SlideShare a Scribd company logo
MINIMALIZM VE SINEMA
MINIMALIZM
 Kabaca “sadeleştirilmiş sinema”
 Özellikle İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra
  sektörleşmeye başlayan sinemada, belli
  biçemlerin dayatılmasına bir tepki olarak çeşitli
  akımlar ortaya çıkmıştır. Minimalizm de belli bir
  kronolojik süreç geçirip kendisinden önceki kimi
  akımlarla etkileşime girerek olgunlaşmış bir
  sanat anlayışıdır. Doğmasında öncülük eden
  sanat akımlarının ortak özelliği, gerçekçilik,
  nesnellik, işlevsellik, sadecilik gibi oluşumlardan
  beslenmeleridir .
   Ortaya çıkışı ve duruşu ile avant-garde/öncü bir
    sanat akımı olarak kabul edilen Minimalizm,
    “şeyler”in özünü araştırır, saf ve deneysel
    olandan yana tavır koyar. Nesnelliği ve öze
    yönelik bir formalizmi önceleyen bu akım,
    bilhassa biçimselliği ve estetizmi gözetmektedir
    .Bu anlamda aşırı kuralcı bir yapı söz konusu
    olduğu söylenebilir. Akımın ortaya koyduğu
    temiz, arı, yalın estetik anlayışı, 60′larda “Sanat
    sanat içindir” ilkesini yüceltmiştir
   Aşırıya varan bir tüketim toplumu ruhuna karşı
    ortaya çıktığı görülen minimal akım, günümüz
    yaşam tarzlarında ve sanatta kendine ait yalın
    yeri korumaktadır. Minimalist sinemanın da,
    daha saf ve katıksız bir sinema arayışının ürünü
    olduğu söylenebilir. Gereksiz eklentilerden
    arınmış, yeteri kadarı ile görsel ve öyküsel
    anlatımını kurmaya çalışan bir sinemadır.
    Anlatması gerekenden fazlasını anlatmayı,
    göstermesi gerekenden fazlasını göstermeyi
    gereksiz bulan bir görüşü temsil eden akım,
    “seçkin bir sadecilik” olarak nitelendirilebilir
   Minimalist Sinemanın temel özellikleri şu
    şekilde sıralanır:
    - Amatör oyuncu kullanımı öncedir
    Profesyonelliğin sebep olduğu aşırı mimikli
    oyunculuktan kaçınılır
    - Oyunculukta sadelik ve doğaçlama tercih edilir
    - Bir oyuncu bir karakteri karşılar. Birkaç
    oyuncu aynı tipi oynamaz .
    - Dekor ve objeler olabildiğince sade ve işlevseldir
    - Mümkün olduğunca doğal ışık kullanılır
    - Sabit kamera açıları ve uzun planlar tercih
    edilir
    - Yapay efektlere başvurulmaz
    - Dublaj yerine sesli çekim yapılır
    - Dış müzik gibi destek öğelere yer verilmez
   Gerçeği Gerçekle Düzeltmek
    Sanat dilinin dolaysızlığı ile rağbet gören
    Minimalist Sinema, gerçekçi bir duruşun
    ifadesidir Sadeci, kim zaman da belgeci bir
    tutumun, yaşamla paralel gelişen bir filmsel
    yapının oluşumudur Yapay efektler ve bol
    aksiyonla yoğrulmuş sinema anlayışına karşın
    hayatın bir parçası gibi duran filmler üretmeye
    çalışan Minimalist yönetmenler, “gerçeği
    gerçekle düzeltmek” adına arındırılmış bir
    estetik anlayışı gözetmektedirler Muhtevası en
    aza indirgenmiş bir sanata ulaşmanın
    hedeflendiği bu akımda, biçim içeriğe tekabül
    eder .
   Bresson‟un deyimiyle “bir kemanın yettiği yerde
    ikincisini kullanmamak” gerektiğini düşünen
    Minimalistler, kendiliğindenlik, tazelik ve
    yalınlık peşinde olmuşlardır Hakikiyle sahtenin
    karışımının sahteyi verdiğini düşündüklerinden
    bu ikisini ayırma ihtiyacı hissetmişlerdir Fakat
    hakikate dair bakış açılarının salt biçimsel bir
    titizlikle örülü olması, beraberinde bazı
    problemleri de getirmiştir
   Gerçekliğin parçalanıp yeniden kurgulanmasıyla
    elde edilen bir yapının, hakikati perdelediğini
    gören Minimalistler, “zaten güzel olan gerçeğe ek
    bir güzellik katmaya çalışmanın” gereksizliğini
    imleyen bu düşünceyi alternatif olarak
    sunmuşlardır Fakat eleştirdikleri hataya
    düşerek oluşturdukları yapı, gerçekliğin hiç
    olmadığı kadar sıradan ve yoksunlaştırılmış bir
    başka türevidir Zira gerçeğin kendisi, hatalı
    buldukları tarzlardaki kadar atraksiyon ve
    gösterişe yaslanmamakla beraber, onların
    savunduğu kadar durağan bir çizgi de takip
    etmeyebilir Böylece damıtmaya çalıştıkları
    sanatı, farkında olmadan yoksullaştırdıkları
    görülür
   Minimalizmin salt formel yönünü sahiplenerek
    içini doldurabilmek pek mümkün
    görünmemektedir Bu akımı sahiplenenlerin bazı
    kurallar belirlemeleri önemli bir seçkinciliği
    simgelemekle beraber bu durum, bir süre sonra
    kendilerini fazla sınırlıyor olmalarına sebep
    olmuştur Resim sanatında hiçbir şey
    anlatmayan, konuyla ilişiği olmayan
    figürasyonlara, müzikte notasız ve sessiz eserlere
    imza atan minimalistler, sinemada ise mahrem
    olanın alanına girerek bu sanatı sırf izlenimci ve
    ifşa edici bir boyuta indirgerler Sınırları
    zorlayarak gerçekliği değiştirmeye çalışanlara
    tepki vermek isterken, kendileri de bir başka
    sınır boyunda seyreder hale gelmişlerdir
   Minimalizm, onca şaşaa, süs ve blöfe aslında hiç
    de gerek olmadığının, hatta bu abartının
    sinemayı deforme ettiğinin fark edilmesi
    açısından önemli bir karşı duruştur Gerçekliğin
