SlideShare a Scribd company logo
1 of 36
NATO-ŞANGAY BEŞLİSİ-RUSYA’NIN
ENERJİ HATTI MESELESİ
 265025 İsmail Gökay YAĞMUR
 265063 Ferhat ÇELİK
 264997 Hülya İSKENDER
 265003 Merve DENİZ
 265052 Hakan VAROL
İÇİNDEKİLER
1.SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ, NATO’NUN KURULUŞU,
NATO’NUN YAPISI VE İŞLEYİŞİ (İsmail Gökay YAĞMUR
syf.1-7)
Soğuk Savaş
Birleşmiş Milletler
Potsdam konferansı
Soğuk Savaşın anlamı
Soğuk savaşa etki eden olaylar
Doğu Avrupa ülkeleri
Batı Avrupa Ülkeleri
Truman Doktrini
Marshall Planı
Soğuk savaşın Uzakdoğu ayağı
Ortadoğu'daki Gelişmeler
Nato'nun Kuruluşu
Nato'nun Yapısı
2.TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYELİĞİ VE TÜRKİYE-NATO
İLİŞKİLERİ (Ferhat ÇELİK syf.8-12)
Genel Bakış
Avrupa’da Bloklaşma Hareketleri Ve Emperyalist Tutumlar
Truman Doktrini Ve Marshall Planı
Rusya’nın Bitmez Tükenmez Talepleri
Kore Savaşı Ve Etkileri
Türkiye’deki Nato Üsleri
3.ŞANGAY BEŞLİSİNİN TARİHÇESİ, ÜYELERİNDEN RUSYA-
ÇİN VE KAZAKİSTAN BİRBİRLERİ VE BİRLİKLE İLİŞKİLERİ
(Hülya İSKENDER syf.13-18)
ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ
Uluslararası Sistemde Güncel Gelişmeler
11 Eylül Olayları ve ABD’nin Dünya Düzeni Politika
Orta Asya’da ABD Etkisi
ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU
ÖRGÜTÜN GELİŞİMİ
1- Şangay Beşlisi
2- Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization – SCO)
4. ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NÜN KURUMSAL YAPISI
VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİSİ (Merve DENİZ syf.19-23)
Türkiye ile Şanghay İşbirliği Örgütü
Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği
Türkiye Gündeminde Şanghay Beşlisi
5. RUSYA’NIN ENERJİ HATTI MESELESİ (Hakan VAROL syf.24-
29)
1.Rusya’nın Petrol Boru Hatları ve Politikaları
1.1.Druzhba Boru Hattı ve Adria Reversal Projesi
1.2.Baltık Boru Hattı Sistemi (Baltic Pipeline System-BPS)
1.3.Kharyaga-Indiga Boru Hattı
1.4.Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu Boru Hattı
2.Rusya’nın Doğalgaz Boru Hatları ve Politikaları
2.1.Yamal-Europe II Doğalgaz Boru Hattı
2.2.Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı
2.3.Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı
2.4.Kuzey Akım Doğalgaz Boru Hattı
SOĞUK SAVAŞ
İkinci dünya savaşından sonra Avrupa dünya egemenliğini kaybetmiştir.Savaşa lider olarak
giren İngiltere Fransa eski gücünü kaybetmiştir artık dünyanın yeni egemen güçleri ortaya
çıkmıştır.Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB vardır.Soğuk savaşın temelinde bu iki süper gücün
ve onlar etrafında kümelenen devletlerin birbiriyle çarpışması yatmaktadır.
Bu iki kutuplu denge daha öncede belirtildiği gibi yeni karşılaşılan bir oldu değildir.18.yy da
İngiltere Fransa 1890-1914üçlü ittifak üçlü itilaf ve 1945 1990 arasında ABD ile Sovyetler
Birliği arasında olagelmiştir.1
Birleşmiş Milletler
İkinci Dünya Savaşı'nın getirmiş olduğu yıkım görülünce devletler savaşın en son yol olarak
kullanılması gereğini anlaşmışlar ve Birleşmiş Milletleri kurmuşlardır.Birinci Dünya savasından
sonra buna benzer bir örgüt kurulmuş ancak İkinci Dünya savasının çıkmasıyla örgütünü
başarısızlığı ortaya çıkmıştır.Bununda vermiş olduğu tecrübeyle daha etkin daha katılımcı bir
örgüt kurulmaya çalışılmıştır.Birleşmiş Milletler günümüze dek bir çok yerel çatışmaya
müdahale etmiş ülkeler arasında çıkan sorunlara arabulucu olmuştur.Ancak 5 daimi üyelerin
değişmez ve mutlak yetkileri uluslararası eşitliğe ne kadar gölge düşürse de şu ana kadar ki en
etkin uluslararası örgüttür. 1945 BM Antlaşması ise, kuvvet kullanma konusunda en ileri ve
kapsamlı düzenlemenin yapıldığı belge olmuştur. BM Antlaşması’nın kuvvet kullanmaya ilişkin
getirdiği düzenlemeler, BM üyesi olsun ya da olması bütün devletleri kapsaması ve bağlayıcı
nitelik taşıması açısından önemlidir.2
Potsdam konferansı
Savaş sonrası darmadağın olan Avrupa'yı ekonomik olarak toparlamak ve yeni sınırları
belirlemek için toplanılan konferanstır.Potsham öncesi olan gelişmelere bakmak gerekirse savaş
öncesi araları iyi olan Amerika ve Sovyetler aralarında bir huzursuzluk çıkacağı belli
olmuştu.Savaş zamanında Amerika'nın Sovyetlere yaptığı yardımı kesmesi iki ülke arasındaki
gerilimi artırmıştı.Ancak Almanya'yı yenmek uğrana bunlar sümen altı edildi.Churchill ile Stalin
arasında yapılan yüzdeler anlaşmasıyla Avrupa'daki ülkelere ne kadar etki edeceklerini
kararlaştırmışlardır.Mesela Macaristan'a % 50 %50 Yunanistan %90 İngiltere %10 Sovyetler
Romanya %90 Sovyet %10 İngiltere En önemli anlaşmazlık Almanya üzerinde
olmuştur.Önceleri Almanya'yı parçalamak fikri öne çıkarken sonradan bütünlüğünü savunmak
fikri ağırlık kazanmıştır.Ancak bunun için öncelikle Almanya'yı Nazilerden temizlemek savaş
suçlularını cezalandırmak,eğitim sistemini değiştirip gençleri demokrasiye alıştırmak
gerekiyordu.Bunun dışında Fransa Almanya'nın parçalanmasından yanaydı.Sovyetler ise
yönetim biçiminin ne olacağını konusuna bakıyordu. Soğuk savaş tek Avrupa'ya etki
etmemiştir.Uzakdoğu'ya baktığımız zaman Kore,Çin, Japonya bu ülkelerde de hep bir
kamplaşma görülmektedir.
1
)Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001 sf 202
2
Yılmazarslan,Murat,T.C Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Anabilim Dalı kuvvet
kullanma Nato'nun uluslararası güvenlikte artan rolü doktora tezi,2008 sf 14
Soğuk Savaşın anlamı
İkinci Dünya Savaş'ından sonra galip çıkmış iki devletin ve onların etrafında toplanmış küçük
devletleri birbirine karşı olan anlaşmazlıklarını silah kullanmadan sürdürüldüğü dönemdir
diyebiliriz.Bu dönemde diplomasi yerini güç dengelerine bırakmıştır.
Amerika ve Rusya kıta devletleridir.Yani öncelikle bulunduğu kıtaya hakim olacak sonra
kendisine yakın olan yerlere dost hükümetleri iş başına getirmek gibi yollarla kendine
bağlayacak.Bu yollarla Amerika ve Rusya karşılaşmışlar ve çatışmalar başlamıştır.ABD
Sovyetleri hemen tanımamıştır.Tanımadı ancak Sovyetlerle olan ticareti iki katına çıkmıştır.Bu
süreç sonunda 1933 yılından ABD Sovyetleri tanımıştır.
Soğuk savaşa etki eden olaylar
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Paris Barış Antlaşması soğuk savaşı etkileyen ve
hızlandıran bir olaydır.Nasıl Versailles Antlaşması başka bir savaşı engelleyememişse Paris
Antlaşması da soğuk savaşın çıkmasını engelleyememiş başarısız olmuştur. Amerika Doğu
Avrupa'da atom bombasının gücünü kullanarak Rusya üzerinde etki yapmayı düşündü. Ancak bu
başarılı olmadı.Bunun üzerine Amerika atom enerjisini kontrol alma politikasına başvurdu.
Çoğu kişi Rusya bir ülkeyi işgal eder sonra orada yönetimi kurar gider diye bilir.Ancak iş bu
kadar basit değildir.Bunun bir iç bir de dış sebepleri vardır.İç sebebi Rusya'nın işgal etmiş
olduğu topraklarda daha önceden demokrasi olmadığı için insanların bu yönetimi kolayca kabul
etmesidir.Bir de işgalden önce oradaki komünist yapılanmalar çok güçlüdür.Rusya'nın işini
çok kolaylaştırmış.Dış nedense Rusya üzerine gelen saldırılar hep doğu Avrupa üzerinden
gelmiştir.Bu yüzden Rusya Doğu Avrupa'yı elinde tutup güvenliğinin sağlamak
istemektedir.Önemli bir nokta ise Doğu Avrupa'da komünist yönetimlerin nasıl
kurulduğudur.Burda 4 aşama vardır.Birinci olarak kurtarma aşaması Sovyet Ordusu kurtarıcı
gibi gelir ülkeyi işgal eder.koalisyonlar kurarak kendi taraftarlarını bu koalisyon içini
sokar.üçüncü olarak öteki partileri tasfiye ederler.Son olarak ise yerli komünistlerin
tasfiyesidir.Bunun nedeni Stalin'in yerli komünistlerin milliyetçilikten etkilenmesinden
çekinmesidir.
Doğu Avrupa ülkeleri
a)Yugoslavya ve Arnavutluk
Diğer Doğu Avrupa ülkeleri Sovyet uydusu olurken bu iki ülke olmamıştır. Çünkü bu ülkeler
ülkelerini kendi çabalarıyla kurtarmıştır.Kurtuluşa giderken Sovyetlerden herhangi bir yardım
almamıştır.Yugoslavya lideri Tito diğer doğu Avrupa ülkelerindeki komünistler gibi
değildi.Stalin'in tam egemenliği altına girmeyi reddetmiştir.Stalin'in parmağımı oynatırım Tito
ortada kalmaz sözü pek etkili olmamış Tito'yu iktidardan düşürememiştir.Stalin'de Tito'yu
sosyalist bloktan atmıştır.
b)Bulgaristan, Macaristan,Romanya
Bu ülkelerde komünizmin yayılması yukarda belirttiğim 4 aşamalı plandaki gibi
olmuştur.Sovyetler ülkeyi işgal eder.Bir koalisyon kurar sonra o koalisyondaki diğer partileri
kapatır en sonda yerli komünistleri öldürür.Sadece isimler değişiktir.Olaylar aynıdır.
c) Çekoslovakya
Çekoslovakya da durum çok farklıdır.1919-1938 yılları arasında bu ülkede demokrasi
uygulanmıştır.Konu mu itibariyle özel bir yerde olan Çekoslovakya güvenliğini sağlamak için
tek yolu Sovyetlerle iyi ilişkiler kurmaktı.Belli bir süre ilişkiler iyi gitmiştir.Ancak Marshall
planı gündeme gelince ilişkiler bozuldu.Başbakanın 8 tane komünist olmayan emniyet müdürünü
görevden almasıyla 200.000 işçi isyan etmiştir.bunun sonucunca devrim olmuştur.Bu işleri
arkasında Sovyetler olduğu açıktır.Bu olaydan sonra Nato'nun kurulması kararlaştırılmıştır.
Batı Avrupa Ülkeleri
a)İngiltere
İngiltere savaş döneminde üç partiden oluşan savaş kabinesi tarafından yönetildi İngiliz halkı
kendisine Dünya Savaşını kazandırtmış olan muhafazakâr iktidarı 5 Temmuz 1945’de yapılan
seçimlerde iş başından uzaklaştırmış ve devrimci nitelikte değişiklikler vadeden işçi partisini 64
sandalyelik bir çoğunlukla Meclisin en büyük partisi durumuna getirmiştir.3
İngiltere savaştan sonra ABD'ye olan bağımlılığı iyice arttı.Ekonomisini düzeltmek için borç
aldı.Büyük devlet olma yükümlülüklerini zamanla ABD'ye bıraktı.İngiltere artık büyük devlet
olmaktan çıkmıştır.Ayrıca Ortadoğu'da bölge devletlerini Arap Birliği adı altında bir araya
toplayarak ABD'yi Ortadoğu'ya çekmeye başladı.Som olarak 1947 Ağustosunda Hindistan ve
Pakistan'a bağımsızlık verdi.4
b)Fransa
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa'da komünist akımlar güç kazanmıştır.İşgalden sonra
yapılan seçimlerde komünistler oyların yaklaşık dörtte birini sonraki seçimlerde de %28 ini
almıştı.Gaulle'ün iktidarı tek başına ele geçirip beşinci cumhuriyeti kurduktan sonra Nazilerle
işbirliği yapmamış partilerle ülkeyi yönetmeye çalışmıştır.Ancak ülke yinede siyasal
istikrarsızlıktan kurtulamamıştır.
c)İtalya
Savaştan çıktığında ülkede üç büyük parti vardı.Hıristiyan Demokratlar %33 Sosyalistler %21
Komünistler %19 oy almıştı.Zamanla Sosyalistler solda bölünme olmaz diyerek komünistlere
katıldı.Bundan sonra İtalya'da grevler iç karışıklar istikrarsızlıklar ortaya çıkmıştır.
d)Almanya
Almanya Yalta ve Potsdam konferanslarında İngiltere,Fransa,Sovyetler ve ABD arasında
dört bölüme ayrıldı.Ancak bu ayrılmada Almanya'da çözümü getirmedi.Devletler Almanya'nın
nasıl yönetileceğini konusunda ortak bir fikre sahip değildi.Öncelikle Almanya'nın
kalkındırılmasının sağlanması lazımdı ancak İngiltere ve Fransa'nın ekonomik durumları yeterli
olmadığından bu görevi ABD'ye bırakmışlardır.Siyasal bakımdan ise ülkenin nasıl yönetileceği
belirsizlik içindeydi.ABD kendi gibi liberal bir demokrasi kurmak isterken Sovyetler de sosyalist
bir düzen kurmak istemekteydi.Bunun sonucun Almanya ikiye ayrıldı.
3
Yılmazarslan,Murat,T.C Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Anabilim Dalı kuvvet
kullanma Nato'nun uluslararası güvenlikte artan rolü doktora tezi,2008 sf 15
4
Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001, sf 246
TRUMAN DOKTRİNİ
Bu doktrinin temel sebebi ABD'nin Sovyet korkusu diyebiliriz ABD Başkanı Truman’ın 1947
yılında yaptığı ünlü konuşmada “ABD dış politikası, kendilerini boyunduruk altına almak için
silahlı azınlıklar tarafından sarf edilen gayretler ve dış baskılara karsı koymaya çalışan hür
milletleri destekleme amacına yönelecektir ” demesi Amerikan dış politikasının gelişen
sosyalizme karsı bir yapılanma içinde olduğunu göstermiştir.5
Bu dönemde komünizm Avrupa'da
yayılmaya ve etki alanının genişletmeye başlamıştır.Bunun için başkan Truman'ın Türkiye ve
Yunanistan'ı içine alacak şekilde ekonomik yardımda bulunarak Komünizmin yayılmasını
engellemeye çalışmıştır.Başkan senatodan 400 milyar dolar bütçe almıştır.Bunun 100 milyar
dolarının Türkiye'ye 300 milyar dolarını Yunanistan'a vermiştir
MARSHALL PLANI
ABD Dışişleri Bakanı George Marshall ortaya attığı düşünceye göre Nazilerin yıkıcı
yönetimleri altında nasıl boş yere tüketildiğini hatırlatarak yiyecek maddeleri karşılığında
Avrupa kentlerinin çiftçilere gerekli olan malzemeyi veremediklerini söylemiştir.Avrupa'ya
tarım için gerekli malzemeleri vermeyi vaat eder.Sovyetlerinde içinde bulunduğu 16 devleti
kapsar ancak Sovyetler bu plana sıcak bakmaz ve onun etkisi altındaki ülkelerinde plana dahil
olmasını engeller.Sovyetler Birliğiyse Marshall planının truman doktrini'nden sonra ortaya
çıkmasını,bu doktrinin uygulanması biçiminde yorumlamış ve programa kendisi katılmadığı gibi
Doğu Avrupa ülkelerinin de katılmaması için baskı yapmıştır.6
Soğuk savaşın Uzakdoğu ayağı
a)Çin
Mancu hanedanlığının 1912'de yıkılıp yerine sun yat-sen geçici başkanlığında cumhuriyetin
kurulmasından önce Çin 40 yıldır merkezi yönetime sahip değildi.Ülkeyi daha çok valiler
yönetiyor kıyı kesimleri ise büyük devletlerin etkisi altındaydı.Bu dönemde ülkede iç savaş
hakimdi ancak Japonya'nın Mancurya'yı işgaliyle ülkedeki gruplar birleşerek Japonya'ya karşı
savaşmışlardır.Gruplar bu süreç içerisinde çok sempatizan toplamış ve aynı zamanda iç savaşa
da hazırlanmışlardır.Çin'deki milliyetçiler ABD'den yardım almaktaydı.Komünistler ise
Sovyetlerden.Savaş sonrası kazanan komünistler oluştur.Mao Ruslara hiç güvenmemesine
rağmen Sovyet yanlısı bir politika izlemiştir.
b)Kore savaşı
Kore 1950 yılına geldiğinde ülkede salgın hastalıklar vardı.Ülkede okuma yazma oranı
oldukça düşüktü.Kore son yüzyılda büyük devletlerin deneme tahtası olmuştu.Önce Japonya'nın
koruması altına girmiş 1945'De Japonya'nın teslim olması üzerine bölgede Sovyet-ABD güç
savaşının bir piyonu olmuştur.38. enlem Kuzey ve Güney Kore arasında sınır olarak
belirlenmişti.25 Haziran 1950'de Kuzey Kore birlikleri Güney Kore'nin topraklarına girdi.ABD
Güney Kore'yi desteklerken Sovyetler Kuzey Kore'yi desteklemiştir.
Çin'deki hükümet çatışmanın başlarında olaya pek tepki göstermedi.Ancak bölgeye ABD'nin
müdahalesi olunca Kuzey Kore'yi desteklemiş ve savaşa girmiştir.Çin birçok ABD birliğini saf
dışı bırakmıştır.Çin'in düşüncesi şuydu eğer ABD Kore'ye yerleşirse Çin'e buradan çok baskı
yapabilecekti.Çin'de bu yüzden savaşa girmiştir.
5
)Peksarı Derya Gonca, T.C Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
Nato'nun değişen konsepti yüksek lisans tezi,2006,sf 10
6
Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001.sf 260
Çin'in savaşa katılmasıyla birlikte Çin Güney Kore'ye girmiştir.Ancak sonradan tekrar geri
çekilmek zorunda kalmıştır.ÇİN açısından bu savaşın sonucu daha çok Sovyetlere bağımlı
duruma gelmesidir.Batılılar çok kayıp vermiştir ancak Güney Kore'yi kurtarmışlardır.NATO
Türkiye Yunanistan federal Almanya'yı alacak şekilde genişlemiştir.Bu savaştan en çok zararı
Koreliler görmüştür.
ORTADOĞU'DAKİ GELİŞMELER
1948 Arap-İsrail savaşı
Ortadoğu'da çatışmaların temelinde Arap-İsrail çelişkisi yatar.Hitler'in Yahudilere uyguladığı
eşi görülmez baskı Yahudileri yeni bir devlet kurmaya itti.Batılı emperyalist devletlerin
uyguladığı politikalarda Araplarda milliyetçilik uyandırdı. Siyonist hareket yani tüm Yahudilerin
Filistin'e dönmesi ve burada bağımsız bir devlet kurması ideali 1897'de Macar asıllı Theodor
Herzl'in İsviçre'nin Basel kentinde ilk Siyonist kongreyi toplamsıyla başlamıştır.Önceleri yüksek
meblağlar karşılığı Filistin'den toprak almaya başladılar.Sonradan sorunun boyutu değişti artık
bir devletin kurulmasıyla karşı karşıya kalındı. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Filistin'de manda
yönetimi sürdüren İngiltere politikasında bir ikilem yaşamaktaydı.Yahudilere devlet
kurulmasında konusunda söz vermişti ama bölgede petrol için Araplarla da arasının iyi olması
gerekiyordu.BM'ye bir öneri sundu. İki ayrı devletin kurulması ve Kudüs'ün BM yönetiminde
kalması ancak Araplar bunu kabul etmedi.Yapılan oylamada Türkiye ve Araplar hayır oyu
kullanmasına rağmen ABD'nin baskısıyla diğer üyeler evet oyu kullandı.Bundan sonra Araplar
kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş durumuna düştüler. 1948 'in nisan ayında Yahudilerin
aşırı irgun ve stern grupları deir yessin adlı bir Arap köyünü yakıp yıktı.14 Mayıs 1948 İsrail
devletinin kurulduğu açıklandı.Bunun üzerine Araplar İsrail'e saldırıya geçti. Güneyden Mısır
kuzey Suriye ve Lübnan doğuda Ürdün.Ancak savaş sonunda Araplar yenildi ve İsrail
topraklarını genişletti.Araplarında bu savaş sonrası gücü ortaya çıkmış oldu.
Süveyş bunalımı
Mısır'da 1952 yılında iktidarı ele geçiren Cemal Abdülnasır Arap milliyetçileri lideri
durumuna getiren olay öncelikle Bağdat paktını kurması ve Türkiye Pakistan ırak'ı içine alacak
şekilde genişlemesidir.Nasır İsrail'i Ortadoğu'dan silmek istemektedir.Bunun için iki şey
yapması lazım bir askeri olarak üstün duruma gelmeli iki ekonomik olarak iyi durumda
olmalı.Silahları doğu bloğu ülkesi olan Çekoslavakya'dan aldı.Ekonomik olarak yapacağı işleri
de ABD'den kredi almak istemiştir.Ancak ABD doğu bloğundan yardım aldığı için bu istemi
reddetti.Nasır'da bunun üzerine Süveyş kanalını millileştirdiğini açıkladı.
Sorunu çözmek için toplanan BM'den sonuç çıkmadı.Bunun üzerine İngiltere,Fransa ve İsrail
ortak harekat başlattılar.Ancak ABD ve Sovyetlerin karşı çıkması nedeniyle geri çekildiler.1956
yılına gelindiğinde İngiltere Fransa askerlerini çekerken İsrail yeterli güvenceleri almadan
çıkmayacağını açıkladı şartlarını sıraladı.Bu şartlar 1967 savaşının da sebebi olacaktır.
Suriye olayı
ABD'nin Mısırı yalnız bırakmak için yapmaya çalıştığı bir olaydır.Suriye Sovyet yanlısı bir
politika izlediğini ve komşularına zarar vereceğine inandırılmaya çalışılmıştır.Ancak bu politika
etkili olmamıştır.Öteki Ortadoğu ülkelerinin çoğunluğunun Suriye'yi bir tehdit olarak
görmediklerini açıklamalarıyla gevşedi ve ABD gerilemek zorunda kalmıştır.7
7
Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001.sf 309
NATO'NUN KURULUŞU
NATO öncelikle Sovyetlere karşı kurulmuş bir örgüttür.Ancak kurulmasındaki tek amaç bu
değildir.Aynı zamanda Almanya'nın tekrar silahlanmasını önlemek ve Avrupa'nın genel
güvenliğini sağlamak için ABD'yi de işin içine katmaktır.
NATO 4 Nisan 1949 yılında Washington Antlaşmasıyla kurulan bir kollektif savunma
örgütüdür.Üye ülkeler savunma yeteneklerini geliştirme herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü
tehlikeye girdiğinde ve , siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi
ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıya hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul
etmeyi taahhüt etmişlerdir.
NATO'nun kurucu üyeleri Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg,
Hollanda, Norveç, Portekiz, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'dir.Örgüt Türkiye ve
Yunanistan'ı 1952 yılında eş zamanlı olarak üyeliğe kabul etmiştir.İspanya Franko diktatörlüğü
yıkıldıktan sonra 1982 yılında örgüte dahil olmuş VE Fransa 1966 yılında örgütün askeri
kanadından çekilmiştir.Örgütün şu an 28 üyesi vardır.Resmi dili İngilizce ve
Fransızcadır.Merkezi Brüksel'de bulunur.
NATO'NUN YAPISI
Sivil Örgüt ve Yapılar
NATO’nun sivil örgütü; karargâh, Daimi Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar, Daimi
Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar, Genel Sekreter ve Enformasyon ve Basın Bürosu’ndan
oluşmaktadır.
NATO Karargâhı
Brüksel'deki NATO karargahı ittifakın siyasi karargahı Kuzey Atlantik Konseyinin
mekanıdır.NATO'nun bir çok kuruluşu ve elemanı burada bulunur. Ayrıca birçok Ortak ülkenin
diplomatik misyonları veya irtibat büroları, NATO Karargâhı Danışma, Komuta ve Kontrol
personeli ve birçok NATO ajansı da burada bulunur.8
Daimi Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar
Her üye devlet bir büyükelçi ve daimi temsilci tarafından temsil edilir.Delegasyonlar büyük
ölçüde büyükelçiliklere benzerler.Aynı karargahta olması resmi ve gayri resmi yazışmalarda
zaman kaybını önlerler.
Genel sekreter
Genel Sekreter üye hükümetler tarafından, Kuzey Atlantik Konseyi, Savunma Planlama
Komitesi ve Nükleer Planlama Grubu’nun Başkanı, diğer üst düzeyli NATO Komitelerinin
Fahri Başkanı ve NATO’nun Genel Sekreteri ve en üst düzeydeki yöneticisi olarak tayin edilen
üst düzeyli, uluslararası bir devlet adamıdır.Örgüt içindeki danışma ve karar alma sürecinden
sorumludur.
Enformasyon ve Basın Bürosu
Medya servisi ve enformasyon servisinden oluşmaktadır. Basın ve Medya Servisi,
gazetecilerin itimatnamelerini düzenler Genel Sekreter’in yazılı bildirilerini ve konuşmalarını
8
Bilgili,Feride Fatma,T.C Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü lisansüstü eğitim , öğretim ve sınav
yönetmeliğinin kamu yönetimi anabilim dalı için ön gördüğü yüksek lisans tezi,2008,sf 31
yayınlar ve Brüksel’deki NATO Karargâhı çalışanları için günlük haberleri inceler ve haber
özetleri hazırlar.
Askeri örgütler
NATO’nun en yüksek askeri organı ise, üye ülkelerin genel kurmay başkanlarından oluşan
Askeri Komite’dir. Askeri Komite, Savunma Planlama Komitesine bağlı olarak çalışır. Daimi
merkezi Brüksel’dedir ve yılda bir veya iki defa toplanır. Askeri Komite’ye çalışmalarında,
Komite’nin yürütme organı olan ve sivil sekreterlik gibi çalışsan Milletlerarası Askeri Kurmay
Heyeti yardım etmektedir. Askeri Komite, barış döneminde NATO bölgesinin ortak savunması
ile ilgili tedbirleri Konsey’e tavsiye etmekle yükümlüdür. Baslıca NATO komutanlıkları da
Komite’ye karsı sorumludurlar. Dolayısıyla Komite’nin sürekli bir biçimde toplanabilmesi için,
her ülke, genelkurmay başkanını temsilen, bir Daimi Askeri Temsilcisini de Askeri Komite’ye
atamaktaydı.9
Stratejik Komutanlar
Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı ve Atlantik Müttefik Yüksek Komutanlıklarından oluşur.
Her komutanlık askeri işlerin yönetilmesinde askeri komiteye karşı sorumludur.Askeri komiteye
tavsiyede bulunabilirler.NATO'da general veya sancak düzeyinde temsilcilikleri vardır.
Uluslararası Askeri Karargâh
Askeri Komite'nin Uluslararası Askeri Karargah direktörlüğü görevi için ülkeler tarafından
aday gösterilen generaller vardır. Bu direktörün yönetimi altında askeri konularda askeri komiteye
tavsiyelerde bulunur.
TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYELİĞİ VE TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ
A) GENEL BAKIŞ
Araştırma konumuz gereği bu yazıda,Türkiye’yi NATO’YA üye olmaya iten sebepler, o
yılların dünya bazında ekonomik, siyasal, askeri durumu, emperyalizm akımının güçlü
pozisyonu, Rusya ve ABD’nin sömürge arayışları,Rusya’nın Türkiye karşısında bitmez
tükenmez talepleri ve dolayısıyla Türkiye’nin kendisini güvenceye almak için ne tür uğraşlar
sergilediği ve bu uğraşların ne tür sonuçlar doğurduğunu inceleyeceğiz.
B) AVRUPA’DA BLOKLAŞMA HAREKETLERİ VE EMPERYALİST TUTUMLAR
Tarihsel perspektif içinde baktığımızda Avrupa’da 1930’lu yıllarda Avrupada bloklaşma
hareketlerinin hızlandığını görmekteyiz. Bir taraf var olan düzeni korumak isterken( anti
revizyonist) diğer taraf var olan statükoyu değiştirmek istemekteydi ( revizyonist ).Türkiye
Lozan Antlaşması ile kazandığı belli bazı şeyleri korumak istiyor yani bir değişikliğin
meydana gelmesini istemiyordu. Türkiye her ne kadar bu çabalar içinde bulunsa da Sovyet
Rusya’nın Türkiye üzerindeki talepleri bitmek bilmiyordu ve bu da gösteriyordu ki Türkiye
de bir noktada bu bloklaşmaya müdahil olacaktı.Türkiye’nin o yıllarda bu tür şeylerden uzak
9
Peksarı Derya Gonca, T.C Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı
Nato'nun değişen konsepti yüksek lisans tezi,Kırıkkale,2006,sf 26
bir tutum takındığını görmekteyiz.Fakat önemle dikkat etmek gerekir ki bu ‘yalnız adam’
tutumu ileriki dönemlerde Türkiye’yi büyük bir yalnızlığa itecekti.10
C) TRUMAN DOKTRİNİ VE MARSHALL PLANI
Bunların imzalanmasındaki temel amaç, tahmin edileceği üzere, Rusya’nın emperyalist
politikalarına artık bir dur demekti. Rusya gerçekten o dönemde çok güçlü bir konumda
bulunuyordu ve gitgide toprak kazanmaya devam etmekteydi. Bu durum öncelikle ABD’yi
tedirgin ediyordu dolayısıyla ABD Sovyet’lerin bu ilerleyişini durdurmak istemekteydi. Bu
yüzden yukarıdaki başlıkta sayılan girişimlerde bulundu.ABD Rusya’nın Türkiye’ye karşı
olan isteklerinin farkındaydı ve Türkiye gibi önemli konumda bulunan bir ülkeyi kaybetme
korkusu altındaydı ve bunu bir şekilde engellemeliydi.Çeşitli girişimlerde bulunarak öncelikle
Truman Doktrini’ni ilan etti.(Konumuz gereği Truman Doktrini’nin Türkiye ile ilgili
kısımlarını belirtmeyi yeterli görüyorum).Bu doktrin Türkiye ve komşu ülke Yunanistan’a
yardımda bulunmayı amaçlıyordu.Neticede Türkiye ve Amerika arasında 12 Temmuz
1947’de söz konusu yardımla ilgili bir antlaşma imzalandı.Fakat bu anlaşmanın çok önemli
bir noktası vardı.Türkiye alınacak olan bu yardımı ABD’nin izni olmadan başka amaçlar için
kullanamayacaktı.Bu da bize gösteriyor ki bu anlaşma yine aslında Türkiye için değil
ABD’nin kendi dünya politikasını sürdürebilmesi içindi.ABD neticede Sovyetlerin bu
ilerleyişini engelleme isteği olarak “Containment Policy” yani “Sovyetler Birliği’ni
Çevreleme Politikası” olarak isimlendirildi. Böylece “Soğuk Savaş Dönemi” de başlamış
oluyordu.11
ABD’nin almış olduğu bir diğer tedbir ise “Marshall Planı”idi.Batı Avrupa ülkelerinin
ekonomik kalkınmasını amaçlayan bu plan 5 Haziran 1947’de Amerika Dış İşleri Bakanı
George Marshall tarafından ilan edildi.Türkiye kabul edilen Marshall planı çerçevesinde bu
plana dahil olduğu için ve içinde bulunduğu sıkıntılı dönem nedeniyle ABD’den yardım
talebinde bulundu.Fakat ABD Türkiye’nin bu isteğini yardıma ihtiyacı olmadığını söylerek
reddetmiştir.Bu duruma baktığımızda ABD’bu yardımı reddetmesi ileride de Türkiye’yi
herhangi bir durumda yalnız bırakabileceği şüphelerini doğuruyordu.Türk hükümeti konunun
tekrar görüşülmesini istedi ve ABD bu kez yardım gönderme talebini kabul etti ve 4 Temmuz
1948’de yapılan anlaşma ile Amerika, Türkiye’ye ekonomik yardıma başladı.Ve dolayısıyla
Türkiye ile ABD arasındaki ittifak yavaş yavaş gelişim gösteriyordu.Türkiye’ye bu olay
sonucu NATO üyesi ülkelerin de yardımı sağlanabilecekti.
D) RUSYANIN BİTMEZ TÜKENMEZ TALEPLERİ
Bilindiği üzere Rusların Anadolu toprakları üzerindeki isteklerinin kökeni çok eskilere
dayanmaktadır. XVIII. asrın başlarına kadar Çarlık Rusya’sının bir Türkiye siyaseti yoktu.
Fakat,Rusya daha XV. Asırdan itibaren Doğu Türk ülkeleri aleyhinde genişlemeye
10
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı makale
syf.71
11
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı
makale syf.73 str.21
başlamıştı.12
Anadolu yarımadasının gerek önemli ticaret merkezi yollarının üzerinde
bulunması, gerekse sıcak denizlere komşu olması dolayısıyla Dünya üzerindeki güçlü
devletlerin, özellikle de Rusya’nın dikkatini çekmekteydi. Rusya bu doğrultuda yakın tarihe
baktığımızda Rusya gerek Balkan ülkelerine daha rahat inebilmek ,gerek 1940’larda müttefiki
olduğu İngiltere’nin Türkiye üzerinden Doğu Akdeniz’e inmesini kolaylaştırmak için Türkiye
sınırlarında cephe açması gerektiğini düşünüyordu ve bölgenin kilit noktası olan Türkiye’nin
mutlaka savaşa sokulması gerektiği görüşüne varmışlardır.Türkiye en sonunda mecburi olarak
Almanya’ya karşı müttefikler yanında savaşa katılacağını İnönü tarafından kabul
etmiştir.Fakat derhal Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu silah ve teçhizatın gönderilmesi gerektiğini
şart koşmuştu.Başkan Churchill isteği kabul etti ve yardımı gönderdi.Fakat sonradan bu
yardımın Türkiye’ye geç ulaşacağı dolayısıyla Türkiye’nin savaşa geç gireceği endişesi ABD
ve İngiliz heyetini rahatsız etmişti.Türkiye müttefiklerinin takındığı bu tavırdan doğal olarak
oldukça endişelenmişti.Türkiye bu yaşananlardan sonra Sovyet Rusya’ya yanaşmak ve
Sovyetlerin tavrını yumuşatmak istediyse de Sovyetler Türkiye’nin savaşa girmeden bunun
mümkün olmadığını belirttiler.Bunun üzerine Türkiye müttefiklerin gönlünü almak için
Almanya ile diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı.Böyle böyle Türkiye 1945 yılına
girerken gittikçe artan Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kaldığını görüyordu.Çünkü bütün Orta
Avrupa ve Balkan ülkeleri Sovyet işgali altına düşmüştü.Türkiye bu tür hadiselerden dolayı
Sovyet’ler ile iyi geçinmeye çalışsa da Rusya bu durumu pek devam ettirmek niyetinde
değildi.Neticede Rusya17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık
Antlaşmasını yenilemek istemediğini bildirdi.13
Rusya’nın bu tutumu elbette ki Türkiye
açısından olumsuzdu ve olası bir Rusya saldırısı da böylelikle mümkün olabilecekti.Rusya, 7
Haziran 1945’te Türkiye’nin aşağıdaki İstekleri yerine getirmesi halinde antlaşmanın
gerçekleşeceğini bildirdi.14
Bunlar:
1- Moskova Antlaşmasıyla tespit edilen Türk-Sovyet sınırında Rusya lehine değişiklikler
yapılması,
2- Boğazların, Türkiye ile Sovyet Rusya tarafından ortak savunulması bunun için de Rusya’ya
Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi,
3- Montreux Sözleşmesinde revizyona gidilmesi için Türkiye ile Sovyet Rusya’nın prensip
antlaşmasına varması.15
Görüldüğü üzere Rusya’nın saldırmazlık antlaşmasının devam edebilmesi için kendi
çıkarlarına çok uygun şartlar koyduğu barizdir.Dolayısıyla Türkiye bu ağır şartları kabul
12
Bk. Mehmet Saray-Sovyet Tehdidi karşısında Türkiye’nin NATO’ya girişi III.Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın
Hatıra ve Belgeler,syf.1
13
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı
makale syf.1 str.19
14
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf.72
satır 1-2
15
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf 72.
satır 3-9.
etmedi.Çünkü bu şartları kabul etmesi demek bir nevi Rusya’nın egemenliği altına
girmekti.Neticede Türkiye Rusya’dan istediğini alamayınca gözünü batıya çevirmeye karar
verdi.Neticede Türkiye hükümeti bu şartları kabul etmedi ve kendine bu karmaşa döneminde
daha ılımlı ve güçlü bir dayanak noktası arama girişimlerine devam etti.
Türkiye NATO’nun kuruluşuyla birlikte çabalarını arttırdı ve Şubat 1949’da Türkiye Dış
İşleri Bakanı Necmettin Sadak, Londra’da Türkiye’nin oluşturulacak pakta alınması yolunda
İngiltere Dış işleri Bakanı Bevin’le o zaman için herhangi bir sonuç vermeyen bir ön görüşme
yaptı.16
NATO’ya girme çabalarının olumlu sonuç vermesi, Türkiye bakımından sıkıntılı geçen birkaç
yılı aldı. Türkiye bu ittifaka katılmak için ilk müracaatını Halk Parti iktidarı döneminde Mayıs
1950’de yaptı.Cevap olumsuzdu. Bu müracaatı tek destekleyen devlet İtalya oldu. Türkiye’nin
NATO’ya katılmasına, İngiltere ve Norveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi küçük
