2. Edebiyatımız,hiçbir yazılı belge bulamadığımız çok eski
dönemlerde başlamış ve birbirinden farklı kollar halinde gelişmek
suretiyle günümüze kadar süregelmiştir.Başlangıcından günümüze
kadar aynı milli ruhun,edebiyatımızın bütün dönemlerinde hiç
değişmeyen ve amacı belirleyen bir çizgi olarak varlığını
hissettirdiğini görüyoruz.Ancak bu milli çizgiye onu zenginleştiren
birbirinden farklı motiflerin de eklendiğini
söylemeliyiz.Edebiyatımızın hangi medeniyetin veya hangi edebiyat-
ların tesirine girdiğini,hangi amaçlara hizmet ettiğini farklılıklara
bakarak anlıyoruz.Ayrıca edebi eserlerde kullanılan kelimelerin
yapılarına,çekimlerine ve ses özelliklerine bakarak hangi dil
coğrafyasına ait olduğunu belirliyoruz.
Dünyada başka milletlerin edebiyatlarında da,ana çizgi
değişmemekle beraber,farklı edebi dönemler yaşandığı
görülmektedir.Fakat bunların pek azı bizim edebiyatımız kadar
çeşitlilik arz etmektedir. Tabii ki bunun en önemli sebebi Türk
boylarının dünya üzerinde çeşitli coğrafi bölgelere dağılarak ayrı
topluluklar halinde ve ayrı devletler kurarak yaşamalarıdır.
3. Bu durum, bir takım kültürel farklılıklara, farklı lehçe ve şivelerin
oluşumu, farklı medeniyetlerden etkilenmeyi ve farklı edebiyatlara
sahip olmayı beraberinde getirmiştir.
Biz de edebiyatımızı tarihi gelişimi içerisinde devirlere
ayırarak her birini kendi özelliklerine göre incelemek
durumundayız. Edebiyatımızın devirlere ayrılmasında esas
aldığımız ölçülerden başlıcaları şunlardır:
1- Dil Anlayışı: Asya’nın ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde
başlayıp gelişen Türk edebiyatlarını birbirinden ayıran yalnızca
şekil, muhteva ve gaye faklılığı değildir. Önemli bir faktör daha
vardır ki, bu da edebi eserin asıl malzemesi olan dilde ortaya
çıkmaktadır. Bu farklılıklara lehçe veya şive farklılığı diyoruz.
Bir dilin bilinemeyen bir dönemde ayrılan kollarına lehçe
denir. Türkçe’nin Yakutça ve Çuvaşça olmak üzere iki lehçesi vardır.
Yakut ve Çuvaş Türkçeleri ile, Türkiye Türkçesi arasında büyük
ses, kelime ve şekil farklılıkları vardır. Ayrıca bu lehçelere ait
edebiyatlar hala incelenip bir sonuca varılamamıştır.
4. Bir dilin takip edinebilen tarihi seyri içinde ayrılan kollarına
şive diyoruz. Türkçe’nin tarihi gelişimi tam olarak VIII. Y.y.’dan
itibaren takip edilebilmektedir. Bu nedenle elimizde bulunan ilk
yazılı örneklerin (Orhun Kitabeleri) esas almak durumundayız. Bu
eserlerin Göktürk alfabesiyle yazıya geçirildiğini görüyoruz.
Eserlerin dili ise Göktürkçe (Köktürkçe) dir.
Şiveler arasındaki ayrılıklar, kelimelerin yapı, çekim ve
fonetik (ses) özellikleri ile ilgili farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Bu farklılıklar dikkate alınarak Türkçe’nin birkaç çeşit tasnifi
yapılmıştır.
Şu halde Çağdaş Türk edebiyatlarını; Azerbaycan Türk
edebiyatı, Kırgızistan Türk edebiyatı, Kazak Türkleri edebiyatı,
Özbekistan Türk edebiyatı şeklinde birbirinden ayırırken kullanılan
kıstas, bu edebiyatların farklı coğrafyalarda oluşan değişik şivelere
ait olmalarıdır.
2- Kültürel Farklılaşma: Kültür, bir milletin dil, din, duygu,
düşünce ve yaşayış tarzındaki bütünlüktür. Bunlarda başlayan
değişme kültürel farklılaşmayı ortaya çıkarır. Türkler, islamiyet
5. İslamiyet öncesinde atlı-göçebe hayat tarzını sürdürmekteydiler. Bu
hayat tarzı yerleşik hayata geçişle birlikte terkedilirken, “bozkır
kültürü” olarak adlandırdığımız bu kültür de yavaş yavaş
terkedilmiştir. İslamiyeti kabul eden Türkler, bu dini inancın
kabullerine ters düşmeyen bazı gelenklerini de sürdürmüşlerdir.
Uzun br dönemde değişime değişime uğramayn Türk-İslam kültürü,
etkisini edebi alnda da göstermiştir. Islamiyetin kabulünden
Tanzimat dönemine kadarki Türk edebiyatında dini muhteva her
zaman ağırlıklı olmuştur.
