Turk aydinlari katilleri bugun simdi bu ulkeyi yonetiyorlar!
yasasin vatan yasasin TURK milleti.
TURK MILLETI BIRLIK OLMALI, DIN TACIRLERI MISYONER DEVSIRME OLANLAR BIR BIR AYIKLANMALI!
Kostebek-YUCE MILLETIMIZE MUSALLAT OLAN DIN TACIRLERI
1. SEN B Z D NLED N!.. B ZDE SEN D NL YORUZ...
EMANET N NAMUSUMUZDUR ATAM!..
KöSTEB”EK”
“D N TÜCCARLARININ ŞAH DAMARINA DARBE”
“Bırak ihanet tam alnımdan vursun beni
sterse karanlık zindanlarında boğsun
Eğer ölümümle yaşayacaksa Türk Milleti
Bu canı koruyan nefse yazıklar olsun!..”
Kaynak: ATAT M / www.hablemitoglu2002.cjb.net
2. ÖNSÖZ
Bu ülkeyi, hatta ve hatta koskoca Türk dünyasını ve üç kıtaya yayılan izlerinde
etkisini kullanarak Türkler üzerinden slam dünyasının iplerini dış güçlere teslim
etmeye kararlı işbirlikçiler hedeflerinden vazgeçmedi, tüm hızıyla güçleniyor...
Ya biz?..
...
Gün öyle bir gündür ki...
Gidenin arkasından ağıt yakmaya vakit yoktur!..
Gün bayrağı alıp gidenin ardından gitme günüdür...
Tıpkı Kurtuluş Savaşında düşman ordularının beynine kazıdığımız gibi...
“Türkleri öldürebilirsiniz fakat asla yenemezsiniz!..”
...
BAKIN ATATÜRK NE D YOR...
“Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet
içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit
edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! şte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal
ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!..”
NE MUTLU TÜRKÜM D YENE!..
3. Ana Başlıklar
AMACI DOĞRU TANI
D N YÖNDEN S NS G R Ş MLER
ATATÜRK’E YÖNEL K FT RALAR
TSK’ya YÖNEL K G R Ş MLER
ÇEŞ TL OPERASYON ÖRNEKLER
EN S NS OPERASYON ÖRNEKLER
TESEV
SONUÇ
RT CA NED R?
RT CA = ESK TCK 163. MADDE
ÇÖZÜM ÖNER LER
4. AMACI DOĞRU TANI?..
Türkiye Cumhuriyeti için bu kadar önemli bir konuda kısa tanılar yapıp, açıklamadan
kestirip atanlar, farkında olarak veya farkında olmadan din tacirlerinin ekmeğine
yağ sürmekte ve tacirlerin hedef kitlesi olan insanları asla aydınlatamamaktadırlar.
Ayrıca bu tanılar sırasında; masum inançlı insanlar yani inancıyla arasına üçüncü bir
kişi sokmayanlar zedelenmemeli, tanı çok dikkatli yapılmalıdır.
Bu tür yapılanmaların en çok dine ve sade inançlı insanlara zarar verdiği anlatılmalı;
toplumun çıkarcı bu tip kesimlere karşı topyekün desteği alınmalıdır.
Genel bir tanı yapmak gerekirse, istedikleri;
“Dış güçler yönetiminde bir şeriat devleti kurmak” veya “dış güçler yönetiminde bir
sivil toplum organizasyonu” gerçekleştirmektir.
Şuan ki aşama da, malesef dış güçler yönetiminde bir sivil toplum organizasyonu
amacı büyük ölçüde tamamlanmış olup artık sadece kendini sağlama almak için milli
ve dini duyguların üzerine oynayarak güçlenmeye devam etmektedir.
AMACIN YÖNET C LER N ve P YONLARINI DOĞRU TEŞH S...
Amacın içerisindekileri 2 grupta inceleyebiliriz. Yöneticiler ve piyonlar...
Bu tip yapılanmalardaki piyonlar yapılanmaların olmazsa olmazıdır. O halde piyon
haline gelen milli bilinçten yoksun kitlenin bu duruma gelmesindeki etkenler ortaya
çıkarılmalıdır. Ayrıca zayıf noktalarından vurularak milli bilinçten yoksun hale
getirilen insanların yanı sıra, bu insanları yönlendirenlerin amaçlarını net kanıtlarla
deşifre etmelidir. “Örümcek Ağı Teoremi” adı verilebilecek seanslarla beyni yıkanan
insanların ve hatta farkında olmadan sistemin içinde beyin yıkama ustası olan
insanların bu yasadışı sistemlerden kopması da bir takım psikolojik sorunları
beraberinde getirmektedir.
PEK NED R AMAÇ?..
Kutsal din duygularını araç olarak kullanan bu kesimlerin amacı;
iktidarı, parayı, adliyeyi, mülkiyeyi, emniyeti, siyaseti, askeriyeyi kısacası her türlü
gücü ele geçirmek ve çıkarları doğrultusunda yönetmektir. Burada sorulması
gereken en önemli soru şudur...
“Bu ülkede adliye , emniyet, askeriye vs. düşman elinde midir ki, bu güçler buraları
ele geçirmek iddiasındadır?”
- Elbette ki hayır! Hepsinin mensubu bu aziz vatanın evlatlarıdır.
Öyleyse bu inkar edilemeyecek girişimin arkasında yatan nedir?
Heralde sadece aksiyon olsun diye bu tür girişimlere girilmemektedir.
Öyleyse bu girişimlerin masum olduğunu söylemek imkansızdır.
5. D N YÖNDEN S NS G R Ş MLER
Utanmadan çıkarları doğrultusunda araç ve organizasyonu sağlamak için tutkal
olarak kullandıkları kutsal din duyguları da; bu kesimlere tokat niteliğinde sözlerle
yanıt ve ders vermektedir.
Örnekler;
Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur, bana isyan eden, Allah’a isyan etmiş olur,
Amire itaat eden, bana itaat etmiştir, Amire isyan eden, bana isyan etmiştir”
(Hz. Muhammed)
Ey Ashâb`ım! Vâlilerinizin, kumandanlarınızın emirlerini dinleyiniz ve onlara itâ`at
ediniz; üzerinize ta`yîn olunan vâli, başı siyah kuru üzüm gibi saçlı Habeşî bir köle
olsa bile... (Hz. Muhammed)
Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve
despotluğa çeker. (Hz. Ali)
...
şte buradaki örneklerden de çok net anlaşılacağı gibi; toplumsal düzen ve huzur
için dini hükümlerde “dine isyan” hariç amire itaati emretmiştir. Hatta amire
itaatsizliğin ne derece büyük bir hata olduğu çok açık ve net belirtilmiştir.
Peki... Ülkemizde ele geçirilmeye çalışılan hangi kurumda insanlara inançlarını
değiştirmeleri, dine isyan emredilmiştir?..
- Hiçbirisi!
O halde bu itaatsizlik girişimlerini dine dayandıranların aslında masum ayağına
yatan çıkar esasına dayalı, dini araç ve kendi çıkarları için tutkal olarak kullanmaya
çalışan “inanç hortumcuları” oldukları görülmektedir.
Ayrıca herkes bilmektedir ki; cumhuriyet rejimi ve laiklik tüm inançlar için en uygun
sistemdir. Dinde zorlama olmadığı çok açık ve net belirtilmesine rağmen, hala rejim
düşmanlığı ilan edenleri anlamak imkansızdır. Rejimine sahip çıkmayan hiç kimse bu
ülkeyi sevdiğini iddia edemez, çünkü burası Türkiye değil Türkiye Cumhuriyeti’dir!
Bu ülkede “inanç hortumcularına” en büyük darbeyi vurması gereken güç; hiç
şüphesiz rejimiyle, kurumlarıyla barışık ve sinsi planlardan uzak Türk
vatandaşlarıdır. Çünkü; inanç hortumcularından en büyük zararı bu kesim
görmektedir.
