2. TÜRK DİLİ ÜZERİNE Bu sunumda size Türk Dili ile ilgili ilginç bulacağınız bazı görüşleri aktarmak istiyorum.
3. Ba şı ndan beri Türk dili ile yak ı ndan ilgilenen Atatürk'ün “ millet ” tan ı m ı içinde dilin çok önemli bir yeri vard ı r. Ona göre millet, dil, kültür ve ülkü birli ğ i ile birbirine ba ğlı vatanda ş lar ı n meydana getirdi ğ i sosyal ve siyas i bir topluluktur. O, bu konudaki görü ş lerini ş u ş ekilde daha net söylemektedir: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halk ı Türk milletidir. Türk milleti demek Türk dili demektir. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü, Türk milleti geçirdi ğ i nihayetsiz fel a ketler içinde ahl a k ı n ı , ananelerini, hat ı ralar ını , menfaatlerini, k ı sacas ı bugün kendi milliyetini yapan şeyin dili sayesinde muhafaza oldu ğ unu görüyor. Türk dili, Türk mil le t i nin kalbidir, zihnidir." Atatürk'ün, Sadri Maksudî'nin “ Türk Dili İ çin ” i simli eserinin ba şı na yazd ığı ş u sözleri onun dil görü ş ünün en güzel ifadelerindendir: "Mill i his ile dil aras ı ndaki ba ğ çok kuvvetlidir. Dilin mill i ve zengin olmas ı mill i hissin inki şa f ı nda ba ş l ı ca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil ş uurla i ş lensin. Ülkesini, yüksek istikl a lini korumas ını bilen Türk milleti, dilini de yabanc ı diller boyunduru ğ undan kurtarmal ı d ı r." ( 02.09.1930, Gazi Mustafa KEMAL )
4. Şimdi Türk Dili ile ilgili internette e-mail olarak dolaşan ve bana da ulaşan ilginç bir çalışmaya birlikte göz atalım.
5. TÜRKÇE ÜZERİNE MATEMATİK BİR MODELLEME VE BUNUN OLASI SOSYAL YANSIMALARI ÜZERİNE BİR ZİHİN JİMNASTİĞİ "Victor Hugo ş iirlerini 40.000 kelime ile yazd ı . Oysa, Türkçe'yi en zengin kullananlardan Ya ş ar Kemal'in romanlar ı 3.500 kelimeyi geçmez . " görü ş ü çok yayg ı nd ı r. Bu görü ş hakl ı d ı r zira Türkçe'nin Frans ı zca'ya oranla daha az sözcük içerdi ğ i do ğ rudur. İ ngilizce'ye, Almanca'ya, İ spanyolca'ya oranla da daha az sözcük içeriyor olmas ı gerekir. Ne var ki bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil oldu ğ u anlam ı na gelmez ! Çünkü Türkçe az sözcük ile çok ş ey anlatabilen bir dildir ! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zarar ı dokunmaz ancak, gere ğ i de yoktur. Ba ş ka bir dilden Türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlü ğ ü açt ığı nda, aralar ı nda minik anlam farklar ı olan bir çok sözcü ğ ün Türkçe kar şılığında ço ğ u zaman ayn ı kelimeyi okur. Bu, ilk bak ış ta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle de ğ ildir. Çünkü yukar ı da ad ı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlar ı n ı ö ğ renmeye, Türkçe ise bu anlamlar ı bulup ç ı karmaya, yani dinamik anlamland ı rmaya dayal ı d ı r.
6. T ürkçe'de anlamlar ı, sözlükteki tan ı mlar de ğ il, kelimelerin cümle içindeki konumlar ı belirler. Tam bu noktada, Türkçe'nin, referans olmak üzere sadece gerekti ğ i kadar ı sözlüklere al ı nm ış , sonsuz say ı da kelime içerdi ğ i bile öne sürülebilir. İ ngilizce -Türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient" kelimelerinin kar şı sında hep "hasta" yazar. Bu ba ğ lamda İ ngilizce'nin üç kat daha fazla sözcük içerdi ğ i söylenirse bu do ğ rudur. Ancak, aradaki farklar ı n Türkçe'de vurgulanamad ığı söylenmeye kalk ı l ı rsa bu yanl ış olur ; “ Doktor Ahmet beyin hastas ı olmak", “ B öbrek hastası olmak", “ I nternet hastas ı olmak", “ Pop müziğinin hastas ı olmak" arasındaki fark ı Türkçe konu ş an herkes bir ç ı rp ı da anlar. Bunun nas ı l olabildi ğ ini görmek zor de ğ ildir.