devletler karşı çıkmaktaydı.
E) KORE SAVAŞI VE ETKİLERİ
Türkiye’nin NATO’ya girişi sürecinde kanımca en önemli gördüğüm olay Kore Savaşı’dır.
Yukarıda değindiğimiz gibi Sovyet Rusya o dönemlerin en güçlü devletlerinden biriydi ve
emperyalist tutumları, toprak kazanma uğraşları gitgide artıyordu.İkinci Dünya Savaşı'nda
Sovyetler Birliği'nin Japonya'ya savaş ilanı üzerine Amerika Savunma Bakanlığının "38 nci
paralelin kuzeyindeki Japon kuvvetlerinin Sovyetlere, güneyindekilerin de Amerikan
Komutanlığına teslim olmaları" önerisi üzerine Sovyet kuvvetleri 12 Ağustos 1945'te Kuzey
Kore'yi, Amerika kuvvetleri de 8 Eylül 1945'te Güney Kore'yi işgal etti. 38 nci paralelin ara
hattı olarak ilan edilmesi üzerine Kore artık güney ve kuzey olmak üzere ikiye bölündü.17
Birleşmiş Milletler Cemiyeti bu olay üzerine derhal toplanmaya karar verdi.Bunun
üzerine Kore’ye asker göndermek için cemiyet üyesi ülkelere çağrıda bulundu.Gariptir ki bu
çağrıyı ABD’den sonra kabul eden ilk devlet Türkiye olmuştur.Bu biraz ironik bir durumdur
kanımca çünkü Türkiye o dönemde gücü zayıf olmasına rağmen böyle bir çağrıyı derhal kabul
etmiştir.
Şu açıdan bakmamız da mümkündür. Türkiye NATO’ya girmek istiyorsa bunu mutlaka
bir şekilde gerçekleştirip ABD’nin gözüne girmeli ve takdirini kazanmalıydı.Ve nitekim
Türkiye’nin tavrı bu doğrultuda oldu.Yurdun çeşitli yörelerinde bulunan birliklerden
oluşturulan tugayın komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı, kurmay başkanlığına Yarbay
Selahattin TOKAY, 241 nci Piyade Alay Komutanlığına Albay Celal DORA atandı.Neticede
Türkiye Güney Kore’ye vardı ve ABD birlikleri yanında yer aldı.Konumuz açısından önemli
olarak gördüğüm konu burada şudur:Türkiye ABD’nin çağrısına yanıt verdi ve Kore’ye asker
çıkarttı.Neticede bu ilk tepki olarak ABD’de Türkiye’ye karşı bir sempati uyandırdı.Daha
sonraki aşamalarda bunun Türkiye için önemli bir netice olduğu anlaşılacaktır.Sonraları
Türkiye Kore’de neredeyse 4 yıl gibi bir süre savaştı.
16
Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf 78
satır 6.
17
TSK Resmi İnternet Sitesi: Tarihten Kesitler-TÜRKİYE’NİN KORE SAVAŞINA KATILMASI VE SAVAŞIN TÜRKİYE’YE ETKİSİ
Savaşın başından itibaren stratejik noktalarda görev alan Türk tugayları kendisine verilen
görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş ve katıldığı muharebelerde; 37 subay, 26 astsubay, 658
er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp vermiştir.18
Türkiye’de bu netice bazı kesimler tarafından, gariptir yine,”Türkiye Kore Savaşı’nda
verdiği bu başarı ile kalıcı dünya barışı için çok önemli bir adım atmış oldu.”Fakat bence olay
farklıdır. Amaç Türkiye’nin kalıcı dünya barışı için gittiği değil,Türkiye’nin NATO’ya
girişinde bir çözüm yolu olarak çok etkiliydi.Türkiye her ne amaçla gitmişse de ortada
açıklığa kavuşturacağımız nokta şudur:Kore Savaşı’nın Türkiye’nin NATO’ya girişi için çok
önemli bir olay olduğu ve Türkiye’nin NATO’ya girişini kolaylaştırdığı bariz bir gerçekliktir.
Türkiye bu gelişmeler çerçevesinde Ağustos 1950 tarihinde ikinci müracaatını yaptı.
Eylül 1950’de verilen cevap yine olumsuzdu.Bu süreçte İngiltere başta Türkiye’nin üyeliğini
istemese de İngiltere Temmuz 1951’de Orta Doğu Savunma Sistemine katılması şartıyla
Türkiye’nin NATO üyeliğini desteklemek zorunda kaldı. Amerika Büyük elçisi McGhee,
17 Şubat sabah saat on buçukta Dış İşleri Bakanını makamında ziyaret ederek Atlantik Paktı
Antlaşmasına taraf olan devletler adına hükümetinden aldığı talimata uygun olarak Türkiye’yi
NATO’ya katılmaya resmen davet eden belgeyi Fuat Köprülüye takdim etmişti.Bu olay
Türkiye’de büyük bir sevinçle karşılandı.
Gerçekten de özellikle Türkiye’nin Batı güvenliğine katkısı büyük olacaktı.
Türkiye Sovyet Rusya’nın Güney-Batı bölgesi boyunca aşılması zor olan bir set
konumundaydı. Rusya’nın Ortadoğu’ya, Akdeniz’e, Kuzey Afrika’ya kolaylıkla sızmasına ve
doğrudan doğruya müdahale etmesine engel oluşturmaktaydı.Türkiye bu stratejik noktada
bulunmamış olsaydı Sovyetlerin Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya hakim olması durumunda
Batı Avrupa güneyden sarılmış olacak Akdeniz ve Asya ile olan başlıca ulaşım yolları
kesilecekti.Bir savaş durumunda ise, Rusların Akdeniz donanmasının güçlü Karadeniz
donanması tarafından hızlı bir şekilde takviye edilmesini ancak Boğazlara hakim olan Türkiye
engelleyebilirdi.
Üye sayısı 487 olan mecliste 410 kişi oylamaya katıldı. 409 evet oyuna karşı 1 çekimser oy
çıktı.74 milletvekili oylamaya katılmamıştı.Açık milletvekilliklerinin sayısı da 3’tü. Böylece
tasarı muhalefetin de desteğini alarak kanunlaşmış oldu.
G)TÜRKİYE’DEKİ NATO ÜSLERİ
 Afyonkarahisar üssü havaalanı Türkiye'nin en büyük askeri havaalanıdır. NATO'nun
2. büyük havaalanıdır. "Ana Jet Bakım Üssü" olarak kullanılmaktadır. Sivil uçuşlara
açılması konusundaki çalışmalara NATO'dan izin çıkmamıştır.
 İncirlik Hava Üssü yönetimi ve denetimi TSK'de olan, NATO'nun önemli bölgesel bir
depo üssüdür.Adana'ya 10 km uzakta bulunan üs, Akdeniz'e 56 km uzaklıktadır. Türk
Hava Kuvvetleri 10. Ana jet üssü ve ABD hava kuvvetleri 39. Ana jet üssü burada
görev yapmaktadır.
18
TSK Resmi İnternet Sitesi: Tarihten Kesitler-TÜRKİYE'NİN KORE SAVAŞI'NA KATILIŞI VE SAVAŞIN TÜRKİYE İÇİN
ÖNEMİ syf.1 satır 1-5
 Şile Üssü: Stinger füzelerinin fırlatılması için uluslararası standartlarda bir atış
alanıdır.
 Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı: Irak savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen
AWACS' lar burada üslenmiştir.
 Balıkesir 9. Hava Jet Üssü: Bu üsde 6 adet "vault" denilen füze rampası
bulunmaktadır.
 Muğla Aksaz Deniz Üssü.
Ankara-Ahlatlıbel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir,
İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe,
Rize-Pazar, Erzurum, Van-Pirreşit ve Mardin'de NATO'ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat
Merkezleri (CAOC6)19
ŞANGAY İŞBİRLİĞİ .ÖRGÜTÜ
1.Giriş
16 Ağustos 2007 tarihinde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yapılan Şangay İşbirliği Örgütü zirve
toplantısında, çok kutuplu yeni dünya düzenine vurgu yapılarak özellikle ABD karşıtı söylemler
yinelendi. Halen, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve
Özbekistan’dan oluşan altı üyeli Bölgesel İşbirliği Teşkilatı olan Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai
Cooperation Organization – SCO) Dünya nüfusunun dörtte birini teşkil etmektedir. Gözlemci
statüsünde bulunan İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan’ın da üye olmaları halinde dünya
nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan küresel bir örgüt olması kaçınılmaz görünmektedir.
Örgütün kuruluşunda yatan sebep sınır güvenliğinin sağlanmasıydı. Daha sonra bu işbirliği alanı
genişletilerek bölge güvenliği, istikrar ve refahı da içine almıştır.Ancak birlik bununla da yetinmemiş
bu işbirliği ve dayanışma alanını her geçen gün daha da arttırmıştır.En son haliyle Örgüt üye
ülkelerin barış,güvenlik,teknoloji,bilim,eğitim,çevre,enerji,ulaşım ekonomi,maliye ve ticaret gibi
mümkün olan her alanda ki işbirliğini kapsamına almıştır.
Üyeleri bir araya getiren görünüşteki sebep sınır güvenliği olsa da örgütün oluşumunun altında
yatan sebep çok daha önemli ve farklıdır.Sovyetler birliğinin dağılmasıyla ABD'nin tek kutuplu
dünyaya egemenlik politikasının iyiden iyiye günyüzüne çıkmasıyla dengeleyici bir unsur oluşturma
arayışları başlamıştır.Bu üye ülkelerinde bir işbirliği oluşturmalarındaki asıl sebep dengeleyici bir
unsur oluşturarak çok kutuplu bir dünya düzeninin doğmasınına, Orta Asyada istikrar ve güvenin
19
Türkiye’nin NATO Üyeliği:Wikipedia Ansiklopedik Bilgi Kaynağı
sağlanmasına,Terörizmin ortadan kaldırılmasına, ekonomik sorunların çözümüne, Orta Asya enerji
kaynaklarının bölgesel düzeyde değerlendirilmesine katkı sağlamaktır.
Uluslararası Sistemde Güncel Gelişmeler
20.yüzyıl kuşkusuz insanlık tarihinde büyük değişimlerin yaşandığı önemli bir yüzyıldır. Bilim ve
teknikte yaşanan hızlı gelişmelere şahit olmasının yanı sıra iki dünya savaşına,büyük bunalımlara,
bölgesel çatışmalara, Soğuk Savaşa ve Soğuk Savaş Döneminin bitişine tanıklık eden bir yüzyıl
olmuştur.Bu yüzyılın son on yılı aynı zamanda uluslararası sistemde köklü değişmelerinde meydana
geldiği bir zaman dilimine denk gelmiştir.20
21. Yüzyıl boyunca Batı devletlerinin esas gayesi başta
Asya olmak üzere batıdışı toplumları egemenliklerine almaktır. İkinci dünya savaşının sonuna kadar
bu amacın esas üslenicileri İngiltere ve Almanya iken bu savaş sonrasında bu rolü ABD ve SSCB
üstlenmiştir. Bu iki devletin dünya siyasetinde öne çıkma çabaları Batı devletleri sisteminde ikiye
bölünmüşlüğün yaşanmasına neden olmuştur. İkiye bölünmüşlük Batıda çekişmelere yol açmış ve bu
çekişmelerin yeryüzüne taşınmasına tanık olunmuştur.ABD kendi çıkarları doğultusunda Batı Avrupa
ülkelerini yanına çekmeye çalışırken SSCB de boş durmamış Doğu Avrupa devletlerini belli bir düzen
içinde örgütlemiştir.1990’ lı yıllara gelindiğinde Doğu Bloku’nun başarısızlığı ortaya çıkmış ve
dağılmıştır.Buna karşın ABD’nin üstünlük ve örgütleyiciliği doğrulanmıştır.
11 Eylül Olayları ve ABD’nin Dünya Düzeni Politika:SSCB’nin yıkılması ile batı adına dünya siyaseti
90’lı yıllardan itibaren artık ABD tarafından tek elden yürütülmeye başlanmıştır.ABD’nın bu rolu 11
Eylül 2001’den sonra kesinlik kazanmıştır.11 Eylül saldırılarından sonra ABD elindeki gücü
yansıtma,yayma ve uygulama kararı almıştır.Bu çabanın meşru zeminini ABD’ye düzenlenen terörist
saldırılar ve küresel terörizme karşı savaşın gerekliliği olusturmaktadır.Elinde bulundurduğu bu
büyük gücü kullanmak isteyen ABD mutlak güvenlik siyaseti izlemeye başlamıştır.
Orta Asya’da ABD Etkisi: SCO kuruluş girişimleri ABD’ye düzenlenen terörist saldırılarından önce
başlatılmıştı.11 Eylül saldırılarını fırsat bilen ABD bu olaydan sonra sözde güvenlik siyaseti
20
Şener,Bülent Yüksek Lisans Tezi 2.Bölüm ; "Soğuk Savaş Dönemi sonrası Uluslararası Güvenlik
Ortamı ve Güvenlik Kavramı" (KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim dalı
Uluslararası İlişkiler Programı, Nisan 2005 Trabzon, sf.69)
kapsamında asker bulundurmak ve askeri üst açma konusunda bölge ülkeleriyle antlaşmalar
imzalayarak Afganistan’a müdahale etmiştir.ABD’nin Asya’ da artan etkinliği ve müdahaleci tutumu
en çok Rusya ve Çin’i rahatsız etmiştir.ABD’nin tutumu iki büyük gücün yakınlaşmasına sebep
olmuştur.Stratejik önemde iyi ilişkiler geliştiren söz konusu ülkeler, uluslararası değişimin yarattığı
baskıyı hissetmiştirler. Rusya ve Çin, SCO ile dünya siyasetinin önemli bir bölgesini ABD’nin egemenlik
hedefinden kurtarmayı amaçlarken Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan bağımsızlık ve
egemenliklerini eşit düzeyde tam olarak gerçekleştirebilecekleri bir ortam arayışıyla birliğe
yaklaşmışlardır.21
2. ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ
A. KURULUŞU
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya’da kurulan Cumhuriyetlerde bir boşluk
yaşanmış, Rusya ve Çin de dâhil olmak üzere bu yeni Ülkelerde İslami ve etnik ayrılıkçı hareketler
baş göstermiş, ABD’nin bölge ülkelerine demokrasi ihraç etme girişimleri kapsamında ayrılıkçı
hareketleri otoriter yönetimlere karşı kışkırtması ve hatta bu Cumhuriyetlerin içişlerine karışmaya
kadar ileriye gitmesi, Şangay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasında etkili olmuştur. Bölgenin zengin
doğal kaynaklara sahip olması ABD’nın bölgeye olan ilgisini arttırmıstır.
Orta Asya Cumhuriyretlerinin iç dinamikleriyle oynamaya çalışan ABD, bu ülkelerdeki otoriter
rejimlerin oluşturduğu statükoyu bozmakta, çalkantılara sebep olmaktadır. Günümüzde ise ŞİÖ,
ABD’nin demokrasi ihraç faaliyetlerine ve Orta Asya’daki askeri varlığına Rusya ve Çin’in tepkilerini
dile getirdikleri bir platform haline gelmiştir.22
26 Nisan 1996 tarihinde Şangay’da Çin, Rusya
Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Devlet Başkanlarının katılımıyla yapılan Zirve ile
resmiyet kazanan ve Şangay Beşlisi olarak adlandırılan örgütün kuruluş amacı, diğer üye ülkelerin
Çin ile olan sınır anlaşmazlıklarının giderilmesi ve sınır bölgelerinde güvenliğin sağlanması olmuştur.
Hatta, Rusya’nın tarihten gelen çekişmeleri bir yana bırakıp Çin ile ortak bir platformda yer alması ve
21
Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" , (Konya
Çizgi Kitapevi Yayınları, Şubat 2006, sf. 562)
22
Karluk, S.Rıdvan ; "Küreselleşen Dünyada Uluslararası Kuruluşlar" ,(Beta yayınevi 6. Baskı , İstanbul
2007, sf. 608)
bu yolla Çin ile olan sınır sorunlarını çözme yoluna gitmesi de bu Örgütün kurulmasına bir sebep
teşkil etmektedir.
Başlangıçta, bölgesel güvenliğin sağlanması amacıyla (terör ve sınır uyuşmazlıklarının çözümü)
yola çıkan Şangay Beşlisi kısa bir süre sonra daha da ileri giderek ekonomik, siyasi ve askeri işbirliği
alanlarını da kapsama almıştır.
B. ÖRGÜTÜN GELİŞİMİ
1- Şangay Beşlisi
Şangay Beşlisi ilk toplantısını 26 Nisan 1996 tarihinde Çin’in Şangay şehrinde Devlet Başkanları
düzeyinde gerçekleştirmiştir. Bu toplantıda görüşülen ilk ve önemli konu bu ülkelerin sınır
uyuşmazlıklarının çözümü ve sınır bölgelerinde güvenlik ortamının sağlanması olmuştur.
24 Nisan 1997 tarihinde Moskova’da yapılan ikinci zirve toplantısında ise, sınır bölgelerindeki
askeri kuvvetlerin azaltılmasından, askeri konularda bilgi değişimine kadar birçok alanda güvenlik
tedbirlerinin alınması kararlaştırılmıştır.
Beşlinin, 3 Temmuz 1998 tarihinde Kazakistan’ın Almatı şehrinde yapılan üçüncü zirve toplantısı
ile Örgüt, sınır ve güvenlik meselelerini ele alan bir teşekkül olmaktan çıkmış ve ekonomik işbirliğini
de içine alan geniş bir alanda faaliyet gösteren uluslar arası bir teşkilat haline dönüşmüştür. Bu
zirvede taraflar, birbirlerinin iç işlerine karışmamaya, problemlerini barışçı yollarla çözmeye, etnik
ayrımcılığa ve terörizme, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı birlikte mücadele etmeye, ekonomik
ilişkilerini geliştirmeye karar vermişlerdir.23
Şangay Beşlisi’nin, genel anlamda daha önce alınan
kararların teyit edildiği dördüncü zirvesi 25 Ağustos 1999 tarihinde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te
yapılmıştır. Ayrıca, karşılıklı çıkarlar da dikkate alınarak ekonomik ve ticari alanda işbirliği alanlarının
geliştirilmesi konusu bu toplantıda dile getirilmiştir.
Beşinci zirve Toplantısı ise 5 Temmuz 2000 tarihinde Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de
yapılmıştır.
2- Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization – SCO)
15 Haziran 2001 tarihinde yapılan zirvede Şangay Formu, Özbekistan’ın da katılımı ile Şangay
İşbirliği Örgütü’ne dönüştürülmüştür. Şangay’da yapılan bu toplantıya altı üye ülkenin Devlet
23
Karaca, R. Kutay ; "Dünyadaki Yeni Güç Çin/ Tek Kutuptan Çift Kutuba",(IQ Kültürsanat Yayıncılık-
55, İnceleme Araştırma Dizisi 32, 1.Baskı Nisan 2003 İstanbul, sf. 107)
başkanları imza koymuşlar, ortak sınırların güvenliği için 1996 yılında başlayan süreç, beş yıl sonra,
geniş bir alanda işbirliğini amaçlayan yeni bir uluslar arası örgütün oluşmasına yol açmıştır. Ayrıca bu
toplantıda imzalanan diğer bir belge olan “Terörizm, Ayrılıkçılık ve Ekstremizmle Mücadeleye İlişkin”
Şangay Konversiyonu olmuştur.24
Buradaki terör ve ekstremizm kavramları Kazakistan, Özbekistan,
Kırgızistan ve Tacikistan’ı tehdit eden “radikal İslamcı akımları”, “ayrılıkçılık” ise Çin’den ayrılmak
isteyen Doğu Türkistan ve Rusya Federasyonu içinde bağımsızlık mücadelesi veren Çeçenistan’ı ifade
etmektedir. Bu konversiyon neticesinde ŞİÖ’nün ilk kurumsal organı olarak Bişkek’te “Anti-Terör
Merkezi” kurulması kararlaştırılmıştır.
11 Eylül saldırılarının ardından, ABD’nin “uluslar arası terörizmle mücadele” ve “ demokrasi
getirme” sloganlarıyla Afganistan’ı işgal etmesi, müteakiben bazı Orta Asya Ülkeleri ile askeri
işbirliğini geliştirmesi ve nihayet bölge ülkelerinin iç işlerine karışmaya kadar ileri gitmesi Rusya, Çin
ve Özbekistan başta olmak üzere bölgede ABD karşıtlığını dizginlemiş ve bu ülkelerin kendi
aralarındaki işbirliği arayışını daha da kuvvetlendirmiştir.25
Bu kapsamda, Üye ülkelerin toprakları
ŞİÖ toprakları olarak ilan edilmiş ve ABD’den Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunan üsleri
kastedilerek “ŞİÖ topraklarındaki askerî üslerin boşaltılması” istenmiştir.
7 Haziran 2002’de St. Petersburg’da yapılan zirvede; Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ana
tüzük belgesi, bölgesel anti-terör merkezi kararı ve zirve deklarasyonu imzalanarak,
kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atılmıştır.
17 Haziran 2004 tarihinde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yapılan Devlet Başkanları
zirvesinin ana teması “somut eylem” ve “açıklık” olmuştur. Bu zirvede liderler, Örgütün
gözlemci statüsü ve üye ülkeler arasındaki yasadışı uyuşturucu trafiği ile mücadele
konularında anlaşmaları kabul etmişlerdir. Ayrıca, üyeler 15 Haziran’ı “ŞİÖ günü” olarak
benimsemişler ve Taşkent Deklarasyonunu yayınlamışlardır. Zirvenin hemen arifesinde
Örgütün bölgesel anti-terör birimi Taşkent’te faaliyete geçmiş ve BM, AB ve diğer bağımsız
uluslararası örgütlerin temsilcileri burada yer almışlardır. Ayrıca, Afganistan ve Moğolistan
Devlet Başkanları da zirveye katılmışlardır. Yine bu zirvede, Moğolistan’ın talebi kabul
edilerek, bu ülke Örgütün ilk gözlemci üyesi olmuştur.
Örgütün 2005 yılı Devlet Başkanları zirvesi 5 Temmuz’da Astana’da yapılmıştır. Zirveye
altı üye ülkenin devlet başkanları ile gözlemci ülke Moğolistan’ın Devlet Başkanı, İran
24
Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü" (www.nejatcoğal.com)
25
Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" , (Konya Çizgi Kitapevi
Yayınları, Şubat 2006, sf. 568)
Başbakan Yardımcısı, Pakistan Başbakanı, Hindistan Dışişleri Bakanı ile ŞİÖ Genel
Sekreteri katılmış ve bir zirve bildirisi yayınlanmıştır.
2005 zirvesinde liderler; ABD’nin Şangay İşbirliği Örgütü topraklarındaki (Orta Asya
Ülkelerinden Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) askeri üsleri boşaltması
kararlaştırılmıştır. 11 Eylül 2001 eyleminden sonra ABD’nin terörizme karşı başlattığı
mücadeleye destek veren Örgüt üyeleri bu desteklerini çekmişlerdir. Çin Halk Cumhuriyeti
ve Rusya Federasyonu baskısından kurtulmak ve terörizme karşı ABD’nin desteğini almak
isteyen Örgüt üyesi Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan 5 Temmuz 2005 Astana
Zirvesi’nden sonra söylem değiştirmişlerdir. Zirvede en belirgin bir şekilde ABD üslerinin
bulunduğu bu üç Orta Asya ülkesinin toprakları “Şangay İşbirliği Teşkilatı Toprakları”
olarak nitelendirilmiştir. Zirvede bu şekilde bir ifadenin kullanılması Teşkilat içinde
bütünleşmenin derinleştiğini ve birlik oluşturma bilincinin gittikçe yaygınlaştığını
göstermektedir. Şangay İşbirliği Teşkilatı Toprakları ifadesi; Teşkilat üyesi ülkelerin
topraklarının ABD’nin askeri güçlerinin bölgede etkisizleştirilmesine yönelik kullanıldığı
değerlendirilmektedir. Zirvede ayrıca; İran, Pakistan ve Hindistan’ın gözlemci üye olarak
Teşkilata üye olması benimsenmiştir.
ŞİÖ nün 2007 zirvesi, 16 Ağustos tarihinde Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te
gerçekleştirilmiştir. BM’nin de genel sekreter yardımcısı düzeyinde temsil edildiği, ABD ye
karşı işbirliğinin artırılması kararı alınan zirvede özellikle, Türkmenistan’ın örgüt içindeki
rolünün güçlenmesi, İran’ın örgüte daha da yakınlaşması ve Moskova ve Pekin arasındaki
diyalogun yumuşaması hususları ön plana çıkmıştır. Ortak Bildiride Liderler, “Orta Asya’da
istikrar ve güvenlik sadece ve sadece bölgedeki ülkelerin girişimleriyle ve bölgesel iletişimle
sağlanabilir” ifadesini kullanmışlardır. İran, Hindistan, Pakistan ve Moğolistan’ın gözlemci
üye olarak katıldıkları zirveye Türkmenistan ve Afganistan Cumhurbaşkanları onur konuğu
olarak katılmışlardır. Zirvede Liderler, İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması ve
Ortak İletişim ve Uluslararası Bilgi Güvenliği Hareket Planı gibi bir dizi anlaşmaya da imza
atmışlardır. Liderlerin, NATO’ya karşı gövde gösterisi olarak nitelendirilen “Barış Misyonu-
2007” tatbikatını izlemek üzere Zirveyi sona erdirmeleri, dünya kamuoyunda endişelere yol
açmıştır.26
Netice itibariyle, 17 yıl önce aralarındaki sınır problemlerini çözmek üzere bir
araya gelen beş Orta Asya Ülkesi, günümüzde Rusya ve Çin’in önderliğinde, Şangay
26
Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü" (www.nejatcoğal.com)
İşbirliği Örgütü adı altında, gözlemci üyelerle birlikte 3 milyara yakın bir nüfusu kapsayan,
ABD’yi tedirgin edecek düzeyde bir küresel güç olma potansiyeli ile dünya gündemini
meşgul eden bir hareket olarak karşımızda durmaktadır.
ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ KURUMSAL YAPISI
Güvenlik, ekonomi ve kültür alanlarında işbirliği öngören Şanghay İşbirliği Örgütü’nde 7 ana
organ faaliyet göstermekte ve örgütün işleyişini sağlamaktadır. Bunlar,
1. Devlet Başkanları Konseyi; Bu konsey her yıl bir defa düzenli olarak bir üye ülkede
toplanır. Devlet başkanlarının katıldığı en üst düzeydeki karar mekanizmasıdır. Diğer konseylerin
önceden görüştükleri ve istişare ettikleri önemli meseleler bu konseyde karara bağlanarak
neticelendirilir.
2. Hükümet Başkanları Konseyi; İkinci derece de önemli olan alt mekanizmadır. Bu da
Devlet Başkanları Konseyi gibi her sene bir defa toplanır. Bütçenin onaylanması ve ekonomik
antlaşmalar yapılması gibi temel sorumlulukları vardır.
3. Dışişleri Bakanları Konseyi; Bu konseyde Devlet Başkanları Konseyi’nden bir ay önce
toplanır ve bu konseyin gündemini belirleyen, daha çok uluslararası sorunların yoğunlukta
görüşüldüğü konseydir. Bu konsey örgütün en fonksiyonel organlarından birisidir diyebiliriz.
4. Temsilcilikler Konseyi; Örgüte üye ülkelerin işbirliği yaptıkları alanlarda temsilcilerin
katıldığı kapsamlı görüşme ve antlaşmaların altyapısının oluşturulmaya çalışıldığı önemli bir
organdır.
5. Ulusal Koordinatörler Konseyi; ŞİÖ üyesi ülkelerin ulusal koordinatörlerinin katıldığı
ve yılda en az üç defa toplanan ve bir anlamda tüm diğer organları yönlendiren organdır.
6. Bölgesel Anti-terör Ajansı; Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yer alan anti-terör
şubesidir, daimi niteliktedir.
7. Sekretarya, Pekin’de bulunan ve örgütün tüm işlerinin belgelendiği, takip edildiği,
sonraki aktiviteler için belgelerin hazırlandığı daimi ve önemli bir organdır.
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün üyelik sistemi üç aşamalı bir görünüme sahiptir. Örgütün
diyalog ortakları, gözlemci üyeleri ile tam üyeleri bulunmaktadır. 2002 yılında yapılan St.
Petersburg Zirvesi’nin ardından örgütün genişleme tartışmaları gündeme gelmeye başlamış olup,
üyelerin genişleme konusuna soğuk bakmalarına rağmen, halen gözlemci üye statüsünde bulunan
Pakistan, Hindistan, İran ve Moğolistan’ın örgüte dahil edilme ihtimali en yüksek ülkeler olduğunu
söyleyebiliriz.
TÜRKİYE İLE ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ
Asya ve Avrupa kıtalarının kesişim noktasındaki Türkiye, yüzyıldan daha uzun süredir siyasi
ve ekonomik gelişmesini Batıya yönelerek sağlamakta ve 1959 yılından bu yana da şimdiki ismiyle
Avrupa Birliği’nin (AB) üyesi olmaya çalışmaktadır. AB ile ilişkisinin son yıllarda durağan bir
şekilde devam etmesi, Avrupalı bazı yetkililerin aleyhte açıklamaları ve bu ilişkinin geleceğine
yönelik belirsizlikler, Türkiye’nin alternatif entegrasyonlar, teşkilatlar veya işbirlikleri üzerinde
durması ve bu konuda araştırmalar yapmasını gerektirmektedir. Her ne kadar ekonomik ve siyasi
olarak Türkiye için en önemli ortak hala AB olsa da, Kotler vd. (1997)’nin düşüncesi paralelinde
yeni dış politika ve strateji seçeneklerinin de değerlendirilmesi doğru olacaktır. Yakın tarihteki
gelişimiyle söz konusu seçenekler içinde en çok öne çıkanlardan birisi Şanghay İşbirliği Örgütü
(ŞİÖ) olmuştur (Kartal ve Sofyalıoğlu: 2011).
Türkiye,1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar Orta Asya Devletleri ile gerek
ekonomik alanda gerekse siyasi alanda sağlıklı bir ilişki kuramamıştır. Bunda o dönemdeki Türk
Dış Politikasının olduğu kadar Moskova’nın tutumunun da etkili olduğu söylenebilir. Sovyetler
Birliği dağıldıktan sonra Türkiye Kafkaslar ve Orta Asya’da daha etkin rol almaya çalışmıştır.
Bunun için Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı’nın (KEİT) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın
(EİT / ECO) kurulmasına öncülük etmiş, Barış için Ortaklık (BİO) projesini desteklemiştir.
Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin proje kapsamına alınmasında, ilgili personellerinin, başta terör
konusunda olmak üzere çeşitli konularda eğitilmesine birçok olumlu katkı sağlamıştır. Türkiye,
Kafkasya’da Gürcistan ve Azerbaycan ile çok iyi ilişkiler geliştirmiş, Orta Asya petrol ve doğal
gazı ile Hazar petrollerinin dünyaya açılımında “Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı”, “Türkmenistan-
İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı” ve “Mavi Akım” projeleri ile önemli roller üstlenmiş ve
stratejik kaynakların dünya pazarlarına ulaştırılmasın ilişkin önemli açılımları gerçekleştirmiştir.
Türkiye Kafkaslara ulaşmada “Rusya Federasyonu” köprüsünü kullanmak istemekte, Rusya
ise ekonomik sıkıntılarını aşmak için Türkiye ile işbirliğine gitme imkânını aramaktadır. Petrol boru
hatlarının güvenliğinin sağlanması, bölgesel güvenliğin tesis edilmesi gibi konularda ilerleme
sağlanabilecek olması, Rusya Federasyonunu Türkiye’ye yakınlaştırmıştır (Akgür ve Çakıroğlu :
2008) .
Türkiye’nin Orta Asya’da etkin olması ve jeopolitik konumu nedeniyle sahip olduğu
avantajını kullanarak bölgesel güç olabilme potansiyelini geliştirebilmesi açısından önem
taşımaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında ise Türkiye, Teşkilat üyesi ülkelere yönelik yeni pazar
açılımları sağlamalı, bu ülkelerin sunmakta oldukları altyapı yatırım fırsatlarını dikkatle izlenmeli,
bölgedeki geniş ekonomik potansiyelin harekete geçirilebilmesi için gereken durumlarda Batılı
ülkeleri de içerecek bir şekilde düzenlemelerde bulunmalı, karşılıklı menfaatlere hizmet edecek ve
karşılıklı bağımlılık ilişkileri yaratacak şekilde ekonomik, ticari, yatırım ve kültürel ilişkiler
genişletilmeli ve öncü rol üstlenmelidir (Çomak ve Gökalp, 2010:344).
Şanghay İşbirliği Örgütü bölgedeki ortak tarihi ve kültürel değerlere sahip olduğumuz Türk
Cumhuriyetleri ile de daha yakından ilişkiler kurmamızı sağlayacaktır. Bu ilişkiler sonucu tarihi ve
kültürel etkileşimin devamında ekonomik, ticari, siyasi etkileşimler de artacaktır. Bu ülkeler ile
Türkiye arasında yapılacak olan doğal kaynak ve enerji aktarımı her iki taraf içinde faydalı
olacaktır. Türkiye’nin enerji ihtiyacı karşılanırken Orta Asya’daki enerji kaynakları batılı ülkelere
sorunsuz ve en kolay yoldan ulaşacaktır. Yani Türkiye, Türk Cumhuriyetlerini bir köprü olarak
kullanabilecek ve de bu ülkelerle siyasi ilişkilerini güçlendirebilecektir. Böylece, jeopolitik
konumu nedeniyle Türkiye’nin, hem Kafkaslarda etkinliğinin artırılması ve hem de Orta Asya ve
Hazar Denizi doğal enerji kaynaklarının Batıya ulaştırılmasında yeni inisiyatifler alması mümkün
hale gelebilecektir. Enerjide önemli ölçüde dışa bağımlı bulunan Ülkemiz açısından Şanghay
İşbirliği Örgütü, bu stratejik hedefin gerçekleştirilebilmesi için kaçırılmaz bir fırsat olarak
karşımızda durmaktadır. Nitekim Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan
İran’ın, keyfi olarak ve sık sık doğalgaz kesintisine gitmesi gösteriyor ki, Ülkemizin doğal gaz
kaynaklarını daha da çeşitlendirmesi ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattına paralel, alternatif bir
doğalgaz boru hattı üzerinde mevcut çalışmalarını hızlandırması gerekmektedir. Böylece, Şanghay
İşbirliği Örgütü ile iyi ilişkiler kurmuş bir Türkiye için, bu tür projeleri gerçekleştirmek daha kolay
olacaktır.
NATO üyesi olan ve AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten Türkiye, Batı ile olan bu
ilişkilerine halel getirmeden Avrasya seçeneğini çok iyi değerlendirmek durumundadır. Zira, bu
bölgede akraba toplulukları, dost ve kardeş Türk Cumhuriyetleri ve İslam ülkeleri bulunmaktadır.
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün temel hedefleri arasında terörizmle mücadele gelmektedir ve
Örgüt terör faaliyetleriyle mücadele anlamında önemli adımlar atabilmiştir. Orta Asya’da varlığını
sürdüren bu tip terör faaliyetleriyle mücadelede yeterli düzeyde bilgi birikimi ve tecrübeye sahip
olan Türkiye’nin, Örgüte büyük katkıları olabileceği gibi bu alanda ciddi işbirliği imkânları da söz
konusu olabilecektir.
Tüm bunların yanında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün olumsuzlukları olarak İzzetgil şunları
söylüyor: Bu örgüte üye ve gözlemci ülkeler Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan,
Özbekistan, Pakistan, Hindistan, İran, Afganistan, Moğolistan gibi kendi aralarında birden çok
sorunu olan, ekonomik, nüfus, askeri ve diğer bakımlardan birbirine eşit olmayan ve en önemlisi
birçok din ve medeniyete sahip ülkelerden teşekkül olması önemli zorlukları da beraberinde
getirmektedir.
En önemli sorun Çin ve Hindistan’ın nüfusu karşısında diğer ülkelerin nasıl bir denge
kuracakları, serbest dolaşım olduğu düşünüldüğünde ne gibi sonuçları olacağı, Kırgızistan ve
Kazakistan’ın böyle bir durumda kaç ay içerisinde tarihe karışacağı gerçeğidir. Ekonomik olarak da
bir sürü kotaya rağmen Çin’in ekonomisi Dünya’daki bütün ülkeleri tehdit edebiliyorken bu ülkeyle
ekonomik işbirliğinin nasıl geliştirilebileceği düşündürücüdür. Bütün bunlar göz önünde
bulundurulduğunda Şanghay İşbirliği Örgütü için iyi bir alternatif demek biraz zor gözükmektedir.
TÜRKİYE’NİN ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NE ÜYELİĞİ
Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olma çabası Ocak 2005’te Recep Tayip
Erdoğan’ın Vladimir Putin’e söylemiyle başlamıştır. Başkan Putin de bu isteği Kazakistan Devlet
Başkanı Nursultan Nazarbayev ile paylaşmış, Kazakistan lideri Nazarbayev, Putin’in bu sözleri
üzerine Türkiye’yi her zaman aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını belirtmiştir. Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ise, Şubat 2005’te Çin’e yaptığı resmi ziyaret
sırasında Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olma isteğini Çin Başbakanı Wen Jiabao’ya iletmiştir.
Ancak, Türkiye’nin müracaatı kabul edilmezken aynı dönemde başvuran İran gözlemci statüsüyle
Şanghay İşbirliği Örgütü’ne kabul edilmişti. Temmuz 2005’te, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Liu