O yüzdendir ki; din üzerinden çıkar amaçlı vaatler verip yapmayanlara, devlet sanki
düşman elindeymişcesine ele geçirmeye çalışanlara suskun kalanlar, anayasasıyla
dini özgürlükleri güvence altına alan rejime değil ; dini oyuncak eden, ”taktığı
türban bir asgari ücret alan işçinin bir yıllık maaşına tekabül edenlere” hesap
sormalıdır!..
6. ATATÜRK’e YÖNEL K FT RALAR
Mustafa Kemal ATATÜRK’e dil uzatan kesimlerin hep dini kullanmaya çalışan inanç
hortumcularından çıkması tesadüf değildir.
Çünkü Atatürk inançlı insanların asla düşmanı değildir; ancak Atatürk ve
Atatürkçüler dini çıkar amaçlı kullananların baş düşmanlarıdır.
Atatürk;
- Laiklik ilkesiyle din ile siyaseti birbirinden ayırdı. Böylece dini, bir siyaset ve
çıkar sağlama aracı olmaktan kurtardı. Bugün dini siyasete araç yaparak,
kendi gibi düşünmeyenleri dinsiz sayanları gördükçe, Atatürk’ün ne denli
doğru yaptığını daha iyi anlayabiliyoruz.
- Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çeviri ve açıklamasını yaptırdı.
Hazırlanan yapıtın Diyanet şleri Başkanlığı’nca basılmasını isteyerek topluma
ücretsiz olarak dağıtılmasını sağladı.
- Atatürk’ten önceki, egemen anlayışa göre, kişi sadece ahiret için çalışmalıydı,
bu dünya tümüyle önemsizdi. Üstelik, bu dünya için çalışmak büyük günah,
Tanrı’dan uzaklaşma sayılırdı. Bu yanlış anlama yüzünden de, Müslümanlar
geri kalmış; yoksul düşmüştü. şte, Atatürk ile O’nun uyguladığı devrimler bu
yanlış beyin yapısını değiştirdi. Bu dünya için de çalışmak, kalkınmak, anlayışı
yerleşti. Sonuçta, belli bir kalkınma düzeyine ulaştık. Bu anlayış değişikliği
olmasaydı biz bugün şimdikinden çok daha kötü durumda olacaktık.
- Atatürk, yine ulusumuz dinini anlayıp öğrensin diye hadisleri Türkçe’ye
çevirtti. Peygamberinmiş gibi gösterilen ama Kur’an-ı Kerim’le çelişen
uydurma sözler ayıklandı. Bu çalışmaların sonucu ortaya çıkan yapıtlar yine
Diyanet şleri Başkanlığı’nca basılarak, Atatürk’ün isteği üzerine, topluma
ücretsiz olarak dağıtıldı. O güne dek böyle bir hadis çevirisi yapılmamıştı.
- Bugün camilerde, cuma günleri okunan hutbeler, Atatürk’ten önce Arapça‘ydı.
Türkçe konuşan ve Arapça bilmeyen Türk ulusuna Arapça hutbe okunup öğüt
veriliyordu. Hiç kimse de hiçbir şey anlamıyordu. şte, Atatürk bu saçmalığa da
bir son vererek hutbelerin öğüt kısmının Türkçe olmasını sağladı. Bugün
ulusumuz camilerde Türkçe hutbe dinleyerek, dinini öğrenip öğüt almaktadır.
- Türk ulusunun dinsel gereksinimlerini sağlıklı biçimde karşılayabilmesi
amacıyla ilahiyat fakültelerini açan Atatürk’tür. Atatürk döneminde öğrenci
alım sayısının ülkenin nitelikli din adamı gereksinimini karşılayacak sayıda
tutulduğunu görüyoruz.
7. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
“Din vardır ve lazımdır. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına
imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.”
(M.Kemal Atatürk 1930)
...
Burada en önemli husus şudur; din insanın inandığı ile kendisi arasındaki bağlılıktır.
Öyleyse bu bağlılığın arasına girmeye çalışanları irdelemekte yarar vardır. Bu
irdelemeyi gene Türk milletinin aziz evladı Mustafa Kemal ATATÜRK’ten alalım...
“Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine
bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.
Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden,
harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.” (1923)
şte Mustafa Kemal Atatürk’ün bahsettiği bu kimselerin; “bize hizmet etmiyorsan
patates dinindensin vs... “ diye uzayıp giden ağır ithamları, kendilerine has bir takım
şeylerle dini tekellerine almaya ve aynı dine mensuplar arasında dini bölücülük
yapıp, bu tip sistemlerin başına da “kutsallık” yüklemeye çalışanların olduğu
görülmektedir. Buna da gene Atatürk yıllar önce değinmiştir.
“Her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel
bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez”
(M. Kemal Atatürk)
şgaldeki hali sakın unutma..
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz!
Sen anandan gene çıkardın amma..
Baban kimdi bilemezdin Şerefsiz!..
8. TÜRK S LAHLI KUVVETLER NE YÖNEL K G R Ş MLER...
Anayasa'nın başlangıç bölümünde,
- Yüce Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü belirleyen Anayasamızın, Atatürk ilke
ve devrimleri doğrultusunda anlaşılması, sözünün ve ruhunun bu yönde yorumlanıp
uygulanması gerektiği,
- Hiçbir etkinliğin, Atatürk ilke ve devrimleri karşısında koruma göremeyeceği,
belirtilmiştir. Böylece, Atatürk ilkelerinden en önemlisi olan laiklik, Anayasa'ya yön
veren, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan ilkeler arasındaki yerini
almıştır.
Bunun içindir ki, yine başlangıç bölümünde, "laiklik ilkesi gereği kutsal din
duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı" belirtilirken
açık ve kesin biçimde laikliğin tanımı da yapılmıştır.
Bu tanıma göre laiklik, dinin toplumsal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici
olmasını önleyen temel ilkedir. Bu işlevine uygun olarak Anayasa'nın 24.
maddesinde de,
- Devlet'in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din
kurallarına dayandırılamayacağı,
- Dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin, siyasal ve kişisel
çıkar ya da nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılamayacağı,
açıkça belirtilmiştir.
Anayasa'nın 174. maddesinde, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne
çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini koruma amacını güden devrim
yasaları tek tek sayılarak güvenceye alınmıştır.
Bunların yanında, Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin laik
Cumhuriyet'in gereklerine uygun olarak sınırlanabileceği; 14. maddesinde de, bu
hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler
biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Yüksek Mahkeme'nin kararlarıyla belirginleşen yargısına göre, laiklik ilkesi
nedeniyle,
- Din kuralları, Devlet işlerini düzenleyemez.
- Din, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki kutsal yerinde,
sınırsız bir özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alınmıştır.
- Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin
verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını
korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve
sömürülmesi yasaklanabilir.
9. Dinin inanç alanından çıkarılıp ideolojiye dönüştürülmesi onu siyasallaştırır ki,
bundan en büyük zararı görecek olan dindir. Çünkü din siyasallaşmakla kutsallığını
yitirecektir.
Anayasa Mahkemesi'ne göre, Atatürk devrimlerinin hareket noktasında laiklik ilkesi
yatmakta ve devrimlerin temel taşını bu ilke oluşturmaktadır. Laiklikten verilecek en
küçük ödün, Atatürk devrimlerini yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu
doğurabilecektir.
Cumhuriyetin, devrimlerin ve kutsal din duygularının sömürülmesinin önlenmesi için
tek yol Atatürkçü düşünce sistemidir.
Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak, iç siyasetle ilgili olmayıp yasalarla
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verilen bir görevdir ve askerin yasalarla verilmiş görevleri
yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur.
Bu kesimler projelerin önündeki en önemli engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni
görmektedir. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasete müdahale ettiğini ifade
ederek, silahlı kuvvetlerin özellikle milli güvenlik açısından anayasal düzenin 3
temel niteliği olan; ulus devlet, üniter devlet ve laik devlete yapılan saldırılara
kayıtsız kalmasını istemektedirler. Bu kesimler büyük bir yanılgı içerisindedirler.
TSK’yı başka ülkelerin ordularıyla karşılaştırarak farklı sonuçlar üretmeye çalışanlar
Türk toplumunun tarihini de, gerçeklerini de bilmeyenler yada kendilerine
yabancılaşmış olanlardır.
