinde yenilikçi faaliyetlere ayrılan işgücünün de düşük olduğunu
belirttiklerinden zaten görece düşük olan yenilikçiliğe ayrılan toplam işgücü miktarından
yine görece düşük oranda yeni ürün veya hizmet geliştirme oranı bulunduğunda
OSTİM’deki toplam yenilikçilik miktarı Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ndeki
şirketlere göre anlamlı miktarda düşük netice verecektir. Sanayi Bölgesi firmalarının
gerçekleştirdikleri yeniliklerin kapsamları ise en çok (%48,1) firma içi yenilikler olarak
kaydedilmiş olup, hâlihazırda sunulan ürün ve hizmetlerin zaman içinde yenilenmesiyle
ilintili olduğu tahmin edilmektedir.
Tablo 4.2 Gerçekleştirilen yeniliklerin türleri ve kapsamları
Hacettepe
Teknokent
OSTİM
Frekans
Yüzde
(%)
Frekans
Yüzde
(%)
16) İşletmeniz son 5 yıl içinde hangi türde yenilikler gerçekleştirmiştir? (Birden çok seçenek
işaretlenebilir.)
a) Yeni kavram geliştirilmesi 6 31,6 1 3,7
b) Yeni ürün geliştirilmesi 18 94,7 10 37,0
c) Yeni üretim yöntemi geliştirilmesi 3 15,8 6 22,2
d) Mevcut ürün veya hizmetlerin iyileştirilmesi 11 57,9 16 59,3
e) Herhangi bir yenilik gerçekleştirilmemiştir. 0 0,0 4 14,8
17) İşletmenizde son 5 yıl içinde gerçekleştirilen yenilikler hangi kapsamdadır? (Birden çok seçenek
işaretlenebilir.)
a) Dünya genelinde yeniliklerdir. 5 26,3 4 14,8
b) Türkiye genelinde yeniliklerdir. 17 89,5 7 25,9
45. 36
c) Türkiye içinde bölgesel veya sektörel bazda
yeniliklerdir.
8 42,1 6 22,2
d) Firma içinde yeniliklerdir. 5 26,3 13 48,1
e) Herhangi bir yenilik gerçekleştirilmemiştir. 0 0,0 3 11,1
İşletmelerin yenilikçilik uygulamaları ile ticari faaliyetleri ve başarı algıları arasındaki
ilişki de anket kapsamında sorgulanmış ve Tablo 4.3’te yer verilen sonuçlara ulaşılmıştır:
Teknokent bölgesindeki firmaların tamamında, son beş yıl içinde yapılan yeniliklerin
anlamlı etkisi olduğu düşünülmekte olup, önemli kısmı (%78,9) şirket imajının olumlu
etkilendiğini, % 36,8’lik dilimler ise mevcut pazar paylarının arttığını veya daha önce yer
almadıkları bir pazara giriş yaptıklarını belirtmişlerdir. Yine bu bölgede yapılan
yeniliklerin sadece %10,5’inin maliyet azaltıcı etkiye sahip olduğu söylenirken, aynı
katılımcılar ‘fiyatlandırma’nın firmalarının müşteriler tarafından tercih edilmesinde
ancak beşinci en önemli etken olduğunu belirtmişlerdir. Teknokent firmaları, en önemli
tercih edilme sebepleri olarak ise ‘ürünün ve/veya hizmetin temel özellikleri’ ile
‘personelin ürünler ve/veya hizmetler konusundaki yetkinliği’ni görmüşlerdir. OSTİM
firmaları açısından ise en önemli tercih edilme sebebi ‘fiyatlandırma’ olurken, ikinci
önemli sebep olarak belirtilen ‘ürünün ve/veya hizmetin temel özellikleri’nden %13
(0,89/7) gibi anlamlı bir miktarda yüksek önem atfedilmiştir. Aynı katılımcıların %33,3’ü
işletmelerinin son beş yıl içinde yaptığı yeniliklerin maliyet azaltıcı etkisinin
bulunduğunu da ifade ederek bu açıdan da Teknokent firmalarına göre farklı bir tablo
ortaya konulmuştur. Bölgeler arasında; yenilikçi kadroların sayısı, eğitim seviyesi,
yeniliğe ayrılan kaynak ve verilen önem farklı olsa da, yapılan farklı nitelik ve nicelikteki
yenilikçi faaliyetlerin yaklaşık %40’lık dilimlerinin yeni pazarlara girmek ve pazar payı
artırmak amaçlı olduğu iki bölge için de ortaya çıkmıştır.
Yenilikçiliğin yatırım ve teşvik ayağında konumlandırılabilecek AR-GE destekleri
açısından da Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ndeki firmalar oldukça aktif bir
profil sergilemiş olup, katılımcıların %84,2’si TÜBİTAK, %78,9’u KOSGEB
desteklerinden işletmelerinin faydalandığını belirtmişlerdir. Herhangi bir destek veya
teşvik almayan ve bu açıdan AR-GE yatırımlarından uzak kaldığı düşünülebilecek
firmaların oranı ise sadece %5,3 ile sınırlı kalmıştır. OSTİM Sanayi Bölgesi’nde ise
katılımcıların üçte biri herhangi bir destek veya teşvik alınmadığını belirtirken yine diğer
46. 37
üçte birlik kısımlardan biri TÜBİTAK, diğeri KOSGEB desteklerini almış olduklarını
belirtmiştir.