Tanzimat döneminde ise, edebi eserlerin şeklinde ve
muhtevasında büyük değişmeler olmuştur. Gerek Tanzimat
Fermanı’nda (1839), gerekse onun tamamlayıcısı niteliğinde)
Islahat Fermanı’nda (1856) ifade edilen siyasi, askeri, ekonomik ve
diğer alanlardaki değişiklikler doğrudan Batı medeniyeti esas
alınarak düzenlenmiştir. Bu durum devletin batı medeniyeti
dairesine girmeyi resmi bir politika haline getirmesi demektir.
Yapılan çalışmalar kısa zamanda meyvesini vermiş; devlet, halkıyla
ve yönetimiyle hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Sanatkar da
6. alanıyla ilgili yenilikleri ülkesine taşımayı başlamıştır. İstanbul’da
sosyal hayat değişmiş, sanat eserleri kendi mazlemesinin
oluşumunda etkili olmaya başlamıştır. Bu durumu Ahmet hamdi
Tanpınar, “Modern edebiyat bir medeniyet kriziyle başlar.” cümlesiyle
özetler.
X. yy.’dan itibaren Acem ve Arap edebiyatlarının etkisiyle ve
İslami düşünceye dayalı olarak başlayıpdaha sonra milli bir hüviyet
kazanan yazılı Türk edebiyatı, bu kez Batı medeniyetinin ve Fransız
edebiyatının etkisiyle 1860’lı yıllardan sonra yavaş yavaş yeni bir
çehreye bürünmüş ve yeni bir kimlik arayışına girmiştir.
Bütün bu değşmeler dikkate alınarak 1860 yılını esas kabul
edip, bu tarihten sonra gelişen edebiyatımızı Batı Etkisinde Gelişen
Türk Edebiyatı olarak isimlendiriyor ve bu dönemi kendi ölçüleir
içinde değerlendiryoruz.
3- Dini Hayat: İslamiyetin kabul edilmesinden önce de
Türklerin birkaç defa din değiştirdiğini biliyoruz. Önce büyü ve
sihre dayalı Şamanizm inancına mensup olan bazı Türk boyları daha
sonra Mani ve Buddha dinlerine girmişlerdir. Şüphesiz
7. Değişiklik edebieserler üzerinde de tesirini görecektir. Nitekim
Göktürk Kitabelerinde ve eski Türk destanlarında bir Gök
Tanrı’dan bahsedilirken Mani ve Buddha dinleriyle ilgili metinlerde
daha farklı bir inanç sisteminin övgüsü yapılmaktadır.
Edebiyatımızda asıl köklü değişiklik X.yy.’dan itibaren
İslamiyetin kabul edilmesiyle göstermiştir. Başta Karahanlı Devleti
olmak üzere Gazneliler, Harzemşahlar ve Selçuklar bünyesinde yeni
ve güçlü bir edebiyatın başladığını görüyoruz. Bu değişiklik sadece
edebiyatla sınırlı kalmamış ; resim, münyatür, ağaç işlemeciliği ve
mimaride de kendini göstermiştir. Hatta, hat sanatı gibi yeni bir
sanatın da başlangıcı olmuştur.
XI. Ve XII. yy.’larda Müslüman Araplar ve İranlılarla iyi
ilişkiler kuran Müslüman Türkler, artık İslam medeniyeti
dairesinde yer alacaklardır. Edebi, kültürel ve siyasi alanlarda
karşılıklı etkileşme ve İslami inanca bağlı olarak yeni dünya
görüşünün ifadesi olan bir edebiyat başlamıştır. Bu edebiyat
gelişerek Tanzimat dönemine kadar devam etmiştir.
Bu şekil, muteva ve gaye değişikliğini dikkate
8. edebiyatmızın X. yy.’dan öncesini ve sonrasını kendi ölçüleri içinde
inceliyoruz.
4- Dil Coğrafyası: IX. ve X. yy.’larda bazı Türk boylarının
ayrı devletler kurup kendi yazı dillerini oluşturduklarını görüyoruz.
Farklı coğrafyalarda ve değişik kollar halinde gelişen dilimizin
bugün Azeri Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkiye
Türkçesi ve Balkan Türkçesi gibi birçok şivesi vardır.
10. a) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
İslamiyetin kabulünden önceki döeneme ait Türk edebiyatı,
Orta Asya coğrafyasında başlamış ve gelişmiştir. Edebiyatmızın bu
dönemi genel olark sözlü bir edebiyat karakterii gösterir. Ancak
VIII. Yy.’dan itibaren düşünceye dayalı yazılı ürünler de verilmeye
başlanmıştır. Bu nedenle edebiyatmızı daha bu dönemde ikiye
ayrırarak incelememiz gerekir.
a )Sözlü Eserler: Sözlü edebiyatmızın en önemli özelliği, başta
milli destanlar olmak üzere koşuk ve sagulardan oluşan zengin bir
şiir geleneğine sahip olmasıdır. Buna ek olarak bugün atasözü
dediğimiz savlar da yaygın olarak kullanılmaktaydı. Bu savlra
incelendiğinde Türk boylarının bilgi ve tecrübeyi bir hayat felsefesi
haline getirdikleri anlaşılmaktadır.