**
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızma ve yıpratma girişimlerine bu kesimlerin sinsi
operasyonlarından bahsederek geniş bir şekilde değineceğiz.
10. D N SÖMÜRÜCÜLER N N ÇEŞ TL OPERASYON ÖRNEKLER
1- Türk Silahlı Kuvvetleri için özel bir “infiltration” (sızma) stratejisi
izlemektedirler.
2- Ele geçirdikleri mevkilerde; devletin gücünü, devletin yılmaz savunucularına
karşı kullanma girişimleri izlenmektedir.
3- Özellikle üniversitelerde olmak üzere; çeşitli eğitim kurumlarındaki öğrenciler
veya öğreticiler üzerinde kadrolaşan irticai ekipler Atatürkçü gençlere karşı
psikolojik, fiziksel şiddet ve baskıyla ezme girişimine girmektedirler.
4- Çeşitli istihbarat kuruluşlarında örgütlenen bu gruplar; kendileri için tehlike
gördükleri kişiler üzerinde, elektronik ve diğer takibatlarla geniş bir abluka
oluşturmaktadır. Bu ablukalarda kendileri için uygun malzeme bulamayan bu
gruplar; gerektiği zaman aleyhte kullanmak üzere dezenformasyon (sahte
belge) hazırlığı yapmaktadırlar. Ayrıca iftira girişimleride cabasıdır.
5- Dış destekli yeşil sermaye ile; yazılı, görsel ve internet üzerinde güçlünen bu
gruplar hedef kişiye toplu olarak saldırmakta, karalama konusunda
tamamlayıcı olmaktadır.
6- “Second cover” yani sırf gizli ilişkilerin ve amacın örtülmesine yönelik olarak
geçmişte ve günümüzde dini kullanan gruplar; artık Türklük üzerinde de
milliyetçi tavırlar takınıp, dış destekli yeşil sermaye ile had safhada “dış
kontrollü” girişimlerde bulunarak Türklük üzerinden kendilerine kalkan
oluşturma çabası içindedirler.
7- Double-agent (ikili oynayan ajanlık) kapsamında; dış destek ve sömürülen
kesimlerin yardımlarıyla mali gücü sınırsız olan bu güçler; ülkemize yönelik
düşmanca faaliyetlerin (örnek; kaplancılar) rahat olarak yaşadığı Almanya’da
ve PKK’ya destek çıkan bir çok ülkede de cirit atmaktadırlar.
8- slamı terörle özdeşleştirmeye çalışan; her müslümana potansiyel terörist
gözüyle bakan Amerika’da çok rahat ve çok özgür faaliyet hakkı verilmiş
olması bu gruplar hakkında sadece iki seçenek sunmaktadır;
a) Söylediklerine göre, bu gruplar Türklüğü, Türkçeyi dünyayı yayma
mücadelesindeler öyleyse Amerika slamiyet ve Türklüğün dostudur.
b) Amerika bu grupların arkasındaki güçtür. Amerika bu grupların dostudur ve
bu gruplar dine ve din üzerinden Türklüğe ihanet içerisindedirler.
9- Üniversite öğrencileri başta olmak üzere, çeşitli genç insanları çocukca,
kulağa hoş gelen ve teşvik edici tabiriyle ima edilen deyimiyle “istihbaratçı
veya sivil istihbaratçı”; profesyonel deyimiyle ise yem olarak özellikle
Atatürkçü gençlere ve bireylere karşı kullanmaktadırlar.
11. Amatör ve eğitimsiz oldukları için kendilerini kolayca ele verme özelliği gösteren
bu bilinçsiz şahısların ise tehlikeye atıldığını söylemek çok yerinde olacaktır.
Oysa bu çaba terör örgütü sempatizanı gruplara uygunlansa; mutlaka bir açık
bulunacak ve yasal olarak cezalandırılması sağlanacaktır. Ancak devlete sızan ve
sızma çabası içerisinde olan bu gruplar; Atatürkçü gençler ve bireyler ile
kendilerine yönelik tehdit oluşturduğu için, terör örgütlerinden daha çok
uğraşmaktadırlar.
10- Liseli gençleri; ele geçirilerek arşivlenen telefonları aranarak ve okullardaki
gruplarını devreye sokarak elde etme girişimlerinde bulundukları görülmektedir.
Genelde gençler ev ortamına çekilmektedir.
11- Üniversiteleri yeni kazanan gençlere yönelik olarak; kampüslerin kilit
noktalarına yerleşen grupların;
a) Gençlere broşür vs. yordamıyla propaganda girişiminde bulundukları...
b) Özellikle orta yaş grubundan seçilmiş kadınların hedef öğrencilere “devlet
yurdu iyi değilmiş; ama xxx yurdu iyiymiş, çalışma ortamı varmış, 24 saat
sıcak su akıyormuş” vs. gibi söylemlerle veya “bizim çocuk bir kaç arkadaşıyla
eve çıkacak isterseniz sizde katılın” tipi söylemlerle 677 sayılı kanunla varlığı
tamamen yasaklanan bu grupların devrime karşı faaliyetinin tohumlarını
attıkları görülmüştür.
12- Özellikle askeri okul öğrencilerine yönelik olarak; kafe, lokanta vs. gibi
yerlerde bu gençleri; bayan vasıtasıyla ve dostluk-arkadaşlık vs. girişimleriyle ev
ortamına çekerek beyin yıkama seanslarına dahil etmeye çalışıldığı ve nadir
olarak görülse de evlilik yoluyla da bu kesimlerin TSK’ya yönelik sızma çabaları
olduğu görülmektedir.
13- M T teşkilatında ve Emniyet’te kadrolaşma çabaları görülmektedir. Bu çaba
Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü, 16 Nisan 1999 Tarihli Fetullah Gülen Raporu,
2. Bölüm, s. 36’da şöyle geçiyor;
“ Fetullah Gülen’in bu hususta bir hayli yol aldığını inkar etmek mümkün değildir.
Son zamanlarda ordu, polis ve M T teşkilatları arasına sızma faaliyetlerine ağırlık
verdiği bilinmektedir. Zira, ışık kışlalarında özenle yetiştirilen ışık süvarilerinin,
ağabeyleri tarafından yönlendirilerek, bu birimler için açılacak imtihanlara özenle
hazırlanarak sızma faaliyetleri içerisine girdikleri alınan bilgilerdendir.
Sızmalarda Emniyet Teşkilatı’nın en çok stihbarat, Bilgi şlem, Personel birimleri
hedef yapılmıştır.”
14- Çeşitli maskeleme yöntemleri olarak; evlere Atatürk resimlerinin asıldığı,
evde görünür yerlerde Atatürk’ün eserlerinin bulunduğu, çeşitli şifreli söylemlere
ve smslere girişildiği de görülmüştür.
15- Görsel olarak video, ses vs. verilerinin çok iyi kullanıldığı da bir diğer
gerçektir. Ayrıca düzen açısından sistemde bir alt-üst ilişkisi vardır. Evlerde bile
bir yönetici mutlaka bulunur.
12. 16- Bu tip sistemlerde, sistemin başına, çoğu her ne kadar aksini idda etse de
bir kutsallık, eleştirilmezlik yüklenmektedir. Bunda yazılı ve özellikle görsel
propagandanın etkisi büyüktür.
17- nternet üzerinde birbiriyle bağlantılı sayısız siteyle faaliyet
yürütmektedirler. şin ilginç yanı; google vs. gibi popüler arama motorlarından
Türklük veya özellikle slam adına bir arama yaptığınızda gezinirken kendinizi
sistemin internet propagandasının içerisinde bulabilirsiniz.
18- Sistemin basın organları güçlü kılmak için; örneğin; 4 kişinin kaldığı eve 4
adet gazete, dergi vs. alınmaktadır.
19- Çeşitli umumi yerlere; örneğin toplu taşıma araçları, kafe, lokanta, çay ocağı
vs. gibi yerlere sistemin yayını bırakılmakta veya bilinçli olarak unutulmaktadır(!)