Fikri ve sınai haklar ise yapılan yenilikçi faaliyetlerin ticari getiri ihtimallerinin varlığında
anlam kazanmaktayken, bu hakların elde edilmesinde sarf edilmesi gereken işgücü ve
maddi kaynakların aksi durumda kullanılması akılcı olmayacaktır. Bir diğer deyişle; fikri
ve sınai hak başvurularının yapılmasından, işletmenin yenilikçi faaliyetlerinin
çıktılarından ticari getiriler beklediği anlamını çıkarmak anlamlı olacaktır. Son beş sene
içerisinde işletmesinde herhangi bir fikri ve sınai hak başvurusu yapılmadığını belirten
katılımcıların oranı Hacettepe’de %42,1, OSTİM’de %70,4 düzeyindedir. Ek olarak,
OSTİM’de başvuran firma başına yaklaşık 1 adet patent, faydalı model veya endüstriyel
tasarım düşmekteyken, bu sayı Hacettepe’de 1,5’a kadar çıkmaktadır.
Yeni teknoloji, ürün ve benzerlerinin tanıtıldığı fuarlar, günümüzde birçok sektörün
işleyişi açısından kritik önem arz etmektedir. Fuarlar, sektöre yeni giren oyuncuların
kendini göstermesinin yanı sıra, mevcut işletmelerin yenilikçi ürünlerini sergilemesi ve
yine bunları takip eden diğer alıcı ve üreticilerin bilgi toplaması ve hatta kimi zaman
anlaşmalar yapması açısından, oldukça önemli yenilikçilik atmosferleri
oluşturmaktadırlar. Anket katılımcılarına işletmelerinin son beş sene içerisindeki fuar
katılım durumları da sorulmuş olup, herhangi bir fuara katılmayanların oranı
Hacettepe’de %15,8, OSTİM’de ise %37’dir. Hacettepe’de yaklaşık %5’lik bir kesim
yalnızca ulusal fuarlara ziyaretçi olarak giderken geriye kalan ve yaklaşık %80’i
oluşturan grup, ulusal ve/veya uluslararası fuarlara stant açarak katılım göstermişlerdir.
OSTİM’de ise herhangi bir fuarda stant açanların oranı ancak %22’yi bulmuştur.
Tablo 4.3 Yenilikçiliğin ticari faaliyetler açısından önemi
Hacettepe Teknokent OSTİM
Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%)
18) İşletmenizde son 5 yıl içinde yapılan yenilik(ler) firmanızı nasıl etkiledi? (Birden çok seçenek
işaretlenebilir.)
a) Anlamlı bir etkisi olmadı. 0 0,0 4 14,8
b) Olumlu imaj yarattı veya mevcut
imajımızı olumlu yönde etkiledi.
15 78,9 10 37,0
c) Maliyetlerimiz azaldı. 2 10,5 9 33,3
d) Mevcut Pazar payımız arttı. 7 36,8 12 44,4
47. 38
e) Daha önce yer almadığımız bir pazara
girmemizi sağladı.
7 36,8 10 37,0
f) Daha önce var olmayan bir pazarı
yaratmamızı sağladı.
0 0,0 3 11,1
g) Diğer ........................................ 0 0,0 0 0,0
19) İşletmenizde son 5 yıl içinde hangi fikri ve sınai haklar konusunda başvuru(lar) yapıldı? (Birden
çok seçenek işaretlenebilir.)
a) Patent 3 15,8 2 7,4
b) Faydalı Model 9 47,4 5 18,5
c) Endüstriyel Tasarım 4 21,1 1 3,7
d) Başvuru yapılmadı. 8 42,1 19 70,4
20) İşletmeniz son 5 yıl içinde AR-GE faaliyetleri için hangi kurum(lar)dan destek ve/veya teşvik
almıştır? (Birden çok seçenek işaretlenebilir.)
a) TÜBİTAK 16 84,2 8 29,6
b) T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı
7 36,8 3 11,1
c) Diğer Bakanlıklar 2 10,5 2 7,4
d) KOSGEB 15 78,9 9 33,3
e) TTGV 0 0,0 0 0,0
f) Avrupa Birliği 2 10,5 2 7,4
g) Kalkınma Ajansı 1 5,3 0 0,0
h) Destek veya teşvik alınmadı. 1 5,3 9 33,3
i) Diğer ........................................ 1 5,3 0 0,0
21) İşletmeniz son 5 yıl içinde ulusal ve/veya uluslararası fuarlara katılım gösterdi mi? (Birden çok
seçenek işaretlenebilir.)
a) Firmamız ulusal fuarlarda stant açtı. 10 52,6 6 22,2
b) Firmamız ulusal fuarlara ziyaretçi olarak
katıldı.