Jianchao yaptığı basın toplantısında, Türkiye’nin neden Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine
alınmadığı sorusuna Türkiye’nin başvurup başvurmadığı hakkında bilgisinin olmadığını beyan
etmiştir.
Türkiye 23 Mart 2011 tarihinde, Örgüt nezdinde “Diyalog Ortağı Statüsü” kazanmak üzere
başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru 14-15 Haziran 2011 tarihlerinde Örgüt’ün Devlet Başkanları
Astana (Kazakistan) zirvesinde ele alınmış olmasına rağmen usul sorunlarının henüz çözülmediği
gerekçesi ile sonuç alınmamıştır. Kasım 2011 tarihinde, Rusya'nın Saint-Petersburg şehrinde
yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi öncesinde ise Rusya Dışişleri Bakanlığı, Şanghay İşbirliği
Örgütü üye ülkelerinin Türkiye'ye “Diyalog Ortağı” statüsünün verilmesinden yana olduğunu
açıklamıştır. Türkiye’nin “Diyalog Ortağı” statüsü başvurusu 6-7 Haziran 2012 tarihlerinde
Pekin’de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesi’nde onaylanmıştır.
TÜRKİYE GÜNDEMİNDE ŞANGHAY BEŞLİSİ
Dost ülke İrlanda’nın AB Dönem Başkanlığını devralması Türkiye’yi AB süreci konusunda
ümitlendirmişti. Ayrıca Fransa cumhurbaşkanı Hollande’nın tutumu ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu
ile AB Bakanı Egemen Bağış’ın Fransa’ya ziyaretleri de bu ümidi canlandırmıştı. Fakat beklenen
adımlar bir türlü atılmıyordu. Bunun üzerine bir televizyonun canlı yayınında gündeme ilişkin
soruları yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye AB sürecini unuttu mu?” şeklinde
soruya şu yanıtı verdi:
“Çok açık ve samimi söyleyeyim, bizim aslında AB sürecini unutmak, kaybetmek diye bir şey
söz konusu değil (…) AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor unutamıyor. Hâlbuki bir açıklasa biz
rahatlayacağız. Oyalayacağına bizi, açıklasın biz de işimize bakalım (…) böyle olumsuz bir şekilde
gidince siz de ister istemez 75 milyonun bir başbakanı olarak başka arayışlar içerisine de
giriyorsunuz. Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, 'bizi Şanghay Beşlisi içine alın'
dedim. Alın bizi Şanghay Beşlisi içine biz de AB'ye 'allahaısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan. Bu
kadar oyalamanın ne anlamı var?”
Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir demeç vermesi bazılarına göre işte bu durağanlaşan AB
sürecine bir ivme kazandırmak için yapılmış akıllıca bir oyundu. Dünya kamuoyunda beklenen bu
etki kısmen de olsa görüldü. Örneğin; Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland , “Bu
Avrupa’dan uzaklaşma manasına gelirse ben endişelenirim, AB de endişelenmeli” şeklinde bir
açıklama yaptı. Fakat bunun tersi yönünde de açıklamalar yapılmadı değil. Örneğin; ABD Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland basın toplantısında Başbakan’ın sözlerini değerlendirirken:
“Açıkçası, Türkiye'nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında, bu ilginç olur.
Ne olacağını göreceğiz'' diyerek ucu açık bir uyarıda bulundu.
Ülkemizde ise Egemen Bağış; “Türkiye’nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla
ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır. Türkiye’yi sabır ve tahammül
testine maruz bırakan Avrupa Birliği, şunu bilmelidir ki kendisi de Türkiye’nin üyeliği konusunda
bir samimiyet testiyle karşı karşıyadır” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a destek verirken Kemal
Kılıçdaroğlu; “ Şanghay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyoruz? AB’yi neden dışlıyoruz?
1071'den beri bizim hedefimiz Batı'ya doğrudur. Batı bir coğrafya değildir; uygarlığın adıdır,
ahlakın adıdır. Siz o çağdaş dünyadan kendinizi koparmak istiyorsunuz. Hangi gerekçeyle kime
danıştınız?” diyerek karşı çıktı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bir röportajındaki şu diyalog;
Yiğit Bulut: Şanghay Beşlisi'ne gelin denilse, Türkiye gider mi gerçekten?
Başbakan Erdoğan: Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse, geliriz dedik.
Yiğit Bulut: İkisi birbirine alternatif mi?
Başbakan Erdoğan: Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü.
Recep Tayyip Erdoğan’ın AB ve Şanghay İşbirliği Örgütü karşılaştırmasındaki kararının bir
göstergesidir.
“Türkiye’deki Gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama
Perspektifiyle Bakış” adlı makalede Türkiye’deki gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütü ve alternatif
entegrasyon ve teşkilatlara yönelik tutumunun incelenmesine yönelik bir araştırma yapılmıştır. Bu
araştırmanın en önemli bulgularından birisi, cevaplayıcıların AB’nin alternatifi olarak başlıca
Şanghay İşbirliği Örgütü’nü görmesidir. AB ile ilişkiler koptuğu takdirde diğer teşkilatlara kıyasla
Şanghay İşbirliği Örgütü’ne daha fazla yaklaşılması gerektiği düşünülmektedir. Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün güçlenmesi hem ekonomik hem de siyasi açıdan cevaplayıcılar tarafından olumlu
karşılanmakta ve Türkiye’nin lehine olacağı düşünülmektedir. Özellikle ekonomik etkisinin daha
fazla olacağı düşünülmektedir.
Bu araştırmanın elde ettiği sonuca göre Türkiye’nin AB ile uzun süreli yolculuğu her iki
tarafa da önemli faydalar sağlamış olsa da giderek zorlaşmakta ve özellikle Avrupa’daki halkların
geçmişten gelen önyargılarına takılmaktadır. Son yıllarda izlediği barışçıl ve dışa açık politika
paralelinde Türkiye dış ekonomik ilişkilerinde de çeşitlilik aramaktadır. Bu arayış ülkenin dış
ticaret verilerinde ve yöneticilerinin sözlerinde kendisini göstermektedir.
AB dışında dünyadaki başlıca entegrasyon ve örgüt seçenekleri arasında Türkiye için
yakınlaşma olasılığı bulunanlar birkaç tanedir. Bunlar içinde dünyayı birden fazla kutuplu hale
getirme potansiyeli olan tek örgüt de Şanghay İşbirliği Örgütü olarak göze çarpmaktadır. Bu durum
gençlerin Şanghay İşbirliği Örgütü ile ticari ilişkilerin geliştirilmesine daha sıcak bakmasına ama
siyasi açıdan henüz Şanghay İşbirliği Örgütü hakkında tereddüt etmesine ve AB konusunda hala
umutlu olmasına bağlanabilir.
RUSYA’NIN ENERJİ HATTI MESELESİ
Gün geçtikçe Dünya üzerinde kullanılan kaynakların alternatifleri ortaya çıkmakta,
bölgesel ve küresel politikalar bu durumlara göre şekillenmektedir. Önümüzdeki elli yılda
güncelliğini koruyacağı düşünülen petrolün yanı sıra son yıllarda önemi hızla artmakta olan
doğalgaz da enerji politikalarında gündemin üst sıralarına taşınmaktadır.
Gelecek yüzyılın en önemli enerji kaynağı doğalgaza sahip olan Orta Asya, 21. yüzyılda
önemli bir güç merkezi haline gelecektir. Küresel rekabetin enerji üzerine kurulması Orta
Asya’nın önemini arttırırken, geleceğini de şekillendiren bir unsur olacaktır.
Görüldüğü gibi Orta Asya enerji kaynakları hem küresel enerji politikalarını hem de
bölgesel güç mücadelelerini belirlemektedir. Bu potansiyeli sağlam politikalar ile yürütecek
bir irade Orta Asya’yı küresel düzende önemli bir aktör haline getirecektir. Ayrıca bölgede
etkili ve güçlü olabilmenin yolu da enerji kaynaklarını ve pazarlara ulaşımını sağlamaktan
geçmektedir. Bu sebeple enerji kaynaklarının taşınması Rusya’yı ekonomik alandan çok
siyasi alanda daha çok ilgilendirmektedir. Rusya, boru hattının başında duracak ülkenin
Kafkasya ve Orta Asya’yı denetimi altında tutacağını bilmektedir. Bundan dolayı da Rusya
kendi bölgesinde bulunan boru hatlarına ve onların üzerindeki egemenlik durumuna büyük bir
önem vermektedir.
Orta Asya devletlerinin enerji konusundaki en önemli ortağı Rusya’dır. Sovyetler
döneminde inşa edilen boru hatları bu ilişkinin bu kadar üst düzeyde olmasının en büyük
sebebi olmuştur. Rusya mevcut boru hatlarını onararak ve yenilerini inşa ederek orta Asya
devletleriyle arasında adeta bir enerji köprüsü kurmuş ve bu bölgeden aldığı gazı Avrupa’ya
iletmeye başlamıştır. Orta Asya’dan çok ucuza aldığı doğalgazı fahiş fiyatlara Avrupa’ya
satan Rusya coğrafi konumunun vermiş olduğu bu avantajla hem kendi ekonomisini
güçlendirmiş, hem de 21. Yüzyılın enerji baronu haline gelmiştir.27
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, 1990lı yıllarda ciddi ekonomik
bunalımlarla karşı karşıya kalan Rusya Özellikle 1998 yılında Asya’da patlak veren ekonomik
kriz petrol ve doğalgaz fiyatlarında önemli düşüşe sebep olmuş ve Rusya ekonomisi ciddi
şekilde sarsılmıştır. Krizle beraber ortaya çıkan toplumsal bunalım dönemin Rusya Devlet
Başkanı Boris Yeltsin’in yerini Vlademir Putin’e bırakmasına neden olmuştur. Putin
döneminde petrol ve doğalgaz fiyatlarının hızla yükselmesi ekonomik büyümeyi beraberinde
getirmiş, Rus ekonomisi ortalama %7’lik büyüme hızını yakalamıştır. Ancak 2009 yılındaki
küresel krizle petrol ve doğalgaz fiyatlarının tekrar düşmesi Rusya ekonomisini %7.9
küçülmesine neden olmuştur. Rusya ekonomisinin doğal kaynaklara olan bağımlılığı
nedeniyle Rusya enerji politikalarına büyük önem vermektedir. Putin ve Rus siyasal eliti
enerji diplomasisini boru hatlarıyla ve bu hatların üzerine inşa ettiği enerji politikalarıyla
yürütmeye çalışmıştır. Bu yüzden Rusya’nın petrol ve doğal gaz boru hatları dikkat çekici bir
konu olmuştur. Rusya’nın enerji piyasalarındaki avantajlı konumu korumak için geliştirdiği
stratejiler üç başlıkta toplanabilir:
1- Orta Asya’daki enerji arzı üzerindeki konumunu korumak, Orta Asya’daki enerji
kaynaklarının kendi kontrolünde olmayan alternatif boru hatlarıyla dünya pazarlarına
açılmasını engellemek; bu çerçevede enerjiyi daha uygun fiyata taşıyacak yeni boru hatları
inşa ederek, alternatif boru hatlarını dezavantajlı konuma düşürmek.
2- Yeni boru hatları inşa ederek Avrupa’daki ithalatçı ülkelere enerji naklini transit ülkelere
gerek kalmaksızın gerçekleştirmek.
3- Avrupa’daki dağıtım sistemlerinin Gazprom tarafından satın alınarak, Rus projelerine
alternatif projelerin hayata geçmesinin engellenmesi.28
Rusya Federasyonu ekonomisi açısından enerjinin önemi, gerek GSMH ve cari işlemler,
gerek kamu maliyesi rakamlarının incelenmesinden kolaylıkla görülebilmektedir. Enerji
27
Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi "
Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 44-45 (Tüysüzoğlu, 2008:1)
28
Ufuk Kantörün, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi “Rusya’nın Bölgesel Enerji Politikaları” 22 Nisan
2010, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=652:rusyann-boelgesel-
enerji-politikalar&catid=131:enerji&Itemid=146
sektörünün GSMH'ye katkısının % 20'nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Öte yandan,
artan petrol ve gaz üretimi ve fiyatları cari işlemlerin fazla vermesine sebep olmaktadır.
Rusya Federasyonu cari işlemler hesabı 2003 yılında 35.9 milyar USD, 2004 yılında 60.1
milyar USD fazla vermiştir. 2003 yılında 135.9 Milyar USD olan mal ihracatının yaklaşık %
54’ü (73.7 Milyar USD) petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından oluşmakta iken,
2004 yılı toplam mal ihracatı olan 183.5 Milyar USD’ın 59.3 Milyar USD’ı petrol, 19.3
Milyar USD’ı petrol ürünleri, 21.9 Milyar USD’ı ise doğal gaz ihracatından oluşmaktadır.
Diğer bir ifadeyle 183.5 Milyar USD’lık mal ihracatının 100.5 Milyar USD’ı (% 54.8’i)
petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından meydana gelmiştir. 2004 yılında Rusya
Federasyonu tarafından 215,5 Milyon ton petrol, 77,3 Milyon ton petrol ürünü, 145,3 Milyar
metreküp doğal gaz, 62,6 Milyon ton kömür ihracatı yapılmıştır. Doğal gaz ihracatının hemen
tamamı Türkiye dahil Avrupa’ya yapılmıştır. Rusya Federasyonu tarafından ihraç edilen diğer
ürünlerin (demirli metaller ve yarı mamuller, alüminyum gibi) üretim maliyetleri içinde de
enerjinin payının çok yüksek olduğu dikkate alındığında enerjinin Rusya ihracatı için önemi
daha iyi anlaşılabilmektedir. Konuya konsolide bütçe açısından bakıldığında da benzer bir
durum söz konusu olmaktadır. Petrol fiyatlarının varil başına 1 USD artması konsolide bütçe
gelirlerini 1.4 Milyar USD artırmaktadır. Rusya Federasyonu Federal Bütçe Gelirlerinin
yaklaşık yarısı (konsolide bütçe gelirlerinin üçte biri) enerji sektöründen elde edilmektedir.
Sadece Gazprom’un Federal Bütçeye katkısının günlük 1 Milyar Ruble (yaklaşık 35 milyon
USD) olduğu göz önünde bulundurulursa enerjinin kamu maliyesi açısından da önemi daha
açık olarak ortaya çıkmaktadır.29
Rusya sahip olduğu 60 milyar varil petrol ve 48 trilyon
metreküp rezervleriyle Dünya’nın en önemli enerji üreticilerinden biridir. Rusya, dünyada en
büyük doğalgaz rezervlerine (dünyada bulunan doğalgaz rezervlerinin % 32'si, tahmin edilen
rezervlerin % 23'ü) ve sekizinci en büyük petrol rezervlerine (dünyada bulunan petrol
rezervlerinin % 12'si, tahmin edilen rezervlerin % 42'si)’ne sahiptir. Rusya aynı zamanda
dünyada en büyük doğalgaz ihracatçısı, Suudi Arabistan’ın ardından ikinci en büyük petrol
ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. Rusya’nın enerji alanındaki üretici
konumunun yanı sıra kontrolünde bulunan boru hatları aracılığıyla özellikle Avrupa doğalgaz
pazarında etkili bir ülkedir. Avrupa Birliği ülkelerinin doğalgaz ihtiyaçlarının yaklaşık %55’i
Rusya tarafından karşılanmaktadır. Bu rakam Türkiye için %70 dolayındadır. Rusya, enerji
alanındaki avantajlı konumunu kullanarak özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinde
etkinliğini arttırmakta, dolayısıyla enerji gücünü kendi politik çıkarları doğrultusunda
kullanmaktadır.
Rusya’nın enerji diplomasisinin esas aracını boru hatları oluşturmaktadır. Bu konuda da
Rusya’nın boru hatları petrol ve doğalgaz boru hatları olarak ikiye ayrılarak enerji
kaynaklarının boru hatları ayrı ayrı incelenecektir.
1.Rusya’nın Petrol Boru Hatları ve Politikaları
29
Kenan Şahin, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı " Rusya Federasyonu Enerji Sektörünün Yapısı, Sektörde
Yaşanan Gelişmeler ve Rusya Federasyonu’nun G-8 Başkanlığı " http://www.mfa.gov.tr/rusya-federasyonu-
enerji-sektorunun-yapisi_-sektorde-yasanan-gelismeler-ve-rusya-federasyonu_nun-g-8-baskanligi-.tr.mfa
Ham petrol Rusya'nın kamu boru hattı monopolisi Transneft üzerinden ihraç
edilmektedir. Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu hariç tüm petrol boru hatlarına kamu şirketi
Transneft sahiptir ve petrol ürünleri alt şirketi Transnefteproduct tarafından işletilmektedir.
Rusya’nın son yıllarda enerji gelirlerinin artmasıyla üretimin artması doğru orantılıdır.
1.1.Druzhba Boru Hattı ve Adria Reversal Projesi
“Druzhba” veya “Dostluk” boru hattı 4000 km ile dünyanın en uzun boru hattıdır. Rus
ham petrolünün yaklaşık %70’i seviyesinde Avrupa’ya geçişi için bu boru hattı kullanılmıştır.
Hattın ortalama olarak günlük kapasitesi 1.2-1.3 milyon varil kadardır. Druzhba Boru Hattı
Ukrayna, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan üzerinden Almanya’ya
ulaşmaktadır. Druzhba hatları genel olarak kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmaktadır. Hattın
kuzey kısmı Almanya ya bağlanmaktadır. Bu hattan günlük 850.000-950.000 varil/gün bir
petrol geçişi yapılmaktadır. Hattın diğer kısmı olan güney kısmı ise 350.000 varil/gün
kapasiteye sahiptir. Hattın güney kısmında Macaristan Çek Cumhuriyeti ve Slovakya
bulunmaktadır. Bu kısımda Slovakya’nın önemi büyüktür. Rusya ile Slovakya arasındaki
Druzhba boru hattı ile Slovakya, Rusya’dan gelen petrolün Çek Cumhuriyetine geçişini
sağlayan ülkedir. Transpetrol şirketi, petrol boru hattının yönetim ve işletiminden
sorumludur.30
Bu konu hakkındaki son boru hattı ise 1974 yılında tamamlanan Adria
boru hattı, Omisalj'da Orta Doğu petrolünü yükleme için tasarlanmış, daha sonra kuzeye
doğru Hırvatistan ve Macaristan'a uzatılmıştır. Bununla birlikte Adria boru hattının Rus
sistemiyle mevcut bağlantısı ve Rusya'nın artan üretimi göz önüne alındığında, boru hattı
operatörleri ve transit ülkeler boru hattı akışını ters yönde de işletmeyi ve böylece Rusya'ya
Adriyatik denizinde yeni bir ihracat noktası sağlamayı düşünmektedirler. Adriyatik
Denizi'ndeki Hırvatistan'ın Omisalj limanı ve Macaristan'ı birbirine bağlayacak Adria boru
hattının tersine çevrilmesi 1990'lardan beri düşünülmektedir. Söz konusu teklifin uygulanması
halinde Rusya'ya Adriyatik Denizi üzerinde yeni bir ihracat noktası kazandıracaktır. Boru
hattı kapasitesinin 100.000 varil/gün'den 300.000 varil/gün'e genişlemesini öneren teklifin
maliyeti ise 320 milyon $'dır.
1.2.Baltık Boru Hattı Sistemi (Baltic Pipeline System-BPS)
Samara’yı Finlandiya Körfezindeki Primorks’ta bulunan Rusya’nın petrol tankeri
terminaline bağlayan Baltık Boru Hattı sistemi (BPS) Transneft tarafından işletilmektedir.
Rusya’nın Batı Sibirya bölgesinden ham petrolü hem kuzey hem de Batı Avrupa pazarlarına
taşımaktadır. Baltık Boru hattı sistemi batı Sibirya ve Timan Peçora’da Finlandiya
Körfezindeki Primorks limanına ham petrol sevkiyatı için kullanılmaktadır. Aralık 2001’de
faaliyete geçmiş olan Baltık boru Hattı Sistemi her geçen yıl kapasitesini daha fazla
artırmıştır. Rusya açısından en önemli özelliği enerji ihtiyacında aracı devletleri ortadan
kaldırması ve bunun sonucu olarak Kuzey Avrupa enerji pazarlarına doğrudan iniş imkanı
sağlamasıdır. Primorsk limanından ihracat kapasitesinin yarısı kadar faydalanılabilirken
Primorsk'un kapasitesi düzenli olarak artırılarak 2007 yılı itibariyle 1.5 milyon varill/gün'e
30
Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz
Krizi " Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 48-49 (DEİK,2005:12)
ulaşmıştır. Limanın gerçek ihracat kapasitesi 3 milyon varil/gün civarında olmasına rağmen,
limana gelen boru hattı kapasitesi ihracatı sınırlamaktadır. Baltık Boru Hattı Sistemi, Baltık
Boru Hattı Sistemi II ile güçlendirilmektedir. Birinci aşamanın limanı Primorsk iken, ikinci
aşamanın limanı Ust-Luga olarak kararlaştırılmıştır. İkinci Baltık Sistemi de Transneft
tarafından yürütülmektedir.
1.3.Kharyaga-Indiga Boru Hattı
Murmansk petrol alanından uluslararası taşımacılık yapmanın iki avantajı
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, limanın yılın büyük bölümünde buzlanmaması; ikincisi
ise, derinliğinin Avrupa'da yeniden yükleme yapmaksızın ABD'ye taşımacılığı ekonomik
duruma getirecek yeterlilikte olmasıdır. Günümüzde Rus petrolü Murmansk'a demir yolu ile
getirilmektedir, ve 2007 yılında bu noktadan yaklaşık 270.000 varil/gün ham petrol ve ürün
ihraç edilmiştir. Lukoil, Tömen-Pechora'nın kuzey kesiminden taşımaya olanak veren 1
milyar $'a mal olan Varandel'deki 240.000 varil/gün kapasiteye sahip terminali, Haziran
2008'de tamamlamıştır.31
1.4.Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu Boru Hattı
Çin ve Hindistan gibi son dönemlerde hızla gelişmekte olan ülkeler gelişmelerine
paralel olarak enerji alanında yoğun enerji talebi içerisindelerdir. Dünya’nın en büyük enerji
devlerinden birisi olan Rusya, Asya-Pasifik bölgelerinde de etkin bir enerji politikası
yürütmek için kolları sıvamıştır. Bu amaçla oluşturulan projenin ilk basamağı yıllık 220.5
milyon varil ham petrol kapasitesine sahip 2.757 km’lik kısmının inşa edilmesini öngörüyor.
Proje, Doğu Sibirya’nın Irkutsk Bölgesindeki Taishet’i Rusya’nın uzak doğusunda bulunan,
Amur Bölgesi’ndeki Skovorodino’ya bağlayacaktır. İkinci basamak Skovorino’dan Pasifik
Okyanusuna kadar 2.100 km’lik bir uzunluğu kapsayacaktır. İkinci basamak tamamlandığında
yıllık olarak 367.5 milyon varil petrol pompalanacaktır.32
Projenin toplam maliyeti 12.5
milyar dolar olarak belirtilmiştir. Günde ortalama olarak 1.6 milyon varil kapasiteli bir boru
hattıdır. Rusya bu proje ile enerji ihracatında yeni yollar ve yeni pazarlar bulmayı
hedeflemektedir. Ayrıca Rusya, uygulamaya başladığı “liberal imparatorluk konsepti”
çerçevesinde “stratejik ortak” olarak nitelendirdiği Çin’in bölgedeki etkinliğini kontrol etmek
ve bölgeye özellikle iktisadi anlamda hakim olmasını önlemek maksadıyla savunma ve enerji
alanlarında Çin’i kendisine bağımlı hale getirmeyi, Çin’e verdiği ticari açığı dengelemeyi,
Avrupa’nın kendisine olan enerji bağımlılığını azaltmak için yaptığı alternatif enerji
koridorlarına karşı kendi pazarını çeşitlendirmeyi, Asya’da daha fazla etkin olmayı, Çin’in
yapmayı planladığı 30’dan fazla nükleer reaktörün inşasının Rus şirketler tarafından
yapılmasını sağlamayı hedeflemektedir.
2.Rusya’nın Doğalgaz Boru Hatları ve Politikaları
31
Yılmaz Bayar, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın Enerji Politikaları ve Rusya’nın
Dış Enerji İlişkileri " Aralık 2008, sf. 20
32
Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz
Krizi " Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 47-48 (Can, 2009:1)
Rusya’nın toplam gaz üretiminin %90’ını gerçekleştiren devlet tekeli Gazprom
sevkiyatın büyük bölümünde doğalgazı Ukrayna üzerinden Avrupa'ya taşınmaktadır.
2.1.Yamal-Europe II Doğalgaz Boru Hattı
İlk Yamal-Europe doğalgaz boru hattı Yamal yarımadasındaki doğalgaz alanlarını
Beyaz Rusya üzerinden Polonya ve Almanya'ya bağlamaktadır. Kapasitesi yaklaşık 1 Tcf/yıl
olan boru hattı 4000km uzunluğundadır. Rus gazını Polonya’dan Slovakya’ya, daha sonra
Avusturya’ya ve oradan da İtalya’ya ulaştırmayı hedefleyen bu proje ile kapasitesi 1 Tcf daha
artırılacaktır. Lakin özellikle hattın ikinci kısmında Rusya ile Polonya anlaşmazlığa
düşmüşlerdir. Bunun üzerine Rusya bu proje yerine Kuzey Boru Hattı’na yoğunluk vermeye
başlamıştır.
2.2.Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı
Mavi Akım doğalgaz boru hattı, Rus doğalgaz sistemini 750 millik bir boru hattı ile
Türkiye'ye arasında hiçbir transit ülke olmaksızın bağlamaktadır. Boru hattının 246 mili
Karadeniz'in altından geçmektedir. Doğalgaz akışı Aralık 2002'de başlayan boru hattının
başlangıçta yıllık kapasitesi 71 Bcf' olmasına karşın, kapasite her yıl 71 Bcf artacak şekilde
planlanmıştır. 2004 yılında boru hattından toplam 113 Bcf doğalgaz akışı olmasına rağmen,
Rusya'da yeni bir doğalgaz kompresör istasyonunun hizmete girmesi, boru hattının tasarım
kapasitesinin 565 Bcf/yıl'a ulaşmasına olanak verecektir. Rusya ayrıca Bakü-Tiflis-Erzurum
doğalgaz boru hattını rakip olarak görmektedir ve son ana kadar da Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattının gerçekleşmesine karşı çıkmıştır
2.3.Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı
Güney Akım Projesiyle Avrupa enerji güvenliğinin arttırılması amaçlanmaktadır.
Haziran 2007'de İtalya'nın Eni şirketi ve Gazprom Güney Akım projesinin birinci kısmının
fizibilite çalışması için bir memorandum imzalamışlardır. Güney Akım projesinin birinci
kısmı Beregovaya'daki Mavi Akım gibi aynı başlangıç noktasından Karadeniz'in altından 560
millik bir hatta doğalgaz göndermeyi planlamaktadır. Projenin ikinci kısmı yani sahildeki
kısmı Bulgaristan üzerinden geçecek ve iki alternatifli olacaktır. Alternatiflerden birisinde
kuzeybatıya yönelecek Sırbistan ve Macaristan üzerinden geçerek Rusya'dan çıkan mevcut
boru hatları ile irtibatlanacaktır. İkinci alternatifte ise güneybatıya yönelecek, Yunanistan ve
Arnavutluk üzerinden doğrudan İtalya ağı ile irtibatlanacaktır. Ocak 2008'de Rusya ve
Bulgaristan boru hattına ilişkin hükümetler arası bir antlaşma imzaladılar. İlk doğalgaz
sevkiyatının 2015 sonlarına doğru yapılması planlanmaktadır.
2.4.Kuzey Akım Doğalgaz Boru Hattı
Kuzey akım doğalgaz boru hattı özellikle Polonya’yı bertaraf etmek üzere tasarlanmıştır.
Boru hattının 570 mili Rusya anakarası üzerinden geçerken, yaklaşık 700 millik kısmının
Baltık denizi altından geçecektir. Rusya’nın Viborg şehrinde başlayacak olan ve Almanya’nın
Graysfeld şehrine uzanacak olan bu hattın en önemli özelliği transit ülke bulundurmamasıdır.
Uzunluğu 1220 km kadar olan projenin maliyetinin 7.4 milyar Euro civarında, kapasitesinin
ise 0.9-1 Tcf olması beklenmektedir.
SONUÇ
Yakın tarihte yaşanan gelişmeler süregelen güç dengelerini temelden sarsmıştır. NATO
ve Sovyet bloğu arasındaki çatışmalar dünya üzerinde unutulmayacak izler bırakmıştır.ABD
Sovyet sürtüşmesi Soğuk savaşı başlatmış dünya üzerindeki çatışmalar geniş alanlara
yayılmıştır.
Neticede geniş bir çerçeveden bakacak olursak olaya:Türkiye 1930’lu yıllar ile onu takip
eden yaklaşık 25 yıl boyunca sıkıntılı dönemler geçirmiştir.Gerek Rusya’nın emperyalist
politikaları gerek Türkiye’nin değişen dünya düzenine ayak uydurma isteği,güçlü devletler
karşısında kendisine bir dayanak noktası arıyor olması Türkiye’yi yukarıda konumuzda
anlattığımız çabalara itmiştir.ABD’nin de Rusya’nın bu ilerleyişini durdurmak isteği ve
Türkiye gibi jeopolitik konumu güçlü olan bir devleti Rusya’ya kaptırmama isteği Türkiye-
ABD arasında bir ittifakın oluşmasını doğurmuştur.Türkiye çok zorlu çabalarla neticede
NATO’ya üye olmuş ve üzerindeki Sovyet Rusya baskısı yok denecek kadar
azalmıştır.Türkiye’nin NATO’ya girişi ülkede doğal olarak büyük bir sevinçle
karşılanıştır.Genel olarak konumuz gereği bu temel problemleri açıklığa kavuşturmaya
çalıştık.Faydalı olması dileğiyle.
SCO henüz kuruluş aşamasını tamamlamamış, organları, çalışma metot ve biçimleri
oluşum sürecinde bir örgüttür. Üye ülkeler belli konularda iş birliği sağlayabilmek için
bölgesel düzeyde kurumsal bir yapılanmanın yararlı olduğunu düşünmüşlerdir. Bölgenin
güvenlik ve istikrarı yanında enerji, ulaşım ve ekonomi alanlarında da iş birliği arzusu sık sık
dile getirilmiş ve örgüt metinlerinde de belirtilmiştir.
Üye ülkelerin SCO politika öncelikleri farklılık göstermektedirler. Söz konusu farklılıklar
örgütün zayıf kalmasına neden olmuştur. Özellikle Rusya ve Çin başarılı ikili ilişki
kurmalarına rağmen politikaları açısından farklılık göstermektedirler. Rusya SCO’yu
Türkistan da egemenlik ilişkilerinin yeniden kurulması amacına yönelik bir araç olarak
görürken, Çin bölge devletleriyle diplomatik düzeyde eşit ilişkiler kurmayı amaçlamaktadır.
Türki Devletleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan) kazandıkları
bağımsızlıklarını pekiştirmek, ulusal güvenliklerini emniyete almak, ekonomik sorunlarını
çözerek vatandaşlarına refah sağlamak istemektedirler.
Son olarak bölge dışı aktörlere değinirsek en önemli bölge dışı aktör ABD’dir. ABD
iktisadi ve askeri üstünlüğünün sağladığı destekle Orta Asya’da izlediği politikasını başarılı
bir şekilde uygulamaktadır.
Türkiye açısından da SCO önem arz etmektedir. Bilindiği gibi Türkiye yıllarca Orta Asya
Devletleri ile ilgili olarak net bir politika oluşturamamıştır. Yapılması gereken geçmiş
yargılamak değil yanı başımızda ortaya çıkan ve yakın bir gelecekte belki de dünya
sahnesinde önemli bir organizasyon olacak bu Örgüte mesafeli yaklaşmak yanlış sonuçlar
doğurabilir. Burak Kartal ve Çiğdem Sofyalıoğlu tarafından, Türkiye’deki Gençliğin Şanghay
İşbirliği Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama Perspektifiyle Bakışı adıyla yapılan bir
araştırma sonuçlarına göre; ŞİÖ’ne daha fazla yaklaşılmasına sıcak bakmaktadır. Söz konusu
araştırmada Türkiye’nin AB ile uzun süreli yolculuğu her iki tarafa da önemli faydalar
sağlamış olsa da giderek zorlaşmakta ve özellikle Avrupa’daki halkların geçmişten gelen
önyargılarına takıldığını, Son yıllarda izlediği barışçıl ve dışa açık politika paralelinde
Türkiye dış ekonomik ilişkilerinde de çeşitlilik aradığını, AB dışında dünyadaki başlıca örgüt
seçenekleri arasında Türkiye için yakınlaşma olasılığı bulunanlar birkaç tane olduğunu ve
bunların en önemlisinin ŞİÖ olduğunu vurgulamaktadır. Finansman ve yatırım konularında
alternatif dış politikalar geliştirilmesi ülkemiz açısından faydalı olabilir. Bu yüzden ŞİÖ ile
sıcak ilişkiler kurulması ülkemizin ve bölgenin geleceği açısından önem arz etmektedir.
Rusya dünya doğalgaz rezervlerinin üçte birine, petrol rezervlerinin onda birine sahiptir.
Rusya aynı zamanda dünyada en büyük doğalgaz ihracatçısı, ikinci en büyük petrol ihracatçısı
ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. Rusya'da enerji sektörü GSYİH'nin yaklaşık % 25'ini,
ihracatın ise % 50'sini oluşturmaktadır. Enerji Rus ekonomisinin kalbi ve başlıca yabancı gelir
kaynağıdır. Rezervleri ve dünya enerji piyasasındaki payı dikkate alındığında Rusya enerji
alanında bir süper güç olarak kabul edilebilir. Rusya öngörülebilir gelecekte küresel piyasada
başlıca enerji aktörlerinden birisi olarak kalmaya devam edecektir.
KAYNAKÇA
 Akgür, Yunus. ve Çakıroğlu, Ertan. “Şanghay İşbirliği Örgütü”. KÖKSAV E-
Bülteni,2008.
 BAYAR, Yılmaz, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın
Enerji Politikaları ve Rusya’nın Dış Enerji İlişkileri " (Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mesut Hakkı
CAŞIN, Aralık 2008)
 Bilgili,Feride Fatma,T.C Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
lisansüstü eğitim , öğretim ve sınav yönetmeliğinin kamu yönetimi anabilim dalı için ön
gördüğü yüksek lisans tezi, Sivas,ss. 4-144, şubat 2008
 Bilgin,Tahir Engin, Soğuk savaş sonrası değişen kolektif güvenlik anlayışı
çerçevesinde Nato-Türkiye ilişkileri yüksek lisans tezi, Ankara, ss 52-79,92-112, 2006
 Çağıran,M. Emin Master tezi ; "Küresel Bir Güç Olarak Çin’in Yükselişi Bölüm 2-
Bölgesel Güç Çin",(Hazırlayan : Ferit Güven, 2006 Ankara, sayfa 34-59 )
 Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" ,
(Konya Çizgi Kitapevi Yayınları, Şubat 2006, sayfa 555-585)
 Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü"
(www.nejatcoğal.com)
 Çomak, Hasret. ve Gökalp, Ayşegül. “2010’lu Yıllarda Şanghay İşbirliği Örgütünün
Geleceği ve Türkiye”. Orta Asya Toplumlarında Sosyal, Siyasi Ekonomik Arayışlar. Kongre
kitabi, Kocaeli, 2009, sayfa 336-345.
 Erhan Çağrı “ 60 Yıl Önce NATO’ya Neden Üye Olmuştuk ? ” Diplomatik
Muhakeme-Türkiye Gazetesi /Prof.Dr.Çağrı Erhan,10 Ocak 2012 Salı/ İnternet sayfası linki:
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=520362&detail=1&winmode=pop#.
UWCFepMXGVJ
 Karaca, R. Kutay ; "Dünyadaki Yeni Güç Çin/ Tek Kutuptan Çift Kutuba",(IQ
Kültürsanat Yayıncılık-55, İnceleme Araştırma Dizisi 32, 1.Baskı Nisan 2003 İstanbul, sayfa
104-114)
 Kamalov, İlyas. “Rusya’nın Orta Aya Politikaları”. Rapor. Yayın:2, Ankara, 2011.
 Kartal, Burak. ve Sofyalıoğlu, Çiğdem. “Türkiye’deki Gençliğin Şanghay İşbirliği
Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama Perspektifiyle Bakış”. INTERNATIONAL
CONFERENCE ON EURASIAN ECONOMIES, 2011, sayfa 24-29.
 KARAHASANOĞLU, Mete Alpkan, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları
ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi " (Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Süleyman ERKAN,
Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 44-69)
 KANTÖRÜN, Ufuk, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi “Rusya’nın
Bölgesel Enerji Politikaları” (22 Nisan 2010,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=652:rusyann-
boelgesel-enerji-politikalar&catid=131:enerji&Itemid=146)
Nato şangay beşli̇si̇-rusya'nin enerji̇ hatti meselesi̇ pdf.
Nato şangay beşli̇si̇-rusya'nin enerji̇ hatti meselesi̇ pdf.

