. 1 Visi-Course [2015-1-TR01-KA201-022591] “Funded by the Erasmus+ Program of the European Union. However, European Commission and Turkish National Agency cannot be held responsi-ble for any use which may be made of the information contained therein” ERASMUS+ KA201 COOPERATION AND INNOVATION OF GOOD PRACTISES
1. 1
Visi-Course
[2015-1-TR01-KA201-022591]
“Funded by the Erasmus+ Program of the European Union. However, European Commission and Turkish National Agency cannot be held
responsible for any use which may be made of the information contained therein”
ERASMUS+ KA201 COOPERATION AND INNOVATION OF GOOD PRACTISES
3. VISI-E-COURSE (1)
BERGAMA’NIN ÖYKÜSÜ - VISITEACHING – Visiual teaching as a digital story
telling projesi kapsamında görsel öğretim tekniklerine örnek bir ders olması
amacıyla üretilmiştir. BERGAMA ANTİK KENTİ’nin kuruluşundan- Roma
dönemine kadar olan kent tarihinin görsel öyküleme tekniği ile anlatımını
içerir.
Sunum, ilkokul 4.-5.-6. sınıf öğrencileri için tasarlanmıştır. Çalışmada kullanılan
görseller özgün çizimlerdir. BERGAMA’NIN ÖYKÜSÜ çalışmasını sunmak için
öğretmene yönelik ayrı bir yönerge gerekmemektedir; tüm sözel bilgiler
görsellerin içine yerleştirilmiştir. Öğretmenin, gereksinim duyduğu kavram ve
başlıklarla ilgili detaylı araştırma yapması önerilir.
10. İZMİR’İN
GERÇEK
MASALLARI
İZMİR KÜÇÜK KÜÇÜK BELKİ YÜZ,
BELKİ BİN, BELKİ MİLYONLARCA
HİKÂYEDEN OLUŞUR.
HEPSİ BİR ARAYA GELİNCE İZMİR
OLUR.
EĞER BİRİ EKSİK OLSA, İZMİR
EKSİK OLUR.
12. Bir varmış, bir yokmuş. Makedonya
adlı bir ülkenin çok genç ve çok
güçlü bir kralı varmış. ‘Büyük
İskender’ demişler ona. On bir yılda
adı gibi büyük bir krallık kurmuş.
Hiç kolay sanma…
İskender 33 yaşında, erkenden
öldüğünde sevenleri yas tutmuş;
düşmanları da bir ‘oh’ çekip rahat
nefes almış.
Az sonra sana anlatacağım
‘Yüksekteki Kent’in öyküsü de
İskender’in bu dünyadan gidişiyle
başlamış. Genç Kralın ölümü, İzmir’in
Bergama’sının ya da gel şöyle diyelim
‘Pergamon Kenti Masalı’nın
başlangıcı olmuş.
13. Büyük Kral İskender ölüm
döşeğindeyken halkını da bir telaş
almış. ‘İskender’siz ne yaparız biz?’,
‘Bu topraklar ve bu servet kimin
olacak?’, ‘İskender’in kundaktaki tek
oğlu bize nasıl bakacak?’ diye öylece
tasalanadursunlar, kralın
yakınındakiler çoktan karar vermiş
bile.
Uçsuz bucaksız bu ülke, İskender’in
güvendiği dört generale pay
edilecekmiş. Her general bir yeri
alacakmış. Bizim İzmir’in olduğu
büyük bölge de General
Lusimakhos’un olacakmış.
14. General Lusimakhos buraların
yabancısı değilmiş. Kral
İskender’le birlikte zaten birçok
yeni şehir kurmuş. Başta güzel
Smyrna’yı…
Lusimakhos’un savaşlardan
edindiği büyük bir serveti varmış.
Bu servet onun on şehir daha
kurmasına yetecek
büyüklükteymiş!
15. Lusimakhos’un dev hazinesini
güvenli bir yere saklaması
gerekiyormuş. Smyrna’nın
kuzeyindeki Misya bölgesinde,
verimli bir ovaya bakan dik bir
tepenin üzerinde, pek az kişinin
bildiği çok sağlam bir kaleyi
gözüne kestirmiş.
Hazinesini bu kaleye saklamış ve
Filetaros adında güvendiği bir
subayını da servetini koruması
için görevlendirmiş.