7. Bir kalem al ı p, alt alta ; 3 + 5 = 8 12 +5 = 17 38 +5 = 43 yaz arsak görürüz ki, bütün işlemlerin h epsinde ayn ı "+ 5" rakamı yaz ıldığı halde sonuçlar farkl ı ç ı k ı yor . Türkçe'de de yukarıda verilen cümle örneklerinin hepsinde "hastas ı olmak“ ifadesi geçti ğ i halde anlamları itibariyle sonuçlar farkl ı ol maktadır. Türkçe'nin az araç ile çok i ş yapmas ının s ırrı matematikte yatar. Matematikte 0 dan 9 a kadar 10 tane rakam, art ı , eksi, çarp ı , bölü , dört i ş lem i ş areti ve bir ondal ı k ayrac ı olan virgül ile yani topu, topu 15 simge ile sonsuz say ı da i ş lem yap ı labilir. Türkçe de buna benzer özellikler gösterir. Türkçe matemati ğ e dayal ı olmaktan da öte, neredeyse matemati ğ in k ılık de ğ i ş tirmi ş halidir. Türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl ço ğ ul yap ı laca ğının ö ğ renilmi ş olmas ı , henüz varl ığı bile bilinmeyen, 5 y ı l sonra Türkçe'ye girecek fiillerin nasıl çekilece ğ inin ve 300 y ı l önce unutulmu ş kelimelerin ço ğ ullar ının ne oldu ğ unun bili ni yor olmas ı demektir.
8. Bu t ı pk ı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nas ı l çözülece ğ i ö ğ renildi ğ inde, sadece x = 6, y = 23 olan denklemlerin de ğ il, ayn ı dereceden bütün denklemlerin nas ı l çözülece ğ inin ö ğ renilmi ş olmas ı gibidir. Oysa sözgelimi İ ngilizce'de belirtilen zamana göre "go", " went" olurken "do", "did" olur. Ço ğ ul ekleri için de durum ayn ı d ı r: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" de ğ il "boots“ olur. Bu düzensizliğin tutarl ı bir iç mant ığı yoktur, tek çare böyle olduklar ı n ı n ezberlenmesidir. Türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kurallar ı ö ğ renmek gerekir. Türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gere ğ i “ alma ” olmas ı gereken meyve isminin “ elma ” biçimine dönmesi gibi birkaç küçük istisnad ı r. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin bu dünyadan olduklarına inanmay ı zorla ş t ı racak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlat ı lanlar ı matematik olarak formüle etmek, aradaki ili ş kiyi somutla ş t ı rabilmek aç ı s ı ndan yararl ı olacakt ı r.
9. Bunu yapman ı n en kolay yolu ikili say ı sistemini kullanmak oldu ğ u için de yaln ı zca ( 0 ) ve ( 1 ) rakkamlarını kullanmak yeterlidir. İ zleyen örneklerde ; [1 = var] ve [0 = yok] anlam ı nda kullan ı lm ıştır. KELİME KÖKÜ , ÇOĞUL EKİ , MATEMATİK İFADE E v 1.0 E v . ler 1.1 ler 0.1 Türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit oldu ğ u varsay ı labilir (ileride bit say ı s ı artacak tır ).
10. Tekil olan bütün kelimeler ( 1.0 ) ( K elime kökü var; ço ğ ul eki yok), Ç o ğ ul olanlar ı ise , ( 1.1 ) olarak gösterebiliriz. (K elime kökü var; ço ğ ul eki de var). Bu kural hiç de ğ i ş memek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe'de , ba ş ka hiç bir dilde yap ı lamayacak bir ş ey yap ı l ı p, olmayan bir kelimenin ço ğ ulu dahi söylenebilir . Birisi kar şı s ı ndakine sadece "ler" (01) dedi ğ inde, alaca ğı tepki ; “ A nlad ı k ler de, neler?" türünden bir cevap olacakt ı r. Bir ş eylerin ço ğ ulunun söylendi ğ i bellidir de, neyin ço ğ ulunun kastedildi ğ i aç ı k de ğ ildir.
