SlideShare a Scribd company logo
Osman KESKİN
TEKNOLOJI VE TASARıM
ÖĞRETMENI

TEKNOLOJI VE TASARIM DERSINDE KULLANILMASI İÇİN
BİLİM VE TEKNİK DERGİLERİNDEN DERLEMEDİR
bilimadamiN

4/11/06

3:07 PM

Page 26

Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Çevre Dostu Bir Bilimci
Rachel Louise Carson
Sanayileflme bize birçok rahatl›k ve kolayl›k
sa¤lad›. Bununla birlikte insan›n do¤aya
verdi¤i zararlar da çok artt›. Yirminci yüzy›l
çevre felaketlerinin, kirlenmelerin hatta ozon
tabakas›n›n delinmesinin yüzy›l› oldu. Oysa bir
biliminsan›, Rachel Carson adl› bir biyolog,
yazd›¤› bir kitapla bugün tüm dünyan›n
duyarl› oldu¤u çevre bilinci düflüncesinin
temellerini at›yordu.
Rachel Louise Carson’u bugün yazar, biyolog,
çevre korumac› kimlikleriyle tan›yoruz. Carson, 27
May›s 1907’de Amerika Birleflik Devletleri’nin
Penssylvania eyaletinde, nehir k›y›s›nda bir kasaba olan Springdale’de dünyaya gelmiflti.
Üç kardeflin en küçü¤üydü. Sprindale nehir kenar›nda, do¤ayla iç içe bir
kasabayd› ve Rachel’in
annesi de do¤aya düflkün
biriydi. Carson, sonraki y›llarda do¤a sevgisini annesinden ald›¤›n› ifade edecekti. Do¤a sevgisinin yan›nda bir ikinci tutkusu da yazarl›kt›. Küçük yafllardan beri yaz-

maya olan merak›, gelecekte çevre konusunda
çok önemli kitaplar kaleme almas›na neden olacakt›. ‹lk yaz›s›, henüz on yafl›ndayken çocuklar
için yay›mlanan bir dergide yer alm›flt›. Siyah k›v›rc›k saçl›, okumaya düflkün bu utangaç k›z, kufllara ve do¤aya hayrand›. Deniz biyolojisine
olan merak› çal›flmalar›na yön verecekti. 1929 y›l›nda bugünkü ad›
Chatham College olan Pennsylvaina College For Women’dan
mezun oldu. 1932’deyse John
Hopkins Üniversitesi’nde zooloji
üzerine çal›flt›¤› lisansüstü çal›flmalar›n› bitirdi. Doktora yapmak için e¤itimine devam et-
bilimadamiN

4/11/06

3:07 PM

Page 27

mek istiyordu fakat aile problemleri yüzünden bu
iste¤ini gerçeklefltiremedi. Bu y›llar Maryland Üniversitesi’nde zooloji dersleri verdi¤i y›llard›. Ayn›
zamanda yazlar› bir deniz biyolojisi laboratuvar›nda çal›flmalar›n› sürdürüyordu. Yirmili yafllar› onun
denizin büyüsüne kap›ld›¤› y›llard›. Bir deniz biyolo¤u olarak keflfedilmesi uzun sürmedi. Bal›kç›l›k Bürosu, ondan radyoda yay›mlanmak üzere yaz›lar
yazmas›n› istedi. Bunu, “Baltimore Sun” adl› gazeteye yazd›¤› yaz›lar izledi. K›sa zamanda gazete
ve dergilerde yazd›¤› yaz›lar›n yan›nda, deniz biyolojisi üzerine yazd›¤› kitaplar› da yay›mlanmaya
bafllad›. 1941 y›l›nda yay›mlanan ilk kitab›n› gelecek y›llarda baflka kitaplar da izledi. Carson, böylece bir biliminsan› olman›n yan› s›ra bir bilim yazar› olarak da tan›nacakt›.
ABD’de o y›llarda s›kça kullan›lan ve bir mucize ilaç olarak görülen böcek zehiri vard›: DDT. Tarlalarda ya da bahçelerde, ürünlerin zararl› böceklerden korunmas› amac›yla DDT kullan›l›rd›. Ne
var ki Rachel Carson bu ilac›n yaln›zca zararl› böcekleri öldürmekle kalmad›¤›n›, bütün çevreye

zarar verdi¤ini gördü. Hatta öyle ki bu zehir besin
zinciri yoluyla insanlara kadar ulafl›yor, zehirlenmelere, ölümlere ve sakat do¤umlara neden oluyordu. DDT’nin zararlar› üzerine yaz›lar yazan Carson, “Silent Spring” (Sessiz Bahar) ad›n› verdi¤i kitab›yla büyük ses getirdi. Bu kitap, sonralar› insanl›¤›n çevre bilinci edinmesinde ve do¤a korumac›l›¤›nda önemli bir kilometre tafl› olarak de¤erlendirilecekti. Bir arkadafl›na yazd›¤› mektupta
Carson, “Yaflayan dünyan›n güzelliklerini korumaya çal›fl›yorum” diyecekti. DDT’nin kullan›mdan
kalkmas›n› bir anlamda ona borçluyuz.
Rachel Carson, 1964 y›l›nda yaflamaya gözlerini yumdu. Uzun süredir gö¤üs kanseriyle mücadele ediyordu. Yaflam› boyunca yazd›¤› kitaplar
ve çevreye karfl› duyarl›l›¤›, bize do¤a sevgisini ve
çevreye karfl› duyarl› olmay› ö¤retti.
Gökhan Tok
Kaynaklar:
http://www.rachelcarson.org/index.cfm?fuseaction=bio
http://www.time.com/time/time100/scientist/profile/carson.html
http://www.lkwdpl.org/wihohio/cars-rac.htm
bilimadamimay›s06

5/10/06

12:37 PM

Page 36

Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Dünyan›n ‹lk
Bilgisayar
Yaz›l›mc›s›

Ada Augusta
Lovelace
Bilgisayarlar günümüzün vazgeçilmez
aletleri. Bilgisayarlar, yaflam›m›z›
birçok yönden kolaylaflt›r›yor. Hesap
yapmaktan tutun da, yaz› yazmaya,
‹nternet üzerinden veri al›flverifli
gerçeklefltirmeye kadar pek çok
alanda bilgisayarlar› kullan›yoruz. Bu noktaya elbette bir anda gelinmedi. Eski
ça¤larda insanlar›n gereksinimleri daha basitti. Günümüzdeki gibi karmafl›k
hesaplara gerek duyulmuyordu. Nüfus artt›kça, ticaret ve bilim gelifltikçe,
karmafl›k hesaplar yapabilen aletlere gereksinim duyuldu. Bilim tarihi boyunca
pek çok düflünür ve biliminsan› günümüzde bilgisayar ad›n› verdi¤imiz aletin
gelifltirilmesine çeflitli katk›larda bulundular. Bu insanlardan biri de Ada
Lovelace adl› bir kad›nd›. Yaflam› çok uzun sürmese de bilgisayar dünyas›na
yapt›¤› katk›larla sonsuza dek tarihin sayfalar›ndaki yerini ald›. Bugün onun
ad›n›n verildi¤i bir bilgisayar program› var. Ada Lovelace’›n açt›¤› yolda
ilerleyen programc›lar günümüz dünyas›n› flekillendiriyorlar.
bilimadamimay›s06

5/10/06

12:37 PM

Page 37

Makinelerle hesap yapma, bu hesaplarla karmafl›k iflleri kolaylaflt›rma düflüncesi insano¤lunun
yüzy›llard›r üzerinde çal›flt›¤› bir konuydu asl›nda.
Bu çal›flmalara katk›da bulunanlar›n bafl›nda yer
alan kiflilerden biri bir kad›n, hem de soylu biriydi.
Ünlü flair Lord Byron’un ve Anne Isabelle Milbanke’›n k›z› olan Ada Augusta Byron, Londra’da
1815 y›l›nda dünyaya geldi. Anne babas›, Ada’n›n
do¤umundan yaln›zca birkaç hafta sonra ayr›ld›lar ve babas› ‹ngiltere’yi bir daha dönmemek üzere terk etti. Ada, babas›n› hiç tan›madan büyüdü.
Önce özel ö¤retmenlerden ders ald›. ‹lerleyen y›llarda da kendi kendini e¤itmeyi sürdürdü. Yaflam›
gelgitli günler içinde geçiyordu. Duygular ve gerçeklik, öznellik ve nesnellik, fliir ve matematik, hastal›klar ve sa¤l›k aras›nda gidip geliyordu. Annesi,
ünlü bir flair olan babas›n›n yapt›¤› hatalar› yinelememesi amac›yla onu fliirden uzak tutmaya çal›flt›. Ada, daha çok müzik ve matematikle u¤raflt›.
Bilimsel yan›, özellikle matematik zekâs› çok keskindi. 1828’de, henüz 13 yafl›ndayken uçan bir makine tasarlad› ve hesaplad›. Matematik, onun yaflam›na kanatlar tak›yor gibiydi.
Matematik ve bilimle u¤raflt›¤› yaflam›n›n dönüm noktas› 1833 y›l› oldu. Londra’da tan›flt›¤› bir
grup arkadafl›, bilimin birçok alan›yla ilgileniyor,
farkl› konularda uzmanlafl›yordu. Onyedi yafl›ndayken tan›flt›¤› Charles Babbage onlardan biriydi. Babbage, Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörüydü. Hesap yapmaya yarayan bir
makine tasarlam›flt› ve bu makineyi gelifltiriyordu.
Her ikisi de dostluklar›n› mektuplarla pekifltirdiler,
düflüncelerini paylaflarak iflbirli¤i içine girdiler.
Çokça yaz›flt›lar; konular› matematik, mant›k ve
çeflitli ilgi alanlar›yd›.
Babbage 1834 te, üzerinde çal›flt›¤› ilk makine
bitmemifl olmas›na karfl›n, yeni bir hesap makinesi
tasarlad›. Buna “analitik makine” ad›n› veriyordu.
Kendisine mali destek sa¤layanlar, önceki bitmeden yeni makine için daha fazla para aktarmay›
istemiyorlard›. Babbage, tüm bunlara karfl›n çal›flmalar›n› sürdürdü. 1842’de bir ‹talyan matematikçi, bu makine hakk›nda Frans›zca yaz›lm›fl bir inceleme yay›mlad›. Babbage, Ada’y› çevirmen olarak seçti ve bu incelemeyi o çevirdi. ‹ki y›l u¤raflt›¤› bu çeviri, ona konu hakk›nda yeni görüfller kazand›rd›.
Aletin planlar›n› Babbage kadar anlamakla
kalm›yor, yapabileceklerini daha iyi kestiriyordu.

Charles Babbage’›n yapt›¤›
ve Ada Lovelace’in ilk
program›n› yazd›¤› makine
sonradan yeniden yap›larak
incelendi.

Her ifllevini çözebilece¤i kan›s›ndayd›. Ada’n›n,
genel olarak bilime, özellikle de Babbage’›n çal›flmalar›na büyük katk›s› oldu. Babbage’›n aleti için
gelifltirdi¤i kodlarla dünyan›n ilk bilgisayar yaz›l›mc›s› oldu. Bugün hâlâ, bilgisayarlar›n geliflme sürecinde öncü olmas›n›n yan›nda, ilk bilgisayar yaz›l›m›n› haz›rlayan kifli olarak an›l›yor. Günümüzde
onun ad›n›n verildi¤i “ADA” adl› bir bilgisayar yaz›l›m dili de var. Bu dilin kökeninde Ada Lovelace’in
Charles Babbage’›n makinesi için yazd›¤› yaz›l›m
dili var. Biliminsanlar›, bu yaz›l›m› temel alarak gelifltirdikleri ve günümüze uyarlad›klar› bu yaz›l›ma
Ada’n›n ad›n› vermifller.
Ada, 1835 y›l›nda William King adl› bir soyluyla
evlenmifl ve Lovelace kontesi ünvan›n› alm›flt›. Bu
evlili¤inden üç çocu¤u oldu. Bununla birlikte içindeki bilim aflk› sönmedi ve çal›flmalar›n› sürdürdü.
1852 y›l›nda, henüz 37 yafl›ndayken kanser yüzünden yaflama gözlerini yumdu. Günümüzde birçok
biliminsan›, 1940’larda ya da günümüzde yaflasayd›, Kontes Ada Byron Lovelace’in büyük baflar›lara imza ataca¤›n› düflünüyor.

Gökhan Tok
http://en.wikipedia.org/wiki/Ada_Lovelace
http://www.sdsc.edu/ScienceWomen/lovelace.html
haziranbiladam

6/1 / 6

3:58 PM

Page 34

Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Çal›flkan Bir Buluflçu

Thomas Alva Edison
Biliminsanlar› aras›nda en ünlüsü kimdir
diye sorulacak olsa, birçok insan Thomas
Alva Edison ad›n› söyleyecektir. Edison,
yayg›n olarak elektrik ampulünü yapan kifli
olarak biliniyor. Bunun d›fl›nda yaklafl›k
1200 bulufla imza att›¤›n› da pek az kifli
bilir. Edison, buluflçular›n en
çal›flkanlar›ndan biriydi ve yaflad›¤›m›z
dünyan›n biçimlendirilmesine önemli
katk›lar› oldu.
Thomas Alva Edison, 11 fiubat 1847’de
ABD’de, Ohio Eyaleti’nin Milan kentinde do¤du.
Babas› Samuel Ogden, annesiyse Nancy Matthews Edison’du. Ailesinin yedinci çocu¤uydu. Geçirdi¤i a¤›r bir hastal›k yüzünden okula geç bafllamak zorunda kald›. Bunun yan›nda okul yaflam›n›n
çok uzun ve baflar›l› geçti¤i söylenemez. Ö¤retmenleri onun, ö¤retilenleri alg›lamakta yavafl oldu¤unu düflündükleri için, düzenli e¤itim yaflam›
yaln›zca üç ay sürdü. Bununla birlikte annesi bir
ö¤retmendi ve o¤lunun e¤itimini severek üstlendi.
O¤lunu sürekli okumaya, çal›flmaya ve deneyler
yapmaya yüreklendiren annesini Edison flu sözlerle anlat›yor: “Annem bana o kadar güveniyor, beni öylesine yüreklendiriyordu ki, onu düfl k›r›kl›¤›na
u¤ratmak istemiyordum.”

Ö¤retimini kitap okuyarak sürdüren Edison, evlerinin kilerine de bir kimya laboratuvar› kurmufltu.
Kimya deneylerine, özellikle Volta kaplar›ndan
elektrik ak›m› elde etmeye yönelik deneylere ilgi
duyuyordu.
Küçük yafllar›ndan beri Edison çok çal›flan, düflünüp deneyler yapmaktan usanmayan azimli biriydi. “Dehan›n yüzde 1’i ilham, yüzde 99’u terdir”
sözü bugün onun unutulmaz sözleri aras›nda yer
al›yor. Çal›flkanl›¤›n›n yan›nda azimli biri oldu¤unuysa elektrik ampulünü 1001. denemede buldu¤unda ona sorulan bir soruya verdi¤i yan›t gösteriyor. Öyle ki 1000 kez baflar›s›z oldu¤unu hat›rlatan
bir gazeteciye Edison, “Hay›r” diye yan›t veriyordu, “elektrik ampulü 1001 ad›mda gerçeklefltirilen
bir bulufltur.”
haziranbiladam

6/1 / 6

3:58 PM

Page 35

Edison’nun say›s› bini aflan
bulufllar›ndan biri de fonograft›
(üstte sa¤da).

Edison, 1868'de kendine bir
atölye kurdu. Ayn› y›l gelifltirdi¤i
elektrikli bir oy kay›t makinesinin
patentini ald›. Ayg›t çok ilgi toplam›fl ama kimse taraf›ndan sat›n
al›nmam›flt›. Edison'un flans›, New
York alt›n borsas›n›n düzenlenmesinde kullan›lan telgraf›n bozulmas›yla döndü. Borsa yetkililerinin istemi üzerine
ayg›t› ustaca tamir eden Edison, “Western Union
Telegraph Company”den telgrafl› kay›t ayg›tlar›n›
gelifltirme önerisi ald›. Bunun üzerine bir arkadafl›yla birlikte yeni bir flirket kurdu. Satt›¤› patentlerle k›sa sürede önemli denebilecek bir servet edindi. Bu
parayla bir imalathane kurarak telgraf ayg›tlar›
üretmeye bafllad›. Bir süre sonra imalathanesini
kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araflt›rma laboratuvar› kurdu. Tüm zaman›n› yeni bulufllar yapmaya ay›rd›. Gerek buras›, gerekse sonradan çok daha büyük olarak tasarlay›p infla ettirdi¤i Edison laboratuvarlar› her zaman bir bulufl fabrikas› olarak çal›flt›. Edison’un buluflçulu¤undan
baflka önemli bir yönü de, bugünkü modern araflt›rma ve gelifltirme kavram›n› baflar›yla uygulamas›yd›. Edison, bulufl sürecinin bir düzen içinde gerçeklefltirilebilece¤ini düflünüyordu ve bunu baflar›yla uygulam›flt›. Laboratuvarlarda her gün yeni
bir bulufl yapmak neredeyse s›radan bir hale gelmiflti. Edison’un elektrik ampulü, ses kay›t ayg›t›,
gramofon gibi yüzlerce önemli buluflu var. Ancak

as›l büyük miras›, kurdu¤u laboratuvarlar ve bafllatt›¤› ar-ge (araflt›rmagelifltirme) çal›flmalar›d›r. Edison ve
arkadafllar›, laboratuvarlar›nda ayn›
anda 40 ayr› proje üzerinde çal›fl›yorlard›. Hatta Edison, bu çal›flmalar›ndan o kadar emindi ki, her on günde bir küçük, her alt› ayda bir de
önemli bir bulufl gerçeklefltireceklerini aç›klam›flt›. Ömrü boyunca da
bu sözünde hakl› oldu¤unu gösterdi.
Edison’un gelifltirdi¤i do¤ru ak›m, elektrik ampulü gibi bulufllar, kentlerin çehresini de¤ifltirmiflti.
Sokaklar art›k geceleri elektrik ampulleriyle ayd›nlat›l›yordu. Ünlü buluflçu 1831 y›l›nda öldü¤ünde
tüm New York kenti, an›s›na ›fl›klar›n› bir dakika süreyle söndürmüfltü. ‹ki kez evlenen Edison’un alt›
çocu¤u vard›. Edison, bulufllar› kadar, bir di¤er ünlü buluflçu olan Nicola Tesla’yla yaflad›¤› rekabetle de hat›rlan›yor. Bir dönem birlikte çal›flan Edison
ve Tesla sonralar› anlaflmazl›¤a düflmüfl, Edison’un
do¤ru ak›m›na karfl› Tesla alternatif ak›m› gelifltirmiflti.
Edison, bulufllar›yla dünya tarihinde gelmifl
geçmifl en önemli insanlardan biri say›l›yor. Bilimin
ilerlemesine yapt›¤› katk›larla bugün kulland›¤›m›z
birçok fleyin temelini de att›. Onu, modern dünyay› biçimlendiren insan olarak tan›mlamak bu ba¤lamda hiç de yanl›fl olmaz.
Gökhan Tok
http://en.wikipedia.org/wiki/Ada_Lovelace
http://www.sdsc.edu/ScienceWomen/lovelace.html
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Roketlerin Babas›

Robert H.
Goddard
Roket dendi¤inde akl›n›za ne geliyor?
Ay’a ya da uzay›n derinliklerine
astronotlar› ya da uzay mekiklerini
tafl›yan araçlar›n roketler oldu¤unu
biliyorsunuzdur. Uzaya aç›lmaya
bafllayan insanl›¤›n çal›flmalar›nda
roketlerin önemi büyük. Ne var ki ilk
roketlerin asl›nda yüzlerce yafl›nda
oldu¤unu hat›rlatmal›y›z. Elbette bunlar
yaln›zca e¤lence amac›yla kullan›lan, özel günlerde atefllenen havi fifleklerden
baflka bir fley de¤illerdi. ‹lk olarak Çin’de barutun kullan›lmaya bafllamas›n›n
ard›ndan ortaya ç›kan havai fifleklerin, insanl›¤› uzaya tafl›yan roketlere
dönüflmesinin ard›ndaki isimse ABD’li Robert Hutchings Goddard. Ünlü bilimci,
s›v› yak›tla çal›flan ve uçuflu kontrol edilebilen ilk roketleri yapan insand›.
Goddard, 1882’de Massachusetts’in Worcester kentinde do¤du. Küçük yafltan beri bilime ve
bilimkurguya merakl›yd›. Nahum Park ve Fanny Louise Goddard’›n tek çocu¤uydu. 1880’ler ABD’nin
elektrikle tan›flt›¤› y›llard›. Bu dönemde babas›, küçük Robert’a yün hal›lar›n üzerinde statik (durgun)
elektri¤in ne oldu¤unu göstermiflti. Bu, onda bilime
ve deney yapmaya karfl› büyük bir ilgi uyand›rm›fl-

t›. ‹lerleyen y›llarda bilimsel merak›n› ateflleyen bir
di¤er olaysa ünlü yazar H. G. Wells’in Mars ve Marsl›larla ilgili öyküleriydi. Genç Goddard, zaman›n›
Mars’a gitmenin mümkün olup olamayaca¤›n› düflünerek geçiriyordu. On yedi yafl›nda dallar›n› budamak için t›rmand›¤› a¤ac›n tepesinde Mars’› izlerken ilk uzay düfllerini kurmaya bafllam›flt›. Bu
olaydan sonra konu onda bir tutku haline geldi. Ki-
raz a¤ac›n›n tepesinde, Mars’a yükselebilecek bir
a¤aç yapabilmenin ne müthifl bir olay olabilece¤ini düflünmüfltü. Dald›¤› düfller öylesine güçlüydü ki,
daha sonralar› an›lar›nda flöyle yazm›flt›: “A¤açtan
indi¤imde bambaflka bir çocuktum.”
Robert Goddard, gençli¤inde geçirdi¤i akci¤er veremi nedeniyle ö¤renimine bir süre ara vermifl, daha sonra1908 y›l›nda Worcester Politeknik
Enstitüsü’nden fizik diplomas› alm›flt›.
Bir uzay arac›n›n yap›labilmesi için fizik ve matematik kurallar›ndan yararlanmak gerekti¤ini düflünmeye bafllam›flt›. Goddard, art›k belli bir a¤›rl›¤›n yerden yukar› do¤ru yükseltilebilmesi için gerekli patlay›c› güçten, oksijen roketlerine ve uzak
gezegenlerin foto¤raflar›n› çekecek kameralarda
Günefl enerjisinden yararlan›lmas›na dek birçok ilginç konuya e¤ilmiflti. 1911’de doktoras›n› tamamlad›ktan sonra fizik dersleri vermeye ve roket deneyleri yapmaya bafllam›flt›.
‹lkel roketler, barut gibi kat› yak›t kullan›yordu.
Goddard’sa yapt›¤› deneylerde baflar›l› olmufl ve
1914 y›l›nda ilk s›v› yak›tl› ve tepkili roketin patentini
alm›flt›. 1916 y›l›nda bir enstitünün ba¤›fl›yla, Goddard düfllerini gerçeklefltirmek üzere küçük deneme roketleri yapmaya bafllad›.
‹nsano¤lu yüzlerce y›ld›r roket yapmaya çal›flm›flt›, ama son y›llara dek temel ilkeler hiçbir flekilde
de¤ifltirilmemiflti. ‹çi bofl bir çubu¤a doldurulan barut atefllendi¤inde, s›cak gazlar bir a¤›zdan d›flar› f›flk›r›yordu. Goddard özel gazlar kullanarak bu ateflleme olay›nda önemli bir de¤ifliklik gerçeklefltirdi.
Deneyler k›sa zamanda propan ve oksijen gibi
s›v› gazlar›n daha uygun olaca¤› sonucunu vermifl-

Goddard, baflar›yla uçurdu¤u ilk roketlerden birinin bafl›nda.

ti. Kuramsal olarak da, bu tür gazlar›n daha çok f›rlatma gücü oldu¤u biliniyordu. Ayr›ca, f›rlatma gücü istenildi¤i biçimde kontrol alt›nda tutulabilir ya
da gerekirse kapat›labilirdi. Ama di¤er roketler, bir
kez atefllendikten sonra tükenene dek yan›yordu.
1923 y›l›nda Goddard en geliflmifl roketini tamamlad›. Bir örümcek a¤› izlenimini veren roket,
yanma bölmesi ve öndeki yak›t tanklar›n›n konik bir
kapakla korundu¤u biçimiyle bugünkü roketlere
benziyordu.16 Mart 1926 günü 2,5 dakikada 56 m
kateden roket, s›v› yak›tla uçan ilk örnek olarak tarihe geçti.
‹lerleyen y›llarda ünlü pilot Charles Lindbergh’in
de deste¤iyle çal›flmalar›n› sürdüren Goddard
1930 y›l›nda Roswell kentinde bir laboratuvar kurdu. 1935 y›l›nda s›v› yak›tla çal›flan sesten h›zl› bir roket gelifltirdi. Bunun yan›nda roketlere dümen ekleyerek yönlendirilmelerini, “çok katl› roketler” projesiyle de roketlerin daha uza¤a ve daha yükse¤e
ulaflmalar›n› sa¤lad›.
Robert Goddard, 10 A¤ustos 1945’te yaflama
gözlerini yumdu¤unda insanl›¤›n roketler yard›m›yla uzaya ç›kt›¤›n›, çok merak etti¤i Mars gezegenine uzay araçlar› gönderdi¤ini görmemiflti. Biliminsanlar›, onun yolundan yürüdüler ve roketler günümüzdeki halini ald›.
Gökhan Tok

Goddard’›n roketler üzerine çal›flmalar yapmas›n›n
ard›ndaki itici güç, Dünya’dan Mars’a gitme hayaliydi.

http://inventors.about.com/library/inventors/blgoddard.htm
http://www.nasa.gov/centers/goddard/about/dr_goddard.html
bilimadamiagustos

8/10/05

4:01 PM

Page 36

Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
T›p Dünyas›n›n
Devlerinden Biri

Paul E hr lich
Yüzy›llar boyunca bulafl›c› hastal›klar
insanl›¤›n en büyük sorunlar›ndan biri
oldu. ‹nsanl›k, bu büyük sorunla ancak
18. yüzy›lda bafledebilmeye bafllad›.
Çünkü bu dönemde laboratuvar
yöntemlerinde ve kullan›lan araçlarda
önemli geliflmeler oldu. Her fleyden
önemlisi de, bulafl›c› hastal›klarla ilgili
eski düflünceler, yerlerini
“bakteriyoloji” adl› bilim dal›na b›rakt›.
Bakterileri ve neden olduklar› hastal›klar› inceleyen bu bilim dal›nda pek çok
biliminsan› çal›flt›. Her biri, çok önemli geliflmelere imza atan bu kiflilerden biri
de Paul Ehrlich’ti (erlih okunur). Ehrlich, birçok hastal›¤›n tan› ve tedavisine kap›
açan araflt›rmalar yapt›. Araflt›rmalar›, biyoloji, kimya ve t›bb› birlefltirici nitelikte
olmas› nedeniyle önemliydi. Ayr›ca hastal›klar›n kimyasal mekanizmalar›na
odaklanan tedavi yaklafl›m›n› ilk ortaya atan kifli de o oldu.
Alman bakteriyolog Paul Ehrlich, 1854 y›l›nda
Prusya, Silezya’da do¤du. Sanayici bir ailenin o¤luydu. Daha çocukken t›bba merakl›yd›. Yaflam›
boyunca hep bu merak›n›n peflinden gitti ve ilk
olarak Leipzig Üniversitesi’nde t›p okudu. Henüz bir

t›p ö¤rencisiyken yabanc› maddelerin vücuttaki
da¤›l›m› konusunu inceledi. Mikroskopta doku incelemeyi kolaylaflt›ran doku boyama yöntemleri
de özel ilgi alan›yd›. Belki de bu ilgisini ünlü bir bakteriyolog olan annesinin ye¤eni Karl Weigert’e
bilimadamiagustos

8/10/05

4:01 PM

Page 37

borçluydu. 1883 y›l›nda Hedwig Pinkus’la evlendi.
Bu evlilikten iki k›z› oldu.
Ehrlich’in, üniversite ö¤rencisiyken yapt›¤› çal›fl›n›
Paul Ehrlich,
in araflt›rmalar
malar gelecekte, Paul Ehrlich’
frengi tedavisi
roskop
yapt›¤› mik
onun Berlin’deki
konusundaki
ünlü Charité Hastaçal›flmalar›n›
nesi’ne araflt›rmac› olarak davet edilmesini sa¤laSachahiro
d›. Ard›ndan Robert Koch’un daha önceden bulHata adl›
mufl oldu¤u ve vereme yol açan bakterinin incearaflt›rmac›yla
lenmesini sa¤layan yeni bir boyama yöntemi geliflbirlikte sürdürdü (üstte). Bu hastal›¤›n ilk etkili
tirdi. Verem hastal›¤› tan›s›n›n koyulabilmesini sa¤tedavisini birlikte gelifltirdiler.
layan bu yöntem t›p tarihinin en önemli geliflmelerinden biri oldu. Bunun d›fl›nda tifo gibi pek çok
hastal›¤›n tan›s›nda kolayl›k sa¤layan yöntemler
rumlar pek ifle yaram›yordu. Bunu fark eden Ehrde buldu. Sinir sistemi hastal›klar›nda metilen mavilich, yeni maddeleri birlefltirerek bunlar› tedavide
si adl› bilefli¤in kullan›labilece¤ini gösterdi. Ayr›ca
kullanma yoluna gitti. Amac›, insan ve hayvanlara
atefl kontrolü ve birtak›m göz hastal›klar›n›n tedavizarar vermeden, vücutlar›ndaki mikroplar› bu kimsi konusunda da yararl› çal›flmalar yapt›.
yasal maddelerle öldürmekti. ‹lk çal›flmalar› baflar›Ehrlich’in yaflam›ndaki en büyük terslik, vereme
s›zl›kla sonuçlanm›fl olsa da y›lmad›. Bu sayede çok
yakalanmas› oldu. ‹ki y›l M›s›r’da kald›ktan sonra iyiiyi bir çal›flma grubu kurdu. Bu çal›flma grubuyla
leflti ve küçük bir laboratuvar kurdu. Bir süre sonra
birlikte cinsel yolla bulaflan frengi hastal›¤›n›n ilk etRobert Koch yönetimindeki Bulafl›c› Hastal›klar Enskili ilac› olan “salvarsan”› buldu. Böylece hastal›klatitüsü’nde çal›flmaya bafllad› ve ba¤›fl›kl›k konusunr›n kimyasal mekanizmalar›n› temel alan tedavisi
da önemli çal›flmalar gerçeklefltirdi. Bu dönem
yaklafl›m›n›n da öncülü¤ünü yapt›. Ehrlich, bu kimiçinde, “yan zincir” ad› verilen bir kuram gelifltirdi.
yasal maddeleri birer “sihirli mermi” olarak görüyorBu kuram, henüz bir üniversite ö¤rencisiyken yapt›du.
¤› çal›flmalar› temel al›yordu. Kurama göre, hasta1915’te yaflama veda eden Ehrlich’in çal›flmal›k etkenlerini öldürebilen, ancak vücuda zarar verlar›, ba¤›fl›kl›k, kan ve kimyasal tedavi alanlar›nda
meyen belirli kimyasal antikorlar yapay olarak üreöncü niteli¤i tafl›d›. T›pk› Robert Koch ve Louis Pastilebilirdi. Ehrlich, difteri hastal›¤›na karfl› bir antitokteur gibi bakteriyoloji alan›n›n geliflmesine önemli
sin gelifltirmifl olan Emil von Behkatk›lar› oldu. Ayr›ca ba¤›fl›kl›k alan›ndaki
ring’le tan›flt›. Bu iki araflt›rmac›
araflt›rmalar› nedeniyle 1908
güçlerini birlefltirdiler ve difteri hasy›l›nda, çal›flma arkadafl› ‹lya
tal›¤›n›n iyilefltirilmesini sa¤layan bir
‹liç Meçnikov’la birlikte Noserum gelifltirdiler. Daha sonra
bel Fizyoloji ve T›p Ödülü’nü
aralar› bozulmufl olsa da onlar›n
ald›.
bu çal›flmalar› sayesinde difterinin
tedavisinde çok önemli bir ad›m
Zuhal Özer
at›lm›fl oldu.
Ehrlich, 1899 y›l›nda kurulan
Kaynaklar:
http://nobelprize.org/nobel_prizes/mediKraliyet Deneysel Tedavi Enstitücine/laureates/1908/ehrlich-bio.html
http://www.chemistryexplained.com/Disü’nün yöneticisi oldu. Kimi bulaFa/Ehrlich-Paul.html
www.uab.edu/reynolds/MajMedFigs/Ehrfl›c› hastal›klar›n tedavisinde selich.htm
Paul Ehrlich,
çal›flma odas
›nda
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

Einstein’›n
Evreni

(1879-1955)

Evreni bir bulmaca olarak
gören Einstein, onun gizemlerini
çözmeye çal›flmaktan büyük keyif al›rd›.
Bu nedenle, kuramlar›, en basitinden en
karmafl›¤›na, evrenle ilgili temel sorular›
aç›kl›yordu. Bu kuramlar› gelifltirmek için
gereksinim duydu¤u tek fley, en de¤erli arac›
olan düfl gücüydü. Kendisi de, düfl gücünün
bilgiden daha önemli oldu¤unu, çünkü
bilginin s›n›rlar› oldu¤unu
söylerdi.