16. Filetaros, Lusimakhos’un hazinesini
20 yıl boyunca gözü gibi korumuş.
Ama gel zaman, git zaman, bir gün
Filetaros, Lusimakhos’a karşı gelmiş.
Genç subay isyan etmiş ve generalin
büyük servetine sahip çıkmış.
Lusimakhos ihanete çok kızmış ama
onunla mücadele edecek kadar
yaşayamamış. Olaydan kısa bir süre
sonra bir savaşta ölmüş.
Bunu fırsat bilen Filetaros hemen
kentin başına geçmiş. Kendini de
Pergamon hükümdarı ilan etmiş..
17. Filetaros’un amacı Pergamon’u güçlü
bir krallık yapmakmış. İçinden sık sık
‘bu kente hak ettiği değeri vermem
lazım. Onu çok güçlü bir krallık
yapmam lazım’, diye geçirirmiş.
İlk iş olarak dağa tacını giydirmiş!
Yani ilk şehrin çevresine yeni surlar
yaptırmış. Kent öyle güzel
görünüyormuş ki uzaktan. Tam bir
kral gibi!
Filetaros, Tanrıça Athena’yı da
düşünmüş tabi! O, yanlarında
otursun, onlara baksın ve
Pergamon’u korusun diye tacın
ortasına bir tapınak inşa ettirmiş.
18. Filetaros bir zaman sonra ölmüş
ama onun ardından gelen diğer
Pergamon kralları da onun izinden
gitmiş. Pergamon’a hak ettiği değer
verilecekmiş! Kentlerini
güzelleştirmek için çok çalışmışlar.
Hani o kentin tacı vardı ya. Oraya
Akropol diyorlarmış. Akropolü bir
güzel bezemişler ki sorma!
Athena Tapınağı’nın yanını,
çevresini, sağını, solunu, kral evleri
ve diğer güzel binalarla
çevrelemişler. Hazinelerini ve
silahlarını da buraya yerleştirmişler.
Öyle güzelleşmiş ki Akropol!
19. Pergamon halkı neredeymiş? Onlar
da evlerini Akropol’ün dışına, dağın
yamacına kurmuşlar. Pergamonlular
başlarını kaldırıp yukarıya
baktıklarında güzel kentlerini ve
onları koruyan yöneticilerini
görürlermiş. Bu da onlara güven
verirmiş.
Pergamonlular kalabalıklaştıkça
evleri dağın eteklerinden ovaya
doğru adeta akmaya başlamış. Evler
şimdiki Bergama’nın oturduğu alana
kavuşmak ister gibiymiş.
20. Pergamon halkı en çok neyi
severmiş? Bu yüksek kentte güven
içinde olduklarından mı bilinmez,
dışarıda yaşamayı, birlikte vakit
geçirmeyi çok severlermiş. Sanata,
bir de okumaya düşkünlermiş.
Akropolün içine bir tiyatro
yapmışlar. Böyle bir tiyatro
dünyada yok! Öyle güzel bir yerde
ve öyle dik basamakları var ki!
Sırtını Pergamon dağına yaslayıp
ovasını seyreden eşsiz bir yer!
Ah, Pergamonlular kim bilir ne
oyunlar seyretmiş, ne müzikler
dinlemiş, kaç toplantı yapmışlar o
tiyatroda?
21. Gel zaman git zaman, Pergamon’un
başına bir başka kral daha gelmiş. Adı
Attalos’muş. Onca kral arasında,
Attolos’tan söz etmemin bir nedeni var
elbet.
Attalos yaman bir hükümdarmış, bir
çok savaş kazanmış ama daha
önemlisi şehre yeni yapılar hediye
etmiş. Birazdan onlardan birinin
öyküsünü anlatacağım sana.
Attalos, Pergamonlular sanata
doysun diye bir heykel okulu kurmuş.
Ve…ve… o dillere destan
kütüphanesini yaptırmış.
Kütüphane deyip geçme! Pergamon
hakkında çok şey anlatır…
22. Bakın, buraya kütüphane değil
neredeyse bir saray dersiniz! Bir
İskenderiye şehrinin kütüphanesi,
bir de Pergamon’unki dillere
destanmış.
İskenderiye Mısır’da Kral İskender’in
kurduğu kentlerden biriymiş ve bu
iki şehir kütüphaneleri konusunda
yarış halindelermiş.
