SlideShare a Scribd company logo
kitap01 -8243.indd 1 02.04.2014 14:07:08
HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ
KORUYUCU Aİ LE OLMAK
Editör 		 : Bedriye YILMAZ
Redaksiyon		 : Mahmut DEMİR
Tasarım		 : Emre YILDIZ
Dizgi 		 : Kâmil YALÇINKAYA
Kapak Fotoğraf 	 : Abdullah AKKOYUNLU
ISBN 978-975-389-680-1
11.06.Y.0005.505
Ankara • 2014
© Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir.
1. Baskı, Mart 2014, Ankara, 5.000 adet.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi
Alınteri Bulvarı 1256 Sokak No: 11 Yenimahalle / ANKARA
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32
web: www.diyanetvakfiyayin.com.tr
e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi.org.tr.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
kitap01 -8243.indd 2 02.04.2014 14:07:08
KAGEMKADIN AİLE VE GENÇLİK MERKEZİ
HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ
KORUYUCU AİLE
OLMAK
kitap01 -8243.indd 3 02.04.2014 14:07:08
kitap01 -8243.indd 4 02.04.2014 14:07:09
5
İÇINDEKILER
	 5	| İÇINDEKILER
	 7	| TAKDİM
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
	 11	| KITAP HAKKINDA
		BİRİNCİ BÖLÜM
	 17	| KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE
SORUMLULUKLARIMIZ
Prof. Dr. İbrahim Hilmi KARSLI
	 37	| HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ
ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI
Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra ŞAHYAR
	 59	| OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE
UYGULAMASI
Yard. Doç. Dr. Abdullah BAY
	 83	| KORUYUCU AILE HIZMETLERI
Doç. Dr. Cengiz ÖZBESLER
	 101	| KORUNMA GEREKSINIMI OLAN ÇOCUKLAR;
KURUM BAKIMI VE KORUYUCU AILE SISTEMI
Prof. Dr. Neşe EROL, Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK
kitap01 -8243.indd 5 02.04.2014 14:07:10
KORUYUCU AİLE OLMAK6
		İKİNCİ BÖLÜM
	 157	| PROTOKOL KONUŞMALARI
Hicret TOPRAK
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Fatma ŞAHİN
	 179	| KORUYUCU AİLE PANEL
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK
	 183	| NİÇİN KORUYUCU AİLE OLMAK GEREKİR?
Abdulkadir KAYA
	 191	| DINI AÇIDAN KORUYUCU AILE
Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ
	 199	| “VAZGEÇME!”
Vedat YILDIZ
	 205	| MÜZAKERELER
		ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
	 221	| “KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE
İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI DIN
İSLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ
	 225	| KORUYUCU AILE ADAYLARI İÇIN BILGILENDIRME
	 233	| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE
TÜRKIYE DIYANET VAKFI ARASINDA
İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ
	 238	| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE
DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI ARASINDA
İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ
kitap01 -8243.indd 6 02.04.2014 14:07:10
7
TAKDİM
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
İslâm toplumlarını ayakta tutan temel dinamiklerden biri,
hiç kuşkusuz aile müessesesidir. Aile, sadece anne, baba ve
çocuklardan oluşan nicel bir birliktelik değil, nitelikli bir
birlikteliğin adıdır. Aynı şekilde nikâh, sadece iki insanı bir
araya getiren bir akit değil, iki kalbi buluşturan, iki kalp
arasında sevgi, rahmet, meveddet ve muhabbet bağı oluş-
turan ve bütün bunlardan meyveler meydana getiren güzel
bir birlikteliktir.
Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyaca işaret etmekte-
dir. Bu ihtiyaç sadece anneye, babaya, maddeye ve paraya olan
ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç her şeyden önce sevgiye, rahmete,
muhabbete, meveddete, huzur ve sükûnete olan ihtiyaçtır.
Çeşitli nedenlerle toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz
ya da terk edilmiş çocuklar, en çok da sevgi ve şefkate, sıcak,
huzurlu ve mutlu bir aile ortamına ihtiyaç duymaktadır.
Kur’an-ı Kerim, yetimlerin himaye edilmesini istemiş (Bakara,
2/83,220; Nisa, 4/6,36), yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen
kimseleri kınamıştır (Mâûn, 107/2-3). Ailenin öz çocuğu gibi telak-
ki edilen evlatlık sistemi İslâm’da yasaklanmış olmakla birlikte
(Ahzab, 33/4-5), yetimlerin himaye edilmesi, İslam toplumlarında
kitap01 -8243.indd 7 02.04.2014 14:07:10
KORUYUCU AİLE OLMAK8
büyük bir sorumluluk olarak telakki edilmiştir. Sevgili Peygam-
berimiz (s.a.s.), yetimlerin bakımını üstlenip onlara kol kanat
geren kimseleri cennetle (Tirmizi, Birr ve Sıla, 14) ve cennette bera-
ber olmakla müjdelemiş (Buhari, Talak 25), en hayırlı evin, içinde
kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu
bildirmiştir (İbn Mace, Edeb, 6). Ayrıca o (sas), babası savaşta şehit
düştüğü için yetim kalan Beşir b. Akrabe’ye “Ben senin baban
olayım, Âişe senin annen olsun, istemez misin?” diyerek sahip
çıkmış ve onun bakımını üstlenmiştir (İbn Hacer, İsabe I, 302).
Bilindiği gibi Hz. Musa, bebekliğinde Hz. Asiye tarafından hi-
maye edilmiştir (Kasas, 27/7-13). Kendisi yetim ve öksüz kalan,
dedesi ve amcası tarafından himaye edilen Sevgili Peygambe-
rimiz (s.a.s.), Hz. Ali’yi çocukluğunda himayesi altına almıştır.
İslâm’ın ilk yıllarından itibaren Müslüman toplumlar, Kur’an-ı
Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin sosyal yardımlaşma ve daya-
nışma, toplumda yetimler gibi ilgi ve desteğe muhtaç kesimlere
sahip çıkılmasına yönelik tavsiyelerini hayata geçirmişlerdir. Bu
çerçevede kimsesiz çocuklarla ilgili dinî-hayrî kurumlar oluş-
turdukları gibi gerekli dinî hassasiyetleri göstermek kaydıyla
bu çocukları ailelerin himayelerine de vermişlerdir. Bütün bu
ilke, örnek ve uygulamalar, koruyucu aile konusunda bizlere
dinî bir bakış açısı sunmaktadır. Netice itibariyle İslâm’ın biz-
lerden istediği hassasiyetlere riayet edildiği müddetçe koruyucu
aile müessesenin işletilmesinde dinen herhangi bir sakıncanın
olmadığı bilinmelidir. Kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir
yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak,
onların maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak, onları eğit-
mek ve topluma kazandırmak dinî ve insanî bir sorumluluktur.
Unutulmamalıdır ki nesli korumak, dinimizin ana gayelerin-
den biridir. Çocuklar, hayatın süsü ve göz aydınlığıdır. Cenab-ı
Hakkın bizlere birer emanetidir. Geleceğimizin teminatıdır.
kitap01 -8243.indd 8 02.04.2014 14:07:10
 9
“Hz. Peygamber Döneminden Günümüze Yetimlerin Himaye
Edilmesi: Koruyucu Aile Olmak” adlı bu güzel eserin hazırlan-
masından basım aşamasına kadar geçen süreçlerde emeği geçen
herkese teşekkür ediyor; toplum olarak kimsesiz çocuklara sa-
hip çıkma konusunda eserin yeni ufuklar açarak farkındalık ve
bilinç oluşturmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı ve
TDV Mütevelli Heyeti Başkanı
kitap01 -8243.indd 9 02.04.2014 14:07:10
kitap01 -8243.indd 10 02.04.2014 14:07:10
11
KITAP HAKKINDA
Aileler tarafından muhtaç ve yetimlerin korunup himaye edil-
mesi, insanlığın varoluşuna kadar uzanan tarihi bir derinliğe
ve tüm dünyaya yayılan coğrafi bir genişliğe sahiptir. Yüce
kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesine bü-
yük önem atfedilmiştir. Yüce Allah birçok ayetinde, yetimlere
iyi davranma, onları gözetip kollama, durumlarını düzeltme
ve haklarını korumayı buyurmuş, hatta onların aile içine alı-
narak yetiştirilmesini teşvik etmiştir. Bu teşviklerin Peygamber
Efendimiz ve O’nun örnekliğini takip eden güzide ashabında
olduğu gibi, sonraki İslam toplumlarında da karşılık bulduğu-
nu, anne baba sevgisinden ve bir ailenin sıcaklığından mahrum
kalan kimsesiz çocukların, onları koruyup gözeten, örnek olup
yetiştiren ve topluma kazandıran müşfik ailelerin himayesinde
yetiştirildiklerini tarihi kayıtlarda görmekteyiz.
Bu kitap, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar tarih-
teki farklı uygulamalarıyla birlikte yetim ve kimsesiz çocukların
himayelerini ve İslam dininin bu konudaki temel prensiplerini
ortaya koymak amacıyla hazırlandı. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nın “Gönül Elçileri” adıyla yürüttüğü “Koruyucu Aile
Projesi” güncel bir uygulama olarak bu kitabın hareket noktası
olmuştur.
Bu çerçevede, kitabın ilk bölümü konuyla ilgili olarak Kur’an-ı
Kerim’in ilgili ayetlerinin değerlendirilmesine ve Hz. Peygam-
kitap01 -8243.indd 11 02.04.2014 14:07:10
KORUYUCU AİLE OLMAK12
ber dönemi ile İslam tarihinin bir kesitindeki yetim hamiliği ör-
nekliklerine ayrıldı. Ayrıca bu bölümde güncel bir konu olarak
“Koruyucu Ailelik” uygulamasına ilişkin bilgilere de yer verildi.
“Kur’an Bağlamında Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Karşı Sorum-
luluklarımız” başlıklı makalede Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı,
konuyu Kur’an merkezli olarak anlatmaktadır. “Hz. Peygamber
Döneminde Yetim ve Kimsesiz Çocukların Himaye Edilmesi”
başlıklı makalede ise Dr. Ayşe Esra Şahyar, İslam’ın ilk döne-
minde yetimlere kol kanat gerip, koruyup yetiştiren çok sayıda
örneği bizlere sunmaktadır. “Osmanlı Toplumunda Koruyucu
Aile Uygulaması” başlığı altında Dr. Abdullah Bay, tarihi bir ke-
sitte uygulamanın örneklerini gözler önüne sermektedir. Doç.
Dr. Cengiz Özbesler “Koruyucu Aile Hizmetleri”, Prof. Dr. Neşe
Erol ile Prof. Dr. Zeynep Şimşek “Korunma Gereksinimi Olan
Çocuklar; Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi” başlıklı
yazılarıyla konuyla ilgili güncel durumu ortaya koymuşlardır.
İkinci bölüm, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik
Merkezi tarafından 29 Mayıs 2013 tarihinde Koruyucu Aile
projesi çerçevesinde gerçekleştirilen protokol ve panel konuş-
malarından oluşmaktadır. Bölümün ilk kısmında TDV KAGEM
Müdürü Hicret Toprak, Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diya-
net Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in “koruyucu
ailelik/yetim hamiliği” nin önemini ortaya koydukları konuş-
maları yer almaktadır. İkinci kısımda ise panel konuşmaları-
na yer verilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk
Hizmetleri Genel Müdürü Abdulkadir Kaya, koruyucu aile
felsefesinin neliği, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç olduğu, ko-
ruyucu ailenin özellikleri, kimlerin koruyucu aile olabileceği
ve koruyucu ailelere tanınan haklar üzerinde durmaktadır. Dr.
Ülfet Görgülü, dini açıdan koruyucu aileliği, Kur’an-ı Kerim’in
sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin prensipleri, özellikle
yetimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber
Efendimiz’in bu konudaki söz ve uygulamalarının örnekliğinde
anlatmaktadır. Ayrıca bir örnek uygulama olarak Vedat Yıldız,
kitap01 -8243.indd 12 02.04.2014 14:07:10
 13
hamiliğini yaptığı kızının mektubu eşliğinde, koruyucu ailelik
sürecindeki tecrübelerini samimiyetle paylaşmaktadır. Koruyu-
cu aile adaylarına ve KAGEM Koruyucu Aile projesine destek
veren eğiticilere yol gösterici olmak üzere Diyanet İşleri Baş-
kanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun konuyla ilgili görüşüne,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından koruyucu aile
olmak isteyenler için hazırlanmış olan rehber nitelikli bilgile-
re, ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile kurumumuz
arasındaki işbirliği protokolüne kitabın ekleri arasında yer ve-
rilmiştir.
Bu kitabın ortaya çıkmasında katkıları bulunan Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı’na, proje uygula-
yıcısı eğiticiler ile gönül elçilerine teşekkürü borç biliriz.
	