Einstein, 20. yüzy›l›n bafllar›nda gelifltirdi¤i
kuramlarla kütle ve enerjinin eflde¤erlili¤ini
kan›tlam›fl; uzay, zaman ve kütleçekimi üzerine
tümüyle yeni düflünme yollar› önermiflti. Özellikle
görelilik kuramlar›, Newton’dan sonra fizik alan›nda
yeni bir 盤›r açm›flt›. “Görelilik” dendi¤inde,
nesneleri göreli yapan fleyin, farkl› görüfl aç›lar›
oldu¤u anlat›lmak istenir. Örne¤in, uza¤›m›zdaki
nesneler bize olduklar›ndan daha küçük
görünürler. Bu, o nesnelerin ölçülerinin göreli
olmas›ndan kaynaklan›r. Nesnenin bulundu¤u
noktadaysa, nesne, her zaman oldu¤u
ölçülerdedir. Einstein, farkl› noktalardan
bak›ld›¤›nda zaman, uzay ve kütlenin ayn›
kalmas›n›n olanaks›z oldu¤unu gördü.
Einstein’›n görelilik kuramlar›n› anlamak için, ilk
olarak Isaac Newton’un zaman›na geri dönelim.
Newton, (1642-1727) evrensel çekim yasas›n›
keflfetmifl, a¤›rl›k dedi¤imiz fleyle gökcisimleri
aras›ndaki çekimin ayn› fley oldu¤unu ileri
sürmüfltü. Newton’a göre zaman, uzay ve kütlenin
de¤iflmemesi gerekiyordu. Einstein, bunlar›n
gerçekten de¤iflmez olup olmad›¤›n› sorgulamakla
ifle bafllad›. Newton’un
kütleçekim yasas›n›n ço¤u
zaman geçerli olsa da,

çok büyük ve çok uzak cisimler için geçerli
olmad›¤›n› farketti.
1905’te özel görelilik kuram›n› anlatan makalesinin
yay›mland›¤› dönemde, ›fl›¤›n elektromanyetik bir
dalga özelli¤i tafl›d›¤› ve boflluktaki h›z›n›n da
saniyede yaklafl›k 300.000 km oldu¤u görüflü
kabul ediliyordu. Ancak, bu dalgalar›n bofllukta
ilerleyebilmesini sa¤layan ve madde d›fl›ndaki tüm
bofllu¤u dolduran “esir” ya da “eter” adl› a¤›rl›ks›z,
esnek bir ortam›n var oldu¤u düflünülüyordu. Esirin
varl›¤›n› kan›tlamak için yap›lan tüm çal›flmalarsa
olumsuz sonuç veriyordu. Newton’un hareket
yasalar›na göre, ›fl›¤›n h›z› gözlemcinin hareketine
ba¤l›yd›. Oysa Einstein’›n önermelerine göre, fizik
kurallar›, h›z› sabit olan tüm gözlemciler için
ayn›yd›. Ifl›¤›n boflluktaki h›z›ysa, tüm gözlemcilerin
hareketinden ve ›fl›¤›n kayna¤›ndan ba¤›ms›zd› ve
her zaman sabitti. Bu, ›fl›¤›n her zaman ayn› h›zda
gitmeye devam edece¤i anlam›na gelir. Einstein,
özel görelilik kuram›nda, zaman ve uzay›n da göreli
oldu¤undan söz etmiflti. Yani, zaman› ve uzay›
alg›lamam›z, di¤er gözlemcilere göre hareket
durumumuza ba¤l›d›r. Bu durumda
Newton’un uzay ve zaman›
de¤iflmez olarak gösteren
görüflleri geçerlili¤ini kaybetti. Deneyle ve
gözlemle saptanmam›fl “esir” gibi kavramlarsa
terkedildi.
Einstein’dan önce enerjinin kütleyle iliflkili oldu¤u
düflünülmemiflti. Einstein, çok yüksek h›zlarda
hareket eden nesnelerin enerji kazand›¤›n› belirledi.
Bu flekilde madde ve enerjinin birbiriyle iliflkili
oldu¤unu, hatta birbirine eflit oldu¤unu söyledi. Bu
eflitli¤i de ünlü E=mc2 denklemiyle ifade etti.
Burada E enerjiyi, m kütleyi, c ›fl›k h›z›n›
gösteriyordu. Buna göre, bir cismin h›z› artt›kça
kütlesinin artmas›n›n nedeni, o nesnenin kazand›¤›
enerjiydi. Her enerjinin bir kütlesi vard› ve kütle ya
da madde bir enerji biçimiydi. Bu nedenle de kütle
ve enerji, ayn› fleyin iki de¤iflik biçimde ortaya
ç›k›fl›n› simgeleyen eflde¤erde iki kavramd›.
Özel görelilik kuram›, kütleçekiminin yoklu¤unda
hareket eden cisimlerle s›n›rl›yd›. Einstein,
kütleçekiminin de hesaba kat›ld›¤› genel görelilik
kuram›n›, 11 y›ll›k bir çal›flman›n ard›ndan 1916’da
aç›klad›. Gözlemcilerin birbirine göre sabit olmay›p,
de¤iflen h›zlarda hareket ettikleri durumda ortaya
ç›kan olaylar› araflt›rm›flt›. Bu kurama göre
kütleçekimi, Newton’un söyledi¤i gibi, iki madde
aras›ndaki çekim kuvveti de¤ildi. Uzay-zaman›n
e¤rili¤inin bir sonucuydu. Einstein, uzay›n yükseklik,
en ve derinlikten oluflan üç boyutuna dördüncü bir
boyut olan zaman boyutunu eklemifl ve bu boyuta
uzay-zaman boyutu ad›n› vermiflti. Uzay-zaman
boyutunu daha iyi anlamak için, bize en yak›n
y›ld›zlardan biri olan Sirius'a bakt›¤›m›z› düflünün.
Sirius, Günefl Sistemi’ne yaklafl›k 8,5 ›fl›k y›l›
uzakl›ktad›r. Bu, o y›ld›zdan ç›kan bir ›fl›k ›fl›n›n›n
gözümüze ancak 8,5 y›l sonra ulaflabildi¤i anlam›na
gelir. Yani bu y›ld›za bakt›¤›m›zda, onun 8,5 y›l
önceki halini görürüz. Bu durumda uzay ve zaman›n
ayr› ayr› düflünülmemesi gereken kavramlar oldu¤u
düflünülür. Çünkü, gökyüzünü incelerken, asl›nda
evrenin geçmiflini görürüz. ‹flte, birbirinden ayr›
olarak düflünmedi¤imiz, en, boy, yükseklik ve
zamandan oluflan bu dört boyutlu anlay›fla uzayzaman denir.
Kütleçekiminin, uzay-zaman›n biçiminin bir sonucu
oldu¤unu söylemifltik. Çünkü, büyük cisimler uzayzamanda çukurlar oluflturarak onun biçimini bozar.
Bu durumda, ortamdaki di¤er cisimler, uzayzamanda oluflan çukura do¤ru düflme e¤ilimi
gösterirler. A¤›r bir topu ince sünger bir yata¤›n
üzerine koydu¤unuzda, topun yata¤a
gömüldü¤ünü görürsünüz. Daha hafif ve küçük bir

topu yata¤›n kenar›ndan yuvarlad›¤›n›zda, küçük
top büyük topa do¤ru gider. T›pk› uzayda, küçük
nesnelerin büyük nesnelere do¤ru gitti¤i gibi.
Madde, uzay-zaman›n e¤rilmesine neden olur.
Uzay-zaman da maddenin hareketini belirler. Bu
kuram, kütleçekiminin bir kuvvet de¤il, uzayzamanda, bir kütlenin etkisiyle oluflan e¤rilmifl bir
alan oldu¤unu öngörür. Bu nedenle, büyük
kütlelerin yak›n›ndan geçen ›fl›k ›fl›nlar›n›n
do¤rultusunda da bir sapma oluflur. Bu e¤im ayr›ca,
zamana da etki eder. Di¤er bir deyiflle çekim
kuvveti zaman› yavafllat›r. Uzayda, e¤im ne kadar
fazlaysa o bölgede zaman da o ölçüde yavafl ifller.
Genel görelilik kuram›n›n do¤rulu¤u, yine Einstein’›n
önerdi¤i gibi, 1919’da yap›lan bir Günefl tutulmas›
gözlemiyle kan›tland›. Bu tutulma s›ras›nda,
uzaydaki konumu önceden bilinen bir y›ld›z
gözlenmiflti. Y›ld›z›n ›fl›¤›nda, Günefl’in yan›ndan
geçerken bir sapma oldu¤u aç›kça görünüyordu.
Sonuç mu? 20. yüzy›l›n dehas› Einstein oldu.
Einstein’dan pay›m›za düflen, onun da dedi¤i gibi,
merak duygumuzu bask›lamamak ve
sorgulamaktan vazgeçmemek olmal›. Onun
“Hiç hata yapmam›fl bir kimse, hiç yeni bir fley
denememifl bir kimsedir” sözüne kulak
vermek, belki de en iyisi.
Kaynaklar
http://www.wesleyan.edu/synthesis/culturecubed/haas/maintemp.htm
http://www.physics.fsu.edu/Courses/Spring98/AST3033/
Relativity/GeneralRelativity.htm
n

n

n

n

n

n

n

Meltem Y. Coflkun
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

Pasteur’ün
Afl›lar›

(1822-1895)

Pasteur,
yaflam›n› sanayi, tar›m ve t›p
dünyas›n›n sorunlar›n› çözmeye adam›fl
bir bilimadam›yd›. Çal›flmalar› stereokimya,
mikrobiyoloji, bakteriyoloji, viroloji, immünoloji ve
moleküler biyoloji gibi çeflitli bilim dallar›n›n
do¤mas›n› sa¤lam›flt›. Hastal›klara mikroplar›n neden
oldu¤unu farketmesi, t›p dünyas›nda devrim
yaratm›flt›. Gelifltirdi¤i pastörizasyon ve
ba¤›fl›kl›k kazand›rma, yani afl›lama
yöntemlerindense tüm dünya hâlâ
yararlan›yor.

Fransa’da Dole’da do¤an Louis Pasteur (Lui
Pastör okunur), küçük bir kasaba olan Arbois’de
büyür. ‹lkö¤retim ça¤lar›nda pek de parlak bir
ö¤renci de¤ildir. Bu dönemde daha çok bal›k
tutmay› ve resim yapmay› tercih eder. Özellikle
lise döneminde yapt›¤› resimlerin çok
profesyonelce oldu¤u söylenir. Kimbilir bilime
yönelmeseydi, belki de onu ünlü bir ressam
olarak tan›yacakt›k. Ancak, Pasteur kimya ve
di¤er bilim dallar›na artan ilgisi sonucu, o
zamanlar Fransa’n›n en sayg›n okulu olan Yüksek
Ö¤retmen Okulu’na gider. Buras› bilim ve
edebiyatta üniversite kariyeri yapmak isteyen
yetenekli ö¤rencileri yetifltiren bir okuldur.
Pasteur, burada araflt›rmalar›na bafllar ve
kristaller üzerinde uzmanlafl›r. K›sa sürede
profesörlü¤e yükselir. 1854’te de Lille
Üniversitesi’nde yeni kurulan Fen Fakültesi’nin
dekan› olur. Bu arada Marie Laurent’la evlenir.
Befl çocu¤u olur. Ancak çocuklar›ndan üçünü
tifo yüzünden kaybeder. Belki de bu yüzden
Pasteur kendini, insanlar› hastal›klardan
korumaya adar.
Fen Fakültesi Dekanl›¤› döneminde mayalanma
(fermentasyon) üzerine araflt›rmalara bafllar.

Amac›, bölgenin flarap, bira ve sirke üreten
sanayicilerinin karfl›laflt›¤› sorunlar› çözmektir.
Sanayiciler, flekerin mayayla alkole
dönüfltürülmesi s›ras›nda ürünlerinin
bozulmas›ndan flikayetçidir. Pasteur, ürünleri ekfli
yapan laktik asit ya da asetik asit gibi istenmeyen
maddelerin oluflumunun bakteri gibi canl›lar›n
varl›¤›ndan kaynakland›¤›n› anlar. Mayalanman›n, o
y›llarda san›ld›¤› gibi basit bir kimyasal tepkime
olmad›¤›n›, canl›lar›n gerçeklefltirdi¤i bir olay
oldu¤unu kan›tlar. Mayalanma, çürüme,
enfeksiyon (bulaflma) ve ekflimeye hep canl›
mikroorganizmalar›n neden oldu¤unu keflfeder.
Ayr›ca mayalanman›n, ortamda hava
bulundu¤unda h›zland›¤›n› da saptar. Böylece
besinlerin mikroplar›n kendili¤inden türemesiyle
de¤il, havada bulunan ve kokuflmaya neden olan
mikroplarla karfl›laflt›¤›nda bozuldu¤unu düflünür.
K›sa bir süre sonra da devrim yaratan “mikrop
kuram›”n› aç›klar.
Pasteur, o güne kadar bilimadamlar›n›n
destekledi¤i ve mikroorganizmalar›n
kendili¤inden türedi¤i varsay›m›na dayanan
kuram›n do¤rulu¤unu araflt›r›r. Sonuçta,
mikroplar›n yoktan var olamayaca¤›n›, her
canl›n›n yaln›zca baflka bir canl›dan
türeyebilece¤ini öne sürer ve bunu kan›tlar.
Mikrop kuram›, genifl ölçekli bira mayalama, flarap
yap›m›, pastörizasyon ve mikroplar›n yay›lma
olas›l›¤›n› azaltmak için antiseptik kullan›m› gibi
çok say›da uygulaman›n temelini oluflturur. Ayr›ca
Pasteur bu kuramla bulafl›c› hastal›klara havada
bulunan mikroplar›n neden oldu¤unu keflfeder.
Pasteur’ün bu bulgular›, çeflitli
bilimadamlar›n›nkilere ters düfler. Mikroplar›n
hastal›klarda oynad›¤› rolün ikinci dereceden ve
önemsiz oldu¤u ileri sürülür. Küçücük canl›lar›n
çok daha büyük olanlara zarar verebilmesi
düflüncesi pek çok insana gülünç gelir.
Tart›flmalar, Pasteur’ün hakl› oldu¤unun kabulüyle,
1870’lerde kesin olarak son bulur.
Pasteur daha sonra, bu ürünlerin bozulmas›na yol
açan mikroorganizmalar›n ›s› yoluyla yok
edilmesine dayal› pastörizasyon yöntemini
gelifltirir. Alkol üretiminin ilk aflamas›nda kullan›lan
flekerli çözelti yüksek s›cakl›klarda ›s›t›ld›¤›nda,
bozulmaya neden olan bakteriler ölmektedir.
Pasteur, bu yöntemi süt baflta olmak üzere
baflka ürünlerde de kullanmak için geniflletir.
Mikroplar› öldüren s›cakl›k sütün kaynama
noktas›n›n alt›ndad›r. Oysa süt, pastörizasyon
yerine kaynat›l›rsa içindeki yararl› baz› maddeler
de kaybolur. Is›tma süresi ve s›cakl›¤› spor
oluflturmayan hastal›k yap›c› mikroorganizmalar
aras›nda ›s›ya karfl› en dayan›kl› olan verem
etkeni bakteriye göre ayarlan›r. Pastörizasyon
yöntemi, mikroorganizmalar› öldürürken,
yiyeceklerin bozulmadan korunmas›n› ve
tafl›nmas›n› sa¤lar, hastal›klar›n yay›lmas›n› önler.
1865’te Pasteur’e ipekböce¤i hastal›klar›n›
araflt›rma görevi verilir. Ülkenin yüksek orandaki
ipek üretimi, pebrin (karabatan) olarak bilinen bir
ipekböce¤i hastal›¤› yüzünden azalm›fl, hastal›k
salg›n boyutuna gelmifltir. Üç y›l sonra, Pasteur
bu hastal›klar›n etkeni olan iki farkl› bakteriyi
tan›mlayarak, ipekböceklerini bunlardan
koruman›n yollar›n› aç›klar. Hastal›¤a,
ipekböceklerinde, güvelerde ve yumurtalarda
bulunan belli mikroskopik canl›lar›n neden
oldu¤undan kuflkulan›r. Daha sonra, pebrin
hastal›¤›n›n bulafl›c› oldu¤unu da kan›tlar. Bu
nedenle çözüm, hasta olmayan yumurtalar›n
seçilmesidir. Bu seçme yöntemini benimseyen
ipek sanayii batmaktan kurtulur.
Pasteur, daha sonra flarbon hastal›¤›n› araflt›rmaya

bafllar. Bu, genelde s›¤›rlarda görülen öldürücü bir
hastal›kt›r. Pasteur, bu hastal›¤a bir bakterinin
neden oldu¤unu kan›tlar. Tedavisi için çal›flmalar
yaparken de, ba¤›fl›kl›k kazand›rma / afl›lama
kavram›n› keflfeder. Bir mikroorganizman›n
zay›flat›lm›fl formunu, ayn› mikroorganizman›n
daha kuvvetli olan öldürücü formlar›na karfl›
ba¤›fl›kl›k kazanmak amac›yla kullan›r. Böylece,
zay›flat›lm›fl mikroorganizmalarla afl›lanan
hayvanlar, ölümcül hastal›klardan korunabilirler.
S›ra kuduz hastal›¤›na gelir. Kuduz afl›s› Pasteur’ün
en bilinen çal›flmas›d›r. Hastal›¤a yakalanm›fl
hayvanlar›n tükürükleriyle yapt›¤› deneylerden
sonra, hastal›¤›n vücutta bir duraklama devresi
geçirdi¤ini farkeder. Bu bulgu, enfeksiyon sonras›
tedavi çal›flmalar›n› h›zland›r›r. Ayr›ca, kuduzun o
günün mikroskoplar› alt›nda görünemeyecek
kadar küçük virüslerle bulaflt›¤›n› da keflfeder. Bu
defa da hasta hayvanlar›n dokular›yla çal›flarak
virüsün afl› için kullan›labilecek zay›f formunu elde
etmeyi baflar›r. 1885’te kuduz bir köpe¤in ›s›rd›¤›
bir çocu¤u bu yeni yöntemiyle tedavi eder.
Kuduz virüsüyle afl›lanan çocuk 10 gün süren
tedavinin sonunda iyileflerek sa¤l›¤›na kavuflur.
Pasteur, septisemi, kolera, difteri, tavuk koleras›,
tüberküloz, çiçek gibi çeflitli hastal›klar›n nedeni ve
bunlar›n afl›larla önlenmesi üzerinde çal›flmaya
devam eder. Kuduzla ilgili çal›flmalar›n›ysa 1888’de
sonuçland›r›r. Ayn› y›l, hastal›¤›n tedavisi amac›yla
Paris’te özel bir enstitü kurulur. Pasteur Enstitüsü
ad›n› alan bu yeri, ölene kadar kendi yönetir. Hâlâ
etkinliklerini sürdürmekte olan bu enstitü,
enfeksiyon hastal›klar› ve mikroorganizmalarla
ilgili di¤er konularda çal›flmalar yapan
dünyadaki en önemli merkezlerden biridir.
Kaynaklar
http://inventors.about.com/library/inventors/blpasteur.htm
http://homepage.oanet.com/jaywhy/pasteur.htm
http://www.louisville.edu/library/ekstrom/special/
pasteur/cohn.html

n

n

n

n

n

n

n

Meltem Y. Coflkun
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

Goodall’un
fiempanzeleri
1960 yaz›nda 26 yafl›ndaki Jane
Goodall, bölgedeki flempanzeleri
incelemek üzere Do¤u Afrika’daki
Tanganika Gölü k›y›lar›na gider. Bir
kad›n›n Afrika ormanlar›n›n vahfli
do¤as›na gidifli al›fl›lmad›k bir fleydir.
Ancak, Goodall, çocukluk düfllerinin
gerçekleflmesi anlam›na gelen bu
yolculuk sonucunda, herkesin
düflündü¤ünden çok daha fazla
baflar› gösterir. Bölgede hâlâ
sürmekte olan çal›flmalarla Goodall,
dünyan›n en ünlü primatologlar›
aras›na girer.
Kenya’da bir müzede çal›flmaya bafllar. Daha sonra
da Leakey’le, Jane’in Tanganika Gölü k›y›lar›ndaki
flempanzeler üzerinde çal›flma yap›p yapamayaca¤›
üzerine görüflmeye bafllarlar. Ancak ‹ngiliz yetkililer
genç bir kad›n›n Afrika’da vahfli hayvanlar aras›nda
yaflamas› düflüncesine karfl› ç›kar. Jane’in annesi
Vanne, ilk üç ay boyunca k›z›na efllik edebilece¤ini
söyleyince durumu kabul ederler.

Jane Goodall, 1934 y›l›nda Londra’da do¤ar.
Hayvanlara olan büyük ilgisi daha çok küçükken
kendini gösterir. Bir biliminsan› gibi, onlar›n
dünyas›n› gözler, keflfetmeye çal›fl›r. 10-11 yafllar›na
geldi¤inde en büyük düflü, Afrika’ya giderek
hayvanlarla birlikte yaflamak olur. Annesinin de
deste¤iyle, 23 yafl›na geldi¤inde bu düflünü
gerçeklefltirebilmek için ilk ad›m› atar. Bir okul
arkadafl›n›n davetiyle Kenya’ya gider. Burada ünlü
paleontolog ve antropolog Dr. Louis Leakey’le
tan›fl›r. Dr. Leakey, Goodall’u yard›mc›s› yapar.
Birlikte fosil arama çal›flmalar› yaparlar. Sonra

1960 Haziran’›nda Jane ve annesi, Tanganika’daki
Gombe Ulusal Park›’na var›rlar. Bafllang›çta
Gombe’nin flempanzeleriyle çal›flmak Jane için hiç
kolay olmaz. Hayvanlar, ondan korkarak kaçarlar.
Onlara yaklaflabilmek Jane’in aylar›n› al›r. Kararl›l›kla
her gün orman› araflt›r›r. Ço¤u gün bir tepeden
dürbünle onlar› gözlemler. Zamanla flempanzeler
onun varl›¤›na al›flmaya bafllarlar ve yaklaflmas›na
izin verirler. Bir gün iki flempanzenin termit
yakalamak amac›yla dallar›n yapraklar›n› soyarak,
kendilerine bir tür alet yapt›klar›n› görür. O
zamanlar bilimadamlar›, insanlar›n alet yapabilen tek
canl› türü oldu¤unu düflünmektedir. Ancak Jane’in
gördükleri durumun böyle olmad›¤›n› kan›tlar. Jane,
Gombe’deki ilk y›l›nda, genelde bitki ve meyvelerle
beslenen, yaln›zca ara s›ra böcek ve küçük
kemirgenlere yöneldikleri düflünülen
flempanzelerin ayn› zamanda etçil de olduklar›n› da
gözlemler. Çünkü flempanzelerin büyük hayvanlar›
da avlad›¤›n› görür. Yine ilk y›l, flempanzelerin
birbirlerinden farkl› kiflilik özelliklerine sahip
olduklar›n› anlar. Ayr›ca flempanzelerle insanlar
aras›ndaki benzerlikler de gün ›fl›¤›na ç›kmaya
bafllar.
Dr. Goodall, Gombe’deki flempenzalere numara
yerine ad vererek bilimsel geleneklere karfl› koyar.
Hayvanlar›n farkl› kiflilikleri, düflünceleri ve duygular›
oldu¤u yönündeki gözlemlerinin geçerlili¤i
üzerinde ›srar eder. fiempanzelerin aile iliflkilerinin
sa¤laml›¤› üzerine yaz›lar yazar. 1977’de, araflt›rma,
e¤itim ve koruma amaçl› Jane Goodall Enstitüsü’nü
kurar. Böylece, vahfli flempanzeler üzerinde yap›lan
araflt›rmalara sürekli bir kaynak sa¤lanm›fl olur.
Enstitü günümüzde flempanzeleri ve onlar›n do¤al
ortam›n› koruma çabalar›nda lider durumunda;
70’ten fazla ülkede de e¤itim çal›flmalar›n›
sürdürüyor.

Jane Goodall’un Kaleminden…
Gombe’de gün genelde sabah 6:45’de bafllar. E¤er
flempanzelerin uyan›fllar›n› seyredeceksem bir saat önce
kalkar›m. Sahildeki evimden ç›k›p flempanzelerin yan›na giderim.
Bir gece önceden onlar› nerede b›rakt›ysam oraya t›rman›r,
yuvan›n alt›nda oturur ve beklerim. Yavafl yavafl birbiri ard›na
uyanmaya bafllarlar. K›sa bir süre otururlar. Daha sonra biraz
bafl›bofl gezinir ve beslenmeye bafllarlar. En sevdi¤im günler, bir
anneyi ve yavrular›n› akflama kadar izleyerek geçirdi¤im
günlerdir. fiempanze, babun (k›sa kuyruklu iri bir maymun türü)
ya da di¤er vahfli hayvanlarla çal›flman›n en güzel yan›, sabah
uyand›¤›n›zda kendinize flu soruyu sorabilmenizdir: "Bugün ne
görece¤im?" D›flar›dayken ö¤le yeme¤ini pek düflünmem.
fiempanzelerin yedi¤i yabani meyvelerin ço¤unun tad› berbat
olsa da, baz›lar›n›n olgunlar› oldukça lezzetlidir. Çal›lar aras›nda
yaflarken gerçekten özledi¤im bir fley yok. Yükseklere
t›rmanmak, evden giderek uzaklaflmak ve h›zl› hareket etmek
zorunda olmak çok yorucu olabiliyor. Saat 15:00 civar›nda
kendimi çok yorgun hissederim. Çünkü günü ço¤unlukla
karn›m›n üzerinde geçirmiflimdir. Yerlerde sürüklenirim, saçlar›m
çal›lara tak›l›r durur. Ama yine de bu orman benim için
yeryüzündeki cennet gibidir. Karanl›k bafllarken flempanzeler
yuvalar›na giderler. Yavru flempanzeler anneleriyle ya da
dallarda oyun oynar ve hava tümüyle karard›¤›nda annelerinin
kollar›na geri dönerler. Onlar uykuya geçti¤inde ben de evime
geri dönerim. Gombe, akflamlar› büyülüdür. 19:30’da hava karar›r,
ben de Tanganika Gölü’ne atlar›m. Temiz taze su tüm
yaralar›m›, a¤r›lar›m› ve yorgunlu¤umu al›r götürür.
Daha sonra aç›k atefl üzerinde kendime bir
fleyler pifliririm. Gombe’de gündüz zaman›
yemek piflirecekseniz uyulmas› gereken ilk
kural evin kap›s›n› kapal› tutmakt›r. Çünkü
babunlar gelip yeme¤inizi çalarlar.

Goodall’un çal›flmalar›, do¤al ortam›ndaki herhangi
bir hayvan türü üzerinde yap›lan en uzun çal›flmalar›
oluflturuyor. Gombe’deki araflt›rmalar bugün de
sürüyor. Ancak bu çal›flmalar›, art›k e¤itimli
Tanzanyal› ekipler yap›yor. Goodall’sa, zaman›n›n
ço¤unu konferanslar vererek, gençleri kendi
dünyalar›nda bir fark yaratmalar› için
cesaretlendirerek geçiriyor. O, art›k çok say›da
ödülün sahibi ve pek çok kitap ve makalenin yazar›
olarak, hem bilimsel çevrelerde hem de toplumda
çok sayg› duyulan ve dünya çap›nda üne sahip bir
biliminsan›.

Ne yaz›k ki art›k Gombe’ye çok seyrek
gidebiliyorum ve orada çok az kalabiliyorum.
Oradayken yaln›zca ormana do¤ru sessizce
yürümek ve flempanzelerle birlikte oturmak ve
böylece tekrar enerji kazanmak istiyorum. 1986’dan beri
hiçbir yerde üç haftadan daha uzun süre kalmad›m. Sürekli
konferanslar, tan›fl›lacak yeni insanlar, resepsiyonlar, bas›n
toplant›lar› oluyor. Afrika d›fl›ndaki tipik bir günüm uçaklarda
geçiyor. Ç›lg›n gibi destek arayarak, mektuplar› yan›tlayarak ve
konferanslara haz›rlanarak. Çocuklardan gelen mektuplar›
özellikle yan›tlamaya çal›fl›r›m. ‹fle bir türlü ara veremiyorum.
Çünkü bir kez b›rakt›¤›mda akl›ma zincirlerle ba¤lanm›fl ya da
laboratuvarlarda incelenen flempanzeler geliyor. Bu, korkunç bir
fley. Hiçbir suç ifllemedikleri halde parmakl›klar ard›nda tutulan
di¤er flempanzeler gelir sonra akl›ma. Onlar› bir kez gördüyseniz
bir daha unutamazs›n›z. Ancak Afrika’n›n ve tüm Dünya’n›n
gelece¤i için hâlâ umut var. Zaten umudumuz olmasa tüm
yapabilece¤imiz son kaynaklar›m›z› yiyip içmek ve
gezegenimizin ölümünü seyretmek olurdu. Yaflayan her fleye
karfl› sayg› beslememiz; sab›rs›zl›k ve hoflgörüsüzlü¤ün yerini,
anlay›fl, flefkat ve sevgiye b›rakmam›z gerekiyor.

n

n

n

n

n

n

n

Meltem Yenal Coflkun
Kaynak
http://www.janegoodall.org

Bilim Çocuk 23
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

Richter’in
Ölçe¤i
Ülkemiz ne yaz›k ki depremlerin s›kl›kla
yafland›¤› bir bölgede bulunuyor. Bu
yüzden eminiz ki ço¤unuz "meydana
gelen deprem, Richter ölçe¤ine göre
4,5 büyüklü¤ündeydi" gibi aç›klamalar
duymuflsunuzdur. ‹flte, bu say›m›zda
depremlerin büyüklü¤ünü
hesaplamaya yarayan ölçe¤i gelifltiren
Charles Francis Richter’den söz
edece¤iz.
yerine, deprem kay›t aletlerinin (sismograf)
bulundu¤u nokta temel al›n›rm›fl. Bu yüzden
gereksinim duyulan fley, depremlerin fliddetinin de¤il,
büyüklü¤ünün ölçülmesiymifl.