11 57,9 14 51,9
c) Firmamız uluslararası fuarlarda stant
açtı.
1 5,3 1 3,7
d) Firmamız uluslararası fuarlara ziyaretçi
olarak katıldı.
10 52,6 5 18,5
e) Firmamız herhangi bir fuara katılmadı. 3 15,8 10 37
22) Müşterilerinizin firmanızı tercih etmelerindeki etkenleri önem sırasına göre sıralayınız. (1: En
Önemli Etken, … , 7: En Önemsiz Etken)
a) Ürünün ve/veya Hizmetin Temel
Özellikleri
Ortalama:
1,53
Ortalama:
3,26
b) Destek Hizmetleri (Teslimat, Kurulum,
Bakım vb.)
Ortalama:
3,79
Ortalama:
3,48
c) Personel Tutum ve Davranışları
Ortalama:
4,05
Ortalama:
4,33
d) Personelin Ürünler ve/veya Hizmetler
Konusundaki Yetkinliği
Ortalama:
2,37
Ortalama:
4,04
e) Fiyatlandırma
Ortalama:
4,74
Ortalama:
2,37
f) Şirket, Ürün, Hizmet veya Marka İmajı
Ortalama:
4,89
Ortalama:
5,26
g) Kanal Yapısı (Dağıtım vb.)
Ortalama:
6,63
Ortalama:
5,26
Şirketlerin ticari başarılarında doğal olarak oldukça büyük rol oynayan şirket
yöneticilerinin başarılı olmak için hangi özelliklere sahip olmaları gerektiği de anket
kapsamında katılımcılara yöneltilen sorulardan biri olmuştur. Tablo 4.4 kapsamında yer
48. 39
verilen sonuçlara göre; Hacettepe Teknoloji Geliştirme Bölgesi’ndeki katılımcılar, en
büyük önemi sırasıyla ‘yönetim alanında bilgi ve tecrübe sahibi olma’ ile ‘işletmenin
faaliyet konusunu iyi bilmeye’ verirken, en önemsiz etkenler olarak ‘acımasızlık’ ve
‘yalan söyleyebilmeyi’ işaret etmişlerdir. Aynı soruda, OSTİM Sanayi Bölgesi’ndeki
katılımcılar, en büyük önemi sırasıyla ‘müşterileri birebir tanıma ve iyi ilişkiler kurma’
ile ‘işletmenin faaliyet konusunu iyi bilmeye’ verirken, en önemsiz etkenler olarak ‘yalan
söyleyebilme’ ve ‘karizma’ özelliklerini belirtmişlerdir. Bu soruya verilen cevaplar
arasında dikkat çekici diğer noktalar ise; dürüstlük ile yönetim bilgi ve tecrübesinin
Hacettepe’de oldukça önemli, OSTİM’de ise göreli olarak anlamlı miktarda önemsiz
görülmesidir. Diğer taraftan, OSTİM’de yöneticilerin müşterilerini birebir tanımasına
büyük önem adanırken, Hacettepe’deki katılımcılar bunu anlamlı görmemişlerdir.
Anket katılımcılarına iş hayatında hissettikleri duygular seçenekli olarak sorulduğunda;
güvensizlik halini yansıtmakta olan ‘İş çevremi düşününce kendimi entrikalarla dolu bir
pembe dizi içerisinde gibi hissediyorum.’ seçeneğini OSTİM’deki her dört katılımcıdan
biri işaretlemiştir. Aynı duyguya sahip olduğunu belirtenler, Teknokent’te yalnızca her
on kişiden biri olarak kendini göstermiştir. Tüm katılımcılar yerine yalnızca bahsi geçen
duygu haline sahip olduğunu belirten katılımcılar arasında bir alt inceleme yapıldığında;
‘Sürekli işimi daha iyi yapmak ve kendimi geliştirmek stresi yaşıyorum.’ seçeneğine de
onay verenlerin OSTİM’de %28, Hacettepe’de ise %50 oranında olduğu görülmüştür.
Tablo 4.4 Yönetici özellikleri ve iş hayatı duygusal algısı
Hacettepe Teknokent OSTİM
Frekans Yüzde (%) Frekans Yüzde (%)
23) Bir şirket yöneticisinin başarılı olması için sahip olması gereken özellikleri önem sırasına göre
sıralayınız. (1: En Önemli Etken, … , 8: En Önemsiz Etken)
a) Acımasızlık
Ortalama:
6,47
Ortalama:
5,14
b) Dürüstlük
Ortalama:
3,95
Ortalama:
5,11
c) İşletmenin Faaliyet Konusunu İyi Bilme
Ortalama:
2,68
Ortalama:
3,12
d) İş Bitiricilik
Ortalama:
3,53
Ortalama:
3,50
e) Karizma
Ortalama:
5,00
Ortalama:
5,22
f) Müşterileri Birebir Tanıma ve İyi İlişki
Kurma
Ortalama:
4,11
Ortalama:
2,88