More Related Content

What's hot

Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇ka
Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇kaAtatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇ka
Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇kaAygül Demirel
 
1923 1939 yılları arası türk dış politikası
1923  1939 yılları arası türk dış politikası1923  1939 yılları arası türk dış politikası
1923 1939 yılları arası türk dış politikasıFatih Bayezit
 
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.netKpssDershanesi.NET
 
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve Antlaşmalar
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve AntlaşmalarI. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve Antlaşmalar
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve AntlaşmalarLeman Çalışkan
 

What's hot (6)

Kore savaşi
Kore savaşiKore savaşi
Kore savaşi
 
Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇ka
Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇kaAtatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇ka
Atatürk dönemi̇ diş poli̇ti̇ka
 
1923 1939 yılları arası türk dış politikası
1923  1939 yılları arası türk dış politikası1923  1939 yılları arası türk dış politikası
1923 1939 yılları arası türk dış politikası
 
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net
2002 kpssgenelkltrsoruvecevaplari.kpssdershanesi.net
 
Yakin tarihi bilmek
Yakin tarihi bilmekYakin tarihi bilmek
Yakin tarihi bilmek
 
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve Antlaşmalar
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve AntlaşmalarI. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve Antlaşmalar
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları ve Antlaşmalar
 

Similar to Nato şangay beşli̇si̇-rusya'nin enerji̇ hatti meselesi̇ pdf.

Turkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasi
Turkiye Cumhuriyetinin Dis PolitikasiTurkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasi
Turkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasiderslopedi
 
Marshall Planı
Marshall PlanıMarshall Planı
Marshall PlanıBCanKARA
 
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprülerenesulusoy
 
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇Metehan Kalelioglu
 
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.pptBarEre
 
InkıLap Tarihi
InkıLap TarihiInkıLap Tarihi
InkıLap Tarihiderslopedi
 
HKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri ProgramıHKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri Programıkpizmir
 
HKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri ProgramıHKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri Programıkpizmir
 
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMI
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMIKURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMI
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMIkpizmir
 
1 Dunya Savasi Ndenleri
1 Dunya Savasi Ndenleri1 Dunya Savasi Ndenleri
1 Dunya Savasi Ndenleriderslopedi
 
02 Jeopolitik Teoriler.pdf
02 Jeopolitik Teoriler.pdf02 Jeopolitik Teoriler.pdf
02 Jeopolitik Teoriler.pdfUlugbek7
 

Similar to Nato şangay beşli̇si̇-rusya'nin enerji̇ hatti meselesi̇ pdf. (14)

Turkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasi
Turkiye Cumhuriyetinin Dis PolitikasiTurkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasi
Turkiye Cumhuriyetinin Dis Politikasi
 
Marshall
MarshallMarshall
Marshall
 
Marshall Planı
Marshall PlanıMarshall Planı
Marshall Planı
 
Yumuşama dönemi
Yumuşama dönemiYumuşama dönemi
Yumuşama dönemi
 
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler
7. Sınıf Sosyal Bilimler 7. Ünite Ülkeler Arası Köprüler
 
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇
Soğuk Savaş Sonrasi Nato Strateji̇si̇
 
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt
1_DUNYA_SAVASI_ppt_sunum.ppt
 
InkıLap Tarihi
InkıLap TarihiInkıLap Tarihi
InkıLap Tarihi
 
HKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri ProgramıHKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri Programı
 
HKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri ProgramıHKP Kamu Emekçileri Programı
HKP Kamu Emekçileri Programı
 
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMI
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMIKURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMI
KURTULUŞ PARTİLİ KAMU EMEKÇİLERİ POGRAMI
 
1 Dunya Savasi Ndenleri
1 Dunya Savasi Ndenleri1 Dunya Savasi Ndenleri
1 Dunya Savasi Ndenleri
 
Tarih yeni
Tarih yeniTarih yeni
Tarih yeni
 
02 Jeopolitik Teoriler.pdf
02 Jeopolitik Teoriler.pdf02 Jeopolitik Teoriler.pdf
02 Jeopolitik Teoriler.pdf
 

Nato şangay beşli̇si̇-rusya'nin enerji̇ hatti meselesi̇ pdf.