11. VURGULAMA , SIFAT KÖKÜ , ZAYIFLATMA MATEMAT İ K İ FADE Kı rm ı z ı 0.1.0 Kıp. k ı rm ı z ı 1.1.0 Kı rm ı z ı.msı 0.1.1 Kıp. k ı rm ı z ı.msı 1.1.1 Türkçe'deki s ı fatlar ı n anlam ı n ı kuvvetlendirmeye veya zay ı flatmaya yarayan bu kural da hiç de ğiş mez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmi ş hem de zay ı flat ı lm ış garip s ı fatlar bile türetilebilir. "Güne ş do ğ mazdan az önce ufuk k ı pk ı rm ı z ı ms ı (k ı p + k ı rm ı z ı + ms ı) [1.1.1] bir renk ald ı " dendi ğ inde, herkes neyin kastedildi ğ ini anlayacakt ı r. Çünkü ayaküstü türetilen bu s ı fat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konu ş an herkesin çok iyi bildi ğ i ve anladığı bu kurala uygundur.
12. Fiil çekimlerinde de işler farklı de ğ ildir. Burada zorunlu olarak ki ş i için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullan ı lacak. Çoklu bit gruplar ı ş unlar ı ifade edecek: 011 = ben 010 = sen 000 = o 111 = biz 110 = siz 100 = onlar 00 = geni ş zaman 11 = ş imdiki zaman 10 = gelecek zaman 01 = geçmi ş zaman
13. KÖ K, YETERL İ L İ K , OLUMSUZ , ZAMAN , H İ KAYE , RİVAYET , K İŞİ, MATEMAT İ K İ FADE O ku . (y)abil . di . m 1.1.0.01.0.0.011 O ku . (y)a . ma .z. m ış. s ı n 1.1.1.00.0.1.010 G el . me . (y)ecek . ti 1.0.1.10.1.0.000 G it . me . di . k 1.0.1.01.0.0.111 Ş a şı r . abil . ecek . ti . niz 1.1.0.10.1.0.110 B il . (i)yor . lar 1.0.0.11.0.0.100
14. Tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yap ı l ı p geçmi ş zaman "di'li geçmi ş " ve "mi ş 'li geçmi ş " olarak ikiye ayr ı labilir, soru bile ş keni için ayr ı bir bit eklenebilir, emir ve ş art kipleri de i ş in içine kat ı labilir ancak, sonuç de ğ i ş mezdi. Cümleleri olu ş turan ö ğ elerin (özne, nesne, yüklem, vb...) s ı ralamas ı da rastgele de ğ ildir. Türkçe cümleler bir tür "crescendo" ( ş iddeti giderek artan dizi) izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. Di ğ er ö ğ elerin önemi, yükleme olan yak ı nl ı k/uzakl ı k konumlar ı ile belirlenir. Yükleme yak ı nla ştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi olu ş turan her bir ö ğ enin toplam ö ğ e say ı s ı kadar haneden olu ş an bir matematik de ğ ere sahip oldu ğ u varsay ı labilir .
15. "Dün Ahmet cam ı k ı rd ı " cümlesi 4 ö ğ eden olu ş maktad ı r; o halde her ö ğ e 4 haneli bir de ğ ere sahip olacak, ilk ö ğ e en dü ş ük, son ö ğ e ise en yüksek de ğ eri ta şı yacakt ı r. CÜMLE M ATEMAT İ K DEĞER 0001 . MATEMAT İ K DEĞER 0011 . MATEMAT İ K DEĞER 0111 . MATEMAT İ K DEĞER 1111 . MATEMATİK DEĞER
16. 1 Dün . A hmet . Cam ı . Kı rd ı . 2 Dün . Cam ı . Ahmet . Kı rd ı . 3 Ahmet . Dün . Cam ı . Kı rd ı . 4 Ahmet . C am ı . Dün . Kı rd ı . 5 Cam ı . Dün . Ahmet . Kı rd ı . 6 Cam ı . Ahmet . Dün . Kı rd ı .
17.