TDV KAGEM
kitap01 -8243.indd 13 02.04.2014 14:07:10
kitap01 -8243.indd 14 02.04.2014 14:07:12
BİRİNCİ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 15 02.04.2014 14:07:13
“Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki:
Onları iyi yetiştirmek yüz üstü bırakmaktan
daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte
yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.”
BAKARA, 2/220
G
“Yetime kol kanat geren kimse ve
ben cennette yan yana olacağız.”
BUHÂRÎ, “TALÂK” , 25
kitap01 -8243.indd 16 02.04.2014 14:07:14
17
Din: İnsana, Varlığa Rahmet
Yüce Rabbimiz, nihayetsiz merhamet ve şefkat sahibidir.1
O’nun
insanlığa yaptığı son çağrı olan Kur’an-ı Kerim’ın temel vasıf-
larından biri rahmet oluşudur.2
Göndereni ve insanlığa tebliğ
ettiği mesajı rahmet ve merhamet karakterli olan Allah Resulü
de elbette ki bu vasıftan uzak kalamazdı. Nitekim Yüce Kur’an,
onun da âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bizlere haber
verir.3
Bütün bu tespitleri birlikte düşündüğümüzde, bu dinin
mensuplarından talep ettiği hayat tarzının da, şefkat ve merha-
met karakterli olması gerektiği sonucuna varırız.
Peygamberlerin davet mücadeleleri iki amaç etrafında toplanır:
İnsanın rabbiyle ve insanın insanla olan ilişkilerini düzenle-
mek. Peygamberler, bir taraftan insanı yalnızca Allah’a ibadet/
kulluk etmeye, sahte ilahların tasallutundan onu kurtarmaya
davet etmişlerdir. Diğer taraftan da insanın ezilmesine, şeref ve
haysiyetinin örselenmesine yol açan sosyal şartları değiştirmek
için çalışmışlardır. Nitekim dinin bu temel yaklaşımı, şu şekilde
de özetlenmiştir: İslam; Allah Teâlâ’yı tazim etmek, yani bütün
eksiklik ve noksanlıklardan O’nu tenzih etmek, kullarına da
iyilik ve ihsanda bulunmaktır.
1	 Fatiha, 1/3.
2	 Yunus, 10/57.
3	 Enbiya, 21/107.
Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı
Diyanet İşleri Başkanlığı
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ
ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ
kitap01 -8243.indd 17 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK18
Mazlumların korunması, İlâhî İrade’nin bir gereğidir.4
Bu da
kültürümüze “Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var-
dır” ifadeleriyle geçmiştir. Bu temel yaklaşımın bir neticesi ola-
rak da Peygamberlere mazlumları, kimsesizleri koruma görevi
verilmiştir. Rabbimiz elçilerine, çaresiz kalmış insanların elin-
den tutmalarını, insan onuruna yakışır şerefli bir hayat sürme-
leri için çaba sarf etmelerini emretmiştir.
Peygamberler, haksızlığın, sömürünün olmadığı, yardımlaşma
ve dayanışma gibi değerlerin yaygınlaştığı bir toplum için ça-
lışmışlardır. Bütün bunlar teoride kalmamış, ilk müminlerin
oluşturduğu cemiyet hayatında ideal manada uygulanmıştır.
Böylece peygamberlerin çevresinde adalete bağlı, aynı zamanda
merhamet duygusuyla dopdolu insanlar yetişmiştir. Çünkü ne-
bevî uygulamada Allah’ın hakkı önemli olduğu gibi kul hakkı
da önemlidir.
Hz. Peygamber: Yetimlerin,
Kimsesizlerin Sığınağı
Daha ilk surelerde yetimin elinden tutması, ona destekçi ol-
ması, Resul-i Ekrem Efendimize emredilmiştir. Çünkü savaş-
larda yahut da şu veya bu şekilde anne babaları vefat eden
çocukların mallarına yakınları tarafından el konuyor, haksız
bir muameleye maruz kalıyorlardı. Bu sosyal bir yaraydı. Top-
lumun en zayıf ve güçsüz kesimi böyle bir muameleye maruz
kalıyordu. Herkesin gözü önünde yetim malı yeniyor, hak ve
hukuku çiğneniyordu. Ne var ki onların ağlayıp sızlamalarını
işitecek, onlara sahip çıkacak bir makam, bir mevki de yoktu.
Korumasız bir durumda bulunuyorlardı. Çünkü “Vurgun vu-
ranındır” kabilinden bir sistem hâkimdi. İşte böyle bir ortam-
da Allah’ın elçisi gönderilmiş, ilk vahiyler gelmeye başlamıştı.
Hz. Peygambere kendisinin de bir yetim olduğu ve Rabbinin
4	 Kasas, 28/5-6.
kitap01 -8243.indd 18 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 19
kendisini himaye edip koruduğu hatırlatılarak yetimlere kötü
davranmaması emredilmiştir.5
“Yetim” Arapçada “yalnız, tek başına kalan” kimse demekti.
“Yavaş giden, geride kalan” anlamına da gelmekte idi. Artık
Rahmet Elçisi, yetimlerin dışlanmasına fırsat vermeyecek; yal-
nızlıklarını gidererek onlara dost olacaktı. Yine hayat mücade-
lesinde yetimler geride kalmıştı. Artık peygamber ellerinden
tutacak, engelleri aşıp herkesle beraber Allah yolunda koşmayı
onlara öğretecekti.
İslam davetinin geldiği dönemlerde kadınlar ve yetimler risk
guruplarını oluşturuyordu. Hak ve hukuk ihlallerinden en fazla
mağdur olan kesimler onlardı. Acımasız hayat şartları altın-
da korumasız ve çaresiz idiler. Kabile savaşlarının doğurdu-
ğu olumsuz şartlar, iyice onları bunaltmış, canlarından dahi
bezdirmişti. İşte bu ortamda gelen İslam daveti, yetimleri ve
kadınları himaye etmiştir. İlgili Kur’an ayetleri, yine Peygamber
Efendimizin söz ve uygulamaları bunun apaçık belgeleridir.
Yetimlerle ilgili olarak gelen ilk ayetlerde şu uyarıların yapıl-
dığını görüyoruz: “Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.”6
“Sakın yetimi aşağılama.”7
“Gördün mü o hesap ve ceza gününü
yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özen-
dirmeyen kimsedir.”8
Tekrarlanan bu uyarılarla yetimler hakkında bir farkındalık
oluşturulmuştur. Kanayan toplumsal yaraya dikkatler çekil-
miştir. Bizzat Allah Resulü’nün kendi yetimlik tecrübesinden
işe başlanmıştır. Çünkü o öksüz kalmanın ne demek olduğunu
çok iyi biliyordu. Doğmadan önce babasını, çocuk yaşında iken
de annesini kaybetmişti. Dolayısıyla o, anne baba yokluğunun,
onların sevgi ve şefkatinden mahrum kalmanın, çocuğun ruh
5	 Duha, 93/9.
6	 Fecr, 89/17.
7	 Duhâ, 93/6.
8	 Mâûn, 107/1-3.
kitap01 -8243.indd 19 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK20
dünyasında açtığı yaraların acısını bilfiil çekmişti. Onların nasıl
tedavi edileceğini de pekâlâ biliyordu. Bu açıdan, konunun
İslam davetinin lideri olan peygamberin şahsında ele alınması,
oldukça anlamlı ve hikmetli bir yaklaşımdı.
Aslında Kur’an’ın bu yaklaşım tarzı, sadece Hz. Peygamber’in
şahsıyla da sınırlı değildi. İlâhî İrade, genelde bütün Müslü-
manların konuya iyice nüfuz etmelerini ve kimsesiz yetim ço-
cukların problemlerini dert edinmelerini istiyordu. Bu amaçla
da onlara kendi çocuklarının yetim kaldıklarını farz edip bu
durumu hayal etmelerini tavsiye ediyordu. Böylece Kur’an, ye-
timlerin içerisinde bulundukları halet-i ruhiye ile müminlerin
empati kurmalarını, benzer bir durumla karşılaşmalarının ne
derece tedirgin edici olduğunu onlara hatırlatıyordu.
Kur’an, muhatapların acıma ve şefkat duygularını harekete ge-
çirmenin en etkili metodunu kullanmaktaydı. Çünkü bir baba
açısından, kendisinin vefat etmesi ve henüz ihtiyaçlarını kar-
şılayabilecek çağda olmayan aciz, biçare çocuklarını başkaları-
nın eline bakar bir vaziyette terk etmesi, oldukça etkileyici ve
dokunaklı bir durumdu. İşte Yüce Kur’an, müminlere kendi
çocuklarının da aynı duruma düşebileceklerini hatırlatarak,
merhamet duygularının ve vicdani hassasiyetlerinin uyanma-
sını hedefliyor ve şöyle diyordu: “Arkalarında eli ermez, gücü
yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların halleri nice
olur diye endişe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece
korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından sakınsınlar ve doğru
söz söylesinler.”9
Kur’an, yetimlere ve kimsesizlere yardımcı olmanın, onlara gü-
zel imkânlar sağlayıp durumlarını düzeltmenin çok hayırlı bir
amel olduğunu bizlere bildirir. Yetimlerin müminlerin “kar-
deşleri” olduğunu, dolayısıyla aynı çatı altında onlarla beraber
yaşamanın önemini vurgular.10
İnsan olan nasıl ki kardeşini
atamazsa, din kardeşini de atamaz, kardeşlik hukukunu çiğ-
9	 Nisa, 4/9.
10	 Bakara, 2/220.
kitap01 -8243.indd 20 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 21
neyemez. Çünkü kardeşlik hukuku, kardeşin durumunu dü-
zeltmek ve onun yararına çalışmaktır. Aksi halde onlar kardeş
değil, bir yabancı veya bir düşman olarak yetişebilirler. Bu ise
sosyal hayatımızda büyük gedikler açabilir.11
Ayette “kardeş” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Çün-
kü insan, ahlaki değerleri iyice özümsemediği zaman, dışla-
maya ve ötekileştirmeye eğilimlidir. Adalet ve ölçülü olmaktan
sapabilir. İşte böyle bir muameleye maruz kalmaması için, ök-
süzle ilgili olarak Kur’an’ın burada özellikle “kardeş” kelimesini
kullandığı düşünülebilir. Bununla yetimi hafife alıcı bir algıyı
veya önyargıyı önlemeyi ve ailenin asli bir üyesi olarak onu
görmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.
Yine bu bağlamda Hz. Peygamberin “Allah’tan korkun, çocuk-
larınız arasında adaletli olun”12
uyarısını unutmamak gerekir.
Sıcak aile ortamının sunduğu imkânlarla büyüyen şanslı bir
çocuk kadar korunmaya muhtaç ve ezilmiş bir çocuk da aynı
hakları beraberinde taşıyarak dünyaya gelir. Peygamber Efen-
dimizin “Her hak sahibine hakkını ver!”13
buyruğu kulaklardan
silinmemelidir.14
Aksi bir davranışın, yetim çocuğun duygula-
rını yaralayacağı, onun narin kişiliği üzerinde telafisi mümkün
olmayan tahrip edici etkiler yapacağı muhakkaktır.
Bu yaklaşımla İslam, yetimlerin horlanmasını, dışlanmasını, kı-
saca hak etmedikleri bir muameleye maruz kalmalarını engelle-
meyi amaçlamaktadır. Yetimlerin bulundukları evde kendilerini
bir sığıntı gibi hissetmemeleri gerekir. Böyle bir psikoloji ile
büyüyenler, güçsüz, zayıf ve cılız yetişir, bu nedenle güçlü ve
11	 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Matbaa-i Ebüzziya,
İstanbul 1935, I, 768.
12	 Müslim, Hibe, 13.
13	 Buhari, Savm, 51.
14	 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara 2012, IV, 138.
kitap01 -8243.indd 21 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK22
yaralı bireyler olamazlar. Güçsüz birey ise topluma her zaman
yüktür, dezavantajlıdır.15
Yine bu bağlamda Kur’an, yetimlerin, kimsesizlerin onurlarını
rencide edici şekilde davranmamanın16
onlara iyi şekilde mu-
amele dip güzel söz söylemenin17
haklarıyla ilgili konularda
en adil şekilde hareket etmenin18
gerekliliğini bizlere anlatır.
“Çünkü hakları görmezden gelinerek ezilen çocuk, güveni, ada-
letin güzelliğini ve hak ettiğine kavuşmanın mutluluğunu ta-
damayacaktır. Daha da kötüsü, ileride kendinden zayıf olanları
ezmeyi öğrenecek, yetersiz bir insan olarak kendisi gibi yetersiz
evlatlar yetiştirecektir. Böylesine olumsuz bir döngünün toplu-
mun geleceğini ne derece kötü etkileyeceği ortadadır. O halde
çocuğun, bir insan olarak doğuştan sahip olduğu hakları çiğ-
nenmemelidir. Layık olduğu değeri hissetmesi sağlanmalıdır.”19
Ensar da muhacirleri koruyup kayırmıştı
Konumuzla ilgili olarak Medineli Ensar’ın da hatırlanması ge-
rekir: Çünkü onlar, yoksulun, çaresizin elinden tutulması ve
korunması konusunda eşsiz bir örnek ortaya koymuşlardır.
Çünkü onlar Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirleri
bağırlarına basmış, evlerinde onları ağırlamışlardı. Muhacirler,
evlerini, barklarını, eşlerini, çocuklarını Mekke’de bırakarak
bu şehre göçmüşlerdi. Medine’ye vardıklarında, ne başlarını
sokacakları bir evleri ne de karınlarını doyuracakları bir işleri,
bir tezgâhları vardı.
İşte tam bu sırada Allah’ın elçisi Muhammed (s.a.v.), tarihte
emsali görülmemiş bir iş yaptı. Mekke’den gelen Muhacirlerle
Medine’deki Ensarı birbirine kardeş ilan etti. Bu, insanlık dur-
15	 Cemal Ağırman, “Fert ve Toplumun Yetim ve Öksüzlere Karşı Sorumlu-
lukları,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 100.
16	 Mâun, 107/1-3.
17	 Bakara, 2/83.
18	 İsra, 17/34.
19	 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara, 2012, IV, 133.
kitap01 -8243.indd 22 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 23
dukça, erdemli bir hayat yaşamak isteyenlerin, ilham alacakları
eşsiz bir yardımlaşma örneğiydi.
Ensar, Muhacirlere kapılarını ve gönüllerini açtı, mallarını on-
larla paylaştı. Bu sırada göz kamaştıracak örnekler yaşandı.
Meselâ Ensarın en zenginlerinden biri olan Sa’d b. Rabî’, tüm
servetini ortaya koyarak kendisine kardeş ilan edilen Abdur-
rahman b. Avf’a şöyle dedi: “Bunların yarısı senin, yarısı da
benim; istediğin gibi harcayabilirsin.”20
Medine’nin kutlu yer-
lileri Ensar, Allah’ın elçisine gelerek “Hurmalıklarımızı muha-
cir kardeşlerimizle aramızda paylaştır” dediler.21
Başlangıçta
muhacirler, kardeş ilan edildikleri Ensarın malına dahi varis
oluyordu. Ancak bu daha sonra kaldırıldı 22
aralarındaki yar-
dımlaşma ise devam etti.
Kur’an, bu tabloyu şu ifadelerle ebedileştirmiştir: “Bunlardan
önce Medine’yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldele-
rine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden
ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta ken-
dileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara
verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala
düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa
erenler onlar olacaklardır.”23
Müminler: Merhamet Topluluğu
Merhamet duygusu, bozulmamış fıtratların bir özelliğidir. As-
lında bu vasıf, doğuştan gelir ve insanlarda bir şekilde bulu-
nur. Ancak almış oldukları eğitime göre güçlenir veya zayıflar.
Merhamet duygusu gelişmiş kişiler, insanların yaşadıkları ıs-
tırapları daha derinden hisseder. Onların dertleriyle dertlenir.
Sorumluluk hissi ve vicdanı harekete geçer. Neticede destekçi
ve yardımcı olmaya başlar. Sadece duygu olarak kalan şefkat ve
20	 Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 50
21	 Buhari, Müzaraa, 5.
22	 Buhari, Kefâlet, 2; Feraiz, 16.
23	 Haşr, 59/8-9.
kitap01 -8243.indd 23 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK24
merhamet, pratiğe dönüşmedikçe erdemli bir davranış haline
gelmez.
Yüce Allah, insana sonsuz lütuf ve inayetiyle merhamette bu-
lunmuştur. İnsandan istenen de kendi hemcinslerine karşı iyi-
likle ve güzellikle muamele etmesidir. Nitekim zenginliğiyle
şöhret bulmuş Karun’un şahsında insana şu çağrı yapılır: “Al-
lah’ın sana iyilik ve ihsanda bulunduğun gibi, sen de (insanla-
ra) iyilik ve ihsanda bulun”.24
Diğer taraftan Rabbimiz, insana
olan rahmetinin devamlılığını kullarının birbirine olan mer-
hametine bağlamıştır. Elçisi yoluyla da “İnsanlara merhamet
etmeyene Allah merhamet etmez”25
uyarısı bizlere yapılmıştır.
Yine aynı mealde Rahmet Elçisi şöyle buyurmuştur: “Allah mer-
hametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryü-
zündekilere karşı merhametli olun ki semada bulunanlar da size
rahmet etsinler.”26
“Kul, mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye
devam ettiği müddetçe, Allah Teâlâ da onun ihtiyacını giderir.”27
Rabbimiz, elçisine müminlere kol kanat germesini, onlara şef-
katle muamele etmesini emreder.28
Resul-i Ekrem’in örnek dav-
ranışları, Müslümanlar arasındaki ilişkilerin de böyle olması
gerektiğini bizlere anlatır. Nitekim bir başka ayette müminlerin
birbirlerine karşı son derece şefkatli ve merhametli oldukları
ifade edilir.29
Aslında Rabbimizin muradı, Müslümanların bir merhamet top-
lumu meydana getirmeleridir. Çünkü gönülden Allah’a bağ-
lı müminlerin, birbirine sabrı ve merhameti tavsiye ettikleri
belirtilir.”30
Kısaca dini hayat, merhametli olmayı gerektirir.
24	 Kasas, 28/77.
25	 Buhârî, Tevhid, 2.
26	 Tirmizî, Birr, 16.
27	 Müslim, Birr ve Sıla, 58.
28	 Hicr, 15/88.
29	 Fetih, 48/29.
30	 Beled, 90/17.
kitap01 -8243.indd 24 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 25
Dolayısıyla acımasızlık ve katı kalplilikle Allah Teâlâ’nın razı
olduğu bir hayatın sürdürülmesi mümkün değildir.
Ebedi saadete erişecek bahtiyar kulların özelliklerinden biri,
yetimlere yardımcı olmaları, aç açık kalmış fakirleri koruyup
gözetmeleridir. Bunlar, zoru başaran, Allah’ın samimi kulla-
rıdır. Çünkü kıtlığın hüküm sürdüğü, fakirliğin yaygınlaştığı
bir zamanda bu faziletli davranışı gösterirler. İhtiyaçları olsa
da başkalarını düşünürler. Kimsesizlerin, yoksulların derdine
ortak olup onları kayırırlar. Böylece sarp yokuşu aşıp zirve-
ye tırmanma erdemini gösterirler. İşte bunlar, hesap gününde
amel defterleri sağdan verilecek talihli kimselerdir.
Konu, Yüce Kur’an’da şu şekilde dile getirilmektedir: “Sarp
yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köleyi, bir esiri hür-
riyetine kavuşturmaktır! Kıtlık zamanında yemek yedirmektir.
Yakınlığı olan bir yetimi, Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan,
barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. Hem sarp
yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi
vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. İşte hesap defterleri sağ
ellerine verilecek olanlar bunlardır.” 31
Evet, bu kimseler, hiçbir şeyin gizli, saklı kalmayacağı, her
şeyin ortaya döküleceği hesap gününde kurtuluşa eren kim-
selerdir. Amel defterleri bunlara sağ taraflarından verilecektir.
Sevinçle “Bakın amel defterim burada, buyurun okuyun!” diye-
ceklerdir. Artık onlar mutlu sona ermişlerdir. Çünkü dünyada
erdemli bir hayat sürdüler. Cömertliği ve paylaşmayı bildiler.
Bencilleşip çevrelerine karşı kör ve sağır kalmadılar. Aksine
kimsesize destekçi, fakire, yoksula yardımcı oldular. İşte bu
kimseler, hesap gününde sevinç içerisinde olacaklardır; sınırsız
güzellikler yurdu cennete yerleştirilecek, orada huzur ve mut-
luluk dolu bir hayat süreceklerdir.32
31	 Beled, 90/11-18.
32	 Hâkka, 69/19-23.
kitap01 -8243.indd 25 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK26
Hz. Peygamber mübarek sözlerinde Müslüman fertlerin birbiri-
ne karşı olan tutumlarını şöyle açıklar: “Müminler birbirlerine
muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir beden
gibidir. O bedenin tek bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer
organları da acı çekerler.”33
Bu beyanlarıyla Hz. Peygamber, Müslüman’ın çevresine karşı
sorumsuz kalamayacağını belirtir. Çünkü o, bencil duygularına
mahkûm, kendini aşamamış birisi değildir. Vicdani hassasiyet-
lerini ve gönül zenginliğini kaybetmemiştir. Aksine yaşanan
musibetler karşısında sorumluluğunun idrakindedir. İnsanlığa
karşı olan vazifesinin gereğini yerine getirdiği ölçüde varoluş
amacına ulaştığını düşünür. Bu yönüyle insanlarla ve toplumsal
ruhla empati kurabilen bir duyarlılığa sahiptir.
Müslüman, yalnız kendisi için seven yalnız kendisi için korkan
birisi olamaz. Kendi menfaatine en ufak bir halel geldiğinde
çevresini ayağa kaldıran ancak etrafında feryatlar ve iniltiler
yükselirken kulaklarını bunlara tıkayan birisi hiç olamaz. Ak-
sine o, diğer insanların menfaatleriyle sevinen, zarar görmeleri
halinde üzülen, başarılarıyla mutlu olan, dertleriyle dertlenen
bir olgunluk düzeyine sahiptir.
Bu anlamda Müslüman, toplumun adeta canlı bir organı gi-
bidir. Diğer Müslümanların çektiği acı ve sızıları yüreğinin ta
derinliklerinde hisseder. Tıpkı, aynı zamanda bir Kur’an şairi
olan Mehmet Akif’in şu dizelerinde tasvir ettiği gibi:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! 
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.  
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!  
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
Yetimlerin, kimsesizlerin elinden tutmak, onları doyurmak Al-
lah’ın has kullarının özelliğidir. Onlar, ahiret âleminde sonsuz
nimet ve güzellikleri tadacak, esenlik ve mutluluk yurdunun
33	 Müslim, Birr, 66.
kitap01 -8243.indd 26 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 27
kalıcı sakinleri olacaklardır. Çünkü onlar, dehşetli kıyamet gü-
nünün korku ve endişesini dünya hayatında iken taşırlardı.
Dolayısıyla ihtiyaç duymalarına ve yemek istemelerine rağmen,
yoksulları, yetimleri kendilerine tercih eder ve önce onları do-
yururlardı. Bunu yaparken de, Mevla’nın hoşnutluğu dışında
hiçbir karşılık ve beklenti içerisinde olmazlardı. Yani yetim-
leri, yoksulları doyurmaları, kayırmaları, onlar üzerinde bir
başa kakmaya, eziyet ve incitmeye dönüşmezdi. Çünkü onların
beklentisi bu dünyada değil, ahirete yönelikti. Bütün dertleri,
o haşin ve belalı kıyamet gününde rablerine verecekleri he-
saptan alınlarının akıyla çıkmak ve ebedi kurtuluşa erenlerden
olmaktı.
İşte bu samimiyetleri ve teslimiyetleri dolayısıyla Allah Teâlâ
onları hesap gününün dehşetinden koruyacak, yüzlerini nura,
gönüllerini mutluluk ve sürura gark edecektir. Konu, Kur’an’ın
ifadeleriyle şu şekilde dile getirilmektedir: “Kendileri ihtiyaç
duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için
fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: “Biz size sırf
Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık isteme-
diğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, yüzleri ekşiten
asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.” Allah da
onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönül-
lerine sürûr verir.”34
Aile: Vazgeçilmez Korunak
Yüce Allah, aile yuvasını bir huzur kaynağı yaptı.35
Karı-koca
arasında mükemmel bir uyum var etti. Biyolojik ve psikolojik
yönden eşsiz bir tamamlayıcılık lütfetti. İnsana, birbirini bü-
tünleyen eşler halinde yuva kurarak mutlu olmayı nasip etti.
Sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla karı-kocayı birbirine
34	 İnsan, 76/5-11.
35	 Nahl, 16/80.
kitap01 -8243.indd 27 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK28
raptetti.36
Mutluluk kaynağı yavrular armağan ederek aradaki
bağlılığın iyice gelişmesini ihsan etti.37
Aile, çocuklar için yeri doldurulmaz bir nimet ve güzellik kay-
nağıdır. Çocuklar, insani duygu ve değerlerini esas itibariyle
ailede kazanır. Temel orasıdır. Hamur orada yoğrulur, karakter
orada şekillenir. İnsanların yetişkinliklerindeki kişilikleri ve
ahlakî kimlikleri aileden alınan değerler üzerine kurulur. Ruh
sağlığı yerinde, özgüven sahibi çocuklar sağlam ailelerde yetişir.
Çünkü orada sevgiye ve ilgiye kanarlar; paylaşma ve yardım-
laşmayı öğrenirler.
Aile, çocuklar için aynı zamanda bir korunaktır. Aslında ko-
ruma, korunma, kâinatta geçerli olan bir yaratılış kanunudur.
Canlılarda, bitkilerde, meyvelerde koruma sistemleri vardır.
Tehlikelere ve zararlara karşı bu sayede korunurlar. Hayvan-
ların kendilerini zararlardan koruyan derileri vardır. Üzüm ta-
nesinin üzerini kaplayan incecik saydam zar da, üzümün içini
buharlaşmaktan korur.
Bu tür sistemler, cevizde, portakalda olduğu gibi muzda, kar-
puzda da vardır. Yerde yürüyen, havada uçan, suda yüzen hay-
vanlardan hangisini düşünürsek düşünelim, bir koruma sistemi
vardır. Kısaca Rabbimiz, yarattığı varlıkların zarar görmemesi
için, her birini kendi yapısı ve amacına göre koruma altına
almıştır. Aynı şekilde bir canlı olarak insan da eşsiz koruma
sistemleriyle donatılmıştır.
Kur’an’ın beyanlarına göre aile de karı koca birbirlerine karşı el-
bise mesabesindedirler.38
Yani birbirlerini korurlar. Elbise nasıl
ki sıcaktan soğuktan ve dışarıdan gelecek bir takım zararlardan
bedeni korursa, karı, koca da haramdan, iffetsizlikten, ayıplar-
dan, birbirlerini korurlar.
36	 Rum, 30/21.
37	 Nahl, 16/72.
38	 Bakara, 2/187.
kitap01 -8243.indd 28 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 29
İnsan, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak da ailenin koruması
altındadır. Yüce Kudret, insan yavrusunu önce anne rahminde
muhafaza eder, çocuk burada büyüyüp gelişir. Dünyaya gelince
de aile ortamı onun için bir sığınak olur. Onu dış tehlikelerden
ve zararlardan, davranış bozukluklarından, korkulardan, sevgi-
sizlikten ve güven yoksunluğundan korur.
Aile yuvası, adeta sağanak yağmurdan koruyan bir şemsiye,
savaşta sığınılan bir kalkan gibidir. Çocukları içki, uyuşturucu
vb. bağımlılıklardan, ideolojik sapmalardan, maneviyatı yok
eden cereyanlardan korur. Bu anlamda aile, çocuklar için eş-
siz bir sığınaktır. Çocuğu, geleceğini karartabilecek, imanını
çalabilecek isyan dalgalarından, günah kasırgalarından korur.
Orada bulduğu huzuru, güveni ve rahatı çocuk başka bir yerde
bulamaz.
Aile ocağı, çocuğun vazgeçilmez barınağıdır. Onu, sevgisizlik
ve merhametsizlik çöllerinde kaybolmaktan kurtarır. Çünkü
paylaşmayı, kaynaşmayı ona öğretir. Ruhunda kopan huzur-
suzluk, korku ve bencillik fırtınalarını dindirir. Zira huzur ve
güven içerisinde serpilip gelişme imkânını ona sağlar. Kendine,
arkadaşlarına yabancılaşmaktan onu alıkoyar. Çünkü kendisiyle
ve çevresiyle barışık olmayı ona öğretir. Bütün bu özellikleri ile
aile, çocuğun olmazsa olmaz korunağıdır.
Aile ocağı, bütün bu güzellikleri ile Allah Teâlâ’nın insana eşsiz
bir lütfudur. İnsanlar orada kendileri için değil, anneleri, baba-
ları, kardeş ve evlatları için yaşarlar. İnsanın ruhunu doyuran,
aklını geliştiren, vicdanını olgunlaştıran böyle bir ortamın ben-
zerini oluşturmak mümkün değildir.
Eğer aile ocağı, bir de Kur’an’ın manevi atmosferi ile süslenirse,
işte o ev huzur, sükûn ve rahmetin de ocağı olur. Melekler orayı
kuşatır, ev sakinlerinin rahmete nail olması ve bağışlanması için
niyazda bulunurlar.
Böyle bir evde her namaz vaktinde manevi bir iklim yaşanır. Kı-
yamlarla Allah Teâlâ’ya verilen kulluk sözleri tazelenir. Rükû ve
kitap01 -8243.indd 29 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK30
secdelerle Yaratıcıya olan sadakat ve itaat duyguları pekiştirilir.
Neticede aile yuvasında içten ve samimi dualarla anne, baba ve
çocuklar hep beraber manevi bir havayı teneffüs ederler.
Bu ev, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, rahmetini lütfettiği hayırlı
evlerden biridir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’ın razı olduğu
bu hayırlı evlerden bir diğerini daha bizlere müjdelemektedir.
İşte o da, içinde kendisine iyi davranılan, başı okşanan yetimin
bulunduğu evdir.39
Çocuklar: Geleceğimiz
İnsan, diğer canlılardan farklı olarak geleceğini düşünür, plan-
lar yapar. Bu dünyada bir iz, kendini hatırlatacak bir eser bı-
rakmak ister. Bu amaçla da çalışır, didinir, istikbaline yatırım
yapar. Bırakacağı çocuklarıyla adının anılmasını, neslinin de-
vam etmesini temenni eder. Kendisini istikbale taşıyacak eserler
bıraktıkça da mutlu olur. Kısaca insan hep geleceğe uzanmayı,
ebediliklere tutunmayı arzular. Bunlar, her bir insanın taşıdığı
fıtrî, yaratılıştan getirdiği duygu ve yönelişlerdir.
Peygamberler de bu hayalleri yaşamış, bu duyguları taşımış-
lardır. Ancak onların geleceğe bakışı, hep manevi merkezli,
Allah’ın rızasını kazanma ve O’na yaklaşma amaçlı olmuştur.
Hz. Zekeriya da o peygamberlerden biri idi. Yaşı ilerlemişti.
Ancak endişeli idi. Bu dünyadan göçüp gittikten sonra, yerine
geçecek yakınlarının tutum ve davranışları onu kaygılandırıyor-
du. İşin üzücü tarafı, çocuğu da yoktu. Çünkü hanımı kısırdı,
çocuk sahibi olamamıştı.
İşte Zekeriya Peygamber bu duygular içerisinde Gerçek Dost’a
yönelmiş ve “Ey Rabbim! Lütuf ve kereminin bir eseri olarak
yerime geçecek bir evlat bana nasip eyle. Bu öyle bir evlat olsun
ki benim ve Yakup ailesinin manevi mirasına sahip çıksın. Ey
Rabbim! Onu hoşnut olduğun kullarından eyle” diyerek yalva-
39	 İbn Mace, Edeb, 6.
kitap01 -8243.indd 30 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 31
rıp yakarmıştı. Bunun üzerine melekler ona Yahya adında bir
çocuk müjdelemişlerdi.40
Vaktiyle melekler, uzun yıllar çocuk sahibi olamamış ve iyice
ihtiyarlamış Hz. İbrahim’e İshak adında bir evladı, daha sonra
da Yakup adında bir torunu müjdelemişlerdi. Yaşlanmış eşi
Sare de bu haberi duyunca çığlık atmış ve büyük bir sevinçle
bunu karşılamıştı.41
Şüphesiz ki fertler gibi toplumlar da istikballerini düşünür,
geleceğe yatırım yaparlar. Bu uğurda genç nesillere de önem-
li bir anlam ve misyon yüklerler. Onların eğitimi ve öğretimi
konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar. Hele hele top-
lumları felç eden ideoloji, akım ve bağımlılıklara kurban edil-
melerine asla razı olmazlar. Çünkü bilirler ki, gençlik büyük
bir potansiyeldir. Dolayısıyla gençliğin ihmal edilmesi, milletin
geleceği açısından telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açar.
Eğitilmesi ise, maddi ve manevi alanlarda yeni gelişmelere ve
medeniyetlerin inkişafına vesile olur.
Çocuklar, evlerin gülü, gönüllerin sürurudur. Annelerin duası,
büyüklerin sevgisidir. Bazen hayatın süsü, bazen de imtihan ve-
silesidir. Kimi zaman sevgi tomurcuğu, kimi zaman ömür tör-
püsüdür. Eğitilirse, geleceğin düşünürü, bilim adamıdır. Yahut
insanlık çapında şöhret sahibi bir sanatçı veya edebiyatçıdır.
Belki de toplumu badirelerden çekip çıkaran bir siyasetçidir.
Yahut da insanlığın barışına katkı sağlayan seçkin bir liderdir.
Evet, çocuklar mümbit bir arazidir; bakarsan bağ, bakmasan
dağ olur. İşlersen cevher elde edersin, ihmal edersen çile çeker-
sin. Eğitirsen, ailesine topluma, insanlığa faydalı bir fert olur.
Sokağa bırakırsan, şiddet olur, bomba olur, velhasıl başına bela
ve musibet olur.
40	 Meryem, 19/3-7.
41	 Hûd, 11/71-72.
kitap01 -8243.indd 31 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK32
Kimsesiz Çocuklar: İmtihanımız
Saadet Asrında çocukların ailelerinden kopmaları, genelde
savaşlarda veya barış halinde anne ve babalarının ölmesi ile
oluyordu. Bunlar da, “yetim” olarak isimlendirilmekte idi. O
dönemlerde bu çocuklar toplumun mağdur ve mazlumları idi.
Çünkü kendilerine kalan mirasa, yakınları tarafından el konu-
yordu. Kur’an’ın ilgili uyarıları, bu haksızlığın Araplar arasında
yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.42
Günümüzde ise çocukların, ailenin sıcak ortamından mahrum
kalmaları, sadece ebeveynin vefatı şeklinde olmuyor. Çünkü
çağdaş toplumlarda aile ve ekonomik hayatla ilgili başka so-
runlar da yaşanmaktadır. Dolayısıyla anne baba hayatta olduğu
halde, çocuklar ailenin güvenli ortamından değişik nedenlerle
kopabilmektedir. Bu yönüyle modern toplumlarda kimsesiz ve
korunmaya muhtaç çocukların sorunları daha farklı boyutlar
kazanmıştır. Ülkemizde 40 bin civarında sokak çocuğu oldu-
ğu belirtilmektedir. Bu rakamın daha yüksek olduğu şeklinde
rivayetler de vardır.43
Günümüzde yaşanan ailevi ve kültürel sorunlar, bu problemin
önümüzdeki yıllarda daha da tehlikeli boyutlar kazanacağına
işaret etmektedir. Çünkü modernleşme çabalarının, aile bağları
ve kültürel dokular üzerindeki yozlaştırıcı ve tahrip edici etkisi
gittikçe artmaktadır. Şu ifadeler, bu acı gerçeği açıkça ortaya
koymaktadır:
“Ailenin zayıflatılması en çok çocuklara zarar vermektedir.
Bugün dünya ölçeğinde aileden mahrum yetişen milyonlarca
çocuk, maalesef insani değerleri tanımadan büyümektedirler.
Onların önemli bir kesimi, sıcak bir yuvaya hasret, sokakları
mekân tutmuştur; fırsatçılık ve çıkarcılık ihtirasıyla yanan bir
ateş topu halinde büyümektedirler. Aileden kaçan çocukları,
42	 Enâm, 6/152; İsra, 17/34.
43	 Öner Ergenç, “Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar, Gençlerde Madde
Kullanımı ve Bağımlılığı,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, En-
sar, İstanbul, 2010, 65.
kitap01 -8243.indd 32 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 33
geleneklerin baskısından kurtulan özgürlük savaşçıları diye
yüreklendirmeye devam ettiğimiz müddetçe, bu ateş topunun
kucağımızda patlayacağında kuşku yoktur.”44
Kimsesizlik, herhalde hayatın en dramatik yönlerinden biri-
dir. İnsanın en önemli özelliği, kendi hemcinsleri ile kurduğu
ülfet ve muhabbet bağlarıdır. Dolayısıyla çevresinde konuşaca-
ğı, kaynaşacağı kimseler bulamaması, yalnızlığa terk edilmesi,
insan için ne kadar da ıstırap verici bir şeydir. Dayanacağı in-
sanların kişinin etrafından yok olması, dertlerini paylaşacağı
dostların tek tek kaybolması kadar acı ve ıstırap veren başka
ne olabilir? Bu tür insanlar, yaşama şevklerini ve heyecanlarını
yitirir, hayatları anlamsız bir hale gelir. Karamsarlığa kapılıp
kendilerine olan öz güvenlerini iyice kaybederler.
Hele bu yalnızlaşmayı, vefasızlığı, bir de ömrünün baharındaki
bir çocuk, bir genç yaşıyorsa, bunun duygulardaki tahribatı
daha da onarılmaz bir hal alır. Zira gençlik, hayatın hassas bir
dönemidir. Bu süreçte gencin, biyolojik ve psikolojik yapısında
olduğu gibi, dünya algısı ve düşüncesinde de değişme ve geliş-
meler olur. Çünkü çocukluktan ergenliğe geçiş söz konusudur.
Bu dönem, değişim ve arayış dönemi olduğu için, duygusal
gelgitler, kaygılar, korkular ve gelecek endişeleri yaşanır. Do-
layısıyla sıkıntılı ve sancılı bir süreçtir. Gerek yalnızlığa terk
edilmenin doğurduğu psikolojik bunalımlar, gerekse çocukluk
ve gençlik döneminin getirdiği problemleri birlikte düşündü-
ğümüzde, kimsesiz ve yetimlerin, ne kadar acı ve ıstıraplarla
dolu bir hayat yaşadıklarını daha iyi anlarız.
Günümüzde bazı aileler, karı-kocanın, zihinsel, bedensel ya
da psikolojik sorunları nedeniyle bütünlüklerini sürdüreme-
mektedirler. Yahut ekonomik yetersizlikler, boşanma, ölüm,
hükümlülük gibi sosyal sorunlar ailelerin dağılmasına neden
olmaktadır. Bu da, çocukların sahipsiz kalmalarına ve korun-
maya muhtaç hale gelmelerine yol açmaktadır. Zamanımızda
44	 Kemal Sandıkçı, “Bir Medeniyet Projesi Olarak Aile,” Çocuk Sorunları
ve İslam Sempozyumu, 35.
kitap01 -8243.indd 33 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK34
kimsesiz ve korumasız çocukların hırsızlık, kapkaç, cinayet,
fuhuş, uyuşturucu gibi karanlık işlerde suça itildikleri bilinen
bir gerçektir. Dolayısıyla çocukları sokağın bataklığına saplan-
maktan ve şer odaklarına yem olmaktan kurtarmak, önemli
görevlerimizdendir. Kapılarımızı ve gönüllerimizi yetimlere ve
kimsesiz çocuklara açmamız gerekir. Hatta bu hayırlı amelde
acele etmek müminlere yakışan ve Allah’a yaklaştıran erdem-
lice bir davranış olacaktır. Çünkü müminler, hayır konusunda
birbiriyle yarışan kimselerdir.45
Böylece kimsesiz çocuk, aile-
sinden kopmanın ruhunda doğurduğu kasırgaları bir ölçüde
dindirecek, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak, sevgi,
ilgi ve güven boşluğunu dolduracaktır.
Ülkemiz şartlarında bu çocukların bakım ve sorunlarıyla resmi
düzeyde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ilgilen-
mektedir. Bu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de bahsedilen
amaç doğrultusunda ilgili kurum ve birimlerle yardımlaşmak
ve toplumun desteğini almaktır. Söz konusu kurumun yaptığı
çalışmalardan biri de, “koruyucu aile” uygulamasını yaygınlaş-
tırmaktır. Bu uygulamada çocuk, öz ailesinin şartları iyileşin-
ceye kadar hayırsever başka bir ailenin yanında kalmakta ve
ihtiyaçları karşılanmaktadır.
Sonuç
Makaleme, merhum müfessir Hamdi Yazır’ın konumuzla ilgili
tespitleri ile son veriyorum: Müminleri izzet ve onur sahibi
yapan, Allah yolunda harcamada bulunmalarıdır. Fakirlere,
ihtiyaç sahiplerine yemek yedirmek suretiyle Allah katında
onların dereceleri yükselir. Yine Müslümanlar, fakir ve kimse-
sizlerle kendi aralarına mesafe koymayı değil, Mevla’dan onları
sevmeyi kendilerine nasip etmesini niyaz ederler. Nitekim Re-
sul-i Ekrem Efendimiz, “Rabbim, bana seni sevmeyi, fakirleri
sevmeyi nasip eyle” diye dua ederlerdi. İnsan ne kadar namaz
kılarsa kılsın, Allah için infak etmedikçe efendilik derecesine
45	 Müminûn, 23/61.
kitap01 -8243.indd 34 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 35
yükselemez. İnsanın izzet ve onur sahibi olması yemekle değil,
yedirmekle mümkündür. Kendileri tıka basa yiyip de Allah için
yedirmekten kaçınan, yanı başındaki komşusunun, toplumdaki
yoksulların ihtiyacını düşünmeyen tamahkârların insanlıkla bir
ilişkisi kalmaz. Gerçek zarara uğrayanlar da bunlardır. Böyle-
leri yüzünden de toplumda fitne ve fesat çıkar. Yeryüzünde
insan topluluklarını birbirine kırdıran kavgaların kökeninde
de, başkaları için infakta bulunmama problemi yatar. Düşük
toplulukların mücadelesi, hep yemek davası üzerinde dönüp
dolaşır. Bunlar hep “Ben yiyeyim, sen yeme” kavgasını verir-
ler. Yüksek toplulukların mücadeleleri ise, muhtaç olanların
ihtiyaçlarını gidermek ve Allah’a kulluk ederek yücelme yarışı
üzerinde olur.46
46	 Muhammed Hamdi Yazır, VI, 514.
kitap01 -8243.indd 35 02.04.2014 14:07:15
“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını
soruyorlar. De ki, hayır olarak ne harcarsanız
o ana baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda
kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız
gerçekten Allah onu en iyi bilendir.”
BAKARA, 2/215
G
“Müslümanların evleri arasında en hayırlı
ev, içinde kendisine iyi davranılan bir
yetimin bulunduğu evdir. En hayırsız
ev ise, içinde kendisine kötü davranılan
bir yetimin bulunduğu evdir.”
İBN MÂCE, “EDEB”, 6
kitap01 -8243.indd 36 02.04.2014 14:07:15
37
Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra Şahyar
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE
YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN
HIMÂYE EDILMESI
Yetimler, daima, toplumların en hassas, en biçare, en kırılgan
katmanını oluşturmuşlardır. Ya şehit bir babanın geriye bırak-
tığı emanetler, ya da hastalıktan, kazadan yahut beklenmedik
bir nedenden ötürü erken yaşta hayata veda eden ebeveynden
geri kalan acılı, hüzünlü, yalnız çocuklardır onlar. Ana baba
sevgisine, kucağına doyamamış, üstelik onların ölümlerine şa-
hitlik etmiştir minicik yürekleri. Bazen ana babalarından az ya
da çok bir miras kalmış olabilir. Bu miras çocukluk hayatların-
da tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri kadar bir başka
ağır yüktür onlar için. Bazen ebeveynden geriye hiçbir servet
kalmamış olur ki, bu fakirlik, onların çaresizlik ve acizliklerini
kat kat arttırır.
Bakıma muhtaç ve yetim çocuklar, tarihin her döneminde var
oldukları gibi, Hz. Peygamber döneminde de mevcuttular. Pey-
gamber’e inen çok sayıda ayet, yetim haklarından, yetimleri ko-
ruyup kollamaktan, onları incitmemekten söz etmiştir. Yetime
muamele, adeta insan ruhundaki iyilik ve kötülüğün bir aynası
olarak ifade edilmiştir:
“Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi
itip kakan kimsedir”1
ayeti, ahireti ve ahirette hesap vermeyi
inkâr eden kimsenin başlıca vasfının “yetimi itip kakmak” ol-
duğuna değinmiştir.
1	 el-Mâûn, 107/1-2
kitap01 -8243.indd 37 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK38
“Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz”2
ayeti de ca-
hiliye Araplarının yetimlere karşı muamelelerini sert bir dille
kınamış, akabinde yetim haklarını gözetmeyen kimselere kıya-
met, ahiret, cehennem azabı hatırlatılmıştır:
“Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin emri gelip me-
lekler saf saf dizildiği zaman. O gün cehennem getirilir, insan
yaptıklarını bir bir hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası
var.”3
İslam’ın ilk yıllarında nazil olan bu ayetlerde, insanlara ahiret
hayatının kaçınılmazlığı, yeni başlayacak bir hayat için henüz
dünyada iken hazırlık yapmanın gerekliliği anlatılmıştır:
“İşte o zaman insan: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp
gönderseydim, der.”4
ayeti, insanın ahiret hayatında pişmanlık
duymaması için güzel davranışlarda bulunmasının önemini
ortaya koyar. Kuşkusuz bu güzel davranışlar arasında “yeti-
mi gözetmek” ilk sıralarda bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an,
ahiret hayatında sonsuz mutluluğa erişen kimselerin yetimleri
gözettiklerinden söz etmiştir:
“İyiler, kâfur katılmış bir kadehten cennet şarabı içerler. Bu, Al-
lah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.
O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak
verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine
rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi
Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir
teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden
korkarız derler. İşte bu yüzden Allah, onları o günün fenalığın-
dan esirger, yüzlerine parlaklık gönüllerine sevinç verir.”5
Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken nazil olan ayetlerin önem-
li bir kısmı, Allah ve ahiret inancı ile ilgilidir. Dikkat çekici olan
2	 el-Fecr, 89/17
3	 el-Fecr, 89/21-23
4	 el-Fecr, 89/24
5	 el-İnsan, 76/5-11
kitap01 -8243.indd 38 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 39
husus, ahiret hayatındaki sonsuz mutluluk ya da perişanlıktan
söz eden, inanan ve inanmayan kimselerin dünyadaki yaşam
tarzlarından bahseden ve kıyaslamalar yapan bu ayetlerde “ye-
timlere karşı muamele” unsurunun sıklıkla karşımıza çıkma-
sıdır. Ayetler, yetimleri koruyup gözetmenin öneminden söz
ederken, bu durumu sadece insanlık gereği bir tavır olarak
ele almamış, bu tavrın ötesine taşıyarak, adeta “ahiret mutlu-
luğunun” anahtarı kabul etmiştir. Öte yandan, bu ayetlerin ilk
muhatabı olan Hz. Peygamber’e ve peygamberin şahsında tüm
insanlara oldukça önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır:
“Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”6
Evet, yetim haklarını inanç esasları ile bağdaştırarak anlatması
istenen peygamber bir yetim olarak dünyaya gelmiştir. Henüz
altı yaşlarında küçük bir çocukken annesini de kaybetmiş, ye-
timliğine bir de öksüzlük eklenmiştir. Onun bu hali, peygam-
beri seven tüm yürekleri burkar, ama bir yandan da dünyanın
sonuna değin tüm yetim ve öksüz çocuklar için bir dayanak,
bir teselli olur. Öyle ya, Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed de
bir yetimdir. Âlemlere rahmet olan son peygamber de annesiz
babasız büyümüştür. Bu nedenle yetimleri, kimsesiz çocukları,
bakıma ve himayeye muhtaç çocukları en iyi o anlar. Onların
dilini, onların halini en iyi o bilebilir. Nitekim ona yetimliğini
hatırlatan Rabbi, hemen bir başka hususu daha hatırlatır:
“Sakın yetimi aşağılama”7
Yetim büyüyen, bir yetimi aşağılayabilir mi? Ya da bir yetime
ümmet olan bir yetimi hakir görebilir mi? Yetimlere gözlerini
kapatabilir mi? Asla. Bilakis, etrafına bakınca ilk dikkatini çe-
ken yara, yetimler olur. Bir Müslüman için toplumda ilk önce