Charles Francis Richter, Nisan 1900’de ABD, Ohio,
Hamilton’da bir çiftlikte do¤ar. Daha küçükken annesi
ve babas› boflan›r. Annesi "Richter" soyad›n› geri al›r.
1909’da Los Angeles’a tafl›n›rlar. 16 yafl›nda Güney
California Üniversitesi’ne girer. Bir y›l sonra Stanford
Üniversitesi’ne geçer ve 1920 y›l›nda fizik bölümünden
mezun olur. Gökbilim konusunda çal›flmay› planlad›¤›
bir dönemde, bir teklif üzerine sismoloji
(deprembilim) laboratuvar›nda asistan oluverir.
Derken sismoloji, onun dünyas›n›n bir parças› haline
gelir. 1952’de profesör olur. 1959-1960 y›llar› d›fl›nda tüm
meslek yaflam› California Teknoloji Enstitüsü’nde
(Caltech) geçer.
Sismolojinin öncü bilimadamlar›ndan olan Charles
Richter, 50 y›l› aflk›n bir süre sismoloji ve deprem
mühendisli¤i alanlar›nda etkin bir biçimde çal›fl›r.
Gelifltirilmesine büyük katk›da bulundu¤u ve kendi
soyad›n› tafl›yan deprem ölçe¤iyle dünya çap›nda ün
kazan›r. Richter, bu yeni ölçe¤i gelifltirmeden önce
genelde "Mercalli fliddet ölçe¤i" ad› verilen bir ölçek
kullan›l›rm›fl. Ancak, bu ölçekle depremin büyüklü¤ü
de¤il, fliddeti ölçülürmüfl. Ayr›ca, depremin merkezi

Depremin gücünü belirlemek için ya büyüklü¤üne ya
da fliddetine bak›lmas› gerekiyor. Bu iki kavram
genelde birbiriyle kar›flt›r›l›yor. "Büyüklük" deprem
s›ras›nda ortaya ç›kan enerjiyle ilgili bir de¤er ve
sismograflarda kaydedilen deprem dalgalar›n›n
genli¤ine bak›larak, Charles Richter’in gelifltirdi¤i
ölçe¤e göre hesaplan›yor. En çok kullan›lan fliddet
ölçeklerinden olan Mercalli fliddet ölçe¤indeyse,
Roma rakam›yla birden onikiye kadar dereceler
bulunuyor. Bu derecelerin her biri, depremin
yeryüzünde yaratt›¤› zarar› yans›t›yor. Ölçe¤e göre
fliddeti I’den V’e kadar olan depremler yap›larda
hasar oluflturmuyor ve insanlar›n depremi hissetme
ve baflkalar›na aktarma biçimlerine göre
de¤iflebiliyor. VI – XII aras›ndaki fliddetlerse, yap›larda
oluflan zarar ve yeryüzündeki k›r›lma, yar›lma gibi
bulgulara göre de¤erlendiriliyor. Sonuç olarak
depremin fliddetine bilimsel verilere göre de¤il,
gözlemlere göre karar veriliyor. Büyüklükleri ayn› olan
iki ayr› depremin fliddetleri farkl› olabiliyor. Çünkü
fliddet, yap›lar›n sa¤laml›¤›, kurulduklar› zeminin yap›s›
gibi etkenlere göre de¤ifliklik gösteriyor. Ayr›ca,
depremin etkisi merkezden uzaklaflt›kça
azald›¤›ndan, ayn› deprem için farkl› bölgelerde farkl›
fliddet de¤erleri saptanabiliyor. Oysa bir depremin
büyüklü¤ü her koflulda ayn›d›r, de¤iflmez.
yay

a¤›rl›k

kalem

dönen silindir

Sismograflar (solda), deprem dalgalar›n› kaydetmek amac›yla kullan›lan aletlerdir. Temel olarak olabildi¤ince hareketsiz tutulan bir a¤›rl›k, bir yay ya da iple
as›l› tutulur. Deprem s›ras›nda, sismograf›n çerçevesi sallan›rken, bu a¤›rl›k hareketsiz durur. A¤›rl›¤n ucundaki kalem, alt›nda bulunan ve dönerek aç›lan silindir
biçiminde sar›lm›fl k⤛t fleride titreflimleri kaydeder. Bu kay›t k⤛tlar›na sismogram denir (sa¤da). Deprembilimciler, bu sismogramlar› inceleyerek, depremin
büyüklü¤ünü, süresini belirlerler. Dünyada, birbirleriyle iletiflim halinde olan ve binlerce sismograftan oluflan bir a¤ vard›r. Bu a¤ sayesinde de depremlerin
merkezi saptan›r. Büyük depremler, tüm dünyadaki sismograflarca alg›lan›r. Küçük depremleriyse yaln›zca yerel sismograflar kaydedebilir.

fiimdi Richter’in ölçe¤ine geri dönelim. Richter, bu
ölçe¤i Caltech’deki profesörlerden Beno Gutenberg’in
katk›s›yla gelifltirmifl. ‹lk olarak 1935 y›l›nda kullan›lan
ölçekle, matematiksel formüller yard›m›yla depremlerin
büyüklü¤ü hesaplan›yor. Yani, Richter ölçe¤i, ço¤u
kiflinin düflündü¤ü gibi, fiziksel bir alet de¤il. Ölçek
bafllang›çta California’daki depremleri ölçmek için
haz›rlanm›fl. Daha sonra gelifltirilerek tüm dünyada
kullan›lmaya bafllanm›fl. Ölçek, 0’dan 8,9’a kadar
rakamlarla belirtiliyor. Ancak büyüklü¤ü 0’dan daha
küçük olan depremler de olabiliyor. 8,9’dan büyük
de¤erde deprem olmas›ysa pek olas› görünmese de
olanaks›z de¤il. Çünkü, bir depremin büyüklü¤ü,

depremin olufltu¤u yerkabu¤u k›r›¤›n›n uzunlu¤uyla iliflkili.
Bu k›r›k ne kadar uzun olursa, deprem de o kadar büyük
olabiliyor. Ancak, örne¤in 10,5 büyüklü¤ünde bir deprem
yaratabilecek uzunlukta bir k›r›¤›n varl›¤› bilinmiyor.
Ölçekte birbiri ard›ndan gelen iki tam say› aras›ndaki
fark, depremin genli¤indeki 10 kat art›fl› gösteriyor. Yani
bir kaya parças›, büyüklü¤ü 4 olan bir depremle yaln›zca
1 cm ileri geri titrefliyorsa, ayn› kaya büyüklü¤ü 5 olan bir
depremle 10 cm’lik titreflimler yap›yor. Yerin
titreflimindeki bu 10 kat art›fl›n enerji cinsinden karfl›l›¤›ysa
yaklafl›k 30 katl›k bir art›fl. Örne¤in, 5 büyüklü¤ünde bir
deprem, 4 büyüklü¤ünde bir depremden yaklafl›k 30
kat daha fazla enerji a盤a ç›kar›yor.

Deprem dalgalar› iki türdür. Yerin iç k›sm›ndaki odak noktas›ndan yay›lan
“cisim dalgalar›” ve yeryüzündeki odak noktas›na en yak›n yerden yay›lan
“yüzey dalgalar›”. P ve S dalgalar› cisim dalgas›d›r. Bunlar, yerkabu¤unun iç
k›s›mlar›nda etkili olurlar. P dalgalar› en h›zl› ilerleyen dalgalard›r ve
deprem ölçüm merkezlerine ilk onlar ulafl›r. ‹kinci olarak ulaflan dalgalarsa
S dalgalar›d›r. Yüzey dalgalar› olan Rayleigh ve Love dalgalar›n›n h›z› daha
az olmas›na karfl›n, daha y›k›c›d›rlar. Çünkü, daha fazla yer hareketi
yarat›rlar ve yavafl hareket ettikleri için etkileri daha uzun sürer.

Charles Richter’in yapt›¤› bu çal›flmalar›n günümüz
deprembilimcilerinin e¤itiminde de önemli bir rolü var.
Kitaplar› ders kitab› olarak okutulan Richter, araflt›rmalar›
ve çal›flmalar›yla deprembilimin geliflmesine ve
toplumlar›n depremleri anlamas›na büyük katk›da
bulunmufl. Caltech’te, 1985 y›l›nda ölen Charles F.
Richter’le ilgili genifl bir koleksiyon bulunuyor. Bu
koleksiyonda, çok yönlü bir insan olan Richter’in
yaflam›ndan kesitler sunan günlükleri, an›lar›, notlar›, fliirleri,
düzyaz›lar›, denemeleri, foto¤raflar›, müzik, felsefe ve
tarih gibi çeflitli konulardaki tart›flma notlar›,
yay›mlanmam›fl bilimkurgu roman denemeleri, bilimkurgu
yay›nlar› koleksiyonu, ders notlar› ve teknik notlar
bulunuyor. Ayr›ca, koleksiyonda çok dalg›n bir kifli
oldu¤undan baz› iflleri tamamlamakta güçlük çeken
Richter’in, efli Lillian’›n yazd›¤›, ifliyle ilgili hat›rlatma notlar›
da yer al›yor.

Deprem
Dalgalar›

P Dalgas›

S›k›flma
Yay›lma

S›k›flma

Dalga hareketinin yönü

Dalgaboyu

S Dalgas›

S›k›flma

Yay›lma

n

Rayleigh Dalgas›

Love Dalgas›

n

n

n

n

n

n

Meltem Yenal Coflkun

Kaynaklar
http://earthquake.usgs.gov/
http://www.deprem.gov.tr
http://www.koeri.boun.edu.tr
http://www.aip.org/history/ead/caltech_richter/19990015_content.html
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

Mendel’in
Bezelyeleri
Yaflad›¤› dönemde, meteoroloji ve
ar›c›l›k üzerine araflt›rmalar yapan,
de¤iflik çiçek türleri yetifltiren
araflt›rmac› bir rahip olarak an›l›rd›.
Bezelye bitkileriyle yapt›¤› çal›flmalara
dayanan genetikle ilgili
kuramlar›ndansa kimse söz etmezdi.
Oysa Mendel bu çal›flmalar› sayesinde,
bir canl›n›n art arda gelen kuflaklar›n›n
özelliklerini izleyen ve ortaya ç›karan ilk
kifli olmufltu. De¤eri, ancak o öldükten
30 y›l sonra anlafl›lan bu çal›flmalar,
genetik biliminin temelini oluflturur.

Johann Mendel, 1822’de Çekoslovakya’n›n tar›mla
u¤raflan bir köyünde do¤ar. Çocuklu¤unda
bahçelerde çal›fl›r. Bu sayede bitkilerle küçük yafllarda
tan›fl›r. E¤itimini maddi zorluklardan ötürü zor
sürdürür. Bu yüzden 1843’de rahip aday› olarak
Brno’daki manast›ra girer. Bu seçiminin nedeni,
buras›n›n botanik müzesi, bahçe bitkileri ve genifl
kütüphanesiyle ünlü olmas›d›r. Buraya girerken
gelene¤e uygun olarak kendine yeni bir ad seçer ve
Gregor ad›n› al›r. Onu, bugün de bu adla biliyoruz.
Manast›rdaki ilk y›l›nda klasik dersleri okur. Ancak daha
sonra zaman›n›n ço¤unu do¤a bilimlerine ay›rmaya
bafllar. Tar›mbilim derslerine kat›l›r. Verimi art›rmak için
bitkilerin daha fazla ürün veren cinsleriyle yapay
olarak nas›l döllenebilece¤ini ö¤renir. Daha sonra
ö¤retmen olarak bir köy okuluna gitmeye bafllar.
Matematik, Latince ve Yunanca dersleri verir.
Böylece para da kazan›r. Ancak ö¤retmenli¤i
sürdürebilmek için geçmesi gereken s›navda baflar›l›
olamaz. Bunun üzerine manast›r›n baflrahibi onu
do¤a tarihi ö¤renimi görmesi için 1851’de Viyana
Üniversitesi’ne gönderir. Dört y›l›n› geçirdi¤i bu

üniversitede çal›flmalar›na yön veren bilgiler edinir.
Döndükten sonra, manast›r›n deney bahçesinde
çal›flmalar›na bafllar. 1856 - 1863 y›llar› aras›nda,
yetifltirdi¤i bezelye bitkileri üzerinde denemeler
yapar. Bu çal›flmalarda hangi özelliklerin di¤er
kuflaklara nas›l geçti¤i sorusuna yan›t arar. Buldu¤u
yan›tlar, ileride genetik biliminin temelini oluflturur. Bu
arada ö¤retmenlik s›nav›nda tekrar baflar›s›z olur,
ancak do¤a tarihi ve fizik dersleri vermeyi sürdürür.
Mendel’in ilk deneyleri için seçti¤i bitkiler Pisum
cinsinden bezelye çeflitleridir. Daha sonra aç›klad›¤›na
göre, bu seçimin nedenleri Pisum’dan birbirinden
rahatl›kla ay›rdedilebilen k›s›r olmayan melezler elde
edilebilmesi, bu bitkide çapraz döllenmenin kolayl›kla
sa¤lanabilmesiydi. Mendel deneylerinde iki al›fl›lmad›k
yaklafl›m benimser. Öncelikle, bitkilerin incelemek
istedi¤i özelliklerinin kuflaktan kufla¤a aynen geçip
geçmedi¤ini anlamak için, iki y›l süreyle izler. ‹kinci
olarak, özellikleri kuflaklar boyu de¤iflmeden kalan
melezleri di¤erlerinden ay›r›r. Bunlar, daha önce
yap›lmam›fl fleylerdir.
Mendel, Pisum bitkisinin de¤iflik soylar›n›n en az yedi
özelli¤ini araflt›r›r. Bunlar aras›nda çiçeklerin sap
üzerindeki konumu, sap boylar› aras›ndaki farkl›l›klar,
olgunlaflmam›fl kap盤›n rengi, olgun tanenin biçimi
23

Mendel Yasalar›
Mendel’in bulgular›n› basit olarak flöyle özetleyebiliriz:
n Kal›t›m yoluyla geçen her özellik bir ö¤e yani bir gen taraf›ndan
belirlenir. Belli bir özellikle ilgili genler, alel ad› verilen de¤iflik
biçimlerde var olabilir. Örne¤in, saç rengiyle ilgili genin bir aleli kiflinin
sar› saçl› olmas›na yol açarken, baflka bir aleli siyah saçl› olmas›na
neden olur. Baflka bir deyiflle aleller ayn› genin farkl› çeflitleridir.
n Her birey, bitki ya da hayvan olsun, belirli bir özellikle ilgili olarak,
birini annesinden, di¤erini babas›ndan ald›¤› iki gene sahiptir.
n Genler, genellikle kuflaktan kufla¤a de¤iflmeden aktar›l›rlar. Her
kufla¤›n özellikleri önceki kufla¤›n gen bileflimlerinin kar›flarak yeniden
düzenlenmesi sonucu oluflur.
nAlel genler, bask›n ya da çekinik olabilir. Bir özellikle ilgili olarak anne
babas›ndan iki bask›n alel ya da tek bask›n alel alan bir bireyde o
bask›n özellik ortaya ç›kar. Çekinik bir özelli¤in ortaya ç›kmas› için
bireyin iki çekinik alel almas› gerekir.

ve tohum kabu¤unun rengi vard›r. En ünlü çal›flmas›,
tanenin biçimiyle ilgili oland›r. Bu deneyde Mendel,
düzgün yuvarlak taneleri olan bir Pisum çeflidini,
burufluk taneli bir çeflitle çaprazlar. ‹lk kuflak ürünün
tümü düzgün taneli olur. Bir sonraki y›l Mendel, bu
taneleri tohum olarak kullan›r. Bunlardan yetiflen ikinci
kuflak bitkileri de inceler. Sonuçta 3:1’lik bir oranla
düzgün tanelerin daha fazla oldu¤unu görür. Mendel,
bezelye bitkilerinin öteki özelliklerinin kal›t›m›n›
incelemek için deneylerini sürdürür ve ayn› sonuçlar›
elde eder. Mendel’in buraya kadar elde etti¤i
bulgular, asl›nda ondan önce yap›lanlardan farkl›
de¤ildir. Ancak, Mendel’in çal›flmalar›n›n fark›,
bulgular›n›n matematiksel analizini yapm›fl olmas› ve
bu analizden ç›kard›¤›, daha sonralar› Mendel Yasalar›
olarak an›lan sonuçlard›r. Tüm bunlar, ileride do¤acak
olan genetik biliminin temel tafllar›n› oluflturur. Ancak,

Mendel’in Deneyi
Çiçektozu

Çaprazlanan
bitki

Çaprazlanan
bitki
Bezelye
meyvesi

Bir düzgün, bir burufluk bezelyenin
çaprazlanmas›yla, birinci kuflakta yaln›zca
düzgün bezelyeler elde ediliyor. Düzgünlük,
bask›n olan özellik. Birinci kufla¤›n kendi içinde
çaprazlanmas› sonucundaysa 3 düzgün, 1
burufluk bezelye olufluyor. Burufluk olma
özelli¤iyse çekinik.

Çaprazlama
yap›lan
kuflak

Gametler

araflt›rmas›n›n sonuçlar›n›
yay›mlad›¤›nda kimse ilgi
göstermez. Mendel,
baflka bitki türleriyle de
çok say›da deney yapar.
Ancak, Pisum d›fl›ndaki
bitkilerle ilgili
gözlemlerinin ço¤unu
yaln›zca Alman
bilimadam› Karl Nageli’ye
yazd›¤› mektuplarda
aç›klar.

Birinci kuflak
kendi içinde
çaprazlan›yor.
Birinci kuflak

Gametler
‹kinci kuflak
Sperm

Yumurtalar

1868 y›l›nda, Brno manast›r›n›n baflrahipli¤ine seçilir.
Bu, bilimsel çal›flmalar›n› ve yaflam›n› tümüyle
de¤ifltiren bir olayd›r. Önceleri deneylerine daha çok
zaman ay›rabilece¤ini umar ama böyle olmaz. Bu
dönemde farkl› bilim alanlar›na yo¤unlafl›r. Bunlardan
biri meteorolojidir. Mendel, bölgesinin en iyi
meteorologlar›ndan biri olarak ünlenir. Çal›flmalar›nda
di¤er meteorologlardan farkl› olarak ilk kez istatistik
ilkelerinden yararlan›r. Bunlar, bitki araflt›rmalar›nda
kulland›¤› yöntemleriyle ayn›d›r.
Mendel’in araflt›rma konular› aras›nda ar›c›l›k da yer
al›r. O zamanlar de¤iflik ar› ›rklar› çaprazlanarak bal
verimi art›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Mendel de ayn›
amaçla K›br›s, M›s›r ve Güney Amerika ar›lar›n›
birbirleriyle çaprazlar. Bu u¤rafl›n›n bir nedeni de, bal
üretim miktar›n› art›rman›n yan› s›ra, bezelyelerle
yapt›¤› çal›flmalar›n sonuçlar›n› do¤rulamakt›r.
Çal›flmalar› sonucunda ar› üreticili¤i ve yetifltiricili¤i
konusunda uzman kabul edilir. Ancak bir süre sonra
bitki çal›flmalar›na tekrar yo¤unlaflabilmek için ar›c›l›k
çal›flmalar›na son verir.
Mendel, son y›llar›n› Viyana’daki yeni hükümetle
aras›nda sürüp giden anlaflmazl›k yüzünden s›k›nt›l›
geçirir. 1883’de, y›llard›r çekti¤i böbrek rahats›zl›¤›
fliddetlenir ve Ocak 1884’de ölür. Mendel’in
çal›flmalar›n›n de¤eri ancak 30 y›l sonra anlafl›l›r. ‹flte, o
zaman ölmeden önce söyledi¤i sözler hat›rlan›r:
"Benim bilimsel çal›flmalar›m bana büyük doyum
sa¤lad› ve eminim çok geçmeden bu çal›flmalar›m›n
sonuçlar› tüm dünyada kabul görecek."
n

Mendel, deneyleri s›ras›nda bezelyeleri çaprazl›yordu. Bunun için
çiçekteki erkek organdan çiçektozlar›n› al›yor, bunlar› istedi¤i
çiçekteki difli organ›n üzerine b›rak›yordu.

n

n

n

n

n

n

Meltem Yenal Coflkun

Kaynak
Edelson E., "Gregor Mendel - Geneti¤in Temelleri", TÜB‹TAK Popüler Bilim Kitaplar›, 2002
Osman KESKÿN

Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Curie’nin
Radyoaktif
Elementleri
‹nsanl›¤›n hizmetine sundu¤u
bilimsel çal›flmalar›yla iki kez Nobel
Ödülü alan Marie Curie, 20. yüzy›l›n
en ünlü biliminsanlar›ndan biri.
Kimilerine göre gerçek bir kahraman.
Küçükken hep bir biliminsan› olmay›
düfllemifl; ancak bu düflünü
gerçeklefltirmesi hiç de kolay olmam›fl.
Onun yaflamöyküsü ve baflar›lar›,
kendinden sonraki kuflaklar için
her zaman bir esin kayna¤› olmufl.
Marie Sklodowska, 1867’de Varflova (Polonya)
do¤ar. Bu dönemde Varflova, Rusya’n›n denetimindedir. Çocukluk y›llar› zorluklar içinde geçer.
E¤itimini sürdürmeye kararl› olan Marie, gizli bir gece okuluna gider. Çünkü, Polonyal› kad›nlar›n üniversitede okumas›na izin verilmez. Bu y›llarda matematik ve fizi¤e yönelir. 1891 sonbahar›nda resmi
üniversite ö¤renimi için, Paris’e gider. 1893 – 1894
y›llar›nda fizik ve matematik dallar›ndaki lisansüstü
çal›flmalar›n›n birini birincilikle, di¤erini de ikincilikle
tamamlar. Paris’teki Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu’nun laboratuvar yöneticisi olan Pierre Curie’yle
tan›fl›r. Pierre’le 1895’te evlenirler. Doktora çal›flmas› için, uranyum elementinin ›fl›ks›z ortamda yayd›¤›

›fl›nlar› konu olarak seçer. Bu ›fl›nlar›, k›sa zaman önce Frans›z fizikçi Henri Becquerel bulmufltur.
Marie, uranyum ›fl›nlar›n›n oluflturduklar› çok zay›f elektrik alanlar›n› ölçmeye bafllar. Defalarca tekrarlad›¤› deneyler sonucunda, uranyum ›fl›nlar›n›n
elektriksel etkilerinin hep sabit kald›¤›n›, ›fl›ktan, ›s›dan, uranyumun kat› ya da toz, kuru ya da nemli,
saf ya da bileflik halde olmas›ndan etkilenmedi¤ini
belirler. Uranyum oran› daha yüksek olan bilefliklerin, daha fliddetli ›fl›n›m yayd›¤›n› farkeder. Bunun,
uranyumun atom yap›s›ndan kaynakland›¤›n› anlar. Daha sonra, toryumun da bu ›fl›nlardan yayd›¤›n› belirler. Bu iki elementin davran›fl›n› tan›mlamak
üzere “radyoaktivite” sözcü¤ünü türetir. Ayr›ca, ça-
cunda, radyoterapi (›fl›n tedavisi) gelifltil›flmalar› s›ras›nda uranyum mineralleri
olan pekblend (uranyum oksit) ve
rilir. 1903’de Marie doktora derecesini
kalkolitin (bak›r uranil fosfat) uranal›r. Çal›flmas›, o zamana kadar bilim
yumdan çok daha etkin olduklar›n›
dünyas›na bir doktora teziyle yap›lan
gözler. Bu yüzden, bunlar›n henüz
en büyük katk›d›r. Ayn› y›l, radyasyonkeflfedilmemifl bir baflka radyoaktif
la ilgili ortak araflt›rmalar› nedeniyle fielement içerebilece¤ini düflünür. Pierzik dal›nda Nobel Ödülü’ne lay›k görüre’le birlikte bu yeni elementleri bulmalürler. Ödülü Becquerel’le paylafl›rlar. Anya çal›fl›rlar. Ancak, pekblend minera- Marie, Amerika’da bir tan›t›m turuna cak Curie’ler çok hasta olduklar› için
ç›kar ve çok ilgi görür.
linin kimyasal bileflimi çok kar›fl›kt›r. Maödül törenine gidemezler. 1906’da Pierrie, pekblendi inceleyerek, en fazla
re, aya¤› kayarak bir at arabas›n›n önüradyoaktivitenin biri bizmut, di¤eri baryum içeren iki
ne düfler ve yaflam›n› yitirir. Bu beklenmedik ölüm
bileflikte topland›¤›n› bulur. Curie’ler, her iki bileflikte
üzerine Paris Üniversitesi Pierre’in akademik unvan›de o güne kadar bilinmeyen birer elementin bulunn› Marie’ye önerir. Marie, öneriyi Pierre’e lay›k bir ladu¤una karar verirler. Bu elementlere 1898’de “poboratuvar kurabilmek umuduyla kabul eder.
lonyum” ve “radyum” ad›n› verirler. Curie’ler, bun1910’da saf radyumu elde eder. Farkl› onursal unlar›n kimyasal özelliklerinin birbirinden tümüyle farkl›
vanlara ve madalyalara lay›k görülür. “Curie” olaoldu¤unu anlarlar. Tek ortak yanlar› yüksek düzeyrak adland›r›lan radyumun ölçü birimini tan›mlama
deki radyoaktiviteleridir. Marie 0,1 gram saf radyum
görevi ona verilir. Ertesi y›l standart curie birimini, 1
klorür elde etmeyi baflar›r. Polonyumu ay›rma çagram radyum taraf›ndan sal›nan radyasyon miktabas›ysa baflar›s›zl›kla sonuçlan›r. Çal›flmalar› sonur› fleklinde tan›mlar. Bu birim, günümüzde saniyede
cunda Curie’ler bir ton pekblendde ancak 0,2 – 0,3
37 milyar kez parçalanan radyoaktif madde miktagram radyum oldu¤unu anlarlar. Curie’ler radyur› olarak tan›mlan›yor.
mu bulduktan sonra giderek ünlenirler. Ancak bir
Marie, 1911’de radyum ve polonyum elementyandan da sa¤l›klar› radyasyondan zarar görür. Bir
lerinin bulunmas›, radyumun ayr› olarak elde edilsüre sonra Pierre, radyumun yaln›zca ›fl›k de¤il ›s› da
mesi ve bu elementin özellikleri ve bileflikleriyle ilgili
yayd›¤›n› anlar. Radyoaktivitenin hasta hücreleri ölaraflt›rmalar›ndan dolay› bir kez daha Nobel Ödülü
dürebilece¤i ve kanser tedavisinde radyumun kulkazan›r. 1914’te I. Dünya Savafl› bafllay›nca, X ›fl›n›
lan›labilece¤i sonucuna var›r. Çal›flmalar›n›n sonuteknolojisinin cephelerde ve askeri hastanelerde
kullan›lmas› için çal›fl›r. Savafl sonras›ysa, tekrar Radyum Enstitüsü’ne odaklan›r. Enstitünün hemen hemen hiç donan›m› yoktur. May›s 1920’de enstitüye
yüklü bir para yard›m› gelir. Bu yard›mlar sayesinde
özenle seçilmifl genç bilimadamlar› önemli çal›flmalara imza atarlar. Marie’nin k›z› Irene ve damad› Frederic Joliot da enstitüde çal›flmaktad›r. ‹kisi, radyoaktif elementlerin izotoplar›n›n yapay olarak elde
edilebilece¤ini gösterirler ve bu çal›flmalar›yla 1935
y›l› Nobel Kimya Ödülü’ne lay›k görülürler. Ancak
Marie, 4 Temmuz 1934’te yaflam›n› yitirir ve k›z›yla
damad›n›n Nobel Ödülü ald›klar›n› göremez. Ölüm
nedeni, radyasyonun zehirleyici etkilerinden kaynaklanabilen bir kans›zl›k hastal›¤›d›r…
Meltem Yenal Coflkun
Curie’ler, balaylar›n› Fransa’n›n k›rsal bölgelerini bisikletle gezerek geçirirler.
Ancak bir an önce ifllerinin bafl›na dönebilmek için sab›rs›zd›rlar.