  • 1. NATO-ŞANGAY BEŞLİSİ-RUSYA’NIN ENERJİ HATTI MESELESİ  265025 İsmail Gökay YAĞMUR  265063 Ferhat ÇELİK  264997 Hülya İSKENDER  265003 Merve DENİZ  265052 Hakan VAROL
  • 2. İÇİNDEKİLER 1.SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ, NATO’NUN KURULUŞU, NATO’NUN YAPISI VE İŞLEYİŞİ (İsmail Gökay YAĞMUR syf.1-7) Soğuk Savaş Birleşmiş Milletler Potsdam konferansı Soğuk Savaşın anlamı Soğuk savaşa etki eden olaylar Doğu Avrupa ülkeleri Batı Avrupa Ülkeleri Truman Doktrini Marshall Planı Soğuk savaşın Uzakdoğu ayağı Ortadoğu'daki Gelişmeler Nato'nun Kuruluşu Nato'nun Yapısı 2.TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYELİĞİ VE TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ (Ferhat ÇELİK syf.8-12) Genel Bakış Avrupa’da Bloklaşma Hareketleri Ve Emperyalist Tutumlar Truman Doktrini Ve Marshall Planı Rusya’nın Bitmez Tükenmez Talepleri Kore Savaşı Ve Etkileri
  • 3. Türkiye’deki Nato Üsleri 3.ŞANGAY BEŞLİSİNİN TARİHÇESİ, ÜYELERİNDEN RUSYA- ÇİN VE KAZAKİSTAN BİRBİRLERİ VE BİRLİKLE İLİŞKİLERİ (Hülya İSKENDER syf.13-18) ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ Uluslararası Sistemde Güncel Gelişmeler 11 Eylül Olayları ve ABD’nin Dünya Düzeni Politika Orta Asya’da ABD Etkisi ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU ÖRGÜTÜN GELİŞİMİ 1- Şangay Beşlisi 2- Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization – SCO) 4. ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NÜN KURUMSAL YAPISI VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİSİ (Merve DENİZ syf.19-23) Türkiye ile Şanghay İşbirliği Örgütü Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği Türkiye Gündeminde Şanghay Beşlisi 5. RUSYA’NIN ENERJİ HATTI MESELESİ (Hakan VAROL syf.24- 29) 1.Rusya’nın Petrol Boru Hatları ve Politikaları 1.1.Druzhba Boru Hattı ve Adria Reversal Projesi 1.2.Baltık Boru Hattı Sistemi (Baltic Pipeline System-BPS) 1.3.Kharyaga-Indiga Boru Hattı
  • 4. 1.4.Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu Boru Hattı 2.Rusya’nın Doğalgaz Boru Hatları ve Politikaları 2.1.Yamal-Europe II Doğalgaz Boru Hattı 2.2.Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı 2.3.Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı 2.4.Kuzey Akım Doğalgaz Boru Hattı
  • 5. SOĞUK SAVAŞ İkinci dünya savaşından sonra Avrupa dünya egemenliğini kaybetmiştir.Savaşa lider olarak giren İngiltere Fransa eski gücünü kaybetmiştir artık dünyanın yeni egemen güçleri ortaya çıkmıştır.Bir tarafta ABD diğer tarafta SSCB vardır.Soğuk savaşın temelinde bu iki süper gücün ve onlar etrafında kümelenen devletlerin birbiriyle çarpışması yatmaktadır. Bu iki kutuplu denge daha öncede belirtildiği gibi yeni karşılaşılan bir oldu değildir.18.yy da İngiltere Fransa 1890-1914üçlü ittifak üçlü itilaf ve 1945 1990 arasında ABD ile Sovyetler Birliği arasında olagelmiştir.1 Birleşmiş Milletler İkinci Dünya Savaşı'nın getirmiş olduğu yıkım görülünce devletler savaşın en son yol olarak kullanılması gereğini anlaşmışlar ve Birleşmiş Milletleri kurmuşlardır.Birinci Dünya savasından sonra buna benzer bir örgüt kurulmuş ancak İkinci Dünya savasının çıkmasıyla örgütünü başarısızlığı ortaya çıkmıştır.Bununda vermiş olduğu tecrübeyle daha etkin daha katılımcı bir örgüt kurulmaya çalışılmıştır.Birleşmiş Milletler günümüze dek bir çok yerel çatışmaya müdahale etmiş ülkeler arasında çıkan sorunlara arabulucu olmuştur.Ancak 5 daimi üyelerin değişmez ve mutlak yetkileri uluslararası eşitliğe ne kadar gölge düşürse de şu ana kadar ki en etkin uluslararası örgüttür. 1945 BM Antlaşması ise, kuvvet kullanma konusunda en ileri ve kapsamlı düzenlemenin yapıldığı belge olmuştur. BM Antlaşması’nın kuvvet kullanmaya ilişkin getirdiği düzenlemeler, BM üyesi olsun ya da olması bütün devletleri kapsaması ve bağlayıcı nitelik taşıması açısından önemlidir.2 Potsdam konferansı Savaş sonrası darmadağın olan Avrupa'yı ekonomik olarak toparlamak ve yeni sınırları belirlemek için toplanılan konferanstır.Potsham öncesi olan gelişmelere bakmak gerekirse savaş öncesi araları iyi olan Amerika ve Sovyetler aralarında bir huzursuzluk çıkacağı belli olmuştu.Savaş zamanında Amerika'nın Sovyetlere yaptığı yardımı kesmesi iki ülke arasındaki gerilimi artırmıştı.Ancak Almanya'yı yenmek uğrana bunlar sümen altı edildi.Churchill ile Stalin arasında yapılan yüzdeler anlaşmasıyla Avrupa'daki ülkelere ne kadar etki edeceklerini kararlaştırmışlardır.Mesela Macaristan'a % 50 %50 Yunanistan %90 İngiltere %10 Sovyetler Romanya %90 Sovyet %10 İngiltere En önemli anlaşmazlık Almanya üzerinde olmuştur.Önceleri Almanya'yı parçalamak fikri öne çıkarken sonradan bütünlüğünü savunmak fikri ağırlık kazanmıştır.Ancak bunun için öncelikle Almanya'yı Nazilerden temizlemek savaş suçlularını cezalandırmak,eğitim sistemini değiştirip gençleri demokrasiye alıştırmak gerekiyordu.Bunun dışında Fransa Almanya'nın parçalanmasından yanaydı.Sovyetler ise yönetim biçiminin ne olacağını konusuna bakıyordu. Soğuk savaş tek Avrupa'ya etki etmemiştir.Uzakdoğu'ya baktığımız zaman Kore,Çin, Japonya bu ülkelerde de hep bir kamplaşma görülmektedir. 1 )Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001 sf 202 2 Yılmazarslan,Murat,T.C Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Anabilim Dalı kuvvet kullanma Nato'nun uluslararası güvenlikte artan rolü doktora tezi,2008 sf 14
  • 6. Soğuk Savaşın anlamı İkinci Dünya Savaş'ından sonra galip çıkmış iki devletin ve onların etrafında toplanmış küçük devletleri birbirine karşı olan anlaşmazlıklarını silah kullanmadan sürdürüldüğü dönemdir diyebiliriz.Bu dönemde diplomasi yerini güç dengelerine bırakmıştır. Amerika ve Rusya kıta devletleridir.Yani öncelikle bulunduğu kıtaya hakim olacak sonra kendisine yakın olan yerlere dost hükümetleri iş başına getirmek gibi yollarla kendine bağlayacak.Bu yollarla Amerika ve Rusya karşılaşmışlar ve çatışmalar başlamıştır.ABD Sovyetleri hemen tanımamıştır.Tanımadı ancak Sovyetlerle olan ticareti iki katına çıkmıştır.Bu süreç sonunda 1933 yılından ABD Sovyetleri tanımıştır. Soğuk savaşa etki eden olaylar İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Paris Barış Antlaşması soğuk savaşı etkileyen ve hızlandıran bir olaydır.Nasıl Versailles Antlaşması başka bir savaşı engelleyememişse Paris Antlaşması da soğuk savaşın çıkmasını engelleyememiş başarısız olmuştur. Amerika Doğu Avrupa'da atom bombasının gücünü kullanarak Rusya üzerinde etki yapmayı düşündü. Ancak bu başarılı olmadı.Bunun üzerine Amerika atom enerjisini kontrol alma politikasına başvurdu. Çoğu kişi Rusya bir ülkeyi işgal eder sonra orada yönetimi kurar gider diye bilir.Ancak iş bu kadar basit değildir.Bunun bir iç bir de dış sebepleri vardır.İç sebebi Rusya'nın işgal etmiş olduğu topraklarda daha önceden demokrasi olmadığı için insanların bu yönetimi kolayca kabul etmesidir.Bir de işgalden önce oradaki komünist yapılanmalar çok güçlüdür.Rusya'nın işini çok kolaylaştırmış.Dış nedense Rusya üzerine gelen saldırılar hep doğu Avrupa üzerinden gelmiştir.Bu yüzden Rusya Doğu Avrupa'yı elinde tutup güvenliğinin sağlamak istemektedir.Önemli bir nokta ise Doğu Avrupa'da komünist yönetimlerin nasıl kurulduğudur.Burda 4 aşama vardır.Birinci olarak kurtarma aşaması Sovyet Ordusu kurtarıcı gibi gelir ülkeyi işgal eder.koalisyonlar kurarak kendi taraftarlarını bu koalisyon içini sokar.üçüncü olarak öteki partileri tasfiye ederler.Son olarak ise yerli komünistlerin tasfiyesidir.Bunun nedeni Stalin'in yerli komünistlerin milliyetçilikten etkilenmesinden çekinmesidir. Doğu Avrupa ülkeleri a)Yugoslavya ve Arnavutluk Diğer Doğu Avrupa ülkeleri Sovyet uydusu olurken bu iki ülke olmamıştır. Çünkü bu ülkeler ülkelerini kendi çabalarıyla kurtarmıştır.Kurtuluşa giderken Sovyetlerden herhangi bir yardım almamıştır.Yugoslavya lideri Tito diğer doğu Avrupa ülkelerindeki komünistler gibi değildi.Stalin'in tam egemenliği altına girmeyi reddetmiştir.Stalin'in parmağımı oynatırım Tito ortada kalmaz sözü pek etkili olmamış Tito'yu iktidardan düşürememiştir.Stalin'de Tito'yu sosyalist bloktan atmıştır. b)Bulgaristan, Macaristan,Romanya Bu ülkelerde komünizmin yayılması yukarda belirttiğim 4 aşamalı plandaki gibi olmuştur.Sovyetler ülkeyi işgal eder.Bir koalisyon kurar sonra o koalisyondaki diğer partileri kapatır en sonda yerli komünistleri öldürür.Sadece isimler değişiktir.Olaylar aynıdır. c) Çekoslovakya Çekoslovakya da durum çok farklıdır.1919-1938 yılları arasında bu ülkede demokrasi uygulanmıştır.Konu mu itibariyle özel bir yerde olan Çekoslovakya güvenliğini sağlamak için tek yolu Sovyetlerle iyi ilişkiler kurmaktı.Belli bir süre ilişkiler iyi gitmiştir.Ancak Marshall
  • 7. planı gündeme gelince ilişkiler bozuldu.Başbakanın 8 tane komünist olmayan emniyet müdürünü görevden almasıyla 200.000 işçi isyan etmiştir.bunun sonucunca devrim olmuştur.Bu işleri arkasında Sovyetler olduğu açıktır.Bu olaydan sonra Nato'nun kurulması kararlaştırılmıştır. Batı Avrupa Ülkeleri a)İngiltere İngiltere savaş döneminde üç partiden oluşan savaş kabinesi tarafından yönetildi İngiliz halkı kendisine Dünya Savaşını kazandırtmış olan muhafazakâr iktidarı 5 Temmuz 1945’de yapılan seçimlerde iş başından uzaklaştırmış ve devrimci nitelikte değişiklikler vadeden işçi partisini 64 sandalyelik bir çoğunlukla Meclisin en büyük partisi durumuna getirmiştir.3 İngiltere savaştan sonra ABD'ye olan bağımlılığı iyice arttı.Ekonomisini düzeltmek için borç aldı.Büyük devlet olma yükümlülüklerini zamanla ABD'ye bıraktı.İngiltere artık büyük devlet olmaktan çıkmıştır.Ayrıca Ortadoğu'da bölge devletlerini Arap Birliği adı altında bir araya toplayarak ABD'yi Ortadoğu'ya çekmeye başladı.Som olarak 1947 Ağustosunda Hindistan ve Pakistan'a bağımsızlık verdi.4 b)Fransa İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa'da komünist akımlar güç kazanmıştır.İşgalden sonra yapılan seçimlerde komünistler oyların yaklaşık dörtte birini sonraki seçimlerde de %28 ini almıştı.Gaulle'ün iktidarı tek başına ele geçirip beşinci cumhuriyeti kurduktan sonra Nazilerle işbirliği yapmamış partilerle ülkeyi yönetmeye çalışmıştır.Ancak ülke yinede siyasal istikrarsızlıktan kurtulamamıştır. c)İtalya Savaştan çıktığında ülkede üç büyük parti vardı.Hıristiyan Demokratlar %33 Sosyalistler %21 Komünistler %19 oy almıştı.Zamanla Sosyalistler solda bölünme olmaz diyerek komünistlere katıldı.Bundan sonra İtalya'da grevler iç karışıklar istikrarsızlıklar ortaya çıkmıştır. d)Almanya Almanya Yalta ve Potsdam konferanslarında İngiltere,Fransa,Sovyetler ve ABD arasında dört bölüme ayrıldı.Ancak bu ayrılmada Almanya'da çözümü getirmedi.Devletler Almanya'nın nasıl yönetileceğini konusunda ortak bir fikre sahip değildi.Öncelikle Almanya'nın kalkındırılmasının sağlanması lazımdı ancak İngiltere ve Fransa'nın ekonomik durumları yeterli olmadığından bu görevi ABD'ye bırakmışlardır.Siyasal bakımdan ise ülkenin nasıl yönetileceği belirsizlik içindeydi.ABD kendi gibi liberal bir demokrasi kurmak isterken Sovyetler de sosyalist bir düzen kurmak istemekteydi.Bunun sonucun Almanya ikiye ayrıldı. 3 Yılmazarslan,Murat,T.C Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Anabilim Dalı kuvvet kullanma Nato'nun uluslararası güvenlikte artan rolü doktora tezi,2008 sf 15 4 Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001, sf 246
  • 8. TRUMAN DOKTRİNİ Bu doktrinin temel sebebi ABD'nin Sovyet korkusu diyebiliriz ABD Başkanı Truman’ın 1947 yılında yaptığı ünlü konuşmada “ABD dış politikası, kendilerini boyunduruk altına almak için silahlı azınlıklar tarafından sarf edilen gayretler ve dış baskılara karsı koymaya çalışan hür milletleri destekleme amacına yönelecektir ” demesi Amerikan dış politikasının gelişen sosyalizme karsı bir yapılanma içinde olduğunu göstermiştir.5 Bu dönemde komünizm Avrupa'da yayılmaya ve etki alanının genişletmeye başlamıştır.Bunun için başkan Truman'ın Türkiye ve Yunanistan'ı içine alacak şekilde ekonomik yardımda bulunarak Komünizmin yayılmasını engellemeye çalışmıştır.Başkan senatodan 400 milyar dolar bütçe almıştır.Bunun 100 milyar dolarının Türkiye'ye 300 milyar dolarını Yunanistan'a vermiştir MARSHALL PLANI ABD Dışişleri Bakanı George Marshall ortaya attığı düşünceye göre Nazilerin yıkıcı yönetimleri altında nasıl boş yere tüketildiğini hatırlatarak yiyecek maddeleri karşılığında Avrupa kentlerinin çiftçilere gerekli olan malzemeyi veremediklerini söylemiştir.Avrupa'ya tarım için gerekli malzemeleri vermeyi vaat eder.Sovyetlerinde içinde bulunduğu 16 devleti kapsar ancak Sovyetler bu plana sıcak bakmaz ve onun etkisi altındaki ülkelerinde plana dahil olmasını engeller.Sovyetler Birliğiyse Marshall planının truman doktrini'nden sonra ortaya çıkmasını,bu doktrinin uygulanması biçiminde yorumlamış ve programa kendisi katılmadığı gibi Doğu Avrupa ülkelerinin de katılmaması için baskı yapmıştır.6 Soğuk savaşın Uzakdoğu ayağı a)Çin Mancu hanedanlığının 1912'de yıkılıp yerine sun yat-sen geçici başkanlığında cumhuriyetin kurulmasından önce Çin 40 yıldır merkezi yönetime sahip değildi.Ülkeyi daha çok valiler yönetiyor kıyı kesimleri ise büyük devletlerin etkisi altındaydı.Bu dönemde ülkede iç savaş hakimdi ancak Japonya'nın Mancurya'yı işgaliyle ülkedeki gruplar birleşerek Japonya'ya karşı savaşmışlardır.Gruplar bu süreç içerisinde çok sempatizan toplamış ve aynı zamanda iç savaşa da hazırlanmışlardır.Çin'deki milliyetçiler ABD'den yardım almaktaydı.Komünistler ise Sovyetlerden.Savaş sonrası kazanan komünistler oluştur.Mao Ruslara hiç güvenmemesine rağmen Sovyet yanlısı bir politika izlemiştir. b)Kore savaşı Kore 1950 yılına geldiğinde ülkede salgın hastalıklar vardı.Ülkede okuma yazma oranı oldukça düşüktü.Kore son yüzyılda büyük devletlerin deneme tahtası olmuştu.Önce Japonya'nın koruması altına girmiş 1945'De Japonya'nın teslim olması üzerine bölgede Sovyet-ABD güç savaşının bir piyonu olmuştur.38. enlem Kuzey ve Güney Kore arasında sınır olarak belirlenmişti.25 Haziran 1950'de Kuzey Kore birlikleri Güney Kore'nin topraklarına girdi.ABD Güney Kore'yi desteklerken Sovyetler Kuzey Kore'yi desteklemiştir. Çin'deki hükümet çatışmanın başlarında olaya pek tepki göstermedi.Ancak bölgeye ABD'nin müdahalesi olunca Kuzey Kore'yi desteklemiş ve savaşa girmiştir.Çin birçok ABD birliğini saf dışı bırakmıştır.Çin'in düşüncesi şuydu eğer ABD Kore'ye yerleşirse Çin'e buradan çok baskı yapabilecekti.Çin'de bu yüzden savaşa girmiştir. 5 )Peksarı Derya Gonca, T.C Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Nato'nun değişen konsepti yüksek lisans tezi,2006,sf 10 6 Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001.sf 260
  • 9. Çin'in savaşa katılmasıyla birlikte Çin Güney Kore'ye girmiştir.Ancak sonradan tekrar geri çekilmek zorunda kalmıştır.ÇİN açısından bu savaşın sonucu daha çok Sovyetlere bağımlı duruma gelmesidir.Batılılar çok kayıp vermiştir ancak Güney Kore'yi kurtarmışlardır.NATO Türkiye Yunanistan federal Almanya'yı alacak şekilde genişlemiştir.Bu savaştan en çok zararı Koreliler görmüştür. ORTADOĞU'DAKİ GELİŞMELER 1948 Arap-İsrail savaşı Ortadoğu'da çatışmaların temelinde Arap-İsrail çelişkisi yatar.Hitler'in Yahudilere uyguladığı eşi görülmez baskı Yahudileri yeni bir devlet kurmaya itti.Batılı emperyalist devletlerin uyguladığı politikalarda Araplarda milliyetçilik uyandırdı. Siyonist hareket yani tüm Yahudilerin Filistin'e dönmesi ve burada bağımsız bir devlet kurması ideali 1897'de Macar asıllı Theodor Herzl'in İsviçre'nin Basel kentinde ilk Siyonist kongreyi toplamsıyla başlamıştır.Önceleri yüksek meblağlar karşılığı Filistin'den toprak almaya başladılar.Sonradan sorunun boyutu değişti artık bir devletin kurulmasıyla karşı karşıya kalındı. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Filistin'de manda yönetimi sürdüren İngiltere politikasında bir ikilem yaşamaktaydı.Yahudilere devlet kurulmasında konusunda söz vermişti ama bölgede petrol için Araplarla da arasının iyi olması gerekiyordu.BM'ye bir öneri sundu. İki ayrı devletin kurulması ve Kudüs'ün BM yönetiminde kalması ancak Araplar bunu kabul etmedi.Yapılan oylamada Türkiye ve Araplar hayır oyu kullanmasına rağmen ABD'nin baskısıyla diğer üyeler evet oyu kullandı.Bundan sonra Araplar kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş durumuna düştüler. 1948 'in nisan ayında Yahudilerin aşırı irgun ve stern grupları deir yessin adlı bir Arap köyünü yakıp yıktı.14 Mayıs 1948 İsrail devletinin kurulduğu açıklandı.Bunun üzerine Araplar İsrail'e saldırıya geçti. Güneyden Mısır kuzey Suriye ve Lübnan doğuda Ürdün.Ancak savaş sonunda Araplar yenildi ve İsrail topraklarını genişletti.Araplarında bu savaş sonrası gücü ortaya çıkmış oldu. Süveyş bunalımı Mısır'da 1952 yılında iktidarı ele geçiren Cemal Abdülnasır Arap milliyetçileri lideri durumuna getiren olay öncelikle Bağdat paktını kurması ve Türkiye Pakistan ırak'ı içine alacak şekilde genişlemesidir.Nasır İsrail'i Ortadoğu'dan silmek istemektedir.Bunun için iki şey yapması lazım bir askeri olarak üstün duruma gelmeli iki ekonomik olarak iyi durumda olmalı.Silahları doğu bloğu ülkesi olan Çekoslavakya'dan aldı.Ekonomik olarak yapacağı işleri de ABD'den kredi almak istemiştir.Ancak ABD doğu bloğundan yardım aldığı için bu istemi reddetti.Nasır'da bunun üzerine Süveyş kanalını millileştirdiğini açıkladı. Sorunu çözmek için toplanan BM'den sonuç çıkmadı.Bunun üzerine İngiltere,Fransa ve İsrail ortak harekat başlattılar.Ancak ABD ve Sovyetlerin karşı çıkması nedeniyle geri çekildiler.1956 yılına gelindiğinde İngiltere Fransa askerlerini çekerken İsrail yeterli güvenceleri almadan çıkmayacağını açıkladı şartlarını sıraladı.Bu şartlar 1967 savaşının da sebebi olacaktır. Suriye olayı ABD'nin Mısırı yalnız bırakmak için yapmaya çalıştığı bir olaydır.Suriye Sovyet yanlısı bir politika izlediğini ve komşularına zarar vereceğine inandırılmaya çalışılmıştır.Ancak bu politika etkili olmamıştır.Öteki Ortadoğu ülkelerinin çoğunluğunun Suriye'yi bir tehdit olarak görmediklerini açıklamalarıyla gevşedi ve ABD gerilemek zorunda kalmıştır.7 7 Sander,Oral,Siyasi tarih 1918-1994,2001.sf 309
  • 10. NATO'NUN KURULUŞU NATO öncelikle Sovyetlere karşı kurulmuş bir örgüttür.Ancak kurulmasındaki tek amaç bu değildir.Aynı zamanda Almanya'nın tekrar silahlanmasını önlemek ve Avrupa'nın genel güvenliğini sağlamak için ABD'yi de işin içine katmaktır. NATO 4 Nisan 1949 yılında Washington Antlaşmasıyla kurulan bir kollektif savunma örgütüdür.Üye ülkeler savunma yeteneklerini geliştirme herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü tehlikeye girdiğinde ve , siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıya hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi taahhüt etmişlerdir. NATO'nun kurucu üyeleri Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'dir.Örgüt Türkiye ve Yunanistan'ı 1952 yılında eş zamanlı olarak üyeliğe kabul etmiştir.İspanya Franko diktatörlüğü yıkıldıktan sonra 1982 yılında örgüte dahil olmuş VE Fransa 1966 yılında örgütün askeri kanadından çekilmiştir.Örgütün şu an 28 üyesi vardır.Resmi dili İngilizce ve Fransızcadır.Merkezi Brüksel'de bulunur. NATO'NUN YAPISI Sivil Örgüt ve Yapılar NATO’nun sivil örgütü; karargâh, Daimi Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar, Daimi Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar, Genel Sekreter ve Enformasyon ve Basın Bürosu’ndan oluşmaktadır. NATO Karargâhı Brüksel'deki NATO karargahı ittifakın siyasi karargahı Kuzey Atlantik Konseyinin mekanıdır.NATO'nun bir çok kuruluşu ve elemanı burada bulunur. Ayrıca birçok Ortak ülkenin diplomatik misyonları veya irtibat büroları, NATO Karargâhı Danışma, Komuta ve Kontrol personeli ve birçok NATO ajansı da burada bulunur.8 Daimi Temsilciler ve Ulusal Delegasyonlar Her üye devlet bir büyükelçi ve daimi temsilci tarafından temsil edilir.Delegasyonlar büyük ölçüde büyükelçiliklere benzerler.Aynı karargahta olması resmi ve gayri resmi yazışmalarda zaman kaybını önlerler. Genel sekreter Genel Sekreter üye hükümetler tarafından, Kuzey Atlantik Konseyi, Savunma Planlama Komitesi ve Nükleer Planlama Grubu’nun Başkanı, diğer üst düzeyli NATO Komitelerinin Fahri Başkanı ve NATO’nun Genel Sekreteri ve en üst düzeydeki yöneticisi olarak tayin edilen üst düzeyli, uluslararası bir devlet adamıdır.Örgüt içindeki danışma ve karar alma sürecinden sorumludur. Enformasyon ve Basın Bürosu Medya servisi ve enformasyon servisinden oluşmaktadır. Basın ve Medya Servisi, gazetecilerin itimatnamelerini düzenler Genel Sekreter’in yazılı bildirilerini ve konuşmalarını 8 Bilgili,Feride Fatma,T.C Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü lisansüstü eğitim , öğretim ve sınav yönetmeliğinin kamu yönetimi anabilim dalı için ön gördüğü yüksek lisans tezi,2008,sf 31
  • 11. yayınlar ve Brüksel’deki NATO Karargâhı çalışanları için günlük haberleri inceler ve haber özetleri hazırlar. Askeri örgütler NATO’nun en yüksek askeri organı ise, üye ülkelerin genel kurmay başkanlarından oluşan Askeri Komite’dir. Askeri Komite, Savunma Planlama Komitesine bağlı olarak çalışır. Daimi merkezi Brüksel’dedir ve yılda bir veya iki defa toplanır. Askeri Komite’ye çalışmalarında, Komite’nin yürütme organı olan ve sivil sekreterlik gibi çalışsan Milletlerarası Askeri Kurmay Heyeti yardım etmektedir. Askeri Komite, barış döneminde NATO bölgesinin ortak savunması ile ilgili tedbirleri Konsey’e tavsiye etmekle yükümlüdür. Baslıca NATO komutanlıkları da Komite’ye karsı sorumludurlar. Dolayısıyla Komite’nin sürekli bir biçimde toplanabilmesi için, her ülke, genelkurmay başkanını temsilen, bir Daimi Askeri Temsilcisini de Askeri Komite’ye atamaktaydı.9 Stratejik Komutanlar Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı ve Atlantik Müttefik Yüksek Komutanlıklarından oluşur. Her komutanlık askeri işlerin yönetilmesinde askeri komiteye karşı sorumludur.Askeri komiteye tavsiyede bulunabilirler.NATO'da general veya sancak düzeyinde temsilcilikleri vardır. Uluslararası Askeri Karargâh Askeri Komite'nin Uluslararası Askeri Karargah direktörlüğü görevi için ülkeler tarafından aday gösterilen generaller vardır. Bu direktörün yönetimi altında askeri konularda askeri komiteye tavsiyelerde bulunur. TÜRKİYE’NİN NATO’YA ÜYELİĞİ VE TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ A) GENEL BAKIŞ Araştırma konumuz gereği bu yazıda,Türkiye’yi NATO’YA üye olmaya iten sebepler, o yılların dünya bazında ekonomik, siyasal, askeri durumu, emperyalizm akımının güçlü pozisyonu, Rusya ve ABD’nin sömürge arayışları,Rusya’nın Türkiye karşısında bitmez tükenmez talepleri ve dolayısıyla Türkiye’nin kendisini güvenceye almak için ne tür uğraşlar sergilediği ve bu uğraşların ne tür sonuçlar doğurduğunu inceleyeceğiz. B) AVRUPA’DA BLOKLAŞMA HAREKETLERİ VE EMPERYALİST TUTUMLAR Tarihsel perspektif içinde baktığımızda Avrupa’da 1930’lu yıllarda Avrupada bloklaşma hareketlerinin hızlandığını görmekteyiz. Bir taraf var olan düzeni korumak isterken( anti revizyonist) diğer taraf var olan statükoyu değiştirmek istemekteydi ( revizyonist ).Türkiye Lozan Antlaşması ile kazandığı belli bazı şeyleri korumak istiyor yani bir değişikliğin meydana gelmesini istemiyordu. Türkiye her ne kadar bu çabalar içinde bulunsa da Sovyet Rusya’nın Türkiye üzerindeki talepleri bitmek bilmiyordu ve bu da gösteriyordu ki Türkiye de bir noktada bu bloklaşmaya müdahil olacaktı.Türkiye’nin o yıllarda bu tür şeylerden uzak 9 Peksarı Derya Gonca, T.C Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Nato'nun değişen konsepti yüksek lisans tezi,Kırıkkale,2006,sf 26
  • 12. bir tutum takındığını görmekteyiz.Fakat önemle dikkat etmek gerekir ki bu ‘yalnız adam’ tutumu ileriki dönemlerde Türkiye’yi büyük bir yalnızlığa itecekti.10 C) TRUMAN DOKTRİNİ VE MARSHALL PLANI Bunların imzalanmasındaki temel amaç, tahmin edileceği üzere, Rusya’nın emperyalist politikalarına artık bir dur demekti. Rusya gerçekten o dönemde çok güçlü bir konumda bulunuyordu ve gitgide toprak kazanmaya devam etmekteydi. Bu durum öncelikle ABD’yi tedirgin ediyordu dolayısıyla ABD Sovyet’lerin bu ilerleyişini durdurmak istemekteydi. Bu yüzden yukarıdaki başlıkta sayılan girişimlerde bulundu.ABD Rusya’nın Türkiye’ye karşı olan isteklerinin farkındaydı ve Türkiye gibi önemli konumda bulunan bir ülkeyi kaybetme korkusu altındaydı ve bunu bir şekilde engellemeliydi.Çeşitli girişimlerde bulunarak öncelikle Truman Doktrini’ni ilan etti.(Konumuz gereği Truman Doktrini’nin Türkiye ile ilgili kısımlarını belirtmeyi yeterli görüyorum).Bu doktrin Türkiye ve komşu ülke Yunanistan’a yardımda bulunmayı amaçlıyordu.Neticede Türkiye ve Amerika arasında 12 Temmuz 1947’de söz konusu yardımla ilgili bir antlaşma imzalandı.Fakat bu anlaşmanın çok önemli bir noktası vardı.Türkiye alınacak olan bu yardımı ABD’nin izni olmadan başka amaçlar için kullanamayacaktı.Bu da bize gösteriyor ki bu anlaşma yine aslında Türkiye için değil ABD’nin kendi dünya politikasını sürdürebilmesi içindi.ABD neticede Sovyetlerin bu ilerleyişini engelleme isteği olarak “Containment Policy” yani “Sovyetler Birliği’ni Çevreleme Politikası” olarak isimlendirildi. Böylece “Soğuk Savaş Dönemi” de başlamış oluyordu.11 ABD’nin almış olduğu bir diğer tedbir ise “Marshall Planı”idi.Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik kalkınmasını amaçlayan bu plan 5 Haziran 1947’de Amerika Dış İşleri Bakanı George Marshall tarafından ilan edildi.Türkiye kabul edilen Marshall planı çerçevesinde bu plana dahil olduğu için ve içinde bulunduğu sıkıntılı dönem nedeniyle ABD’den yardım talebinde bulundu.Fakat ABD Türkiye’nin bu isteğini yardıma ihtiyacı olmadığını söylerek reddetmiştir.Bu duruma baktığımızda ABD’bu yardımı reddetmesi ileride de Türkiye’yi herhangi bir durumda yalnız bırakabileceği şüphelerini doğuruyordu.Türk hükümeti konunun tekrar görüşülmesini istedi ve ABD bu kez yardım gönderme talebini kabul etti ve 4 Temmuz 1948’de yapılan anlaşma ile Amerika, Türkiye’ye ekonomik yardıma başladı.Ve dolayısıyla Türkiye ile ABD arasındaki ittifak yavaş yavaş gelişim gösteriyordu.Türkiye’ye bu olay sonucu NATO üyesi ülkelerin de yardımı sağlanabilecekti. D) RUSYANIN BİTMEZ TÜKENMEZ TALEPLERİ Bilindiği üzere Rusların Anadolu toprakları üzerindeki isteklerinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. XVIII. asrın başlarına kadar Çarlık Rusya’sının bir Türkiye siyaseti yoktu. Fakat,Rusya daha XV. Asırdan itibaren Doğu Türk ülkeleri aleyhinde genişlemeye 10 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı makale syf.71 11 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı makale syf.73 str.21
  • 13. başlamıştı.12 Anadolu yarımadasının gerek önemli ticaret merkezi yollarının üzerinde bulunması, gerekse sıcak denizlere komşu olması dolayısıyla Dünya üzerindeki güçlü devletlerin, özellikle de Rusya’nın dikkatini çekmekteydi. Rusya bu doğrultuda yakın tarihe baktığımızda Rusya gerek Balkan ülkelerine daha rahat inebilmek ,gerek 1940’larda müttefiki olduğu İngiltere’nin Türkiye üzerinden Doğu Akdeniz’e inmesini kolaylaştırmak için Türkiye sınırlarında cephe açması gerektiğini düşünüyordu ve bölgenin kilit noktası olan Türkiye’nin mutlaka savaşa sokulması gerektiği görüşüne varmışlardır.Türkiye en sonunda mecburi olarak Almanya’ya karşı müttefikler yanında savaşa katılacağını İnönü tarafından kabul etmiştir.Fakat derhal Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu silah ve teçhizatın gönderilmesi gerektiğini şart koşmuştu.Başkan Churchill isteği kabul etti ve yardımı gönderdi.Fakat sonradan bu yardımın Türkiye’ye geç ulaşacağı dolayısıyla Türkiye’nin savaşa geç gireceği endişesi ABD ve İngiliz heyetini rahatsız etmişti.Türkiye müttefiklerinin takındığı bu tavırdan doğal olarak oldukça endişelenmişti.Türkiye bu yaşananlardan sonra Sovyet Rusya’ya yanaşmak ve Sovyetlerin tavrını yumuşatmak istediyse de Sovyetler Türkiye’nin savaşa girmeden bunun mümkün olmadığını belirttiler.Bunun üzerine Türkiye müttefiklerin gönlünü almak için Almanya ile diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı.Böyle böyle Türkiye 1945 yılına girerken gittikçe artan Sovyet tehdidi ile karşı karşıya kaldığını görüyordu.Çünkü bütün Orta Avrupa ve Balkan ülkeleri Sovyet işgali altına düşmüştü.Türkiye bu tür hadiselerden dolayı Sovyet’ler ile iyi geçinmeye çalışsa da Rusya bu durumu pek devam ettirmek niyetinde değildi.Neticede Rusya17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını yenilemek istemediğini bildirdi.13 Rusya’nın bu tutumu elbette ki Türkiye açısından olumsuzdu ve olası bir Rusya saldırısı da böylelikle mümkün olabilecekti.Rusya, 7 Haziran 1945’te Türkiye’nin aşağıdaki İstekleri yerine getirmesi halinde antlaşmanın gerçekleşeceğini bildirdi.14 Bunlar: 1- Moskova Antlaşmasıyla tespit edilen Türk-Sovyet sınırında Rusya lehine değişiklikler yapılması, 2- Boğazların, Türkiye ile Sovyet Rusya tarafından ortak savunulması bunun için de Rusya’ya Boğazlarda deniz ve kara üsleri verilmesi, 3- Montreux Sözleşmesinde revizyona gidilmesi için Türkiye ile Sovyet Rusya’nın prensip antlaşmasına varması.15 Görüldüğü üzere Rusya’nın saldırmazlık antlaşmasının devam edebilmesi için kendi çıkarlarına çok uygun şartlar koyduğu barizdir.Dolayısıyla Türkiye bu ağır şartları kabul 12 Bk. Mehmet Saray-Sovyet Tehdidi karşısında Türkiye’nin NATO’ya girişi III.Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Hatıra ve Belgeler,syf.1 13 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları,adlı makale syf.1 str.19 14 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf.72 satır 1-2 15 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf 72. satır 3-9.