20- nternet üzerinde; düşman olarak gördükleri kesimleri; din düşmanı olarak
göstermek için hedef siteler ele geçirilmekte ve misyoner sitelere
yönlendirilmektedir.
21- nternet üzerindeki takip ve baskı.
22- Adliye, mülkiye... diye giden kadrolaşma istemleri ve dolayısıyla, yargıdaki
kadrolaşma çabaları.
23- Özellikle toplumda sevilen ünlü kişilerden sisteme dahil edilenler vasıtasıyla,
gençleri çekme çabası.
24- Her kesimden destek alma stratejsi.
25- Kendi başlarına kısıtlı imkanlarla; internet üzerinden veya dernek, vakıf vs.
çabalarıyla faaliyete geçen genç bireyleri karalama girişimleri...
26- Modern yapılara bürünerek; sinsi planları kamufle etme çabaları.
27- Özellikle çalışkan öğrencileri sisteme dahil etme çabası ve çalışkan
öğrencileri ayrı bir kategoriye sokarak, üstüne düşme, yönlendirme çabaları.
28- TSK’yı karalayıcı ve yıpratıcı söylemler, dalgalandırarak eğitim seviyesi düşük
kesimlere şırınga edilmeye çalışılmaktadır.
....
....
....
13. EN S NS OPERASYON T PLER
A) KONTROLLÜ AÇIK VERME
Bu stratejiyi kısaca şöyle özetleyebiliriz; bu tür grupların yazılı, görsel ve sardıkları
internet ortamındaki haber sitelerinde; bilinçli olarak kendi aleyhlerinde bir haber
ortaya atarak kendilerine karşı olan kesimleri kaba tabiriyle yemlerler.
Ancak 2. aşamada kendi aleyhlerinde oluşturdukları haberin yalan çıktığı veya
kanıtlarıyla yalanlandığı şeklindeki haberlerle, yemledikleri kesimleri ters köşe
yapmaktadırlar.
Bu aşamanın 3. ve son aşamasını ayrı bir strateji olarak inceleyebiliriz...
O da... ETK - TEPK methodudur.
B) ETK - TEPK
Bu aşamada; bu tür grupların yazar kadrosu devreye girmektedir ve haberin
niteliğine göre liderlerinin veya cemaatlerinin karalanmaya çalışıldığı, hep üstlerine
gelindiklerini ama masumiyetlerinin ortaya çıktığı iddia ederek; bu dolambaçlı yollar
ile hedef kişilerin kafasını önemli ölçüde karıştırdıkları ve kendi taraflarına çekmeye
çalıştıkları, çekemeseler bile pasifize ettikleri görülmektedir.
C) TÜRK S LAHLI KUVVETLER N KARALAMAYA YÖNEL K G R Ş MLER
Bu kesimler; kendilerinin karşısında en önemli güç olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini
görmektedirler. Her Türk erkeğinin; asteğmen, çavuş, onbaşı, er olarak veya engelli
vatandaşlarımızın temsilen hayatında bir kez de olsa mutlaka mensubu olduğu; her
Türk kadınının evladını seve seve teslim ettiği Hun Türklerine kadar uzanan bu iki
bin yıllık kurumu karalamak şerefsizlik, haysiyetsizlik ve kansızlıktan başka bir şey
değildir.
Bugüne kadar görülmemiş, duyulmamış ve cesaret edilememiş şekilde
inceleyeceğimiz karalama faaliyetlerinin asılsız ve mesnetsiz olduğu apaçık
ortadadır.
Bu kesimin, ABD’ye hicret eden liderlerinin; TÜRK Silahlı Kuvvetlerde görev aldığı
sıradaki mutsuzluğu “Küçük Dünyam” adlı kitabında kimi bölümlerde şu şekilde
görülmektedir:
- “Daha önce de ifade ettiğim gibi, askerlik müddetince, askeriyeye ait yemeği
yemedim. Çünkü, ciddi askerlik yapıyor sayılmazdım. Onun için askeriyeye ait
yemeğin bana caiz olmayacağını düşündüm ve yemedim.”
- “Tam istenen şekilde askerlik yapmadığım için, oranın yemeği bana helal
olmaz, diye, düşünüyor ve diğer bazı mülahazalarla askeriyenin yemeğini
yemiyordum. Hatta giyeceğim elbiseyi dahi, bir asker talebeden satın
almıştım. Bunlara dikkat ediyordum.”
14. - “Bir de Ramazan, oruç tutuyorum. Yemek yeme fırsatı bulamıyordum. Cebime
bisküvi koyar, eder içtimada subay bana doğru bakmıyorsa ağzıma bir tane
atardım. Bu bazen sahur, bazan da benim için iftar olurdu. Namazlarımın çoğu
nöbete denk geliyordu. Namazımı yine terk etmiyordum.”
- “Dışarıya çıkmadığım için, ben kendimi bütünüyle ibadete verdim. Kış geceleri
uzun olduğundan erkenden mescide gidiyor ve gece geç vakitlere kadar
ibadetle meşgul oluyordum. Duygu ve düşünce dünyamın iyice durulduğunu
hissettim.Bir gün bizi yine topladılar. "Size bir müjdemiz var" dediler. Hepimiz
merakla bekliyoruz. "Mekanizmalarınızı iade edeceğiz," dediler. Tabii ki, pek
sevinenimiz olmadı. Her sabah onları temizleyeceğiz diye canımız çıkıyordu.
Yine böyle bir dönemin başlaması pek sevimli sayılmazdı.”
- “Askerlikte insanın onurunu çok kırıyorlar. Nasıl olsa, tekrar yaptırırlar, diye
kaçmadım, dişimi sıktım.”
- “Hayatımın en kabuslu günleri sona ermişti. ki sene ihtilaller ve ihtilal
teşebbüsleri ile yüzyüze yaşadığım ve "Korkulu bir rüya görüyorum, uyanınca
geçecek" diyerek kendimi ikna ettiğim ve bu ikna ile sabredebildiğim askerlik
artık bitmişti.”
Yukarıdaki sözlerde görüldüğü gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne; dün bu kesimler
düşmandı, bugun düşman, yarında hiç şüphesiz düşman olacaklardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne din düşmanı sıfatı yakıştırmaya çalışanların, tıpkı 28
Şubat sürecinde olduğu gibi dini oyuncak ederek, asıl dine zarar veren ve dini
özgürlükleri yaralayanlar olduğunu bu millet çok iyi bilmektedir, bilmelidir!
Öyleki; amire itaatsizlik bana itaatsizliktir diyen bir peygambere sahip islam
anlayışında; amire itaatsizlik, göreve ciddiyetsizlik ve disipline alışamayan
gevşekliklerinden dolayı TSK’yı hedef gösterenlerin; bugün dış sermayeyi
arkasına alarak Said-i Kürdi’nin öğrencilerinin Türklük üzerine oynayarak,
dünyayı saran Çılgın Türk modeline girmesi ve siyasal kesimlerin oy kaygısıyla bu
kesimlere senelerdir göz yumarak bu hale getirmesi bilinçli Türk yurttaşının
yüreğini kanatmaktadır.
Türklüğü silerek anayasamızın 66. maddesini zıt giderek bu ülkeye Türkiyelilik
kimliğine sokmaya çalışan kesimler acaba Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını da
Türkiye Silahlı Kuvvetleri olarak değiştirelim deme cesaretine sahipmidirler?
Asla! şte bu yüzden bu kesimler Türk Silahlı Kuvvetlerini ele geçirmeye,
yıpratmaya halkla arasına perde koymaya çalışmaktadırlar.
Değineceğimiz konular bugüne kadar kimsenin değinmeye cesaret edemediği
konulardır. Ancak değinilmelidir ki bu oyun bozulsun! Buna değinilmesini ise oy
kaygısına dalmış siyasal partiler veya dış destekli kimi çevrelerden beklemek ise
hayal olacaktır.