tedavi edilmesi gereken, her şeyden önce kapatılması gereken
yara, yetimin yaralı gönlüdür. Çünkü en çaresiz, en zayıf ve en
masum kişi yetim çocuktur. Himaye edilir, ihtiyaçları karşıla-
6	 ed-Duha, 93/6
7	 ed-Duha, 93/9
kitap01 -8243.indd 39 02.04.2014 14:07:15
KORUYUCU AİLE OLMAK40
nır, kendisine gelecek hazırlanırsa, o da başka yetimlere kucak
açan bir insan olacaktır. Ancak aile şefkatinden uzak, yalnızlığa
terk edilmiş, hakir görülen, kimsesizliği fırsat bilinerek hakları
elinden alınan bir çocuk olarak hayatını sürdürürse, gelecekte,
mutlu aileler, şefkatle büyütülmüş çocuklar belki de başlıca
rakibi ve düşmanı haline gelebilir. Mutsuz, ite kaka, muhtaç
ve biçare geçirilmiş bir çocukluğun ardından sağlıklı, başarılı,
toplumla barışık bir yetişkinliğin gelmesini beklemek ne kadar
gerçekçidir?
Bir yetim olarak dünyaya gelen ve kısa bir süre sonra annesini
de kaybeden son peygamber Hz. Muhammed, dedesi Abdul-
muttalib tarafından himaye edilmiş, boynu bükük ve biçare
bırakılmamıştır. Bu hayat hikâyesinde dikkat çekici bir başka
unsur bulunmaktadır. Asıl adı Şeybe olan, dede Abdulmuttalib
de sekiz yaşında yetim kalmış bir çocuktur. Babası Haşim vefat
edince Şeybe’yi amcası Muttalib himayesine almıştır. Muttalib,
Şeybe’yi Medine’den alıp yanında Mekke’ye götürünce, Mek-
keliler, kendisini himaye eden amcası Muttalib’in yanından hiç
ayrılmayan Şeybe’yi, Muttalib’in kölesi zannederek ona Mut-
talib’in kölesi anlamında “Abdulmuttalib” ismini vermişlerdi.
Bu nedenle peygamberimizin dedesi asıl adı Şeybe olmasına
rağmen, amcası Muttalib’in himayesinde büyüyen bir çocuk
olduğu için Abdulmuttalib adıyla bilinmiş ve tanınmıştır. Ab-
dulmuttalib’i amcası yetiştirmiş ve ölümüne yakın bir zamanda
kabile reisliği görevini ona devretmiştir. Yetim yeğenini himaye
eden amcanın, kendinden sonra kabile reisliğini de yeğenine
devretmesi, koruma altına aldığı yetimini gönülden sevdiğinin
önemli bir göstergesidir. Abdulmuttalib’in üstün karakterli,
adil, iyi kalpli ve saygın bir insan olmasında bu gönülden hi-
mayenin rolü dikkatlerden kaçmamalıdır. Nitekim yıllar sonra,
kendi torunu Muhammed yetim bir evlat olarak dünyaya gelin-
ce bu sefer himaye ve koruma sırası Abdulmuttalib’e geçmiştir.
O da torununu can-ı gönülden bağrına basmış, hayatının so-
nuna kadar Hz. Muhammed’e büyük ihtimam göstermiş, onu
kendi evlatlarından daha çok sevmiştir. Öyle ki kendi çocukla-
kitap01 -8243.indd 40 02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM 41
rını dahi oturtmadığı döşeğine torunu Muhammed’in oturma-
sından hiç rahatsız olmamıştır.8
Abdulmuttalib, vefatına yakın, yeğeni Muhammed’i oğlu Ebû
Talib’e vasiyet etmiştir. Ebû Talib, babası Abdulmuttalib’e bu
hususta bir vasiyetin gerekli olmadığını, yeğenini himaye et-
meyi zaten görev addettiğini ifade ederek bu vazifeyi seve seve
üstlenmişti.9
O günlerde Hz. Muhammed sekiz yaşlarında hem
yetim hem de öksüz bir çocuktu. Ebû Talib, yeğeni Muham-
med’i çok sever, onun iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı.
Hatta seyahatlerinde bile yanından ayırmazdı.10
Ebû Talib’in, yeğeni Muhammed’i koruyup kollarken en bü-
yük yardımcısı hanımı Fatıma bint Esed olmuştu. Peygamber
sonraki yıllarda, bir vefa göstergesi olarak yengesi Fatıma’yı sık
sık ziyaret ederdi. Aradan uzun yıllar geçip Hz. Muhammed,
Medine’ye hicret ettikten sonra amcasının hanımı Fatıma da
hicret eden kadınlar arasında yer almış, kısa bir süre sonra Me-
dine’de vefat etmişti. Resulullah, kendisini yetimken koruyup
kollayan bu hanımefendinin kefenlenmesi için kendi gömle-
ğini çıkarıp vermiş, defnetmeden önce bir süre kabrine girip
uzanmıştı. Sahabe şaşkınlık içinde peygamberin daha önce hiç
kimse için yapmadığı bu davranışlarının nedenini sordukların-
da o: “Amcam Ebû Talib’ten sonra bana en çok iyiliği dokunan
kimsedir. Onu cennet giysileri giymesi için kendi gömleğimle
kefenledim. Kabirde azap görmemesi için kabrine uzandım”
diye cevap vermişti.11
Hz. Peygamber’in amcasının hanımı Fatıma’ya duyduğu min-
net, Fatıma’nın Hz. Muhammed’e adeta annelik yaptığını, yetim
8	 Mübarekfûrî, Safiyyurrahman, er-Rahîku’l-mahtum, Beyrut, ts., Da-
ru’l-hilal, s. 48.
9	 Maverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, A’lâmü’n-nübüvve, Beyrut
1409, s. 175.
10	 Fığlalı, Ethem Ruhi, “Ebû Tâlib”, DİA, X, 257.
11	 Zehebi, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ,
(thk.Şuaybel-Arnavud),I-XXV,Müessesetü’r-risâle,1405/1985, II,118.
kitap01 -8243.indd 41 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK42
yeğenini himaye eden eşi Ebû Talib’e her yönden destek oldu-
ğunu ortaya çıkarır. Allah resulü belki de amcası ve yengesinin
el ele vererek kendisini koruyup kollamaları sayesinde mutlu
bir çocukluk geçirmişti. Peygamberin hayatındaki bu tablo, ye-
timi koruyup kollamanın bireysel bir iş olmaktan ziyade ailece
üstlenilen bir görev olmasının önemini ortaya koymaktadır.
Ebû Talib ve Fatıma, Hz. Muhammed’i korumuş, kollamışlardı.
Yıllar sonra Mekke’de kıtlık baş gösterince bu defa Hz. Muham-
med amcası Ebû Talib’in oğlu Hz. Ali’yi himayesine almıştır. O
günlerde beş yaşında olan Hz. Ali, hicrete kadar Hz. Peygam-
ber’in yanında büyümüştür. Resulullah’ın Hz. Ali’yi himayesine
alıp yetiştirmesi amcası Ebû Talib’e olan vefakârlığını gösterir.
Öte yandan, ilahî takdir, seneler sonra Hz. Muhammed’e, ken-
disini barındıran amcası ve yengesinin yetim torunlarına da
sahip çıkmayı gerektirmiştir:
Peygamberimizi himaye eden amcası Ebû Talib’in bir diğer oğlu
Cafer, Mûte Savaşında şehit düşmüştür. Resulullah amcasının
oğlu Cafer’i çok sever, ondan “kardeşim” diye söz ederdi. Cafer
kırk yaşlarında iken, hicretin sekizinci senesinde Mûte’de şe-
hit düşünce Hz. Peygamber, Cafer’in çocuklarını yanına istedi.
Cafer’in oğlu Abdullah, babalarının vefatının hemen ardından
peygamberin yanına geldikleri günü şu sözlerle anlatmaktadır:
“Bizi getirdiler. Allah resulünün karşısında dizildik. Kuş yav-
ruları gibiydik.”12
Abdullah’ın kendisini ve kardeşlerini kuş yavrularına benzet-
mesi, üzüntüden saçlarının uzayıp darmadağın olduğunu ifade
etmektedir. Peygamber önce, üstü başı perişan olan çocukları
derleyip toparlamak istemiştir. Derhal bir berber çağırmış, saç-
larını kestirmiş, üst başlarına çeki düzen verdirmişti.
O yıllarda Abdullah b. Cafer, on yaşlarında bir çocuktu. Küçük
bir çocuk olmasına rağmen, Hz. Peygamber onu bineğinin ter-
12	 Nesâî, Zinet 57.
kitap01 -8243.indd 42 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 43
kisine bindirip adeta bir yetişkinle sohbet eder gibi kendisiyle
sohbet etmiş, ona şöyle demiştir:
“Delikanlı, ne dersin, sana bir iyilik yapayım mı? Ne dersin,
sana faydalı olacak bir şeyler öğreteyim mi? Sen Allah’ın huku-
kunu gözet ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ın hukukunu
gözettikçe, Allah her zaman senin yanında olur. Bir şey istedi-
ğinde Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın olunca sadece Allah’a
yalvar. Bil ki, olan biten Allah’ın takdiridir, bu takdir değişmez.
Bil ki, tüm varlıklar bir araya gelip senin aleyhinde, Allah’ın
takdir etmediği bir şey yapmak isteseler buna güçleri yetmez.
Bil ki zafer ve başarı sabırla elde edilir. Her derdin ardından
ferahlama gelir. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”13
Yetim bir çocuğa yapılan bu tavsiyeler, gerçekten olağanüstü
hayat dersleri içermektedir. Ona insanların karşısında biçare
durmamayı, kimseden korkup çekinmemeyi, kimseye bo-
yun bükmemeyi öğretir. Allah’ın güç ve kudretini hatırlatır.
Sadece O’na sığınmayı, sadece O’na boyun bükmeyi öğütler.
Yakınlarını kaybetmenin bir acı olduğunu inkâr etmeksizin,
her acı ve zorluğun ardından ferahlık ve rahatlığın geleceği-
ni hatırlatarak hayata ümitle bakmayı tavsiye eder. Zafere ve
başarıya odaklandırır ama bunun için de azim ve kararlılığın
yani sabrın önemini vurgular. Yetim çocukla bineğin terkisin-
de, baş başa iken, dostane bir dille verilen bu hayat dersleri
hakikaten çok mühimdir. Özellikle “Allah’ın hukukuna riayet”
ilkesinin işlenmesi, çocuğu hayat boyu hak, hukuk ve adaletten
ayrılmamaya sevk eder. Bu hususa riayetin, Allah’ın yardımına
erişmenin anahtarı olarak nitelendirilmesi de olağanüstü bir
yaşam formülüdür. Peygamber’in yetim Abdullah’a söyledikleri,
yetimhanelerin duvarlarına asılacak, her yetime telkin edilecek
niteliktedir. Böylece yetimler hayata ve insanlara karşı boynu
bükük değil, dik bir duruş sergiler, yılgın ve çaresiz hissetmek
yerine azimli ve güçlü bir tavır içine girerler.
13	 Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsbahanî, Ma’rifetü’s-Sahâbe, (thk.
Adil b. Yusuf), I-VII, Riyad 1419/1998, III, 1606.
kitap01 -8243.indd 43 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK44
Yetim olarak ama itilip kakılmadan, güzelce bakılıp himaye
edilerek büyütülen Allah Resulü, yetişkinliğinde, peygamberlik
yıllarında her zaman yetimleri en iyi anlayan kişi olmuştur.
Bir yandan yetimlerle ilgilenip onların yanında yer alırken bir
yandan yetim yakınlarına, tüm topluma, yetimlerle ilgili uyarı-
larda bulunmuş, yetim hakkını en önemli kul hakları arasında
görmüş, göstermiştir. Onun: “Allah’ım, ben iki zayıfın, yetim
ve kadının hakları hususunda insanları şiddetle uyarıyorum,
onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum”14
buyruğu, bu
konudaki hassasiyetini bariz bir biçimde gözler önüne serer.
Öte yandan yetim çocukların himayesini teşvik amacıyla söy-
lediği şu sözler, yetim çocukların koruyup kollanmasının İslam
dininde eşi benzeri olmayan derecede kıymetli bir davranış
olarak kabul edildiğini gösterir:
“Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, kendisine iyi dav-
ranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında
en kötü ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin
bulunduğu evdir.”15
Allah Resulü kimsesiz çocukları koruyup kollamayı, evinde
himaye edip bakımlarını üstlenmeyi, onları güzelce yetiştirmeyi
ashabına, yakınlarına tavsiye etmekle kalmamış, kendisi de çok
sayıda çocuğu himayesine almıştır. Özellikle savaşlardan sonra
şehit babalardan geriye kalan çocuklar, Hz. Muhammed’in şef-
katli ellerinde büyütülüp yetiştirilmiştir.
Uhud Gazvesi sonrasında Hz. Peygamber’in yanına babası sa-
vaşta şehit düşmüş bir çocuk yanaştı. Babasını kaybetmenin
acısıyla ağlıyordu. Hz. Peygamber onun gözyaşlarını silip saç-
larını okşadı ve adını sordu. Çocuk:
-Adım Bahir, diye cevap verdi. Resulullah, çocuğun, zayıf, has-
ta, mecalsiz anlamına gelen Bahir ismini taşımasını arzu etme-
di. Çocuğa dönerek:
14	 İbn Mace, Edeb 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 440.
15	 İbn Mace, Edeb 6.
kitap01 -8243.indd 44 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 45
-Adın bundan sonra Beşir olsun, dedi. Beşir, ise müjdeleyici,
gönüllere sevinç kaynağı olan, neşeli anlamına geliyordu. Bu
isim değişikliği ile çocuğun hayatında adeta yeni bir sayfa ara-
lanmaya başlıyordu. Daha sonra çocuğa hayatını bütünüyle
değiştirecek bir teklifte bulundu:
-Ne dersin, bundan sonra ben senin baban olsam, Aişe de an-
nen olsa! Bu seni mutlu eder mi?”
Bu teklif Beşir’in acılarını dindiren, onu hayata bağlayan, eş-
siz benzersiz bir teklifti. Yıllar sonra bu olayı anlatan Beşir,
Peygamber’in koruma ve himayesi ile değişen hayatından bazı
örnekler verip şöyle demiştir: “Benim dilimde pelteklik vardı.
Resulullah dua etti, pelteklik geçti. Aradan yıllar geçti, saçla-
rım ağardı ama o gün onun okşadığı yerdeki saçlarım işte hâlâ
simsiyah duruyor.”16
Beşir’in peygamberî mucizeler içeren öyküsü gösteriyor ki sevgi
ve şefkatle tutulan yetimin eli güçleniyor, kulağı güzel sözler
işitince dili çözülüyor, başı okşanınca ruhu da bedeni de yaş-
lanmıyor adeta. Nitekim yetim başı okşamak, Hz. Peygamber’in
önemli tavsiyelerinden biridir. Kalbinin katılığından yakınan
bir adama Peygamber Efendimiz: “Yetimlerin başını okşa, fa-
kirleri doyur” tavsiyesinde bulunmuştur.17
Yetim başı okşamak,
yetime sevgi, şefkat ve merhamet göstermek, ona kimsesizliğini
unutturmak demektir. Ama yetim başı okşamak, sadece yeti-
me huzur vermekle kalmaz, yetim başını okşayan kimsenin de
gönlü yumuşar, şefkat ve merhamet hissi güçlenir. Dolayısıyla
kimsesiz ve muhtaç çocuğa el uzatmak aynı zamanda kendi-
mize de el uzatmak demektir. Katılaşan, bencilleşen kalpler,
yetimler ve fakirler sayesinde yumuşayıp bencillikten arınabilir.
Bu itibarla etrafımızdaki yetimler, insani duygularımızı güç-
lendirmemiz için bize fırsat sunmaktadırlar. Güçlenen insanî
16	 İbn Hacer el-Askalani, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Âdil Ahmed
Abdülmevcûd), I-VIII, Beyrut 1415, I, 435.
17	 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 387.
kitap01 -8243.indd 45 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK46
duygular ve merhamet hissi, her insana bambaşka bir huzur
verecektir.
Başını okşayarak dahi olsa bir yetimi sahiplenmenin dünyada
vereceği bir huzur olduğu gibi ahirette de kazandıracağı bir ma-
kam olacaktır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin do-
kunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim yanında bulunan
yetim erkek veya kız çocuğa iyi davranırsa ben ve o, cennette
şu ikisi gibidir” Hz. Peygamber, bu sözleri söylerken baş ve
işaret parmağını yaklaştırarak yetimlere iyi davranan kimselerle
cennette yakın olacağını müjdelemiştir.18
Hz. Peygamber, bir diğer hadisinde, “Ben ve yetime kol kanat
geren kimse cennette böyle yan yana olacağız”19
buyurarak,
yetimleri koruma altına almanın uhrevi mükâfatının büyük-
lüğünü anlatmıştır. Keza bir başka hadisinde, “Müslümanlar
arasında kim bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde
sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar. Ancak affedil-
meyecek bir günah işlemiş ise o başka”20
buyurmuştur. Bir di-
ğer hadisinde ise “Bir kimse Müslüman anne ve babadan bir
yetimi muhtaç olmayacak duruma gelinceye kadar bağrına ba-
sar, yemeğini ve içeceğini üstlenirse cennet ona mutlaka vacip
olur” demiştir.21
Yetim barındırma ile ilgili tüm rivayetler birlikte düşünüldü-
ğünde, yetimlere karşı sorumluluğun onları himaye etmek, ye-
dirip giydirmekle başladığı ancak bu bakım ve koruyuculuğun
yanı sıra onlara iyi davranmak, şefkat ve merhamet ile büyütüp
yetiştirmek gerektiği de ortaya çıkmaktadır.
18	 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250.
19	 Buhari, Edeb 24, Talak 14, 26, Müslim, Zühd 42; Ebu Davud, Edeb 131,
Tirmizi, Birr 14.
20	 Ebû Dâvud, Edeb 120, 121.
21	 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 29.
kitap01 -8243.indd 46 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 47
Yetime karşı şefkat ve merhametin en mükemmel örneği Hz.
Peygamber’in hayatında karşımıza çıkar. Peygamber evinde şef-
kat ve merhametle himaye edilen yetim çocuklar arasında en
çok bilineni Enes b. Mâlik’tir. Enes’in babası Mâlik, henüz Hz.
Peygamber Medine’ye hicret etmeden ölmüştü. Annesi ise yeni
bir evlilik yapmıştı. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret et-
tikten sonra, annesi ve üvey babası, ufak tefek işlerde kendisine
hizmet etmesi için henüz on yaşlarında ve oldukça zeki bir
çocuk olan Enes’i alıp Hz. Peygamber’e getirmişlerdi. Enes,
Peygamber’e dokuz sene boyunca hizmet etmişti.22
Ancak bu
süre zarfında Hz. Peygamber yetim yardımcısını hiçbir zaman
azarlamamış, hiçbir yaramazlık ve ihmalkârlığına kızmamıştır.
Enes, Hz. Peygamber’in yanındaki günlerini şöyle anlatır:
“Resulullah, ahlak yönünden insanların en güzeli idi. Bir gün
beni bir iş için göndermişti. Ben de:
-Vallahi ben gitmem, dedim. Oysa içimde Peygamber’in beni
gönderdiği işe gitme niyeti vardı. Dışarı çıktım, sokakta oy-
nayan çocuklarla karşılaştım. Oyuna dalıp işimi unuttum. Bir
süre sonra bir de baktım ki Resulullah arkamdan başımı tutmuş
gülümsüyor. Bana:
-Enescik, sana dediğim yere gitsen” dedi.
-Evet, şimdi gidiyorum ya Resulallah, dedim.
Enes bu olayı anlattıktan sonra şöyle demiştir: “Vallahi, ben
kendisine dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı
‘niye böyle yaptın?’ yapmadığım bir işten dolayı da ‘bunu yap-
saydın ya’ dediğini bilmiyorum.”23
22	 İbn Abdilber, Yusuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb,
(thk. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut 1412/1992, I, 110; İbnu’l-E-
sir, İzzuddin Ali, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed
Abdülmevcud), I-VIII, yy. Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994, I, 294;
İbn Hacer, el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed
Abdülmevcud), I-VIII, Beyrut 1415, I, 276.
23	 Ebu Davud, Edeb 1.
kitap01 -8243.indd 47 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK48
Hz. Peygamber’in evinde ve himayesinde büyüyen çocuklar
arasında Ümmü Seleme’nin dört evladı da bulunmaktadır. Ko-
cası Ebu Seleme Uhud gazvesinde aldığı yara nedeniyle bir süre
sonra şehadete erişince, Ümmü Seleme dört çocuğu ile dul kal-
mıştı. Bir süre sonra Hz. Peygamber tarafından kendisine evlilik
teklif edilince çocuklarının çok olması endişesi ile bu evliliğe
mütereddit yaklaşmış ancak Resulullah’ın, çocuklar hususunda
Allah’ın lütuf ve inayetinin yeterli olduğunu hatırlatması üzeri-
ne bu evlilik gerçekleşmiştir. Bundan sonra Ümmü Seleme’nin
dört yetimi Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb Resulullah’ın evin-
de ve himayesinde büyümüşlerdir.24
Hadis kaynaklarımızda Hz.
Peygamber’in Ömer’e yemek adabını öğrettiğine dair rivayetler
bulunmaktadır.25
Bu rivayetler koruma altına alınan çocuklara
edep ve görgü öğretmenin lüzumunu ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde çocukların, kimsesiz ve yetim ço-
cukların himaye edilmesi ile ilgili dikkat çeken uygulama, bu
hususta yakın akrabalara öncelik verildiğidir. Bu uygulamaya
dair Hz. Hamza’nın kızı Ümame ile ilgili Hz. Peygamber’in ver-
diği karar dikkat çekicidir. Babası Uhud Savaşında şehit düşen
Ümame, hicretin yedinci senesine kadar Mekke’de annesinin
yanında ikamet etmişti. Ancak Hz. Peygamber ve ashabı hicri
yedinci yılında umre için Mekke’ye geldikleri zaman Ümame
“amcacığım, amcacığım” diyerek Hz. Peygamber’in peşine takıl-
mıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, hemen Ümame’yi tutmuş ve Hz.
Fatıma’ya: “Amcanın kızını al” demişti. Hz. Fatıma da Üma-
me’yi mahfeye yüklemiş ve Mekke’den ayrılmışlardı. Ancak
Medine’ye ulaşıldığında Ümame’nin bakımı ve himaye altına
alınması hususunda üç meşhur sahabi anlaşmazlığa düşmüş-
lerdir. Bu kişilerden biri onu Mekke’den getiren Hz. Ali’dir. Hz.
Ali, Ümame’nin amcaoğludur. Ümame’yi himayesine almak
isteyen bir diğer kişi ise Hz. Ali’nin kardeşi ve Ümame’nin bir
diğer amcaoğlu Cafer b. Ebî Talib olmuştur. Ümame’nin hima-
24	 Kandemir, Yaşar, “Ümmü Seleme”, DİA, XLII, 329.
25	 Buhari, Et’ime 2,3, Müslim, Eşribe 108.
kitap01 -8243.indd 48 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 49
yesini isteyen üçüncü kişi ise, Hz. Peygamber’in Hz. Hamza ile
arasında kardeşlik ahdi gerçekleştirdiği Zeyd b. Harise’dir. Hz.
Ali Ümame’yi Mekke’den getirdiğini, onunla amca çocukları
olduğunu bu nedenle onun bakım ve eğitimini üstleneceğini
söylerken, Cafer b. Ebî Talib, kendisinin de Ümame ile amca
çocukları olduğunu belirtmiş, üstelik Ümame’nin teyzesi Esma
bint Ümeys ile evli olduğunu hatırlatmıştır. Zeyd b. Harise’ye
gelince o da Resululah’ın kendisi ile Hz. Hamza arasında kar-
deşlik ahdi yaptığını söyleyerek Ümame’nin manevi kardeşinin
kızı olduğunu ifade etmiştir. Hz. Peygamber şehid bir sahabinin
geride bıraktığı yetim kızının himayesi için yarışan bu üç saha-
biden Cafer b. Ebî Talib’i tercih etmiştir. Resulullah’ın bu ka-
rarının gerekçesi Cafer’in Ümame’nin teyzesi ile evli olmasıdır.
Bu itibarla Ümame’nin bakımı ve yetiştirilmesi için en uygun
ev Cafer’in evi olacaktır. Resulullah bu durumu teyzenin anne
gibi olduğunu belirterek izah etmiştir.26
Şu var ki Ümame her ne kadar Cafer b. Ebî Talib’in evinde
yetiştirildiyse de hem Resulullah hem de Hz. Ali tarafından
korunup gözetilmiştir. Hz. Peygamber kendisine gelen bazı
hediyelerden Ümame’ye pay ayırmayı ihmal etmemiştir.27
Üma-
me evlenme çağına geldiğinde ise, Hz. Peygamber onu, Ümmü
Seleme’nin oğlu Seleme ile evlendirmiştir. Seleme, yukarıda
anlatıldığı üzere, Hz. Peygamber’in evinde yetişen çocuklardan
biriydi. Bu örnekler, Hz. Peygamber’in bakımı ve himayesini
üstlendiği kimsesiz ve muhtaç çocukların zamanı gelince evlen-
dirilmeleri ile de ilgilendiğini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde kimsesiz ve yetim çocukların ko-
ruma altına alınması ile ilgili uygulamaların, daha ziyade ço-
cukların yakın akrabaları tarafından gerçekleştirildiğine dair
yukarıda söz ettiğimiz Ümame örneği dışında başka örnekler
26	 Buhari, Megazi 43; Ebu Davud, Talak 34.
27	 Örnek olarak bk. Müslim, Libas 18; İbn Mace, Libas 19. Ayrıca bk. Ne-
vevi, Şerhu Sahihi Müslim, Beyrut 1418/1997, XIV, 51; Suyûtî, ed-Dîbac
alâ Sahihi Müslim b. Haccac,Beyrut, ts., V, 128.
kitap01 -8243.indd 49 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK50
de bulunmaktadır. Sözgelimi müminlerin annesi Hz. Aişe, kar-
deşi Abdurrahman’ın yetim kızı Esma’yı,28
bir diğer kardeşi
Muhammed’in iki oğlu Kasım ve Abdullah’ı29
himayesine al-
mıştı. Bu kişilerden Kasım, halası Hz. Aişe’nin himayesi altın-
da büyümenin yanı sıra onun en seçkin öğrencilerinden biri
olmuş, müminlerin annesinden çok sayıda hadis rivayet etmiş,
akabinde tâbiûn döneminin meşhur yedi fakihi arasında yer
almıştır. Keza sahabeden Abdullah b. Mesud’un hanımı Zey-
neb, kardeşinin yetim çocuklarının bakımını üstlenmişti. Hatta
Hz. Peygamber, Zeyneb’e bu çocuklar için yaptığı harcamaların
zekât yerine geçeceğini, üstelik Zeyneb’in bu yolla hem zekât
verdiği hem de akrabalık bağlarını gözettiği için iki kat sevap
kazandığını müjdelemiştir 30
Kuşkusuz İslam’ın ilk dönemlerinde koruyucu aile olma sadece
akraba çocukları ile sınırlı da değildi. Hatta himaye edilen ya
da edinilmek istenen akraba çocuklarla aile bireyleri arasında
mutlaka mahremiyet aranmadığı dikkatlerden kaçmamaktadır.
Ümame’yi himaye altına alan Cafer, onun amcaoğludur. Keza
yine Ümame’nin himayesine talip bir diğer kişi olan Hz. Ali de
Ümame’nin amcaoğludur ve aralarında mahremiyet bulunma-
maktadır. Ümame’nin himayesini talep eden Zeyd ile Ümame
arasında ise, hiçbir akrabalık bağı bulunmamakta idi. Dolayı-
sıyla küçük çocukların koruma altına alınması, onlara bir yuva
sağlanmasında kız ya da erkek çocuk ayrımına gidilmediği,
ailede mahremlerle yaşayıp yaşamayacağına bakılmadığı gö-
rülmektedir. Bu durumu daha net olarak ortaya koyacak bir
diğer husus, arada hiçbir akrabalık bağı bulunmayan ya da
28	 Bk. İbn Hibban,Muhammed b. Hibban el-Büstî, es-Sikât, I-IX, Hay-
darâbâd, 1393/1973, IV, 63; ;İbn Hacer, el-Askalânî, Tehzibu’t-Tehzîb,
I-XII, Hindistan 1326, XII, 398.
29	 Bk. İmam Malik, Muvatta,Zekat 10; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, (thk.
Amr b. Garâme), I-LXXX, Daru’l-fikr, 1415/1995, LVIX, 164; Mizzî,
Yusuf b. Muhammed, Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, I-XXXV,Beyrut
1400/1980, XXIII, 430.
30	 Buhari, Zekat 48; Müslim, Zekat 45.
kitap01 -8243.indd 50 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 51
mahremiyet olarak nitelendirilemeyecek kadar uzak akraba-
lıkların olduğu başka kabilelerin çocuklarının da himaye altına
alınması, bakım ve eğitimlerinin üstlenilmesidir. Örneğin Kü-
veyse ve Sumeyte adlarındaki yetim kızlar Resulullah’ın hima-
yesinde büyümüşlerdi.31
Bu hususta Muaviye’nin azatlısı olan
Zecle isimli hanım şöyle demektedir:
“Peygamber’in himayesi altında yetişmiş çok sayıda yetim kıza
mülâki oldum. Bunlardan birinin adı Küveyse idi.”32
Zecle’nin bu sözleri, peygamberin bakım ve eğitimini üstlendiği
çok sayıda yetim kız olduğunu gösterir. Öte yandan Medineli
bir sahabi olan Es’ad b. Zürâre’nin yetim kızlarının da peygam-
berin evinde ve himayesinde yetişmiş oldukları bilinmektedir.
Ensar’ın Neccaroğulları kabilesinden Es’ad b. Zürâre, vefatına
yakın kızlarını Hz. Peygamber’e vasiyet etmiştir. Es’ad b. Zürare
Medineli ilk müslümanlardandı. Kabilesi olan Neccaroğulları
ise, Hz. Peygamber’in dayızadeleriydi. Zira Peygamber’in dedesi
Abdulmuttalib’in annesi Selma, Neccaroğulları kabilesindendi.
Es’ad b. Zürare, Peygamber’in Medine’ye hicretinden hemen
sonra hastalanmış, ölüm döşeğinde iken kızları Faria, Kebşe
ve Habibe’yi Resulullah’a emanet etmişti. Hz. Peygamber eşle-
rinden kimin evine gitse, bu kızları da yanında götürür, onla-
ra hediyeler verirdi. Bir gün kendisine takdim edilen altın ve
inci takıları bu kızlara hediye etmişti.33
Kızlar evlenme çağına
geldiklerinde de onları evlendirmiş, düğünlerinde şarkılar söy-
lenmesini istemişti.34
Başka kabilelerin kimsesiz çocuklarını himaye etme konusun-
da önemli isimlerden biri Hz. Âişe’dir. Ensar’ın Neccaroğulları
kolundan Amra bint Abdurrahman ile Leys kabilesinden Su-
31	 Bk. İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298; XII, 432.
32	 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298.
33	 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 303.
34	 İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, (thk. Muhammed Abdülkadir Ata), I-VIII,
Beyrut 1410/1990, VIII, 324-325.
kitap01 -8243.indd 51 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK52
meyte, Hz. Âişe’nin yetiştirdiği yetim kızlardı35
. Sumeyte’nin
adı, hem peygamberin himayesinde hem de Hz. Aişe’nin hi-
mayesinde büyümüş çocuklar arasında zikredilir ki, bu gayet
doğaldır. Aişe’nin koruyuculuğu altında yetişen Amra, tâbiûn
döneminin en önemli ilim kadınlarından, hadis ravilerinden
biri olmuştur. Öyle ki, hadis tedvînini resmî olarak başlatan
halife Ömer b. Abdülaziz, Medine valisine bu hususta gönder-
diği talimatnamede özellikle Amra bint Abdurrahman’ın rivayet
ettiği hadislerin toplanmasını talep etmişti.36
Bu örnekler, Hz.
Aişe’nin bakım ve himayesindeki yetim çocukların eğitimleri
ile yakından ilgilendiğini, bu çocukların yetişkinlik evresinde
toplumun önde gelen kişileri arasında zikredilmeye başlan-
dıklarını gösterir. Kuşkusuz bu tarihî tecrübenin öğrettiği hu-
sus, koruyucu ailelerin eğitim düzeyinin yüksekliği ve eğitim
- öğretime önem veren bireyler olmalarının çocukların geleceği
bakımından büyük bir ehemmiyet taşıdığıdır.
Hz. Peygamber’in himayesine yetim çocuklar alıp onları koru-
ması, kollaması ve terbiye etmesi, sahabe tarafından tâbi olunan
bir sünnet olmuştur. Tarih ve biyografi kaynaklarını bu çerçe-
vede tetkik ettiğimiz zaman dört halifenin her birinin yetim
çocuk himaye edip barındırdıklarını görürüz.
Uhud Savaşı’nda şehid düşen, Ensarî sahabî Sa’d b. er-Rebî’in
kızı Ümmü Sa’d, Hz. Ebu Bekir’in evinde büyümüş yetim bir
kızdı.37
Bu kızcağızın Ebû Bekir ve ailesi ile herhangi bir ak-
rabalık bağı bulunmamaktaydı. Öte yandan Hz. Ebû Bekir’in
teyzesinin torunu olan Mistah, yetim bir çocuk olarak büyü-
müş, kendisini Hz. Ebû Bekir koruyup kollamıştı. Mistah ye-
tişkinlik çağında iken de fakir olduğu için, Hz. Ebû Bekir ona
yardım etmeye devam etmişti. Ancak Müreysi Gazvesi’nden
sonra meydana gelen İfk Hadisesi’nin yayılmasına adı karışınca
35	 Bk. İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, VIII, 350; İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe,
VII, 174; İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 218.
36	 Bkz. Aydınlı, Abdullah, “Amre bint Abdurrahman”, DİA, III, 95-96.
37	 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 401.
kitap01 -8243.indd 52 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 53
Hz. Ebû Bekir artık Mistah’a yardım etmeyeceğine dair yemin
etmişti. Ancak Ebû Bekir’in bu kararı en-Nûr Süresi’nin 22.
ayeti ile kınandı:
“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksul-
lara, Allah yolunda göç edenlere mallarından vermeyeceklerine
dair yemin etmesinler. Bağışlasınlar, feragat göstersinler.”
Bu ayetin nâzil olmasının akabinde Ebû Bekir bu kararından
vazgeçmiştir. Bu hâdise iyiliksever insanların, bizzat iyilik yap-
tıkları kimseler, himaye edip barındırdığı çocuklar tarafından
da zarara uğratılabileceğini, ancak gerçek iyilik sahiplerinin
bağışlamayı tercih ederek iyiliklerini kesmemeleri gerektiğini
anlatmaktadır. Bu olayda Ebû Bekir’in himayesinde büyümüş,
yetişkinlik döneminde de ondan yardım görmeye devam etmiş
birinin Ebû Bekir’in kızına atılan iftiraya karışmak gibi iyilik
sahibine karşı büyük bir ihaneti söz konusudur. Ancak buna
rağmen Allah, Ebû Bekir’den yardım ve iyiliği kesmemesini
istemiştir.38
Dört halifenin ikincisi Hz. Ömer’in de himayesine aldığı yetim
bir çocuk vardı. Hareşe b. el-Hur el-Fezârî isimli bu yetim Hz.
Ömer’den hadis rivayet eden kişiler arasında yer almıştır.39
Hz. Osman’ın himayesinde büyüttüğü yetim çocuk ise Muham-
med b. Ebî Huzeyfe’dir. Babası Ebû Huzeyfe, Yemame Savaşı’n-
da şehid düşünce Hz. Osman, Muhammed’i himayesine almış,
halifeliği zamanında Mısır’a vali tayin etmiştir.40
Hz. Ali’nin büyütüp yetiştirdiği yetim çocuk, Hz. Ebû Bekir’in
oğlu Muhammed b. Ebî Bekir’dir. Muhammed, veda haccı es-
nasında dünyaya gelmiş bir çocuktu. Babası Ebû Bekir vefat et-
tiği zaman Muhammed, üç yaşında idi. Hz. Ali, Muhammed’in
38	 Bk. Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 478; Algül, Hüseyin, “Mistah b.
Üsâse”, DİA, XXX, 188.
39	 Buhari, Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, I-VIII, Haydarâbâd, ts.,
III, 214.
40	 İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, V, 82; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 9.
kitap01 -8243.indd 53 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK54
annesi Esma ile evlenmiş, böylece Muhammed Hz. Ali’nin ter-
biyesinde büyümüş, ona bağlılığını her zaman sürdürmüştü.
Hatta Cemel Savaşı’nda, ablası Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin
yanında yer almıştır. Hz. Ali tarafından Mısır valiliğine tayin
edilmiştir.41
Hz. Peygamber’in eşlerinden Meymûne validemiz de küçük
yaşta ailesi tarafından terkedilmiş bir çocuk olan Ubeydullah
b. el-Esed el-Havlânî’yi himayesine almış, yetiştirmişti. Ubey-
dullah, İslam tarihine bir hadis ravisi olarak geçmiştir.42
Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği on sahabiden biri olan
Zübeyr b. el-Avvam da Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Züeyb
el-Esedî adlı yetimi himayesine alarak yetiştirmişti. Abdurrah-
man daha sonra, Zübeyr’den hadis nakleden ravilerden biri
olmuştur.43
Mûte Savaşı şehitlerinden şair sahabî Abdullah b. Revâha da
Zeyd b. Erkam adlı yetim çocuk sahabiyi koruma altına almış,
hatta onu Mûte’ye bineğine bindirerek yanında götürmüştü.
Abdullah’ın bu savaşta şehitlik özlemini anlatan şiirler söyle-
mesi Zeyd’i bir hayli etkilemiş ve ağlatmıştır.44
Koruyucu aile olma uygulamasının Hz. Peygamber dönemi uy-
gulamalarına dair verdiğimiz örnekler, Hz. Peygamber başta ol-
mak üzere, müminlerin anneleri olan eşlerinin, dört halife başta
olmak üzere sahabenin, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların
sahiplenilmesine ne kadar itina gösterdiğini ortaya koyar. Onlar
himayelerine aldıkları çocukların akraba olup olmaması, kız ya
da erkek olması ile ilgili bir ayrıma gitmemişlerdir. Onların ba-
kımlarını ve eğitimlerini üstlenmiş, zamanı gelince evlendirmiş,
her zaman onlara şefkat ve merhametle muamele etmişlerdir.
Hepsinden önemlisi himaye ettikleri çocukların kimliklerini
41	 Apak, Adem, “Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XXX, 518.
42	 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, V, 379.
43	 İbn Hibbân, es-Sikât, V, 80.
44	 İbn Abdilberr, el-İstîâb, II, 536; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 488.
kitap01 -8243.indd 54 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 55
muhafaza etmiş, baba adlarına ve bir anlamda bugünkü soya-
dına benzer bir isimlendirme olan, çocuğun babasının kabile-
sine işaret eden nisbelerine müdahale etmemiş, onları kendi
soylarına katmamışlardır. Bu çocukların yetişkinlik dönemleri
ile ilgili aktarılan rivayetler, onların güven ve huzur içinde ye-
tiştirildiklerini gösterir. Kendi dönemlerinde siyasî ve ilmî ha-
yatın içinde aktif olarak bulunmuş, boynu bükük ve çaresiz ya
da kimsesizliğin ve yalnızlığın getirdiği acılarla toplum içinde
muhtelif problemlerin müsebbibi durumunda olmamışlardır.
Sahabenin yetim çocukları himaye etmede isteksiz davrandıkla-
rı görülmemiş, bilakis karşılaştıkları bir yetimi himayede adeta
birbirleri ile yarışmışlardır. Hiç kuşku yok ki, yetim ve muhtaç
çocukların bakım ve himayesine verilen bu ehemmiyet, gerek
Kur’an ayetlerinin gerekse hadislerin bu davranışı çokça öv-
mesi, yetim barındıranları cennetle müjdelemesindendir. Ye-
tim çocukları sahiplenen kimselerin kazandığı ecir ve sevabın,
ibadetlerden kazanılan sevapla kıyaslandığı şu hadis oldukça
dikkat çekicidir:
“Kim üç yetimi korumasına alır, bakımını yaparsa, sanki ömür
boyu gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirmiş ve sabahtan
akşama yalın kılıç Allah yolunda cihat etmiş gibi olur.”45
Ömür boyu her geceyi namaz kılarak her günü oruç tutarak ge-
çirmek düzeyinde âbid olmak hiç kimsenin yapabileceği bir şey
değildir. Cihat ise insanın Allah için bir hayattan vazgeçmesidir.
Ancak üç yetim çocuğun bakımını üstlenip onları koruyup kol-
lamak ve hayata hazırlamak üç hayat, üç ömür kazanmaktır.
Bu itibarla olsa gerek, çocukları himayeye adanmış bir ömür,
namaz, oruç ve cihada tahsis edilmiş bir ömürle eşdeğer ad-
dedilmiştir.
Şu var ki, evinde yetim barındıran kimsenin ayet ve hadislerde
müjdelenen mükâfata erişebilmesi için dikkat etmesi gereken
bir husus vardır. O da, evinde barındırdığı yetime “sığıntı” ya
45	 İbn Mace, Edeb 6
kitap01 -8243.indd 55 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK56
da “besleme” muamelesi yapmaması, yetimini, kardeşi veya
evladı olarak görmesidir:
“Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki onları iyi yetiştirmek,
yüz üstü bırakmaktan hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşar-
sanız unutmayınız ki onlar sizin kardeşlerinizdir.” (el-Bakara,
2/220)
Himayesine alacağı çocuğu evladı ya da kardeşi gibi göreme-
yecek olan, onun eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda yetersiz
kalacak olan kişilerin hamilik girişiminde bulunmamaları daha
uygundur. Çünkü yetim barındırmak gerektiğinde yemeyip ye-
dirmek, giymeyip giydirmek, fakirlik ve açlıkta yetime öncelik
vermektir. Şüphe yok ki bu diğerkâm tavır hiç kolay değildir.
Bu nedenle Kur’an’da şöyle betimlenmiştir:
“O sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O yokuş, bir köle, bir
esir azat etmektir. Yahut açlık gününde yakını olan bir yetimi
doyurmaktır.” (el-Beled, 90/12-15)
Evet, bir çocuğa evini ve gönlünü açmak sarp bir yokuş tır-
manmak kadar zordur. Ancak bu yokuşun ulaştıracağı zirve
cennettir. Dolayısıyla sağlıklı bir kalbi olan ve kendine güvenen
her birey ulaşacağı zirveyi hayal ederek bu yokuşa tırmanmak-
tan geri durmamalıdır.
kitap01 -8243.indd 56 02.04.2014 14:07:16
kitap01 -8243.indd 57 02.04.2014 14:07:16
“Sadece Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, arkadaşa, yolcuya, emriniz altında
olanlara iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen
ve yaptıklarıyla övünen kimseleri sevmez.”
NISA, 4/36
G
“Müslümanlar arasında kim, bir yetimi yiyecek
ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse,
affedilmeyecek bir günah işlememişse,
Allah onu mutlaka cennete koyar.”
TIRMIZÎ, “BIRR VE SILA”, 14
kitap01 -8243.indd 58 02.04.2014 14:07:16
59
Yard. Doç. Dr. Abdullah Bay
Recep Tayip Erdoğan Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
OSMANLI TOPLUMUNDA
KORUYUCU AILE UYGULAMASI
Giriş
Sosyal ve fiziki ortamdan kaynaklanan çeşitli olumsuzluklar-
dan çocukları korumayı amaçlayan evlatlık ve koruyucu aile
uygulamaları toplumlarda her zaman var olagelmiştir. Bazen
örf-âdet ve geleneklere göre şekillenen bazen ret veya ihmal
edilen bu uygulamalar modern hukuk sisteminde yaygın şe-
kilde uygulama alanı bulmuştur. Esasında her iki uygulama
da benzer amaçlara hizmet etmek için var olsa da aralarında
önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Evlatlık kurumu, yetişkin kişilerin veya çiftlerin çocuk sevgi-
si, yardım isteği ve şefkat duygusu gibi bazı gayelerle, kendi
soyundan olmayan bir çocuğu kendi öz çocuğu sayarak so-
rumluluğunu üstlenmeleri olarak tanımlanır. Bu şekilde evlat
edinenle evlatlık arasında, soyu sahih bir çocukla anne-babası
arasındaki yakınlığın aynısı kurulmuş olur1
. Böylece, çocuk
başka bir ailenin devamlı üyesi durumuna gelerek bu yolla
1	 Ülker Gürkan, “Evlad Edinme ve Beslemelerin Hukuki Durumu”, Türk
Hukuku ve Toplumu Üzerine İncelemeler, (Ed. Adnan Güriz ve Peter
Benedict), Ankara 1974, s.163-206; Ferhunde Özbay, Türkiye’de Ev-
latlık Kurumu: Köle mi, Evlat mı?, İstanbul 1999,s.1-2; M. Akif Aydın,
“Evlat Edinme”, DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi), XI, İstanbul 1995,
s.527-529; Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.396-433.
kitap01 -8243.indd 59 02.04.2014 14:07:16
KORUYUCU AİLE OLMAK60
veraset gibi öz çocuğun sahip olduğu hakları elde eder ve öz
çocuk ile anne-baba arasındaki ilişkilerle de sorumlu tutulur.2
Evlatlık kurumundan hukukî açıdan, özellikle de haklar ve
sorumluluklar açısından farklı bir kurum ise koruyucu aile
uygulamasıdır. Koruyucu aile uygulaması, çocuğa ailesinin ba-
kamadığı veya evlatlık verilmesinin mümkün olmadığı ya da
uygun görülmediği durumlarda, çocukların geçici veya sürekli,
ücretli veya gönüllü olarak bakımını gerçekleştirecek ve öz an-
ne-baba yerini tutabilecek aile veya kişiler yanına yerleştirilmesi
esasına dayanır. Aile yanına yerleştirilen çocuk ile koruyucu
aile arasında hiçbir akrabalık bağı oluşmaz, vâris olamaz ve
anne-babanın velayeti altına girmez.3
Evlat edinme ve koruyucu aile uygulamaları çeşitli toplumlarda
ufak farklılıklar gösterse de yaygın uygulama sahası bulmuştur.
Uygulama tarih boyunca iki ana çizgide gelişmiştir. Yahudilik
ve Hıristiyanlık gibi tek tanrılı dinlerde evlatlık kurumu yoluyla
kurulan akrabalık ilişkisi yapay görüldüğünden uygun görül-
memiştir.4
Daha bağımsız çözümler üreten Roma hukukunda
ise akrabalık tesisini de içine alan bir genişlikte uygulanan ev-
latlık kurumu önemli bir yer tutar.5
İslam öncesi Türk aile hukukunda evlatlık kurumu, Roma hu-
kukundaki mevcut hukuki yapıya benzer şekilde gelişmiştir.
Ataerkil aile yapısına sahip tüm toplumlarda olduğu gibi eski
2	 Emine Akyüz, “Velayet, Çocuğun Korunması ve Koruyucu Aile Hizmeti”,
Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı (Prof. Dr. Mualla
Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, 15-16 Şubat 2007), (Yay.
Yön. Neşe Erol), Ankara 2008, s.55-123.
3	 Fethi Baycın, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Koruyucu
Aile Denemesi”, Sosyal Hizmet Dergisi, C.1, S.2/Mart 1962, s.12. Ak-
yüz, a.g.m., s.55-123; E. Konanç, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuğun
Korunması”, Türkiye’de Çocuğun Durumu, 1990’ların Çocuk Politikası
Kongresi, Ankara 1989, s.18.
4	 Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529.
5	 Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, I/I.Kısım, Ankara 1987, s.48-49; Aydın,
“Evlat Edinme”, s.527-529.
kitap01 -8243.indd 60 02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM 61
Türklerde de sosyal sebeplerin etkisiyle evlat edinme yoluna
başvurulmuştur. Yakut, Uygur ve Kırgızlarda, çocuk sahibi
olamamak büyük bir eksiklik olarak görülmüş ve çocuksuz
ailelerin evlat edinmesi olağan sayılmıştır. Bu uygulamalarda
evlatlıklar soy bağına benzer şekilde yeni ailenin üyesi durumu-
na yükselmekte, mirasçı sayılmakta ve günümüzdekine benzer
şekilde hak ve sorumluluklar yüklenmekteydi.6
Benzer evlatlık kurumuna İslam öncesi Arap toplumunda da
rastlanmaktadır. Arap toplumunda evlat edinme oldukça yay-
gın bir biçimde uygulanmakta ve bu yolla soy bağına dayalı
akrabalık ilişkisi kurulmaktaydı. Aileler “ahd” ve “tebenni” ol-
mak üzere iki şekilde kendilerine erkek vâris edinmekteydiler.
“Ahd” de bir adam diğer bir kişiye “kanım senin kanın olsun,
sen bana ve ben sana vâris oluruz. Sen benimle, ben de seninle
talep edebiliriz” diyerek yeminleşir, hangisi erken ölürse sağ
kalan diğerinin mirasçısı olurdu.7
“Tebenni” ise tam anlamıyla
günümüzdeki modern evlatlık kurumuna karşılık geliyordu.
Bir adam başkasının oğlu için “bunu oğul edindim ve bundan
böyle bu oğlanın nesebi babasından değil bendendir” deyince,
çocuğun soyu evlat edinene dayandırılır, evlenme yasağı oluşur
ve mirasçı sayılırdı.8
Hz. Peygamber de ilk eşi Hz. Hatice tarafından köle olarak sa-
tın alınıp kendisine hediye edilen Zeyd’i, ailesinin satın almak
istemesi üzerine azat etmiş; ancak Zeyd yanından ayrılmayınca
kendisini evlat edinmişti.9
Ancak, “Allah oğulluk edindiğiniz
6	 Ahmet Caferoğlu, “Türk Teamül Hukukunda Evlatlık Müessesesi”, Türk
Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.II/1939, s.97-113; Özkan İzgi,
Uygurların Siyasî ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Giriş), Ankara
1987, s.99-96,144; Gürkan, a.g.m., s.163-207; Aydın, “Evlat Edinme”,
s.527-529.
7	 Geniş bilgi için bkz. Gürkan, a.g.m., s.170.
8	 Gürkan, a.g.m., s.170-171; Özbay, a.g.e., s.6-7.
9	 Özbay, a.g.e., s.6; Aynı zamanda Abdullah b. Ömer’in “biz Zeyd’i Mu-
hammed’in oğlu Zeyd diye çağırırdık” dediği rivayet edilmiştir. Bu ayetin
gelmesinden sonra Zeyd b. Harise olarak çağırılmaya başlanılmıştır. Ak-
tan, a.g.m., s.423.
kitap01 -8243.indd 61 02.04.2014 14:07:16
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap
KAGEM - Koruyucu Aile Kitap