    görkemde değil, küçük ve sade hayat tarzlarında
    olduğu fark edilmiş, sadeliğin gerçekliği seçkin
    bir dille ve fazlalıklardan kurtularak ortaya
    konmuştur Ancak salt minimal akımdan
    hareketle bir sinematografi oluşturmaya
    çalışmak, faktörlerden kurtulamamaya ve
    sanatın özünden uzaklaşmaya sebep
    olabilmektedir Minimalizm bir amaç değil, bir
    “sonuç” olabildiğince yaratıcılığı tetikleyecektir
MINIMALIST YÖNETMENLER
   Bu akımın bir sonuç olarak ele alınması gereği
    sebebiyle herhangi bir yönetmenin “minimalist”
    olarak tanımlaması, sınırlayıcı bir konum arz eder Bu
    sebeple, “Minimalist yönetmenler” yerine,
    “filmlerinde minimal unsurlara rastlanan
    yönetmenler” şeklinde bir ifade kullanmak daha
    isabetli olacaktır İlk olarak 30′larda, usta yönetmen
    Yasujiro Ozu?nun filmlerinde rastlanan bu üslup,
    Fransız yönetmen Robert Bresson?un yalın tarzı ve
    arınmış sinematografisinde de fazlasıyla
    görülmektedir Müzikli ve danslı Hint filmleri
    arasından sıyrılıp kendi gerçekçi tarzını oluşturabilen
    bir yönetmen olan Satyajit Ray de bu grup içerisinde
    anılır
   Abbas Kiyarüstemi, Bahman Gobadi, Cafer
    Penahi gibi yönetmenleri barındıran İran
    Sineması ise sade anlatımı ve yapay olandan
    arındırılmış hikâye örgüsü ile bu akımın
    merkezinde yer alır Dardanne Kardeşler,
    Kaurismaki Biraderler, Jim Jarmush gibi
    isimlerin de dâhil edilebileceği bu listenin
    Türkiyede ki en önemli temsilcisinin ise Nuri
    Bilge Ceylan olduğu söylenebilir
MINIMALIZM KITAPTAN
   Avant-garde sinemanın ilham kaynağı olarak
    olarak görülen başlıca akımlar kuşkusuz
    Dadaizm ve Gerçeküstücülük(Sürrealizm)
    olmuştur. Sanat tarihinde daha erken
    birtarihlemede yerini alan Kübizm‟in ve
    Gerçeküstücülük ilekesişen Dışavurumculuk‟un
    da (Ekspresyonizm) adlarınıanmak gerekir.
    Sürrealizm ve Ekspresyonizm, farklı yön-
    temlerle de olsa „gerçekliği dönüştürmek‟
    noktasında kesişirler (Amerikan resim sanatında
    da soyut-gerçek üstücülükle soyut-
    dışavurumculuk kavramları özdeş
    kullanılmıştır).
 Tarihsel olarak daha erken dönemde sinema ile
  etkileşime girmiş olan Dışavurumculuk, özellikle
  Almanya‟da etkili olur. Kronolojik olarak adı
  geçen Alman yönetmenleri akı-mın üreticileridir:
 Arthur Robinson, Paul Wegener, PaulLeni, Lupu
  Pick, Frederich Wilhelm Murnau, RobertWiene,
  D. Buchowetzki, Sven Gade, Hans Kobe,
  LeopoldJessner, E.A. Dupont, Fritz Wendhausen,
  Karl Grüne,Conrad Wiene, Fritz Lang . Özellikle
  Robert Wiene filmiolan „Das Cabinett des Dr
  Caligari/Dr. Caligari‟ninKaravanı‟
   biçimsel ve anlatımsal yönleri; dekoruışığı,
    oyunculuğu kullanımıyla bir mihenk haline
    gelerek„Caligarizm‟ tanımının sinema
    literatürüne girmesine neden olur. Benzer
    biçimde F.W. Murnau‟nun „Nosferatu‟su(1922) ya
    da Fritz Lang‟in „Metroplois‟i (1926) yapılarıyla
    sinemada Dışavurumcu geleneği örnekleyen
    filmlerdir
   “eski film” ve “yeni film” ayrımlarını haklı
    çıkaran en büyük etken (sinemanın
    evrimleşmesinde en fazla önem arz eden konu
    zaten) montajın ve hikaye kurgusunun
    mükemmelleştirilmesidir. Bu ayırım da en net
    biçimde minimalist sinemada gözlenebilir.
   Avant-garde sinemanın ilham kaynağı olarak
    olarak görülen başlıca akımlar kuşkusuz
    Dadaizm ve Gerçeküstücülük(Sürrealizm)
    olmuştur. Sanat tarihinde daha erken
    birtarihlemede yerini alan Kübizm‟in ve
    Gerçeküstücülük ilekesişen Dışavurumculuk‟un
    da (Ekspresyonizm) adlarını anmak gerekir.
    Sürrealizm ve Ekspresyonizm, farklı yön-
    temlerle de olsa „gerçekliği dönüştürmek‟
    noktasında kesişirler (Amerikan resim sanatında
    da soyut-gerçek üstücülükle soyut
    dışavurumculuk kavramları özdeş
    kullanılmıştır).Tarihsel olarak daha erken
    dönemde sinema ile etkileşime girmiş olan
    Dışavurumculuk, özellikle Almanya‟da etkili
    olur.
YASUJIRO OZU
   Ozu, kuşkusuz sinemada minimalist „geleneğin‟
    en eski ve istikrarlı mimarlarındandır.
    Japonusta, yaşadığı topraklara sinmiş olan Zen
    kültürünün izlerini filmlerine sükûnet, dinginlik
    ve sadelik olarak yansıtır. Ülkesinin zamane
    gençliği tarafından gelenekçi ve sıkıcı olmakla
    suçlanan Ozu, bu çok rastlanır serzenişlere kulak
    asmayarak sinemasal çizgisi ile minimalist
    sinemanın tanımlanmasına temel oluşturur.
    Sinema adamı Paul Schrader‟in tanımına göre,
    Yasujiro Ozu‟nun filmleri, doğunun
    transendental (deneyüstü) tarzını örnekler. Onun
    filmlerinde bu tarz doğal, yerel ve ticari anlamda
    başarılıdır.
   Transendental deneyim, Japon (ve Doğu)
    kültürünün esaslarındandır. Japon kültür
    geleneği Ozu‟ya bazı lüksler sağlamış olsa da,
    onun işi göründüğü kadar kolay değildi. Sinema,
    çağdaş Japonya‟da batılılaşma etkilerinin önde
    gelenlerindendi.