15. şte, özellikle eğitim seviyesi düşük insanlar üzerinde dalgalandırılan kahpe
iftiraların bazıları;
- Annesinin başı kapalı olanlar askeriye giremez
- Sınavda sağlık aşamasında namaz kılıyor mu diye diz kapaklarına
bakıyorlarmış
- Namaz kılanları hemen ordudan ihraç ediyorlarmış
Vs.. vs... diye liste uzayıp gidiyor. Burada yazılacak atılan daha bir çok iftira var
ancak ar damarı çatlamışların söylemekten, dalga dalga yaymaktan, cahil kesimleri
kandırmaktan utanmadıkları iftiraları; biz yazmaktan ar ediyor ve kısa kesiyoruz.
TSK’nın personel alımında ve atılmasında bu konudaki tutumu açıktır;
“Tutum ve davranışları ile yasadışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü, ideolojik görüşleri
benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere
karışmamış olması”
Ancak bu sürekli başka yönlere çekilmektedir. Örneğin; 21 Haziran 2006’da bu
yapılanmaya çok yakın bir haber sitesinde yayınlanan haberin başlığı;
“Astsubaya NAMAZ HRACI”...
Bir gazeteden alınarak yayınlanan habere atılan başlık bu! Halbuki halkı kışkırtıcı bu
başlığa rağmen haberin içeriğine bakılınca; umumi yerlerde üniformalı bir şekilde
değil, sivil kıyafetle ibadet edilmesi yolundaki emre rağmen Çukurca Merkez
Camii'nde üniformalı bir şekilde ibadet etmesi eylemi nedeniyle emre itaatsizlikte
ısrar suçunu işlediği iddiasıyla astsubay hakkında dava açıldığı görülüyor.
Askeri Yüksek dare Mahkemesi'ne (AY M) başvurarak ihracın iptali istemiyle dava
açan astsubaya; AY M, mevcut emirlere rağmen üniformalı olarak camiye giden,
Atatürk'e hakaret ettiği ve yasadışı irticai bir terör örgütünü övdüğü anlaşılan
astsubayın disiplinsizlik nedeniyle meslekten ihraç edilmesinde hukuka aykırı bir
yön bulunmadığına karar verdi.
Mahkemenin gerekçeli kararı
Askeri Yüksek dare Mahkemesi'nin (AY M) gerekçeli kararı özetle şöyle: ' darenin,
tutum ve davranışları ile yasadışı siyasi, yıkıcı, bölücü, irticai ve ideolojik görüşleri
benimseyen ya da bu gibi faaliyetlerde bulunduğu anlaşılan ajanın bünyesi dışına
çıkarması; üstlendiği milli savunma kamu hizmetinin en iyi şekilde yerine
getirilebilmesi bakımından gerekli ve zorunludur.
şte yukarıdaki açık ve net örnekten de anlaşılabileceği gibi; bu kesimlerin TSK’yı
fırsat buldukça halkın gönlünden koparmak istedikleri açık ve nettir. Bu kesimlerin
amacı; ordu içerisine siyasi, dini nifaklar sokarak ordu içerisinde karışıklık çıkararıp
TSK’yı yıpratmaktır.
16. Herşeye, tüm iftiralara ve saldırılara rağmen Türk milletinin en güvendiği kurum
olan TSK’nın kışlası Türk milletinin gönlüdür. Yedi düvelde bir araya gelse
mehmetçiği Türk milletinin gönlünden söküp alamayacaktır.
TSK’yı susturmak isteyenler, mehmetçiğe silah doğrultanları ovaya davet edenler,
kendileri dağa çıkarak bu özlemlerini giderebilirler! Çünkü bu ülkenin ovasında da,
dağında da bu ülkenin ekmeğini yiyip ihanet edene yer yoktur!
D) PASLAŞMA TAKT Ğ (SAHTE ATATÜRKÇÜLER)
Şimdi değineceğimiz hain taktik ise; Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik tehditleri yok
etmenin ana şartlarından birisinin de, sahte Atatürkçüleri deşifre etmekten geçtiğini
ortaya koyar niteliktedir.
Bu aşamada 2 oyuncu var. 1.cisi sahte Atatürkçü daha doğrusu Atatürkçülük
maskesi takmış Atatürk düşmanları, 2. cisi ise Atatürk düşmanı malum gruplar.
Şimdi internet üzerinde görülen bir oyundan örnek verelim;
Önce sözde Atatürkçü, sözde Kemalist sitelerde dine aşırı ağır ithamlarla hakaret
edilir. Ayrıca 1923’ten milattan öncelere yani ilk Türk hükümdarı Mete Han’ın babası
Teoman’a kadar uzanan tarihi geçmiş yok sayılır, ağır hakaretler edilir.
2. aşamada ise; pası alan Atatürk düşmanı çevreler. Atatürk’e ve Atatürkçülüğe ve
cumhuriyetin korucuyucusu kurumlara cevap niteliğinde ağır ithamlarda bulunur.
Bu aşamada en dikkat çekici olan ise; paslaşmalardaki profesyonelliktir. Bu tip
sitelerin arkasında hiç şüphesiz başka güçler vardır.
Örneğin; Genelkurmay Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT’a soysuzca iftiralar eden sitede;
Büyükanıt Paşa'ya yakınlığıyla bilinen Ercan Ç TL OĞLU'nun telefon konuşmaların
yayınlanması tesadüf müdür? Yoksa bu sitelerin arkasında profesyonel
istihbaratçılar mı vardır?
E) SALDIRI – YANILTICI HEDEF
Özellikle başedemedikleri cumhuriyet aydınlarına uyguladıkları bir methodtur.
Sevgi, barış, kardeşlik söylemleriyle devleti kuşatmaya çalışan bu çevrelerin; göz
korkutmayla engelleyemedikleri, karalama methoduyla yokedemedikleri kimselere
acımasızca saldırdıkları ve saldırıdan sonra okları kendi üzerinden başka taraflara
çektikleri görülmektedir.
Dr. Necip Hablemitoğlu Suikasti
17. Örneğin; Necip HABLEM TOĞLU suikastinin ardından bu kesimler bugün dahi;
cinayeti Alman Vakıflarının üzerine yıkmaya çalışmaktadırlar. Evet Hablemitoğlu;
Alman Vakıfları konusuna da değinmiştir ancak “örtbas edilen cinayeti” kimin
işlediğini çözmek için eleştirdiği bir kesime yönelen çevreler neden
HABLEM TOĞLU’nun en çok kendileriyle mücadele ettiğini unutmuşlardır(!)
Hablemioğlu’ndan bahsederken neden onun Türklük bilinci göz ardı edilmiştir.
ki kız evladının adı bile, iki Türk kalesi “Kanije” ve “Uyvar” olan; Gök Oğuz
(Gagauz) Türklerinin bugün bizimle aynı dili konuşmasında büyük çabalar
sarfettiğini bugün dünyaya Türkçe konuşturma iddiasındakiler neden
esgeçmektedirler?
Hablemitoğlu’nun Atatürkçü ve Türklük bilinciyle yoğrulmuş zihninin;
“Dilde Fikirde şte Birlik” şuuruyla Gaspıralı smail Bey’in yolundan gittiğini ve kendi
de bir Kırım Türk’ü olan Hablemitoğlu’nun dünyadaki Türk soykırımlarına üzerine
önemli çalışmalar yaptığı neden örtbas edilmeye çalışılmaktadır?
Bu sorular uzayıp gidebilir... Ancak bu kadarı anlamak isteyene kafidir...
F) BASIN
Basının bu konuda gerginlikten yaratmaktan başka bir şey yaptığı malesef
görülmemektedir. Sadece milli günlerde Atatürk’ün resmini ekranlara koymak ne
kadar içtendir? Neden Atatürkçü bilinci artırıcı yayınlar yapılmamaktadır? Neden
dinin insanın özeli olduğu; inançla araya 3. kişi veya grupların sokulmaması
gerektiği anlatılmamaktadır?
En basit örnek olarak; Kara Kuvvetleri Komutanı lker Başbuğ’un çok önemli
konuşmasının gündeme neden getirilmediğinin bir açıklaması var mıdır? lker
Başbuğ; konuşmasında isim vermeden bu kesimleri öyle güzel anlatmıştır ki; isim
vermesine zaten gerek kalmamıştır.