More Related Content

Similar to KAGEM - Koruyucu Aile Kitap

AİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdfAİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdf
Ahmet Türkan
 
Hosgorbulteni3
Hosgorbulteni3Hosgorbulteni3
Hosgorbulteni3
Hoşgör Külliyesi
 
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aile
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aileIhmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aile
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aileTülin KUŞGÖZOĞLU
 
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek dersler
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek derslerYoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek dersler
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek derslerAli Özdemir
 
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
AzerbaijanJournalofE1
 
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi FormuRUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
Sahn-ı Seman Araştırma Merkezi
 
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumuSosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
adalbert123
 
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin KorunmasiKur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasihaber
 
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Hoşgör Bülteni 3. Sayı
Hoşgör Bülteni 3. SayıHoşgör Bülteni 3. Sayı
Hoşgör Bülteni 3. Sayı
Hoşgör Külliyesi
 
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Kuran i ke-ri_m_meali__
Kuran i ke-ri_m_meali__Kuran i ke-ri_m_meali__
Kuran i ke-ri_m_meali__kaan koç
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
HarunyahyaTurkish
 
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve MekânOsmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
testkgm
 

Similar to KAGEM - Koruyucu Aile Kitap (20)

AİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdfAİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdf
 
Hosgorbulteni3
Hosgorbulteni3Hosgorbulteni3
Hosgorbulteni3
 
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aile
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aileIhmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aile
Ihmal ve istismara uğrayan çocuklar açisindan koruyucu aile
 
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek dersler
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek derslerYoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek dersler
Yoksullukla mücadelede yerel uygulamalardan ikarilablecek dersler
 
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
EXAMINATION OF THE RELIGION LEARNING FIELD IN LIFE SKILLS BOOKS TAUGHT IN AZE...
 