Kaynak
Pasachoff, N., Marie Curie Radyoaktivitenin Keflfi,
TÜB‹TAK Popüler Bilim Kitaplar›, 2002
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Fleming’in
Penisilini

Alexander Fleming’in keflfetti¤i
penisilin, bakteriyel enfeksiyonlar›
tedavi etmede baflar›yla kullan›lan
ilk antibiyotikti. Ondan önce, pek
çok insan günümüzde çok basit
say›lan bakteriyel enfeksiyonlar
nedeniyle yaflam›n› yitirmiflti.
Bakteriyel bir enfeksiyona, vücut
sistemimizde hayatta kalmaya ve
ço¤almaya çal›flan milyonlarca
küçük bakteri neden olur.
Antibiyotiklerse bu bakterilere
sald›rarak onlar› öldürürler ya da en
az›ndan ço¤almalar›n› engellerler.
Alexander Fleming, 1881 y›l›nda ‹skoçya’da
do¤ar. Çocuklu¤u, 7 kardefliyle birlikte çiftliklerinin çevresini saran akarsular, vadiler ve çal›l›klar
aras›nda geçer. Fleming, sonralar› buran›n do¤as›ndan bilinçsizce de olsa çok fley ö¤rendi¤ini
söyler. Babas› ölünce, üç kardefliyle Londra’ya
gider. 1901’de Londra Üniversitesi St. Mary T›p
Okulu’na girer. 1905’te cerrah olarak uzmanlaflmaya bafllar. Ancak cerrah olarak çal›flmaya
bafllarsa St Mary’den ayr›lmas› gerekecektir. Bu
yüzden afl› servisine geçmeyi tercih eder ve kariyerinin sonuna kadar St. Mary’de kal›r. 1906’da
araflt›rmalar›na bafllar. ‹lk y›llar, bakteriler ve an-

tiseptiklerle ilgilenir. ‹nsan dokular›na zarar vermeyen antiseptik maddeler üzerinde çal›flmaya
bafllar. 1908-1914 aras›nda burada okutmanl›k
da yapar.
I. Dünya Savafl› boyunca, orduda doktor
olarak hizmet verir. Bu dönemde de araflt›rmalar›na devam eder. Burada, çal›flma
arkadafllar›yla birlikte çok a¤›r enfeksiyonlarla karfl›lafl›r.Ancak asl›nda bunlar bugün için
küçük sayabilece¤imiz enfeksiyonlard›r.
Fleming, “enfeksiyona neden olan mikroorganizmalarla savaflmaya yard›mc› olabilecek bir
kimyasal olmal›” diye düflünür hep. Savafl bo-
ya devam etse de, penisilini ay›rmak ve ar›tmak
yunca yaral›lar› tedavi edebilmek için pek çok
çok zordur. Bu yüzden bu ifli kimyac›lara devreyenilik yapar. ‹ltihab›n hastal›klarla savaflmak için
der. Ancak, t›p dünyas›n›n yeteri kadar destek
olufltu¤unu kan›tlar ve yayg›n bir hastal›k olan
vermemesi sonucu araflt›rma durur. Penisiline
frengiye karfl› yeni bir tedavi gelifltirir. Ancak dakarfl› olan ilgi, bundan sonra ancak II. Dünya Saha sonra yapaca¤› keflif bunlar› gölgede b›ravafl› s›ras›nda yeniden canlan›r. 1940’da kimyac›
kacakt›r.
Ernst Chain ve Howard Florey, ifle b›rak›lan yer1918’de savafl bitince tekrar St. Mary T›p
den devam ederek penisilini ay›rmay› ve ar›tmaOkulu’na döner. 1920’lerde gözyafl›, tükürük gibi
y› baflar›rlar. Fareler üzerinde yap›lan bir deneypek çok vücut s›v›s›nda bulunan bir enzimin varde penisilin, streptokok grubu bakterileri öldürel›¤›n› keflfeder. “Lizozim” ad›n› verdi¤i bu enzim,
rek enfeksiyonlu fareleri iyilefltirir. Bu, büyük bir
bakterilerin hücre duvarlar›na zarar vererek, onbaflar›d›r; ancak, penisilinin insanlarda kullan›llar› öldürür. Ancak, antibiyotik etki gösteren bu
mas› için çok daha büyük miktarlarda (yaklafl›k
enzim, a¤›r enfeksiyonlarda etkili de¤ildir.
3000 kat fazlas›) elde edilmesi gerekir. Florey, ‹nFleming, aramaya devam eder.
giliz ilaç firmalar›n›n ilgisini çekemeyinSt. Mary’nin laboratuvar›nda pek
ce, ABD’ye yönelir ve burada peniçok ifl bir arada yürütülmektedir ve
silin üretimine önayak olur. II.
bu yüzden buras› genelde düDünya Savafl› sonlar›nda, mützensizdir. Ancak, bu düzensizlik
tefik kuvvetlere ba¤l› tüm asflansa dönüflür. Fleming
kerlerdeki bakteri enfeksi1928’de, içlerinde bakteri
yonlar›n› tedavi etmeye yeüretilen petri kaplar›n› tetecek kadar penisilin üretilmizleyip düzenlemeye çamektedir.
l›fl›rken, biri dikkatini çeFleming, uzmanlaflt›¤›
ker. Çünkü, o zamanlar›n
immünoloji (ba¤›fl›kl›k bilien ciddi enfeksiyonlar›na
mi), bakteriyoloji ve kemoneden olan stafilokok gruterapi üzerine çok say›da
bu bakterilerin bulundu¤u
makale yazar. Bunlar, bilimbu kapta küf olufltu¤unu
sel dergilerde yay›mlan›r.
görür. fiafl›rt›c› olan, bu küÇal›flmalar›ndan ötürü pek
fün çevresinde bakterisiz bir
çok ödül ve madalya kazan›r.
bölge olmas›d›r. Bakterilerle
1944 y›l›nda Sir unvan›na, 1945’te
bafla ç›kman›n yollar›na sürekli ilde Chain ve Florey’le birlikte
gi duymufl olan Fleming, küften
penisilinle yapt›klar› çal›flmalarbir örnek al›r. ‹nceledi¤inde buPenisilinin kayna¤›
dan ötürü Nobel Ödülü’ne lay›k
nun Penicillium notatum adl› küf
Penicillium notatum
mantar› oldu¤unu anlar. Bu
görülür. Fleming, alçakgönüllü
küfün, zararl› bakterilerin geliflbir biçimde penisilini do¤an›n
mesini engelleyen bir madde salg›lad›¤›n› bulur.
yapt›¤›n›, kendisinin yaln›zca onun varl›¤›n› fark
Fleming, bakterileri öldüren bu etken maddeye
etti¤ini söyler. 1945 sonras›ysa antibiyotik ça¤›
“penisilin” ad›n› verir. Penisilinle baz› deneyler
olur. 1948’de emekli olan Fleming, iki evlilik yayapan Fleming, onu saf halde elde etmeyi bapar ve bir o¤lu olur. 1955’de de bir kalp krizi soflaramaz. Ancak, küf kültürünün, 800 kez sulannucu ölür.
d›r›ld›¤›nda bile, bakterilerin büyümesini engelMeltem Yenal Coflkun
ledi¤ini görür. Yeni buluflunu zarar vermeyecek
biçimde hayvanlar üzerinde dener.
Kaynaklar
http://www.pbs.org/wgbh/aso/databank/entries/bmflem.html
Fleming’in 1929’da yay›mlad›¤› bulgular›,
http://nobelprize.org/medicine/laureates/1945/fleming-bio.html
çok az ilgi uyand›r›r. Bir süre daha küfle çal›flmahttp://nobelprize.org/medicine/educational/penicillin/readmore.html
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Alfred Wegener ve
K›talar›n Kaymas›
Toplam befl k›ta ve bunlar›n çevresindeki adalarla
yeryüzü, dura¤an bir yap›ya sahip gibi görünür. Ama bu
sizi yan›ltmas›n. Dünyan›n bu en sa¤lam zeminleri,
asl›nda suyun üzerinde yüzen bir gemi gibi hareketli.
Elbette durum, söz konusu olan k›talar oldu¤u için biraz
daha farkl›. Günümüzden milyonlarca y›l önce Dünya’y›
ziyarete gelseydik, karfl›m›za flimdikinden çok daha farkl› bir manzara ç›kacakt›.
O dönemlerde kara parçalar› tek bir kütle halinde bulunuyordu. Bu süper k›tay›
da günümüz okyanuslar›ndan çok daha büyük, dev bir okyanus çevreliyordu.
Zamanla bu k›talar kayarak yer de¤ifltirdi ve Dünyam›z bugünkü görünümüne
kavufltu. Bu görüflü ortaya atan ilk kifli Alfred Wegener’di.
K›talar›n kaymas› kuram›n› gelifltiren kifli, Alfred
Lothar Wegener. Wegener, 1812 y›l›nda Almanya’da, Berlin’de do¤mufltu. Üniversite y›llar›nda
gökbilim okudu. Bununla birlikte 1905 y›l›nda gökbilim doktoras›n› tamamlad›¤› y›llarda iklimbilim
(meteoroloji) ve yerbilimlerine de ilgi duymaya
bafllam›flt›. Wegener’in bu ilgisi, onu araflt›rma
yapmaya itiyordu. Çal›flmalar›n›n bir parças› olarak Grönland’a dört araflt›rma gezisi düzenledi.
Bu y›llarda art›k Grönland’› en iyi tan›yan bilimadamlar›ndan biri olarak kabul ediliyordu. Bir Grönland uzman› olarak Wegener, 1908’le 1912 y›llar›
aras›nda Marburg Fizik Enstitüsü’nde dersler verdi.
Wegener, bu dönemde Dünya’n›n uydusu
Ay’la da ilgileniyordu. Ay yüzeyinde bulunan irili

ufakl› kraterler, bu y›llarda bilimadamlar›n›n ilgisini
çokça çekiyordu. Wegener bu kraterlerin Ay’daki bir volkanik hareket nedeniyle oluflmad›¤›n› ileri
sürdü. Ay’da bu tür kraterler oluflturacak yanarda¤lar ve yanarda¤ patlamalar› görülmüyordu.
Ona göre, Ay’daki bu kraterler göktafllar› yüzünden olufluyordu. Ay yüzeyine çarpan irili ufakl›
göktafllar›, çarpman›n etkisiyle yüzeyde bu tür
kraterlere neden oluyordu.
Alfred Wegener, bilim dünyas›ndaki as›l ününü
“k›talar›n kaymas›” teorisine borçlu.
20. yüzy›l›n bafl›nda Alfred Wegener, Afrika’n›n
bat› k›y›s›yla Güney Amerika’n›n do¤u k›y›s› aras›ndaki benzerlik karfl›s›nda flaflk›na döndü. 1915’te
k›talar›n kaymas› adl› kuram›n› yay›mlad›. Bu ku-
çok çeliflen kuraram flu anki bütün k›talar›n geçm›n yads›nmas›n›n
miflte bir zamanzeminini haz›rlad›.
lar tek bir büyük
Wegener, kuram›n›
kara
parças›n›n
ortaya att›¤›nda, k›ta(Pangaea) parçalar› ollar›n kaymas›n› aç›kladu¤unu ortaya koyuyordu.
mak için hafif silisyum ve
Bu kurama göre Pangea
alüminyumdan oluflan
Alfred Wegener, k›talar›n milyonlarca y›l önce bir araya
toplanm›s bir “süperk›ta” oluflturdu¤unu, sonradan yer
daha sonra ayr› kara park›talar›n okyanusun tade¤ifltirerek günümüzdeki yerlerini ald›¤›n› ileri sürmüfltü.
çalar›na bölünmüfl, bu
ban›n› meydana getiparçalar birbirlerinden uzaklaflm›fl ve en sonunda
ren silisyum-magnezyum üzerinde, t›pk› buzda¤labugünkü k›talar oluflmufltu. Wegener’in kuram›, k›r›n›n denizlerde yüzmesi gibi kayd›¤›n› düflünüyorta kaymalar›n›n ard›nda yatan mekanizma için
du. O dönemin bilimadamlar› aras›nda bir süre,
bilimsel bir aç›klama yapmay› o dönemde baflafarkl› düflüncelerden dolay› tart›flmalar yafland›yramad›. Buna karfl›n bu kuram, yerbilimlerinde nesa da, Wegener’in kuram› bir süre sonra kabul
redeyse bir devrim yaratt›. Bununla birlikte Wegegörmeyerek unutuldu.
ner’in kuram›, döneminde büyük tart›flmalara neAlfred Wegener’in düflünceleri, bir süre sonra
den oldu. K›talar›n kaymas› kuram› tutucu yerbilim
farkl› bir biçimde yeniden gündeme gelecekti.
toplulu¤u taraf›ndan fliddetle reddedildi. Jeolog
Yerbilimlerinin geliflmesiyle, 1960’l› y›llarda “levha
Chester Longwell, k›ta s›n›rlar›n›n bu denli kusursuz
tektoni¤i” do¤du. Buna göre, yerkürenin tabakal›
bir flekilde uyuflmas›n›n, bizleri kand›rmak için
yap›s›n›n en üstünde, yerkabu¤unu da içine alan,
“fleytan›n bir numaras›” oldu¤unu söyleyecek kayaklafl›k 100 km kal›nl›ktaki litosfer, yani taflküre budar ileri gitti. Daha sonraki 60 y›l boyunca yer kalunur. Litosfer, "levha" ad› verilen irili ufakl› birçok
bu¤unun sabit oldu¤u varsay›m›yla yerbilimlerinin
parçaya ayr›l›r. Levhalar sabit de¤ildir ve en altta
geliflimi yavafllad›. Ama bu yanl›fl varsay›m temebulunan s›v› haldeki manto tabakas› üzerinde halinde bile ileriye do¤ru büyük ad›mlar at›labildi ve
reket ederler. Wegener’in ortaya att›¤› kuram bubu ad›mlar gözlem sonuçlar›yla giderek daha
rada de¤iflerek de olsa yeniden karfl›m›za ç›kt›.
Bununla birlikte hareket eden k›talar de¤il levhalard›. Levhalar, üzerinde tafl›d›klar› k›talarla birlikte
hareket ediyordu.
Yeryüzünde kaymalar bitmifl de¤il, hâlâ sürüyor. Günümüzde yaflanan depremlerin nedenlerinden biri de bu kaymalar. Gelecekte bu kaymalar›n sonucunda Güney ve Kuzey Amerika’n›n birbirinden ayr›laca¤›, Akdeniz’in yok olaca¤› gibi
tahminler var.
Alfred Wegener, Kas›m 1930’da Grönland’a
yapt›¤› bir keflif gezisinde yaflam›n› kaybetti. Ortaya att›¤› düflünceler, yirmi y›ldan uzun süre unutuldu gibi göründüyse de 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda
yeniden gündeme geldi. Böylece Alfred Wegener, bilim tarihinin sayfalar›nda yerini alm›fl oldu.
Gökhan Tok

Wegener, Grönland’a yapt›¤›
keflif gezilerinden birinde...

Kaynaklar:
http://www.ucmp.berkeley.edu/history/wegener.html
http://pangaea.org/wegener.htm
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Bir Elektrik Dahisi
Nikola Tesla
Nikola Tesla, ça¤›m›z›n en
önemli mühendislerinden biri.
Çal›flmalar›n› elektrik üzerine
yo¤unlaflt›ran bilimadam›, döneminde Thomas Edison kadar
tan›nan ve sayg› duyulan bir
kifliydi. Günümüzde Tesla’n›n
ad›, Edison kadar bilinmiyor.
Bunun nedenini kendisinin
yaflam›nda bulmak mümkün.
Nikola Tesla’n›n yaflam›, tutkular›n ve zorluklara gö¤üs germenin öyküsü gibidir.
Nikola Tesla, 1856 y›l›nda, o dönemde Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u s›n›rlar› içindeki
H›rvatistan’da do¤du. S›rp as›ll› bir ailenin çocu¤u
olan Tesla’n›n, alt› dili çok rahat konufltu¤u söylenir. Matematik, fizik ve mekanik okudu. Çal›flmalar›n›ysa elektrik üzerinde yo¤unlaflt›rd›. O dönemde
elektrik enerjisi henüz emekleme dönemini yafl›yordu. Tesla, Graz Teknik Üniversitesi ve Prag Üniversitesi’ndeki e¤itimini tamamlad›ktan sonra bir
süre Budapeflte’de telefon mühendisi olarak çal›flt›. Yaflam›n›n dönüm noktalar›ndan biri, ABD’ye
gitmesiydi. Tesla, ABD’de Edison’un yan›nda çal›flmaya bafllad›. O dönemlerde ampullerin içine
koymak için akkor telini bulan Edison’la çal›flmak,
elektrik üzerine çal›flmak isteyen birinin rüyas› gi-

biydi. Tesla, ilgi duydu¤u konuda çal›fl›yordu. Edison, o günlerde elektri¤in aktar›lmas›yla u¤rafl›yordu. Üzerinde çal›flt›¤› konu, do¤ru ak›m›n (DC) aktar›lmas›yd›. Ne var ki, do¤ru ak›m sürekli sorun ç›kar›yordu. Edison, Tesla’y› yan›na ça¤›rd› ve sistemdeki sorunlar› çözerse kendisine büyük bir
maddi ödül verece¤ini söyledi. Tesla karfl›s›na ç›kan sorunlar› çözdüyse de Edison vaadetti¤i ödülü vermedi. Bu, çal›flmalar›nda yöntem farkl›l›klar›ndan dolay› da anlaflamayan ikilinin aras›n›n
aç›lmas›na neden oldu. Tesla, ödülünü alamad›¤›
için istifa etti, Edison’sa bu davran›fl› hazmedemeyerek Tesla’n›n çal›flmalar›n› kötülemeye bafllad›.
Tesla’n›n bugün Edison kadar tan›nmamas›nda
bu çekiflmenin rolü oldu¤u söyleniyor.
Tesla, Edison’un yan›ndan ayr›ld›ktan sonra
kendi laboratuvar›n› kurdu; elektri¤in tafl›nmas›
için Edison'unkinden çok daha iyi bir sistem gelifltirdi. Sistemde DC yerine alternatif ak›m (AC) kulland›. Tesla'n›n gelifltirdi¤i transformatörler yard›m›yla elektri¤i ince kablolar üzerinden uzak mesafelere kay›ps›z tafl›mak mümkündü art›k. Oysa DC
temeline dayanan aktar›m sisteminde, çok yak›n
mesafelerde büyük bir elektrik santrali kurmak ve
çok kal›n kablolar kullanmak gerekiyordu.
Bu arada AC konusundaki baflar›lar›, George
Westinghouse ad›ndaki bir giriflimcinin kula¤›na
gitmiflti. Westinghouse, Tesla’yla bir sözleflme imzalad›. Tesla, tasarlad›¤› ama paras›zl›k nedeniyle
gerçeklefltiremedi¤i çal›flmalar› için bir anda nakit
paraya kavuflmufltu.
Ancak, Edison da DC sistemi için büyük yat›r›mlar yapm›flt›. Tesla'n›n AC sistemini yerden yere
vurmak konusunda her f›rsat› ustal›kla de¤erlendiriyordu. AC'nin, DC'ye oranla çok tehlikeli oldu¤unu öne sürüyordu. Tesla, bu karalama kampanyas›na karfl› kendi pazarlama kampanyas›n› bafllatt›. 1893'te Chicago'da düzenlenen Dünya Fuar›'nda (fuar› 21 milyon kifli ziyaret etmiflti) AC'nin ne

Tesla’n›n en önemli bulufllar›ndan biri de kendi ad›n› verdi¤i
elektirik bobini

kadar güvenli oldu¤unu göstermek için, vücudundan geçirdi¤i elektrikle çok say›da ampul
yakt›. Daha sonra kendi ad›n› verdi¤i bobinleri kullanarak flimflek yarat›p bunlar› izleyicilerin üzerine
f›rlatt›. Hiç kimseye bir fley olmam›flt›. Bu da, Tesla’n›n sistemlerinin do¤ru kullan›ld›¤›nda ve gerekli önlemler al›nd›¤›nda daha güvenli oldu¤unun
kan›tlanmas› amac›n› tafl›yordu.
Tesla, 1893 y›l›nda, yani Marconi’den iki y›l önce radyo dalgalar›yla ilgileniyordu. Ne var ki, radyo dalgalar›n› kullanarak iletiflim kurmak yerine
enerji iletimi sa¤lamay› hedefliyordu. Çal›flmalar›n›, telsiz enerji iletimi üzerine yo¤unlaflt›rd›. Gerek
Edison’un karalamalar› gerekse Tesla’n›n s›ra d›fl›
bir kiflilik olmas›, bas›n›n Tesla’n›n çal›flmalar› hakk›nda çarp›t›lm›fl haberler yapmas›na neden oldu. Tesla’n›n enerji iletimi için de¤il, bir ölüm ›fl›n›
üzerine çal›flt›¤›n› ileri sürdüler. Kimi gazeteler de
Tesla’n›n uzayl›larla iletiflim kurdu¤unu bile yazd›.
Tesla’n›n deneyleri için paraya gereksinimi vard›.
Ancak, onu destekleyenler, hakk›nda ç›kan kötü
sözler yüzünden ona verdikleri deste¤i bir bir çektiler.
Yüzlerce buluflu için patent alm›fl, elektrik ve
elektri¤in kullan›m› üzerine 盤›r açm›fl ve ça¤›n›n
ötesinde birçok çal›flmas› olan Tesla, bir otel odas›nda yoksulluk içinde öldü.
Gökhan Tok

Tesla, Edison’un üzerinde çal›flt›¤› do¤ru ak›m yerine alternatif ak›m› kullanman›n daha etkili olaca¤›n› gösterdi

Kaynaklar:
http://arsiv.com.tr/agora/00/10/23/tarih_l_goktem.htm
Compton’s Interactice Encylopedia Deluxe, Nicola Tesla, 1998
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR

Hayvan Dünyas›n›n Kap›lar›n› Açan Adam

Konrad Lorenz
Konrad Lorenz ad›n› belki Albert Einstein kadar çok duymad›n›z. Oysa biyoloji dünyas›,
onu hayvan davran›fllar› konusundaki çal›flmalar› nedeniyle biyolojinin Einstein’› olarak
adland›r›r. Avusturyal› bilimadam›, hayvan davran›fllar›n› konu alan “etoloji” biliminin
kurucular›ndan biri olarak kabul edilir. fiakayla kar›fl›k olarak, onu gri kazlar›n “babas›”
olarak adland›ranlar da vard›r. 1989 y›l›nda yaflama gözlerini yuman Lorenz, bu tarihe
kadar hayvan dünyas›n›n kap›lar›n› insanlara açan ve onlar›n yaflamlar›n› bizlere tan›tan insan olarak tan›nmas›na neden olan çal›flmalar›n› yürüttü.
Konrad Lorenz, 1903 y›l›nda Avusturya’n›n Altenberg kentinde do¤du. Ailesinin büyük bahçesi olan bir evi vard›. Lorenz burada do¤ayla iç içe
yaflarken, henüz küçük yaflta hayvanlara ilgi duymaya bafllad›. Bir ortopedi uzman› olan babas›,
Konrad’la ilgilenmesi için Resi Führinger ad›nda
bir bak›c› tutmufltu. Resi bir gün, ünlü yazar Selma
Lagerlöf’ün “Nils ve Uçan Kaz” öyküsünü Kon-

36

Bilim Çocuk

rad’a okudu. Konrad Lorenz, bu öyküden nas›l etkilendi¤ini ve yaflam›n›n nas›l de¤iflti¤ini flu sözlerle
anlat›yor: “Resi bana bu öyküyü okuduktan sonra
ben de bir yaban kaz› olmak için yan›p tutuflmufltum. Bunun mümkün olmayaca¤›n› anlay›nca hiç
olmazsa bir yaban kaz›m olsun istedim. Bu da olanaks›z gibi görünüyordu. Ben de evcil kazlarla yetinmek zorunda kald›m. Bir süre sonra onlar›n dav-
ran›fllar›ndan çok etkilendi¤imi, ayr›ca onlar› da
etkiledi¤imi fark ettim.”
Lorenz, k›sa sürede kaz
ve ördek gibi hayvanlar›
incelemeye
bafllay›p,
davran›fllar›n› not eder
olmufltu. Ayr›ca Schönbrunn hayvanat bahçesinde hasta hayvanlara
bak›c›l›k yap›yordu. Zoolojiye ilgi duyuyordu,
ama 1922 y›l›nda babas›n›n iste¤iyle t›p okumak
için New York’a gitti. ‹ki
dönem sonra Viyana’ya döndü ve t›p okulunu
burada bitirdi. Bu s›rada hayvanlar üzerindeki çal›flmalar›n› da sürdürüyordu. K›sa süre sonra zooloji üzerine doktoras›n› tamamlad›. Bu süre içinde
kargalar› izleyerek onlar›n davran›fllar›n› anlatan
bir yaz› yay›mlad›. Bu dönemde ördek ve kaz yavrular›n›n ö¤renme biçimleriyle ilgili çal›flmalar da
yap›yordu. 1936 y›l›nda ileride çok s›k› dost olaca¤› ve Nobel ödülünü paylaflaca¤› arkadafllar›ndan biri olan Hollandal› Nikolaas Tinbergen’le tan›flt›. Tinbergen de hayvan davran›fllar›n› inceliyordu. Hayvan psikolojisi ve davran›fllar›yla ilgili çal›flmalar›n› yürüttü¤ü y›llarda ‹kinci Dünya Savafl› ç›kt›. Lorenz, Almanya’n›n kendi topraklar›na katt›¤›
Avusturya ordusunda doktor olarak çal›fl›yordu.
Almanya’n›n savafl› kaybetmesinin ard›ndan tutsak düfltü ve Rusya’ya götürüldü. Rusya’da çeflitli
hastanelerde çal›flt›r›ld›ktan sonra 1948 y›l›nda serbest b›rak›ld› ve Viyana’ya döndü. Altenberg’e
döndükten sonra 1951’e kadar Karfl›laflt›rmal› Etoloji Enstitüsü’nün yöneticili¤ini yapt›. Bu dönemde
herkesin anlayaca¤› dille yaz›lm›fl iki de kitap yay›mlad›.
Konrad Lorenz, 1950 y›l›nda Max Planck Enstitüsü’nde, Karfl›laflt›rmal› Etoloji bölümünün kurulmas›na önayak oldu. 1954 y›l›nda bu bölümde
yönetici olarak çal›flacakt›. Lorenz, uzun y›llar Max
Planck Enstitüsü’nün çeflitli bölümlerinde yöneticilik yapt›. Ayr›ca bir süre Altenberg’de bulunan
Avusturya Bilimler Akademisi’ne ba¤l› Karfl›laflt›rmal› Etoloji Enstitüsü’nde hayvan sosyolojisi üzerine çal›flt›. Bu dönemde gri kazlar›n genel toplum-

sal ve biyolojik iliflkilerini
ele alan “Gri Kazlar›n Y›l›”
adl› kitab› yazd›.
Lorenz, Rusya’da bulundu¤u y›llarda psikoloji
ve insan davran›fllar› üzerine de gözlemler yapma olana¤› elde etmiflti.
Farkl› ülkelerde insanlar›
gözlemledi¤i çal›flmalar›
ileriki y›llarda davran›fl bilimleriyle ilgili çal›flmalar›nda ona büyük yarar
sa¤layacakt›. Sald›rganl›¤›n insanda do¤ufltan
bulundu¤unu savunan ünlü etolog Konrad Lorenz’e göre sald›rganl›k, tüm di¤er canl›larda
da bulunan kavga etme içgüdüsünden kaynaklan›yordu. Bu içgüdüyle ilgili itici güç, de¤iflen oranlarda her insanda üretiliyordu. Sald›rganl›¤›n ortaya ç›kmas›, biriken bu itici güce ve
sald›rganl›k do¤urucu uyaran›n varl›¤›na ve gücüne ba¤l›yd›. ‹çgüdüsel davran›fl kal›plar›, özellikle bu davran›fllar›n ortaya ç›k›fl süreci ve eyleme dönüflmeleri için gereken sinirsel enerji kaynaklar› üzerine çal›flmalar›, hayvan davran›fllar›n›n anlafl›lmas› yolunda önemli
katk› yapt›.
Bir hayvanda ayn› anda etkinli¤e geçen iki
ya da daha çok temel dürtünün nas›l davran›fl
durumuna geldi¤ini inceleyen Lorenz, arkadafl›
olan Hollandal› zoolog Tinbergen’le yapt›¤› çal›flmalar sonucunda farkl› davran›fl biçimlerinin
uyum içinde bir araya gelerek tek bir eylem dizisi oluflturdu¤unu gösterdi. Lorenz, ortaya att›¤›
kavramlarda türlerin davran›fl kal›plar›n›n ekolojik
etkilerle de¤iflip geliflebilece¤ini, bunun türün
varl›¤›n›n devam›na yönelik “uyarlanma” konusunda yararl› oldu¤unu savundu. Lorenz, son y›llarda insan davran›fllar› üzerine çal›fl›rkende hayvan dünyas›ndan ve çevreden uzak kalm›yordu.
1989 y›l›nda ölünceye kadar çevre ve çevrenin
korunmas› üzerine çal›flmalar da yapt›.
Gökhan Tok
Kaynaklar:
http://nobelprize.org/medicine/laureates/1973/lorenz-autobio.html
http://home.tiscalinet.ch/biografien/biografien/lorenz.htm

Bilim Çocuk

37
Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir.

B‹L‹M‹
YARATANLAR
Asitlerin ve
Bazlar›n Babas›

Soren Sorensen
Turnusol k⤛tlar›n› bilir misiniz? Bu k⤛tlar, bir
s›v›ya sokulduklar›nda renk de¤ifltirirler. O s›v›n›n
asit ya da baz özelli¤i içeren bir s›v› oldu¤unu bu
k⤛tlar›n ald›klar› renk yard›m›yla anlar›z. Mavi
turnusol k⤛d›, asite bat›r›ld›¤›nda k›rm›z› renge
dönüflür. Pembe turnusol k⤛d›ysa baza bat›r›ld›¤›nda mavi renge dönüflür. ‹flte, bu asitlik ve bazl›k oranlar›n› belirleyen ve
bunlar› anlatan pH kavram›n› ilk tan›mlayan kifli Soren Sorensen’di.
Soren Peter Lauritz Sorensen, kimyada pH kavram›n› bulan ve tan›mlayan bilimadam› olarak tan›n›yor. Danimarkal› biyokimyac›, bu bulufluyla
kimyada asitlerin ve bazlar›n tan›mlanmas›na
önemli bir aç›l›m getirmifl oldu. pH bir k›saltma. Bu
k›saltmada p, eksi logaritmay›, H ise hidrojen iyonunu (H+) gösteriyor. pH, s›v›n›n bir molündeki H+
iyonu derifliminin eksi logaritmas› olarak düflünülüyor (mol, kimyada kullan›lan bir, ölçü birimidir; tüm
maddelerin bir molünde yaklafl›k 6,02252x1023
molekül bulunur; logaritmaysa matematikte
büyük çarpma, bölme, kök ve kuvvet alma gibi
ifllemleri kolay yapmak için kullanlan bir yoldur).
pH, 0 - 14 aras›nda de¤er alabiliyor. pH de¤eri
0’dan 7’ye kadar olan s›v›lar asidik, 7’den büyük

olanlarsa bazik, 7’yse nötr olarak kabul ediliyor.
Sözgelimi limon suyu asidiktir, sabunsa bazik.
pH kavram›n› bulan Sorensen, Danimarka’n›n
Slaglese kenti yak›nlar›ndaki Havrevjerg’de 1868
y›l›nda do¤du. Sorensen, üniversite y›llar›nda ilk
olarak t›p okumaya bafllam›flt›. Sonradan Kopenhag Üniversitesi’de kimya bölümüne geçti. 1881
y›l›nda buradan mezun oldu. On y›l boyunca inorganik maddelerin sentezlenmesi konusunda çal›flt›.
Sorensen, çal›flma yaflam›n›n bir bölümünü,
1901 y›l›nda bafl›na geçti¤i Kopenhag’daki Carlsberg Laboratuvar›’nda geçirdi. Biyokimya alan›nda birçok öncü deneysel çal›flmay› ve yol aç›c›
deneyleri burada gerçeklefltirdi. Aminoasitleri,
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son
Bilimi yaratanlar son

More Related Content

Viewers also liked

Presentaciones Efectivas
Presentaciones EfectivasPresentaciones Efectivas
Presentaciones Efectivas
Sandra Esposito
 
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
UNACARTemasSelectosdeFisica
 
Ciclo vital plan de gestion
Ciclo vital plan de gestionCiclo vital plan de gestion
Ciclo vital plan de gestion
Taianamurillo
 
108 pensamientos budistas
108 pensamientos budistas108 pensamientos budistas
108 pensamientos budistas
Ricardo Arellano
 
Estrategia empresarial (articulo) “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
Estrategia empresarial (articulo)   “NER: Todos nuestros proyectos están en f...Estrategia empresarial (articulo)   “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
Estrategia empresarial (articulo) “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
Synergica Forwarding S.L.
 
Almanaque ambiental 2013
Almanaque ambiental 2013Almanaque ambiental 2013
Almanaque ambiental 2013
Enith Arrieta
 
Eastern Illinois University - B.A. General Studies
Eastern Illinois University -  B.A. General Studies Eastern Illinois University -  B.A. General Studies
Eastern Illinois University - B.A. General Studies
EIU BGS
 
practica de manzanas
practica de manzanaspractica de manzanas
practica de manzanas
kathiuskisita
 
Backus presentación
Backus presentaciónBackus presentación
Backus presentación
Kent Romero Lozada
 
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletterGetting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
Bloomerang
 
XPages Extension Library slides
XPages Extension Library   slidesXPages Extension Library   slides
XPages Extension Library slides
Niklas Heidloff
 
Alex. bd higher education across borders a select bibliography french-w
Alex. bd higher education across borders  a select bibliography french-wAlex. bd higher education across borders  a select bibliography french-w
Alex. bd higher education across borders a select bibliography french-w
IAU_Past_Conferences
 
Paul McCartney presentacion examen
Paul McCartney presentacion examenPaul McCartney presentacion examen
Paul McCartney presentacion examen
miguelcomputacionluzuriaga
 
La Derivada y el Costo de Produccion
La Derivada y el Costo de ProduccionLa Derivada y el Costo de Produccion
La Derivada y el Costo de Produccion
Judith Medina Vela
 

Viewers also liked (16)

Presentaciones Efectivas
Presentaciones EfectivasPresentaciones Efectivas
Presentaciones Efectivas
 
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
¿Qué es un microscopio de fuerza atómica?
 