ŞTE LKER BAŞBUĞ’UN BASINDA GEREKEN LG Y GÖRMEYEN
KONUŞMASINDAN B R KES T;
“Yıllardan itibaren bazı marjinal grupların, dinsel eğilimleri kullanarak sermaye
biriktirip yatırımlara yönelmesini, dernek ve vakıflar kurarak eğitim ve öğretim
alanında ve nihayette siyasal alanda etkin olmaya çalıştıklarını sıkça görmekteyiz.
Diğer taraftan küreselleşmesi olgusunun devletlerin geniş kitleleri koruyan sosyal
devlet vasfının giderek zayıflamasına neden olduğuda bir gerçektir.
Bunun sonucunda toplumların cemaatleşmeye itildiği de bir diğer gerçektir.
Giderek güçlenen bu cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo-politik yaşamı
biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya
koymaya çalışmaktadırlar.
Bu cemaatler ile 677 sayılı kanunla varlığı yasaklanan tarikatlar devrime karşı
hareketlerin odağı haline dönüşmektedirler.
18. Burada bizim üzerinde durmaya çalıştığımız husus anayasamızın başlangıcında ve
24. maddesinde açıkca belirtildiği gibi; kutsal din duygularının; devlet işlerine,
politikaya, siyasal ve kişisel çıkar yada nüfus sağlama amacıyla kötüye
kullanılmamasıdır.
Ülkemizde ulusal kimliğin yozlaştırılmaya çalışıldığı da diğer bir gerçektir.
Diğer tarafta toplumumuzun bir bölümünde, ulusal kültürün din eksenli bir yapıya
oturtulmaya çalışıldığını da görmekteyiz.
Değerli Harbiyeliler;
Bütün bu önemli gelişmelerin ulus devlet yapımıza zarar verdiğini düşünmekteyiz.
Anayasal düzenimizin temelini oluşturan laikliğin korunması, dinin siyasal ve
ekonomik amaçlarla kullanılmasının önlenmesi, ulusal eğitim ve öğretimin bu tür
hareketlerin etkisinden kurtarılması, toplumumuzun bu tip hareketlere karsı
bilinçlendirilmesi ve nihayet ulusal kültürümüzü bütün zararlı etkilerden korumak
amacıyla topyekun bir mücadele verilmesi gerekmektedir. Mücadele öncelikle;
kültür, eğitim ve öğretim alanında verilmedir.
Değerli Harbiyeliler;
Cumhuriyetin ve devrimlerinin korunmasının tek yolu vardır. Bu yol ise Atatürkçü
düşünce sistemidir.
Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak, iç siyasetle ilgili olmayıp yasalarla
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verilen bir görevdir ve askerin yasalarla verilmiş görevleri
yapma veya yapmama gibi bir seçeneği ve lüksü yoktur.
Türkiye üzerinde iç ve dış kaynaklı radikal değişim projelerinin bulunduğunu
görmekteyiz.
Bu kesimler projelerin önündeki en önemli engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni
görmektedir. Bunlar TSK’nın siyasete müdahale ettiğini ifade ederek, silahlı
kuvvetlerin özellikle milli güvenlik açısından anayasal düzenin 3 temel niteliği olan;
ulus devlet, üniter devlet ve laik devlete yapılan saldırılara kayıtsız kalmasını
istemektedirler. Bu kesimler büyük bir yanılgı içerisindedirler. Türk Silahlı
Kuvvetleri’ni başka ülkelerin ordularıyla karşılaştırarak farklı sonuçlar üretmeye
çalışanlar Türk toplumunun tarihini de, gerçeklerini de bilmeyenler yada kendilerine
yabancılaşmış olanlardır.
Kara Kuvvetleri Komutanı lker BAŞBUĞ
***
Bu konuşmada isim verilmeden anlatılmaya çalışan kesimin kim olduğu çok açık ve
net ortadadır.
G) KALKANLAMA(SAĞLAMA ALMA) YÖNTEM
Bu yöntem; bu tip sistemlerin olmazsa olmazıdır. Kalkanlamayı kısaca tanımlayacak
olursak; bu tip sistemler “kendilerinin iç yüzünü ortaya serecek kişi veya grupları”
karalamak, hamle olmadan pasifize etmek ve güçlerini sağlama almak için
uyguladıkları bir yöntemdir.
19. Karalamak için hazırda malzeme bulundurma ve sağlama alma olarak iki şekilde
karşımıza çıktığı için 2 örnekle bu yöntemi inceleyelim.
G/1) Örneğin; internet üzerinden kendilerine düşman veya tehlike olarak gördükleri
kesimlere haksız bir biçimde saldıran bu yapılar, aynı zaman yaptıkları sitelerde
“toplumda hainliği genel kabul görmüş kişileri” de sitelerinde eleştirmektedirler.
Bunun amacı şudur; kendi faaliyetlerini eleştirenleri “genel kabul görmüş bu hain
kişiden taraf olarak” suçlayacaklardır.
G/2) Sağlama alma methoduna örnek verecek olursak; son zamanlarda Türklük ve
Türk milliyetçiliği vs. üzerinden bu grupların kendilerini sağlama almaya çalıştıkları
görülmektedir.
Ancak; Türk devletinin kurumlarını sanki düşman elindeymişcesine, sinsice ele
geçirme amacı; hangi Türklüğe hangi müslümanlığa sığmaktadır! Bu çelişkiyi gözden
kaçırmaya çalışanları tarih affetmeyecektir.
**
TESEV
Bu yapılanmaların karşısında tek bir kurum kalmıştır ki; söz edilemeden geçilemez...
Türk Silahlı Kuvvetleri... şte bu yüzden TSK dört koldan yıpratılmaya
çalışılmaktadır. Örneğin; bu gruplara ait basın organlarında en sık pompalanan
konu; TESEV Raporu’dur.
Tesev’in arkasında iddialara göre kim vardır?
TESEV Başkanı Can Paker, ünlü spekülatör Soros'un TESEV'e bu sene 400 bin dolar
verdiğini kendi ağzıyla söylemişti! (24.09.2006 – Tercüman)
Soros kimdir?
Ünlü para spekülatörü Soros ve Sorosun koltuğu altındakiler hedef ülkeyi
karıştırmada önemli rol alan bir güçtür.
**
Tesev araştırmasında; son dönemde sık sık gündeme getirilen laikliğin tehdit altında
olduğu görüşünün aksine bir durum ortaya koydu. Araştırma sorularına cevap
verenlerin yüzde 73,1'i laikliğin tehdit altında olmadığını belirtirken yüzde 22,1'i de
'Laiklik tehdit altındadır' görüşünü savundu.
'Türkiye'de şeriata dayalı bir din devleti kurulmasını ister misiniz?' sorusuna ankete
katılanların yüzde 76'sı 'hayır' cevabını verdi. 1999 yılında bu soruya aynı cevabı
verenlerin oranı ise yüzde 68 olarak belirlenmişti.
20. Konuyu dağıtmadan Tesev’in Araştırma Sonuçlarına Göz Atalım
Laikliğin korunması için ordu gerekli değil.
Laiklik tehdit altında değil.
Dindar çevreler laik çevrelere baskı yapmıyor.
Ekonomik, sosyal, kültürel farklılıkları olanlar birbirine yaklaşıyor.
AK Parti iktidarında iyiye doğru değişim oldu
Asker terörle mücadeleden çekilmeli
...
**
Soros'tan destek
7 Temmuz'da TESEV'in G.Doğu'daki halkın 'Zorunlu Göçe' tabi olduğunun
açıklanmasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenada sıkıştırılmasının
sağlanması ile birlikte başka planlar göze çarpmaktadır. 'Zorunlu Göç- gerçekle
yüzleşme' söylemi hatırlarsınız bir de ' Sözde Soykırım' sıkıştırmasında
kullanılmaktadır.. AB Türkiye'ye sürekli 'geçmişinizle yüzleşin' diyerek 'Sözde
Soykırımı' kabul etmemizi istiyor. Soros'un TESEV ile bağlantısını yine kendi
sitelerinde şöyle ilan ediyorlar: 'TESEV Başkanı Can Paker, ünlü spekülatör Soros'un
TESEV'e bu sene 400 bin dolar verdiğini belirterek, 'Orta Doğu'nun
demokratikleşmesine katkıda bulunmaktan, Kopenhag kriterlerinin hükümetlerce
yerine getirilmesinde ki eksiklerin tespitine, Azınlık Vakıflarının haklarının
verilmesinden, KKTC nin feshedilmesine kadar bir çok 'demokratik çalışma içinde
olan TESEV...'