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
örnek müslüman kadın hazreti meryem. turkish (türkçe)
 
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
Yeşil mucize. fotosentez. turkish (türkçe)
 
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
Dünya hayatının gerçeği. turkish (türkçe)
 
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
örümcekteki mucize. turkish (türkçe)
 
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi FormuRUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
RUZEM- Dinler Tarihi Dersi - Ders Bilgi Formu
 
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumuSosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu
 
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin KorunmasiKur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
 
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
Sivrisinek mucizesi. turkish (türkçe)
 
Hoşgör Bülteni 3. Sayı
Hoşgör Bülteni 3. SayıHoşgör Bülteni 3. Sayı
Hoşgör Bülteni 3. Sayı
 
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
Hazreti isa (a.s) ölmedi. turkish (türkçe)
 
Kuran i ke-ri_m_meali__
Kuran i ke-ri_m_meali__Kuran i ke-ri_m_meali__
Kuran i ke-ri_m_meali__
 
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
Münafıklıkla mücadelenin önemi. turkish (türkçe)
 
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
Kuran bilime yol gösterir. turkish (türkçe)
 
Sunu1
Sunu1Sunu1
Sunu1
 
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve MekânOsmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
Osmanlıdan Günümüze Cinsiyet Mahremiyet ve Mekân
 