Ciclo vital plan de gestion
Ciclo vital plan de gestionCiclo vital plan de gestion
Ciclo vital plan de gestion
 
108 pensamientos budistas
108 pensamientos budistas108 pensamientos budistas
108 pensamientos budistas
 
Estrategia empresarial (articulo) “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
Estrategia empresarial (articulo)   “NER: Todos nuestros proyectos están en f...Estrategia empresarial (articulo)   “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
Estrategia empresarial (articulo) “NER: Todos nuestros proyectos están en f...
 
Almanaque ambiental 2013
Almanaque ambiental 2013Almanaque ambiental 2013
Almanaque ambiental 2013
 
Eastern Illinois University - B.A. General Studies
Eastern Illinois University -  B.A. General Studies Eastern Illinois University -  B.A. General Studies
Eastern Illinois University - B.A. General Studies
 
practica de manzanas
practica de manzanaspractica de manzanas
practica de manzanas
 
Arbeitstag 20120309
Arbeitstag 20120309Arbeitstag 20120309
Arbeitstag 20120309
 
Det Gode Partnerskab
Det Gode PartnerskabDet Gode Partnerskab
Det Gode Partnerskab
 
Backus presentación
Backus presentaciónBackus presentación
Backus presentación
 
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletterGetting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
Getting More People To Open Your Nonprofit eNewsletter
 
XPages Extension Library slides
XPages Extension Library   slidesXPages Extension Library   slides
XPages Extension Library slides
 
Alex. bd higher education across borders a select bibliography french-w
Alex. bd higher education across borders  a select bibliography french-wAlex. bd higher education across borders  a select bibliography french-w
Alex. bd higher education across borders a select bibliography french-w
 
Paul McCartney presentacion examen
Paul McCartney presentacion examenPaul McCartney presentacion examen
Paul McCartney presentacion examen
 
La Derivada y el Costo de Produccion
La Derivada y el Costo de ProduccionLa Derivada y el Costo de Produccion
La Derivada y el Costo de Produccion
 

More from osman keskin

Soralım bulalım okeskin
Soralım bulalım okeskinSoralım bulalım okeskin
Soralım bulalım okeskin
osman keskin
 
Farkındalık plan
Farkındalık planFarkındalık plan
Farkındalık planosman keskin
 
Tabak tasarımları plate design ideas
Tabak tasarımları plate design ideasTabak tasarımları plate design ideas
Tabak tasarımları plate design ideas
osman keskin
 
Tabak tasarımları 1
Tabak tasarımları 1Tabak tasarımları 1
Tabak tasarımları 1
osman keskin
 
Patates garnitürleri
Patates garnitürleriPatates garnitürleri
Patates garnitürleri
osman keskin
 
Geri dönüşüm 1
Geri dönüşüm 1Geri dönüşüm 1
Geri dönüşüm 1osman keskin
 
Buluşçu hayvanlar
Buluşçu hayvanlarBuluşçu hayvanlar
Buluşçu hayvanlarosman keskin
 
Farkındalık yaratalım
Farkındalık yaratalımFarkındalık yaratalım
Farkındalık yaratalımosman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
osman keskin
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
osman keskin
 

More from osman keskin (20)

Soralım bulalım okeskin
Soralım bulalım okeskinSoralım bulalım okeskin
Soralım bulalım okeskin
 
Farkındalık plan
Farkındalık planFarkındalık plan
Farkındalık plan
 
Tabak tasarımları plate design ideas
Tabak tasarımları plate design ideasTabak tasarımları plate design ideas
Tabak tasarımları plate design ideas
 
Tabak tasarımları 1
Tabak tasarımları 1Tabak tasarımları 1
Tabak tasarımları 1
 
Patates garnitürleri
Patates garnitürleriPatates garnitürleri
Patates garnitürleri
 
Yde4 yarasalar
Yde4 yarasalarYde4 yarasalar
Yde4 yarasalar
 
Geri dönüşüm 1
Geri dönüşüm 1Geri dönüşüm 1
Geri dönüşüm 1
 
Buluşçu hayvanlar
Buluşçu hayvanlarBuluşçu hayvanlar
Buluşçu hayvanlar
 
Farkındalık yaratalım
Farkındalık yaratalımFarkındalık yaratalım
Farkındalık yaratalım
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 18.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 17.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 16.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 15.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 14.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 13.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 12.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 10-11.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 8-9.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 7.hafta
 
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
8. SINIF YAPIM KUSAGI 6.hafta
 