   Ozu, geleneksel değerler için çabalayıp güncel
    eğilimlere ters düşmesi nedeniyle bugün hâlâ
    Japon gençliğinin çoğu tarafından gerici olarak
    tanımlanmakta. Schrader‟in belirlemesine göre,
    Ozu‟nun karşılaştığı muhalefet, Fransa‟da
    Bresson‟un karşılaştığının yanında daha ufak
    kalıyordu.(Bresson, estetik örnek arayışıyla
    Skolastik‟e dönmek zorunda kalmış ve bu yolda
    ilerlerken kitlesel popülerlik ve ticari başarıdan
    umudunu kesmişti).
   Ozu filmlerinde kamera, çok ender örnekler
    dışında hiç kıpırdamaz. Daha geç filmlerinde hiç
    çevrinme (pan), kay-dırma arabası (şaryo), optik
    kaydırma (zoom) gibi yöntemlere rastlanmaz.
    Daima insan görüşüne en yakın olan 50 mm
    objektif kullanır. Ozu‟nun kullandığı tek filmsel
    noktalama işareti kesmedir, fakat bu etki için
    yapılan hızlı kesme ya dametaforik anlam amaçlı
    yan yana kesme değil; olayların ritmik dizgesini
    belirten düzenli kesmelerdir. Ozu‟nun film
    iskeletini durağan bir çerçeve oluştururken bir
    köşede ağır bir devinim (tekne, tren, ağır hareket
    eden, konuşan insanlar)yer alır. Bu durum,
    “Ochazuke No Aji” (Yeşil Çaylı PirincinTadı-
    1952)‟de açıkça görülür. Ozu‟nun kamerası her
    zaman Japon yer minderi olan „tatami‟ de
    geleneksel biçimde oturan insanın
    seviyesindedir.
   Kamera, yerin yaklaşık üç feet (ayak) üzerindedir.
    Ozu bu açıyı şöyle tanımlar: “ Bu geleneksel manzara
    huzurun görünümüdür. Çok sınırlı bir görüş alanına
    izin verir. Bu duruş, izlemenin, dinlemenin
    pozisyonudur; çay törenine katılmanın biçimidir. Bu
    estetik duruştur, pasif duruştur.”
    Zen sanatı ve kültürü Ozu‟nun filmlerinde kesinlikli
    bir metafordur. Ozu‟nun teknikleri arasında öncelikli
    olan başka örnekler de bulunabilir; Hareketin
    tekrarlanması Japon sessiz komedisine ait bir gülüt
    (gag) iken Ozu‟nun tekniğinde de görülür. Durağan
    kamera çekimleri, bir kez kullanmış olduğu durağan
    yarım-yüz planı ve elbette onun kişiliği de sinemaya
    yaklaşımını gösterenlerdendi. Schrader‟in çıkarımına
    göre, bir bütün olarak ele alındığında Ozu‟nun
    teknik-5 75 leri geleneksel Zen yöntemlerine çok
    yakındır.
   Kişiliği ,eserleri bütünüyle bakılınca Zen
    sanatından ayırt edilemez bir noktada dururlar.
    Ozu, Zen sanatının erdemlerini sinemaya
    işlemiştir. Bu süreç içinde ürettiği öğeler
    yalnızJapon kültürüyle sınırlı olmayıp Fransa,
    Danimarka, İtalya ve ABD kültürlerinden
    transendent film çalışmaları yapan sanatçılarca
    da kullanılır. Ozu filmlerinde seçtiği bir grup
    aktör ve aktrisle çalışır. Onlar Ozu‟nun filmsel
    ailesini oluştururlar. Bu oyuncular her filmde bir
    karakterin az farklı varyasyonlarını
    canlandırırlar. Çoğu kez senaryodaki isimleri de
    aynı olur. Defalarca benzer duygulanımlara
    sahip rolleri oynamaktan ileri gelen bir
    alışkanlıkla ev içinde yaşanan çatışmaları
    canlandırırlar.
   Ozu oyuncularını, „star‟ özellikleri ya da „oyunculuk
    hünerlerine değil; esas (kişilik) özelliklerine
    dayanarak seçer. Ozu, bu durumu şu sözleriyle
    belirler:
   „Oyunculukta önemli olan bir aktörün ustalığa sahip
    olup olmaması değil, onun ne olduğudur.‟
   Bu bilgilerin ve filmlerinin ışığında, Yasujiro Ozu‟nun
    minimalist filmler üretmesinin başlıca etmenini Zen
    kültürü olarak belirleyebiliriz. Filmlerinde tercih
    ettiği durağan kamera hareketleri, uzun planlar ve
    sade dekor anlayışı gibi birimler, oyuncuların
    profesyonellikleriyle ilgilenmemesi, minimalist
    sinemanın başlıca argümanlarındandır. Minimalist
    yaklaşımından dolayı çağdaş Japonya‟da batının
    hızına öykünen gençlik tarafından gerici olarak
    adlandırılması da ilginç ama bol görsel ve işitsel
    efektli „gürültülü‟ sinemanın dayatıldığı çağda
    nedenleri anlaşılabilir bir durumdur.
FILMOGRAFI:

 1927:Zange no Yaiba
 1929:Wakaki Hi (kısa metraj)- Daigaku wa Deta
  Kerodo… (kısametraj)- Tokkan Kozo
 1930:Hogaraka ni Ayume - Rakudai wa shita
  kerodo... - Sono yono tsuma (orta metraj)
 1931:Shukujo to Hige - Tokyo no Gassho

 1932:Umarete wa Mita Keredo... - Seishun no
  Yume Ima Izuko
 1933:Tokyo no Onna (orta metraj)-Hijosen no
  Onna -Dekigokoro
 1934:Haha o kowazuya (tamamlanmamış)-
  Ukigusa Monogatari
 1935:Tokyo no Yado - Kagamijishi (belgesel)

 1936:Hitori Musuko

 1937:Shukujo wa Nani o Wasuretaka (orta)

 1941:Toda-ke no Kyodai

 1942:Chichi Ariki
 1947:Nagaya Shinshi Roku (orta)
 1948:Kaze no Naka no Mendori

 1949:Banshun

 1950:Munekata Shimai

 1951:Bakushu

 1952:Ochazuke no Aji

 1953:Tokyo Monogatari
 1956:Soshun
 1957:Tokyo Boshoku

 1958:Higan-Bana

 1959:Ohayo - Ukigusa

 1960:Akibiyori

 1961:Kohayagawa-ke no Aki

 1962:Samma no Aji
   Hazırlayan : Oya Orhan

   Radyo Televizyon Programcılığı

   110122002

   2. Sınıf 2. Öğretim

More Related Content

Viewers also liked

Otras Victorias
Otras  VictoriasOtras  Victorias
Otras Victorias
Xavi Villaplana
 
The Reindeer Herder's Day in Russia
The Reindeer Herder's Day in RussiaThe Reindeer Herder's Day in Russia
The Reindeer Herder's Day in Russiamaditabalnco
 
Carta aberta Sinepe-SC - Set 2015
Carta aberta  Sinepe-SC - Set 2015Carta aberta  Sinepe-SC - Set 2015
Carta aberta Sinepe-SC - Set 2015
diariocatarinense
 
Lateral Time
Lateral TimeLateral Time
Lateral Timedusty96
 
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
NFN Labs
 
A práxis educomunicativa
A práxis educomunicativaA práxis educomunicativa
A práxis educomunicativaMarcelo CORREIA
 
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANASEVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
Lenin Quilisimba
 
P de ponto 2012_01
P de ponto 2012_01P de ponto 2012_01
P de ponto 2012_01
Milton Henrique do Couto Neto
 
Deficientes: vantagens da inclusão
Deficientes: vantagens da inclusãoDeficientes: vantagens da inclusão
Deficientes: vantagens da inclusão
Fernando Salles
 
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.Eder Paredes
 
¿Pueden los edificios ser verdes?
¿Pueden los edificios ser verdes?¿Pueden los edificios ser verdes?
¿Pueden los edificios ser verdes?
Colegio Corazón de María
 
Lineamientos curriculares preescolar - "La visión del niño desde sus dimensi...
Lineamientos curriculares preescolar -  "La visión del niño desde sus dimensi...Lineamientos curriculares preescolar -  "La visión del niño desde sus dimensi...
Lineamientos curriculares preescolar - "La visión del niño desde sus dimensi...
Angy Porras
 