KAGEM - Koruyucu Aile Kitap

  • 1. kitap01 -8243.indd 1 02.04.2014 14:07:08
  • 2. HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ KORUYUCU Aİ LE OLMAK Editör : Bedriye YILMAZ Redaksiyon : Mahmut DEMİR Tasarım : Emre YILDIZ Dizgi : Kâmil YALÇINKAYA Kapak Fotoğraf : Abdullah AKKOYUNLU ISBN 978-975-389-680-1 11.06.Y.0005.505 Ankara • 2014 © Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir. 1. Baskı, Mart 2014, Ankara, 5.000 adet. TÜRKİYE DİYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Alınteri Bulvarı 1256 Sokak No: 11 Yenimahalle / ANKARA Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 web: www.diyanetvakfiyayin.com.tr e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi.org.tr. TÜRKİYE DİYANET VAKFI kitap01 -8243.indd 2 02.04.2014 14:07:08
  • 3. KAGEMKADIN AİLE VE GENÇLİK MERKEZİ HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ KORUYUCU AİLE OLMAK kitap01 -8243.indd 3 02.04.2014 14:07:08
  • 4. kitap01 -8243.indd 4 02.04.2014 14:07:09
  • 5. 5 İÇINDEKILER 5 | İÇINDEKILER 7 | TAKDİM Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ 11 | KITAP HAKKINDA BİRİNCİ BÖLÜM 17 | KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ Prof. Dr. İbrahim Hilmi KARSLI 37 | HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra ŞAHYAR 59 | OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE UYGULAMASI Yard. Doç. Dr. Abdullah BAY 83 | KORUYUCU AILE HIZMETLERI Doç. Dr. Cengiz ÖZBESLER 101 | KORUNMA GEREKSINIMI OLAN ÇOCUKLAR; KURUM BAKIMI VE KORUYUCU AILE SISTEMI Prof. Dr. Neşe EROL, Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK kitap01 -8243.indd 5 02.04.2014 14:07:10
  • 6. KORUYUCU AİLE OLMAK6 İKİNCİ BÖLÜM 157 | PROTOKOL KONUŞMALARI Hicret TOPRAK Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Fatma ŞAHİN 179 | KORUYUCU AİLE PANEL Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK 183 | NİÇİN KORUYUCU AİLE OLMAK GEREKİR? Abdulkadir KAYA 191 | DINI AÇIDAN KORUYUCU AILE Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ 199 | “VAZGEÇME!” Vedat YILDIZ 205 | MÜZAKERELER ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 221 | “KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI DIN İSLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ 225 | KORUYUCU AILE ADAYLARI İÇIN BILGILENDIRME 233 | AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE TÜRKIYE DIYANET VAKFI ARASINDA İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ 238 | AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI ARASINDA İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ kitap01 -8243.indd 6 02.04.2014 14:07:10
  • 7. 7 TAKDİM Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İslâm toplumlarını ayakta tutan temel dinamiklerden biri, hiç kuşkusuz aile müessesesidir. Aile, sadece anne, baba ve çocuklardan oluşan nicel bir birliktelik değil, nitelikli bir birlikteliğin adıdır. Aynı şekilde nikâh, sadece iki insanı bir araya getiren bir akit değil, iki kalbi buluşturan, iki kalp arasında sevgi, rahmet, meveddet ve muhabbet bağı oluş- turan ve bütün bunlardan meyveler meydana getiren güzel bir birlikteliktir. Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyaca işaret etmekte- dir. Bu ihtiyaç sadece anneye, babaya, maddeye ve paraya olan ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç her şeyden önce sevgiye, rahmete, muhabbete, meveddete, huzur ve sükûnete olan ihtiyaçtır. Çeşitli nedenlerle toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş çocuklar, en çok da sevgi ve şefkate, sıcak, huzurlu ve mutlu bir aile ortamına ihtiyaç duymaktadır. Kur’an-ı Kerim, yetimlerin himaye edilmesini istemiş (Bakara, 2/83,220; Nisa, 4/6,36), yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseleri kınamıştır (Mâûn, 107/2-3). Ailenin öz çocuğu gibi telak- ki edilen evlatlık sistemi İslâm’da yasaklanmış olmakla birlikte (Ahzab, 33/4-5), yetimlerin himaye edilmesi, İslam toplumlarında kitap01 -8243.indd 7 02.04.2014 14:07:10
  • 8. KORUYUCU AİLE OLMAK8 büyük bir sorumluluk olarak telakki edilmiştir. Sevgili Peygam- berimiz (s.a.s.), yetimlerin bakımını üstlenip onlara kol kanat geren kimseleri cennetle (Tirmizi, Birr ve Sıla, 14) ve cennette bera- ber olmakla müjdelemiş (Buhari, Talak 25), en hayırlı evin, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir (İbn Mace, Edeb, 6). Ayrıca o (sas), babası savaşta şehit düştüğü için yetim kalan Beşir b. Akrabe’ye “Ben senin baban olayım, Âişe senin annen olsun, istemez misin?” diyerek sahip çıkmış ve onun bakımını üstlenmiştir (İbn Hacer, İsabe I, 302). Bilindiği gibi Hz. Musa, bebekliğinde Hz. Asiye tarafından hi- maye edilmiştir (Kasas, 27/7-13). Kendisi yetim ve öksüz kalan, dedesi ve amcası tarafından himaye edilen Sevgili Peygambe- rimiz (s.a.s.), Hz. Ali’yi çocukluğunda himayesi altına almıştır. İslâm’ın ilk yıllarından itibaren Müslüman toplumlar, Kur’an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin sosyal yardımlaşma ve daya- nışma, toplumda yetimler gibi ilgi ve desteğe muhtaç kesimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyelerini hayata geçirmişlerdir. Bu çerçevede kimsesiz çocuklarla ilgili dinî-hayrî kurumlar oluş- turdukları gibi gerekli dinî hassasiyetleri göstermek kaydıyla bu çocukları ailelerin himayelerine de vermişlerdir. Bütün bu ilke, örnek ve uygulamalar, koruyucu aile konusunda bizlere dinî bir bakış açısı sunmaktadır. Netice itibariyle İslâm’ın biz- lerden istediği hassasiyetlere riayet edildiği müddetçe koruyucu aile müessesenin işletilmesinde dinen herhangi bir sakıncanın olmadığı bilinmelidir. Kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak, onların maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak, onları eğit- mek ve topluma kazandırmak dinî ve insanî bir sorumluluktur. Unutulmamalıdır ki nesli korumak, dinimizin ana gayelerin- den biridir. Çocuklar, hayatın süsü ve göz aydınlığıdır. Cenab-ı Hakkın bizlere birer emanetidir. Geleceğimizin teminatıdır. kitap01 -8243.indd 8 02.04.2014 14:07:10
  • 9.  9 “Hz. Peygamber Döneminden Günümüze Yetimlerin Himaye Edilmesi: Koruyucu Aile Olmak” adlı bu güzel eserin hazırlan- masından basım aşamasına kadar geçen süreçlerde emeği geçen herkese teşekkür ediyor; toplum olarak kimsesiz çocuklara sa- hip çıkma konusunda eserin yeni ufuklar açarak farkındalık ve bilinç oluşturmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Prof. Dr. Mehmet Görmez Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyeti Başkanı kitap01 -8243.indd 9 02.04.2014 14:07:10
  • 10. kitap01 -8243.indd 10 02.04.2014 14:07:10
  • 11. 11 KITAP HAKKINDA Aileler tarafından muhtaç ve yetimlerin korunup himaye edil- mesi, insanlığın varoluşuna kadar uzanan tarihi bir derinliğe ve tüm dünyaya yayılan coğrafi bir genişliğe sahiptir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesine bü- yük önem atfedilmiştir. Yüce Allah birçok ayetinde, yetimlere iyi davranma, onları gözetip kollama, durumlarını düzeltme ve haklarını korumayı buyurmuş, hatta onların aile içine alı- narak yetiştirilmesini teşvik etmiştir. Bu teşviklerin Peygamber Efendimiz ve O’nun örnekliğini takip eden güzide ashabında olduğu gibi, sonraki İslam toplumlarında da karşılık bulduğu- nu, anne baba sevgisinden ve bir ailenin sıcaklığından mahrum kalan kimsesiz çocukların, onları koruyup gözeten, örnek olup yetiştiren ve topluma kazandıran müşfik ailelerin himayesinde yetiştirildiklerini tarihi kayıtlarda görmekteyiz. Bu kitap, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar tarih- teki farklı uygulamalarıyla birlikte yetim ve kimsesiz çocukların himayelerini ve İslam dininin bu konudaki temel prensiplerini ortaya koymak amacıyla hazırlandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Gönül Elçileri” adıyla yürüttüğü “Koruyucu Aile Projesi” güncel bir uygulama olarak bu kitabın hareket noktası olmuştur. Bu çerçevede, kitabın ilk bölümü konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’in ilgili ayetlerinin değerlendirilmesine ve Hz. Peygam- kitap01 -8243.indd 11 02.04.2014 14:07:10
  • 12. KORUYUCU AİLE OLMAK12 ber dönemi ile İslam tarihinin bir kesitindeki yetim hamiliği ör- nekliklerine ayrıldı. Ayrıca bu bölümde güncel bir konu olarak “Koruyucu Ailelik” uygulamasına ilişkin bilgilere de yer verildi. “Kur’an Bağlamında Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Karşı Sorum- luluklarımız” başlıklı makalede Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı, konuyu Kur’an merkezli olarak anlatmaktadır. “Hz. Peygamber Döneminde Yetim ve Kimsesiz Çocukların Himaye Edilmesi” başlıklı makalede ise Dr. Ayşe Esra Şahyar, İslam’ın ilk döne- minde yetimlere kol kanat gerip, koruyup yetiştiren çok sayıda örneği bizlere sunmaktadır. “Osmanlı Toplumunda Koruyucu Aile Uygulaması” başlığı altında Dr. Abdullah Bay, tarihi bir ke- sitte uygulamanın örneklerini gözler önüne sermektedir. Doç. Dr. Cengiz Özbesler “Koruyucu Aile Hizmetleri”, Prof. Dr. Neşe Erol ile Prof. Dr. Zeynep Şimşek “Korunma Gereksinimi Olan Çocuklar; Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi” başlıklı yazılarıyla konuyla ilgili güncel durumu ortaya koymuşlardır. İkinci bölüm, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi tarafından 29 Mayıs 2013 tarihinde Koruyucu Aile projesi çerçevesinde gerçekleştirilen protokol ve panel konuş- malarından oluşmaktadır. Bölümün ilk kısmında TDV KAGEM Müdürü Hicret Toprak, Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diya- net Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in “koruyucu ailelik/yetim hamiliği” nin önemini ortaya koydukları konuş- maları yer almaktadır. İkinci kısımda ise panel konuşmaları- na yer verilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Abdulkadir Kaya, koruyucu aile felsefesinin neliği, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç olduğu, ko- ruyucu ailenin özellikleri, kimlerin koruyucu aile olabileceği ve koruyucu ailelere tanınan haklar üzerinde durmaktadır. Dr. Ülfet Görgülü, dini açıdan koruyucu aileliği, Kur’an-ı Kerim’in sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin prensipleri, özellikle yetimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber Efendimiz’in bu konudaki söz ve uygulamalarının örnekliğinde anlatmaktadır. Ayrıca bir örnek uygulama olarak Vedat Yıldız, kitap01 -8243.indd 12 02.04.2014 14:07:10
  • 13.  13 hamiliğini yaptığı kızının mektubu eşliğinde, koruyucu ailelik sürecindeki tecrübelerini samimiyetle paylaşmaktadır. Koruyu- cu aile adaylarına ve KAGEM Koruyucu Aile projesine destek veren eğiticilere yol gösterici olmak üzere Diyanet İşleri Baş- kanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun konuyla ilgili görüşüne, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından koruyucu aile olmak isteyenler için hazırlanmış olan rehber nitelikli bilgile- re, ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile kurumumuz arasındaki işbirliği protokolüne kitabın ekleri arasında yer ve- rilmiştir. Bu kitabın ortaya çıkmasında katkıları bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı’na, proje uygula- yıcısı eğiticiler ile gönül elçilerine teşekkürü borç biliriz. TDV KAGEM kitap01 -8243.indd 13 02.04.2014 14:07:10
  • 14. kitap01 -8243.indd 14 02.04.2014 14:07:12
  • 15. BİRİNCİ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 15 02.04.2014 14:07:13
  • 16. “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek yüz üstü bırakmaktan daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.” BAKARA, 2/220 G “Yetime kol kanat geren kimse ve ben cennette yan yana olacağız.” BUHÂRÎ, “TALÂK” , 25 kitap01 -8243.indd 16 02.04.2014 14:07:14
  • 17. 17 Din: İnsana, Varlığa Rahmet Yüce Rabbimiz, nihayetsiz merhamet ve şefkat sahibidir.1 O’nun insanlığa yaptığı son çağrı olan Kur’an-ı Kerim’ın temel vasıf- larından biri rahmet oluşudur.2 Göndereni ve insanlığa tebliğ ettiği mesajı rahmet ve merhamet karakterli olan Allah Resulü de elbette ki bu vasıftan uzak kalamazdı. Nitekim Yüce Kur’an, onun da âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bizlere haber verir.3 Bütün bu tespitleri birlikte düşündüğümüzde, bu dinin mensuplarından talep ettiği hayat tarzının da, şefkat ve merha- met karakterli olması gerektiği sonucuna varırız. Peygamberlerin davet mücadeleleri iki amaç etrafında toplanır: İnsanın rabbiyle ve insanın insanla olan ilişkilerini düzenle- mek. Peygamberler, bir taraftan insanı yalnızca Allah’a ibadet/ kulluk etmeye, sahte ilahların tasallutundan onu kurtarmaya davet etmişlerdir. Diğer taraftan da insanın ezilmesine, şeref ve haysiyetinin örselenmesine yol açan sosyal şartları değiştirmek için çalışmışlardır. Nitekim dinin bu temel yaklaşımı, şu şekilde de özetlenmiştir: İslam; Allah Teâlâ’yı tazim etmek, yani bütün eksiklik ve noksanlıklardan O’nu tenzih etmek, kullarına da iyilik ve ihsanda bulunmaktır. 1 Fatiha, 1/3. 2 Yunus, 10/57. 3 Enbiya, 21/107. Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ kitap01 -8243.indd 17 02.04.2014 14:07:15
  • 18. KORUYUCU AİLE OLMAK18 Mazlumların korunması, İlâhî İrade’nin bir gereğidir.4 Bu da kültürümüze “Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var- dır” ifadeleriyle geçmiştir. Bu temel yaklaşımın bir neticesi ola- rak da Peygamberlere mazlumları, kimsesizleri koruma görevi verilmiştir. Rabbimiz elçilerine, çaresiz kalmış insanların elin- den tutmalarını, insan onuruna yakışır şerefli bir hayat sürme- leri için çaba sarf etmelerini emretmiştir. Peygamberler, haksızlığın, sömürünün olmadığı, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerin yaygınlaştığı bir toplum için ça- lışmışlardır. Bütün bunlar teoride kalmamış, ilk müminlerin oluşturduğu cemiyet hayatında ideal manada uygulanmıştır. Böylece peygamberlerin çevresinde adalete bağlı, aynı zamanda merhamet duygusuyla dopdolu insanlar yetişmiştir. Çünkü ne- bevî uygulamada Allah’ın hakkı önemli olduğu gibi kul hakkı da önemlidir. Hz. Peygamber: Yetimlerin, Kimsesizlerin Sığınağı Daha ilk surelerde yetimin elinden tutması, ona destekçi ol- ması, Resul-i Ekrem Efendimize emredilmiştir. Çünkü savaş- larda yahut da şu veya bu şekilde anne babaları vefat eden çocukların mallarına yakınları tarafından el konuyor, haksız bir muameleye maruz kalıyorlardı. Bu sosyal bir yaraydı. Top- lumun en zayıf ve güçsüz kesimi böyle bir muameleye maruz kalıyordu. Herkesin gözü önünde yetim malı yeniyor, hak ve hukuku çiğneniyordu. Ne var ki onların ağlayıp sızlamalarını işitecek, onlara sahip çıkacak bir makam, bir mevki de yoktu. Korumasız bir durumda bulunuyorlardı. Çünkü “Vurgun vu- ranındır” kabilinden bir sistem hâkimdi. İşte böyle bir ortam- da Allah’ın elçisi gönderilmiş, ilk vahiyler gelmeye başlamıştı. Hz. Peygambere kendisinin de bir yetim olduğu ve Rabbinin 4 Kasas, 28/5-6. kitap01 -8243.indd 18 02.04.2014 14:07:15
  • 19. BİRİNCİ BÖLÜM 19 kendisini himaye edip koruduğu hatırlatılarak yetimlere kötü davranmaması emredilmiştir.5 “Yetim” Arapçada “yalnız, tek başına kalan” kimse demekti. “Yavaş giden, geride kalan” anlamına da gelmekte idi. Artık Rahmet Elçisi, yetimlerin dışlanmasına fırsat vermeyecek; yal- nızlıklarını gidererek onlara dost olacaktı. Yine hayat mücade- lesinde yetimler geride kalmıştı. Artık peygamber ellerinden tutacak, engelleri aşıp herkesle beraber Allah yolunda koşmayı onlara öğretecekti. İslam davetinin geldiği dönemlerde kadınlar ve yetimler risk guruplarını oluşturuyordu. Hak ve hukuk ihlallerinden en fazla mağdur olan kesimler onlardı. Acımasız hayat şartları altın- da korumasız ve çaresiz idiler. Kabile savaşlarının doğurdu- ğu olumsuz şartlar, iyice onları bunaltmış, canlarından dahi bezdirmişti. İşte bu ortamda gelen İslam daveti, yetimleri ve kadınları himaye etmiştir. İlgili Kur’an ayetleri, yine Peygamber Efendimizin söz ve uygulamaları bunun apaçık belgeleridir. Yetimlerle ilgili olarak gelen ilk ayetlerde şu uyarıların yapıl- dığını görüyoruz: “Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.”6 “Sakın yetimi aşağılama.”7 “Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özen- dirmeyen kimsedir.”8 Tekrarlanan bu uyarılarla yetimler hakkında bir farkındalık oluşturulmuştur. Kanayan toplumsal yaraya dikkatler çekil- miştir. Bizzat Allah Resulü’nün kendi yetimlik tecrübesinden işe başlanmıştır. Çünkü o öksüz kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Doğmadan önce babasını, çocuk yaşında iken de annesini kaybetmişti. Dolayısıyla o, anne baba yokluğunun, onların sevgi ve şefkatinden mahrum kalmanın, çocuğun ruh 5 Duha, 93/9. 6 Fecr, 89/17. 7 Duhâ, 93/6. 8 Mâûn, 107/1-3. kitap01 -8243.indd 19 02.04.2014 14:07:15
  • 20. KORUYUCU AİLE OLMAK20 dünyasında açtığı yaraların acısını bilfiil çekmişti. Onların nasıl tedavi edileceğini de pekâlâ biliyordu. Bu açıdan, konunun İslam davetinin lideri olan peygamberin şahsında ele alınması, oldukça anlamlı ve hikmetli bir yaklaşımdı. Aslında Kur’an’ın bu yaklaşım tarzı, sadece Hz. Peygamber’in şahsıyla da sınırlı değildi. İlâhî İrade, genelde bütün Müslü- manların konuya iyice nüfuz etmelerini ve kimsesiz yetim ço- cukların problemlerini dert edinmelerini istiyordu. Bu amaçla da onlara kendi çocuklarının yetim kaldıklarını farz edip bu durumu hayal etmelerini tavsiye ediyordu. Böylece Kur’an, ye- timlerin içerisinde bulundukları halet-i ruhiye ile müminlerin empati kurmalarını, benzer bir durumla karşılaşmalarının ne derece tedirgin edici olduğunu onlara hatırlatıyordu. Kur’an, muhatapların acıma ve şefkat duygularını harekete ge- çirmenin en etkili metodunu kullanmaktaydı. Çünkü bir baba açısından, kendisinin vefat etmesi ve henüz ihtiyaçlarını kar- şılayabilecek çağda olmayan aciz, biçare çocuklarını başkaları- nın eline bakar bir vaziyette terk etmesi, oldukça etkileyici ve dokunaklı bir durumdu. İşte Yüce Kur’an, müminlere kendi çocuklarının da aynı duruma düşebileceklerini hatırlatarak, merhamet duygularının ve vicdani hassasiyetlerinin uyanma- sını hedefliyor ve şöyle diyordu: “Arkalarında eli ermez, gücü yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların halleri nice olur diye endişe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.”9 Kur’an, yetimlere ve kimsesizlere yardımcı olmanın, onlara gü- zel imkânlar sağlayıp durumlarını düzeltmenin çok hayırlı bir amel olduğunu bizlere bildirir. Yetimlerin müminlerin “kar- deşleri” olduğunu, dolayısıyla aynı çatı altında onlarla beraber yaşamanın önemini vurgular.10 İnsan olan nasıl ki kardeşini atamazsa, din kardeşini de atamaz, kardeşlik hukukunu çiğ- 9 Nisa, 4/9. 10 Bakara, 2/220. kitap01 -8243.indd 20 02.04.2014 14:07:15
  • 21. BİRİNCİ BÖLÜM 21 neyemez. Çünkü kardeşlik hukuku, kardeşin durumunu dü- zeltmek ve onun yararına çalışmaktır. Aksi halde onlar kardeş değil, bir yabancı veya bir düşman olarak yetişebilirler. Bu ise sosyal hayatımızda büyük gedikler açabilir.11 Ayette “kardeş” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Çün- kü insan, ahlaki değerleri iyice özümsemediği zaman, dışla- maya ve ötekileştirmeye eğilimlidir. Adalet ve ölçülü olmaktan sapabilir. İşte böyle bir muameleye maruz kalmaması için, ök- süzle ilgili olarak Kur’an’ın burada özellikle “kardeş” kelimesini kullandığı düşünülebilir. Bununla yetimi hafife alıcı bir algıyı veya önyargıyı önlemeyi ve ailenin asli bir üyesi olarak onu görmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Yine bu bağlamda Hz. Peygamberin “Allah’tan korkun, çocuk- larınız arasında adaletli olun”12 uyarısını unutmamak gerekir. Sıcak aile ortamının sunduğu imkânlarla büyüyen şanslı bir çocuk kadar korunmaya muhtaç ve ezilmiş bir çocuk da aynı hakları beraberinde taşıyarak dünyaya gelir. Peygamber Efen- dimizin “Her hak sahibine hakkını ver!”13 buyruğu kulaklardan silinmemelidir.14 Aksi bir davranışın, yetim çocuğun duygula- rını yaralayacağı, onun narin kişiliği üzerinde telafisi mümkün olmayan tahrip edici etkiler yapacağı muhakkaktır. Bu yaklaşımla İslam, yetimlerin horlanmasını, dışlanmasını, kı- saca hak etmedikleri bir muameleye maruz kalmalarını engelle- meyi amaçlamaktadır. Yetimlerin bulundukları evde kendilerini bir sığıntı gibi hissetmemeleri gerekir. Böyle bir psikoloji ile büyüyenler, güçsüz, zayıf ve cılız yetişir, bu nedenle güçlü ve 11 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Matbaa-i Ebüzziya, İstanbul 1935, I, 768. 12 Müslim, Hibe, 13. 13 Buhari, Savm, 51. 14 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara 2012, IV, 138. kitap01 -8243.indd 21 02.04.2014 14:07:15
  • 22. KORUYUCU AİLE OLMAK22 yaralı bireyler olamazlar. Güçsüz birey ise topluma her zaman yüktür, dezavantajlıdır.15 Yine bu bağlamda Kur’an, yetimlerin, kimsesizlerin onurlarını rencide edici şekilde davranmamanın16 onlara iyi şekilde mu- amele dip güzel söz söylemenin17 haklarıyla ilgili konularda en adil şekilde hareket etmenin18 gerekliliğini bizlere anlatır. “Çünkü hakları görmezden gelinerek ezilen çocuk, güveni, ada- letin güzelliğini ve hak ettiğine kavuşmanın mutluluğunu ta- damayacaktır. Daha da kötüsü, ileride kendinden zayıf olanları ezmeyi öğrenecek, yetersiz bir insan olarak kendisi gibi yetersiz evlatlar yetiştirecektir. Böylesine olumsuz bir döngünün toplu- mun geleceğini ne derece kötü etkileyeceği ortadadır. O halde çocuğun, bir insan olarak doğuştan sahip olduğu hakları çiğ- nenmemelidir. Layık olduğu değeri hissetmesi sağlanmalıdır.”19 Ensar da muhacirleri koruyup kayırmıştı Konumuzla ilgili olarak Medineli Ensar’ın da hatırlanması ge- rekir: Çünkü onlar, yoksulun, çaresizin elinden tutulması ve korunması konusunda eşsiz bir örnek ortaya koymuşlardır. Çünkü onlar Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirleri bağırlarına basmış, evlerinde onları ağırlamışlardı. Muhacirler, evlerini, barklarını, eşlerini, çocuklarını Mekke’de bırakarak bu şehre göçmüşlerdi. Medine’ye vardıklarında, ne başlarını sokacakları bir evleri ne de karınlarını doyuracakları bir işleri, bir tezgâhları vardı. İşte tam bu sırada Allah’ın elçisi Muhammed (s.a.v.), tarihte emsali görülmemiş bir iş yaptı. Mekke’den gelen Muhacirlerle Medine’deki Ensarı birbirine kardeş ilan etti. Bu, insanlık dur- 15 Cemal Ağırman, “Fert ve Toplumun Yetim ve Öksüzlere Karşı Sorumlu- lukları,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 100. 16 Mâun, 107/1-3. 17 Bakara, 2/83. 18 İsra, 17/34. 19 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara, 2012, IV, 133. kitap01 -8243.indd 22 02.04.2014 14:07:15
  • 23. BİRİNCİ BÖLÜM 23 dukça, erdemli bir hayat yaşamak isteyenlerin, ilham alacakları eşsiz bir yardımlaşma örneğiydi. Ensar, Muhacirlere kapılarını ve gönüllerini açtı, mallarını on- larla paylaştı. Bu sırada göz kamaştıracak örnekler yaşandı. Meselâ Ensarın en zenginlerinden biri olan Sa’d b. Rabî’, tüm servetini ortaya koyarak kendisine kardeş ilan edilen Abdur- rahman b. Avf’a şöyle dedi: “Bunların yarısı senin, yarısı da benim; istediğin gibi harcayabilirsin.”20 Medine’nin kutlu yer- lileri Ensar, Allah’ın elçisine gelerek “Hurmalıklarımızı muha- cir kardeşlerimizle aramızda paylaştır” dediler.21 Başlangıçta muhacirler, kardeş ilan edildikleri Ensarın malına dahi varis oluyordu. Ancak bu daha sonra kaldırıldı 22 aralarındaki yar- dımlaşma ise devam etti. Kur’an, bu tabloyu şu ifadelerle ebedileştirmiştir: “Bunlardan önce Medine’yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldele- rine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta ken- dileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.”23 Müminler: Merhamet Topluluğu Merhamet duygusu, bozulmamış fıtratların bir özelliğidir. As- lında bu vasıf, doğuştan gelir ve insanlarda bir şekilde bulu- nur. Ancak almış oldukları eğitime göre güçlenir veya zayıflar. Merhamet duygusu gelişmiş kişiler, insanların yaşadıkları ıs- tırapları daha derinden hisseder. Onların dertleriyle dertlenir. Sorumluluk hissi ve vicdanı harekete geçer. Neticede destekçi ve yardımcı olmaya başlar. Sadece duygu olarak kalan şefkat ve 20 Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 50 21 Buhari, Müzaraa, 5. 22 Buhari, Kefâlet, 2; Feraiz, 16. 23 Haşr, 59/8-9. kitap01 -8243.indd 23 02.04.2014 14:07:15
  • 24. KORUYUCU AİLE OLMAK24 merhamet, pratiğe dönüşmedikçe erdemli bir davranış haline gelmez. Yüce Allah, insana sonsuz lütuf ve inayetiyle merhamette bu- lunmuştur. İnsandan istenen de kendi hemcinslerine karşı iyi- likle ve güzellikle muamele etmesidir. Nitekim zenginliğiyle şöhret bulmuş Karun’un şahsında insana şu çağrı yapılır: “Al- lah’ın sana iyilik ve ihsanda bulunduğun gibi, sen de (insanla- ra) iyilik ve ihsanda bulun”.24 Diğer taraftan Rabbimiz, insana olan rahmetinin devamlılığını kullarının birbirine olan mer- hametine bağlamıştır. Elçisi yoluyla da “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”25 uyarısı bizlere yapılmıştır. Yine aynı mealde Rahmet Elçisi şöyle buyurmuştur: “Allah mer- hametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryü- zündekilere karşı merhametli olun ki semada bulunanlar da size rahmet etsinler.”26 “Kul, mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettiği müddetçe, Allah Teâlâ da onun ihtiyacını giderir.”27 Rabbimiz, elçisine müminlere kol kanat germesini, onlara şef- katle muamele etmesini emreder.28 Resul-i Ekrem’in örnek dav- ranışları, Müslümanlar arasındaki ilişkilerin de böyle olması gerektiğini bizlere anlatır. Nitekim bir başka ayette müminlerin birbirlerine karşı son derece şefkatli ve merhametli oldukları ifade edilir.29 Aslında Rabbimizin muradı, Müslümanların bir merhamet top- lumu meydana getirmeleridir. Çünkü gönülden Allah’a bağ- lı müminlerin, birbirine sabrı ve merhameti tavsiye ettikleri belirtilir.”30 Kısaca dini hayat, merhametli olmayı gerektirir. 24 Kasas, 28/77. 25 Buhârî, Tevhid, 2. 26 Tirmizî, Birr, 16. 27 Müslim, Birr ve Sıla, 58. 28 Hicr, 15/88. 29 Fetih, 48/29. 30 Beled, 90/17. kitap01 -8243.indd 24 02.04.2014 14:07:15
  • 25. BİRİNCİ BÖLÜM 25 Dolayısıyla acımasızlık ve katı kalplilikle Allah Teâlâ’nın razı olduğu bir hayatın sürdürülmesi mümkün değildir. Ebedi saadete erişecek bahtiyar kulların özelliklerinden biri, yetimlere yardımcı olmaları, aç açık kalmış fakirleri koruyup gözetmeleridir. Bunlar, zoru başaran, Allah’ın samimi kulla- rıdır. Çünkü kıtlığın hüküm sürdüğü, fakirliğin yaygınlaştığı bir zamanda bu faziletli davranışı gösterirler. İhtiyaçları olsa da başkalarını düşünürler. Kimsesizlerin, yoksulların derdine ortak olup onları kayırırlar. Böylece sarp yokuşu aşıp zirve- ye tırmanma erdemini gösterirler. İşte bunlar, hesap gününde amel defterleri sağdan verilecek talihli kimselerdir. Konu, Yüce Kur’an’da şu şekilde dile getirilmektedir: “Sarp yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köleyi, bir esiri hür- riyetine kavuşturmaktır! Kıtlık zamanında yemek yedirmektir. Yakınlığı olan bir yetimi, Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır.” 31 Evet, bu kimseler, hiçbir şeyin gizli, saklı kalmayacağı, her şeyin ortaya döküleceği hesap gününde kurtuluşa eren kim- selerdir. Amel defterleri bunlara sağ taraflarından verilecektir. Sevinçle “Bakın amel defterim burada, buyurun okuyun!” diye- ceklerdir. Artık onlar mutlu sona ermişlerdir. Çünkü dünyada erdemli bir hayat sürdüler. Cömertliği ve paylaşmayı bildiler. Bencilleşip çevrelerine karşı kör ve sağır kalmadılar. Aksine kimsesize destekçi, fakire, yoksula yardımcı oldular. İşte bu kimseler, hesap gününde sevinç içerisinde olacaklardır; sınırsız güzellikler yurdu cennete yerleştirilecek, orada huzur ve mut- luluk dolu bir hayat süreceklerdir.32 31 Beled, 90/11-18. 32 Hâkka, 69/19-23. kitap01 -8243.indd 25 02.04.2014 14:07:15
  • 26. KORUYUCU AİLE OLMAK26 Hz. Peygamber mübarek sözlerinde Müslüman fertlerin birbiri- ne karşı olan tutumlarını şöyle açıklar: “Müminler birbirlerine muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir beden gibidir. O bedenin tek bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da acı çekerler.”33 Bu beyanlarıyla Hz. Peygamber, Müslüman’ın çevresine karşı sorumsuz kalamayacağını belirtir. Çünkü o, bencil duygularına mahkûm, kendini aşamamış birisi değildir. Vicdani hassasiyet- lerini ve gönül zenginliğini kaybetmemiştir. Aksine yaşanan musibetler karşısında sorumluluğunun idrakindedir. İnsanlığa karşı olan vazifesinin gereğini yerine getirdiği ölçüde varoluş amacına ulaştığını düşünür. Bu yönüyle insanlarla ve toplumsal ruhla empati kurabilen bir duyarlılığa sahiptir. Müslüman, yalnız kendisi için seven yalnız kendisi için korkan birisi olamaz. Kendi menfaatine en ufak bir halel geldiğinde çevresini ayağa kaldıran ancak etrafında feryatlar ve iniltiler yükselirken kulaklarını bunlara tıkayan birisi hiç olamaz. Ak- sine o, diğer insanların menfaatleriyle sevinen, zarar görmeleri halinde üzülen, başarılarıyla mutlu olan, dertleriyle dertlenen bir olgunluk düzeyine sahiptir. Bu anlamda Müslüman, toplumun adeta canlı bir organı gi- bidir. Diğer Müslümanların çektiği acı ve sızıları yüreğinin ta derinliklerinde hisseder. Tıpkı, aynı zamanda bir Kur’an şairi olan Mehmet Akif’in şu dizelerinde tasvir ettiği gibi: Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!  Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.   Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!   Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... Yetimlerin, kimsesizlerin elinden tutmak, onları doyurmak Al- lah’ın has kullarının özelliğidir. Onlar, ahiret âleminde sonsuz nimet ve güzellikleri tadacak, esenlik ve mutluluk yurdunun 33 Müslim, Birr, 66. kitap01 -8243.indd 26 02.04.2014 14:07:15
  • 27. BİRİNCİ BÖLÜM 27 kalıcı sakinleri olacaklardır. Çünkü onlar, dehşetli kıyamet gü- nünün korku ve endişesini dünya hayatında iken taşırlardı. Dolayısıyla ihtiyaç duymalarına ve yemek istemelerine rağmen, yoksulları, yetimleri kendilerine tercih eder ve önce onları do- yururlardı. Bunu yaparken de, Mevla’nın hoşnutluğu dışında hiçbir karşılık ve beklenti içerisinde olmazlardı. Yani yetim- leri, yoksulları doyurmaları, kayırmaları, onlar üzerinde bir başa kakmaya, eziyet ve incitmeye dönüşmezdi. Çünkü onların beklentisi bu dünyada değil, ahirete yönelikti. Bütün dertleri, o haşin ve belalı kıyamet gününde rablerine verecekleri he- saptan alınlarının akıyla çıkmak ve ebedi kurtuluşa erenlerden olmaktı. İşte bu samimiyetleri ve teslimiyetleri dolayısıyla Allah Teâlâ onları hesap gününün dehşetinden koruyacak, yüzlerini nura, gönüllerini mutluluk ve sürura gark edecektir. Konu, Kur’an’ın ifadeleriyle şu şekilde dile getirilmektedir: “Kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: “Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık isteme- diğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, yüzleri ekşiten asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.” Allah da onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönül- lerine sürûr verir.”34 Aile: Vazgeçilmez Korunak Yüce Allah, aile yuvasını bir huzur kaynağı yaptı.35 Karı-koca arasında mükemmel bir uyum var etti. Biyolojik ve psikolojik yönden eşsiz bir tamamlayıcılık lütfetti. İnsana, birbirini bü- tünleyen eşler halinde yuva kurarak mutlu olmayı nasip etti. Sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla karı-kocayı birbirine 34 İnsan, 76/5-11. 35 Nahl, 16/80. kitap01 -8243.indd 27 02.04.2014 14:07:15