Bilimi yaratanlar son

  • 1. Osman KESKİN TEKNOLOJI VE TASARıM ÖĞRETMENI TEKNOLOJI VE TASARIM DERSINDE KULLANILMASI İÇİN BİLİM VE TEKNİK DERGİLERİNDEN DERLEMEDİR
  • 2. bilimadamiN 4/11/06 3:07 PM Page 26 Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Çevre Dostu Bir Bilimci Rachel Louise Carson Sanayileflme bize birçok rahatl›k ve kolayl›k sa¤lad›. Bununla birlikte insan›n do¤aya verdi¤i zararlar da çok artt›. Yirminci yüzy›l çevre felaketlerinin, kirlenmelerin hatta ozon tabakas›n›n delinmesinin yüzy›l› oldu. Oysa bir biliminsan›, Rachel Carson adl› bir biyolog, yazd›¤› bir kitapla bugün tüm dünyan›n duyarl› oldu¤u çevre bilinci düflüncesinin temellerini at›yordu. Rachel Louise Carson’u bugün yazar, biyolog, çevre korumac› kimlikleriyle tan›yoruz. Carson, 27 May›s 1907’de Amerika Birleflik Devletleri’nin Penssylvania eyaletinde, nehir k›y›s›nda bir kasaba olan Springdale’de dünyaya gelmiflti. Üç kardeflin en küçü¤üydü. Sprindale nehir kenar›nda, do¤ayla iç içe bir kasabayd› ve Rachel’in annesi de do¤aya düflkün biriydi. Carson, sonraki y›llarda do¤a sevgisini annesinden ald›¤›n› ifade edecekti. Do¤a sevgisinin yan›nda bir ikinci tutkusu da yazarl›kt›. Küçük yafllardan beri yaz- maya olan merak›, gelecekte çevre konusunda çok önemli kitaplar kaleme almas›na neden olacakt›. ‹lk yaz›s›, henüz on yafl›ndayken çocuklar için yay›mlanan bir dergide yer alm›flt›. Siyah k›v›rc›k saçl›, okumaya düflkün bu utangaç k›z, kufllara ve do¤aya hayrand›. Deniz biyolojisine olan merak› çal›flmalar›na yön verecekti. 1929 y›l›nda bugünkü ad› Chatham College olan Pennsylvaina College For Women’dan mezun oldu. 1932’deyse John Hopkins Üniversitesi’nde zooloji üzerine çal›flt›¤› lisansüstü çal›flmalar›n› bitirdi. Doktora yapmak için e¤itimine devam et-
  • 3. bilimadamiN 4/11/06 3:07 PM Page 27 mek istiyordu fakat aile problemleri yüzünden bu iste¤ini gerçeklefltiremedi. Bu y›llar Maryland Üniversitesi’nde zooloji dersleri verdi¤i y›llard›. Ayn› zamanda yazlar› bir deniz biyolojisi laboratuvar›nda çal›flmalar›n› sürdürüyordu. Yirmili yafllar› onun denizin büyüsüne kap›ld›¤› y›llard›. Bir deniz biyolo¤u olarak keflfedilmesi uzun sürmedi. Bal›kç›l›k Bürosu, ondan radyoda yay›mlanmak üzere yaz›lar yazmas›n› istedi. Bunu, “Baltimore Sun” adl› gazeteye yazd›¤› yaz›lar izledi. K›sa zamanda gazete ve dergilerde yazd›¤› yaz›lar›n yan›nda, deniz biyolojisi üzerine yazd›¤› kitaplar› da yay›mlanmaya bafllad›. 1941 y›l›nda yay›mlanan ilk kitab›n› gelecek y›llarda baflka kitaplar da izledi. Carson, böylece bir biliminsan› olman›n yan› s›ra bir bilim yazar› olarak da tan›nacakt›. ABD’de o y›llarda s›kça kullan›lan ve bir mucize ilaç olarak görülen böcek zehiri vard›: DDT. Tarlalarda ya da bahçelerde, ürünlerin zararl› böceklerden korunmas› amac›yla DDT kullan›l›rd›. Ne var ki Rachel Carson bu ilac›n yaln›zca zararl› böcekleri öldürmekle kalmad›¤›n›, bütün çevreye zarar verdi¤ini gördü. Hatta öyle ki bu zehir besin zinciri yoluyla insanlara kadar ulafl›yor, zehirlenmelere, ölümlere ve sakat do¤umlara neden oluyordu. DDT’nin zararlar› üzerine yaz›lar yazan Carson, “Silent Spring” (Sessiz Bahar) ad›n› verdi¤i kitab›yla büyük ses getirdi. Bu kitap, sonralar› insanl›¤›n çevre bilinci edinmesinde ve do¤a korumac›l›¤›nda önemli bir kilometre tafl› olarak de¤erlendirilecekti. Bir arkadafl›na yazd›¤› mektupta Carson, “Yaflayan dünyan›n güzelliklerini korumaya çal›fl›yorum” diyecekti. DDT’nin kullan›mdan kalkmas›n› bir anlamda ona borçluyuz. Rachel Carson, 1964 y›l›nda yaflamaya gözlerini yumdu. Uzun süredir gö¤üs kanseriyle mücadele ediyordu. Yaflam› boyunca yazd›¤› kitaplar ve çevreye karfl› duyarl›l›¤›, bize do¤a sevgisini ve çevreye karfl› duyarl› olmay› ö¤retti. Gökhan Tok Kaynaklar: http://www.rachelcarson.org/index.cfm?fuseaction=bio http://www.time.com/time/time100/scientist/profile/carson.html http://www.lkwdpl.org/wihohio/cars-rac.htm
  • 4. bilimadamimay›s06 5/10/06 12:37 PM Page 36 Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Dünyan›n ‹lk Bilgisayar Yaz›l›mc›s› Ada Augusta Lovelace Bilgisayarlar günümüzün vazgeçilmez aletleri. Bilgisayarlar, yaflam›m›z› birçok yönden kolaylaflt›r›yor. Hesap yapmaktan tutun da, yaz› yazmaya, ‹nternet üzerinden veri al›flverifli gerçeklefltirmeye kadar pek çok alanda bilgisayarlar› kullan›yoruz. Bu noktaya elbette bir anda gelinmedi. Eski ça¤larda insanlar›n gereksinimleri daha basitti. Günümüzdeki gibi karmafl›k hesaplara gerek duyulmuyordu. Nüfus artt›kça, ticaret ve bilim gelifltikçe, karmafl›k hesaplar yapabilen aletlere gereksinim duyuldu. Bilim tarihi boyunca pek çok düflünür ve biliminsan› günümüzde bilgisayar ad›n› verdi¤imiz aletin gelifltirilmesine çeflitli katk›larda bulundular. Bu insanlardan biri de Ada Lovelace adl› bir kad›nd›. Yaflam› çok uzun sürmese de bilgisayar dünyas›na yapt›¤› katk›larla sonsuza dek tarihin sayfalar›ndaki yerini ald›. Bugün onun ad›n›n verildi¤i bir bilgisayar program› var. Ada Lovelace’›n açt›¤› yolda ilerleyen programc›lar günümüz dünyas›n› flekillendiriyorlar.
  • 5. bilimadamimay›s06 5/10/06 12:37 PM Page 37 Makinelerle hesap yapma, bu hesaplarla karmafl›k iflleri kolaylaflt›rma düflüncesi insano¤lunun yüzy›llard›r üzerinde çal›flt›¤› bir konuydu asl›nda. Bu çal›flmalara katk›da bulunanlar›n bafl›nda yer alan kiflilerden biri bir kad›n, hem de soylu biriydi. Ünlü flair Lord Byron’un ve Anne Isabelle Milbanke’›n k›z› olan Ada Augusta Byron, Londra’da 1815 y›l›nda dünyaya geldi. Anne babas›, Ada’n›n do¤umundan yaln›zca birkaç hafta sonra ayr›ld›lar ve babas› ‹ngiltere’yi bir daha dönmemek üzere terk etti. Ada, babas›n› hiç tan›madan büyüdü. Önce özel ö¤retmenlerden ders ald›. ‹lerleyen y›llarda da kendi kendini e¤itmeyi sürdürdü. Yaflam› gelgitli günler içinde geçiyordu. Duygular ve gerçeklik, öznellik ve nesnellik, fliir ve matematik, hastal›klar ve sa¤l›k aras›nda gidip geliyordu. Annesi, ünlü bir flair olan babas›n›n yapt›¤› hatalar› yinelememesi amac›yla onu fliirden uzak tutmaya çal›flt›. Ada, daha çok müzik ve matematikle u¤raflt›. Bilimsel yan›, özellikle matematik zekâs› çok keskindi. 1828’de, henüz 13 yafl›ndayken uçan bir makine tasarlad› ve hesaplad›. Matematik, onun yaflam›na kanatlar tak›yor gibiydi. Matematik ve bilimle u¤raflt›¤› yaflam›n›n dönüm noktas› 1833 y›l› oldu. Londra’da tan›flt›¤› bir grup arkadafl›, bilimin birçok alan›yla ilgileniyor, farkl› konularda uzmanlafl›yordu. Onyedi yafl›ndayken tan›flt›¤› Charles Babbage onlardan biriydi. Babbage, Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörüydü. Hesap yapmaya yarayan bir makine tasarlam›flt› ve bu makineyi gelifltiriyordu. Her ikisi de dostluklar›n› mektuplarla pekifltirdiler, düflüncelerini paylaflarak iflbirli¤i içine girdiler. Çokça yaz›flt›lar; konular› matematik, mant›k ve çeflitli ilgi alanlar›yd›. Babbage 1834 te, üzerinde çal›flt›¤› ilk makine bitmemifl olmas›na karfl›n, yeni bir hesap makinesi tasarlad›. Buna “analitik makine” ad›n› veriyordu. Kendisine mali destek sa¤layanlar, önceki bitmeden yeni makine için daha fazla para aktarmay› istemiyorlard›. Babbage, tüm bunlara karfl›n çal›flmalar›n› sürdürdü. 1842’de bir ‹talyan matematikçi, bu makine hakk›nda Frans›zca yaz›lm›fl bir inceleme yay›mlad›. Babbage, Ada’y› çevirmen olarak seçti ve bu incelemeyi o çevirdi. ‹ki y›l u¤raflt›¤› bu çeviri, ona konu hakk›nda yeni görüfller kazand›rd›. Aletin planlar›n› Babbage kadar anlamakla kalm›yor, yapabileceklerini daha iyi kestiriyordu. Charles Babbage’›n yapt›¤› ve Ada Lovelace’in ilk program›n› yazd›¤› makine sonradan yeniden yap›larak incelendi. Her ifllevini çözebilece¤i kan›s›ndayd›. Ada’n›n, genel olarak bilime, özellikle de Babbage’›n çal›flmalar›na büyük katk›s› oldu. Babbage’›n aleti için gelifltirdi¤i kodlarla dünyan›n ilk bilgisayar yaz›l›mc›s› oldu. Bugün hâlâ, bilgisayarlar›n geliflme sürecinde öncü olmas›n›n yan›nda, ilk bilgisayar yaz›l›m›n› haz›rlayan kifli olarak an›l›yor. Günümüzde onun ad›n›n verildi¤i “ADA” adl› bir bilgisayar yaz›l›m dili de var. Bu dilin kökeninde Ada Lovelace’in Charles Babbage’›n makinesi için yazd›¤› yaz›l›m dili var. Biliminsanlar›, bu yaz›l›m› temel alarak gelifltirdikleri ve günümüze uyarlad›klar› bu yaz›l›ma Ada’n›n ad›n› vermifller. Ada, 1835 y›l›nda William King adl› bir soyluyla evlenmifl ve Lovelace kontesi ünvan›n› alm›flt›. Bu evlili¤inden üç çocu¤u oldu. Bununla birlikte içindeki bilim aflk› sönmedi ve çal›flmalar›n› sürdürdü. 1852 y›l›nda, henüz 37 yafl›ndayken kanser yüzünden yaflama gözlerini yumdu. Günümüzde birçok biliminsan›, 1940’larda ya da günümüzde yaflasayd›, Kontes Ada Byron Lovelace’in büyük baflar›lara imza ataca¤›n› düflünüyor. Gökhan Tok http://en.wikipedia.org/wiki/Ada_Lovelace http://www.sdsc.edu/ScienceWomen/lovelace.html
  • 6. haziranbiladam 6/1 / 6 3:58 PM Page 34 Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Çal›flkan Bir Buluflçu Thomas Alva Edison Biliminsanlar› aras›nda en ünlüsü kimdir diye sorulacak olsa, birçok insan Thomas Alva Edison ad›n› söyleyecektir. Edison, yayg›n olarak elektrik ampulünü yapan kifli olarak biliniyor. Bunun d›fl›nda yaklafl›k 1200 bulufla imza att›¤›n› da pek az kifli bilir. Edison, buluflçular›n en çal›flkanlar›ndan biriydi ve yaflad›¤›m›z dünyan›n biçimlendirilmesine önemli katk›lar› oldu. Thomas Alva Edison, 11 fiubat 1847’de ABD’de, Ohio Eyaleti’nin Milan kentinde do¤du. Babas› Samuel Ogden, annesiyse Nancy Matthews Edison’du. Ailesinin yedinci çocu¤uydu. Geçirdi¤i a¤›r bir hastal›k yüzünden okula geç bafllamak zorunda kald›. Bunun yan›nda okul yaflam›n›n çok uzun ve baflar›l› geçti¤i söylenemez. Ö¤retmenleri onun, ö¤retilenleri alg›lamakta yavafl oldu¤unu düflündükleri için, düzenli e¤itim yaflam› yaln›zca üç ay sürdü. Bununla birlikte annesi bir ö¤retmendi ve o¤lunun e¤itimini severek üstlendi. O¤lunu sürekli okumaya, çal›flmaya ve deneyler yapmaya yüreklendiren annesini Edison flu sözlerle anlat›yor: “Annem bana o kadar güveniyor, beni öylesine yüreklendiriyordu ki, onu düfl k›r›kl›¤›na u¤ratmak istemiyordum.” Ö¤retimini kitap okuyarak sürdüren Edison, evlerinin kilerine de bir kimya laboratuvar› kurmufltu. Kimya deneylerine, özellikle Volta kaplar›ndan elektrik ak›m› elde etmeye yönelik deneylere ilgi duyuyordu. Küçük yafllar›ndan beri Edison çok çal›flan, düflünüp deneyler yapmaktan usanmayan azimli biriydi. “Dehan›n yüzde 1’i ilham, yüzde 99’u terdir” sözü bugün onun unutulmaz sözleri aras›nda yer al›yor. Çal›flkanl›¤›n›n yan›nda azimli biri oldu¤unuysa elektrik ampulünü 1001. denemede buldu¤unda ona sorulan bir soruya verdi¤i yan›t gösteriyor. Öyle ki 1000 kez baflar›s›z oldu¤unu hat›rlatan bir gazeteciye Edison, “Hay›r” diye yan›t veriyordu, “elektrik ampulü 1001 ad›mda gerçeklefltirilen bir bulufltur.”
  • 7. haziranbiladam 6/1 / 6 3:58 PM Page 35 Edison’nun say›s› bini aflan bulufllar›ndan biri de fonograft› (üstte sa¤da). Edison, 1868'de kendine bir atölye kurdu. Ayn› y›l gelifltirdi¤i elektrikli bir oy kay›t makinesinin patentini ald›. Ayg›t çok ilgi toplam›fl ama kimse taraf›ndan sat›n al›nmam›flt›. Edison'un flans›, New York alt›n borsas›n›n düzenlenmesinde kullan›lan telgraf›n bozulmas›yla döndü. Borsa yetkililerinin istemi üzerine ayg›t› ustaca tamir eden Edison, “Western Union Telegraph Company”den telgrafl› kay›t ayg›tlar›n› gelifltirme önerisi ald›. Bunun üzerine bir arkadafl›yla birlikte yeni bir flirket kurdu. Satt›¤› patentlerle k›sa sürede önemli denebilecek bir servet edindi. Bu parayla bir imalathane kurarak telgraf ayg›tlar› üretmeye bafllad›. Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araflt›rma laboratuvar› kurdu. Tüm zaman›n› yeni bulufllar yapmaya ay›rd›. Gerek buras›, gerekse sonradan çok daha büyük olarak tasarlay›p infla ettirdi¤i Edison laboratuvarlar› her zaman bir bulufl fabrikas› olarak çal›flt›. Edison’un buluflçulu¤undan baflka önemli bir yönü de, bugünkü modern araflt›rma ve gelifltirme kavram›n› baflar›yla uygulamas›yd›. Edison, bulufl sürecinin bir düzen içinde gerçeklefltirilebilece¤ini düflünüyordu ve bunu baflar›yla uygulam›flt›. Laboratuvarlarda her gün yeni bir bulufl yapmak neredeyse s›radan bir hale gelmiflti. Edison’un elektrik ampulü, ses kay›t ayg›t›, gramofon gibi yüzlerce önemli buluflu var. Ancak as›l büyük miras›, kurdu¤u laboratuvarlar ve bafllatt›¤› ar-ge (araflt›rmagelifltirme) çal›flmalar›d›r. Edison ve arkadafllar›, laboratuvarlar›nda ayn› anda 40 ayr› proje üzerinde çal›fl›yorlard›. Hatta Edison, bu çal›flmalar›ndan o kadar emindi ki, her on günde bir küçük, her alt› ayda bir de önemli bir bulufl gerçeklefltireceklerini aç›klam›flt›. Ömrü boyunca da bu sözünde hakl› oldu¤unu gösterdi. Edison’un gelifltirdi¤i do¤ru ak›m, elektrik ampulü gibi bulufllar, kentlerin çehresini de¤ifltirmiflti. Sokaklar art›k geceleri elektrik ampulleriyle ayd›nlat›l›yordu. Ünlü buluflçu 1831 y›l›nda öldü¤ünde tüm New York kenti, an›s›na ›fl›klar›n› bir dakika süreyle söndürmüfltü. ‹ki kez evlenen Edison’un alt› çocu¤u vard›. Edison, bulufllar› kadar, bir di¤er ünlü buluflçu olan Nicola Tesla’yla yaflad›¤› rekabetle de hat›rlan›yor. Bir dönem birlikte çal›flan Edison ve Tesla sonralar› anlaflmazl›¤a düflmüfl, Edison’un do¤ru ak›m›na karfl› Tesla alternatif ak›m› gelifltirmiflti. Edison, bulufllar›yla dünya tarihinde gelmifl geçmifl en önemli insanlardan biri say›l›yor. Bilimin ilerlemesine yapt›¤› katk›larla bugün kulland›¤›m›z birçok fleyin temelini de att›. Onu, modern dünyay› biçimlendiren insan olarak tan›mlamak bu ba¤lamda hiç de yanl›fl olmaz. Gökhan Tok http://en.wikipedia.org/wiki/Ada_Lovelace http://www.sdsc.edu/ScienceWomen/lovelace.html
  • 8. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Roketlerin Babas› Robert H. Goddard Roket dendi¤inde akl›n›za ne geliyor? Ay’a ya da uzay›n derinliklerine astronotlar› ya da uzay mekiklerini tafl›yan araçlar›n roketler oldu¤unu biliyorsunuzdur. Uzaya aç›lmaya bafllayan insanl›¤›n çal›flmalar›nda roketlerin önemi büyük. Ne var ki ilk roketlerin asl›nda yüzlerce yafl›nda oldu¤unu hat›rlatmal›y›z. Elbette bunlar yaln›zca e¤lence amac›yla kullan›lan, özel günlerde atefllenen havi fifleklerden baflka bir fley de¤illerdi. ‹lk olarak Çin’de barutun kullan›lmaya bafllamas›n›n ard›ndan ortaya ç›kan havai fifleklerin, insanl›¤› uzaya tafl›yan roketlere dönüflmesinin ard›ndaki isimse ABD’li Robert Hutchings Goddard. Ünlü bilimci, s›v› yak›tla çal›flan ve uçuflu kontrol edilebilen ilk roketleri yapan insand›. Goddard, 1882’de Massachusetts’in Worcester kentinde do¤du. Küçük yafltan beri bilime ve bilimkurguya merakl›yd›. Nahum Park ve Fanny Louise Goddard’›n tek çocu¤uydu. 1880’ler ABD’nin elektrikle tan›flt›¤› y›llard›. Bu dönemde babas›, küçük Robert’a yün hal›lar›n üzerinde statik (durgun) elektri¤in ne oldu¤unu göstermiflti. Bu, onda bilime ve deney yapmaya karfl› büyük bir ilgi uyand›rm›fl- t›. ‹lerleyen y›llarda bilimsel merak›n› ateflleyen bir di¤er olaysa ünlü yazar H. G. Wells’in Mars ve Marsl›larla ilgili öyküleriydi. Genç Goddard, zaman›n› Mars’a gitmenin mümkün olup olamayaca¤›n› düflünerek geçiriyordu. On yedi yafl›nda dallar›n› budamak için t›rmand›¤› a¤ac›n tepesinde Mars’› izlerken ilk uzay düfllerini kurmaya bafllam›flt›. Bu olaydan sonra konu onda bir tutku haline geldi. Ki-
  • 9. raz a¤ac›n›n tepesinde, Mars’a yükselebilecek bir a¤aç yapabilmenin ne müthifl bir olay olabilece¤ini düflünmüfltü. Dald›¤› düfller öylesine güçlüydü ki, daha sonralar› an›lar›nda flöyle yazm›flt›: “A¤açtan indi¤imde bambaflka bir çocuktum.” Robert Goddard, gençli¤inde geçirdi¤i akci¤er veremi nedeniyle ö¤renimine bir süre ara vermifl, daha sonra1908 y›l›nda Worcester Politeknik Enstitüsü’nden fizik diplomas› alm›flt›. Bir uzay arac›n›n yap›labilmesi için fizik ve matematik kurallar›ndan yararlanmak gerekti¤ini düflünmeye bafllam›flt›. Goddard, art›k belli bir a¤›rl›¤›n yerden yukar› do¤ru yükseltilebilmesi için gerekli patlay›c› güçten, oksijen roketlerine ve uzak gezegenlerin foto¤raflar›n› çekecek kameralarda Günefl enerjisinden yararlan›lmas›na dek birçok ilginç konuya e¤ilmiflti. 1911’de doktoras›n› tamamlad›ktan sonra fizik dersleri vermeye ve roket deneyleri yapmaya bafllam›flt›. ‹lkel roketler, barut gibi kat› yak›t kullan›yordu. Goddard’sa yapt›¤› deneylerde baflar›l› olmufl ve 1914 y›l›nda ilk s›v› yak›tl› ve tepkili roketin patentini alm›flt›. 1916 y›l›nda bir enstitünün ba¤›fl›yla, Goddard düfllerini gerçeklefltirmek üzere küçük deneme roketleri yapmaya bafllad›. ‹nsano¤lu yüzlerce y›ld›r roket yapmaya çal›flm›flt›, ama son y›llara dek temel ilkeler hiçbir flekilde de¤ifltirilmemiflti. ‹çi bofl bir çubu¤a doldurulan barut atefllendi¤inde, s›cak gazlar bir a¤›zdan d›flar› f›flk›r›yordu. Goddard özel gazlar kullanarak bu ateflleme olay›nda önemli bir de¤ifliklik gerçeklefltirdi. Deneyler k›sa zamanda propan ve oksijen gibi s›v› gazlar›n daha uygun olaca¤› sonucunu vermifl- Goddard, baflar›yla uçurdu¤u ilk roketlerden birinin bafl›nda. ti. Kuramsal olarak da, bu tür gazlar›n daha çok f›rlatma gücü oldu¤u biliniyordu. Ayr›ca, f›rlatma gücü istenildi¤i biçimde kontrol alt›nda tutulabilir ya da gerekirse kapat›labilirdi. Ama di¤er roketler, bir kez atefllendikten sonra tükenene dek yan›yordu. 1923 y›l›nda Goddard en geliflmifl roketini tamamlad›. Bir örümcek a¤› izlenimini veren roket, yanma bölmesi ve öndeki yak›t tanklar›n›n konik bir kapakla korundu¤u biçimiyle bugünkü roketlere benziyordu.16 Mart 1926 günü 2,5 dakikada 56 m kateden roket, s›v› yak›tla uçan ilk örnek olarak tarihe geçti. ‹lerleyen y›llarda ünlü pilot Charles Lindbergh’in de deste¤iyle çal›flmalar›n› sürdüren Goddard 1930 y›l›nda Roswell kentinde bir laboratuvar kurdu. 1935 y›l›nda s›v› yak›tla çal›flan sesten h›zl› bir roket gelifltirdi. Bunun yan›nda roketlere dümen ekleyerek yönlendirilmelerini, “çok katl› roketler” projesiyle de roketlerin daha uza¤a ve daha yükse¤e ulaflmalar›n› sa¤lad›. Robert Goddard, 10 A¤ustos 1945’te yaflama gözlerini yumdu¤unda insanl›¤›n roketler yard›m›yla uzaya ç›kt›¤›n›, çok merak etti¤i Mars gezegenine uzay araçlar› gönderdi¤ini görmemiflti. Biliminsanlar›, onun yolundan yürüdüler ve roketler günümüzdeki halini ald›. Gökhan Tok Goddard’›n roketler üzerine çal›flmalar yapmas›n›n ard›ndaki itici güç, Dünya’dan Mars’a gitme hayaliydi. http://inventors.about.com/library/inventors/blgoddard.htm http://www.nasa.gov/centers/goddard/about/dr_goddard.html
  • 10. bilimadamiagustos 8/10/05 4:01 PM Page 36 Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR T›p Dünyas›n›n Devlerinden Biri Paul E hr lich Yüzy›llar boyunca bulafl›c› hastal›klar insanl›¤›n en büyük sorunlar›ndan biri oldu. ‹nsanl›k, bu büyük sorunla ancak 18. yüzy›lda bafledebilmeye bafllad›. Çünkü bu dönemde laboratuvar yöntemlerinde ve kullan›lan araçlarda önemli geliflmeler oldu. Her fleyden önemlisi de, bulafl›c› hastal›klarla ilgili eski düflünceler, yerlerini “bakteriyoloji” adl› bilim dal›na b›rakt›. Bakterileri ve neden olduklar› hastal›klar› inceleyen bu bilim dal›nda pek çok biliminsan› çal›flt›. Her biri, çok önemli geliflmelere imza atan bu kiflilerden biri de Paul Ehrlich’ti (erlih okunur). Ehrlich, birçok hastal›¤›n tan› ve tedavisine kap› açan araflt›rmalar yapt›. Araflt›rmalar›, biyoloji, kimya ve t›bb› birlefltirici nitelikte olmas› nedeniyle önemliydi. Ayr›ca hastal›klar›n kimyasal mekanizmalar›na odaklanan tedavi yaklafl›m›n› ilk ortaya atan kifli de o oldu. Alman bakteriyolog Paul Ehrlich, 1854 y›l›nda Prusya, Silezya’da do¤du. Sanayici bir ailenin o¤luydu. Daha çocukken t›bba merakl›yd›. Yaflam› boyunca hep bu merak›n›n peflinden gitti ve ilk olarak Leipzig Üniversitesi’nde t›p okudu. Henüz bir t›p ö¤rencisiyken yabanc› maddelerin vücuttaki da¤›l›m› konusunu inceledi. Mikroskopta doku incelemeyi kolaylaflt›ran doku boyama yöntemleri de özel ilgi alan›yd›. Belki de bu ilgisini ünlü bir bakteriyolog olan annesinin ye¤eni Karl Weigert’e
  • 11. bilimadamiagustos 8/10/05 4:01 PM Page 37 borçluydu. 1883 y›l›nda Hedwig Pinkus’la evlendi. Bu evlilikten iki k›z› oldu. Ehrlich’in, üniversite ö¤rencisiyken yapt›¤› çal›fl›n› Paul Ehrlich, in araflt›rmalar malar gelecekte, Paul Ehrlich’ frengi tedavisi roskop yapt›¤› mik onun Berlin’deki konusundaki ünlü Charité Hastaçal›flmalar›n› nesi’ne araflt›rmac› olarak davet edilmesini sa¤laSachahiro d›. Ard›ndan Robert Koch’un daha önceden bulHata adl› mufl oldu¤u ve vereme yol açan bakterinin incearaflt›rmac›yla lenmesini sa¤layan yeni bir boyama yöntemi geliflbirlikte sürdürdü (üstte). Bu hastal›¤›n ilk etkili tirdi. Verem hastal›¤› tan›s›n›n koyulabilmesini sa¤tedavisini birlikte gelifltirdiler. layan bu yöntem t›p tarihinin en önemli geliflmelerinden biri oldu. Bunun d›fl›nda tifo gibi pek çok hastal›¤›n tan›s›nda kolayl›k sa¤layan yöntemler rumlar pek ifle yaram›yordu. Bunu fark eden Ehrde buldu. Sinir sistemi hastal›klar›nda metilen mavilich, yeni maddeleri birlefltirerek bunlar› tedavide si adl› bilefli¤in kullan›labilece¤ini gösterdi. Ayr›ca kullanma yoluna gitti. Amac›, insan ve hayvanlara atefl kontrolü ve birtak›m göz hastal›klar›n›n tedavizarar vermeden, vücutlar›ndaki mikroplar› bu kimsi konusunda da yararl› çal›flmalar yapt›. yasal maddelerle öldürmekti. ‹lk çal›flmalar› baflar›Ehrlich’in yaflam›ndaki en büyük terslik, vereme s›zl›kla sonuçlanm›fl olsa da y›lmad›. Bu sayede çok yakalanmas› oldu. ‹ki y›l M›s›r’da kald›ktan sonra iyiiyi bir çal›flma grubu kurdu. Bu çal›flma grubuyla leflti ve küçük bir laboratuvar kurdu. Bir süre sonra birlikte cinsel yolla bulaflan frengi hastal›¤›n›n ilk etRobert Koch yönetimindeki Bulafl›c› Hastal›klar Enskili ilac› olan “salvarsan”› buldu. Böylece hastal›klatitüsü’nde çal›flmaya bafllad› ve ba¤›fl›kl›k konusunr›n kimyasal mekanizmalar›n› temel alan tedavisi da önemli çal›flmalar gerçeklefltirdi. Bu dönem yaklafl›m›n›n da öncülü¤ünü yapt›. Ehrlich, bu kimiçinde, “yan zincir” ad› verilen bir kuram gelifltirdi. yasal maddeleri birer “sihirli mermi” olarak görüyorBu kuram, henüz bir üniversite ö¤rencisiyken yapt›du. ¤› çal›flmalar› temel al›yordu. Kurama göre, hasta1915’te yaflama veda eden Ehrlich’in çal›flmal›k etkenlerini öldürebilen, ancak vücuda zarar verlar›, ba¤›fl›kl›k, kan ve kimyasal tedavi alanlar›nda meyen belirli kimyasal antikorlar yapay olarak üreöncü niteli¤i tafl›d›. T›pk› Robert Koch ve Louis Pastilebilirdi. Ehrlich, difteri hastal›¤›na karfl› bir antitokteur gibi bakteriyoloji alan›n›n geliflmesine önemli sin gelifltirmifl olan Emil von Behkatk›lar› oldu. Ayr›ca ba¤›fl›kl›k alan›ndaki ring’le tan›flt›. Bu iki araflt›rmac› araflt›rmalar› nedeniyle 1908 güçlerini birlefltirdiler ve difteri hasy›l›nda, çal›flma arkadafl› ‹lya tal›¤›n›n iyilefltirilmesini sa¤layan bir ‹liç Meçnikov’la birlikte Noserum gelifltirdiler. Daha sonra bel Fizyoloji ve T›p Ödülü’nü aralar› bozulmufl olsa da onlar›n ald›. bu çal›flmalar› sayesinde difterinin tedavisinde çok önemli bir ad›m Zuhal Özer at›lm›fl oldu. Ehrlich, 1899 y›l›nda kurulan Kaynaklar: http://nobelprize.org/nobel_prizes/mediKraliyet Deneysel Tedavi Enstitücine/laureates/1908/ehrlich-bio.html http://www.chemistryexplained.com/Disü’nün yöneticisi oldu. Kimi bulaFa/Ehrlich-Paul.html www.uab.edu/reynolds/MajMedFigs/Ehrfl›c› hastal›klar›n tedavisinde selich.htm Paul Ehrlich, çal›flma odas ›nda
  • 12. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. Einstein’›n Evreni (1879-1955) Evreni bir bulmaca olarak gören Einstein, onun gizemlerini çözmeye çal›flmaktan büyük keyif al›rd›. Bu nedenle, kuramlar›, en basitinden en karmafl›¤›na, evrenle ilgili temel sorular› aç›kl›yordu. Bu kuramlar› gelifltirmek için gereksinim duydu¤u tek fley, en de¤erli arac› olan düfl gücüydü. Kendisi de, düfl gücünün bilgiden daha önemli oldu¤unu, çünkü bilginin s›n›rlar› oldu¤unu söylerdi. Einstein, 20. yüzy›l›n bafllar›nda gelifltirdi¤i kuramlarla kütle ve enerjinin eflde¤erlili¤ini kan›tlam›fl; uzay, zaman ve kütleçekimi üzerine tümüyle yeni düflünme yollar› önermiflti. Özellikle görelilik kuramlar›, Newton’dan sonra fizik alan›nda yeni bir 盤›r açm›flt›. “Görelilik” dendi¤inde, nesneleri göreli yapan fleyin, farkl› görüfl aç›lar› oldu¤u anlat›lmak istenir. Örne¤in, uza¤›m›zdaki nesneler bize olduklar›ndan daha küçük görünürler. Bu, o nesnelerin ölçülerinin göreli olmas›ndan kaynaklan›r. Nesnenin bulundu¤u noktadaysa, nesne, her zaman oldu¤u ölçülerdedir. Einstein, farkl› noktalardan bak›ld›¤›nda zaman, uzay ve kütlenin ayn› kalmas›n›n olanaks›z oldu¤unu gördü. Einstein’›n görelilik kuramlar›n› anlamak için, ilk olarak Isaac Newton’un zaman›na geri dönelim. Newton, (1642-1727) evrensel çekim yasas›n› keflfetmifl, a¤›rl›k dedi¤imiz fleyle gökcisimleri aras›ndaki çekimin ayn› fley oldu¤unu ileri sürmüfltü. Newton’a göre zaman, uzay ve kütlenin de¤iflmemesi gerekiyordu. Einstein, bunlar›n gerçekten de¤iflmez olup olmad›¤›n› sorgulamakla ifle bafllad›. Newton’un kütleçekim yasas›n›n ço¤u zaman geçerli olsa da, çok büyük ve çok uzak cisimler için geçerli olmad›¤›n› farketti. 1905’te özel görelilik kuram›n› anlatan makalesinin yay›mland›¤› dönemde, ›fl›¤›n elektromanyetik bir dalga özelli¤i tafl›d›¤› ve boflluktaki h›z›n›n da saniyede yaklafl›k 300.000 km oldu¤u görüflü kabul ediliyordu. Ancak, bu dalgalar›n bofllukta ilerleyebilmesini sa¤layan ve madde d›fl›ndaki tüm bofllu¤u dolduran “esir” ya da “eter” adl› a¤›rl›ks›z, esnek bir ortam›n var oldu¤u düflünülüyordu. Esirin varl›¤›n› kan›tlamak için yap›lan tüm çal›flmalarsa olumsuz sonuç veriyordu. Newton’un hareket yasalar›na göre, ›fl›¤›n h›z› gözlemcinin hareketine ba¤l›yd›. Oysa Einstein’›n önermelerine göre, fizik kurallar›, h›z› sabit olan tüm gözlemciler için ayn›yd›. Ifl›¤›n boflluktaki h›z›ysa, tüm gözlemcilerin hareketinden ve ›fl›¤›n kayna¤›ndan ba¤›ms›zd› ve her zaman sabitti. Bu, ›fl›¤›n her zaman ayn› h›zda gitmeye devam edece¤i anlam›na gelir. Einstein, özel görelilik kuram›nda, zaman ve uzay›n da göreli oldu¤undan söz etmiflti. Yani, zaman› ve uzay› alg›lamam›z, di¤er gözlemcilere göre hareket durumumuza ba¤l›d›r. Bu durumda Newton’un uzay ve zaman› de¤iflmez olarak gösteren
  • 13. görüflleri geçerlili¤ini kaybetti. Deneyle ve gözlemle saptanmam›fl “esir” gibi kavramlarsa terkedildi. Einstein’dan önce enerjinin kütleyle iliflkili oldu¤u düflünülmemiflti. Einstein, çok yüksek h›zlarda hareket eden nesnelerin enerji kazand›¤›n› belirledi. Bu flekilde madde ve enerjinin birbiriyle iliflkili oldu¤unu, hatta birbirine eflit oldu¤unu söyledi. Bu eflitli¤i de ünlü E=mc2 denklemiyle ifade etti. Burada E enerjiyi, m kütleyi, c ›fl›k h›z›n› gösteriyordu. Buna göre, bir cismin h›z› artt›kça kütlesinin artmas›n›n nedeni, o nesnenin kazand›¤› enerjiydi. Her enerjinin bir kütlesi vard› ve kütle ya da madde bir enerji biçimiydi. Bu nedenle de kütle ve enerji, ayn› fleyin iki de¤iflik biçimde ortaya ç›k›fl›n› simgeleyen eflde¤erde iki kavramd›. Özel görelilik kuram›, kütleçekiminin yoklu¤unda hareket eden cisimlerle s›n›rl›yd›. Einstein, kütleçekiminin de hesaba kat›ld›¤› genel görelilik kuram›n›, 11 y›ll›k bir çal›flman›n ard›ndan 1916’da aç›klad›. Gözlemcilerin birbirine göre sabit olmay›p, de¤iflen h›zlarda hareket ettikleri durumda ortaya ç›kan olaylar› araflt›rm›flt›. Bu kurama göre kütleçekimi, Newton’un söyledi¤i gibi, iki madde aras›ndaki çekim kuvveti de¤ildi. Uzay-zaman›n e¤rili¤inin bir sonucuydu. Einstein, uzay›n yükseklik, en ve derinlikten oluflan üç boyutuna dördüncü bir boyut olan zaman boyutunu eklemifl ve bu boyuta uzay-zaman boyutu ad›n› vermiflti. Uzay-zaman boyutunu daha iyi anlamak için, bize en yak›n y›ld›zlardan biri olan Sirius'a bakt›¤›m›z› düflünün. Sirius, Günefl Sistemi’ne yaklafl›k 8,5 ›fl›k y›l› uzakl›ktad›r. Bu, o y›ld›zdan ç›kan bir ›fl›k ›fl›n›n›n gözümüze ancak 8,5 y›l sonra ulaflabildi¤i anlam›na gelir. Yani bu y›ld›za bakt›¤›m›zda, onun 8,5 y›l önceki halini görürüz. Bu durumda uzay ve zaman›n ayr› ayr› düflünülmemesi gereken kavramlar oldu¤u düflünülür. Çünkü, gökyüzünü incelerken, asl›nda evrenin geçmiflini görürüz. ‹flte, birbirinden ayr› olarak düflünmedi¤imiz, en, boy, yükseklik ve zamandan oluflan bu dört boyutlu anlay›fla uzayzaman denir. Kütleçekiminin, uzay-zaman›n biçiminin bir sonucu oldu¤unu söylemifltik. Çünkü, büyük cisimler uzayzamanda çukurlar oluflturarak onun biçimini bozar. Bu durumda, ortamdaki di¤er cisimler, uzayzamanda oluflan çukura do¤ru düflme e¤ilimi gösterirler. A¤›r bir topu ince sünger bir yata¤›n üzerine koydu¤unuzda, topun yata¤a gömüldü¤ünü görürsünüz. Daha hafif ve küçük bir topu yata¤›n kenar›ndan yuvarlad›¤›n›zda, küçük top büyük topa do¤ru gider. T›pk› uzayda, küçük nesnelerin büyük nesnelere do¤ru gitti¤i gibi. Madde, uzay-zaman›n e¤rilmesine neden olur. Uzay-zaman da maddenin hareketini belirler. Bu kuram, kütleçekiminin bir kuvvet de¤il, uzayzamanda, bir kütlenin etkisiyle oluflan e¤rilmifl bir alan oldu¤unu öngörür. Bu nedenle, büyük kütlelerin yak›n›ndan geçen ›fl›k ›fl›nlar›n›n do¤rultusunda da bir sapma oluflur. Bu e¤im ayr›ca, zamana da etki eder. Di¤er bir deyiflle çekim kuvveti zaman› yavafllat›r. Uzayda, e¤im ne kadar fazlaysa o bölgede zaman da o ölçüde yavafl ifller. Genel görelilik kuram›n›n do¤rulu¤u, yine Einstein’›n önerdi¤i gibi, 1919’da yap›lan bir Günefl tutulmas› gözlemiyle kan›tland›. Bu tutulma s›ras›nda, uzaydaki konumu önceden bilinen bir y›ld›z gözlenmiflti. Y›ld›z›n ›fl›¤›nda, Günefl’in yan›ndan geçerken bir sapma oldu¤u aç›kça görünüyordu. Sonuç mu? 20. yüzy›l›n dehas› Einstein oldu. Einstein’dan pay›m›za düflen, onun da dedi¤i gibi, merak duygumuzu bask›lamamak ve sorgulamaktan vazgeçmemek olmal›. Onun “Hiç hata yapmam›fl bir kimse, hiç yeni bir fley denememifl bir kimsedir” sözüne kulak vermek, belki de en iyisi. Kaynaklar http://www.wesleyan.edu/synthesis/culturecubed/haas/maintemp.htm http://www.physics.fsu.edu/Courses/Spring98/AST3033/ Relativity/GeneralRelativity.htm n n n n n n n Meltem Y. Coflkun