Estrategias para una buena pronunciación
Estrategias para una buena pronunciaciónEstrategias para una buena pronunciación
Estrategias para una buena pronunciación
072215
 
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
Chimo Soler
 

Viewers also liked (20)

Presentation challah-fdl-original
Presentation   challah-fdl-originalPresentation   challah-fdl-original
Presentation challah-fdl-original
 
Otras Victorias
Otras  VictoriasOtras  Victorias
Otras Victorias
 
The Reindeer Herder's Day in Russia
The Reindeer Herder's Day in RussiaThe Reindeer Herder's Day in Russia
The Reindeer Herder's Day in Russia
 
Carta aberta Sinepe-SC - Set 2015
Carta aberta  Sinepe-SC - Set 2015Carta aberta  Sinepe-SC - Set 2015
Carta aberta Sinepe-SC - Set 2015
 
Lateral Time
Lateral TimeLateral Time
Lateral Time
 
Productos sesion uno
Productos sesion unoProductos sesion uno
Productos sesion uno
 
Google Paga X Trabajar Así
Google Paga X Trabajar AsíGoogle Paga X Trabajar Así
Google Paga X Trabajar Así
 
Liberalismo e feminismo
Liberalismo e feminismoLiberalismo e feminismo
Liberalismo e feminismo
 
P&p
P&pP&p
P&p
 
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
Peter Van Geit's talk on the success of Chennai Trekking Club at TEDxChennai ...
 
A práxis educomunicativa
A práxis educomunicativaA práxis educomunicativa
A práxis educomunicativa
 
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANASEVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
EVOLUCIÓN HISTÓRICA DE LAS METROPOLIS URBANAS
 
P de ponto 2012_01
P de ponto 2012_01P de ponto 2012_01
P de ponto 2012_01
 
Deficientes: vantagens da inclusão
Deficientes: vantagens da inclusãoDeficientes: vantagens da inclusão
Deficientes: vantagens da inclusão
 
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.
EL PERÚ EN EL CONTEXTO DE UN MUNDO GLOBALIZADO.
 
¿Pueden los edificios ser verdes?
¿Pueden los edificios ser verdes?¿Pueden los edificios ser verdes?
¿Pueden los edificios ser verdes?
 
Lineamientos curriculares preescolar - "La visión del niño desde sus dimensi...
Lineamientos curriculares preescolar -  "La visión del niño desde sus dimensi...Lineamientos curriculares preescolar -  "La visión del niño desde sus dimensi...
Lineamientos curriculares preescolar - "La visión del niño desde sus dimensi...
 
Estrategias para una buena pronunciación
Estrategias para una buena pronunciaciónEstrategias para una buena pronunciación
Estrategias para una buena pronunciación
 
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
40 mapas de la Web 20. Marcas, Mentalidades y negocios
 