Böyle yarışa can kurban! Pergamon
ve İskenderiye ‘hangimizin daha çok
kitabı var?’ diyerek birbirlerini takip
ediyorlarmış.
23. O zamanlar herkes yazı yazmayı
bilmiyormuş. ‘Kitap yazıcıları’ diye bazı
insanlar varmış.
Yazıcılar kitaplarını papirüs adlı özel bir
bitkinin yaprağına yazarlarmış. İşin zor
kısmı Papirüs hiç de kolay bulunan bir
bitki değilmiş.
Mısır’da Nil nehrinin kenarında yetişir ve
Pergamonlular hiç üşenmeden
sıkılmadan ta Mısır’dan papirüs
getirtirlermiş.
İskenderiyeliler için kolay tabii!
Papirüs bulmakta hiç zorluk
çekmiyorlarmış, çünkü papirüs
zaten Mısır’da üretiliyormuş.
24. Attalos kütüphaneyi kurmuş,
ondan sonra gelen Yumenes adlı
bir diğer Pergamon kralı da
kitaplığı var gücüyle geliştirmeye
çalışıyormuş. Kral, ülkesinin
dışında bir açık artırmada çok
önemli kitapların satışa çıktığını
duymuş.
Hemen kütüphane yöneticisini
satışın olduğu yere göndermiş.
Aynı açık artırmada İskenderiye
kütüphane yöneticisi de varmış
tabii ki!
25. Pergamon Kütüphanesi daha
azimli davranmış ve kitapların
ağırlığınca altın vermeyi teklif
etmiş. Satışa katılanlar hayretler
içinde kalmış.
Kitaplar büyük bir zaferle
Pergamon Kütüphanesi’ne
getirtilmiş. Krallığın içinde,
dışında herkes bu büyük satışı
konuşur olmuş..
Bu olay dünyanın en büyük
kütüphanesine sahip İskenderiye
kenti için onur kırıcı olmuş. Bunun
üzerine Mısır’da yetişen papirüsün
Pergamon’a satılması
yasaklanmış!
26. Pergamon Kralı Yumenes
yurttaşlarına tez zamanda
üzerine yazı yazılacak bir
malzeme bulmalarını ve bulan
kişiye de büyük ödül vereceğini
duyurmuş. Yurttaşlar çalışmış,
çabalamış, yapraklar aranmış,
bitkiler taranmış ve sonunda
papirüsün yerine geçecek bir
kağıt türü bulmayı başaran biri
çıkmış!
Sardesli Krates adında bir genç,
buzağı derisinin üzerine yazı
yazılabildiğini keşfetmiş. Deriyi
işleyip geliştirdiklerinde de ortaya
çok kullanışlı Pergamon kağıdı
çıkmış. Pergamon kağıdı ne
yırtılıyor, ne alev alıyormuş.
28. Pergamon Kralı Yumenes’e
gelince... O bir yandan da
topraklarını genişletmek için
komşusu Galatlar’la savaşıyor ve
yardım etmesi için Zeus’a dua
ediyormuş.
Yumenes son savaşında Zeus’a bir
adak adamış. Demiş ki: ‘Ey yüce
Zeus, kazanırsam sana şükranlarımı
en güzel şekilde sunacağım. Yeter ki
yanımda ol!’
29. Kral Yumenes, Galatlar’a karşı
savaşı kazanmış. Sıra Zeus’a verdiği
sözü tutmaya gelmiş.
Onu memnun etmek için eşi benzeri
görülmemiş bir sunak yapacakmış.
Öyle ki yapacağı yapının duvarlarını
dillere destan heykellerle
süsleyecekmiş. Krallığın tüm
heykeltıraşlarını ve sanatçılarını bu
sunak için seferber etmiş.
Uzun yıllar süren çalışmanın sonucu
ortaya dünya harikası bir sunak
çıkmış!
30. Ve geldik masalın sonuna…
‘Yüksekteki kent’ Pergamon’un son
kralı diğer kralların aksine biraz tuhaf
biriymiş. Çok şüpheciymiş. Herkesin
özellikle akrabalarının ona kötülük
yapacağını zannettiğinden tümünün
yaşamına son vermiş! Fakat sonra
öyle pişman olmuş ki kendini sarayına
kapatmış ve derler ki ondan sonra
saçlarını ve sakallarını hiç kesmemiş.