  • 14. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. Pasteur’ün Afl›lar› (1822-1895) Pasteur, yaflam›n› sanayi, tar›m ve t›p dünyas›n›n sorunlar›n› çözmeye adam›fl bir bilimadam›yd›. Çal›flmalar› stereokimya, mikrobiyoloji, bakteriyoloji, viroloji, immünoloji ve moleküler biyoloji gibi çeflitli bilim dallar›n›n do¤mas›n› sa¤lam›flt›. Hastal›klara mikroplar›n neden oldu¤unu farketmesi, t›p dünyas›nda devrim yaratm›flt›. Gelifltirdi¤i pastörizasyon ve ba¤›fl›kl›k kazand›rma, yani afl›lama yöntemlerindense tüm dünya hâlâ yararlan›yor. Fransa’da Dole’da do¤an Louis Pasteur (Lui Pastör okunur), küçük bir kasaba olan Arbois’de büyür. ‹lkö¤retim ça¤lar›nda pek de parlak bir ö¤renci de¤ildir. Bu dönemde daha çok bal›k tutmay› ve resim yapmay› tercih eder. Özellikle lise döneminde yapt›¤› resimlerin çok profesyonelce oldu¤u söylenir. Kimbilir bilime yönelmeseydi, belki de onu ünlü bir ressam olarak tan›yacakt›k. Ancak, Pasteur kimya ve di¤er bilim dallar›na artan ilgisi sonucu, o zamanlar Fransa’n›n en sayg›n okulu olan Yüksek Ö¤retmen Okulu’na gider. Buras› bilim ve edebiyatta üniversite kariyeri yapmak isteyen yetenekli ö¤rencileri yetifltiren bir okuldur. Pasteur, burada araflt›rmalar›na bafllar ve kristaller üzerinde uzmanlafl›r. K›sa sürede profesörlü¤e yükselir. 1854’te de Lille Üniversitesi’nde yeni kurulan Fen Fakültesi’nin dekan› olur. Bu arada Marie Laurent’la evlenir. Befl çocu¤u olur. Ancak çocuklar›ndan üçünü tifo yüzünden kaybeder. Belki de bu yüzden Pasteur kendini, insanlar› hastal›klardan korumaya adar. Fen Fakültesi Dekanl›¤› döneminde mayalanma (fermentasyon) üzerine araflt›rmalara bafllar. Amac›, bölgenin flarap, bira ve sirke üreten sanayicilerinin karfl›laflt›¤› sorunlar› çözmektir. Sanayiciler, flekerin mayayla alkole dönüfltürülmesi s›ras›nda ürünlerinin bozulmas›ndan flikayetçidir. Pasteur, ürünleri ekfli yapan laktik asit ya da asetik asit gibi istenmeyen maddelerin oluflumunun bakteri gibi canl›lar›n varl›¤›ndan kaynakland›¤›n› anlar. Mayalanman›n, o y›llarda san›ld›¤› gibi basit bir kimyasal tepkime olmad›¤›n›, canl›lar›n gerçeklefltirdi¤i bir olay oldu¤unu kan›tlar. Mayalanma, çürüme, enfeksiyon (bulaflma) ve ekflimeye hep canl› mikroorganizmalar›n neden oldu¤unu keflfeder. Ayr›ca mayalanman›n, ortamda hava bulundu¤unda h›zland›¤›n› da saptar. Böylece besinlerin mikroplar›n kendili¤inden türemesiyle de¤il, havada bulunan ve kokuflmaya neden olan mikroplarla karfl›laflt›¤›nda bozuldu¤unu düflünür. K›sa bir süre sonra da devrim yaratan “mikrop kuram›”n› aç›klar. Pasteur, o güne kadar bilimadamlar›n›n destekledi¤i ve mikroorganizmalar›n kendili¤inden türedi¤i varsay›m›na dayanan kuram›n do¤rulu¤unu araflt›r›r. Sonuçta, mikroplar›n yoktan var olamayaca¤›n›, her
  • 15. canl›n›n yaln›zca baflka bir canl›dan türeyebilece¤ini öne sürer ve bunu kan›tlar. Mikrop kuram›, genifl ölçekli bira mayalama, flarap yap›m›, pastörizasyon ve mikroplar›n yay›lma olas›l›¤›n› azaltmak için antiseptik kullan›m› gibi çok say›da uygulaman›n temelini oluflturur. Ayr›ca Pasteur bu kuramla bulafl›c› hastal›klara havada bulunan mikroplar›n neden oldu¤unu keflfeder. Pasteur’ün bu bulgular›, çeflitli bilimadamlar›n›nkilere ters düfler. Mikroplar›n hastal›klarda oynad›¤› rolün ikinci dereceden ve önemsiz oldu¤u ileri sürülür. Küçücük canl›lar›n çok daha büyük olanlara zarar verebilmesi düflüncesi pek çok insana gülünç gelir. Tart›flmalar, Pasteur’ün hakl› oldu¤unun kabulüyle, 1870’lerde kesin olarak son bulur. Pasteur daha sonra, bu ürünlerin bozulmas›na yol açan mikroorganizmalar›n ›s› yoluyla yok edilmesine dayal› pastörizasyon yöntemini gelifltirir. Alkol üretiminin ilk aflamas›nda kullan›lan flekerli çözelti yüksek s›cakl›klarda ›s›t›ld›¤›nda, bozulmaya neden olan bakteriler ölmektedir. Pasteur, bu yöntemi süt baflta olmak üzere baflka ürünlerde de kullanmak için geniflletir. Mikroplar› öldüren s›cakl›k sütün kaynama noktas›n›n alt›ndad›r. Oysa süt, pastörizasyon yerine kaynat›l›rsa içindeki yararl› baz› maddeler de kaybolur. Is›tma süresi ve s›cakl›¤› spor oluflturmayan hastal›k yap›c› mikroorganizmalar aras›nda ›s›ya karfl› en dayan›kl› olan verem etkeni bakteriye göre ayarlan›r. Pastörizasyon yöntemi, mikroorganizmalar› öldürürken, yiyeceklerin bozulmadan korunmas›n› ve tafl›nmas›n› sa¤lar, hastal›klar›n yay›lmas›n› önler. 1865’te Pasteur’e ipekböce¤i hastal›klar›n› araflt›rma görevi verilir. Ülkenin yüksek orandaki ipek üretimi, pebrin (karabatan) olarak bilinen bir ipekböce¤i hastal›¤› yüzünden azalm›fl, hastal›k salg›n boyutuna gelmifltir. Üç y›l sonra, Pasteur bu hastal›klar›n etkeni olan iki farkl› bakteriyi tan›mlayarak, ipekböceklerini bunlardan koruman›n yollar›n› aç›klar. Hastal›¤a, ipekböceklerinde, güvelerde ve yumurtalarda bulunan belli mikroskopik canl›lar›n neden oldu¤undan kuflkulan›r. Daha sonra, pebrin hastal›¤›n›n bulafl›c› oldu¤unu da kan›tlar. Bu nedenle çözüm, hasta olmayan yumurtalar›n seçilmesidir. Bu seçme yöntemini benimseyen ipek sanayii batmaktan kurtulur. Pasteur, daha sonra flarbon hastal›¤›n› araflt›rmaya bafllar. Bu, genelde s›¤›rlarda görülen öldürücü bir hastal›kt›r. Pasteur, bu hastal›¤a bir bakterinin neden oldu¤unu kan›tlar. Tedavisi için çal›flmalar yaparken de, ba¤›fl›kl›k kazand›rma / afl›lama kavram›n› keflfeder. Bir mikroorganizman›n zay›flat›lm›fl formunu, ayn› mikroorganizman›n daha kuvvetli olan öldürücü formlar›na karfl› ba¤›fl›kl›k kazanmak amac›yla kullan›r. Böylece, zay›flat›lm›fl mikroorganizmalarla afl›lanan hayvanlar, ölümcül hastal›klardan korunabilirler. S›ra kuduz hastal›¤›na gelir. Kuduz afl›s› Pasteur’ün en bilinen çal›flmas›d›r. Hastal›¤a yakalanm›fl hayvanlar›n tükürükleriyle yapt›¤› deneylerden sonra, hastal›¤›n vücutta bir duraklama devresi geçirdi¤ini farkeder. Bu bulgu, enfeksiyon sonras› tedavi çal›flmalar›n› h›zland›r›r. Ayr›ca, kuduzun o günün mikroskoplar› alt›nda görünemeyecek kadar küçük virüslerle bulaflt›¤›n› da keflfeder. Bu defa da hasta hayvanlar›n dokular›yla çal›flarak virüsün afl› için kullan›labilecek zay›f formunu elde etmeyi baflar›r. 1885’te kuduz bir köpe¤in ›s›rd›¤› bir çocu¤u bu yeni yöntemiyle tedavi eder. Kuduz virüsüyle afl›lanan çocuk 10 gün süren tedavinin sonunda iyileflerek sa¤l›¤›na kavuflur. Pasteur, septisemi, kolera, difteri, tavuk koleras›, tüberküloz, çiçek gibi çeflitli hastal›klar›n nedeni ve bunlar›n afl›larla önlenmesi üzerinde çal›flmaya devam eder. Kuduzla ilgili çal›flmalar›n›ysa 1888’de sonuçland›r›r. Ayn› y›l, hastal›¤›n tedavisi amac›yla Paris’te özel bir enstitü kurulur. Pasteur Enstitüsü ad›n› alan bu yeri, ölene kadar kendi yönetir. Hâlâ etkinliklerini sürdürmekte olan bu enstitü, enfeksiyon hastal›klar› ve mikroorganizmalarla ilgili di¤er konularda çal›flmalar yapan dünyadaki en önemli merkezlerden biridir. Kaynaklar http://inventors.about.com/library/inventors/blpasteur.htm http://homepage.oanet.com/jaywhy/pasteur.htm http://www.louisville.edu/library/ekstrom/special/ pasteur/cohn.html n n n n n n n Meltem Y. Coflkun
  • 16. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. Goodall’un fiempanzeleri 1960 yaz›nda 26 yafl›ndaki Jane Goodall, bölgedeki flempanzeleri incelemek üzere Do¤u Afrika’daki Tanganika Gölü k›y›lar›na gider. Bir kad›n›n Afrika ormanlar›n›n vahfli do¤as›na gidifli al›fl›lmad›k bir fleydir. Ancak, Goodall, çocukluk düfllerinin gerçekleflmesi anlam›na gelen bu yolculuk sonucunda, herkesin düflündü¤ünden çok daha fazla baflar› gösterir. Bölgede hâlâ sürmekte olan çal›flmalarla Goodall, dünyan›n en ünlü primatologlar› aras›na girer. Kenya’da bir müzede çal›flmaya bafllar. Daha sonra da Leakey’le, Jane’in Tanganika Gölü k›y›lar›ndaki flempanzeler üzerinde çal›flma yap›p yapamayaca¤› üzerine görüflmeye bafllarlar. Ancak ‹ngiliz yetkililer genç bir kad›n›n Afrika’da vahfli hayvanlar aras›nda yaflamas› düflüncesine karfl› ç›kar. Jane’in annesi Vanne, ilk üç ay boyunca k›z›na efllik edebilece¤ini söyleyince durumu kabul ederler. Jane Goodall, 1934 y›l›nda Londra’da do¤ar. Hayvanlara olan büyük ilgisi daha çok küçükken kendini gösterir. Bir biliminsan› gibi, onlar›n dünyas›n› gözler, keflfetmeye çal›fl›r. 10-11 yafllar›na geldi¤inde en büyük düflü, Afrika’ya giderek hayvanlarla birlikte yaflamak olur. Annesinin de deste¤iyle, 23 yafl›na geldi¤inde bu düflünü gerçeklefltirebilmek için ilk ad›m› atar. Bir okul arkadafl›n›n davetiyle Kenya’ya gider. Burada ünlü paleontolog ve antropolog Dr. Louis Leakey’le tan›fl›r. Dr. Leakey, Goodall’u yard›mc›s› yapar. Birlikte fosil arama çal›flmalar› yaparlar. Sonra 1960 Haziran’›nda Jane ve annesi, Tanganika’daki Gombe Ulusal Park›’na var›rlar. Bafllang›çta Gombe’nin flempanzeleriyle çal›flmak Jane için hiç kolay olmaz. Hayvanlar, ondan korkarak kaçarlar. Onlara yaklaflabilmek Jane’in aylar›n› al›r. Kararl›l›kla her gün orman› araflt›r›r. Ço¤u gün bir tepeden dürbünle onlar› gözlemler. Zamanla flempanzeler onun varl›¤›na al›flmaya bafllarlar ve yaklaflmas›na izin verirler. Bir gün iki flempanzenin termit yakalamak amac›yla dallar›n yapraklar›n› soyarak, kendilerine bir tür alet yapt›klar›n› görür. O zamanlar bilimadamlar›, insanlar›n alet yapabilen tek canl› türü oldu¤unu düflünmektedir. Ancak Jane’in gördükleri durumun böyle olmad›¤›n› kan›tlar. Jane, Gombe’deki ilk y›l›nda, genelde bitki ve meyvelerle beslenen, yaln›zca ara s›ra böcek ve küçük
  • 17. kemirgenlere yöneldikleri düflünülen flempanzelerin ayn› zamanda etçil de olduklar›n› da gözlemler. Çünkü flempanzelerin büyük hayvanlar› da avlad›¤›n› görür. Yine ilk y›l, flempanzelerin birbirlerinden farkl› kiflilik özelliklerine sahip olduklar›n› anlar. Ayr›ca flempanzelerle insanlar aras›ndaki benzerlikler de gün ›fl›¤›na ç›kmaya bafllar. Dr. Goodall, Gombe’deki flempenzalere numara yerine ad vererek bilimsel geleneklere karfl› koyar. Hayvanlar›n farkl› kiflilikleri, düflünceleri ve duygular› oldu¤u yönündeki gözlemlerinin geçerlili¤i üzerinde ›srar eder. fiempanzelerin aile iliflkilerinin sa¤laml›¤› üzerine yaz›lar yazar. 1977’de, araflt›rma, e¤itim ve koruma amaçl› Jane Goodall Enstitüsü’nü kurar. Böylece, vahfli flempanzeler üzerinde yap›lan araflt›rmalara sürekli bir kaynak sa¤lanm›fl olur. Enstitü günümüzde flempanzeleri ve onlar›n do¤al ortam›n› koruma çabalar›nda lider durumunda; 70’ten fazla ülkede de e¤itim çal›flmalar›n› sürdürüyor. Jane Goodall’un Kaleminden… Gombe’de gün genelde sabah 6:45’de bafllar. E¤er flempanzelerin uyan›fllar›n› seyredeceksem bir saat önce kalkar›m. Sahildeki evimden ç›k›p flempanzelerin yan›na giderim. Bir gece önceden onlar› nerede b›rakt›ysam oraya t›rman›r, yuvan›n alt›nda oturur ve beklerim. Yavafl yavafl birbiri ard›na uyanmaya bafllarlar. K›sa bir süre otururlar. Daha sonra biraz bafl›bofl gezinir ve beslenmeye bafllarlar. En sevdi¤im günler, bir anneyi ve yavrular›n› akflama kadar izleyerek geçirdi¤im günlerdir. fiempanze, babun (k›sa kuyruklu iri bir maymun türü) ya da di¤er vahfli hayvanlarla çal›flman›n en güzel yan›, sabah uyand›¤›n›zda kendinize flu soruyu sorabilmenizdir: "Bugün ne görece¤im?" D›flar›dayken ö¤le yeme¤ini pek düflünmem. fiempanzelerin yedi¤i yabani meyvelerin ço¤unun tad› berbat olsa da, baz›lar›n›n olgunlar› oldukça lezzetlidir. Çal›lar aras›nda yaflarken gerçekten özledi¤im bir fley yok. Yükseklere t›rmanmak, evden giderek uzaklaflmak ve h›zl› hareket etmek zorunda olmak çok yorucu olabiliyor. Saat 15:00 civar›nda kendimi çok yorgun hissederim. Çünkü günü ço¤unlukla karn›m›n üzerinde geçirmiflimdir. Yerlerde sürüklenirim, saçlar›m çal›lara tak›l›r durur. Ama yine de bu orman benim için yeryüzündeki cennet gibidir. Karanl›k bafllarken flempanzeler yuvalar›na giderler. Yavru flempanzeler anneleriyle ya da dallarda oyun oynar ve hava tümüyle karard›¤›nda annelerinin kollar›na geri dönerler. Onlar uykuya geçti¤inde ben de evime geri dönerim. Gombe, akflamlar› büyülüdür. 19:30’da hava karar›r, ben de Tanganika Gölü’ne atlar›m. Temiz taze su tüm yaralar›m›, a¤r›lar›m› ve yorgunlu¤umu al›r götürür. Daha sonra aç›k atefl üzerinde kendime bir fleyler pifliririm. Gombe’de gündüz zaman› yemek piflirecekseniz uyulmas› gereken ilk kural evin kap›s›n› kapal› tutmakt›r. Çünkü babunlar gelip yeme¤inizi çalarlar. Goodall’un çal›flmalar›, do¤al ortam›ndaki herhangi bir hayvan türü üzerinde yap›lan en uzun çal›flmalar› oluflturuyor. Gombe’deki araflt›rmalar bugün de sürüyor. Ancak bu çal›flmalar›, art›k e¤itimli Tanzanyal› ekipler yap›yor. Goodall’sa, zaman›n›n ço¤unu konferanslar vererek, gençleri kendi dünyalar›nda bir fark yaratmalar› için cesaretlendirerek geçiriyor. O, art›k çok say›da ödülün sahibi ve pek çok kitap ve makalenin yazar› olarak, hem bilimsel çevrelerde hem de toplumda çok sayg› duyulan ve dünya çap›nda üne sahip bir biliminsan›. Ne yaz›k ki art›k Gombe’ye çok seyrek gidebiliyorum ve orada çok az kalabiliyorum. Oradayken yaln›zca ormana do¤ru sessizce yürümek ve flempanzelerle birlikte oturmak ve böylece tekrar enerji kazanmak istiyorum. 1986’dan beri hiçbir yerde üç haftadan daha uzun süre kalmad›m. Sürekli konferanslar, tan›fl›lacak yeni insanlar, resepsiyonlar, bas›n toplant›lar› oluyor. Afrika d›fl›ndaki tipik bir günüm uçaklarda geçiyor. Ç›lg›n gibi destek arayarak, mektuplar› yan›tlayarak ve konferanslara haz›rlanarak. Çocuklardan gelen mektuplar› özellikle yan›tlamaya çal›fl›r›m. ‹fle bir türlü ara veremiyorum. Çünkü bir kez b›rakt›¤›mda akl›ma zincirlerle ba¤lanm›fl ya da laboratuvarlarda incelenen flempanzeler geliyor. Bu, korkunç bir fley. Hiçbir suç ifllemedikleri halde parmakl›klar ard›nda tutulan di¤er flempanzeler gelir sonra akl›ma. Onlar› bir kez gördüyseniz bir daha unutamazs›n›z. Ancak Afrika’n›n ve tüm Dünya’n›n gelece¤i için hâlâ umut var. Zaten umudumuz olmasa tüm yapabilece¤imiz son kaynaklar›m›z› yiyip içmek ve gezegenimizin ölümünü seyretmek olurdu. Yaflayan her fleye karfl› sayg› beslememiz; sab›rs›zl›k ve hoflgörüsüzlü¤ün yerini, anlay›fl, flefkat ve sevgiye b›rakmam›z gerekiyor. n n n n n n n Meltem Yenal Coflkun Kaynak http://www.janegoodall.org Bilim Çocuk 23
  • 18. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. Richter’in Ölçe¤i Ülkemiz ne yaz›k ki depremlerin s›kl›kla yafland›¤› bir bölgede bulunuyor. Bu yüzden eminiz ki ço¤unuz "meydana gelen deprem, Richter ölçe¤ine göre 4,5 büyüklü¤ündeydi" gibi aç›klamalar duymuflsunuzdur. ‹flte, bu say›m›zda depremlerin büyüklü¤ünü hesaplamaya yarayan ölçe¤i gelifltiren Charles Francis Richter’den söz edece¤iz. yerine, deprem kay›t aletlerinin (sismograf) bulundu¤u nokta temel al›n›rm›fl. Bu yüzden gereksinim duyulan fley, depremlerin fliddetinin de¤il, büyüklü¤ünün ölçülmesiymifl. Charles Francis Richter, Nisan 1900’de ABD, Ohio, Hamilton’da bir çiftlikte do¤ar. Daha küçükken annesi ve babas› boflan›r. Annesi "Richter" soyad›n› geri al›r. 1909’da Los Angeles’a tafl›n›rlar. 16 yafl›nda Güney California Üniversitesi’ne girer. Bir y›l sonra Stanford Üniversitesi’ne geçer ve 1920 y›l›nda fizik bölümünden mezun olur. Gökbilim konusunda çal›flmay› planlad›¤› bir dönemde, bir teklif üzerine sismoloji (deprembilim) laboratuvar›nda asistan oluverir. Derken sismoloji, onun dünyas›n›n bir parças› haline gelir. 1952’de profesör olur. 1959-1960 y›llar› d›fl›nda tüm meslek yaflam› California Teknoloji Enstitüsü’nde (Caltech) geçer. Sismolojinin öncü bilimadamlar›ndan olan Charles Richter, 50 y›l› aflk›n bir süre sismoloji ve deprem mühendisli¤i alanlar›nda etkin bir biçimde çal›fl›r. Gelifltirilmesine büyük katk›da bulundu¤u ve kendi soyad›n› tafl›yan deprem ölçe¤iyle dünya çap›nda ün kazan›r. Richter, bu yeni ölçe¤i gelifltirmeden önce genelde "Mercalli fliddet ölçe¤i" ad› verilen bir ölçek kullan›l›rm›fl. Ancak, bu ölçekle depremin büyüklü¤ü de¤il, fliddeti ölçülürmüfl. Ayr›ca, depremin merkezi Depremin gücünü belirlemek için ya büyüklü¤üne ya da fliddetine bak›lmas› gerekiyor. Bu iki kavram genelde birbiriyle kar›flt›r›l›yor. "Büyüklük" deprem s›ras›nda ortaya ç›kan enerjiyle ilgili bir de¤er ve sismograflarda kaydedilen deprem dalgalar›n›n genli¤ine bak›larak, Charles Richter’in gelifltirdi¤i ölçe¤e göre hesaplan›yor. En çok kullan›lan fliddet ölçeklerinden olan Mercalli fliddet ölçe¤indeyse, Roma rakam›yla birden onikiye kadar dereceler bulunuyor. Bu derecelerin her biri, depremin yeryüzünde yaratt›¤› zarar› yans›t›yor. Ölçe¤e göre fliddeti I’den V’e kadar olan depremler yap›larda hasar oluflturmuyor ve insanlar›n depremi hissetme ve baflkalar›na aktarma biçimlerine göre de¤iflebiliyor. VI – XII aras›ndaki fliddetlerse, yap›larda oluflan zarar ve yeryüzündeki k›r›lma, yar›lma gibi bulgulara göre de¤erlendiriliyor. Sonuç olarak depremin fliddetine bilimsel verilere göre de¤il, gözlemlere göre karar veriliyor. Büyüklükleri ayn› olan iki ayr› depremin fliddetleri farkl› olabiliyor. Çünkü fliddet, yap›lar›n sa¤laml›¤›, kurulduklar› zeminin yap›s› gibi etkenlere göre de¤ifliklik gösteriyor. Ayr›ca, depremin etkisi merkezden uzaklaflt›kça azald›¤›ndan, ayn› deprem için farkl› bölgelerde farkl› fliddet de¤erleri saptanabiliyor. Oysa bir depremin büyüklü¤ü her koflulda ayn›d›r, de¤iflmez.
  • 19. yay a¤›rl›k kalem dönen silindir Sismograflar (solda), deprem dalgalar›n› kaydetmek amac›yla kullan›lan aletlerdir. Temel olarak olabildi¤ince hareketsiz tutulan bir a¤›rl›k, bir yay ya da iple as›l› tutulur. Deprem s›ras›nda, sismograf›n çerçevesi sallan›rken, bu a¤›rl›k hareketsiz durur. A¤›rl›¤n ucundaki kalem, alt›nda bulunan ve dönerek aç›lan silindir biçiminde sar›lm›fl k⤛t fleride titreflimleri kaydeder. Bu kay›t k⤛tlar›na sismogram denir (sa¤da). Deprembilimciler, bu sismogramlar› inceleyerek, depremin büyüklü¤ünü, süresini belirlerler. Dünyada, birbirleriyle iletiflim halinde olan ve binlerce sismograftan oluflan bir a¤ vard›r. Bu a¤ sayesinde de depremlerin merkezi saptan›r. Büyük depremler, tüm dünyadaki sismograflarca alg›lan›r. Küçük depremleriyse yaln›zca yerel sismograflar kaydedebilir. fiimdi Richter’in ölçe¤ine geri dönelim. Richter, bu ölçe¤i Caltech’deki profesörlerden Beno Gutenberg’in katk›s›yla gelifltirmifl. ‹lk olarak 1935 y›l›nda kullan›lan ölçekle, matematiksel formüller yard›m›yla depremlerin büyüklü¤ü hesaplan›yor. Yani, Richter ölçe¤i, ço¤u kiflinin düflündü¤ü gibi, fiziksel bir alet de¤il. Ölçek bafllang›çta California’daki depremleri ölçmek için haz›rlanm›fl. Daha sonra gelifltirilerek tüm dünyada kullan›lmaya bafllanm›fl. Ölçek, 0’dan 8,9’a kadar rakamlarla belirtiliyor. Ancak büyüklü¤ü 0’dan daha küçük olan depremler de olabiliyor. 8,9’dan büyük de¤erde deprem olmas›ysa pek olas› görünmese de olanaks›z de¤il. Çünkü, bir depremin büyüklü¤ü, depremin olufltu¤u yerkabu¤u k›r›¤›n›n uzunlu¤uyla iliflkili. Bu k›r›k ne kadar uzun olursa, deprem de o kadar büyük olabiliyor. Ancak, örne¤in 10,5 büyüklü¤ünde bir deprem yaratabilecek uzunlukta bir k›r›¤›n varl›¤› bilinmiyor. Ölçekte birbiri ard›ndan gelen iki tam say› aras›ndaki fark, depremin genli¤indeki 10 kat art›fl› gösteriyor. Yani bir kaya parças›, büyüklü¤ü 4 olan bir depremle yaln›zca 1 cm ileri geri titrefliyorsa, ayn› kaya büyüklü¤ü 5 olan bir depremle 10 cm’lik titreflimler yap›yor. Yerin titreflimindeki bu 10 kat art›fl›n enerji cinsinden karfl›l›¤›ysa yaklafl›k 30 katl›k bir art›fl. Örne¤in, 5 büyüklü¤ünde bir deprem, 4 büyüklü¤ünde bir depremden yaklafl›k 30 kat daha fazla enerji a盤a ç›kar›yor. Deprem dalgalar› iki türdür. Yerin iç k›sm›ndaki odak noktas›ndan yay›lan “cisim dalgalar›” ve yeryüzündeki odak noktas›na en yak›n yerden yay›lan “yüzey dalgalar›”. P ve S dalgalar› cisim dalgas›d›r. Bunlar, yerkabu¤unun iç k›s›mlar›nda etkili olurlar. P dalgalar› en h›zl› ilerleyen dalgalard›r ve deprem ölçüm merkezlerine ilk onlar ulafl›r. ‹kinci olarak ulaflan dalgalarsa S dalgalar›d›r. Yüzey dalgalar› olan Rayleigh ve Love dalgalar›n›n h›z› daha az olmas›na karfl›n, daha y›k›c›d›rlar. Çünkü, daha fazla yer hareketi yarat›rlar ve yavafl hareket ettikleri için etkileri daha uzun sürer. Charles Richter’in yapt›¤› bu çal›flmalar›n günümüz deprembilimcilerinin e¤itiminde de önemli bir rolü var. Kitaplar› ders kitab› olarak okutulan Richter, araflt›rmalar› ve çal›flmalar›yla deprembilimin geliflmesine ve toplumlar›n depremleri anlamas›na büyük katk›da bulunmufl. Caltech’te, 1985 y›l›nda ölen Charles F. Richter’le ilgili genifl bir koleksiyon bulunuyor. Bu koleksiyonda, çok yönlü bir insan olan Richter’in yaflam›ndan kesitler sunan günlükleri, an›lar›, notlar›, fliirleri, düzyaz›lar›, denemeleri, foto¤raflar›, müzik, felsefe ve tarih gibi çeflitli konulardaki tart›flma notlar›, yay›mlanmam›fl bilimkurgu roman denemeleri, bilimkurgu yay›nlar› koleksiyonu, ders notlar› ve teknik notlar bulunuyor. Ayr›ca, koleksiyonda çok dalg›n bir kifli oldu¤undan baz› iflleri tamamlamakta güçlük çeken Richter’in, efli Lillian’›n yazd›¤›, ifliyle ilgili hat›rlatma notlar› da yer al›yor. Deprem Dalgalar› P Dalgas› S›k›flma Yay›lma S›k›flma Dalga hareketinin yönü Dalgaboyu S Dalgas› S›k›flma Yay›lma n Rayleigh Dalgas› Love Dalgas› n n n n n n Meltem Yenal Coflkun Kaynaklar http://earthquake.usgs.gov/ http://www.deprem.gov.tr http://www.koeri.boun.edu.tr http://www.aip.org/history/ead/caltech_richter/19990015_content.html
  • 20. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. Mendel’in Bezelyeleri Yaflad›¤› dönemde, meteoroloji ve ar›c›l›k üzerine araflt›rmalar yapan, de¤iflik çiçek türleri yetifltiren araflt›rmac› bir rahip olarak an›l›rd›. Bezelye bitkileriyle yapt›¤› çal›flmalara dayanan genetikle ilgili kuramlar›ndansa kimse söz etmezdi. Oysa Mendel bu çal›flmalar› sayesinde, bir canl›n›n art arda gelen kuflaklar›n›n özelliklerini izleyen ve ortaya ç›karan ilk kifli olmufltu. De¤eri, ancak o öldükten 30 y›l sonra anlafl›lan bu çal›flmalar, genetik biliminin temelini oluflturur. Johann Mendel, 1822’de Çekoslovakya’n›n tar›mla u¤raflan bir köyünde do¤ar. Çocuklu¤unda bahçelerde çal›fl›r. Bu sayede bitkilerle küçük yafllarda tan›fl›r. E¤itimini maddi zorluklardan ötürü zor sürdürür. Bu yüzden 1843’de rahip aday› olarak Brno’daki manast›ra girer. Bu seçiminin nedeni, buras›n›n botanik müzesi, bahçe bitkileri ve genifl kütüphanesiyle ünlü olmas›d›r. Buraya girerken gelene¤e uygun olarak kendine yeni bir ad seçer ve Gregor ad›n› al›r. Onu, bugün de bu adla biliyoruz. Manast›rdaki ilk y›l›nda klasik dersleri okur. Ancak daha sonra zaman›n›n ço¤unu do¤a bilimlerine ay›rmaya bafllar. Tar›mbilim derslerine kat›l›r. Verimi art›rmak için bitkilerin daha fazla ürün veren cinsleriyle yapay olarak nas›l döllenebilece¤ini ö¤renir. Daha sonra ö¤retmen olarak bir köy okuluna gitmeye bafllar. Matematik, Latince ve Yunanca dersleri verir. Böylece para da kazan›r. Ancak ö¤retmenli¤i sürdürebilmek için geçmesi gereken s›navda baflar›l› olamaz. Bunun üzerine manast›r›n baflrahibi onu do¤a tarihi ö¤renimi görmesi için 1851’de Viyana Üniversitesi’ne gönderir. Dört y›l›n› geçirdi¤i bu üniversitede çal›flmalar›na yön veren bilgiler edinir. Döndükten sonra, manast›r›n deney bahçesinde çal›flmalar›na bafllar. 1856 - 1863 y›llar› aras›nda, yetifltirdi¤i bezelye bitkileri üzerinde denemeler yapar. Bu çal›flmalarda hangi özelliklerin di¤er kuflaklara nas›l geçti¤i sorusuna yan›t arar. Buldu¤u yan›tlar, ileride genetik biliminin temelini oluflturur. Bu arada ö¤retmenlik s›nav›nda tekrar baflar›s›z olur, ancak do¤a tarihi ve fizik dersleri vermeyi sürdürür. Mendel’in ilk deneyleri için seçti¤i bitkiler Pisum cinsinden bezelye çeflitleridir. Daha sonra aç›klad›¤›na göre, bu seçimin nedenleri Pisum’dan birbirinden rahatl›kla ay›rdedilebilen k›s›r olmayan melezler elde edilebilmesi, bu bitkide çapraz döllenmenin kolayl›kla sa¤lanabilmesiydi. Mendel deneylerinde iki al›fl›lmad›k yaklafl›m benimser. Öncelikle, bitkilerin incelemek istedi¤i özelliklerinin kuflaktan kufla¤a aynen geçip geçmedi¤ini anlamak için, iki y›l süreyle izler. ‹kinci olarak, özellikleri kuflaklar boyu de¤iflmeden kalan melezleri di¤erlerinden ay›r›r. Bunlar, daha önce yap›lmam›fl fleylerdir. Mendel, Pisum bitkisinin de¤iflik soylar›n›n en az yedi özelli¤ini araflt›r›r. Bunlar aras›nda çiçeklerin sap üzerindeki konumu, sap boylar› aras›ndaki farkl›l›klar, olgunlaflmam›fl kap盤›n rengi, olgun tanenin biçimi
  • 21. 23 Mendel Yasalar› Mendel’in bulgular›n› basit olarak flöyle özetleyebiliriz: n Kal›t›m yoluyla geçen her özellik bir ö¤e yani bir gen taraf›ndan belirlenir. Belli bir özellikle ilgili genler, alel ad› verilen de¤iflik biçimlerde var olabilir. Örne¤in, saç rengiyle ilgili genin bir aleli kiflinin sar› saçl› olmas›na yol açarken, baflka bir aleli siyah saçl› olmas›na neden olur. Baflka bir deyiflle aleller ayn› genin farkl› çeflitleridir. n Her birey, bitki ya da hayvan olsun, belirli bir özellikle ilgili olarak, birini annesinden, di¤erini babas›ndan ald›¤› iki gene sahiptir. n Genler, genellikle kuflaktan kufla¤a de¤iflmeden aktar›l›rlar. Her kufla¤›n özellikleri önceki kufla¤›n gen bileflimlerinin kar›flarak yeniden düzenlenmesi sonucu oluflur. nAlel genler, bask›n ya da çekinik olabilir. Bir özellikle ilgili olarak anne babas›ndan iki bask›n alel ya da tek bask›n alel alan bir bireyde o bask›n özellik ortaya ç›kar. Çekinik bir özelli¤in ortaya ç›kmas› için bireyin iki çekinik alel almas› gerekir. ve tohum kabu¤unun rengi vard›r. En ünlü çal›flmas›, tanenin biçimiyle ilgili oland›r. Bu deneyde Mendel, düzgün yuvarlak taneleri olan bir Pisum çeflidini, burufluk taneli bir çeflitle çaprazlar. ‹lk kuflak ürünün tümü düzgün taneli olur. Bir sonraki y›l Mendel, bu taneleri tohum olarak kullan›r. Bunlardan yetiflen ikinci kuflak bitkileri de inceler. Sonuçta 3:1’lik bir oranla düzgün tanelerin daha fazla oldu¤unu görür. Mendel, bezelye bitkilerinin öteki özelliklerinin kal›t›m›n› incelemek için deneylerini sürdürür ve ayn› sonuçlar› elde eder. Mendel’in buraya kadar elde etti¤i bulgular, asl›nda ondan önce yap›lanlardan farkl› de¤ildir. Ancak, Mendel’in çal›flmalar›n›n fark›, bulgular›n›n matematiksel analizini yapm›fl olmas› ve bu analizden ç›kard›¤›, daha sonralar› Mendel Yasalar› olarak an›lan sonuçlard›r. Tüm bunlar, ileride do¤acak olan genetik biliminin temel tafllar›n› oluflturur. Ancak, Mendel’in Deneyi Çiçektozu Çaprazlanan bitki Çaprazlanan bitki Bezelye meyvesi Bir düzgün, bir burufluk bezelyenin çaprazlanmas›yla, birinci kuflakta yaln›zca düzgün bezelyeler elde ediliyor. Düzgünlük, bask›n olan özellik. Birinci kufla¤›n kendi içinde çaprazlanmas› sonucundaysa 3 düzgün, 1 burufluk bezelye olufluyor. Burufluk olma özelli¤iyse çekinik. Çaprazlama yap›lan kuflak Gametler araflt›rmas›n›n sonuçlar›n› yay›mlad›¤›nda kimse ilgi göstermez. Mendel, baflka bitki türleriyle de çok say›da deney yapar. Ancak, Pisum d›fl›ndaki bitkilerle ilgili gözlemlerinin ço¤unu yaln›zca Alman bilimadam› Karl Nageli’ye yazd›¤› mektuplarda aç›klar. Birinci kuflak kendi içinde çaprazlan›yor. Birinci kuflak Gametler ‹kinci kuflak Sperm Yumurtalar 1868 y›l›nda, Brno manast›r›n›n baflrahipli¤ine seçilir. Bu, bilimsel çal›flmalar›n› ve yaflam›n› tümüyle de¤ifltiren bir olayd›r. Önceleri deneylerine daha çok zaman ay›rabilece¤ini umar ama böyle olmaz. Bu dönemde farkl› bilim alanlar›na yo¤unlafl›r. Bunlardan biri meteorolojidir. Mendel, bölgesinin en iyi meteorologlar›ndan biri olarak ünlenir. Çal›flmalar›nda di¤er meteorologlardan farkl› olarak ilk kez istatistik ilkelerinden yararlan›r. Bunlar, bitki araflt›rmalar›nda kulland›¤› yöntemleriyle ayn›d›r. Mendel’in araflt›rma konular› aras›nda ar›c›l›k da yer al›r. O zamanlar de¤iflik ar› ›rklar› çaprazlanarak bal verimi art›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Mendel de ayn› amaçla K›br›s, M›s›r ve Güney Amerika ar›lar›n› birbirleriyle çaprazlar. Bu u¤rafl›n›n bir nedeni de, bal üretim miktar›n› art›rman›n yan› s›ra, bezelyelerle yapt›¤› çal›flmalar›n sonuçlar›n› do¤rulamakt›r. Çal›flmalar› sonucunda ar› üreticili¤i ve yetifltiricili¤i konusunda uzman kabul edilir. Ancak bir süre sonra bitki çal›flmalar›na tekrar yo¤unlaflabilmek için ar›c›l›k çal›flmalar›na son verir. Mendel, son y›llar›n› Viyana’daki yeni hükümetle aras›nda sürüp giden anlaflmazl›k yüzünden s›k›nt›l› geçirir. 1883’de, y›llard›r çekti¤i böbrek rahats›zl›¤› fliddetlenir ve Ocak 1884’de ölür. Mendel’in çal›flmalar›n›n de¤eri ancak 30 y›l sonra anlafl›l›r. ‹flte, o zaman ölmeden önce söyledi¤i sözler hat›rlan›r: "Benim bilimsel çal›flmalar›m bana büyük doyum sa¤lad› ve eminim çok geçmeden bu çal›flmalar›m›n sonuçlar› tüm dünyada kabul görecek." n Mendel, deneyleri s›ras›nda bezelyeleri çaprazl›yordu. Bunun için çiçekteki erkek organdan çiçektozlar›n› al›yor, bunlar› istedi¤i çiçekteki difli organ›n üzerine b›rak›yordu. n n n n n n Meltem Yenal Coflkun Kaynak Edelson E., "Gregor Mendel - Geneti¤in Temelleri", TÜB‹TAK Popüler Bilim Kitaplar›, 2002