Art Nouveau
Art Nouveau  Art Nouveau
Art Nouveau
 

Minimalizm

  • 2. MINIMALIZM  Kabaca “sadeleştirilmiş sinema”  Özellikle İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra sektörleşmeye başlayan sinemada, belli biçemlerin dayatılmasına bir tepki olarak çeşitli akımlar ortaya çıkmıştır. Minimalizm de belli bir kronolojik süreç geçirip kendisinden önceki kimi akımlarla etkileşime girerek olgunlaşmış bir sanat anlayışıdır. Doğmasında öncülük eden sanat akımlarının ortak özelliği, gerçekçilik, nesnellik, işlevsellik, sadecilik gibi oluşumlardan beslenmeleridir .
  • 3. Ortaya çıkışı ve duruşu ile avant-garde/öncü bir sanat akımı olarak kabul edilen Minimalizm, “şeyler”in özünü araştırır, saf ve deneysel olandan yana tavır koyar. Nesnelliği ve öze yönelik bir formalizmi önceleyen bu akım, bilhassa biçimselliği ve estetizmi gözetmektedir .Bu anlamda aşırı kuralcı bir yapı söz konusu olduğu söylenebilir. Akımın ortaya koyduğu temiz, arı, yalın estetik anlayışı, 60′larda “Sanat sanat içindir” ilkesini yüceltmiştir
  • 4. Aşırıya varan bir tüketim toplumu ruhuna karşı ortaya çıktığı görülen minimal akım, günümüz yaşam tarzlarında ve sanatta kendine ait yalın yeri korumaktadır. Minimalist sinemanın da, daha saf ve katıksız bir sinema arayışının ürünü olduğu söylenebilir. Gereksiz eklentilerden arınmış, yeteri kadarı ile görsel ve öyküsel anlatımını kurmaya çalışan bir sinemadır. Anlatması gerekenden fazlasını anlatmayı, göstermesi gerekenden fazlasını göstermeyi gereksiz bulan bir görüşü temsil eden akım, “seçkin bir sadecilik” olarak nitelendirilebilir
  • 5. Minimalist Sinemanın temel özellikleri şu şekilde sıralanır: - Amatör oyuncu kullanımı öncedir Profesyonelliğin sebep olduğu aşırı mimikli oyunculuktan kaçınılır - Oyunculukta sadelik ve doğaçlama tercih edilir - Bir oyuncu bir karakteri karşılar. Birkaç oyuncu aynı tipi oynamaz . - Dekor ve objeler olabildiğince sade ve işlevseldir - Mümkün olduğunca doğal ışık kullanılır - Sabit kamera açıları ve uzun planlar tercih edilir - Yapay efektlere başvurulmaz - Dublaj yerine sesli çekim yapılır - Dış müzik gibi destek öğelere yer verilmez
  • 6. Gerçeği Gerçekle Düzeltmek Sanat dilinin dolaysızlığı ile rağbet gören Minimalist Sinema, gerçekçi bir duruşun ifadesidir Sadeci, kim zaman da belgeci bir tutumun, yaşamla paralel gelişen bir filmsel yapının oluşumudur Yapay efektler ve bol aksiyonla yoğrulmuş sinema anlayışına karşın hayatın bir parçası gibi duran filmler üretmeye çalışan Minimalist yönetmenler, “gerçeği gerçekle düzeltmek” adına arındırılmış bir estetik anlayışı gözetmektedirler Muhtevası en aza indirgenmiş bir sanata ulaşmanın hedeflendiği bu akımda, biçim içeriğe tekabül eder .
  • 7. Bresson‟un deyimiyle “bir kemanın yettiği yerde ikincisini kullanmamak” gerektiğini düşünen Minimalistler, kendiliğindenlik, tazelik ve yalınlık peşinde olmuşlardır Hakikiyle sahtenin karışımının sahteyi verdiğini düşündüklerinden bu ikisini ayırma ihtiyacı hissetmişlerdir Fakat hakikate dair bakış açılarının salt biçimsel bir titizlikle örülü olması, beraberinde bazı problemleri de getirmiştir
  • 8. Gerçekliğin parçalanıp yeniden kurgulanmasıyla elde edilen bir yapının, hakikati perdelediğini gören Minimalistler, “zaten güzel olan gerçeğe ek bir güzellik katmaya çalışmanın” gereksizliğini imleyen bu düşünceyi alternatif olarak sunmuşlardır Fakat eleştirdikleri hataya düşerek oluşturdukları yapı, gerçekliğin hiç olmadığı kadar sıradan ve yoksunlaştırılmış bir başka türevidir Zira gerçeğin kendisi, hatalı buldukları tarzlardaki kadar atraksiyon ve gösterişe yaslanmamakla beraber, onların savunduğu kadar durağan bir çizgi de takip etmeyebilir Böylece damıtmaya çalıştıkları sanatı, farkında olmadan yoksullaştırdıkları görülür
  • 9. Minimalizmin salt formel yönünü sahiplenerek içini doldurabilmek pek mümkün görünmemektedir Bu akımı sahiplenenlerin bazı kurallar belirlemeleri önemli bir seçkinciliği simgelemekle beraber bu durum, bir süre sonra kendilerini fazla sınırlıyor olmalarına sebep olmuştur Resim sanatında hiçbir şey anlatmayan, konuyla ilişiği olmayan figürasyonlara, müzikte notasız ve sessiz eserlere imza atan minimalistler, sinemada ise mahrem olanın alanına girerek bu sanatı sırf izlenimci ve ifşa edici bir boyuta indirgerler Sınırları zorlayarak gerçekliği değiştirmeye çalışanlara tepki vermek isterken, kendileri de bir başka sınır boyunda seyreder hale gelmişlerdir