TESEV'in kurucuları
6 Ekim 1994'te Bülent Eczacıbaşı'nın kuruluşunu açıkladığı TESEV'in Yönetim
Kurulu'nda shak ALATON (Başkan) Asaf Savaş Akat, Vural Akışık Selim Alguadiş,
Erdoğan Alkin, Ahmet Demirel, Bülent Eczacıbaşı, Üstün Ergüder, Osman Kavala,
Hüsamettin Kavi, Ümmühan Koldaş, Oğuz Özerden, Ergun Özsunay, Can Paker, Mete
Sayıcı yer alıyordu. (Tercüman – 24.09.2006)
21. SONUÇ
Türkiye Cumhuriyeti; tarihinin en karanlık, en hazin dönemini yaşıyor.
Evet; ülkesini koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin takipçisi ve destekçişi,
sömürünün her türüne karşı vatansever bir kesim var.
Ancak; ne bir siyasal partiye ne basın yayın kuruluşlarına ne de kendisini
destekleyecek milli bir sermayeye sahip değil ve ülkenin gidişini sessiz çığlıklarla
izlemekte...
Karşı tarafta ise ülkeyi etnik ve mezhepsel esasa dayalı olarak bölmeye, yer altı yer
üstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya ve halkın dinsel inançlarını sömürmeye
kararlı; zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve işbirlikçileriyle
peşlerinden sürükledikleri milli bilinçten yoksun kesim...
Bu kesimi yönetenlerin her şeyden önce bir stratejisi var. Bu stratejide ikili
oynamanın her türlüsü var, ancak doğrudan düşmanlık yok. Dost görünmek ise şart!
Ne sizin yıkılmanızı istiyorlar ne de bölgedeki emperyalizmin belirlediği güç
dengelerini bozacak biçimde kalkınarak güçlenmenizi... Bu stratejinin tüm
aşamalarını Türkiye dün yaşadı, bugünde yaşamakta, kendisini yöneten çapsız
alaturka politikacılar iş başında kaldıkçada yaşayacak.
şin en vahim tarafı bu gruplar; 1998-2006 arası kendilerinin bile tahmin
edemeyeceği kadar güçlenmiş ve dinden sonra Türklüğü de kendilerine kalkan
olarak kullanmaya başlamış, artık güçlenmeden ziyade kendisini sağlama almaya
çalışmaktadır.
22. RT CA NED R?
rtica deyince; sade inançlı insanlar bunu üzerine alınmıyor, alınmamalıdır
da... Çünkü yarası olanlar gocunmalıdır.
Özellikle varlığından söz edilen irtica 2 türdür.
a) Açık(Alenen) Olanlar
Açıkcası açık olanların aşırı bir tehdit oluşturduğu söylenemez, çünkü
giyimden kuşamdan tutunda her telden bu kesimler anlaşılabilir. Yaptıkları
tüm faaliyetler görünebilir.
Bu demek değildir ki; açık olanlar zararsızdır, asla! Ancak sinsi olanların
zararları yanında devede kulak kalmaktadırlar.
b) Sinsi Olanlar
Cumhuriyet gazetesinden Hikmet Çetinkaya Büyükanıt Paşa’nın
konuşmasındaki irtica hedefini tespitle şunları yazdı:
Gerçekler birer birer ortaya çıkıyor... Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt,
“irtica varmı, yokmu” tartışmalarına açıklık getirdi: “Evet irtica var”
Büyükanıt Paşa bu saptamayı yaparken Fatih’in Çarşamba semtindeki Çember
sakallı, sarıklı, takkeli, cübbeli, şalvarlı, eli tespihli, Nakşilerden söz etmiyordu...
8 Yıldır ABD’yi mesken tutan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli ve duyarlı
kurumlarını ele geçerin Fetullah Gülen ve müridlerinden söz ediyordu...
Mayıs ayında hazırlanan ve eylülde kamu oyuna açıklanan TESEV’in “Almanak;
Türkiye güvenlik sektörü ve demokratik düzeni” adlı yayını, onu hazırlayanlar
arasında polis akademisi öğretim üyelerinin bulunması, işin içine AB komisyonu
Türkiye Delegasyonu Başkanı Hans jörg Kretschmer’in girmesi sadece bir
rastlantımıydı?
Hayır!: Org.Büyükanıt’ın da altını çizdiği gibi bu yayın 22 bölümden oluşuyor ve 9
bölümünü polis akademisi öğretim üyeleri yazıyordu.... Hedef açıkça belliydi:
“Türk Silahlı Kuvvetlerini” yıpratmak...” Peki, Polis akademisi öğretim üyelerinin
ABD’de yaşayan nurcu Fetullah Gülen’le ilişkileri varmıydı? Öğretim üyelirinden biri
olan Doç. Dr Önder Aytaç Polis akademisinde aynı zamanda Dekan yardımcısıydı...
Devlet bursuyla ingiltere’de eğitim görmüştü... Önder Aytaç’ın babası ise esk Milli
Eğitim Bakanlığı Yurt içi ve yurt dışı eğitim ve öğretim genel Müdürüydü.
***
Önder Aytaç’ın babası Aysal Aytaç uzun yıllar izmir’de Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı
Bornovada Nur ayininde yakalanıp yargılandı... Aysal Aytaç’ın Fetullah Gülenle
yakınlığı yokmudur? Aytaç’ın1993 yılında avukatı olan Fethi Ün o yıllar Fetullah
Gülen’in de avukatıydı.. Şimdi gelelim “Atabeyler Operasyonu”na... Fatih çekirge’nin
Hürriyette yazdığı gibi, gece yarısı Ankara’da “Polis kaynaklı” sızdırılan haber şuydu:
“Eryaman’daki hücre eve baskın yapıldı. Aralarında subaylarında bulunduğu çeteye
ait evde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a suikast planları ve bomba bulundu” Alın
size bomba gibi bir haber!: Yemede yanında yat!: Türk Silahlı Kuvvetleri içinde
“Derin devlet yakalanmıştı...
23. Siyasi el durumu ele aldı açıklamalar yapıldı:
“ Sonuna kadar gideceğiz...” Peki bugün ne oldu Atabeyler çetesi? Fatih çekirgenin
yazısında öğrendim tümüde serbest kalmışlar. En son Yüzbaşı Murat Eren sivil
mahkemeden sonra Askeri mahkemecede aklanıp salıverlimiş...
Krokiler sahte çıkmış!
Fatih çekirge soruyor “ Kimdir sahte krokileri bastırıp dağtanlar? Nerededir? Niçin
bulundukları yerde ve görevdedirler? Bunları yapanları polis içindeki bir gurupla
ilişkisi varmıdır?” Polis içindeki o grubun ismini ise ben açıklayayım:
“Fetullahçılar...”
Genel Kurmay Başkanlığı karargahı önünde güpegündüz bazı gazetecilere servis
yapan kişinin kim olduğu bilindiği halde yakalanmıyor!: Bu konuda ne Başbakan
Erdoğan, ne ç işleri Bakanı Abdulkadir Aksu, ne de Adalet Bakanı Cemil Çiçek
konuşuyor!:
***
Atabeyler çetesi ve Genel Kurmay Başkanlığı karargahı önündeki “Sarı zarf”
olayından sonra Fatih Altaylı Sabah’ta “Belgelerin sızdırılması ile ilgili bir yazı”
yazdı...Altaylı’nın yazısına tepki kimden gelmişti? Polis akedemisi dekan yardımcısı
Önder Aytaç’tan!: Aytaç, Altaylı’nın polis aleyhinde yazılar yazdığını Atabeyler çetesi
ile ilgili yazısının “Manipülasyon” olduğunu söylemişti....
