1. Doğa ile ilişkim hiçbir ilişkiye benzemez... Sürpriz, macera, keşif, değişim, doludizgin coşku
kadar; sakinlik, huzur, bütünlük, sabitlik de barındırır içinde. Zıtlıklarının paradoksunda düzenli
bir ivmesi, unuttuğum an kendini hatırlatan kahve kokusu gibi uyarıcı bir devinimi vardır.
Elif Çolak
İK, Kariyer Danışmanı
Yetişkin Eğitimi Uzmanı
Doğanın nazlı kızı gelincik
Metropolde yaşayıp doğanın taa içine, merkezine kadar
gitmek namümkün gibi görünse de öyle değildir -benim
için- Kış mevsimi kapalı camların neresinden girdiğini
anlamadığım küçük bir arı salonuma konuk olabilir mesela.
Baş ağrımı geçirmek için bir yol bulur camlar arasından...
Yahut balkonuma dağılmış çam ağacı dallarıyla yuva
yapmaya çalışan kumru ailesi hatırlatabilir, umutsuzluğun
gereksiz olduğunu.
Şifasının sırlarına ermeye ise ömür yetmez. Bu nedenle
doymak bilmez çocuksu merakıma iyi gelir, diri tutar yaşam
sevincimi. Birinin bir derdi olsa hangi ot nasıl kaynatılır, hangi
mineraller eksik kalmıştır, nelerin içinde bulunur, öğrenecek
çok şey çıkartır önüme. Bitmeyen sınıfım, mezuniyeti
olmayan okulumdur doğa...Sadece yaşama hazırlamak için
yaşamı öğreten bir okul değil; yaşamın içinde seninle birlikte
harmanlanıp şekil alan bir okul. Ne zaman hazırsan o zaman
YA Ş A M
42 Pharmaceutical Business Review I Cilt 9 - Sayı 4
2. 43Pharmaceutical Business Review I Cilt 9 - Sayı 4
sayfaları çeviren, hazır olduğunu senden önce bilip bunu
sana sezdiren ve en estetik suretine bürünüp, güzelliğini
zarafetle sunmayı bilen başka bir öğretmen tanımıyorum
doğrusu...Bugün bir kitapta tesadüf gibi görünen şeylerin
peşinden gitme ile ilgili bir şeyler okudum. Yazı, tesadüflerin
hayatta karşımıza çıkan önemli işaretler olduğunu anlatmaya
çalışıyordu. Tesadüf kelimesini hayatımdan çıkartalı çok oldu
ancak işaretlere dikkat eder, anlatmaya çalıştıklarını dinlerim.
Eğlenceli, gizemli bir kovalamacadır ve işaretler hep
doğadan gelir. Aniden çıkan gökkuşağı, şehrin orta yerinde
omza konan bir uğur böceği mesela... Uzun yıllardır gazete
haberleri değil, doğadan gelen işaretleri okuyorum, bundan
olsa gerek... Zamanla daha da iyi oluyor iletişim, örneğin
açık görünen gökyüzüne rağmen, ‘’yağmur yağacak, hadi
kalk’’ diyen sesini duyuyor, dinlemezsem de bir güzel
ıslanıyorum... Bu kış gelincikler başka türlü geldiler hayatıma.
Bakalım ne mesajlar, ne güzellikler getirecekler, meraktayım
doğrusu. Kış kış gelincik mi olur, hem de şehirde? Oluyor
işte, önce sureti geldi. Arabayla sürekli geçtiğim bir
caddede; çok kalabalık vitrinli küçük bir dükkanın, vitrinin bir
ucunda, siyah, sade bir elbise, eteklerinden beline uzanan
zarif gelincikler her geçişimde göz kırptılar, gözüme takıldılar.
Bu ilkti...
Sonra banyoma duş perdesi gerekti, bir türlü alamadım,
yakınlarda bulamadım. Bir gece sıkkın, bıkkın bir halde
internette karşıma çıkan gelincikli duş perdesi gülümsetti,
gecenin tam üçünde günüme renk getirdi. Nihayet kış bitti,
bahar geldi. Bahçemin eriklerini tatmaya, ormandan mantar
bulmaya ve en çok kendimle kalmaya gittiğimi düşündüğüm
kır evimin yollarına halı gibi döşenmiş gelincik tarlaları ile
karşılandım.
Zamanı gelince yerini buğdaylara bırakacak kısa
konukluklarının tanığı oldum uzun uzun. ‘’Her Kış’ın ardı
Bahar’dır’’ diyen doğanın sesi oldular bana. Kilometrelerce
yol kenarlarındaki tarlalarda kırmızı ve nazlı binlerce gelincik,
sanki ömrümün bütün sıkıntılarını geride kalan şehre
hapsetti. O üç günün içine döşenmiş gelinciklerin sağladığı
rehabilitasyonu; saatler, paralar harcasam nice doktor, masör
vs sağlayamazdı...
O bölgede her yıl bu zamanda olan erikler, mantarlar geçe
kalmış, olmamışlardı. Dedim ya sürprizlidir doğa, hep
aynı tekrarlar var zannedersin, ummadığın an şaşırtıverir.
‘’Bahçede erik, ormanda mantar vardı hani?’’ dersin, ‘’bu
yıl bahçede yerlere eğilmiş güller, ormanda yeni yeni mor
çiçekler, ikisi de yenmez’’ diyebilir. Gündüzlerimin her
anında önüm, arkam, sağım, solum; kitaplı, odun kokulu
gecelerimin vazosunda ise gelincikler benimleydi. Evi
temizlerken gardırop içinde bulduğum bitki kitabının açtığım
ilk sayfasında çıkan ‘’gelincik şerbeti’’ tarifi de mi tesadüf!