  • 28. KORUYUCU AİLE OLMAK28 raptetti.36 Mutluluk kaynağı yavrular armağan ederek aradaki bağlılığın iyice gelişmesini ihsan etti.37 Aile, çocuklar için yeri doldurulmaz bir nimet ve güzellik kay- nağıdır. Çocuklar, insani duygu ve değerlerini esas itibariyle ailede kazanır. Temel orasıdır. Hamur orada yoğrulur, karakter orada şekillenir. İnsanların yetişkinliklerindeki kişilikleri ve ahlakî kimlikleri aileden alınan değerler üzerine kurulur. Ruh sağlığı yerinde, özgüven sahibi çocuklar sağlam ailelerde yetişir. Çünkü orada sevgiye ve ilgiye kanarlar; paylaşma ve yardım- laşmayı öğrenirler. Aile, çocuklar için aynı zamanda bir korunaktır. Aslında ko- ruma, korunma, kâinatta geçerli olan bir yaratılış kanunudur. Canlılarda, bitkilerde, meyvelerde koruma sistemleri vardır. Tehlikelere ve zararlara karşı bu sayede korunurlar. Hayvan- ların kendilerini zararlardan koruyan derileri vardır. Üzüm ta- nesinin üzerini kaplayan incecik saydam zar da, üzümün içini buharlaşmaktan korur. Bu tür sistemler, cevizde, portakalda olduğu gibi muzda, kar- puzda da vardır. Yerde yürüyen, havada uçan, suda yüzen hay- vanlardan hangisini düşünürsek düşünelim, bir koruma sistemi vardır. Kısaca Rabbimiz, yarattığı varlıkların zarar görmemesi için, her birini kendi yapısı ve amacına göre koruma altına almıştır. Aynı şekilde bir canlı olarak insan da eşsiz koruma sistemleriyle donatılmıştır. Kur’an’ın beyanlarına göre aile de karı koca birbirlerine karşı el- bise mesabesindedirler.38 Yani birbirlerini korurlar. Elbise nasıl ki sıcaktan soğuktan ve dışarıdan gelecek bir takım zararlardan bedeni korursa, karı, koca da haramdan, iffetsizlikten, ayıplar- dan, birbirlerini korurlar. 36 Rum, 30/21. 37 Nahl, 16/72. 38 Bakara, 2/187. kitap01 -8243.indd 28 02.04.2014 14:07:15
  • 29. BİRİNCİ BÖLÜM 29 İnsan, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak da ailenin koruması altındadır. Yüce Kudret, insan yavrusunu önce anne rahminde muhafaza eder, çocuk burada büyüyüp gelişir. Dünyaya gelince de aile ortamı onun için bir sığınak olur. Onu dış tehlikelerden ve zararlardan, davranış bozukluklarından, korkulardan, sevgi- sizlikten ve güven yoksunluğundan korur. Aile yuvası, adeta sağanak yağmurdan koruyan bir şemsiye, savaşta sığınılan bir kalkan gibidir. Çocukları içki, uyuşturucu vb. bağımlılıklardan, ideolojik sapmalardan, maneviyatı yok eden cereyanlardan korur. Bu anlamda aile, çocuklar için eş- siz bir sığınaktır. Çocuğu, geleceğini karartabilecek, imanını çalabilecek isyan dalgalarından, günah kasırgalarından korur. Orada bulduğu huzuru, güveni ve rahatı çocuk başka bir yerde bulamaz. Aile ocağı, çocuğun vazgeçilmez barınağıdır. Onu, sevgisizlik ve merhametsizlik çöllerinde kaybolmaktan kurtarır. Çünkü paylaşmayı, kaynaşmayı ona öğretir. Ruhunda kopan huzur- suzluk, korku ve bencillik fırtınalarını dindirir. Zira huzur ve güven içerisinde serpilip gelişme imkânını ona sağlar. Kendine, arkadaşlarına yabancılaşmaktan onu alıkoyar. Çünkü kendisiyle ve çevresiyle barışık olmayı ona öğretir. Bütün bu özellikleri ile aile, çocuğun olmazsa olmaz korunağıdır. Aile ocağı, bütün bu güzellikleri ile Allah Teâlâ’nın insana eşsiz bir lütfudur. İnsanlar orada kendileri için değil, anneleri, baba- ları, kardeş ve evlatları için yaşarlar. İnsanın ruhunu doyuran, aklını geliştiren, vicdanını olgunlaştıran böyle bir ortamın ben- zerini oluşturmak mümkün değildir. Eğer aile ocağı, bir de Kur’an’ın manevi atmosferi ile süslenirse, işte o ev huzur, sükûn ve rahmetin de ocağı olur. Melekler orayı kuşatır, ev sakinlerinin rahmete nail olması ve bağışlanması için niyazda bulunurlar. Böyle bir evde her namaz vaktinde manevi bir iklim yaşanır. Kı- yamlarla Allah Teâlâ’ya verilen kulluk sözleri tazelenir. Rükû ve kitap01 -8243.indd 29 02.04.2014 14:07:15
  • 30. KORUYUCU AİLE OLMAK30 secdelerle Yaratıcıya olan sadakat ve itaat duyguları pekiştirilir. Neticede aile yuvasında içten ve samimi dualarla anne, baba ve çocuklar hep beraber manevi bir havayı teneffüs ederler. Bu ev, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, rahmetini lütfettiği hayırlı evlerden biridir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’ın razı olduğu bu hayırlı evlerden bir diğerini daha bizlere müjdelemektedir. İşte o da, içinde kendisine iyi davranılan, başı okşanan yetimin bulunduğu evdir.39 Çocuklar: Geleceğimiz İnsan, diğer canlılardan farklı olarak geleceğini düşünür, plan- lar yapar. Bu dünyada bir iz, kendini hatırlatacak bir eser bı- rakmak ister. Bu amaçla da çalışır, didinir, istikbaline yatırım yapar. Bırakacağı çocuklarıyla adının anılmasını, neslinin de- vam etmesini temenni eder. Kendisini istikbale taşıyacak eserler bıraktıkça da mutlu olur. Kısaca insan hep geleceğe uzanmayı, ebediliklere tutunmayı arzular. Bunlar, her bir insanın taşıdığı fıtrî, yaratılıştan getirdiği duygu ve yönelişlerdir. Peygamberler de bu hayalleri yaşamış, bu duyguları taşımış- lardır. Ancak onların geleceğe bakışı, hep manevi merkezli, Allah’ın rızasını kazanma ve O’na yaklaşma amaçlı olmuştur. Hz. Zekeriya da o peygamberlerden biri idi. Yaşı ilerlemişti. Ancak endişeli idi. Bu dünyadan göçüp gittikten sonra, yerine geçecek yakınlarının tutum ve davranışları onu kaygılandırıyor- du. İşin üzücü tarafı, çocuğu da yoktu. Çünkü hanımı kısırdı, çocuk sahibi olamamıştı. İşte Zekeriya Peygamber bu duygular içerisinde Gerçek Dost’a yönelmiş ve “Ey Rabbim! Lütuf ve kereminin bir eseri olarak yerime geçecek bir evlat bana nasip eyle. Bu öyle bir evlat olsun ki benim ve Yakup ailesinin manevi mirasına sahip çıksın. Ey Rabbim! Onu hoşnut olduğun kullarından eyle” diyerek yalva- 39 İbn Mace, Edeb, 6. kitap01 -8243.indd 30 02.04.2014 14:07:15
  • 31. BİRİNCİ BÖLÜM 31 rıp yakarmıştı. Bunun üzerine melekler ona Yahya adında bir çocuk müjdelemişlerdi.40 Vaktiyle melekler, uzun yıllar çocuk sahibi olamamış ve iyice ihtiyarlamış Hz. İbrahim’e İshak adında bir evladı, daha sonra da Yakup adında bir torunu müjdelemişlerdi. Yaşlanmış eşi Sare de bu haberi duyunca çığlık atmış ve büyük bir sevinçle bunu karşılamıştı.41 Şüphesiz ki fertler gibi toplumlar da istikballerini düşünür, geleceğe yatırım yaparlar. Bu uğurda genç nesillere de önem- li bir anlam ve misyon yüklerler. Onların eğitimi ve öğretimi konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar. Hele hele top- lumları felç eden ideoloji, akım ve bağımlılıklara kurban edil- melerine asla razı olmazlar. Çünkü bilirler ki, gençlik büyük bir potansiyeldir. Dolayısıyla gençliğin ihmal edilmesi, milletin geleceği açısından telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açar. Eğitilmesi ise, maddi ve manevi alanlarda yeni gelişmelere ve medeniyetlerin inkişafına vesile olur. Çocuklar, evlerin gülü, gönüllerin sürurudur. Annelerin duası, büyüklerin sevgisidir. Bazen hayatın süsü, bazen de imtihan ve- silesidir. Kimi zaman sevgi tomurcuğu, kimi zaman ömür tör- püsüdür. Eğitilirse, geleceğin düşünürü, bilim adamıdır. Yahut insanlık çapında şöhret sahibi bir sanatçı veya edebiyatçıdır. Belki de toplumu badirelerden çekip çıkaran bir siyasetçidir. Yahut da insanlığın barışına katkı sağlayan seçkin bir liderdir. Evet, çocuklar mümbit bir arazidir; bakarsan bağ, bakmasan dağ olur. İşlersen cevher elde edersin, ihmal edersen çile çeker- sin. Eğitirsen, ailesine topluma, insanlığa faydalı bir fert olur. Sokağa bırakırsan, şiddet olur, bomba olur, velhasıl başına bela ve musibet olur. 40 Meryem, 19/3-7. 41 Hûd, 11/71-72. kitap01 -8243.indd 31 02.04.2014 14:07:15
  • 32. KORUYUCU AİLE OLMAK32 Kimsesiz Çocuklar: İmtihanımız Saadet Asrında çocukların ailelerinden kopmaları, genelde savaşlarda veya barış halinde anne ve babalarının ölmesi ile oluyordu. Bunlar da, “yetim” olarak isimlendirilmekte idi. O dönemlerde bu çocuklar toplumun mağdur ve mazlumları idi. Çünkü kendilerine kalan mirasa, yakınları tarafından el konu- yordu. Kur’an’ın ilgili uyarıları, bu haksızlığın Araplar arasında yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.42 Günümüzde ise çocukların, ailenin sıcak ortamından mahrum kalmaları, sadece ebeveynin vefatı şeklinde olmuyor. Çünkü çağdaş toplumlarda aile ve ekonomik hayatla ilgili başka so- runlar da yaşanmaktadır. Dolayısıyla anne baba hayatta olduğu halde, çocuklar ailenin güvenli ortamından değişik nedenlerle kopabilmektedir. Bu yönüyle modern toplumlarda kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların sorunları daha farklı boyutlar kazanmıştır. Ülkemizde 40 bin civarında sokak çocuğu oldu- ğu belirtilmektedir. Bu rakamın daha yüksek olduğu şeklinde rivayetler de vardır.43 Günümüzde yaşanan ailevi ve kültürel sorunlar, bu problemin önümüzdeki yıllarda daha da tehlikeli boyutlar kazanacağına işaret etmektedir. Çünkü modernleşme çabalarının, aile bağları ve kültürel dokular üzerindeki yozlaştırıcı ve tahrip edici etkisi gittikçe artmaktadır. Şu ifadeler, bu acı gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: “Ailenin zayıflatılması en çok çocuklara zarar vermektedir. Bugün dünya ölçeğinde aileden mahrum yetişen milyonlarca çocuk, maalesef insani değerleri tanımadan büyümektedirler. Onların önemli bir kesimi, sıcak bir yuvaya hasret, sokakları mekân tutmuştur; fırsatçılık ve çıkarcılık ihtirasıyla yanan bir ateş topu halinde büyümektedirler. Aileden kaçan çocukları, 42 Enâm, 6/152; İsra, 17/34. 43 Öner Ergenç, “Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar, Gençlerde Madde Kullanımı ve Bağımlılığı,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, En- sar, İstanbul, 2010, 65. kitap01 -8243.indd 32 02.04.2014 14:07:15
  • 33. BİRİNCİ BÖLÜM 33 geleneklerin baskısından kurtulan özgürlük savaşçıları diye yüreklendirmeye devam ettiğimiz müddetçe, bu ateş topunun kucağımızda patlayacağında kuşku yoktur.”44 Kimsesizlik, herhalde hayatın en dramatik yönlerinden biri- dir. İnsanın en önemli özelliği, kendi hemcinsleri ile kurduğu ülfet ve muhabbet bağlarıdır. Dolayısıyla çevresinde konuşaca- ğı, kaynaşacağı kimseler bulamaması, yalnızlığa terk edilmesi, insan için ne kadar da ıstırap verici bir şeydir. Dayanacağı in- sanların kişinin etrafından yok olması, dertlerini paylaşacağı dostların tek tek kaybolması kadar acı ve ıstırap veren başka ne olabilir? Bu tür insanlar, yaşama şevklerini ve heyecanlarını yitirir, hayatları anlamsız bir hale gelir. Karamsarlığa kapılıp kendilerine olan öz güvenlerini iyice kaybederler. Hele bu yalnızlaşmayı, vefasızlığı, bir de ömrünün baharındaki bir çocuk, bir genç yaşıyorsa, bunun duygulardaki tahribatı daha da onarılmaz bir hal alır. Zira gençlik, hayatın hassas bir dönemidir. Bu süreçte gencin, biyolojik ve psikolojik yapısında olduğu gibi, dünya algısı ve düşüncesinde de değişme ve geliş- meler olur. Çünkü çocukluktan ergenliğe geçiş söz konusudur. Bu dönem, değişim ve arayış dönemi olduğu için, duygusal gelgitler, kaygılar, korkular ve gelecek endişeleri yaşanır. Do- layısıyla sıkıntılı ve sancılı bir süreçtir. Gerek yalnızlığa terk edilmenin doğurduğu psikolojik bunalımlar, gerekse çocukluk ve gençlik döneminin getirdiği problemleri birlikte düşündü- ğümüzde, kimsesiz ve yetimlerin, ne kadar acı ve ıstıraplarla dolu bir hayat yaşadıklarını daha iyi anlarız. Günümüzde bazı aileler, karı-kocanın, zihinsel, bedensel ya da psikolojik sorunları nedeniyle bütünlüklerini sürdüreme- mektedirler. Yahut ekonomik yetersizlikler, boşanma, ölüm, hükümlülük gibi sosyal sorunlar ailelerin dağılmasına neden olmaktadır. Bu da, çocukların sahipsiz kalmalarına ve korun- maya muhtaç hale gelmelerine yol açmaktadır. Zamanımızda 44 Kemal Sandıkçı, “Bir Medeniyet Projesi Olarak Aile,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 35. kitap01 -8243.indd 33 02.04.2014 14:07:15
  • 34. KORUYUCU AİLE OLMAK34 kimsesiz ve korumasız çocukların hırsızlık, kapkaç, cinayet, fuhuş, uyuşturucu gibi karanlık işlerde suça itildikleri bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla çocukları sokağın bataklığına saplan- maktan ve şer odaklarına yem olmaktan kurtarmak, önemli görevlerimizdendir. Kapılarımızı ve gönüllerimizi yetimlere ve kimsesiz çocuklara açmamız gerekir. Hatta bu hayırlı amelde acele etmek müminlere yakışan ve Allah’a yaklaştıran erdem- lice bir davranış olacaktır. Çünkü müminler, hayır konusunda birbiriyle yarışan kimselerdir.45 Böylece kimsesiz çocuk, aile- sinden kopmanın ruhunda doğurduğu kasırgaları bir ölçüde dindirecek, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak, sevgi, ilgi ve güven boşluğunu dolduracaktır. Ülkemiz şartlarında bu çocukların bakım ve sorunlarıyla resmi düzeyde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ilgilen- mektedir. Bu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de bahsedilen amaç doğrultusunda ilgili kurum ve birimlerle yardımlaşmak ve toplumun desteğini almaktır. Söz konusu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de, “koruyucu aile” uygulamasını yaygınlaş- tırmaktır. Bu uygulamada çocuk, öz ailesinin şartları iyileşin- ceye kadar hayırsever başka bir ailenin yanında kalmakta ve ihtiyaçları karşılanmaktadır. Sonuç Makaleme, merhum müfessir Hamdi Yazır’ın konumuzla ilgili tespitleri ile son veriyorum: Müminleri izzet ve onur sahibi yapan, Allah yolunda harcamada bulunmalarıdır. Fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yemek yedirmek suretiyle Allah katında onların dereceleri yükselir. Yine Müslümanlar, fakir ve kimse- sizlerle kendi aralarına mesafe koymayı değil, Mevla’dan onları sevmeyi kendilerine nasip etmesini niyaz ederler. Nitekim Re- sul-i Ekrem Efendimiz, “Rabbim, bana seni sevmeyi, fakirleri sevmeyi nasip eyle” diye dua ederlerdi. İnsan ne kadar namaz kılarsa kılsın, Allah için infak etmedikçe efendilik derecesine 45 Müminûn, 23/61. kitap01 -8243.indd 34 02.04.2014 14:07:15
  • 35. BİRİNCİ BÖLÜM 35 yükselemez. İnsanın izzet ve onur sahibi olması yemekle değil, yedirmekle mümkündür. Kendileri tıka basa yiyip de Allah için yedirmekten kaçınan, yanı başındaki komşusunun, toplumdaki yoksulların ihtiyacını düşünmeyen tamahkârların insanlıkla bir ilişkisi kalmaz. Gerçek zarara uğrayanlar da bunlardır. Böyle- leri yüzünden de toplumda fitne ve fesat çıkar. Yeryüzünde insan topluluklarını birbirine kırdıran kavgaların kökeninde de, başkaları için infakta bulunmama problemi yatar. Düşük toplulukların mücadelesi, hep yemek davası üzerinde dönüp dolaşır. Bunlar hep “Ben yiyeyim, sen yeme” kavgasını verir- ler. Yüksek toplulukların mücadeleleri ise, muhtaç olanların ihtiyaçlarını gidermek ve Allah’a kulluk ederek yücelme yarışı üzerinde olur.46 46 Muhammed Hamdi Yazır, VI, 514. kitap01 -8243.indd 35 02.04.2014 14:07:15
  • 36. “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki, hayır olarak ne harcarsanız o ana baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız gerçekten Allah onu en iyi bilendir.” BAKARA, 2/215 G “Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. En hayırsız ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir.” İBN MÂCE, “EDEB”, 6 kitap01 -8243.indd 36 02.04.2014 14:07:15
  • 37. 37 Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra Şahyar Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI Yetimler, daima, toplumların en hassas, en biçare, en kırılgan katmanını oluşturmuşlardır. Ya şehit bir babanın geriye bırak- tığı emanetler, ya da hastalıktan, kazadan yahut beklenmedik bir nedenden ötürü erken yaşta hayata veda eden ebeveynden geri kalan acılı, hüzünlü, yalnız çocuklardır onlar. Ana baba sevgisine, kucağına doyamamış, üstelik onların ölümlerine şa- hitlik etmiştir minicik yürekleri. Bazen ana babalarından az ya da çok bir miras kalmış olabilir. Bu miras çocukluk hayatların- da tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri kadar bir başka ağır yüktür onlar için. Bazen ebeveynden geriye hiçbir servet kalmamış olur ki, bu fakirlik, onların çaresizlik ve acizliklerini kat kat arttırır. Bakıma muhtaç ve yetim çocuklar, tarihin her döneminde var oldukları gibi, Hz. Peygamber döneminde de mevcuttular. Pey- gamber’e inen çok sayıda ayet, yetim haklarından, yetimleri ko- ruyup kollamaktan, onları incitmemekten söz etmiştir. Yetime muamele, adeta insan ruhundaki iyilik ve kötülüğün bir aynası olarak ifade edilmiştir: “Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan kimsedir”1 ayeti, ahireti ve ahirette hesap vermeyi inkâr eden kimsenin başlıca vasfının “yetimi itip kakmak” ol- duğuna değinmiştir. 1 el-Mâûn, 107/1-2 kitap01 -8243.indd 37 02.04.2014 14:07:15
  • 38. KORUYUCU AİLE OLMAK38 “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz”2 ayeti de ca- hiliye Araplarının yetimlere karşı muamelelerini sert bir dille kınamış, akabinde yetim haklarını gözetmeyen kimselere kıya- met, ahiret, cehennem azabı hatırlatılmıştır: “Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin emri gelip me- lekler saf saf dizildiği zaman. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını bir bir hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var.”3 İslam’ın ilk yıllarında nazil olan bu ayetlerde, insanlara ahiret hayatının kaçınılmazlığı, yeni başlayacak bir hayat için henüz dünyada iken hazırlık yapmanın gerekliliği anlatılmıştır: “İşte o zaman insan: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim, der.”4 ayeti, insanın ahiret hayatında pişmanlık duymaması için güzel davranışlarda bulunmasının önemini ortaya koyar. Kuşkusuz bu güzel davranışlar arasında “yeti- mi gözetmek” ilk sıralarda bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an, ahiret hayatında sonsuz mutluluğa erişen kimselerin yetimleri gözettiklerinden söz etmiştir: “İyiler, kâfur katılmış bir kadehten cennet şarabı içerler. Bu, Al- lah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız derler. İşte bu yüzden Allah, onları o günün fenalığın- dan esirger, yüzlerine parlaklık gönüllerine sevinç verir.”5 Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken nazil olan ayetlerin önem- li bir kısmı, Allah ve ahiret inancı ile ilgilidir. Dikkat çekici olan 2 el-Fecr, 89/17 3 el-Fecr, 89/21-23 4 el-Fecr, 89/24 5 el-İnsan, 76/5-11 kitap01 -8243.indd 38 02.04.2014 14:07:15
  • 39. BİRİNCİ BÖLÜM 39 husus, ahiret hayatındaki sonsuz mutluluk ya da perişanlıktan söz eden, inanan ve inanmayan kimselerin dünyadaki yaşam tarzlarından bahseden ve kıyaslamalar yapan bu ayetlerde “ye- timlere karşı muamele” unsurunun sıklıkla karşımıza çıkma- sıdır. Ayetler, yetimleri koruyup gözetmenin öneminden söz ederken, bu durumu sadece insanlık gereği bir tavır olarak ele almamış, bu tavrın ötesine taşıyarak, adeta “ahiret mutlu- luğunun” anahtarı kabul etmiştir. Öte yandan, bu ayetlerin ilk muhatabı olan Hz. Peygamber’e ve peygamberin şahsında tüm insanlara oldukça önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır: “Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”6 Evet, yetim haklarını inanç esasları ile bağdaştırarak anlatması istenen peygamber bir yetim olarak dünyaya gelmiştir. Henüz altı yaşlarında küçük bir çocukken annesini de kaybetmiş, ye- timliğine bir de öksüzlük eklenmiştir. Onun bu hali, peygam- beri seven tüm yürekleri burkar, ama bir yandan da dünyanın sonuna değin tüm yetim ve öksüz çocuklar için bir dayanak, bir teselli olur. Öyle ya, Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed de bir yetimdir. Âlemlere rahmet olan son peygamber de annesiz babasız büyümüştür. Bu nedenle yetimleri, kimsesiz çocukları, bakıma ve himayeye muhtaç çocukları en iyi o anlar. Onların dilini, onların halini en iyi o bilebilir. Nitekim ona yetimliğini hatırlatan Rabbi, hemen bir başka hususu daha hatırlatır: “Sakın yetimi aşağılama”7 Yetim büyüyen, bir yetimi aşağılayabilir mi? Ya da bir yetime ümmet olan bir yetimi hakir görebilir mi? Yetimlere gözlerini kapatabilir mi? Asla. Bilakis, etrafına bakınca ilk dikkatini çe- ken yara, yetimler olur. Bir Müslüman için toplumda ilk önce tedavi edilmesi gereken, her şeyden önce kapatılması gereken yara, yetimin yaralı gönlüdür. Çünkü en çaresiz, en zayıf ve en masum kişi yetim çocuktur. Himaye edilir, ihtiyaçları karşıla- 6 ed-Duha, 93/6 7 ed-Duha, 93/9 kitap01 -8243.indd 39 02.04.2014 14:07:15
  • 40. KORUYUCU AİLE OLMAK40 nır, kendisine gelecek hazırlanırsa, o da başka yetimlere kucak açan bir insan olacaktır. Ancak aile şefkatinden uzak, yalnızlığa terk edilmiş, hakir görülen, kimsesizliği fırsat bilinerek hakları elinden alınan bir çocuk olarak hayatını sürdürürse, gelecekte, mutlu aileler, şefkatle büyütülmüş çocuklar belki de başlıca rakibi ve düşmanı haline gelebilir. Mutsuz, ite kaka, muhtaç ve biçare geçirilmiş bir çocukluğun ardından sağlıklı, başarılı, toplumla barışık bir yetişkinliğin gelmesini beklemek ne kadar gerçekçidir? Bir yetim olarak dünyaya gelen ve kısa bir süre sonra annesini de kaybeden son peygamber Hz. Muhammed, dedesi Abdul- muttalib tarafından himaye edilmiş, boynu bükük ve biçare bırakılmamıştır. Bu hayat hikâyesinde dikkat çekici bir başka unsur bulunmaktadır. Asıl adı Şeybe olan, dede Abdulmuttalib de sekiz yaşında yetim kalmış bir çocuktur. Babası Haşim vefat edince Şeybe’yi amcası Muttalib himayesine almıştır. Muttalib, Şeybe’yi Medine’den alıp yanında Mekke’ye götürünce, Mek- keliler, kendisini himaye eden amcası Muttalib’in yanından hiç ayrılmayan Şeybe’yi, Muttalib’in kölesi zannederek ona Mut- talib’in kölesi anlamında “Abdulmuttalib” ismini vermişlerdi. Bu nedenle peygamberimizin dedesi asıl adı Şeybe olmasına rağmen, amcası Muttalib’in himayesinde büyüyen bir çocuk olduğu için Abdulmuttalib adıyla bilinmiş ve tanınmıştır. Ab- dulmuttalib’i amcası yetiştirmiş ve ölümüne yakın bir zamanda kabile reisliği görevini ona devretmiştir. Yetim yeğenini himaye eden amcanın, kendinden sonra kabile reisliğini de yeğenine devretmesi, koruma altına aldığı yetimini gönülden sevdiğinin önemli bir göstergesidir. Abdulmuttalib’in üstün karakterli, adil, iyi kalpli ve saygın bir insan olmasında bu gönülden hi- mayenin rolü dikkatlerden kaçmamalıdır. Nitekim yıllar sonra, kendi torunu Muhammed yetim bir evlat olarak dünyaya gelin- ce bu sefer himaye ve koruma sırası Abdulmuttalib’e geçmiştir. O da torununu can-ı gönülden bağrına basmış, hayatının so- nuna kadar Hz. Muhammed’e büyük ihtimam göstermiş, onu kendi evlatlarından daha çok sevmiştir. Öyle ki kendi çocukla- kitap01 -8243.indd 40 02.04.2014 14:07:15
  • 41. BİRİNCİ BÖLÜM 41 rını dahi oturtmadığı döşeğine torunu Muhammed’in oturma- sından hiç rahatsız olmamıştır.8 Abdulmuttalib, vefatına yakın, yeğeni Muhammed’i oğlu Ebû Talib’e vasiyet etmiştir. Ebû Talib, babası Abdulmuttalib’e bu hususta bir vasiyetin gerekli olmadığını, yeğenini himaye et- meyi zaten görev addettiğini ifade ederek bu vazifeyi seve seve üstlenmişti.9 O günlerde Hz. Muhammed sekiz yaşlarında hem yetim hem de öksüz bir çocuktu. Ebû Talib, yeğeni Muham- med’i çok sever, onun iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı. Hatta seyahatlerinde bile yanından ayırmazdı.10 Ebû Talib’in, yeğeni Muhammed’i koruyup kollarken en bü- yük yardımcısı hanımı Fatıma bint Esed olmuştu. Peygamber sonraki yıllarda, bir vefa göstergesi olarak yengesi Fatıma’yı sık sık ziyaret ederdi. Aradan uzun yıllar geçip Hz. Muhammed, Medine’ye hicret ettikten sonra amcasının hanımı Fatıma da hicret eden kadınlar arasında yer almış, kısa bir süre sonra Me- dine’de vefat etmişti. Resulullah, kendisini yetimken koruyup kollayan bu hanımefendinin kefenlenmesi için kendi gömle- ğini çıkarıp vermiş, defnetmeden önce bir süre kabrine girip uzanmıştı. Sahabe şaşkınlık içinde peygamberin daha önce hiç kimse için yapmadığı bu davranışlarının nedenini sordukların- da o: “Amcam Ebû Talib’ten sonra bana en çok iyiliği dokunan kimsedir. Onu cennet giysileri giymesi için kendi gömleğimle kefenledim. Kabirde azap görmemesi için kabrine uzandım” diye cevap vermişti.11 Hz. Peygamber’in amcasının hanımı Fatıma’ya duyduğu min- net, Fatıma’nın Hz. Muhammed’e adeta annelik yaptığını, yetim 8 Mübarekfûrî, Safiyyurrahman, er-Rahîku’l-mahtum, Beyrut, ts., Da- ru’l-hilal, s. 48. 9 Maverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, A’lâmü’n-nübüvve, Beyrut 1409, s. 175. 10 Fığlalı, Ethem Ruhi, “Ebû Tâlib”, DİA, X, 257. 11 Zehebi, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, (thk.Şuaybel-Arnavud),I-XXV,Müessesetü’r-risâle,1405/1985, II,118. kitap01 -8243.indd 41 02.04.2014 14:07:16
  • 42. KORUYUCU AİLE OLMAK42 yeğenini himaye eden eşi Ebû Talib’e her yönden destek oldu- ğunu ortaya çıkarır. Allah resulü belki de amcası ve yengesinin el ele vererek kendisini koruyup kollamaları sayesinde mutlu bir çocukluk geçirmişti. Peygamberin hayatındaki bu tablo, ye- timi koruyup kollamanın bireysel bir iş olmaktan ziyade ailece üstlenilen bir görev olmasının önemini ortaya koymaktadır. Ebû Talib ve Fatıma, Hz. Muhammed’i korumuş, kollamışlardı. Yıllar sonra Mekke’de kıtlık baş gösterince bu defa Hz. Muham- med amcası Ebû Talib’in oğlu Hz. Ali’yi himayesine almıştır. O günlerde beş yaşında olan Hz. Ali, hicrete kadar Hz. Peygam- ber’in yanında büyümüştür. Resulullah’ın Hz. Ali’yi himayesine alıp yetiştirmesi amcası Ebû Talib’e olan vefakârlığını gösterir. Öte yandan, ilahî takdir, seneler sonra Hz. Muhammed’e, ken- disini barındıran amcası ve yengesinin yetim torunlarına da sahip çıkmayı gerektirmiştir: Peygamberimizi himaye eden amcası Ebû Talib’in bir diğer oğlu Cafer, Mûte Savaşında şehit düşmüştür. Resulullah amcasının oğlu Cafer’i çok sever, ondan “kardeşim” diye söz ederdi. Cafer kırk yaşlarında iken, hicretin sekizinci senesinde Mûte’de şe- hit düşünce Hz. Peygamber, Cafer’in çocuklarını yanına istedi. Cafer’in oğlu Abdullah, babalarının vefatının hemen ardından peygamberin yanına geldikleri günü şu sözlerle anlatmaktadır: “Bizi getirdiler. Allah resulünün karşısında dizildik. Kuş yav- ruları gibiydik.”12 Abdullah’ın kendisini ve kardeşlerini kuş yavrularına benzet- mesi, üzüntüden saçlarının uzayıp darmadağın olduğunu ifade etmektedir. Peygamber önce, üstü başı perişan olan çocukları derleyip toparlamak istemiştir. Derhal bir berber çağırmış, saç- larını kestirmiş, üst başlarına çeki düzen verdirmişti. O yıllarda Abdullah b. Cafer, on yaşlarında bir çocuktu. Küçük bir çocuk olmasına rağmen, Hz. Peygamber onu bineğinin ter- 12 Nesâî, Zinet 57. kitap01 -8243.indd 42 02.04.2014 14:07:16
  • 43. BİRİNCİ BÖLÜM 43 kisine bindirip adeta bir yetişkinle sohbet eder gibi kendisiyle sohbet etmiş, ona şöyle demiştir: “Delikanlı, ne dersin, sana bir iyilik yapayım mı? Ne dersin, sana faydalı olacak bir şeyler öğreteyim mi? Sen Allah’ın huku- kunu gözet ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ın hukukunu gözettikçe, Allah her zaman senin yanında olur. Bir şey istedi- ğinde Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın olunca sadece Allah’a yalvar. Bil ki, olan biten Allah’ın takdiridir, bu takdir değişmez. Bil ki, tüm varlıklar bir araya gelip senin aleyhinde, Allah’ın takdir etmediği bir şey yapmak isteseler buna güçleri yetmez. Bil ki zafer ve başarı sabırla elde edilir. Her derdin ardından ferahlama gelir. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”13 Yetim bir çocuğa yapılan bu tavsiyeler, gerçekten olağanüstü hayat dersleri içermektedir. Ona insanların karşısında biçare durmamayı, kimseden korkup çekinmemeyi, kimseye bo- yun bükmemeyi öğretir. Allah’ın güç ve kudretini hatırlatır. Sadece O’na sığınmayı, sadece O’na boyun bükmeyi öğütler. Yakınlarını kaybetmenin bir acı olduğunu inkâr etmeksizin, her acı ve zorluğun ardından ferahlık ve rahatlığın geleceği- ni hatırlatarak hayata ümitle bakmayı tavsiye eder. Zafere ve başarıya odaklandırır ama bunun için de azim ve kararlılığın yani sabrın önemini vurgular. Yetim çocukla bineğin terkisin- de, baş başa iken, dostane bir dille verilen bu hayat dersleri hakikaten çok mühimdir. Özellikle “Allah’ın hukukuna riayet” ilkesinin işlenmesi, çocuğu hayat boyu hak, hukuk ve adaletten ayrılmamaya sevk eder. Bu hususa riayetin, Allah’ın yardımına erişmenin anahtarı olarak nitelendirilmesi de olağanüstü bir yaşam formülüdür. Peygamber’in yetim Abdullah’a söyledikleri, yetimhanelerin duvarlarına asılacak, her yetime telkin edilecek niteliktedir. Böylece yetimler hayata ve insanlara karşı boynu bükük değil, dik bir duruş sergiler, yılgın ve çaresiz hissetmek yerine azimli ve güçlü bir tavır içine girerler. 13 Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsbahanî, Ma’rifetü’s-Sahâbe, (thk. Adil b. Yusuf), I-VII, Riyad 1419/1998, III, 1606. kitap01 -8243.indd 43 02.04.2014 14:07:16
  • 44. KORUYUCU AİLE OLMAK44 Yetim olarak ama itilip kakılmadan, güzelce bakılıp himaye edilerek büyütülen Allah Resulü, yetişkinliğinde, peygamberlik yıllarında her zaman yetimleri en iyi anlayan kişi olmuştur. Bir yandan yetimlerle ilgilenip onların yanında yer alırken bir yandan yetim yakınlarına, tüm topluma, yetimlerle ilgili uyarı- larda bulunmuş, yetim hakkını en önemli kul hakları arasında görmüş, göstermiştir. Onun: “Allah’ım, ben iki zayıfın, yetim ve kadının hakları hususunda insanları şiddetle uyarıyorum, onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum”14 buyruğu, bu konudaki hassasiyetini bariz bir biçimde gözler önüne serer. Öte yandan yetim çocukların himayesini teşvik amacıyla söy- lediği şu sözler, yetim çocukların koruyup kollanmasının İslam dininde eşi benzeri olmayan derecede kıymetli bir davranış olarak kabul edildiğini gösterir: “Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, kendisine iyi dav- ranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir.”15 Allah Resulü kimsesiz çocukları koruyup kollamayı, evinde himaye edip bakımlarını üstlenmeyi, onları güzelce yetiştirmeyi ashabına, yakınlarına tavsiye etmekle kalmamış, kendisi de çok sayıda çocuğu himayesine almıştır. Özellikle savaşlardan sonra şehit babalardan geriye kalan çocuklar, Hz. Muhammed’in şef- katli ellerinde büyütülüp yetiştirilmiştir. Uhud Gazvesi sonrasında Hz. Peygamber’in yanına babası sa- vaşta şehit düşmüş bir çocuk yanaştı. Babasını kaybetmenin acısıyla ağlıyordu. Hz. Peygamber onun gözyaşlarını silip saç- larını okşadı ve adını sordu. Çocuk: -Adım Bahir, diye cevap verdi. Resulullah, çocuğun, zayıf, has- ta, mecalsiz anlamına gelen Bahir ismini taşımasını arzu etme- di. Çocuğa dönerek: 14 İbn Mace, Edeb 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 440. 15 İbn Mace, Edeb 6. kitap01 -8243.indd 44 02.04.2014 14:07:16