  • 22. Osman KESKÿN Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Curie’nin Radyoaktif Elementleri ‹nsanl›¤›n hizmetine sundu¤u bilimsel çal›flmalar›yla iki kez Nobel Ödülü alan Marie Curie, 20. yüzy›l›n en ünlü biliminsanlar›ndan biri. Kimilerine göre gerçek bir kahraman. Küçükken hep bir biliminsan› olmay› düfllemifl; ancak bu düflünü gerçeklefltirmesi hiç de kolay olmam›fl. Onun yaflamöyküsü ve baflar›lar›, kendinden sonraki kuflaklar için her zaman bir esin kayna¤› olmufl. Marie Sklodowska, 1867’de Varflova (Polonya) do¤ar. Bu dönemde Varflova, Rusya’n›n denetimindedir. Çocukluk y›llar› zorluklar içinde geçer. E¤itimini sürdürmeye kararl› olan Marie, gizli bir gece okuluna gider. Çünkü, Polonyal› kad›nlar›n üniversitede okumas›na izin verilmez. Bu y›llarda matematik ve fizi¤e yönelir. 1891 sonbahar›nda resmi üniversite ö¤renimi için, Paris’e gider. 1893 – 1894 y›llar›nda fizik ve matematik dallar›ndaki lisansüstü çal›flmalar›n›n birini birincilikle, di¤erini de ikincilikle tamamlar. Paris’teki Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu’nun laboratuvar yöneticisi olan Pierre Curie’yle tan›fl›r. Pierre’le 1895’te evlenirler. Doktora çal›flmas› için, uranyum elementinin ›fl›ks›z ortamda yayd›¤› ›fl›nlar› konu olarak seçer. Bu ›fl›nlar›, k›sa zaman önce Frans›z fizikçi Henri Becquerel bulmufltur. Marie, uranyum ›fl›nlar›n›n oluflturduklar› çok zay›f elektrik alanlar›n› ölçmeye bafllar. Defalarca tekrarlad›¤› deneyler sonucunda, uranyum ›fl›nlar›n›n elektriksel etkilerinin hep sabit kald›¤›n›, ›fl›ktan, ›s›dan, uranyumun kat› ya da toz, kuru ya da nemli, saf ya da bileflik halde olmas›ndan etkilenmedi¤ini belirler. Uranyum oran› daha yüksek olan bilefliklerin, daha fliddetli ›fl›n›m yayd›¤›n› farkeder. Bunun, uranyumun atom yap›s›ndan kaynakland›¤›n› anlar. Daha sonra, toryumun da bu ›fl›nlardan yayd›¤›n› belirler. Bu iki elementin davran›fl›n› tan›mlamak üzere “radyoaktivite” sözcü¤ünü türetir. Ayr›ca, ça-
  • 23. cunda, radyoterapi (›fl›n tedavisi) gelifltil›flmalar› s›ras›nda uranyum mineralleri olan pekblend (uranyum oksit) ve rilir. 1903’de Marie doktora derecesini kalkolitin (bak›r uranil fosfat) uranal›r. Çal›flmas›, o zamana kadar bilim yumdan çok daha etkin olduklar›n› dünyas›na bir doktora teziyle yap›lan gözler. Bu yüzden, bunlar›n henüz en büyük katk›d›r. Ayn› y›l, radyasyonkeflfedilmemifl bir baflka radyoaktif la ilgili ortak araflt›rmalar› nedeniyle fielement içerebilece¤ini düflünür. Pierzik dal›nda Nobel Ödülü’ne lay›k görüre’le birlikte bu yeni elementleri bulmalürler. Ödülü Becquerel’le paylafl›rlar. Anya çal›fl›rlar. Ancak, pekblend minera- Marie, Amerika’da bir tan›t›m turuna cak Curie’ler çok hasta olduklar› için ç›kar ve çok ilgi görür. linin kimyasal bileflimi çok kar›fl›kt›r. Maödül törenine gidemezler. 1906’da Pierrie, pekblendi inceleyerek, en fazla re, aya¤› kayarak bir at arabas›n›n önüradyoaktivitenin biri bizmut, di¤eri baryum içeren iki ne düfler ve yaflam›n› yitirir. Bu beklenmedik ölüm bileflikte topland›¤›n› bulur. Curie’ler, her iki bileflikte üzerine Paris Üniversitesi Pierre’in akademik unvan›de o güne kadar bilinmeyen birer elementin bulunn› Marie’ye önerir. Marie, öneriyi Pierre’e lay›k bir ladu¤una karar verirler. Bu elementlere 1898’de “poboratuvar kurabilmek umuduyla kabul eder. lonyum” ve “radyum” ad›n› verirler. Curie’ler, bun1910’da saf radyumu elde eder. Farkl› onursal unlar›n kimyasal özelliklerinin birbirinden tümüyle farkl› vanlara ve madalyalara lay›k görülür. “Curie” olaoldu¤unu anlarlar. Tek ortak yanlar› yüksek düzeyrak adland›r›lan radyumun ölçü birimini tan›mlama deki radyoaktiviteleridir. Marie 0,1 gram saf radyum görevi ona verilir. Ertesi y›l standart curie birimini, 1 klorür elde etmeyi baflar›r. Polonyumu ay›rma çagram radyum taraf›ndan sal›nan radyasyon miktabas›ysa baflar›s›zl›kla sonuçlan›r. Çal›flmalar› sonur› fleklinde tan›mlar. Bu birim, günümüzde saniyede cunda Curie’ler bir ton pekblendde ancak 0,2 – 0,3 37 milyar kez parçalanan radyoaktif madde miktagram radyum oldu¤unu anlarlar. Curie’ler radyur› olarak tan›mlan›yor. mu bulduktan sonra giderek ünlenirler. Ancak bir Marie, 1911’de radyum ve polonyum elementyandan da sa¤l›klar› radyasyondan zarar görür. Bir lerinin bulunmas›, radyumun ayr› olarak elde edilsüre sonra Pierre, radyumun yaln›zca ›fl›k de¤il ›s› da mesi ve bu elementin özellikleri ve bileflikleriyle ilgili yayd›¤›n› anlar. Radyoaktivitenin hasta hücreleri ölaraflt›rmalar›ndan dolay› bir kez daha Nobel Ödülü dürebilece¤i ve kanser tedavisinde radyumun kulkazan›r. 1914’te I. Dünya Savafl› bafllay›nca, X ›fl›n› lan›labilece¤i sonucuna var›r. Çal›flmalar›n›n sonuteknolojisinin cephelerde ve askeri hastanelerde kullan›lmas› için çal›fl›r. Savafl sonras›ysa, tekrar Radyum Enstitüsü’ne odaklan›r. Enstitünün hemen hemen hiç donan›m› yoktur. May›s 1920’de enstitüye yüklü bir para yard›m› gelir. Bu yard›mlar sayesinde özenle seçilmifl genç bilimadamlar› önemli çal›flmalara imza atarlar. Marie’nin k›z› Irene ve damad› Frederic Joliot da enstitüde çal›flmaktad›r. ‹kisi, radyoaktif elementlerin izotoplar›n›n yapay olarak elde edilebilece¤ini gösterirler ve bu çal›flmalar›yla 1935 y›l› Nobel Kimya Ödülü’ne lay›k görülürler. Ancak Marie, 4 Temmuz 1934’te yaflam›n› yitirir ve k›z›yla damad›n›n Nobel Ödülü ald›klar›n› göremez. Ölüm nedeni, radyasyonun zehirleyici etkilerinden kaynaklanabilen bir kans›zl›k hastal›¤›d›r… Meltem Yenal Coflkun Curie’ler, balaylar›n› Fransa’n›n k›rsal bölgelerini bisikletle gezerek geçirirler. Ancak bir an önce ifllerinin bafl›na dönebilmek için sab›rs›zd›rlar. Kaynak Pasachoff, N., Marie Curie Radyoaktivitenin Keflfi, TÜB‹TAK Popüler Bilim Kitaplar›, 2002
  • 24. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Fleming’in Penisilini Alexander Fleming’in keflfetti¤i penisilin, bakteriyel enfeksiyonlar› tedavi etmede baflar›yla kullan›lan ilk antibiyotikti. Ondan önce, pek çok insan günümüzde çok basit say›lan bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle yaflam›n› yitirmiflti. Bakteriyel bir enfeksiyona, vücut sistemimizde hayatta kalmaya ve ço¤almaya çal›flan milyonlarca küçük bakteri neden olur. Antibiyotiklerse bu bakterilere sald›rarak onlar› öldürürler ya da en az›ndan ço¤almalar›n› engellerler. Alexander Fleming, 1881 y›l›nda ‹skoçya’da do¤ar. Çocuklu¤u, 7 kardefliyle birlikte çiftliklerinin çevresini saran akarsular, vadiler ve çal›l›klar aras›nda geçer. Fleming, sonralar› buran›n do¤as›ndan bilinçsizce de olsa çok fley ö¤rendi¤ini söyler. Babas› ölünce, üç kardefliyle Londra’ya gider. 1901’de Londra Üniversitesi St. Mary T›p Okulu’na girer. 1905’te cerrah olarak uzmanlaflmaya bafllar. Ancak cerrah olarak çal›flmaya bafllarsa St Mary’den ayr›lmas› gerekecektir. Bu yüzden afl› servisine geçmeyi tercih eder ve kariyerinin sonuna kadar St. Mary’de kal›r. 1906’da araflt›rmalar›na bafllar. ‹lk y›llar, bakteriler ve an- tiseptiklerle ilgilenir. ‹nsan dokular›na zarar vermeyen antiseptik maddeler üzerinde çal›flmaya bafllar. 1908-1914 aras›nda burada okutmanl›k da yapar. I. Dünya Savafl› boyunca, orduda doktor olarak hizmet verir. Bu dönemde de araflt›rmalar›na devam eder. Burada, çal›flma arkadafllar›yla birlikte çok a¤›r enfeksiyonlarla karfl›lafl›r.Ancak asl›nda bunlar bugün için küçük sayabilece¤imiz enfeksiyonlard›r. Fleming, “enfeksiyona neden olan mikroorganizmalarla savaflmaya yard›mc› olabilecek bir kimyasal olmal›” diye düflünür hep. Savafl bo-
  • 25. ya devam etse de, penisilini ay›rmak ve ar›tmak yunca yaral›lar› tedavi edebilmek için pek çok çok zordur. Bu yüzden bu ifli kimyac›lara devreyenilik yapar. ‹ltihab›n hastal›klarla savaflmak için der. Ancak, t›p dünyas›n›n yeteri kadar destek olufltu¤unu kan›tlar ve yayg›n bir hastal›k olan vermemesi sonucu araflt›rma durur. Penisiline frengiye karfl› yeni bir tedavi gelifltirir. Ancak dakarfl› olan ilgi, bundan sonra ancak II. Dünya Saha sonra yapaca¤› keflif bunlar› gölgede b›ravafl› s›ras›nda yeniden canlan›r. 1940’da kimyac› kacakt›r. Ernst Chain ve Howard Florey, ifle b›rak›lan yer1918’de savafl bitince tekrar St. Mary T›p den devam ederek penisilini ay›rmay› ve ar›tmaOkulu’na döner. 1920’lerde gözyafl›, tükürük gibi y› baflar›rlar. Fareler üzerinde yap›lan bir deneypek çok vücut s›v›s›nda bulunan bir enzimin varde penisilin, streptokok grubu bakterileri öldürel›¤›n› keflfeder. “Lizozim” ad›n› verdi¤i bu enzim, rek enfeksiyonlu fareleri iyilefltirir. Bu, büyük bir bakterilerin hücre duvarlar›na zarar vererek, onbaflar›d›r; ancak, penisilinin insanlarda kullan›llar› öldürür. Ancak, antibiyotik etki gösteren bu mas› için çok daha büyük miktarlarda (yaklafl›k enzim, a¤›r enfeksiyonlarda etkili de¤ildir. 3000 kat fazlas›) elde edilmesi gerekir. Florey, ‹nFleming, aramaya devam eder. giliz ilaç firmalar›n›n ilgisini çekemeyinSt. Mary’nin laboratuvar›nda pek ce, ABD’ye yönelir ve burada peniçok ifl bir arada yürütülmektedir ve silin üretimine önayak olur. II. bu yüzden buras› genelde düDünya Savafl› sonlar›nda, mützensizdir. Ancak, bu düzensizlik tefik kuvvetlere ba¤l› tüm asflansa dönüflür. Fleming kerlerdeki bakteri enfeksi1928’de, içlerinde bakteri yonlar›n› tedavi etmeye yeüretilen petri kaplar›n› tetecek kadar penisilin üretilmizleyip düzenlemeye çamektedir. l›fl›rken, biri dikkatini çeFleming, uzmanlaflt›¤› ker. Çünkü, o zamanlar›n immünoloji (ba¤›fl›kl›k bilien ciddi enfeksiyonlar›na mi), bakteriyoloji ve kemoneden olan stafilokok gruterapi üzerine çok say›da bu bakterilerin bulundu¤u makale yazar. Bunlar, bilimbu kapta küf olufltu¤unu sel dergilerde yay›mlan›r. görür. fiafl›rt›c› olan, bu küÇal›flmalar›ndan ötürü pek fün çevresinde bakterisiz bir çok ödül ve madalya kazan›r. bölge olmas›d›r. Bakterilerle 1944 y›l›nda Sir unvan›na, 1945’te bafla ç›kman›n yollar›na sürekli ilde Chain ve Florey’le birlikte gi duymufl olan Fleming, küften penisilinle yapt›klar› çal›flmalarbir örnek al›r. ‹nceledi¤inde buPenisilinin kayna¤› dan ötürü Nobel Ödülü’ne lay›k nun Penicillium notatum adl› küf Penicillium notatum mantar› oldu¤unu anlar. Bu görülür. Fleming, alçakgönüllü küfün, zararl› bakterilerin geliflbir biçimde penisilini do¤an›n mesini engelleyen bir madde salg›lad›¤›n› bulur. yapt›¤›n›, kendisinin yaln›zca onun varl›¤›n› fark Fleming, bakterileri öldüren bu etken maddeye etti¤ini söyler. 1945 sonras›ysa antibiyotik ça¤› “penisilin” ad›n› verir. Penisilinle baz› deneyler olur. 1948’de emekli olan Fleming, iki evlilik yayapan Fleming, onu saf halde elde etmeyi bapar ve bir o¤lu olur. 1955’de de bir kalp krizi soflaramaz. Ancak, küf kültürünün, 800 kez sulannucu ölür. d›r›ld›¤›nda bile, bakterilerin büyümesini engelMeltem Yenal Coflkun ledi¤ini görür. Yeni buluflunu zarar vermeyecek biçimde hayvanlar üzerinde dener. Kaynaklar http://www.pbs.org/wgbh/aso/databank/entries/bmflem.html Fleming’in 1929’da yay›mlad›¤› bulgular›, http://nobelprize.org/medicine/laureates/1945/fleming-bio.html çok az ilgi uyand›r›r. Bir süre daha küfle çal›flmahttp://nobelprize.org/medicine/educational/penicillin/readmore.html
  • 26. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Alfred Wegener ve K›talar›n Kaymas› Toplam befl k›ta ve bunlar›n çevresindeki adalarla yeryüzü, dura¤an bir yap›ya sahip gibi görünür. Ama bu sizi yan›ltmas›n. Dünyan›n bu en sa¤lam zeminleri, asl›nda suyun üzerinde yüzen bir gemi gibi hareketli. Elbette durum, söz konusu olan k›talar oldu¤u için biraz daha farkl›. Günümüzden milyonlarca y›l önce Dünya’y› ziyarete gelseydik, karfl›m›za flimdikinden çok daha farkl› bir manzara ç›kacakt›. O dönemlerde kara parçalar› tek bir kütle halinde bulunuyordu. Bu süper k›tay› da günümüz okyanuslar›ndan çok daha büyük, dev bir okyanus çevreliyordu. Zamanla bu k›talar kayarak yer de¤ifltirdi ve Dünyam›z bugünkü görünümüne kavufltu. Bu görüflü ortaya atan ilk kifli Alfred Wegener’di. K›talar›n kaymas› kuram›n› gelifltiren kifli, Alfred Lothar Wegener. Wegener, 1812 y›l›nda Almanya’da, Berlin’de do¤mufltu. Üniversite y›llar›nda gökbilim okudu. Bununla birlikte 1905 y›l›nda gökbilim doktoras›n› tamamlad›¤› y›llarda iklimbilim (meteoroloji) ve yerbilimlerine de ilgi duymaya bafllam›flt›. Wegener’in bu ilgisi, onu araflt›rma yapmaya itiyordu. Çal›flmalar›n›n bir parças› olarak Grönland’a dört araflt›rma gezisi düzenledi. Bu y›llarda art›k Grönland’› en iyi tan›yan bilimadamlar›ndan biri olarak kabul ediliyordu. Bir Grönland uzman› olarak Wegener, 1908’le 1912 y›llar› aras›nda Marburg Fizik Enstitüsü’nde dersler verdi. Wegener, bu dönemde Dünya’n›n uydusu Ay’la da ilgileniyordu. Ay yüzeyinde bulunan irili ufakl› kraterler, bu y›llarda bilimadamlar›n›n ilgisini çokça çekiyordu. Wegener bu kraterlerin Ay’daki bir volkanik hareket nedeniyle oluflmad›¤›n› ileri sürdü. Ay’da bu tür kraterler oluflturacak yanarda¤lar ve yanarda¤ patlamalar› görülmüyordu. Ona göre, Ay’daki bu kraterler göktafllar› yüzünden olufluyordu. Ay yüzeyine çarpan irili ufakl› göktafllar›, çarpman›n etkisiyle yüzeyde bu tür kraterlere neden oluyordu. Alfred Wegener, bilim dünyas›ndaki as›l ününü “k›talar›n kaymas›” teorisine borçlu. 20. yüzy›l›n bafl›nda Alfred Wegener, Afrika’n›n bat› k›y›s›yla Güney Amerika’n›n do¤u k›y›s› aras›ndaki benzerlik karfl›s›nda flaflk›na döndü. 1915’te k›talar›n kaymas› adl› kuram›n› yay›mlad›. Bu ku-
  • 27. çok çeliflen kuraram flu anki bütün k›talar›n geçm›n yads›nmas›n›n miflte bir zamanzeminini haz›rlad›. lar tek bir büyük Wegener, kuram›n› kara parças›n›n ortaya att›¤›nda, k›ta(Pangaea) parçalar› ollar›n kaymas›n› aç›kladu¤unu ortaya koyuyordu. mak için hafif silisyum ve Bu kurama göre Pangea alüminyumdan oluflan Alfred Wegener, k›talar›n milyonlarca y›l önce bir araya toplanm›s bir “süperk›ta” oluflturdu¤unu, sonradan yer daha sonra ayr› kara park›talar›n okyanusun tade¤ifltirerek günümüzdeki yerlerini ald›¤›n› ileri sürmüfltü. çalar›na bölünmüfl, bu ban›n› meydana getiparçalar birbirlerinden uzaklaflm›fl ve en sonunda ren silisyum-magnezyum üzerinde, t›pk› buzda¤labugünkü k›talar oluflmufltu. Wegener’in kuram›, k›r›n›n denizlerde yüzmesi gibi kayd›¤›n› düflünüyorta kaymalar›n›n ard›nda yatan mekanizma için du. O dönemin bilimadamlar› aras›nda bir süre, bilimsel bir aç›klama yapmay› o dönemde baflafarkl› düflüncelerden dolay› tart›flmalar yafland›yramad›. Buna karfl›n bu kuram, yerbilimlerinde nesa da, Wegener’in kuram› bir süre sonra kabul redeyse bir devrim yaratt›. Bununla birlikte Wegegörmeyerek unutuldu. ner’in kuram›, döneminde büyük tart›flmalara neAlfred Wegener’in düflünceleri, bir süre sonra den oldu. K›talar›n kaymas› kuram› tutucu yerbilim farkl› bir biçimde yeniden gündeme gelecekti. toplulu¤u taraf›ndan fliddetle reddedildi. Jeolog Yerbilimlerinin geliflmesiyle, 1960’l› y›llarda “levha Chester Longwell, k›ta s›n›rlar›n›n bu denli kusursuz tektoni¤i” do¤du. Buna göre, yerkürenin tabakal› bir flekilde uyuflmas›n›n, bizleri kand›rmak için yap›s›n›n en üstünde, yerkabu¤unu da içine alan, “fleytan›n bir numaras›” oldu¤unu söyleyecek kayaklafl›k 100 km kal›nl›ktaki litosfer, yani taflküre budar ileri gitti. Daha sonraki 60 y›l boyunca yer kalunur. Litosfer, "levha" ad› verilen irili ufakl› birçok bu¤unun sabit oldu¤u varsay›m›yla yerbilimlerinin parçaya ayr›l›r. Levhalar sabit de¤ildir ve en altta geliflimi yavafllad›. Ama bu yanl›fl varsay›m temebulunan s›v› haldeki manto tabakas› üzerinde halinde bile ileriye do¤ru büyük ad›mlar at›labildi ve reket ederler. Wegener’in ortaya att›¤› kuram bubu ad›mlar gözlem sonuçlar›yla giderek daha rada de¤iflerek de olsa yeniden karfl›m›za ç›kt›. Bununla birlikte hareket eden k›talar de¤il levhalard›. Levhalar, üzerinde tafl›d›klar› k›talarla birlikte hareket ediyordu. Yeryüzünde kaymalar bitmifl de¤il, hâlâ sürüyor. Günümüzde yaflanan depremlerin nedenlerinden biri de bu kaymalar. Gelecekte bu kaymalar›n sonucunda Güney ve Kuzey Amerika’n›n birbirinden ayr›laca¤›, Akdeniz’in yok olaca¤› gibi tahminler var. Alfred Wegener, Kas›m 1930’da Grönland’a yapt›¤› bir keflif gezisinde yaflam›n› kaybetti. Ortaya att›¤› düflünceler, yirmi y›ldan uzun süre unutuldu gibi göründüyse de 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda yeniden gündeme geldi. Böylece Alfred Wegener, bilim tarihinin sayfalar›nda yerini alm›fl oldu. Gökhan Tok Wegener, Grönland’a yapt›¤› keflif gezilerinden birinde... Kaynaklar: http://www.ucmp.berkeley.edu/history/wegener.html http://pangaea.org/wegener.htm
  • 28. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Bir Elektrik Dahisi Nikola Tesla Nikola Tesla, ça¤›m›z›n en önemli mühendislerinden biri. Çal›flmalar›n› elektrik üzerine yo¤unlaflt›ran bilimadam›, döneminde Thomas Edison kadar tan›nan ve sayg› duyulan bir kifliydi. Günümüzde Tesla’n›n ad›, Edison kadar bilinmiyor. Bunun nedenini kendisinin yaflam›nda bulmak mümkün. Nikola Tesla’n›n yaflam›, tutkular›n ve zorluklara gö¤üs germenin öyküsü gibidir. Nikola Tesla, 1856 y›l›nda, o dönemde Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤u s›n›rlar› içindeki H›rvatistan’da do¤du. S›rp as›ll› bir ailenin çocu¤u olan Tesla’n›n, alt› dili çok rahat konufltu¤u söylenir. Matematik, fizik ve mekanik okudu. Çal›flmalar›n›ysa elektrik üzerinde yo¤unlaflt›rd›. O dönemde elektrik enerjisi henüz emekleme dönemini yafl›yordu. Tesla, Graz Teknik Üniversitesi ve Prag Üniversitesi’ndeki e¤itimini tamamlad›ktan sonra bir süre Budapeflte’de telefon mühendisi olarak çal›flt›. Yaflam›n›n dönüm noktalar›ndan biri, ABD’ye gitmesiydi. Tesla, ABD’de Edison’un yan›nda çal›flmaya bafllad›. O dönemlerde ampullerin içine koymak için akkor telini bulan Edison’la çal›flmak, elektrik üzerine çal›flmak isteyen birinin rüyas› gi- biydi. Tesla, ilgi duydu¤u konuda çal›fl›yordu. Edison, o günlerde elektri¤in aktar›lmas›yla u¤rafl›yordu. Üzerinde çal›flt›¤› konu, do¤ru ak›m›n (DC) aktar›lmas›yd›. Ne var ki, do¤ru ak›m sürekli sorun ç›kar›yordu. Edison, Tesla’y› yan›na ça¤›rd› ve sistemdeki sorunlar› çözerse kendisine büyük bir maddi ödül verece¤ini söyledi. Tesla karfl›s›na ç›kan sorunlar› çözdüyse de Edison vaadetti¤i ödülü vermedi. Bu, çal›flmalar›nda yöntem farkl›l›klar›ndan dolay› da anlaflamayan ikilinin aras›n›n aç›lmas›na neden oldu. Tesla, ödülünü alamad›¤› için istifa etti, Edison’sa bu davran›fl› hazmedemeyerek Tesla’n›n çal›flmalar›n› kötülemeye bafllad›. Tesla’n›n bugün Edison kadar tan›nmamas›nda bu çekiflmenin rolü oldu¤u söyleniyor.
  • 29. Tesla, Edison’un yan›ndan ayr›ld›ktan sonra kendi laboratuvar›n› kurdu; elektri¤in tafl›nmas› için Edison'unkinden çok daha iyi bir sistem gelifltirdi. Sistemde DC yerine alternatif ak›m (AC) kulland›. Tesla'n›n gelifltirdi¤i transformatörler yard›m›yla elektri¤i ince kablolar üzerinden uzak mesafelere kay›ps›z tafl›mak mümkündü art›k. Oysa DC temeline dayanan aktar›m sisteminde, çok yak›n mesafelerde büyük bir elektrik santrali kurmak ve çok kal›n kablolar kullanmak gerekiyordu. Bu arada AC konusundaki baflar›lar›, George Westinghouse ad›ndaki bir giriflimcinin kula¤›na gitmiflti. Westinghouse, Tesla’yla bir sözleflme imzalad›. Tesla, tasarlad›¤› ama paras›zl›k nedeniyle gerçeklefltiremedi¤i çal›flmalar› için bir anda nakit paraya kavuflmufltu. Ancak, Edison da DC sistemi için büyük yat›r›mlar yapm›flt›. Tesla'n›n AC sistemini yerden yere vurmak konusunda her f›rsat› ustal›kla de¤erlendiriyordu. AC'nin, DC'ye oranla çok tehlikeli oldu¤unu öne sürüyordu. Tesla, bu karalama kampanyas›na karfl› kendi pazarlama kampanyas›n› bafllatt›. 1893'te Chicago'da düzenlenen Dünya Fuar›'nda (fuar› 21 milyon kifli ziyaret etmiflti) AC'nin ne Tesla’n›n en önemli bulufllar›ndan biri de kendi ad›n› verdi¤i elektirik bobini kadar güvenli oldu¤unu göstermek için, vücudundan geçirdi¤i elektrikle çok say›da ampul yakt›. Daha sonra kendi ad›n› verdi¤i bobinleri kullanarak flimflek yarat›p bunlar› izleyicilerin üzerine f›rlatt›. Hiç kimseye bir fley olmam›flt›. Bu da, Tesla’n›n sistemlerinin do¤ru kullan›ld›¤›nda ve gerekli önlemler al›nd›¤›nda daha güvenli oldu¤unun kan›tlanmas› amac›n› tafl›yordu. Tesla, 1893 y›l›nda, yani Marconi’den iki y›l önce radyo dalgalar›yla ilgileniyordu. Ne var ki, radyo dalgalar›n› kullanarak iletiflim kurmak yerine enerji iletimi sa¤lamay› hedefliyordu. Çal›flmalar›n›, telsiz enerji iletimi üzerine yo¤unlaflt›rd›. Gerek Edison’un karalamalar› gerekse Tesla’n›n s›ra d›fl› bir kiflilik olmas›, bas›n›n Tesla’n›n çal›flmalar› hakk›nda çarp›t›lm›fl haberler yapmas›na neden oldu. Tesla’n›n enerji iletimi için de¤il, bir ölüm ›fl›n› üzerine çal›flt›¤›n› ileri sürdüler. Kimi gazeteler de Tesla’n›n uzayl›larla iletiflim kurdu¤unu bile yazd›. Tesla’n›n deneyleri için paraya gereksinimi vard›. Ancak, onu destekleyenler, hakk›nda ç›kan kötü sözler yüzünden ona verdikleri deste¤i bir bir çektiler. Yüzlerce buluflu için patent alm›fl, elektrik ve elektri¤in kullan›m› üzerine 盤›r açm›fl ve ça¤›n›n ötesinde birçok çal›flmas› olan Tesla, bir otel odas›nda yoksulluk içinde öldü. Gökhan Tok Tesla, Edison’un üzerinde çal›flt›¤› do¤ru ak›m yerine alternatif ak›m› kullanman›n daha etkili olaca¤›n› gösterdi Kaynaklar: http://arsiv.com.tr/agora/00/10/23/tarih_l_goktem.htm Compton’s Interactice Encylopedia Deluxe, Nicola Tesla, 1998
  • 30. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Hayvan Dünyas›n›n Kap›lar›n› Açan Adam Konrad Lorenz Konrad Lorenz ad›n› belki Albert Einstein kadar çok duymad›n›z. Oysa biyoloji dünyas›, onu hayvan davran›fllar› konusundaki çal›flmalar› nedeniyle biyolojinin Einstein’› olarak adland›r›r. Avusturyal› bilimadam›, hayvan davran›fllar›n› konu alan “etoloji” biliminin kurucular›ndan biri olarak kabul edilir. fiakayla kar›fl›k olarak, onu gri kazlar›n “babas›” olarak adland›ranlar da vard›r. 1989 y›l›nda yaflama gözlerini yuman Lorenz, bu tarihe kadar hayvan dünyas›n›n kap›lar›n› insanlara açan ve onlar›n yaflamlar›n› bizlere tan›tan insan olarak tan›nmas›na neden olan çal›flmalar›n› yürüttü. Konrad Lorenz, 1903 y›l›nda Avusturya’n›n Altenberg kentinde do¤du. Ailesinin büyük bahçesi olan bir evi vard›. Lorenz burada do¤ayla iç içe yaflarken, henüz küçük yaflta hayvanlara ilgi duymaya bafllad›. Bir ortopedi uzman› olan babas›, Konrad’la ilgilenmesi için Resi Führinger ad›nda bir bak›c› tutmufltu. Resi bir gün, ünlü yazar Selma Lagerlöf’ün “Nils ve Uçan Kaz” öyküsünü Kon- 36 Bilim Çocuk rad’a okudu. Konrad Lorenz, bu öyküden nas›l etkilendi¤ini ve yaflam›n›n nas›l de¤iflti¤ini flu sözlerle anlat›yor: “Resi bana bu öyküyü okuduktan sonra ben de bir yaban kaz› olmak için yan›p tutuflmufltum. Bunun mümkün olmayaca¤›n› anlay›nca hiç olmazsa bir yaban kaz›m olsun istedim. Bu da olanaks›z gibi görünüyordu. Ben de evcil kazlarla yetinmek zorunda kald›m. Bir süre sonra onlar›n dav-
  • 31. ran›fllar›ndan çok etkilendi¤imi, ayr›ca onlar› da etkiledi¤imi fark ettim.” Lorenz, k›sa sürede kaz ve ördek gibi hayvanlar› incelemeye bafllay›p, davran›fllar›n› not eder olmufltu. Ayr›ca Schönbrunn hayvanat bahçesinde hasta hayvanlara bak›c›l›k yap›yordu. Zoolojiye ilgi duyuyordu, ama 1922 y›l›nda babas›n›n iste¤iyle t›p okumak için New York’a gitti. ‹ki dönem sonra Viyana’ya döndü ve t›p okulunu burada bitirdi. Bu s›rada hayvanlar üzerindeki çal›flmalar›n› da sürdürüyordu. K›sa süre sonra zooloji üzerine doktoras›n› tamamlad›. Bu süre içinde kargalar› izleyerek onlar›n davran›fllar›n› anlatan bir yaz› yay›mlad›. Bu dönemde ördek ve kaz yavrular›n›n ö¤renme biçimleriyle ilgili çal›flmalar da yap›yordu. 1936 y›l›nda ileride çok s›k› dost olaca¤› ve Nobel ödülünü paylaflaca¤› arkadafllar›ndan biri olan Hollandal› Nikolaas Tinbergen’le tan›flt›. Tinbergen de hayvan davran›fllar›n› inceliyordu. Hayvan psikolojisi ve davran›fllar›yla ilgili çal›flmalar›n› yürüttü¤ü y›llarda ‹kinci Dünya Savafl› ç›kt›. Lorenz, Almanya’n›n kendi topraklar›na katt›¤› Avusturya ordusunda doktor olarak çal›fl›yordu. Almanya’n›n savafl› kaybetmesinin ard›ndan tutsak düfltü ve Rusya’ya götürüldü. Rusya’da çeflitli hastanelerde çal›flt›r›ld›ktan sonra 1948 y›l›nda serbest b›rak›ld› ve Viyana’ya döndü. Altenberg’e döndükten sonra 1951’e kadar Karfl›laflt›rmal› Etoloji Enstitüsü’nün yöneticili¤ini yapt›. Bu dönemde herkesin anlayaca¤› dille yaz›lm›fl iki de kitap yay›mlad›. Konrad Lorenz, 1950 y›l›nda Max Planck Enstitüsü’nde, Karfl›laflt›rmal› Etoloji bölümünün kurulmas›na önayak oldu. 1954 y›l›nda bu bölümde yönetici olarak çal›flacakt›. Lorenz, uzun y›llar Max Planck Enstitüsü’nün çeflitli bölümlerinde yöneticilik yapt›. Ayr›ca bir süre Altenberg’de bulunan Avusturya Bilimler Akademisi’ne ba¤l› Karfl›laflt›rmal› Etoloji Enstitüsü’nde hayvan sosyolojisi üzerine çal›flt›. Bu dönemde gri kazlar›n genel toplum- sal ve biyolojik iliflkilerini ele alan “Gri Kazlar›n Y›l›” adl› kitab› yazd›. Lorenz, Rusya’da bulundu¤u y›llarda psikoloji ve insan davran›fllar› üzerine de gözlemler yapma olana¤› elde etmiflti. Farkl› ülkelerde insanlar› gözlemledi¤i çal›flmalar› ileriki y›llarda davran›fl bilimleriyle ilgili çal›flmalar›nda ona büyük yarar sa¤layacakt›. Sald›rganl›¤›n insanda do¤ufltan bulundu¤unu savunan ünlü etolog Konrad Lorenz’e göre sald›rganl›k, tüm di¤er canl›larda da bulunan kavga etme içgüdüsünden kaynaklan›yordu. Bu içgüdüyle ilgili itici güç, de¤iflen oranlarda her insanda üretiliyordu. Sald›rganl›¤›n ortaya ç›kmas›, biriken bu itici güce ve sald›rganl›k do¤urucu uyaran›n varl›¤›na ve gücüne ba¤l›yd›. ‹çgüdüsel davran›fl kal›plar›, özellikle bu davran›fllar›n ortaya ç›k›fl süreci ve eyleme dönüflmeleri için gereken sinirsel enerji kaynaklar› üzerine çal›flmalar›, hayvan davran›fllar›n›n anlafl›lmas› yolunda önemli katk› yapt›. Bir hayvanda ayn› anda etkinli¤e geçen iki ya da daha çok temel dürtünün nas›l davran›fl durumuna geldi¤ini inceleyen Lorenz, arkadafl› olan Hollandal› zoolog Tinbergen’le yapt›¤› çal›flmalar sonucunda farkl› davran›fl biçimlerinin uyum içinde bir araya gelerek tek bir eylem dizisi oluflturdu¤unu gösterdi. Lorenz, ortaya att›¤› kavramlarda türlerin davran›fl kal›plar›n›n ekolojik etkilerle de¤iflip geliflebilece¤ini, bunun türün varl›¤›n›n devam›na yönelik “uyarlanma” konusunda yararl› oldu¤unu savundu. Lorenz, son y›llarda insan davran›fllar› üzerine çal›fl›rkende hayvan dünyas›ndan ve çevreden uzak kalm›yordu. 1989 y›l›nda ölünceye kadar çevre ve çevrenin korunmas› üzerine çal›flmalar da yapt›. Gökhan Tok Kaynaklar: http://nobelprize.org/medicine/laureates/1973/lorenz-autobio.html http://home.tiscalinet.ch/biografien/biografien/lorenz.htm Bilim Çocuk 37
  • 32. Facebook Teknoloji ve Tasarımcılar Grubu - Osman Keskin tarafından derlenmiştir. B‹L‹M‹ YARATANLAR Asitlerin ve Bazlar›n Babas› Soren Sorensen Turnusol k⤛tlar›n› bilir misiniz? Bu k⤛tlar, bir s›v›ya sokulduklar›nda renk de¤ifltirirler. O s›v›n›n asit ya da baz özelli¤i içeren bir s›v› oldu¤unu bu k⤛tlar›n ald›klar› renk yard›m›yla anlar›z. Mavi turnusol k⤛d›, asite bat›r›ld›¤›nda k›rm›z› renge dönüflür. Pembe turnusol k⤛d›ysa baza bat›r›ld›¤›nda mavi renge dönüflür. ‹flte, bu asitlik ve bazl›k oranlar›n› belirleyen ve bunlar› anlatan pH kavram›n› ilk tan›mlayan kifli Soren Sorensen’di. Soren Peter Lauritz Sorensen, kimyada pH kavram›n› bulan ve tan›mlayan bilimadam› olarak tan›n›yor. Danimarkal› biyokimyac›, bu bulufluyla kimyada asitlerin ve bazlar›n tan›mlanmas›na önemli bir aç›l›m getirmifl oldu. pH bir k›saltma. Bu k›saltmada p, eksi logaritmay›, H ise hidrojen iyonunu (H+) gösteriyor. pH, s›v›n›n bir molündeki H+ iyonu derifliminin eksi logaritmas› olarak düflünülüyor (mol, kimyada kullan›lan bir, ölçü birimidir; tüm maddelerin bir molünde yaklafl›k 6,02252x1023 molekül bulunur; logaritmaysa matematikte büyük çarpma, bölme, kök ve kuvvet alma gibi ifllemleri kolay yapmak için kullanlan bir yoldur). pH, 0 - 14 aras›nda de¤er alabiliyor. pH de¤eri 0’dan 7’ye kadar olan s›v›lar asidik, 7’den büyük olanlarsa bazik, 7’yse nötr olarak kabul ediliyor. Sözgelimi limon suyu asidiktir, sabunsa bazik. pH kavram›n› bulan Sorensen, Danimarka’n›n Slaglese kenti yak›nlar›ndaki Havrevjerg’de 1868 y›l›nda do¤du. Sorensen, üniversite y›llar›nda ilk olarak t›p okumaya bafllam›flt›. Sonradan Kopenhag Üniversitesi’de kimya bölümüne geçti. 1881 y›l›nda buradan mezun oldu. On y›l boyunca inorganik maddelerin sentezlenmesi konusunda çal›flt›. Sorensen, çal›flma yaflam›n›n bir bölümünü, 1901 y›l›nda bafl›na geçti¤i Kopenhag’daki Carlsberg Laboratuvar›’nda geçirdi. Biyokimya alan›nda birçok öncü deneysel çal›flmay› ve yol aç›c› deneyleri burada gerçeklefltirdi. Aminoasitleri,