Son kral öldüğünde Pergamonlular
vasiyetini duyunca kulaklarına
inanamamışlar.
Kral bütün Pergamon Krallığı’nı miras
olarak Roma halkına bırakmış!
Kimisi bunu, kralın yeni bir çılgınlığı
olarak yorumlamış, kimiyse akıllılık
yaptığını düşünmüş. Onu bunu
bilmem ama buna en çok Romalıların
sevindiğine eminim.
Roma bu muhteşem mirası almış, bir
süre de bakmış ama Pergamon’u değil
de bir başka güzel kent Efes’i gözdesi
yapmış. Pergamon da bu dönemden
itibaren yavaş yavaş gözden düşmeye
başlamış.
31. PERGAMON
‘YÜKSEKTEKİ KENT’
Yıllar ,yüzyıllar geçmiş.
Yüksekteki kent gün geçtikçe
sessizleşmiş…
sessizleşmiş…
ve nihayet susmuş...
TROYAN
TAPINAĞI
ATHENA
TAPINAĞI
AGORA
KÜTÜPHANE
TİYATRO
ZEUS SUNAĞI
DYONİSOS
TAPINAĞI
35. Bu kapıdan
geçtim ben!
Dikkatli bak…
üzerinde ne
yazıyor.
KUTSAL
YERE ÖLÜMÜN
GİRMESİ
YASAKTIR.
KUT-SAL YE-RE Ö-LÜ-MÜN
GİR-ME-Sİ YA-SAK-TIR!
Ay, korkutma
beni!
Korkacak ne var? Bak, ne diyor
yazıda? Buraya sadece SAĞLIK
girebilir diyor!
AS-KLE-PİON mu?
Burası ASKLEPİON’un
kapısı!
36. Evet, sağlık evinin kapısı!
KUTSAL
YERE ÖLÜMÜN
GİRMESİ
YASAKTIR.
Anlamıyorum ki! Bir
periyim diyorsun, bir
Virankapı, bir
Asklepion!
E canım , hepsi bir arada. Hepsi
Pergamon masalında! Bak şimdi. Beni
bebekken buraya getirmişler.
Asklepion’a… bundan 1712 yıl önce…
Eh, hadi bakalım!?!
Burada hastalar, yorgunlar,
bitkinler iyileştirilirdi.
Hastane yani.
Hem hastane, hem eczane, hem
kütüphane hem de Yüce
Asklepios’un evi vardı.
AS-KLE-PİOS ?
37. KUTSAL
YERE ÖLÜMÜN
GİRMESİ
YASAKTIR.
Seni de mi tedavi etti?
Sağlık Tanrımız! Öyle iyi
kalpliydi ki! Özellikle biz
çocuklara karşı!
Sen hep Pergamon’da
mı kaldın?
Yüce Asklepios, bazı çocukları evine
gönderdi, benim gibi bazılarına ise
sonsuzluk hediye etti. Bizler tekrar
Virankapı’dan geçip birer melek olduk ve
hep Pergamon’da kaldık.
38. Evim gidene kadar, hep !
Yüzlerce yıl Pergamon’da
yaşadım! Şimdi ise evimi
arıyorum!
Evin mi gitti? Ev gider mi öyle?
Neredeydi? Nasıl gitti?
Zeus Sunağı’ydı benim evim.
Athena’nın kollarına konuyor,
çıkıp yükseklerden
Pergamon’u seyrediyordum.
Hadi yaa! Evini? Koca Zeus
Sunağı’nı mı bulamadın?
Nasıl olur?
Bir gün uçmaktan geri
geldiğimde evimi bulamadım!
Bulamadım diyorum sana.
Evimi söküp götürmüşler.
Kimse de bir şey yapmamış!
Ne zaman biri Zeus Sunağı’nın
adını ansa, bir umut koşar
gelirim. Onu hala bekliyorum.
Ay, cidden çok üzüldüm!
39.
40. Zeus Sunağı antik çağın en güzel, en görkemli
yapılarından biriydi. 1870’lerde yapılan kazılar sırasında
keşfedildikten sonra, yasal izinle Almanya’ya taşındı.
Şimdi Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde sergileniyor.
Orada yerinin rahat olduğunu tahmin ediyoruz. Ama
gelin görün ki Pergamon ve hatıraları onu çok özlüyor.
Kim bilir, belki bir gün sunak yerine geri döner ve onun
da ev hasreti biter.