  • 10. Minimalizm, onca şaşaa, süs ve blöfe aslında hiç de gerek olmadığının, hatta bu abartının sinemayı deforme ettiğinin fark edilmesi açısından önemli bir karşı duruştur Gerçekliğin görkemde değil, küçük ve sade hayat tarzlarında olduğu fark edilmiş, sadeliğin gerçekliği seçkin bir dille ve fazlalıklardan kurtularak ortaya konmuştur Ancak salt minimal akımdan hareketle bir sinematografi oluşturmaya çalışmak, faktörlerden kurtulamamaya ve sanatın özünden uzaklaşmaya sebep olabilmektedir Minimalizm bir amaç değil, bir “sonuç” olabildiğince yaratıcılığı tetikleyecektir
  • 11. MINIMALIST YÖNETMENLER  Bu akımın bir sonuç olarak ele alınması gereği sebebiyle herhangi bir yönetmenin “minimalist” olarak tanımlaması, sınırlayıcı bir konum arz eder Bu sebeple, “Minimalist yönetmenler” yerine, “filmlerinde minimal unsurlara rastlanan yönetmenler” şeklinde bir ifade kullanmak daha isabetli olacaktır İlk olarak 30′larda, usta yönetmen Yasujiro Ozu?nun filmlerinde rastlanan bu üslup, Fransız yönetmen Robert Bresson?un yalın tarzı ve arınmış sinematografisinde de fazlasıyla görülmektedir Müzikli ve danslı Hint filmleri arasından sıyrılıp kendi gerçekçi tarzını oluşturabilen bir yönetmen olan Satyajit Ray de bu grup içerisinde anılır
  • 12. Abbas Kiyarüstemi, Bahman Gobadi, Cafer Penahi gibi yönetmenleri barındıran İran Sineması ise sade anlatımı ve yapay olandan arındırılmış hikâye örgüsü ile bu akımın merkezinde yer alır Dardanne Kardeşler, Kaurismaki Biraderler, Jim Jarmush gibi isimlerin de dâhil edilebileceği bu listenin Türkiyede ki en önemli temsilcisinin ise Nuri Bilge Ceylan olduğu söylenebilir
  • 13. MINIMALIZM KITAPTAN  Avant-garde sinemanın ilham kaynağı olarak olarak görülen başlıca akımlar kuşkusuz Dadaizm ve Gerçeküstücülük(Sürrealizm) olmuştur. Sanat tarihinde daha erken birtarihlemede yerini alan Kübizm‟in ve Gerçeküstücülük ilekesişen Dışavurumculuk‟un da (Ekspresyonizm) adlarınıanmak gerekir. Sürrealizm ve Ekspresyonizm, farklı yön- temlerle de olsa „gerçekliği dönüştürmek‟ noktasında kesişirler (Amerikan resim sanatında da soyut-gerçek üstücülükle soyut- dışavurumculuk kavramları özdeş kullanılmıştır).
  • 14.  Tarihsel olarak daha erken dönemde sinema ile etkileşime girmiş olan Dışavurumculuk, özellikle Almanya‟da etkili olur. Kronolojik olarak adı geçen Alman yönetmenleri akı-mın üreticileridir:  Arthur Robinson, Paul Wegener, PaulLeni, Lupu Pick, Frederich Wilhelm Murnau, RobertWiene, D. Buchowetzki, Sven Gade, Hans Kobe, LeopoldJessner, E.A. Dupont, Fritz Wendhausen, Karl Grüne,Conrad Wiene, Fritz Lang . Özellikle Robert Wiene filmiolan „Das Cabinett des Dr Caligari/Dr. Caligari‟ninKaravanı‟
  • 15. biçimsel ve anlatımsal yönleri; dekoruışığı, oyunculuğu kullanımıyla bir mihenk haline gelerek„Caligarizm‟ tanımının sinema literatürüne girmesine neden olur. Benzer biçimde F.W. Murnau‟nun „Nosferatu‟su(1922) ya da Fritz Lang‟in „Metroplois‟i (1926) yapılarıyla sinemada Dışavurumcu geleneği örnekleyen filmlerdir
  • 16. “eski film” ve “yeni film” ayrımlarını haklı çıkaran en büyük etken (sinemanın evrimleşmesinde en fazla önem arz eden konu zaten) montajın ve hikaye kurgusunun mükemmelleştirilmesidir. Bu ayırım da en net biçimde minimalist sinemada gözlenebilir.
  • 17. Avant-garde sinemanın ilham kaynağı olarak olarak görülen başlıca akımlar kuşkusuz Dadaizm ve Gerçeküstücülük(Sürrealizm) olmuştur. Sanat tarihinde daha erken birtarihlemede yerini alan Kübizm‟in ve Gerçeküstücülük ilekesişen Dışavurumculuk‟un da (Ekspresyonizm) adlarını anmak gerekir. Sürrealizm ve Ekspresyonizm, farklı yön- temlerle de olsa „gerçekliği dönüştürmek‟ noktasında kesişirler (Amerikan resim sanatında da soyut-gerçek üstücülükle soyut dışavurumculuk kavramları özdeş kullanılmıştır).Tarihsel olarak daha erken dönemde sinema ile etkileşime girmiş olan Dışavurumculuk, özellikle Almanya‟da etkili olur.
  • 19. Ozu, kuşkusuz sinemada minimalist „geleneğin‟ en eski ve istikrarlı mimarlarındandır. Japonusta, yaşadığı topraklara sinmiş olan Zen kültürünün izlerini filmlerine sükûnet, dinginlik ve sadelik olarak yansıtır. Ülkesinin zamane gençliği tarafından gelenekçi ve sıkıcı olmakla suçlanan Ozu, bu çok rastlanır serzenişlere kulak asmayarak sinemasal çizgisi ile minimalist sinemanın tanımlanmasına temel oluşturur. Sinema adamı Paul Schrader‟in tanımına göre, Yasujiro Ozu‟nun filmleri, doğunun transendental (deneyüstü) tarzını örnekler. Onun filmlerinde bu tarz doğal, yerel ve ticari anlamda başarılıdır.