Hem o kitabın gardıropta işi ne?
Doğanın en ince sanat zekasına, en estetik yaratıcılığa sahip
varlık olduğunu o günlerde tekrar düşündüm. Gelincik; yerini
bembeyaz pamuklara, sarı buğday başaklarına bırakmaya
razı olmuş, en dikkat çekici renk kırmızıyı seçip fakat en zarif
siluete bürünerek ve hiçbir insan eline ihtiyaç duymadan,
tohumlanmadan, kökleri zorlayarak çıkartmaya çalışsan
da koparılamayacak kadar güçlü, çiçekleri dokunduğun
an dağılacak kadar kırılgan, ‘’bu güzellikle uzun süre
göstereceğim kendimi, kalacağım bütün yaz yeşillikler
içinde’’ egosu yapmayacak kadar yaşlı, kısacık bir sürenin
içinde güzellikle var olmayı bilen bilge bir çiçek... Çiçeklerin
çocuk kalmışıdır belki de, ne bileyim? Dönüş yoluma da eşlik
eden gelincikleri bile bile bıraktım verandamdaki vazoda.
Biliyorum sonraki gidişimde bahçede erikler, ormanda kırmızı
padişah mantarları, yollarda yeşermiş buğday başakları
ve evimde solmuş ama yine de rengini koyultmuş kırmızı
gelincikler olacak... Toprak Ana bıyık altından çaktırmadan
gülümsüyorsa başka!
Döneli 2 hafta oldu. Bana bu yazıyı bu gece yazdıran
ise o üç günlük inziva değil aslında; bu gece bitirdiğim
Yeşim Türköz’ün kitabının son kısmında yine karşıma çıkan
gelincikler. Halbuki artık yaz başladı. Bakalım ne sürprizler
3. 44 Pharmaceutical Business Review I Cilt 9 - Sayı 4
YA Ş A M
getirecek gelincikler; kıştan yaza? Doğa, sonu olmayan bir
macera… Doğa, her yerden göz kırpar işaretleriyle bana...
“Yaşlı adam, bütün kır çiçeklerini sevmesine rağmen
hiçbirinden, gelincikten etkilendiği kadar etkilenemiyordu.
Zıtlıkların çiçeğiydi gelincik... Ateş gibi rengiyle davetkar ama
dokunduğunuzda dağılacak kadar ürkek; sizden hiçbir şey
beklemeden, kupkuru bir toprakta ya da bir kayanın dibinde
bitecek kadar güçlü ama hemen boynunu bükecek kadar
narin; uzaktan bir bütünün ayrılmaz parçası, yakından yalnız
ve ayrıksı; çiçeği kusursuz güzellikte, sapı dikenli, yaprakları
sevimsiz... Ve bütün bu çelişkileri unutturacak kadar cazip...
Uzaklardaki tüm uçarı gelinciklere selam gönderdi yaşlı
adam, verandadaki tahta sırasından.” (Yeşim Türköz, Büyü
Dükkanı’nda İki Çınar, sayfa 225)
2 Haziran 2014
İstanbul
Elf’ten
elifcolak73@gmail.com
elif.enginer@arketipkariyer.com
www.arke9pkariyer.com
Lİnkedin: tr.linkedin.com/pub/elif-çolak/16/5ab/76a/
Blog: http://elfcolak.blogspot.com.tr/
Facebook:https://www.facebook.com/pages/Yaşam-Koçu-Elif-Çolak/185652478281566?fref=ts
Elif Çolak
1973’te Sakarya’da doğan Elif Çolak, Eskişehir Anadolu
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat
Bölümü’nü bitirmesinin ardından 9 yıl sigorta sektöründe
çalıştı. Annelik deneyimiyle birlikte, bireysel gelişimin
toplumsal gelişimdeki yeri ve katkısına olan ilgisi artan ve
kariyerini bu doğrultuda yönlendirme kararı alan Çolak,
2007’de The Coaching Institute Fa Coach Academy’den
koçluk eğitimi alarak yaşam koçu, 2008’de NBCC’nin
(National Board of Certified Counselors–Ulusal Onaylanmış
Psikolojik Danışmanlar Kurulu) bir alt kurumu CCE (Center
for Credentialing&Education Inc. – Yeterliliği Belgelendirme
ve Eğitim Merkezi) ile Bahçeşehir Üniversitesi BÜKAM
tarafından hazırlanan GCDF (Kariyer Geliştirme Danışmanı)
programından mezun olarak kariyer geliştirme danışmanı
oldu. Mesleki eğitimine M. Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Halk Yetişkin Eğitimi Yüksek Lisans Programı’nda devam
eden Çolak, 2008’de “Arketip Kariyer” markasını yaratarak,
bireysel ve kurumsal kariyer danışmanlığı, koçluk ve İK
hizmetleri vermeye başladı. Verdiği profesyonel danışmanlık
ve koçluk hizmetlerinin yanı sıra “Kariyer İmgeleri” projesini
yazdı ve hayata geçirdi. İŞKUR ile birlikte mesleki projelere
destek verdi, 3.500 kişinin yeni bir meslek sahibi olmasına
öncülük etti. Kipder Kariyer Planlama ve İş Geliştirme
Derneği yönetim kurulu üyesi Çolak; Türk Fütüristler Derneği,
Tema, Çekül ve GESİD pasif üyesidir. Gözlem, duygu ve
düşüncelerini; 3 yıl boyunca, üst düzey yöneticilerin iş ve
yaşam dergisi CEO’s’ta köşe yazıları yazarak paylaşan
Çolak, blogunda ve Pharmaceutical Business Review
Dergisi’nde yazmaya devam etmekte.