18. Cümleyi olu ş turan ö ğ eler kesinlikle ayn ı kal ı rken (cam hep 'i' haliyle 'cam ı ' olarak kald ı ; fiil hep 3. tekil ş ah ı s, di'li geçmi ş zamanda çekildi, vb.) sadece yerlerinin de ğiş mesi cümlelerin anlamlar ını da de ğiş tirdi. Her cümlede 0011, 0001'den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem ta şıdı . Anlam ı belirleyen de zaten her bir ö ğ enin matematik de ğ eri oldu. Kelimelerin statik anlamlar ta şı d ı klar ı dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri de ğiş tirilerek elde edilebilecek 2 çe ş itlemenin d ışı nda di ğ er anlamlar ı vermek için kip de ğiş tirmek (edilgen kip - passive mode kullanmak) veya araya aç ı klay ıcı ba ş ka kelimeler eklemek gerekir. Türkçe konu ş anlar ise her bir cümlenin di ğ erinden fark ını derhal anlarlar.
19. Matematik ile olan al ış - veri ş yaln ı zca verilen örneklerle s ı n ı rl ı de ğ ildir. Türkçe'nin ne taraf ı ele al ı nsa bu ili ş ki ile yüz, yüze gelinir. Türkçe'nin bu özelli ğ ini , “ İ nsanlar kendilerine ula ş an mesajlar ı nas ı l anlarlar ? Bunun kullan ı lan dil ile bir ilgisi var m ı d ı r ? Bir Frans ı z, bir İ ngiliz, bir Türk ayn ı mesa jı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile ayn ı ş ekilde mi, yoksa farkl ı m ı alg ı larlar ? E ğ er dilin alg ı lamayla ilgisi varsa, i ş in içine bir dil kar ış mad ığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yaz ı olmayan bir afi ş e bak ı l ı rken, dil ile ilgili bu al ış kanl ı klar nas ı l etki ederler ?" türünden sorulara yan ı t ararken fark ettim. Bu özellik , konuya ilgi ve sab ı rla yakla şı p, bakmay ı bilen herkesin görebilece ğ i kadar aç ı k. O nedenle, bu güne kadar kesinlikle ba ş kalar ı taraf ı ndan da görülmü ş olmal ı .
20. "Türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de asl ı nda, hayal meyal bu özelli ğ i fark eder gibi olup, ne oldu ğ unu tam adland ı ramayanlard ı r. Türkçe teknik aç ı dan mükemmel bir dildir. Bu mükemmelli ğ in nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yaz ı k ki Türkçe'nin, bu dili konu ş anlara kurdu ğ u tuzak d a buradad ı r. Kentli - köylü, e ğ itimli - e ğ itimsiz, do ğ ulu - bat ı l ı , vb... Kültür çat ış malar ı dünyan ı n her yerinde vard ı r. Gene dünyan ı n her yerinde iyi, kötü i ş leyen bir "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci bu çat ış may ı kendi içinde bir tak ı m sentezlere götürür. Türkiye bu aç ı dan dünya genelinin biraz d ışı ndad ı r. Bizde "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci ya hiç çal ış maz, ya da ak ı l almaz bir yava ş l ı k l a çal ışı r. Sorun, ba ş ka sebeplerin yan ı s ı ra kulland ığımız dilden de kaynaklanmaktad ı r.
21. Dü ş ünme, kendi kendine sözsüz konu ş ma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin ki ş ilerin dü ş ünce yap ı s ı üzerinde etkili oldu ğ unu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde dü ş ünürler. Türklerin büyük çelişkisi i ş te buradad ı r. Teknik aç ı dan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi d ışı m ı zdaki dünyay ı kendimizce de ğ i ş tirmeden, oldu ğ u gibi alg ı lamaktaki en büyük engelimizi olu ş turmaktad ı r. Örne ğ in, Türkiye d ışı na yabanc ı i ş çi olarak giden ilk nesil gerek bulunduklar ı ülkenin dilini ö ğ renme, gerekse oradaki ya ş am biçimine ayak uydurma konusunda muhte ş em bir direni ş gösterdiler. Bu direni ş in boyutlar ı o denli büyük oldu ki, ba ş ka hiç bir diasporada gözlenmeyen geli ş meler ya ş and ı . Türk diasporas ı , gettola şı p kendi kültürünü gene kendi içine kapan ı k bir çevrede ya ş ayacak yerde, kendi kültür kurumlar ını o ülkeye ithal etti. Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İ spanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolar ını ta şı makla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanallar ı ve hatta kendi fast-food'lar ı (lahmacun, döner, vs...) oldu.