  • 20. Transendental deneyim, Japon (ve Doğu) kültürünün esaslarındandır. Japon kültür geleneği Ozu‟ya bazı lüksler sağlamış olsa da, onun işi göründüğü kadar kolay değildi. Sinema, çağdaş Japonya‟da batılılaşma etkilerinin önde gelenlerindendi.  Ozu, geleneksel değerler için çabalayıp güncel eğilimlere ters düşmesi nedeniyle bugün hâlâ Japon gençliğinin çoğu tarafından gerici olarak tanımlanmakta. Schrader‟in belirlemesine göre, Ozu‟nun karşılaştığı muhalefet, Fransa‟da Bresson‟un karşılaştığının yanında daha ufak kalıyordu.(Bresson, estetik örnek arayışıyla Skolastik‟e dönmek zorunda kalmış ve bu yolda ilerlerken kitlesel popülerlik ve ticari başarıdan umudunu kesmişti).
  • 21. Ozu filmlerinde kamera, çok ender örnekler dışında hiç kıpırdamaz. Daha geç filmlerinde hiç çevrinme (pan), kay-dırma arabası (şaryo), optik kaydırma (zoom) gibi yöntemlere rastlanmaz. Daima insan görüşüne en yakın olan 50 mm objektif kullanır. Ozu‟nun kullandığı tek filmsel noktalama işareti kesmedir, fakat bu etki için yapılan hızlı kesme ya dametaforik anlam amaçlı yan yana kesme değil; olayların ritmik dizgesini belirten düzenli kesmelerdir. Ozu‟nun film iskeletini durağan bir çerçeve oluştururken bir köşede ağır bir devinim (tekne, tren, ağır hareket eden, konuşan insanlar)yer alır. Bu durum, “Ochazuke No Aji” (Yeşil Çaylı PirincinTadı- 1952)‟de açıkça görülür. Ozu‟nun kamerası her zaman Japon yer minderi olan „tatami‟ de geleneksel biçimde oturan insanın seviyesindedir.
  • 22. Kamera, yerin yaklaşık üç feet (ayak) üzerindedir. Ozu bu açıyı şöyle tanımlar: “ Bu geleneksel manzara huzurun görünümüdür. Çok sınırlı bir görüş alanına izin verir. Bu duruş, izlemenin, dinlemenin pozisyonudur; çay törenine katılmanın biçimidir. Bu estetik duruştur, pasif duruştur.”  Zen sanatı ve kültürü Ozu‟nun filmlerinde kesinlikli bir metafordur. Ozu‟nun teknikleri arasında öncelikli olan başka örnekler de bulunabilir; Hareketin tekrarlanması Japon sessiz komedisine ait bir gülüt (gag) iken Ozu‟nun tekniğinde de görülür. Durağan kamera çekimleri, bir kez kullanmış olduğu durağan yarım-yüz planı ve elbette onun kişiliği de sinemaya yaklaşımını gösterenlerdendi. Schrader‟in çıkarımına göre, bir bütün olarak ele alındığında Ozu‟nun teknik-5 75 leri geleneksel Zen yöntemlerine çok yakındır.
  • 23. Kişiliği ,eserleri bütünüyle bakılınca Zen sanatından ayırt edilemez bir noktada dururlar. Ozu, Zen sanatının erdemlerini sinemaya işlemiştir. Bu süreç içinde ürettiği öğeler yalnızJapon kültürüyle sınırlı olmayıp Fransa, Danimarka, İtalya ve ABD kültürlerinden transendent film çalışmaları yapan sanatçılarca da kullanılır. Ozu filmlerinde seçtiği bir grup aktör ve aktrisle çalışır. Onlar Ozu‟nun filmsel ailesini oluştururlar. Bu oyuncular her filmde bir karakterin az farklı varyasyonlarını canlandırırlar. Çoğu kez senaryodaki isimleri de aynı olur. Defalarca benzer duygulanımlara sahip rolleri oynamaktan ileri gelen bir alışkanlıkla ev içinde yaşanan çatışmaları canlandırırlar.
  • 24. Ozu oyuncularını, „star‟ özellikleri ya da „oyunculuk hünerlerine değil; esas (kişilik) özelliklerine dayanarak seçer. Ozu, bu durumu şu sözleriyle belirler:  „Oyunculukta önemli olan bir aktörün ustalığa sahip olup olmaması değil, onun ne olduğudur.‟  Bu bilgilerin ve filmlerinin ışığında, Yasujiro Ozu‟nun minimalist filmler üretmesinin başlıca etmenini Zen kültürü olarak belirleyebiliriz. Filmlerinde tercih ettiği durağan kamera hareketleri, uzun planlar ve sade dekor anlayışı gibi birimler, oyuncuların profesyonellikleriyle ilgilenmemesi, minimalist sinemanın başlıca argümanlarındandır. Minimalist yaklaşımından dolayı çağdaş Japonya‟da batının hızına öykünen gençlik tarafından gerici olarak adlandırılması da ilginç ama bol görsel ve işitsel efektli „gürültülü‟ sinemanın dayatıldığı çağda nedenleri anlaşılabilir bir durumdur.
  • 25. FILMOGRAFI:  1927:Zange no Yaiba  1929:Wakaki Hi (kısa metraj)- Daigaku wa Deta Kerodo… (kısametraj)- Tokkan Kozo  1930:Hogaraka ni Ayume - Rakudai wa shita kerodo... - Sono yono tsuma (orta metraj)  1931:Shukujo to Hige - Tokyo no Gassho  1932:Umarete wa Mita Keredo... - Seishun no Yume Ima Izuko  1933:Tokyo no Onna (orta metraj)-Hijosen no Onna -Dekigokoro
  • 26.  1934:Haha o kowazuya (tamamlanmamış)- Ukigusa Monogatari  1935:Tokyo no Yado - Kagamijishi (belgesel)  1936:Hitori Musuko  1937:Shukujo wa Nani o Wasuretaka (orta)  1941:Toda-ke no Kyodai  1942:Chichi Ariki
  • 27.  1947:Nagaya Shinshi Roku (orta)  1948:Kaze no Naka no Mendori  1949:Banshun  1950:Munekata Shimai  1951:Bakushu  1952:Ochazuke no Aji  1953:Tokyo Monogatari
  • 28.  1956:Soshun  1957:Tokyo Boshoku  1958:Higan-Bana  1959:Ohayo - Ukigusa  1960:Akibiyori  1961:Kohayagawa-ke no Aki  1962:Samma no Aji
  • 29. Hazırlayan : Oya Orhan  Radyo Televizyon Programcılığı  110122002  2. Sınıf 2. Öğretim