  • 45. BİRİNCİ BÖLÜM 45 -Adın bundan sonra Beşir olsun, dedi. Beşir, ise müjdeleyici, gönüllere sevinç kaynağı olan, neşeli anlamına geliyordu. Bu isim değişikliği ile çocuğun hayatında adeta yeni bir sayfa ara- lanmaya başlıyordu. Daha sonra çocuğa hayatını bütünüyle değiştirecek bir teklifte bulundu: -Ne dersin, bundan sonra ben senin baban olsam, Aişe de an- nen olsa! Bu seni mutlu eder mi?” Bu teklif Beşir’in acılarını dindiren, onu hayata bağlayan, eş- siz benzersiz bir teklifti. Yıllar sonra bu olayı anlatan Beşir, Peygamber’in koruma ve himayesi ile değişen hayatından bazı örnekler verip şöyle demiştir: “Benim dilimde pelteklik vardı. Resulullah dua etti, pelteklik geçti. Aradan yıllar geçti, saçla- rım ağardı ama o gün onun okşadığı yerdeki saçlarım işte hâlâ simsiyah duruyor.”16 Beşir’in peygamberî mucizeler içeren öyküsü gösteriyor ki sevgi ve şefkatle tutulan yetimin eli güçleniyor, kulağı güzel sözler işitince dili çözülüyor, başı okşanınca ruhu da bedeni de yaş- lanmıyor adeta. Nitekim yetim başı okşamak, Hz. Peygamber’in önemli tavsiyelerinden biridir. Kalbinin katılığından yakınan bir adama Peygamber Efendimiz: “Yetimlerin başını okşa, fa- kirleri doyur” tavsiyesinde bulunmuştur.17 Yetim başı okşamak, yetime sevgi, şefkat ve merhamet göstermek, ona kimsesizliğini unutturmak demektir. Ama yetim başı okşamak, sadece yeti- me huzur vermekle kalmaz, yetim başını okşayan kimsenin de gönlü yumuşar, şefkat ve merhamet hissi güçlenir. Dolayısıyla kimsesiz ve muhtaç çocuğa el uzatmak aynı zamanda kendi- mize de el uzatmak demektir. Katılaşan, bencilleşen kalpler, yetimler ve fakirler sayesinde yumuşayıp bencillikten arınabilir. Bu itibarla etrafımızdaki yetimler, insani duygularımızı güç- lendirmemiz için bize fırsat sunmaktadırlar. Güçlenen insanî 16 İbn Hacer el-Askalani, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd), I-VIII, Beyrut 1415, I, 435. 17 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 387. kitap01 -8243.indd 45 02.04.2014 14:07:16
  • 46. KORUYUCU AİLE OLMAK46 duygular ve merhamet hissi, her insana bambaşka bir huzur verecektir. Başını okşayarak dahi olsa bir yetimi sahiplenmenin dünyada vereceği bir huzur olduğu gibi ahirette de kazandıracağı bir ma- kam olacaktır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin do- kunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim yanında bulunan yetim erkek veya kız çocuğa iyi davranırsa ben ve o, cennette şu ikisi gibidir” Hz. Peygamber, bu sözleri söylerken baş ve işaret parmağını yaklaştırarak yetimlere iyi davranan kimselerle cennette yakın olacağını müjdelemiştir.18 Hz. Peygamber, bir diğer hadisinde, “Ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle yan yana olacağız”19 buyurarak, yetimleri koruma altına almanın uhrevi mükâfatının büyük- lüğünü anlatmıştır. Keza bir başka hadisinde, “Müslümanlar arasında kim bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar. Ancak affedil- meyecek bir günah işlemiş ise o başka”20 buyurmuştur. Bir di- ğer hadisinde ise “Bir kimse Müslüman anne ve babadan bir yetimi muhtaç olmayacak duruma gelinceye kadar bağrına ba- sar, yemeğini ve içeceğini üstlenirse cennet ona mutlaka vacip olur” demiştir.21 Yetim barındırma ile ilgili tüm rivayetler birlikte düşünüldü- ğünde, yetimlere karşı sorumluluğun onları himaye etmek, ye- dirip giydirmekle başladığı ancak bu bakım ve koruyuculuğun yanı sıra onlara iyi davranmak, şefkat ve merhamet ile büyütüp yetiştirmek gerektiği de ortaya çıkmaktadır. 18 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250. 19 Buhari, Edeb 24, Talak 14, 26, Müslim, Zühd 42; Ebu Davud, Edeb 131, Tirmizi, Birr 14. 20 Ebû Dâvud, Edeb 120, 121. 21 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 29. kitap01 -8243.indd 46 02.04.2014 14:07:16
  • 47. BİRİNCİ BÖLÜM 47 Yetime karşı şefkat ve merhametin en mükemmel örneği Hz. Peygamber’in hayatında karşımıza çıkar. Peygamber evinde şef- kat ve merhametle himaye edilen yetim çocuklar arasında en çok bilineni Enes b. Mâlik’tir. Enes’in babası Mâlik, henüz Hz. Peygamber Medine’ye hicret etmeden ölmüştü. Annesi ise yeni bir evlilik yapmıştı. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret et- tikten sonra, annesi ve üvey babası, ufak tefek işlerde kendisine hizmet etmesi için henüz on yaşlarında ve oldukça zeki bir çocuk olan Enes’i alıp Hz. Peygamber’e getirmişlerdi. Enes, Peygamber’e dokuz sene boyunca hizmet etmişti.22 Ancak bu süre zarfında Hz. Peygamber yetim yardımcısını hiçbir zaman azarlamamış, hiçbir yaramazlık ve ihmalkârlığına kızmamıştır. Enes, Hz. Peygamber’in yanındaki günlerini şöyle anlatır: “Resulullah, ahlak yönünden insanların en güzeli idi. Bir gün beni bir iş için göndermişti. Ben de: -Vallahi ben gitmem, dedim. Oysa içimde Peygamber’in beni gönderdiği işe gitme niyeti vardı. Dışarı çıktım, sokakta oy- nayan çocuklarla karşılaştım. Oyuna dalıp işimi unuttum. Bir süre sonra bir de baktım ki Resulullah arkamdan başımı tutmuş gülümsüyor. Bana: -Enescik, sana dediğim yere gitsen” dedi. -Evet, şimdi gidiyorum ya Resulallah, dedim. Enes bu olayı anlattıktan sonra şöyle demiştir: “Vallahi, ben kendisine dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı ‘niye böyle yaptın?’ yapmadığım bir işten dolayı da ‘bunu yap- saydın ya’ dediğini bilmiyorum.”23 22 İbn Abdilber, Yusuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, (thk. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut 1412/1992, I, 110; İbnu’l-E- sir, İzzuddin Ali, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud), I-VIII, yy. Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994, I, 294; İbn Hacer, el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud), I-VIII, Beyrut 1415, I, 276. 23 Ebu Davud, Edeb 1. kitap01 -8243.indd 47 02.04.2014 14:07:16
  • 48. KORUYUCU AİLE OLMAK48 Hz. Peygamber’in evinde ve himayesinde büyüyen çocuklar arasında Ümmü Seleme’nin dört evladı da bulunmaktadır. Ko- cası Ebu Seleme Uhud gazvesinde aldığı yara nedeniyle bir süre sonra şehadete erişince, Ümmü Seleme dört çocuğu ile dul kal- mıştı. Bir süre sonra Hz. Peygamber tarafından kendisine evlilik teklif edilince çocuklarının çok olması endişesi ile bu evliliğe mütereddit yaklaşmış ancak Resulullah’ın, çocuklar hususunda Allah’ın lütuf ve inayetinin yeterli olduğunu hatırlatması üzeri- ne bu evlilik gerçekleşmiştir. Bundan sonra Ümmü Seleme’nin dört yetimi Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb Resulullah’ın evin- de ve himayesinde büyümüşlerdir.24 Hadis kaynaklarımızda Hz. Peygamber’in Ömer’e yemek adabını öğrettiğine dair rivayetler bulunmaktadır.25 Bu rivayetler koruma altına alınan çocuklara edep ve görgü öğretmenin lüzumunu ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber döneminde çocukların, kimsesiz ve yetim ço- cukların himaye edilmesi ile ilgili dikkat çeken uygulama, bu hususta yakın akrabalara öncelik verildiğidir. Bu uygulamaya dair Hz. Hamza’nın kızı Ümame ile ilgili Hz. Peygamber’in ver- diği karar dikkat çekicidir. Babası Uhud Savaşında şehit düşen Ümame, hicretin yedinci senesine kadar Mekke’de annesinin yanında ikamet etmişti. Ancak Hz. Peygamber ve ashabı hicri yedinci yılında umre için Mekke’ye geldikleri zaman Ümame “amcacığım, amcacığım” diyerek Hz. Peygamber’in peşine takıl- mıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, hemen Ümame’yi tutmuş ve Hz. Fatıma’ya: “Amcanın kızını al” demişti. Hz. Fatıma da Üma- me’yi mahfeye yüklemiş ve Mekke’den ayrılmışlardı. Ancak Medine’ye ulaşıldığında Ümame’nin bakımı ve himaye altına alınması hususunda üç meşhur sahabi anlaşmazlığa düşmüş- lerdir. Bu kişilerden biri onu Mekke’den getiren Hz. Ali’dir. Hz. Ali, Ümame’nin amcaoğludur. Ümame’yi himayesine almak isteyen bir diğer kişi ise Hz. Ali’nin kardeşi ve Ümame’nin bir diğer amcaoğlu Cafer b. Ebî Talib olmuştur. Ümame’nin hima- 24 Kandemir, Yaşar, “Ümmü Seleme”, DİA, XLII, 329. 25 Buhari, Et’ime 2,3, Müslim, Eşribe 108. kitap01 -8243.indd 48 02.04.2014 14:07:16
  • 49. BİRİNCİ BÖLÜM 49 yesini isteyen üçüncü kişi ise, Hz. Peygamber’in Hz. Hamza ile arasında kardeşlik ahdi gerçekleştirdiği Zeyd b. Harise’dir. Hz. Ali Ümame’yi Mekke’den getirdiğini, onunla amca çocukları olduğunu bu nedenle onun bakım ve eğitimini üstleneceğini söylerken, Cafer b. Ebî Talib, kendisinin de Ümame ile amca çocukları olduğunu belirtmiş, üstelik Ümame’nin teyzesi Esma bint Ümeys ile evli olduğunu hatırlatmıştır. Zeyd b. Harise’ye gelince o da Resululah’ın kendisi ile Hz. Hamza arasında kar- deşlik ahdi yaptığını söyleyerek Ümame’nin manevi kardeşinin kızı olduğunu ifade etmiştir. Hz. Peygamber şehid bir sahabinin geride bıraktığı yetim kızının himayesi için yarışan bu üç saha- biden Cafer b. Ebî Talib’i tercih etmiştir. Resulullah’ın bu ka- rarının gerekçesi Cafer’in Ümame’nin teyzesi ile evli olmasıdır. Bu itibarla Ümame’nin bakımı ve yetiştirilmesi için en uygun ev Cafer’in evi olacaktır. Resulullah bu durumu teyzenin anne gibi olduğunu belirterek izah etmiştir.26 Şu var ki Ümame her ne kadar Cafer b. Ebî Talib’in evinde yetiştirildiyse de hem Resulullah hem de Hz. Ali tarafından korunup gözetilmiştir. Hz. Peygamber kendisine gelen bazı hediyelerden Ümame’ye pay ayırmayı ihmal etmemiştir.27 Üma- me evlenme çağına geldiğinde ise, Hz. Peygamber onu, Ümmü Seleme’nin oğlu Seleme ile evlendirmiştir. Seleme, yukarıda anlatıldığı üzere, Hz. Peygamber’in evinde yetişen çocuklardan biriydi. Bu örnekler, Hz. Peygamber’in bakımı ve himayesini üstlendiği kimsesiz ve muhtaç çocukların zamanı gelince evlen- dirilmeleri ile de ilgilendiğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber döneminde kimsesiz ve yetim çocukların ko- ruma altına alınması ile ilgili uygulamaların, daha ziyade ço- cukların yakın akrabaları tarafından gerçekleştirildiğine dair yukarıda söz ettiğimiz Ümame örneği dışında başka örnekler 26 Buhari, Megazi 43; Ebu Davud, Talak 34. 27 Örnek olarak bk. Müslim, Libas 18; İbn Mace, Libas 19. Ayrıca bk. Ne- vevi, Şerhu Sahihi Müslim, Beyrut 1418/1997, XIV, 51; Suyûtî, ed-Dîbac alâ Sahihi Müslim b. Haccac,Beyrut, ts., V, 128. kitap01 -8243.indd 49 02.04.2014 14:07:16
  • 50. KORUYUCU AİLE OLMAK50 de bulunmaktadır. Sözgelimi müminlerin annesi Hz. Aişe, kar- deşi Abdurrahman’ın yetim kızı Esma’yı,28 bir diğer kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kasım ve Abdullah’ı29 himayesine al- mıştı. Bu kişilerden Kasım, halası Hz. Aişe’nin himayesi altın- da büyümenin yanı sıra onun en seçkin öğrencilerinden biri olmuş, müminlerin annesinden çok sayıda hadis rivayet etmiş, akabinde tâbiûn döneminin meşhur yedi fakihi arasında yer almıştır. Keza sahabeden Abdullah b. Mesud’un hanımı Zey- neb, kardeşinin yetim çocuklarının bakımını üstlenmişti. Hatta Hz. Peygamber, Zeyneb’e bu çocuklar için yaptığı harcamaların zekât yerine geçeceğini, üstelik Zeyneb’in bu yolla hem zekât verdiği hem de akrabalık bağlarını gözettiği için iki kat sevap kazandığını müjdelemiştir 30 Kuşkusuz İslam’ın ilk dönemlerinde koruyucu aile olma sadece akraba çocukları ile sınırlı da değildi. Hatta himaye edilen ya da edinilmek istenen akraba çocuklarla aile bireyleri arasında mutlaka mahremiyet aranmadığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Ümame’yi himaye altına alan Cafer, onun amcaoğludur. Keza yine Ümame’nin himayesine talip bir diğer kişi olan Hz. Ali de Ümame’nin amcaoğludur ve aralarında mahremiyet bulunma- maktadır. Ümame’nin himayesini talep eden Zeyd ile Ümame arasında ise, hiçbir akrabalık bağı bulunmamakta idi. Dolayı- sıyla küçük çocukların koruma altına alınması, onlara bir yuva sağlanmasında kız ya da erkek çocuk ayrımına gidilmediği, ailede mahremlerle yaşayıp yaşamayacağına bakılmadığı gö- rülmektedir. Bu durumu daha net olarak ortaya koyacak bir diğer husus, arada hiçbir akrabalık bağı bulunmayan ya da 28 Bk. İbn Hibban,Muhammed b. Hibban el-Büstî, es-Sikât, I-IX, Hay- darâbâd, 1393/1973, IV, 63; ;İbn Hacer, el-Askalânî, Tehzibu’t-Tehzîb, I-XII, Hindistan 1326, XII, 398. 29 Bk. İmam Malik, Muvatta,Zekat 10; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, (thk. Amr b. Garâme), I-LXXX, Daru’l-fikr, 1415/1995, LVIX, 164; Mizzî, Yusuf b. Muhammed, Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, I-XXXV,Beyrut 1400/1980, XXIII, 430. 30 Buhari, Zekat 48; Müslim, Zekat 45. kitap01 -8243.indd 50 02.04.2014 14:07:16
  • 51. BİRİNCİ BÖLÜM 51 mahremiyet olarak nitelendirilemeyecek kadar uzak akraba- lıkların olduğu başka kabilelerin çocuklarının da himaye altına alınması, bakım ve eğitimlerinin üstlenilmesidir. Örneğin Kü- veyse ve Sumeyte adlarındaki yetim kızlar Resulullah’ın hima- yesinde büyümüşlerdi.31 Bu hususta Muaviye’nin azatlısı olan Zecle isimli hanım şöyle demektedir: “Peygamber’in himayesi altında yetişmiş çok sayıda yetim kıza mülâki oldum. Bunlardan birinin adı Küveyse idi.”32 Zecle’nin bu sözleri, peygamberin bakım ve eğitimini üstlendiği çok sayıda yetim kız olduğunu gösterir. Öte yandan Medineli bir sahabi olan Es’ad b. Zürâre’nin yetim kızlarının da peygam- berin evinde ve himayesinde yetişmiş oldukları bilinmektedir. Ensar’ın Neccaroğulları kabilesinden Es’ad b. Zürâre, vefatına yakın kızlarını Hz. Peygamber’e vasiyet etmiştir. Es’ad b. Zürare Medineli ilk müslümanlardandı. Kabilesi olan Neccaroğulları ise, Hz. Peygamber’in dayızadeleriydi. Zira Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib’in annesi Selma, Neccaroğulları kabilesindendi. Es’ad b. Zürare, Peygamber’in Medine’ye hicretinden hemen sonra hastalanmış, ölüm döşeğinde iken kızları Faria, Kebşe ve Habibe’yi Resulullah’a emanet etmişti. Hz. Peygamber eşle- rinden kimin evine gitse, bu kızları da yanında götürür, onla- ra hediyeler verirdi. Bir gün kendisine takdim edilen altın ve inci takıları bu kızlara hediye etmişti.33 Kızlar evlenme çağına geldiklerinde de onları evlendirmiş, düğünlerinde şarkılar söy- lenmesini istemişti.34 Başka kabilelerin kimsesiz çocuklarını himaye etme konusun- da önemli isimlerden biri Hz. Âişe’dir. Ensar’ın Neccaroğulları kolundan Amra bint Abdurrahman ile Leys kabilesinden Su- 31 Bk. İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298; XII, 432. 32 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298. 33 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 303. 34 İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, (thk. Muhammed Abdülkadir Ata), I-VIII, Beyrut 1410/1990, VIII, 324-325. kitap01 -8243.indd 51 02.04.2014 14:07:16
  • 52. KORUYUCU AİLE OLMAK52 meyte, Hz. Âişe’nin yetiştirdiği yetim kızlardı35 . Sumeyte’nin adı, hem peygamberin himayesinde hem de Hz. Aişe’nin hi- mayesinde büyümüş çocuklar arasında zikredilir ki, bu gayet doğaldır. Aişe’nin koruyuculuğu altında yetişen Amra, tâbiûn döneminin en önemli ilim kadınlarından, hadis ravilerinden biri olmuştur. Öyle ki, hadis tedvînini resmî olarak başlatan halife Ömer b. Abdülaziz, Medine valisine bu hususta gönder- diği talimatnamede özellikle Amra bint Abdurrahman’ın rivayet ettiği hadislerin toplanmasını talep etmişti.36 Bu örnekler, Hz. Aişe’nin bakım ve himayesindeki yetim çocukların eğitimleri ile yakından ilgilendiğini, bu çocukların yetişkinlik evresinde toplumun önde gelen kişileri arasında zikredilmeye başlan- dıklarını gösterir. Kuşkusuz bu tarihî tecrübenin öğrettiği hu- sus, koruyucu ailelerin eğitim düzeyinin yüksekliği ve eğitim - öğretime önem veren bireyler olmalarının çocukların geleceği bakımından büyük bir ehemmiyet taşıdığıdır. Hz. Peygamber’in himayesine yetim çocuklar alıp onları koru- ması, kollaması ve terbiye etmesi, sahabe tarafından tâbi olunan bir sünnet olmuştur. Tarih ve biyografi kaynaklarını bu çerçe- vede tetkik ettiğimiz zaman dört halifenin her birinin yetim çocuk himaye edip barındırdıklarını görürüz. Uhud Savaşı’nda şehid düşen, Ensarî sahabî Sa’d b. er-Rebî’in kızı Ümmü Sa’d, Hz. Ebu Bekir’in evinde büyümüş yetim bir kızdı.37 Bu kızcağızın Ebû Bekir ve ailesi ile herhangi bir ak- rabalık bağı bulunmamaktaydı. Öte yandan Hz. Ebû Bekir’in teyzesinin torunu olan Mistah, yetim bir çocuk olarak büyü- müş, kendisini Hz. Ebû Bekir koruyup kollamıştı. Mistah ye- tişkinlik çağında iken de fakir olduğu için, Hz. Ebû Bekir ona yardım etmeye devam etmişti. Ancak Müreysi Gazvesi’nden sonra meydana gelen İfk Hadisesi’nin yayılmasına adı karışınca 35 Bk. İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, VIII, 350; İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 174; İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 218. 36 Bkz. Aydınlı, Abdullah, “Amre bint Abdurrahman”, DİA, III, 95-96. 37 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 401. kitap01 -8243.indd 52 02.04.2014 14:07:16
  • 53. BİRİNCİ BÖLÜM 53 Hz. Ebû Bekir artık Mistah’a yardım etmeyeceğine dair yemin etmişti. Ancak Ebû Bekir’in bu kararı en-Nûr Süresi’nin 22. ayeti ile kınandı: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksul- lara, Allah yolunda göç edenlere mallarından vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Bağışlasınlar, feragat göstersinler.” Bu ayetin nâzil olmasının akabinde Ebû Bekir bu kararından vazgeçmiştir. Bu hâdise iyiliksever insanların, bizzat iyilik yap- tıkları kimseler, himaye edip barındırdığı çocuklar tarafından da zarara uğratılabileceğini, ancak gerçek iyilik sahiplerinin bağışlamayı tercih ederek iyiliklerini kesmemeleri gerektiğini anlatmaktadır. Bu olayda Ebû Bekir’in himayesinde büyümüş, yetişkinlik döneminde de ondan yardım görmeye devam etmiş birinin Ebû Bekir’in kızına atılan iftiraya karışmak gibi iyilik sahibine karşı büyük bir ihaneti söz konusudur. Ancak buna rağmen Allah, Ebû Bekir’den yardım ve iyiliği kesmemesini istemiştir.38 Dört halifenin ikincisi Hz. Ömer’in de himayesine aldığı yetim bir çocuk vardı. Hareşe b. el-Hur el-Fezârî isimli bu yetim Hz. Ömer’den hadis rivayet eden kişiler arasında yer almıştır.39 Hz. Osman’ın himayesinde büyüttüğü yetim çocuk ise Muham- med b. Ebî Huzeyfe’dir. Babası Ebû Huzeyfe, Yemame Savaşı’n- da şehid düşünce Hz. Osman, Muhammed’i himayesine almış, halifeliği zamanında Mısır’a vali tayin etmiştir.40 Hz. Ali’nin büyütüp yetiştirdiği yetim çocuk, Hz. Ebû Bekir’in oğlu Muhammed b. Ebî Bekir’dir. Muhammed, veda haccı es- nasında dünyaya gelmiş bir çocuktu. Babası Ebû Bekir vefat et- tiği zaman Muhammed, üç yaşında idi. Hz. Ali, Muhammed’in 38 Bk. Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 478; Algül, Hüseyin, “Mistah b. Üsâse”, DİA, XXX, 188. 39 Buhari, Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, I-VIII, Haydarâbâd, ts., III, 214. 40 İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, V, 82; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 9. kitap01 -8243.indd 53 02.04.2014 14:07:16
  • 54. KORUYUCU AİLE OLMAK54 annesi Esma ile evlenmiş, böylece Muhammed Hz. Ali’nin ter- biyesinde büyümüş, ona bağlılığını her zaman sürdürmüştü. Hatta Cemel Savaşı’nda, ablası Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Hz. Ali tarafından Mısır valiliğine tayin edilmiştir.41 Hz. Peygamber’in eşlerinden Meymûne validemiz de küçük yaşta ailesi tarafından terkedilmiş bir çocuk olan Ubeydullah b. el-Esed el-Havlânî’yi himayesine almış, yetiştirmişti. Ubey- dullah, İslam tarihine bir hadis ravisi olarak geçmiştir.42 Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği on sahabiden biri olan Zübeyr b. el-Avvam da Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Züeyb el-Esedî adlı yetimi himayesine alarak yetiştirmişti. Abdurrah- man daha sonra, Zübeyr’den hadis nakleden ravilerden biri olmuştur.43 Mûte Savaşı şehitlerinden şair sahabî Abdullah b. Revâha da Zeyd b. Erkam adlı yetim çocuk sahabiyi koruma altına almış, hatta onu Mûte’ye bineğine bindirerek yanında götürmüştü. Abdullah’ın bu savaşta şehitlik özlemini anlatan şiirler söyle- mesi Zeyd’i bir hayli etkilemiş ve ağlatmıştır.44 Koruyucu aile olma uygulamasının Hz. Peygamber dönemi uy- gulamalarına dair verdiğimiz örnekler, Hz. Peygamber başta ol- mak üzere, müminlerin anneleri olan eşlerinin, dört halife başta olmak üzere sahabenin, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların sahiplenilmesine ne kadar itina gösterdiğini ortaya koyar. Onlar himayelerine aldıkları çocukların akraba olup olmaması, kız ya da erkek olması ile ilgili bir ayrıma gitmemişlerdir. Onların ba- kımlarını ve eğitimlerini üstlenmiş, zamanı gelince evlendirmiş, her zaman onlara şefkat ve merhametle muamele etmişlerdir. Hepsinden önemlisi himaye ettikleri çocukların kimliklerini 41 Apak, Adem, “Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XXX, 518. 42 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, V, 379. 43 İbn Hibbân, es-Sikât, V, 80. 44 İbn Abdilberr, el-İstîâb, II, 536; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 488. kitap01 -8243.indd 54 02.04.2014 14:07:16
  • 55. BİRİNCİ BÖLÜM 55 muhafaza etmiş, baba adlarına ve bir anlamda bugünkü soya- dına benzer bir isimlendirme olan, çocuğun babasının kabile- sine işaret eden nisbelerine müdahale etmemiş, onları kendi soylarına katmamışlardır. Bu çocukların yetişkinlik dönemleri ile ilgili aktarılan rivayetler, onların güven ve huzur içinde ye- tiştirildiklerini gösterir. Kendi dönemlerinde siyasî ve ilmî ha- yatın içinde aktif olarak bulunmuş, boynu bükük ve çaresiz ya da kimsesizliğin ve yalnızlığın getirdiği acılarla toplum içinde muhtelif problemlerin müsebbibi durumunda olmamışlardır. Sahabenin yetim çocukları himaye etmede isteksiz davrandıkla- rı görülmemiş, bilakis karşılaştıkları bir yetimi himayede adeta birbirleri ile yarışmışlardır. Hiç kuşku yok ki, yetim ve muhtaç çocukların bakım ve himayesine verilen bu ehemmiyet, gerek Kur’an ayetlerinin gerekse hadislerin bu davranışı çokça öv- mesi, yetim barındıranları cennetle müjdelemesindendir. Ye- tim çocukları sahiplenen kimselerin kazandığı ecir ve sevabın, ibadetlerden kazanılan sevapla kıyaslandığı şu hadis oldukça dikkat çekicidir: “Kim üç yetimi korumasına alır, bakımını yaparsa, sanki ömür boyu gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirmiş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihat etmiş gibi olur.”45 Ömür boyu her geceyi namaz kılarak her günü oruç tutarak ge- çirmek düzeyinde âbid olmak hiç kimsenin yapabileceği bir şey değildir. Cihat ise insanın Allah için bir hayattan vazgeçmesidir. Ancak üç yetim çocuğun bakımını üstlenip onları koruyup kol- lamak ve hayata hazırlamak üç hayat, üç ömür kazanmaktır. Bu itibarla olsa gerek, çocukları himayeye adanmış bir ömür, namaz, oruç ve cihada tahsis edilmiş bir ömürle eşdeğer ad- dedilmiştir. Şu var ki, evinde yetim barındıran kimsenin ayet ve hadislerde müjdelenen mükâfata erişebilmesi için dikkat etmesi gereken bir husus vardır. O da, evinde barındırdığı yetime “sığıntı” ya 45 İbn Mace, Edeb 6 kitap01 -8243.indd 55 02.04.2014 14:07:16
  • 56. KORUYUCU AİLE OLMAK56 da “besleme” muamelesi yapmaması, yetimini, kardeşi veya evladı olarak görmesidir: “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki onları iyi yetiştirmek, yüz üstü bırakmaktan hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşar- sanız unutmayınız ki onlar sizin kardeşlerinizdir.” (el-Bakara, 2/220) Himayesine alacağı çocuğu evladı ya da kardeşi gibi göreme- yecek olan, onun eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda yetersiz kalacak olan kişilerin hamilik girişiminde bulunmamaları daha uygundur. Çünkü yetim barındırmak gerektiğinde yemeyip ye- dirmek, giymeyip giydirmek, fakirlik ve açlıkta yetime öncelik vermektir. Şüphe yok ki bu diğerkâm tavır hiç kolay değildir. Bu nedenle Kur’an’da şöyle betimlenmiştir: “O sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O yokuş, bir köle, bir esir azat etmektir. Yahut açlık gününde yakını olan bir yetimi doyurmaktır.” (el-Beled, 90/12-15) Evet, bir çocuğa evini ve gönlünü açmak sarp bir yokuş tır- manmak kadar zordur. Ancak bu yokuşun ulaştıracağı zirve cennettir. Dolayısıyla sağlıklı bir kalbi olan ve kendine güvenen her birey ulaşacağı zirveyi hayal ederek bu yokuşa tırmanmak- tan geri durmamalıdır. kitap01 -8243.indd 56 02.04.2014 14:07:16
  • 57. kitap01 -8243.indd 57 02.04.2014 14:07:16
  • 58. “Sadece Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, yolcuya, emriniz altında olanlara iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen ve yaptıklarıyla övünen kimseleri sevmez.” NISA, 4/36 G “Müslümanlar arasında kim, bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse, affedilmeyecek bir günah işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyar.” TIRMIZÎ, “BIRR VE SILA”, 14 kitap01 -8243.indd 58 02.04.2014 14:07:16
  • 59. 59 Yard. Doç. Dr. Abdullah Bay Recep Tayip Erdoğan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE UYGULAMASI Giriş Sosyal ve fiziki ortamdan kaynaklanan çeşitli olumsuzluklar- dan çocukları korumayı amaçlayan evlatlık ve koruyucu aile uygulamaları toplumlarda her zaman var olagelmiştir. Bazen örf-âdet ve geleneklere göre şekillenen bazen ret veya ihmal edilen bu uygulamalar modern hukuk sisteminde yaygın şe- kilde uygulama alanı bulmuştur. Esasında her iki uygulama da benzer amaçlara hizmet etmek için var olsa da aralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Evlatlık kurumu, yetişkin kişilerin veya çiftlerin çocuk sevgi- si, yardım isteği ve şefkat duygusu gibi bazı gayelerle, kendi soyundan olmayan bir çocuğu kendi öz çocuğu sayarak so- rumluluğunu üstlenmeleri olarak tanımlanır. Bu şekilde evlat edinenle evlatlık arasında, soyu sahih bir çocukla anne-babası arasındaki yakınlığın aynısı kurulmuş olur1 . Böylece, çocuk başka bir ailenin devamlı üyesi durumuna gelerek bu yolla 1 Ülker Gürkan, “Evlad Edinme ve Beslemelerin Hukuki Durumu”, Türk Hukuku ve Toplumu Üzerine İncelemeler, (Ed. Adnan Güriz ve Peter Benedict), Ankara 1974, s.163-206; Ferhunde Özbay, Türkiye’de Ev- latlık Kurumu: Köle mi, Evlat mı?, İstanbul 1999,s.1-2; M. Akif Aydın, “Evlat Edinme”, DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi), XI, İstanbul 1995, s.527-529; Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.396-433. kitap01 -8243.indd 59 02.04.2014 14:07:16
  • 60. KORUYUCU AİLE OLMAK60 veraset gibi öz çocuğun sahip olduğu hakları elde eder ve öz çocuk ile anne-baba arasındaki ilişkilerle de sorumlu tutulur.2 Evlatlık kurumundan hukukî açıdan, özellikle de haklar ve sorumluluklar açısından farklı bir kurum ise koruyucu aile uygulamasıdır. Koruyucu aile uygulaması, çocuğa ailesinin ba- kamadığı veya evlatlık verilmesinin mümkün olmadığı ya da uygun görülmediği durumlarda, çocukların geçici veya sürekli, ücretli veya gönüllü olarak bakımını gerçekleştirecek ve öz an- ne-baba yerini tutabilecek aile veya kişiler yanına yerleştirilmesi esasına dayanır. Aile yanına yerleştirilen çocuk ile koruyucu aile arasında hiçbir akrabalık bağı oluşmaz, vâris olamaz ve anne-babanın velayeti altına girmez.3 Evlat edinme ve koruyucu aile uygulamaları çeşitli toplumlarda ufak farklılıklar gösterse de yaygın uygulama sahası bulmuştur. Uygulama tarih boyunca iki ana çizgide gelişmiştir. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi tek tanrılı dinlerde evlatlık kurumu yoluyla kurulan akrabalık ilişkisi yapay görüldüğünden uygun görül- memiştir.4 Daha bağımsız çözümler üreten Roma hukukunda ise akrabalık tesisini de içine alan bir genişlikte uygulanan ev- latlık kurumu önemli bir yer tutar.5 İslam öncesi Türk aile hukukunda evlatlık kurumu, Roma hu- kukundaki mevcut hukuki yapıya benzer şekilde gelişmiştir. Ataerkil aile yapısına sahip tüm toplumlarda olduğu gibi eski 2 Emine Akyüz, “Velayet, Çocuğun Korunması ve Koruyucu Aile Hizmeti”, Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı (Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, 15-16 Şubat 2007), (Yay. Yön. Neşe Erol), Ankara 2008, s.55-123. 3 Fethi Baycın, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Koruyucu Aile Denemesi”, Sosyal Hizmet Dergisi, C.1, S.2/Mart 1962, s.12. Ak- yüz, a.g.m., s.55-123; E. Konanç, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuğun Korunması”, Türkiye’de Çocuğun Durumu, 1990’ların Çocuk Politikası Kongresi, Ankara 1989, s.18. 4 Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. 5 Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, I/I.Kısım, Ankara 1987, s.48-49; Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. kitap01 -8243.indd 60 02.04.2014 14:07:16
  • 61. BİRİNCİ BÖLÜM 61 Türklerde de sosyal sebeplerin etkisiyle evlat edinme yoluna başvurulmuştur. Yakut, Uygur ve Kırgızlarda, çocuk sahibi olamamak büyük bir eksiklik olarak görülmüş ve çocuksuz ailelerin evlat edinmesi olağan sayılmıştır. Bu uygulamalarda evlatlıklar soy bağına benzer şekilde yeni ailenin üyesi durumu- na yükselmekte, mirasçı sayılmakta ve günümüzdekine benzer şekilde hak ve sorumluluklar yüklenmekteydi.6 Benzer evlatlık kurumuna İslam öncesi Arap toplumunda da rastlanmaktadır. Arap toplumunda evlat edinme oldukça yay- gın bir biçimde uygulanmakta ve bu yolla soy bağına dayalı akrabalık ilişkisi kurulmaktaydı. Aileler “ahd” ve “tebenni” ol- mak üzere iki şekilde kendilerine erkek vâris edinmekteydiler. “Ahd” de bir adam diğer bir kişiye “kanım senin kanın olsun, sen bana ve ben sana vâris oluruz. Sen benimle, ben de seninle talep edebiliriz” diyerek yeminleşir, hangisi erken ölürse sağ kalan diğerinin mirasçısı olurdu.7 “Tebenni” ise tam anlamıyla günümüzdeki modern evlatlık kurumuna karşılık geliyordu. Bir adam başkasının oğlu için “bunu oğul edindim ve bundan böyle bu oğlanın nesebi babasından değil bendendir” deyince, çocuğun soyu evlat edinene dayandırılır, evlenme yasağı oluşur ve mirasçı sayılırdı.8 Hz. Peygamber de ilk eşi Hz. Hatice tarafından köle olarak sa- tın alınıp kendisine hediye edilen Zeyd’i, ailesinin satın almak istemesi üzerine azat etmiş; ancak Zeyd yanından ayrılmayınca kendisini evlat edinmişti.9 Ancak, “Allah oğulluk edindiğiniz 6 Ahmet Caferoğlu, “Türk Teamül Hukukunda Evlatlık Müessesesi”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.II/1939, s.97-113; Özkan İzgi, Uygurların Siyasî ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Giriş), Ankara 1987, s.99-96,144; Gürkan, a.g.m., s.163-207; Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. 7 Geniş bilgi için bkz. Gürkan, a.g.m., s.170. 8 Gürkan, a.g.m., s.170-171; Özbay, a.g.e., s.6-7. 9 Özbay, a.g.e., s.6; Aynı zamanda Abdullah b. Ömer’in “biz Zeyd’i Mu- hammed’in oğlu Zeyd diye çağırırdık” dediği rivayet edilmiştir. Bu ayetin gelmesinden sonra Zeyd b. Harise olarak çağırılmaya başlanılmıştır. Ak- tan, a.g.m., s.423. kitap01 -8243.indd 61 02.04.2014 14:07:16