22. Bunlar ba ş aran insanlar ı n yeteneksiz olduklar ı na, dil ö ğ renmeyi de bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en az ı ndan adil ve gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direni ş i gösterenlerin, orada do ğ an çocuklar ını e ğ itirlerken, bunca sahip ç ı kt ı klar ı kültürlerini göz ard ı etmi ş olmalar ı da dü ş ünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada do ğ an ikinci nesil, gene sözgelimi İ spanyollar aras ı nda hiç görülmedi ğ i kadar h ı zla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçe'nin yan ı s ı ra okulda ö ğ renilen ve ev d ışı nda ya ş anan, o ülkenin dil faktöründe aramak çok yan ı lt ı c ı olmayacakt ı r. Biz Türkler, konu ş may ı ö ğ renirken (t ı pk ı sick, ill, patient örne ğ inde oldu ğ u gibi) farkl ı durumlar ı n farkl ı kavramlar olu ş turdu ğ unu, bu farkl ı kavramlar ı n da farkl ı adlar ı olmas ı gerekti ğ ini ö ğ renmeyiz. Ayn ı ad ı ta şı yan farkl ı kavramlar ı birbirinden ay ı rmaya yarayacak sezgisel (sezgisel => doğal => matem a tiksel) yöntemin kurallar ını ö ğ renmeye ba ş lar ı z. Sezgiselli ğ e ş artlanm ış beyinler ise d ış dünyay ı hiçbir de ğiş ikli ğ e u ğ ratmadan, oldu ğ u gibi alg ı lamay ı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam ç ı karsamaya veya ba ş ka bir ifadeyle "sezdikleri gibi alg ı lamaya“ yönelirler.
23. Alg ı lad ı klar ı kavramlar ı n tümü kendi ç ı karsamalar ı do ğ rultusunda ş ekillenmi ş olan, kendilerince tan ı mlanm ış bir dünyada ya ş ayan insanlara ula ş an mesajlardaki kodlar , ne kadar "herkesçe bir örnek" alg ı lanabilir ? Üzerinde emek harcanmaya de ğ er temel sorulardan biri budur. Bu sorunun yan ıtı belirginle ş tikçe, neden bat ı daki sistemlerin bir türlü Türkiye'de olu ş turulamad ığı sorusunun yan ı t ı da belirginlik kazanabilir. Türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum ku ş kusuz tüm ileti ş im alanlar ı için geçerlidir. Yunus Emre'nin okumas ı , yazmas ı olmayan göçebe Türkmen boylar ı arasında 700 y ı l boyunca bir nesilden di ğ erine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktar ı lmas ının ard ı nda Türkçe'nin sezgiselli ğ ini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vard ı r. Tanzimat ve Cumhuriyet ayd ı nlar ının bir türlü geni ş kitlelere seslerini duyuramamalar ı n ı n nedeni de gene ayn ı denklemin içinde aranmal ıdır .
24. Frans ı z gibi, Alman gibi dü ş ünmeyi ö ğ renenler, meramlar ı n ı anlat ı rken bunu yeni ö ğ rendikleri dü ş ünce sistemati ğ i içinde yapmaya kalk ışmış ve Türk gibi anlatmay ı becerememi ş olduklar ı ndan ba ş ar ısız kalm ış lard ı r. Mesajlar sadece alg ı lanabildikleri kadar etkili olurlar. Mesajlar ı üretenlerin kendi konular ı na ne kadar hakim olduklar ı mesaj ı n bütünlü ğ ü aç ı s ı ndan önemlidir ama, hitap edilen ki ş ilerin kendilerine yönelen mesajlar ı nas ı l alg ı lad ı klar ı her ş eyden daha önemlidir.
25.
26. Karamano ğ lu Mehmet Bey , Türk Dili ile ilgili bir ferman yayınlamıştı. Göreniniz, bileniniz, duyan ı n ı z var m ı ? B u fermanda; “ Bu günden sonra divanda, dergahta, bergahta, mecliste, meydanda, Türkçe'den başka dil konuşulmayacak “ diyordu. Hat ı rlayan ı n ı z var m ı ? Fermana uyan ı n ı z var m ı ?