Kime?
Fetullahçı “Aksiyon” dergisine!:
Oysa, Fatih Altaylı polis aleyhinde yazı yazmamış “Kendi yazısında belirtiyor” Halk
polisin aczmendilerin zikir ayinine izin vermesini eleştiriyordu... “... Bir diğer
eleştirim ise tüm burslu emniyet görevlileri yurda çağırılırken, belirli bir cemaatin
üyelerini bunun dışında tutulduğuna değinmiştim.”
Kimdir belirli “Cemaat üyeleri”; Onuda yine ben açıklayayım:
“Fetullahçılar!:”
Yetkiler zincirinin halkalarında kimlerin olduğu belli. Org.Büyükanıtın
konuşmasınodan rahatsız olanlar aydınlansınlar diye bilinen gerçekleri bir kez daha
yineledim...
Hikmet Çetinkaya / Cumhuriyet
24. RT CA = ESK TCK 163. MADDE ( Oktay Ekşi / Hürriyet )
DÖNDÜK dolaştık, TBMM’nin taa 29 Nisan 1920’de kabul edip yürürlüğe koyduğu 2 sayılı
"Hıyaneti Vataniye" yasasının birinci maddesinde tanımladığı "irtica" eylemi ile, bir
önceki Ceza Yasası’nın 163’üncü maddesindeki "irtica"yı " rtica da ne demekmiş?" diye
araştırmaya başladık.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD dönüşü, beraberindeki gazetecilere "irtica varsa üzerine
gideceklerini ama, irtica diyenlerin neyi kastettiğinin belli olmadığını" söylediğini anlıyoruz.
Bu yaklaşıma eğer başka bir şey demezlerse, en zarif ifadeyle "tecahül-ü arifane" yani
"biliyor ama bilmezden geliyor" derler.
Ama biz yine de Başbakan’ın iyi niyetine verelim ve yukarıda sözünü ettiğimiz yasa hükümlerini
anımsatalım:
Hıyaneti Vataniye yasası tam bir htilal dönemi ürünüydü. O nedenle getirdiği cezalar ağır,
çoğu kez de "idam"dı. Gerçi uzun süre yürürlükte kaldı ama uygulanmadı. Sonraki yıllarda
çıkartılan 765 sayılı Ceza Yasası’na konan 163’üncü madde onun yerini aldı. Böylece "irticai"
eylemleri cezalandırırken o hüküm kullanıldı.
Her iki yasanın da bu konuda getirdiği tanımlama öz olarak aynı idi. Eylemi daha ayrıntılı olarak
tanımlayan 163’üncü madde:
"Devletin sosyal ve ekonomik veya siyasi veya hukuki düzenini, kısmen de olsa dini esas
ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis
eylemek maksadıyla, dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet
ederek (...) propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse, beş yıldan on yıla kadar
hapisle cezalandırılır" diyordu.
Anımsanacağı gibi Turgut Özal, 1991 yılında Terörle Mücadele gerekçesiyle 3713 sayılı
yasayı çıkarttırırken, kendisine bir de "özgürlükçülük" süsü vererek Ceza Yasası’nın, hem
163’üncü maddesini hem de "sol aydınlara" şirin görünmek için 141 ve 142’nci maddelerini
yürürlükten kaldırttı. Gerçi 141 ve 142 yerine dolambaçlı ifadeyle 7 ve 8’inci maddeleri koydu
ama 163’ün kaldırılmasından doğan boşluk hiçbir zaman dolmadı. Pek ilerici geçinen sol
aydınlar da buna alkış tuttu.
Oysa doğrusu 163’ü kaldırmak değil, "laik cumhuriyeti koruyacak" fakat "din ve vicdan
özgürlüğüyle çelişmeyecek" şekilde değiştirmekti. O da olmadı.
Şimdi elimizde tek dayanak olarak Anayasa’nın, "dinin siyasete alet edilmesini" yasaklayan
24’üncü maddesi var. Ne var ki 163’üncü madde kaldırılalı beri onu ihlal etmenin cezası yok.
Dahası... Geçen yıl yürürlüğe giren yeni Ceza Yasası görüşülürken, şimdi " rtica da nedir ki?"
diye numara yapanlar, irticanın kaynağı olan "Kaçak Kuran Kursu" açanlara "6 aydan 3 yıla
kadar hapis" hapis cezası verilmesini emreden hükmü değiştirdiler. Cezayı "üç aydan bir yıla
kadar hapis veya adli para cezası"na çevirdiler. " ki yıldan az" hapis cezaları "paraya"
çevrilebildiği için, irtica merkezi kuranları böylece "teşvik" etmiş oldular.
Şimdi uzatmayalım. Eğer samimilerse, Anayasa’nın 24’üncü maddesine aykırı hareket
edenleri cezalandıracak bir hüküm getirsinler, biz de dediklerine inanalım.
25. ÇÖZÜM ÖNER LER
1- Türk Silahlı Kuvvetleri; personel alımında aynı hassasiyetlerini korumalı, hatta
eskisinden daha derin arşiv soruşturmaları yaparak, bu kesimlerin orduya
sızması engellenmeli, engellenmeye devam edilmelidir.
2- Orduya sızmış olanların tasfiyesi derhal yapılmalıdır. Yıllar süren çabalar
sonucunda bu kesimlerin sadece 15-20 kişi orduya sızmış olması
mümkünsüzdür. Bu yüzden dikkat edilmesi gereken husus; ordu içine
sızanların çeşitli maskeler altına girebileceğidir. Eskisinden çok daha dikkatli
olunmalı, sızan köstebekler ordudan uzaklaştırılmalıdır.
3- Eğitimli sivil kesime de, hiç şüphesiz büyük görevler düşmektedir. Özellikle
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karalamaya yönelik girişimlere yani devrime karşı
hareketlere cevap verilmelidir.
4- Atatürkçü gençler liseden, üniversiteye kadar; bu kesimlerin yurt-burs-kurs
şeytan üçgenine düşmemeli ülkesinin temel erdemlerini korumalıdır.
5- nanç hortumcularına karşı duruş sergilenirken, katiyyen bu tip sistemlerle
alakası olmayan sade inançlı vatandaşlarımız bu karşı duruştan
etkilenmemelidir. Çünkü inanç hortumcularının sinir harbi oluşturarak
istedikleri budur. Bu şekilde sade inançlı vatandaşlarımızı da kandırarak
kendilerine dahil etmeye kalkmaktadırlar.
6- Devlet yurtları, bursları ve cumhuriyetin erdemlerine sahip insanların kursları
daima bu kesimlerinkinden daha üst, daha modern daha kaliteli olmalıdır.
7- Laikliği saptıran sözde laik kesimlerin; sade inançlı vatandaşa baskısı
engellenmelidir. Unutulmamalıdır ki; bu baskı sonucunda; bu insanlarımız
inanç hortumcularının kucağına düşecektir.
8- Diyanet şleri Başkanlığı tüm ülkedeki isteyen her vatandaşın dini inanış ve
öğrenim gereksinimlerini karşılayacak hale getirilmeli, bu kesimlere gerek
kalmamalıdır.
9- Kolluk kuvvetlerinin dernek, vakıf gibi yerlere rahatlıkla baskın, arama
yapabilmesi sağlanmalıdır. Dernekler, vakıflar, yurtlar vs. gibi yerlerde
kişilerin uygunsuz halde bulunmaları söz konusu olamayacağına göre,
rahatlıkla denetime tabi tutulabilmesi sağlanmalıdır. Şeffaf olanlar bundan
rahatsızlık duymayacaktır.
10- 163. maddenin kaldırılmasından doğan boşluk derhal giderilmelidir.
(Üstteki “ rtica = 163. Madde” adlı yazı da 10. çözüm önerisi hakkında detayı
bulabilirsiniz)
11- Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için; bu kesimlerin tüm ekonomik yolları
kesilmeli, el konulmalıdır. Tüm devlet kurumlarında, kadrolaşma girişimlerine en
az TSK kadar hassasiyet gösterilmeli ve bu tip sistemlerin tüm yandaşları ihraç
edilmelidirler.