  • 14. etmedi.Çünkü bu şartları kabul etmesi demek bir nevi Rusya’nın egemenliği altına girmekti.Neticede Türkiye Rusya’dan istediğini alamayınca gözünü batıya çevirmeye karar verdi.Neticede Türkiye hükümeti bu şartları kabul etmedi ve kendine bu karmaşa döneminde daha ılımlı ve güçlü bir dayanak noktası arama girişimlerine devam etti. Türkiye NATO’nun kuruluşuyla birlikte çabalarını arttırdı ve Şubat 1949’da Türkiye Dış İşleri Bakanı Necmettin Sadak, Londra’da Türkiye’nin oluşturulacak pakta alınması yolunda İngiltere Dış işleri Bakanı Bevin’le o zaman için herhangi bir sonuç vermeyen bir ön görüşme yaptı.16 NATO’ya girme çabalarının olumlu sonuç vermesi, Türkiye bakımından sıkıntılı geçen birkaç yılı aldı. Türkiye bu ittifaka katılmak için ilk müracaatını Halk Parti iktidarı döneminde Mayıs 1950’de yaptı.Cevap olumsuzdu. Bu müracaatı tek destekleyen devlet İtalya oldu. Türkiye’nin NATO’ya katılmasına, İngiltere ve Norveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi küçük devletler karşı çıkmaktaydı. E) KORE SAVAŞI VE ETKİLERİ Türkiye’nin NATO’ya girişi sürecinde kanımca en önemli gördüğüm olay Kore Savaşı’dır. Yukarıda değindiğimiz gibi Sovyet Rusya o dönemlerin en güçlü devletlerinden biriydi ve emperyalist tutumları, toprak kazanma uğraşları gitgide artıyordu.İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'nin Japonya'ya savaş ilanı üzerine Amerika Savunma Bakanlığının "38 nci paralelin kuzeyindeki Japon kuvvetlerinin Sovyetlere, güneyindekilerin de Amerikan Komutanlığına teslim olmaları" önerisi üzerine Sovyet kuvvetleri 12 Ağustos 1945'te Kuzey Kore'yi, Amerika kuvvetleri de 8 Eylül 1945'te Güney Kore'yi işgal etti. 38 nci paralelin ara hattı olarak ilan edilmesi üzerine Kore artık güney ve kuzey olmak üzere ikiye bölündü.17 Birleşmiş Milletler Cemiyeti bu olay üzerine derhal toplanmaya karar verdi.Bunun üzerine Kore’ye asker göndermek için cemiyet üyesi ülkelere çağrıda bulundu.Gariptir ki bu çağrıyı ABD’den sonra kabul eden ilk devlet Türkiye olmuştur.Bu biraz ironik bir durumdur kanımca çünkü Türkiye o dönemde gücü zayıf olmasına rağmen böyle bir çağrıyı derhal kabul etmiştir. Şu açıdan bakmamız da mümkündür. Türkiye NATO’ya girmek istiyorsa bunu mutlaka bir şekilde gerçekleştirip ABD’nin gözüne girmeli ve takdirini kazanmalıydı.Ve nitekim Türkiye’nin tavrı bu doğrultuda oldu.Yurdun çeşitli yörelerinde bulunan birliklerden oluşturulan tugayın komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı, kurmay başkanlığına Yarbay Selahattin TOKAY, 241 nci Piyade Alay Komutanlığına Albay Celal DORA atandı.Neticede Türkiye Güney Kore’ye vardı ve ABD birlikleri yanında yer aldı.Konumuz açısından önemli olarak gördüğüm konu burada şudur:Türkiye ABD’nin çağrısına yanıt verdi ve Kore’ye asker çıkarttı.Neticede bu ilk tepki olarak ABD’de Türkiye’ye karşı bir sempati uyandırdı.Daha sonraki aşamalarda bunun Türkiye için önemli bir netice olduğu anlaşılacaktır.Sonraları Türkiye Kore’de neredeyse 4 yıl gibi bir süre savaştı. 16 Bk. Saime Yüceer-Tarihsel Perspektif İçinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ve Meclisteki Yankıları makalesi syf 78 satır 6. 17 TSK Resmi İnternet Sitesi: Tarihten Kesitler-TÜRKİYE’NİN KORE SAVAŞINA KATILMASI VE SAVAŞIN TÜRKİYE’YE ETKİSİ
  • 15. Savaşın başından itibaren stratejik noktalarda görev alan Türk tugayları kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş ve katıldığı muharebelerde; 37 subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp vermiştir.18 Türkiye’de bu netice bazı kesimler tarafından, gariptir yine,”Türkiye Kore Savaşı’nda verdiği bu başarı ile kalıcı dünya barışı için çok önemli bir adım atmış oldu.”Fakat bence olay farklıdır. Amaç Türkiye’nin kalıcı dünya barışı için gittiği değil,Türkiye’nin NATO’ya girişinde bir çözüm yolu olarak çok etkiliydi.Türkiye her ne amaçla gitmişse de ortada açıklığa kavuşturacağımız nokta şudur:Kore Savaşı’nın Türkiye’nin NATO’ya girişi için çok önemli bir olay olduğu ve Türkiye’nin NATO’ya girişini kolaylaştırdığı bariz bir gerçekliktir. Türkiye bu gelişmeler çerçevesinde Ağustos 1950 tarihinde ikinci müracaatını yaptı. Eylül 1950’de verilen cevap yine olumsuzdu.Bu süreçte İngiltere başta Türkiye’nin üyeliğini istemese de İngiltere Temmuz 1951’de Orta Doğu Savunma Sistemine katılması şartıyla Türkiye’nin NATO üyeliğini desteklemek zorunda kaldı. Amerika Büyük elçisi McGhee, 17 Şubat sabah saat on buçukta Dış İşleri Bakanını makamında ziyaret ederek Atlantik Paktı Antlaşmasına taraf olan devletler adına hükümetinden aldığı talimata uygun olarak Türkiye’yi NATO’ya katılmaya resmen davet eden belgeyi Fuat Köprülüye takdim etmişti.Bu olay Türkiye’de büyük bir sevinçle karşılandı. Gerçekten de özellikle Türkiye’nin Batı güvenliğine katkısı büyük olacaktı. Türkiye Sovyet Rusya’nın Güney-Batı bölgesi boyunca aşılması zor olan bir set konumundaydı. Rusya’nın Ortadoğu’ya, Akdeniz’e, Kuzey Afrika’ya kolaylıkla sızmasına ve doğrudan doğruya müdahale etmesine engel oluşturmaktaydı.Türkiye bu stratejik noktada bulunmamış olsaydı Sovyetlerin Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya hakim olması durumunda Batı Avrupa güneyden sarılmış olacak Akdeniz ve Asya ile olan başlıca ulaşım yolları kesilecekti.Bir savaş durumunda ise, Rusların Akdeniz donanmasının güçlü Karadeniz donanması tarafından hızlı bir şekilde takviye edilmesini ancak Boğazlara hakim olan Türkiye engelleyebilirdi. Üye sayısı 487 olan mecliste 410 kişi oylamaya katıldı. 409 evet oyuna karşı 1 çekimser oy çıktı.74 milletvekili oylamaya katılmamıştı.Açık milletvekilliklerinin sayısı da 3’tü. Böylece tasarı muhalefetin de desteğini alarak kanunlaşmış oldu. G)TÜRKİYE’DEKİ NATO ÜSLERİ  Afyonkarahisar üssü havaalanı Türkiye'nin en büyük askeri havaalanıdır. NATO'nun 2. büyük havaalanıdır. "Ana Jet Bakım Üssü" olarak kullanılmaktadır. Sivil uçuşlara açılması konusundaki çalışmalara NATO'dan izin çıkmamıştır.  İncirlik Hava Üssü yönetimi ve denetimi TSK'de olan, NATO'nun önemli bölgesel bir depo üssüdür.Adana'ya 10 km uzakta bulunan üs, Akdeniz'e 56 km uzaklıktadır. Türk Hava Kuvvetleri 10. Ana jet üssü ve ABD hava kuvvetleri 39. Ana jet üssü burada görev yapmaktadır. 18 TSK Resmi İnternet Sitesi: Tarihten Kesitler-TÜRKİYE'NİN KORE SAVAŞI'NA KATILIŞI VE SAVAŞIN TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ syf.1 satır 1-5
  • 16.  Şile Üssü: Stinger füzelerinin fırlatılması için uluslararası standartlarda bir atış alanıdır.  Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı: Irak savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS' lar burada üslenmiştir.  Balıkesir 9. Hava Jet Üssü: Bu üsde 6 adet "vault" denilen füze rampası bulunmaktadır.  Muğla Aksaz Deniz Üssü. Ankara-Ahlatlıbel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir, İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe, Rize-Pazar, Erzurum, Van-Pirreşit ve Mardin'de NATO'ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri (CAOC6)19 ŞANGAY İŞBİRLİĞİ .ÖRGÜTÜ 1.Giriş 16 Ağustos 2007 tarihinde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yapılan Şangay İşbirliği Örgütü zirve toplantısında, çok kutuplu yeni dünya düzenine vurgu yapılarak özellikle ABD karşıtı söylemler yinelendi. Halen, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan oluşan altı üyeli Bölgesel İşbirliği Teşkilatı olan Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization – SCO) Dünya nüfusunun dörtte birini teşkil etmektedir. Gözlemci statüsünde bulunan İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan’ın da üye olmaları halinde dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan küresel bir örgüt olması kaçınılmaz görünmektedir. Örgütün kuruluşunda yatan sebep sınır güvenliğinin sağlanmasıydı. Daha sonra bu işbirliği alanı genişletilerek bölge güvenliği, istikrar ve refahı da içine almıştır.Ancak birlik bununla da yetinmemiş bu işbirliği ve dayanışma alanını her geçen gün daha da arttırmıştır.En son haliyle Örgüt üye ülkelerin barış,güvenlik,teknoloji,bilim,eğitim,çevre,enerji,ulaşım ekonomi,maliye ve ticaret gibi mümkün olan her alanda ki işbirliğini kapsamına almıştır. Üyeleri bir araya getiren görünüşteki sebep sınır güvenliği olsa da örgütün oluşumunun altında yatan sebep çok daha önemli ve farklıdır.Sovyetler birliğinin dağılmasıyla ABD'nin tek kutuplu dünyaya egemenlik politikasının iyiden iyiye günyüzüne çıkmasıyla dengeleyici bir unsur oluşturma arayışları başlamıştır.Bu üye ülkelerinde bir işbirliği oluşturmalarındaki asıl sebep dengeleyici bir unsur oluşturarak çok kutuplu bir dünya düzeninin doğmasınına, Orta Asyada istikrar ve güvenin 19 Türkiye’nin NATO Üyeliği:Wikipedia Ansiklopedik Bilgi Kaynağı
  • 17. sağlanmasına,Terörizmin ortadan kaldırılmasına, ekonomik sorunların çözümüne, Orta Asya enerji kaynaklarının bölgesel düzeyde değerlendirilmesine katkı sağlamaktır. Uluslararası Sistemde Güncel Gelişmeler 20.yüzyıl kuşkusuz insanlık tarihinde büyük değişimlerin yaşandığı önemli bir yüzyıldır. Bilim ve teknikte yaşanan hızlı gelişmelere şahit olmasının yanı sıra iki dünya savaşına,büyük bunalımlara, bölgesel çatışmalara, Soğuk Savaşa ve Soğuk Savaş Döneminin bitişine tanıklık eden bir yüzyıl olmuştur.Bu yüzyılın son on yılı aynı zamanda uluslararası sistemde köklü değişmelerinde meydana geldiği bir zaman dilimine denk gelmiştir.20 21. Yüzyıl boyunca Batı devletlerinin esas gayesi başta Asya olmak üzere batıdışı toplumları egemenliklerine almaktır. İkinci dünya savaşının sonuna kadar bu amacın esas üslenicileri İngiltere ve Almanya iken bu savaş sonrasında bu rolü ABD ve SSCB üstlenmiştir. Bu iki devletin dünya siyasetinde öne çıkma çabaları Batı devletleri sisteminde ikiye bölünmüşlüğün yaşanmasına neden olmuştur. İkiye bölünmüşlük Batıda çekişmelere yol açmış ve bu çekişmelerin yeryüzüne taşınmasına tanık olunmuştur.ABD kendi çıkarları doğultusunda Batı Avrupa ülkelerini yanına çekmeye çalışırken SSCB de boş durmamış Doğu Avrupa devletlerini belli bir düzen içinde örgütlemiştir.1990’ lı yıllara gelindiğinde Doğu Bloku’nun başarısızlığı ortaya çıkmış ve dağılmıştır.Buna karşın ABD’nin üstünlük ve örgütleyiciliği doğrulanmıştır. 11 Eylül Olayları ve ABD’nin Dünya Düzeni Politika:SSCB’nin yıkılması ile batı adına dünya siyaseti 90’lı yıllardan itibaren artık ABD tarafından tek elden yürütülmeye başlanmıştır.ABD’nın bu rolu 11 Eylül 2001’den sonra kesinlik kazanmıştır.11 Eylül saldırılarından sonra ABD elindeki gücü yansıtma,yayma ve uygulama kararı almıştır.Bu çabanın meşru zeminini ABD’ye düzenlenen terörist saldırılar ve küresel terörizme karşı savaşın gerekliliği olusturmaktadır.Elinde bulundurduğu bu büyük gücü kullanmak isteyen ABD mutlak güvenlik siyaseti izlemeye başlamıştır. Orta Asya’da ABD Etkisi: SCO kuruluş girişimleri ABD’ye düzenlenen terörist saldırılarından önce başlatılmıştı.11 Eylül saldırılarını fırsat bilen ABD bu olaydan sonra sözde güvenlik siyaseti 20 Şener,Bülent Yüksek Lisans Tezi 2.Bölüm ; "Soğuk Savaş Dönemi sonrası Uluslararası Güvenlik Ortamı ve Güvenlik Kavramı" (KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim dalı Uluslararası İlişkiler Programı, Nisan 2005 Trabzon, sf.69)
  • 18. kapsamında asker bulundurmak ve askeri üst açma konusunda bölge ülkeleriyle antlaşmalar imzalayarak Afganistan’a müdahale etmiştir.ABD’nin Asya’ da artan etkinliği ve müdahaleci tutumu en çok Rusya ve Çin’i rahatsız etmiştir.ABD’nin tutumu iki büyük gücün yakınlaşmasına sebep olmuştur.Stratejik önemde iyi ilişkiler geliştiren söz konusu ülkeler, uluslararası değişimin yarattığı baskıyı hissetmiştirler. Rusya ve Çin, SCO ile dünya siyasetinin önemli bir bölgesini ABD’nin egemenlik hedefinden kurtarmayı amaçlarken Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan bağımsızlık ve egemenliklerini eşit düzeyde tam olarak gerçekleştirebilecekleri bir ortam arayışıyla birliğe yaklaşmışlardır.21 2. ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ A. KURULUŞU Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya’da kurulan Cumhuriyetlerde bir boşluk yaşanmış, Rusya ve Çin de dâhil olmak üzere bu yeni Ülkelerde İslami ve etnik ayrılıkçı hareketler baş göstermiş, ABD’nin bölge ülkelerine demokrasi ihraç etme girişimleri kapsamında ayrılıkçı hareketleri otoriter yönetimlere karşı kışkırtması ve hatta bu Cumhuriyetlerin içişlerine karışmaya kadar ileriye gitmesi, Şangay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasında etkili olmuştur. Bölgenin zengin doğal kaynaklara sahip olması ABD’nın bölgeye olan ilgisini arttırmıstır. Orta Asya Cumhuriyretlerinin iç dinamikleriyle oynamaya çalışan ABD, bu ülkelerdeki otoriter rejimlerin oluşturduğu statükoyu bozmakta, çalkantılara sebep olmaktadır. Günümüzde ise ŞİÖ, ABD’nin demokrasi ihraç faaliyetlerine ve Orta Asya’daki askeri varlığına Rusya ve Çin’in tepkilerini dile getirdikleri bir platform haline gelmiştir.22 26 Nisan 1996 tarihinde Şangay’da Çin, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Devlet Başkanlarının katılımıyla yapılan Zirve ile resmiyet kazanan ve Şangay Beşlisi olarak adlandırılan örgütün kuruluş amacı, diğer üye ülkelerin Çin ile olan sınır anlaşmazlıklarının giderilmesi ve sınır bölgelerinde güvenliğin sağlanması olmuştur. Hatta, Rusya’nın tarihten gelen çekişmeleri bir yana bırakıp Çin ile ortak bir platformda yer alması ve 21 Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" , (Konya Çizgi Kitapevi Yayınları, Şubat 2006, sf. 562) 22 Karluk, S.Rıdvan ; "Küreselleşen Dünyada Uluslararası Kuruluşlar" ,(Beta yayınevi 6. Baskı , İstanbul 2007, sf. 608)
  • 19. bu yolla Çin ile olan sınır sorunlarını çözme yoluna gitmesi de bu Örgütün kurulmasına bir sebep teşkil etmektedir. Başlangıçta, bölgesel güvenliğin sağlanması amacıyla (terör ve sınır uyuşmazlıklarının çözümü) yola çıkan Şangay Beşlisi kısa bir süre sonra daha da ileri giderek ekonomik, siyasi ve askeri işbirliği alanlarını da kapsama almıştır. B. ÖRGÜTÜN GELİŞİMİ 1- Şangay Beşlisi Şangay Beşlisi ilk toplantısını 26 Nisan 1996 tarihinde Çin’in Şangay şehrinde Devlet Başkanları düzeyinde gerçekleştirmiştir. Bu toplantıda görüşülen ilk ve önemli konu bu ülkelerin sınır uyuşmazlıklarının çözümü ve sınır bölgelerinde güvenlik ortamının sağlanması olmuştur. 24 Nisan 1997 tarihinde Moskova’da yapılan ikinci zirve toplantısında ise, sınır bölgelerindeki askeri kuvvetlerin azaltılmasından, askeri konularda bilgi değişimine kadar birçok alanda güvenlik tedbirlerinin alınması kararlaştırılmıştır. Beşlinin, 3 Temmuz 1998 tarihinde Kazakistan’ın Almatı şehrinde yapılan üçüncü zirve toplantısı ile Örgüt, sınır ve güvenlik meselelerini ele alan bir teşekkül olmaktan çıkmış ve ekonomik işbirliğini de içine alan geniş bir alanda faaliyet gösteren uluslar arası bir teşkilat haline dönüşmüştür. Bu zirvede taraflar, birbirlerinin iç işlerine karışmamaya, problemlerini barışçı yollarla çözmeye, etnik ayrımcılığa ve terörizme, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı birlikte mücadele etmeye, ekonomik ilişkilerini geliştirmeye karar vermişlerdir.23 Şangay Beşlisi’nin, genel anlamda daha önce alınan kararların teyit edildiği dördüncü zirvesi 25 Ağustos 1999 tarihinde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te yapılmıştır. Ayrıca, karşılıklı çıkarlar da dikkate alınarak ekonomik ve ticari alanda işbirliği alanlarının geliştirilmesi konusu bu toplantıda dile getirilmiştir. Beşinci zirve Toplantısı ise 5 Temmuz 2000 tarihinde Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de yapılmıştır. 2- Şangay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization – SCO) 15 Haziran 2001 tarihinde yapılan zirvede Şangay Formu, Özbekistan’ın da katılımı ile Şangay İşbirliği Örgütü’ne dönüştürülmüştür. Şangay’da yapılan bu toplantıya altı üye ülkenin Devlet 23 Karaca, R. Kutay ; "Dünyadaki Yeni Güç Çin/ Tek Kutuptan Çift Kutuba",(IQ Kültürsanat Yayıncılık- 55, İnceleme Araştırma Dizisi 32, 1.Baskı Nisan 2003 İstanbul, sf. 107)
  • 20. başkanları imza koymuşlar, ortak sınırların güvenliği için 1996 yılında başlayan süreç, beş yıl sonra, geniş bir alanda işbirliğini amaçlayan yeni bir uluslar arası örgütün oluşmasına yol açmıştır. Ayrıca bu toplantıda imzalanan diğer bir belge olan “Terörizm, Ayrılıkçılık ve Ekstremizmle Mücadeleye İlişkin” Şangay Konversiyonu olmuştur.24 Buradaki terör ve ekstremizm kavramları Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı tehdit eden “radikal İslamcı akımları”, “ayrılıkçılık” ise Çin’den ayrılmak isteyen Doğu Türkistan ve Rusya Federasyonu içinde bağımsızlık mücadelesi veren Çeçenistan’ı ifade etmektedir. Bu konversiyon neticesinde ŞİÖ’nün ilk kurumsal organı olarak Bişkek’te “Anti-Terör Merkezi” kurulması kararlaştırılmıştır. 11 Eylül saldırılarının ardından, ABD’nin “uluslar arası terörizmle mücadele” ve “ demokrasi getirme” sloganlarıyla Afganistan’ı işgal etmesi, müteakiben bazı Orta Asya Ülkeleri ile askeri işbirliğini geliştirmesi ve nihayet bölge ülkelerinin iç işlerine karışmaya kadar ileri gitmesi Rusya, Çin ve Özbekistan başta olmak üzere bölgede ABD karşıtlığını dizginlemiş ve bu ülkelerin kendi aralarındaki işbirliği arayışını daha da kuvvetlendirmiştir.25 Bu kapsamda, Üye ülkelerin toprakları ŞİÖ toprakları olarak ilan edilmiş ve ABD’den Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunan üsleri kastedilerek “ŞİÖ topraklarındaki askerî üslerin boşaltılması” istenmiştir. 7 Haziran 2002’de St. Petersburg’da yapılan zirvede; Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ana tüzük belgesi, bölgesel anti-terör merkezi kararı ve zirve deklarasyonu imzalanarak, kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atılmıştır. 17 Haziran 2004 tarihinde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yapılan Devlet Başkanları zirvesinin ana teması “somut eylem” ve “açıklık” olmuştur. Bu zirvede liderler, Örgütün gözlemci statüsü ve üye ülkeler arasındaki yasadışı uyuşturucu trafiği ile mücadele konularında anlaşmaları kabul etmişlerdir. Ayrıca, üyeler 15 Haziran’ı “ŞİÖ günü” olarak benimsemişler ve Taşkent Deklarasyonunu yayınlamışlardır. Zirvenin hemen arifesinde Örgütün bölgesel anti-terör birimi Taşkent’te faaliyete geçmiş ve BM, AB ve diğer bağımsız uluslararası örgütlerin temsilcileri burada yer almışlardır. Ayrıca, Afganistan ve Moğolistan Devlet Başkanları da zirveye katılmışlardır. Yine bu zirvede, Moğolistan’ın talebi kabul edilerek, bu ülke Örgütün ilk gözlemci üyesi olmuştur. Örgütün 2005 yılı Devlet Başkanları zirvesi 5 Temmuz’da Astana’da yapılmıştır. Zirveye altı üye ülkenin devlet başkanları ile gözlemci ülke Moğolistan’ın Devlet Başkanı, İran 24 Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü" (www.nejatcoğal.com) 25 Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" , (Konya Çizgi Kitapevi Yayınları, Şubat 2006, sf. 568)
  • 21. Başbakan Yardımcısı, Pakistan Başbakanı, Hindistan Dışişleri Bakanı ile ŞİÖ Genel Sekreteri katılmış ve bir zirve bildirisi yayınlanmıştır. 2005 zirvesinde liderler; ABD’nin Şangay İşbirliği Örgütü topraklarındaki (Orta Asya Ülkelerinden Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) askeri üsleri boşaltması kararlaştırılmıştır. 11 Eylül 2001 eyleminden sonra ABD’nin terörizme karşı başlattığı mücadeleye destek veren Örgüt üyeleri bu desteklerini çekmişlerdir. Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu baskısından kurtulmak ve terörizme karşı ABD’nin desteğini almak isteyen Örgüt üyesi Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan 5 Temmuz 2005 Astana Zirvesi’nden sonra söylem değiştirmişlerdir. Zirvede en belirgin bir şekilde ABD üslerinin bulunduğu bu üç Orta Asya ülkesinin toprakları “Şangay İşbirliği Teşkilatı Toprakları” olarak nitelendirilmiştir. Zirvede bu şekilde bir ifadenin kullanılması Teşkilat içinde bütünleşmenin derinleştiğini ve birlik oluşturma bilincinin gittikçe yaygınlaştığını göstermektedir. Şangay İşbirliği Teşkilatı Toprakları ifadesi; Teşkilat üyesi ülkelerin topraklarının ABD’nin askeri güçlerinin bölgede etkisizleştirilmesine yönelik kullanıldığı değerlendirilmektedir. Zirvede ayrıca; İran, Pakistan ve Hindistan’ın gözlemci üye olarak Teşkilata üye olması benimsenmiştir. ŞİÖ nün 2007 zirvesi, 16 Ağustos tarihinde Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te gerçekleştirilmiştir. BM’nin de genel sekreter yardımcısı düzeyinde temsil edildiği, ABD ye karşı işbirliğinin artırılması kararı alınan zirvede özellikle, Türkmenistan’ın örgüt içindeki rolünün güçlenmesi, İran’ın örgüte daha da yakınlaşması ve Moskova ve Pekin arasındaki diyalogun yumuşaması hususları ön plana çıkmıştır. Ortak Bildiride Liderler, “Orta Asya’da istikrar ve güvenlik sadece ve sadece bölgedeki ülkelerin girişimleriyle ve bölgesel iletişimle sağlanabilir” ifadesini kullanmışlardır. İran, Hindistan, Pakistan ve Moğolistan’ın gözlemci üye olarak katıldıkları zirveye Türkmenistan ve Afganistan Cumhurbaşkanları onur konuğu olarak katılmışlardır. Zirvede Liderler, İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması ve Ortak İletişim ve Uluslararası Bilgi Güvenliği Hareket Planı gibi bir dizi anlaşmaya da imza atmışlardır. Liderlerin, NATO’ya karşı gövde gösterisi olarak nitelendirilen “Barış Misyonu- 2007” tatbikatını izlemek üzere Zirveyi sona erdirmeleri, dünya kamuoyunda endişelere yol açmıştır.26 Netice itibariyle, 17 yıl önce aralarındaki sınır problemlerini çözmek üzere bir araya gelen beş Orta Asya Ülkesi, günümüzde Rusya ve Çin’in önderliğinde, Şangay 26 Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü" (www.nejatcoğal.com)
  • 22. İşbirliği Örgütü adı altında, gözlemci üyelerle birlikte 3 milyara yakın bir nüfusu kapsayan, ABD’yi tedirgin edecek düzeyde bir küresel güç olma potansiyeli ile dünya gündemini meşgul eden bir hareket olarak karşımızda durmaktadır. ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ KURUMSAL YAPISI Güvenlik, ekonomi ve kültür alanlarında işbirliği öngören Şanghay İşbirliği Örgütü’nde 7 ana organ faaliyet göstermekte ve örgütün işleyişini sağlamaktadır. Bunlar, 1. Devlet Başkanları Konseyi; Bu konsey her yıl bir defa düzenli olarak bir üye ülkede toplanır. Devlet başkanlarının katıldığı en üst düzeydeki karar mekanizmasıdır. Diğer konseylerin önceden görüştükleri ve istişare ettikleri önemli meseleler bu konseyde karara bağlanarak neticelendirilir. 2. Hükümet Başkanları Konseyi; İkinci derece de önemli olan alt mekanizmadır. Bu da Devlet Başkanları Konseyi gibi her sene bir defa toplanır. Bütçenin onaylanması ve ekonomik antlaşmalar yapılması gibi temel sorumlulukları vardır. 3. Dışişleri Bakanları Konseyi; Bu konseyde Devlet Başkanları Konseyi’nden bir ay önce toplanır ve bu konseyin gündemini belirleyen, daha çok uluslararası sorunların yoğunlukta görüşüldüğü konseydir. Bu konsey örgütün en fonksiyonel organlarından birisidir diyebiliriz. 4. Temsilcilikler Konseyi; Örgüte üye ülkelerin işbirliği yaptıkları alanlarda temsilcilerin katıldığı kapsamlı görüşme ve antlaşmaların altyapısının oluşturulmaya çalışıldığı önemli bir organdır. 5. Ulusal Koordinatörler Konseyi; ŞİÖ üyesi ülkelerin ulusal koordinatörlerinin katıldığı ve yılda en az üç defa toplanan ve bir anlamda tüm diğer organları yönlendiren organdır. 6. Bölgesel Anti-terör Ajansı; Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yer alan anti-terör şubesidir, daimi niteliktedir. 7. Sekretarya, Pekin’de bulunan ve örgütün tüm işlerinin belgelendiği, takip edildiği, sonraki aktiviteler için belgelerin hazırlandığı daimi ve önemli bir organdır. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün üyelik sistemi üç aşamalı bir görünüme sahiptir. Örgütün diyalog ortakları, gözlemci üyeleri ile tam üyeleri bulunmaktadır. 2002 yılında yapılan St. Petersburg Zirvesi’nin ardından örgütün genişleme tartışmaları gündeme gelmeye başlamış olup, üyelerin genişleme konusuna soğuk bakmalarına rağmen, halen gözlemci üye statüsünde bulunan Pakistan, Hindistan, İran ve Moğolistan’ın örgüte dahil edilme ihtimali en yüksek ülkeler olduğunu söyleyebiliriz. TÜRKİYE İLE ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ Asya ve Avrupa kıtalarının kesişim noktasındaki Türkiye, yüzyıldan daha uzun süredir siyasi ve ekonomik gelişmesini Batıya yönelerek sağlamakta ve 1959 yılından bu yana da şimdiki ismiyle Avrupa Birliği’nin (AB) üyesi olmaya çalışmaktadır. AB ile ilişkisinin son yıllarda durağan bir şekilde devam etmesi, Avrupalı bazı yetkililerin aleyhte açıklamaları ve bu ilişkinin geleceğine
  • 23. yönelik belirsizlikler, Türkiye’nin alternatif entegrasyonlar, teşkilatlar veya işbirlikleri üzerinde durması ve bu konuda araştırmalar yapmasını gerektirmektedir. Her ne kadar ekonomik ve siyasi olarak Türkiye için en önemli ortak hala AB olsa da, Kotler vd. (1997)’nin düşüncesi paralelinde yeni dış politika ve strateji seçeneklerinin de değerlendirilmesi doğru olacaktır. Yakın tarihteki gelişimiyle söz konusu seçenekler içinde en çok öne çıkanlardan birisi Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olmuştur (Kartal ve Sofyalıoğlu: 2011). Türkiye,1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasına kadar Orta Asya Devletleri ile gerek ekonomik alanda gerekse siyasi alanda sağlıklı bir ilişki kuramamıştır. Bunda o dönemdeki Türk Dış Politikasının olduğu kadar Moskova’nın tutumunun da etkili olduğu söylenebilir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkiye Kafkaslar ve Orta Asya’da daha etkin rol almaya çalışmıştır. Bunun için Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı’nın (KEİT) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın (EİT / ECO) kurulmasına öncülük etmiş, Barış için Ortaklık (BİO) projesini desteklemiştir. Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin proje kapsamına alınmasında, ilgili personellerinin, başta terör konusunda olmak üzere çeşitli konularda eğitilmesine birçok olumlu katkı sağlamıştır. Türkiye, Kafkasya’da Gürcistan ve Azerbaycan ile çok iyi ilişkiler geliştirmiş, Orta Asya petrol ve doğal gazı ile Hazar petrollerinin dünyaya açılımında “Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı”, “Türkmenistan- İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı” ve “Mavi Akım” projeleri ile önemli roller üstlenmiş ve stratejik kaynakların dünya pazarlarına ulaştırılmasın ilişkin önemli açılımları gerçekleştirmiştir. Türkiye Kafkaslara ulaşmada “Rusya Federasyonu” köprüsünü kullanmak istemekte, Rusya ise ekonomik sıkıntılarını aşmak için Türkiye ile işbirliğine gitme imkânını aramaktadır. Petrol boru hatlarının güvenliğinin sağlanması, bölgesel güvenliğin tesis edilmesi gibi konularda ilerleme sağlanabilecek olması, Rusya Federasyonunu Türkiye’ye yakınlaştırmıştır (Akgür ve Çakıroğlu : 2008) . Türkiye’nin Orta Asya’da etkin olması ve jeopolitik konumu nedeniyle sahip olduğu avantajını kullanarak bölgesel güç olabilme potansiyelini geliştirebilmesi açısından önem taşımaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında ise Türkiye, Teşkilat üyesi ülkelere yönelik yeni pazar açılımları sağlamalı, bu ülkelerin sunmakta oldukları altyapı yatırım fırsatlarını dikkatle izlenmeli, bölgedeki geniş ekonomik potansiyelin harekete geçirilebilmesi için gereken durumlarda Batılı ülkeleri de içerecek bir şekilde düzenlemelerde bulunmalı, karşılıklı menfaatlere hizmet edecek ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri yaratacak şekilde ekonomik, ticari, yatırım ve kültürel ilişkiler genişletilmeli ve öncü rol üstlenmelidir (Çomak ve Gökalp, 2010:344). Şanghay İşbirliği Örgütü bölgedeki ortak tarihi ve kültürel değerlere sahip olduğumuz Türk Cumhuriyetleri ile de daha yakından ilişkiler kurmamızı sağlayacaktır. Bu ilişkiler sonucu tarihi ve kültürel etkileşimin devamında ekonomik, ticari, siyasi etkileşimler de artacaktır. Bu ülkeler ile Türkiye arasında yapılacak olan doğal kaynak ve enerji aktarımı her iki taraf içinde faydalı olacaktır. Türkiye’nin enerji ihtiyacı karşılanırken Orta Asya’daki enerji kaynakları batılı ülkelere sorunsuz ve en kolay yoldan ulaşacaktır. Yani Türkiye, Türk Cumhuriyetlerini bir köprü olarak kullanabilecek ve de bu ülkelerle siyasi ilişkilerini güçlendirebilecektir. Böylece, jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye’nin, hem Kafkaslarda etkinliğinin artırılması ve hem de Orta Asya ve Hazar Denizi doğal enerji kaynaklarının Batıya ulaştırılmasında yeni inisiyatifler alması mümkün hale gelebilecektir. Enerjide önemli ölçüde dışa bağımlı bulunan Ülkemiz açısından Şanghay İşbirliği Örgütü, bu stratejik hedefin gerçekleştirilebilmesi için kaçırılmaz bir fırsat olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan İran’ın, keyfi olarak ve sık sık doğalgaz kesintisine gitmesi gösteriyor ki, Ülkemizin doğal gaz kaynaklarını daha da çeşitlendirmesi ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattına paralel, alternatif bir doğalgaz boru hattı üzerinde mevcut çalışmalarını hızlandırması gerekmektedir. Böylece, Şanghay
  • 24. İşbirliği Örgütü ile iyi ilişkiler kurmuş bir Türkiye için, bu tür projeleri gerçekleştirmek daha kolay olacaktır. NATO üyesi olan ve AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten Türkiye, Batı ile olan bu ilişkilerine halel getirmeden Avrasya seçeneğini çok iyi değerlendirmek durumundadır. Zira, bu bölgede akraba toplulukları, dost ve kardeş Türk Cumhuriyetleri ve İslam ülkeleri bulunmaktadır. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün temel hedefleri arasında terörizmle mücadele gelmektedir ve Örgüt terör faaliyetleriyle mücadele anlamında önemli adımlar atabilmiştir. Orta Asya’da varlığını sürdüren bu tip terör faaliyetleriyle mücadelede yeterli düzeyde bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olan Türkiye’nin, Örgüte büyük katkıları olabileceği gibi bu alanda ciddi işbirliği imkânları da söz konusu olabilecektir. Tüm bunların yanında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün olumsuzlukları olarak İzzetgil şunları söylüyor: Bu örgüte üye ve gözlemci ülkeler Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Pakistan, Hindistan, İran, Afganistan, Moğolistan gibi kendi aralarında birden çok sorunu olan, ekonomik, nüfus, askeri ve diğer bakımlardan birbirine eşit olmayan ve en önemlisi birçok din ve medeniyete sahip ülkelerden teşekkül olması önemli zorlukları da beraberinde getirmektedir. En önemli sorun Çin ve Hindistan’ın nüfusu karşısında diğer ülkelerin nasıl bir denge kuracakları, serbest dolaşım olduğu düşünüldüğünde ne gibi sonuçları olacağı, Kırgızistan ve Kazakistan’ın böyle bir durumda kaç ay içerisinde tarihe karışacağı gerçeğidir. Ekonomik olarak da bir sürü kotaya rağmen Çin’in ekonomisi Dünya’daki bütün ülkeleri tehdit edebiliyorken bu ülkeyle ekonomik işbirliğinin nasıl geliştirilebileceği düşündürücüdür. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda Şanghay İşbirliği Örgütü için iyi bir alternatif demek biraz zor gözükmektedir. TÜRKİYE’NİN ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NE ÜYELİĞİ Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olma çabası Ocak 2005’te Recep Tayip Erdoğan’ın Vladimir Putin’e söylemiyle başlamıştır. Başkan Putin de bu isteği Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ile paylaşmış, Kazakistan lideri Nazarbayev, Putin’in bu sözleri üzerine Türkiye’yi her zaman aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını belirtmiştir. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ise, Şubat 2005’te Çin’e yaptığı resmi ziyaret sırasında Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olma isteğini Çin Başbakanı Wen Jiabao’ya iletmiştir. Ancak, Türkiye’nin müracaatı kabul edilmezken aynı dönemde başvuran İran gözlemci statüsüyle Şanghay İşbirliği Örgütü’ne kabul edilmişti. Temmuz 2005’te, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Liu Jianchao yaptığı basın toplantısında, Türkiye’nin neden Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğine alınmadığı sorusuna Türkiye’nin başvurup başvurmadığı hakkında bilgisinin olmadığını beyan etmiştir. Türkiye 23 Mart 2011 tarihinde, Örgüt nezdinde “Diyalog Ortağı Statüsü” kazanmak üzere başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru 14-15 Haziran 2011 tarihlerinde Örgüt’ün Devlet Başkanları Astana (Kazakistan) zirvesinde ele alınmış olmasına rağmen usul sorunlarının henüz çözülmediği
  • 25. gerekçesi ile sonuç alınmamıştır. Kasım 2011 tarihinde, Rusya'nın Saint-Petersburg şehrinde yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesi öncesinde ise Rusya Dışişleri Bakanlığı, Şanghay İşbirliği Örgütü üye ülkelerinin Türkiye'ye “Diyalog Ortağı” statüsünün verilmesinden yana olduğunu açıklamıştır. Türkiye’nin “Diyalog Ortağı” statüsü başvurusu 6-7 Haziran 2012 tarihlerinde Pekin’de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesi’nde onaylanmıştır. TÜRKİYE GÜNDEMİNDE ŞANGHAY BEŞLİSİ Dost ülke İrlanda’nın AB Dönem Başkanlığını devralması Türkiye’yi AB süreci konusunda ümitlendirmişti. Ayrıca Fransa cumhurbaşkanı Hollande’nın tutumu ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile AB Bakanı Egemen Bağış’ın Fransa’ya ziyaretleri de bu ümidi canlandırmıştı. Fakat beklenen adımlar bir türlü atılmıyordu. Bunun üzerine bir televizyonun canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye AB sürecini unuttu mu?” şeklinde soruya şu yanıtı verdi: “Çok açık ve samimi söyleyeyim, bizim aslında AB sürecini unutmak, kaybetmek diye bir şey söz konusu değil (…) AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor unutamıyor. Hâlbuki bir açıklasa biz rahatlayacağız. Oyalayacağına bizi, açıklasın biz de işimize bakalım (…) böyle olumsuz bir şekilde gidince siz de ister istemez 75 milyonun bir başbakanı olarak başka arayışlar içerisine de giriyorsunuz. Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, 'bizi Şanghay Beşlisi içine alın' dedim. Alın bizi Şanghay Beşlisi içine biz de AB'ye 'allahaısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?” Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir demeç vermesi bazılarına göre işte bu durağanlaşan AB sürecine bir ivme kazandırmak için yapılmış akıllıca bir oyundu. Dünya kamuoyunda beklenen bu etki kısmen de olsa görüldü. Örneğin; Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland , “Bu Avrupa’dan uzaklaşma manasına gelirse ben endişelenirim, AB de endişelenmeli” şeklinde bir açıklama yaptı. Fakat bunun tersi yönünde de açıklamalar yapılmadı değil. Örneğin; ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland basın toplantısında Başbakan’ın sözlerini değerlendirirken: “Açıkçası, Türkiye'nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında, bu ilginç olur. Ne olacağını göreceğiz'' diyerek ucu açık bir uyarıda bulundu. Ülkemizde ise Egemen Bağış; “Türkiye’nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır. Türkiye’yi sabır ve tahammül testine maruz bırakan Avrupa Birliği, şunu bilmelidir ki kendisi de Türkiye’nin üyeliği konusunda bir samimiyet testiyle karşı karşıyadır” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a destek verirken Kemal Kılıçdaroğlu; “ Şanghay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyoruz? AB’yi neden dışlıyoruz? 1071'den beri bizim hedefimiz Batı'ya doğrudur. Batı bir coğrafya değildir; uygarlığın adıdır, ahlakın adıdır. Siz o çağdaş dünyadan kendinizi koparmak istiyorsunuz. Hangi gerekçeyle kime danıştınız?” diyerek karşı çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın bir röportajındaki şu diyalog; Yiğit Bulut: Şanghay Beşlisi'ne gelin denilse, Türkiye gider mi gerçekten? Başbakan Erdoğan: Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse, geliriz dedik.
  • 26. Yiğit Bulut: İkisi birbirine alternatif mi? Başbakan Erdoğan: Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü. Recep Tayyip Erdoğan’ın AB ve Şanghay İşbirliği Örgütü karşılaştırmasındaki kararının bir göstergesidir. “Türkiye’deki Gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama Perspektifiyle Bakış” adlı makalede Türkiye’deki gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütü ve alternatif entegrasyon ve teşkilatlara yönelik tutumunun incelenmesine yönelik bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmanın en önemli bulgularından birisi, cevaplayıcıların AB’nin alternatifi olarak başlıca Şanghay İşbirliği Örgütü’nü görmesidir. AB ile ilişkiler koptuğu takdirde diğer teşkilatlara kıyasla Şanghay İşbirliği Örgütü’ne daha fazla yaklaşılması gerektiği düşünülmektedir. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün güçlenmesi hem ekonomik hem de siyasi açıdan cevaplayıcılar tarafından olumlu karşılanmakta ve Türkiye’nin lehine olacağı düşünülmektedir. Özellikle ekonomik etkisinin daha fazla olacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın elde ettiği sonuca göre Türkiye’nin AB ile uzun süreli yolculuğu her iki tarafa da önemli faydalar sağlamış olsa da giderek zorlaşmakta ve özellikle Avrupa’daki halkların geçmişten gelen önyargılarına takılmaktadır. Son yıllarda izlediği barışçıl ve dışa açık politika paralelinde Türkiye dış ekonomik ilişkilerinde de çeşitlilik aramaktadır. Bu arayış ülkenin dış ticaret verilerinde ve yöneticilerinin sözlerinde kendisini göstermektedir. AB dışında dünyadaki başlıca entegrasyon ve örgüt seçenekleri arasında Türkiye için yakınlaşma olasılığı bulunanlar birkaç tanedir. Bunlar içinde dünyayı birden fazla kutuplu hale getirme potansiyeli olan tek örgüt de Şanghay İşbirliği Örgütü olarak göze çarpmaktadır. Bu durum gençlerin Şanghay İşbirliği Örgütü ile ticari ilişkilerin geliştirilmesine daha sıcak bakmasına ama siyasi açıdan henüz Şanghay İşbirliği Örgütü hakkında tereddüt etmesine ve AB konusunda hala umutlu olmasına bağlanabilir. RUSYA’NIN ENERJİ HATTI MESELESİ Gün geçtikçe Dünya üzerinde kullanılan kaynakların alternatifleri ortaya çıkmakta, bölgesel ve küresel politikalar bu durumlara göre şekillenmektedir. Önümüzdeki elli yılda güncelliğini koruyacağı düşünülen petrolün yanı sıra son yıllarda önemi hızla artmakta olan doğalgaz da enerji politikalarında gündemin üst sıralarına taşınmaktadır. Gelecek yüzyılın en önemli enerji kaynağı doğalgaza sahip olan Orta Asya, 21. yüzyılda önemli bir güç merkezi haline gelecektir. Küresel rekabetin enerji üzerine kurulması Orta Asya’nın önemini arttırırken, geleceğini de şekillendiren bir unsur olacaktır. Görüldüğü gibi Orta Asya enerji kaynakları hem küresel enerji politikalarını hem de bölgesel güç mücadelelerini belirlemektedir. Bu potansiyeli sağlam politikalar ile yürütecek bir irade Orta Asya’yı küresel düzende önemli bir aktör haline getirecektir. Ayrıca bölgede etkili ve güçlü olabilmenin yolu da enerji kaynaklarını ve pazarlara ulaşımını sağlamaktan geçmektedir. Bu sebeple enerji kaynaklarının taşınması Rusya’yı ekonomik alandan çok siyasi alanda daha çok ilgilendirmektedir. Rusya, boru hattının başında duracak ülkenin Kafkasya ve Orta Asya’yı denetimi altında tutacağını bilmektedir. Bundan dolayı da Rusya
  • 27. kendi bölgesinde bulunan boru hatlarına ve onların üzerindeki egemenlik durumuna büyük bir önem vermektedir. Orta Asya devletlerinin enerji konusundaki en önemli ortağı Rusya’dır. Sovyetler döneminde inşa edilen boru hatları bu ilişkinin bu kadar üst düzeyde olmasının en büyük sebebi olmuştur. Rusya mevcut boru hatlarını onararak ve yenilerini inşa ederek orta Asya devletleriyle arasında adeta bir enerji köprüsü kurmuş ve bu bölgeden aldığı gazı Avrupa’ya iletmeye başlamıştır. Orta Asya’dan çok ucuza aldığı doğalgazı fahiş fiyatlara Avrupa’ya satan Rusya coğrafi konumunun vermiş olduğu bu avantajla hem kendi ekonomisini güçlendirmiş, hem de 21. Yüzyılın enerji baronu haline gelmiştir.27 Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, 1990lı yıllarda ciddi ekonomik bunalımlarla karşı karşıya kalan Rusya Özellikle 1998 yılında Asya’da patlak veren ekonomik kriz petrol ve doğalgaz fiyatlarında önemli düşüşe sebep olmuş ve Rusya ekonomisi ciddi şekilde sarsılmıştır. Krizle beraber ortaya çıkan toplumsal bunalım dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in yerini Vlademir Putin’e bırakmasına neden olmuştur. Putin döneminde petrol ve doğalgaz fiyatlarının hızla yükselmesi ekonomik büyümeyi beraberinde getirmiş, Rus ekonomisi ortalama %7’lik büyüme hızını yakalamıştır. Ancak 2009 yılındaki küresel krizle petrol ve doğalgaz fiyatlarının tekrar düşmesi Rusya ekonomisini %7.9 küçülmesine neden olmuştur. Rusya ekonomisinin doğal kaynaklara olan bağımlılığı nedeniyle Rusya enerji politikalarına büyük önem vermektedir. Putin ve Rus siyasal eliti enerji diplomasisini boru hatlarıyla ve bu hatların üzerine inşa ettiği enerji politikalarıyla yürütmeye çalışmıştır. Bu yüzden Rusya’nın petrol ve doğal gaz boru hatları dikkat çekici bir konu olmuştur. Rusya’nın enerji piyasalarındaki avantajlı konumu korumak için geliştirdiği stratejiler üç başlıkta toplanabilir: 1- Orta Asya’daki enerji arzı üzerindeki konumunu korumak, Orta Asya’daki enerji kaynaklarının kendi kontrolünde olmayan alternatif boru hatlarıyla dünya pazarlarına açılmasını engellemek; bu çerçevede enerjiyi daha uygun fiyata taşıyacak yeni boru hatları inşa ederek, alternatif boru hatlarını dezavantajlı konuma düşürmek. 2- Yeni boru hatları inşa ederek Avrupa’daki ithalatçı ülkelere enerji naklini transit ülkelere gerek kalmaksızın gerçekleştirmek. 3- Avrupa’daki dağıtım sistemlerinin Gazprom tarafından satın alınarak, Rus projelerine alternatif projelerin hayata geçmesinin engellenmesi.28 Rusya Federasyonu ekonomisi açısından enerjinin önemi, gerek GSMH ve cari işlemler, gerek kamu maliyesi rakamlarının incelenmesinden kolaylıkla görülebilmektedir. Enerji 27 Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi " Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 44-45 (Tüysüzoğlu, 2008:1) 28 Ufuk Kantörün, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi “Rusya’nın Bölgesel Enerji Politikaları” 22 Nisan 2010, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=652:rusyann-boelgesel- enerji-politikalar&catid=131:enerji&Itemid=146
  • 28. sektörünün GSMH'ye katkısının % 20'nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Öte yandan, artan petrol ve gaz üretimi ve fiyatları cari işlemlerin fazla vermesine sebep olmaktadır. Rusya Federasyonu cari işlemler hesabı 2003 yılında 35.9 milyar USD, 2004 yılında 60.1 milyar USD fazla vermiştir. 2003 yılında 135.9 Milyar USD olan mal ihracatının yaklaşık % 54’ü (73.7 Milyar USD) petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından oluşmakta iken, 2004 yılı toplam mal ihracatı olan 183.5 Milyar USD’ın 59.3 Milyar USD’ı petrol, 19.3 Milyar USD’ı petrol ürünleri, 21.9 Milyar USD’ı ise doğal gaz ihracatından oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle 183.5 Milyar USD’lık mal ihracatının 100.5 Milyar USD’ı (% 54.8’i) petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından meydana gelmiştir. 2004 yılında Rusya Federasyonu tarafından 215,5 Milyon ton petrol, 77,3 Milyon ton petrol ürünü, 145,3 Milyar metreküp doğal gaz, 62,6 Milyon ton kömür ihracatı yapılmıştır. Doğal gaz ihracatının hemen tamamı Türkiye dahil Avrupa’ya yapılmıştır. Rusya Federasyonu tarafından ihraç edilen diğer ürünlerin (demirli metaller ve yarı mamuller, alüminyum gibi) üretim maliyetleri içinde de enerjinin payının çok yüksek olduğu dikkate alındığında enerjinin Rusya ihracatı için önemi daha iyi anlaşılabilmektedir. Konuya konsolide bütçe açısından bakıldığında da benzer bir durum söz konusu olmaktadır. Petrol fiyatlarının varil başına 1 USD artması konsolide bütçe gelirlerini 1.4 Milyar USD artırmaktadır. Rusya Federasyonu Federal Bütçe Gelirlerinin yaklaşık yarısı (konsolide bütçe gelirlerinin üçte biri) enerji sektöründen elde edilmektedir. Sadece Gazprom’un Federal Bütçeye katkısının günlük 1 Milyar Ruble (yaklaşık 35 milyon USD) olduğu göz önünde bulundurulursa enerjinin kamu maliyesi açısından da önemi daha açık olarak ortaya çıkmaktadır.29 Rusya sahip olduğu 60 milyar varil petrol ve 48 trilyon metreküp rezervleriyle Dünya’nın en önemli enerji üreticilerinden biridir. Rusya, dünyada en büyük doğalgaz rezervlerine (dünyada bulunan doğalgaz rezervlerinin % 32'si, tahmin edilen rezervlerin % 23'ü) ve sekizinci en büyük petrol rezervlerine (dünyada bulunan petrol rezervlerinin % 12'si, tahmin edilen rezervlerin % 42'si)’ne sahiptir. Rusya aynı zamanda dünyada en büyük doğalgaz ihracatçısı, Suudi Arabistan’ın ardından ikinci en büyük petrol ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. Rusya’nın enerji alanındaki üretici konumunun yanı sıra kontrolünde bulunan boru hatları aracılığıyla özellikle Avrupa doğalgaz pazarında etkili bir ülkedir. Avrupa Birliği ülkelerinin doğalgaz ihtiyaçlarının yaklaşık %55’i Rusya tarafından karşılanmaktadır. Bu rakam Türkiye için %70 dolayındadır. Rusya, enerji alanındaki avantajlı konumunu kullanarak özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinde etkinliğini arttırmakta, dolayısıyla enerji gücünü kendi politik çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Rusya’nın enerji diplomasisinin esas aracını boru hatları oluşturmaktadır. Bu konuda da Rusya’nın boru hatları petrol ve doğalgaz boru hatları olarak ikiye ayrılarak enerji kaynaklarının boru hatları ayrı ayrı incelenecektir. 1.Rusya’nın Petrol Boru Hatları ve Politikaları 29 Kenan Şahin, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı " Rusya Federasyonu Enerji Sektörünün Yapısı, Sektörde Yaşanan Gelişmeler ve Rusya Federasyonu’nun G-8 Başkanlığı " http://www.mfa.gov.tr/rusya-federasyonu- enerji-sektorunun-yapisi_-sektorde-yasanan-gelismeler-ve-rusya-federasyonu_nun-g-8-baskanligi-.tr.mfa
  • 29. Ham petrol Rusya'nın kamu boru hattı monopolisi Transneft üzerinden ihraç edilmektedir. Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu hariç tüm petrol boru hatlarına kamu şirketi Transneft sahiptir ve petrol ürünleri alt şirketi Transnefteproduct tarafından işletilmektedir. Rusya’nın son yıllarda enerji gelirlerinin artmasıyla üretimin artması doğru orantılıdır. 1.1.Druzhba Boru Hattı ve Adria Reversal Projesi “Druzhba” veya “Dostluk” boru hattı 4000 km ile dünyanın en uzun boru hattıdır. Rus ham petrolünün yaklaşık %70’i seviyesinde Avrupa’ya geçişi için bu boru hattı kullanılmıştır. Hattın ortalama olarak günlük kapasitesi 1.2-1.3 milyon varil kadardır. Druzhba Boru Hattı Ukrayna, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan üzerinden Almanya’ya ulaşmaktadır. Druzhba hatları genel olarak kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmaktadır. Hattın kuzey kısmı Almanya ya bağlanmaktadır. Bu hattan günlük 850.000-950.000 varil/gün bir petrol geçişi yapılmaktadır. Hattın diğer kısmı olan güney kısmı ise 350.000 varil/gün kapasiteye sahiptir. Hattın güney kısmında Macaristan Çek Cumhuriyeti ve Slovakya bulunmaktadır. Bu kısımda Slovakya’nın önemi büyüktür. Rusya ile Slovakya arasındaki Druzhba boru hattı ile Slovakya, Rusya’dan gelen petrolün Çek Cumhuriyetine geçişini sağlayan ülkedir. Transpetrol şirketi, petrol boru hattının yönetim ve işletiminden sorumludur.30 Bu konu hakkındaki son boru hattı ise 1974 yılında tamamlanan Adria boru hattı, Omisalj'da Orta Doğu petrolünü yükleme için tasarlanmış, daha sonra kuzeye doğru Hırvatistan ve Macaristan'a uzatılmıştır. Bununla birlikte Adria boru hattının Rus sistemiyle mevcut bağlantısı ve Rusya'nın artan üretimi göz önüne alındığında, boru hattı operatörleri ve transit ülkeler boru hattı akışını ters yönde de işletmeyi ve böylece Rusya'ya Adriyatik denizinde yeni bir ihracat noktası sağlamayı düşünmektedirler. Adriyatik Denizi'ndeki Hırvatistan'ın Omisalj limanı ve Macaristan'ı birbirine bağlayacak Adria boru hattının tersine çevrilmesi 1990'lardan beri düşünülmektedir. Söz konusu teklifin uygulanması halinde Rusya'ya Adriyatik Denizi üzerinde yeni bir ihracat noktası kazandıracaktır. Boru hattı kapasitesinin 100.000 varil/gün'den 300.000 varil/gün'e genişlemesini öneren teklifin maliyeti ise 320 milyon $'dır. 1.2.Baltık Boru Hattı Sistemi (Baltic Pipeline System-BPS) Samara’yı Finlandiya Körfezindeki Primorks’ta bulunan Rusya’nın petrol tankeri terminaline bağlayan Baltık Boru Hattı sistemi (BPS) Transneft tarafından işletilmektedir. Rusya’nın Batı Sibirya bölgesinden ham petrolü hem kuzey hem de Batı Avrupa pazarlarına taşımaktadır. Baltık Boru hattı sistemi batı Sibirya ve Timan Peçora’da Finlandiya Körfezindeki Primorks limanına ham petrol sevkiyatı için kullanılmaktadır. Aralık 2001’de faaliyete geçmiş olan Baltık boru Hattı Sistemi her geçen yıl kapasitesini daha fazla artırmıştır. Rusya açısından en önemli özelliği enerji ihtiyacında aracı devletleri ortadan kaldırması ve bunun sonucu olarak Kuzey Avrupa enerji pazarlarına doğrudan iniş imkanı sağlamasıdır. Primorsk limanından ihracat kapasitesinin yarısı kadar faydalanılabilirken Primorsk'un kapasitesi düzenli olarak artırılarak 2007 yılı itibariyle 1.5 milyon varill/gün'e 30 Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi " Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 48-49 (DEİK,2005:12)
  • 30. ulaşmıştır. Limanın gerçek ihracat kapasitesi 3 milyon varil/gün civarında olmasına rağmen, limana gelen boru hattı kapasitesi ihracatı sınırlamaktadır. Baltık Boru Hattı Sistemi, Baltık Boru Hattı Sistemi II ile güçlendirilmektedir. Birinci aşamanın limanı Primorsk iken, ikinci aşamanın limanı Ust-Luga olarak kararlaştırılmıştır. İkinci Baltık Sistemi de Transneft tarafından yürütülmektedir. 1.3.Kharyaga-Indiga Boru Hattı Murmansk petrol alanından uluslararası taşımacılık yapmanın iki avantajı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, limanın yılın büyük bölümünde buzlanmaması; ikincisi ise, derinliğinin Avrupa'da yeniden yükleme yapmaksızın ABD'ye taşımacılığı ekonomik duruma getirecek yeterlilikte olmasıdır. Günümüzde Rus petrolü Murmansk'a demir yolu ile getirilmektedir, ve 2007 yılında bu noktadan yaklaşık 270.000 varil/gün ham petrol ve ürün ihraç edilmiştir. Lukoil, Tömen-Pechora'nın kuzey kesiminden taşımaya olanak veren 1 milyar $'a mal olan Varandel'deki 240.000 varil/gün kapasiteye sahip terminali, Haziran 2008'de tamamlamıştır.31 1.4.Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu Boru Hattı Çin ve Hindistan gibi son dönemlerde hızla gelişmekte olan ülkeler gelişmelerine paralel olarak enerji alanında yoğun enerji talebi içerisindelerdir. Dünya’nın en büyük enerji devlerinden birisi olan Rusya, Asya-Pasifik bölgelerinde de etkin bir enerji politikası yürütmek için kolları sıvamıştır. Bu amaçla oluşturulan projenin ilk basamağı yıllık 220.5 milyon varil ham petrol kapasitesine sahip 2.757 km’lik kısmının inşa edilmesini öngörüyor. Proje, Doğu Sibirya’nın Irkutsk Bölgesindeki Taishet’i Rusya’nın uzak doğusunda bulunan, Amur Bölgesi’ndeki Skovorodino’ya bağlayacaktır. İkinci basamak Skovorino’dan Pasifik Okyanusuna kadar 2.100 km’lik bir uzunluğu kapsayacaktır. İkinci basamak tamamlandığında yıllık olarak 367.5 milyon varil petrol pompalanacaktır.32 Projenin toplam maliyeti 12.5 milyar dolar olarak belirtilmiştir. Günde ortalama olarak 1.6 milyon varil kapasiteli bir boru hattıdır. Rusya bu proje ile enerji ihracatında yeni yollar ve yeni pazarlar bulmayı hedeflemektedir. Ayrıca Rusya, uygulamaya başladığı “liberal imparatorluk konsepti” çerçevesinde “stratejik ortak” olarak nitelendirdiği Çin’in bölgedeki etkinliğini kontrol etmek ve bölgeye özellikle iktisadi anlamda hakim olmasını önlemek maksadıyla savunma ve enerji alanlarında Çin’i kendisine bağımlı hale getirmeyi, Çin’e verdiği ticari açığı dengelemeyi, Avrupa’nın kendisine olan enerji bağımlılığını azaltmak için yaptığı alternatif enerji koridorlarına karşı kendi pazarını çeşitlendirmeyi, Asya’da daha fazla etkin olmayı, Çin’in yapmayı planladığı 30’dan fazla nükleer reaktörün inşasının Rus şirketler tarafından yapılmasını sağlamayı hedeflemektedir. 2.Rusya’nın Doğalgaz Boru Hatları ve Politikaları 31 Yılmaz Bayar, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın Enerji Politikaları ve Rusya’nın Dış Enerji İlişkileri " Aralık 2008, sf. 20 32 Mete Alpkan Karahasanoğlu, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi " Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 47-48 (Can, 2009:1)
  • 31. Rusya’nın toplam gaz üretiminin %90’ını gerçekleştiren devlet tekeli Gazprom sevkiyatın büyük bölümünde doğalgazı Ukrayna üzerinden Avrupa'ya taşınmaktadır. 2.1.Yamal-Europe II Doğalgaz Boru Hattı İlk Yamal-Europe doğalgaz boru hattı Yamal yarımadasındaki doğalgaz alanlarını Beyaz Rusya üzerinden Polonya ve Almanya'ya bağlamaktadır. Kapasitesi yaklaşık 1 Tcf/yıl olan boru hattı 4000km uzunluğundadır. Rus gazını Polonya’dan Slovakya’ya, daha sonra Avusturya’ya ve oradan da İtalya’ya ulaştırmayı hedefleyen bu proje ile kapasitesi 1 Tcf daha artırılacaktır. Lakin özellikle hattın ikinci kısmında Rusya ile Polonya anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bunun üzerine Rusya bu proje yerine Kuzey Boru Hattı’na yoğunluk vermeye başlamıştır. 2.2.Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı Mavi Akım doğalgaz boru hattı, Rus doğalgaz sistemini 750 millik bir boru hattı ile Türkiye'ye arasında hiçbir transit ülke olmaksızın bağlamaktadır. Boru hattının 246 mili Karadeniz'in altından geçmektedir. Doğalgaz akışı Aralık 2002'de başlayan boru hattının başlangıçta yıllık kapasitesi 71 Bcf' olmasına karşın, kapasite her yıl 71 Bcf artacak şekilde planlanmıştır. 2004 yılında boru hattından toplam 113 Bcf doğalgaz akışı olmasına rağmen, Rusya'da yeni bir doğalgaz kompresör istasyonunun hizmete girmesi, boru hattının tasarım kapasitesinin 565 Bcf/yıl'a ulaşmasına olanak verecektir. Rusya ayrıca Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattını rakip olarak görmektedir ve son ana kadar da Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının gerçekleşmesine karşı çıkmıştır 2.3.Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı Güney Akım Projesiyle Avrupa enerji güvenliğinin arttırılması amaçlanmaktadır. Haziran 2007'de İtalya'nın Eni şirketi ve Gazprom Güney Akım projesinin birinci kısmının fizibilite çalışması için bir memorandum imzalamışlardır. Güney Akım projesinin birinci kısmı Beregovaya'daki Mavi Akım gibi aynı başlangıç noktasından Karadeniz'in altından 560 millik bir hatta doğalgaz göndermeyi planlamaktadır. Projenin ikinci kısmı yani sahildeki kısmı Bulgaristan üzerinden geçecek ve iki alternatifli olacaktır. Alternatiflerden birisinde kuzeybatıya yönelecek Sırbistan ve Macaristan üzerinden geçerek Rusya'dan çıkan mevcut boru hatları ile irtibatlanacaktır. İkinci alternatifte ise güneybatıya yönelecek, Yunanistan ve Arnavutluk üzerinden doğrudan İtalya ağı ile irtibatlanacaktır. Ocak 2008'de Rusya ve Bulgaristan boru hattına ilişkin hükümetler arası bir antlaşma imzaladılar. İlk doğalgaz sevkiyatının 2015 sonlarına doğru yapılması planlanmaktadır. 2.4.Kuzey Akım Doğalgaz Boru Hattı Kuzey akım doğalgaz boru hattı özellikle Polonya’yı bertaraf etmek üzere tasarlanmıştır. Boru hattının 570 mili Rusya anakarası üzerinden geçerken, yaklaşık 700 millik kısmının Baltık denizi altından geçecektir. Rusya’nın Viborg şehrinde başlayacak olan ve Almanya’nın Graysfeld şehrine uzanacak olan bu hattın en önemli özelliği transit ülke bulundurmamasıdır. Uzunluğu 1220 km kadar olan projenin maliyetinin 7.4 milyar Euro civarında, kapasitesinin ise 0.9-1 Tcf olması beklenmektedir.
  • 32. SONUÇ Yakın tarihte yaşanan gelişmeler süregelen güç dengelerini temelden sarsmıştır. NATO ve Sovyet bloğu arasındaki çatışmalar dünya üzerinde unutulmayacak izler bırakmıştır.ABD Sovyet sürtüşmesi Soğuk savaşı başlatmış dünya üzerindeki çatışmalar geniş alanlara yayılmıştır. Neticede geniş bir çerçeveden bakacak olursak olaya:Türkiye 1930’lu yıllar ile onu takip eden yaklaşık 25 yıl boyunca sıkıntılı dönemler geçirmiştir.Gerek Rusya’nın emperyalist politikaları gerek Türkiye’nin değişen dünya düzenine ayak uydurma isteği,güçlü devletler karşısında kendisine bir dayanak noktası arıyor olması Türkiye’yi yukarıda konumuzda anlattığımız çabalara itmiştir.ABD’nin de Rusya’nın bu ilerleyişini durdurmak isteği ve Türkiye gibi jeopolitik konumu güçlü olan bir devleti Rusya’ya kaptırmama isteği Türkiye- ABD arasında bir ittifakın oluşmasını doğurmuştur.Türkiye çok zorlu çabalarla neticede NATO’ya üye olmuş ve üzerindeki Sovyet Rusya baskısı yok denecek kadar azalmıştır.Türkiye’nin NATO’ya girişi ülkede doğal olarak büyük bir sevinçle karşılanıştır.Genel olarak konumuz gereği bu temel problemleri açıklığa kavuşturmaya çalıştık.Faydalı olması dileğiyle. SCO henüz kuruluş aşamasını tamamlamamış, organları, çalışma metot ve biçimleri oluşum sürecinde bir örgüttür. Üye ülkeler belli konularda iş birliği sağlayabilmek için bölgesel düzeyde kurumsal bir yapılanmanın yararlı olduğunu düşünmüşlerdir. Bölgenin güvenlik ve istikrarı yanında enerji, ulaşım ve ekonomi alanlarında da iş birliği arzusu sık sık dile getirilmiş ve örgüt metinlerinde de belirtilmiştir. Üye ülkelerin SCO politika öncelikleri farklılık göstermektedirler. Söz konusu farklılıklar örgütün zayıf kalmasına neden olmuştur. Özellikle Rusya ve Çin başarılı ikili ilişki kurmalarına rağmen politikaları açısından farklılık göstermektedirler. Rusya SCO’yu Türkistan da egemenlik ilişkilerinin yeniden kurulması amacına yönelik bir araç olarak görürken, Çin bölge devletleriyle diplomatik düzeyde eşit ilişkiler kurmayı amaçlamaktadır. Türki Devletleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan) kazandıkları bağımsızlıklarını pekiştirmek, ulusal güvenliklerini emniyete almak, ekonomik sorunlarını çözerek vatandaşlarına refah sağlamak istemektedirler. Son olarak bölge dışı aktörlere değinirsek en önemli bölge dışı aktör ABD’dir. ABD iktisadi ve askeri üstünlüğünün sağladığı destekle Orta Asya’da izlediği politikasını başarılı bir şekilde uygulamaktadır. Türkiye açısından da SCO önem arz etmektedir. Bilindiği gibi Türkiye yıllarca Orta Asya Devletleri ile ilgili olarak net bir politika oluşturamamıştır. Yapılması gereken geçmiş yargılamak değil yanı başımızda ortaya çıkan ve yakın bir gelecekte belki de dünya sahnesinde önemli bir organizasyon olacak bu Örgüte mesafeli yaklaşmak yanlış sonuçlar doğurabilir. Burak Kartal ve Çiğdem Sofyalıoğlu tarafından, Türkiye’deki Gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama Perspektifiyle Bakışı adıyla yapılan bir araştırma sonuçlarına göre; ŞİÖ’ne daha fazla yaklaşılmasına sıcak bakmaktadır. Söz konusu araştırmada Türkiye’nin AB ile uzun süreli yolculuğu her iki tarafa da önemli faydalar sağlamış olsa da giderek zorlaşmakta ve özellikle Avrupa’daki halkların geçmişten gelen
  • 33. önyargılarına takıldığını, Son yıllarda izlediği barışçıl ve dışa açık politika paralelinde Türkiye dış ekonomik ilişkilerinde de çeşitlilik aradığını, AB dışında dünyadaki başlıca örgüt seçenekleri arasında Türkiye için yakınlaşma olasılığı bulunanlar birkaç tane olduğunu ve bunların en önemlisinin ŞİÖ olduğunu vurgulamaktadır. Finansman ve yatırım konularında alternatif dış politikalar geliştirilmesi ülkemiz açısından faydalı olabilir. Bu yüzden ŞİÖ ile sıcak ilişkiler kurulması ülkemizin ve bölgenin geleceği açısından önem arz etmektedir. Rusya dünya doğalgaz rezervlerinin üçte birine, petrol rezervlerinin onda birine sahiptir. Rusya aynı zamanda dünyada en büyük doğalgaz ihracatçısı, ikinci en büyük petrol ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. Rusya'da enerji sektörü GSYİH'nin yaklaşık % 25'ini, ihracatın ise % 50'sini oluşturmaktadır. Enerji Rus ekonomisinin kalbi ve başlıca yabancı gelir kaynağıdır. Rezervleri ve dünya enerji piyasasındaki payı dikkate alındığında Rusya enerji alanında bir süper güç olarak kabul edilebilir. Rusya öngörülebilir gelecekte küresel piyasada başlıca enerji aktörlerinden birisi olarak kalmaya devam edecektir.
  • 34. KAYNAKÇA  Akgür, Yunus. ve Çakıroğlu, Ertan. “Şanghay İşbirliği Örgütü”. KÖKSAV E- Bülteni,2008.  BAYAR, Yılmaz, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın Enerji Politikaları ve Rusya’nın Dış Enerji İlişkileri " (Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN, Aralık 2008)  Bilgili,Feride Fatma,T.C Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü lisansüstü eğitim , öğretim ve sınav yönetmeliğinin kamu yönetimi anabilim dalı için ön gördüğü yüksek lisans tezi, Sivas,ss. 4-144, şubat 2008  Bilgin,Tahir Engin, Soğuk savaş sonrası değişen kolektif güvenlik anlayışı çerçevesinde Nato-Türkiye ilişkileri yüksek lisans tezi, Ankara, ss 52-79,92-112, 2006  Çağıran,M. Emin Master tezi ; "Küresel Bir Güç Olarak Çin’in Yükselişi Bölüm 2- Bölgesel Güç Çin",(Hazırlayan : Ferit Güven, 2006 Ankara, sayfa 34-59 )  Çalış,Şaban H. , Akgün,Birol ve Kutlu,Önder ; " Uluslararası Örgütler ve Türkiye" , (Konya Çizgi Kitapevi Yayınları, Şubat 2006, sayfa 555-585)  Çoğal, Nejat; "Çok Kutuplu Dünya Projesi: Şangay İşbirliği Örgütü" (www.nejatcoğal.com)  Çomak, Hasret. ve Gökalp, Ayşegül. “2010’lu Yıllarda Şanghay İşbirliği Örgütünün Geleceği ve Türkiye”. Orta Asya Toplumlarında Sosyal, Siyasi Ekonomik Arayışlar. Kongre kitabi, Kocaeli, 2009, sayfa 336-345.  Erhan Çağrı “ 60 Yıl Önce NATO’ya Neden Üye Olmuştuk ? ” Diplomatik Muhakeme-Türkiye Gazetesi /Prof.Dr.Çağrı Erhan,10 Ocak 2012 Salı/ İnternet sayfası linki: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=520362&detail=1&winmode=pop#. UWCFepMXGVJ  Karaca, R. Kutay ; "Dünyadaki Yeni Güç Çin/ Tek Kutuptan Çift Kutuba",(IQ Kültürsanat Yayıncılık-55, İnceleme Araştırma Dizisi 32, 1.Baskı Nisan 2003 İstanbul, sayfa 104-114)  Kamalov, İlyas. “Rusya’nın Orta Aya Politikaları”. Rapor. Yayın:2, Ankara, 2011.  Kartal, Burak. ve Sofyalıoğlu, Çiğdem. “Türkiye’deki Gençliğin Şanghay İşbirliği Örgütüne Yönelik Tutumuna Pazarlama Perspektifiyle Bakış”. INTERNATIONAL CONFERENCE ON EURASIAN ECONOMIES, 2011, sayfa 24-29.  KARAHASANOĞLU, Mete Alpkan, Yüksek Lisans Tezi; " Rusya’nın Enerji Hatları ve Rusya-Ukrayna Doğalgaz Krizi " (Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Süleyman ERKAN, Şubat 2012 Trabzon, Sayfa 44-69)  KANTÖRÜN, Ufuk, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi “Rusya’nın Bölgesel Enerji Politikaları” (22 Nisan 2010, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=652:rusyann- boelgesel-enerji-politikalar&catid=131:enerji&Itemid=146)