Destan, koşuk ve sagu dediğimiz bu sözlü edebiyat ürünleri,
çeşitli Türk boylarında şaman, baskı, kam gibi isimlerle anılan
sanatçılar tarafından kopuz eşliğinde seslendirildi. Bu durum, şiirle
musikinin birleştirildğini göstermektedir.
11. a )Yazılı Örnekler: M.S. VI. Yy.a ait yazılı belgeler
bulunmuştur. Fakat bunların çoğu birkaç cümle uzunluğunda,edebi
değeri olmayan, mezar taşlarına yazılmış sözlerdir.
Yazılı edebiyatın ilk mükemmel örnekleri, Göktürklere ait
Orhun Abideleri’dir.
b) İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI
İslamiyet, VIII. Yy.’dan itibaren Türkler tarafından kabul
edilemeye başlanmıştır. X. Yy.’ın ilk yarsında Karahanlı hükümdarı
Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın Müslüman olmasından sonra da
Karahanlı Türkleri topluca İslamiyeti kabul etmişlerdir.
İslamiyetin kabulüyle Türk dünyasında yeni bir dönem
açılmıştır. Düşüncenin değişmesiyle edebi eserlerin muhteva ve şekil
özelliklerinden, yaşama biçimine ve devlet yönetimine kadar pek çok
şey değişmiştir.
Bu devirde verilen ilk eserler incelendiğinde, bu eserlerin
İslamiyet öncesi döneme ait izleri de taşımakla birlikte daha çok
İran ve Arap edebiyatlarının etkisiyle oluşturulduğu görülür.
Karahanlı Devleti bünyesinde başlayıp Anadolu sahasında Osmanlı
12. Devleti döneminde gelişmesini sürdüren bu edebiyata XIII. Yy.’dan
itibaren Klasik Türk Edebiyatı adını veriyoruz.
Bu dönemde Türk Halk edebiyatına bağlı olarak gelişen Dini-
Tasavvufi edebiyatı, Klasik edebiyatla ortak muhteva ve şekil
özelliklerine sahiptir.
Klasik Türk edebiyatı, Anonim edebiyat ve Aşık tarzı Türk
edebiyatı üzerinde de etkili olmuştur.
c)BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
XIII. Yy.’dan itibaren Anadolu sahasında gelişmeye başlayıp
şekli ve muhtevasıyla XIX. Yy. ortalarına kadar devam eden İslami
Türk edebiyatına Klasik Edebiyat demiştik.
Türk edebiyatında Batı’ya yöneliş, siyasi bir hareket olan
Tanzimatla başlamıştır.
Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatının bu safhasına
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı diyoruz.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatında ilk yeniliklerin
muhtevada yapıldığını görüyoruz. Klasik Edebiyatın halen şekil
olarak devam ettiğini söyleyebiliriz. 1896’dan itibaren yeni oluşumlar
13. ve yeni etkilenmeler sonucu Klasik edebiyata ait nazım şekilleri de
terk edilmiştir. Bu edebi döneme Edebiyat-ı Cedide diyoruz.
1909’da bir araya gelip kendilerini Fecr-i Âti topluluğu olarak
isimlendiren bir grup genç, Edebiyat-ı Cedide geleneğini bir süre
daha devam ettirmişlerdir.
1911’de Genç Kalemler dergisinin yayın hayatına girmesiyle
birlikte başlayan edebi akıma ise Milli Edebiyat akımı diyoruz.
Edebiyatımızın bu tarihten sonraki devirlerini Milli Mücadele
Dönemi Türk Edebiyatı ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı olarak
isimlendiriyoruz. 1940’tan sonra gelişen edebiyatımıza ise Son
Dönem veya Yeni Dönem Türk Edebiyatı denilmektedir.
14. Edebiyatımızın tarihi gelişimini ve kollarını şu şekilde
gösterebiliriz.
İslamiyet Öncesi İslami Devir
Türk Edebiyatı Türk Edebiyatı
Klasik Türk Klasik Türk
Sözlü Eserler
Yazılı Örnekler
Edebiyatı Edebiyatı
Aşık Tarzı Türk
Halk Edebiyatı
Dini-Tasavvufi
Anonim Halk
Edebiyatı
Edebiyatı
15. gösterebiliriz.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı
Edebiyat-ı Cedide
(Dervet-i Fünûn Edebiyatı)
Fecr-i Âtî Edebiyatı
Türk Edebiyatı
Milli Edebiyat Akımı
Batı Etkisinde Gelişen
Milli Mücadele Dönemi
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
(1. 1940 yılına kadar Türk Edebiyatı
2.Son dönem Türk edebiyatı
Edebiyatımızın tarihi gelişimini ve kollarını şu şekilde
16. ATATÜRK’ÜN EDEBİYAT İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Atatürk;hayatı boyunca edebiyatla yakından
ilgilenmiş,edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için direktifler
vermiş,okullarda öğretim programlarını bu yönde
düzenletmiştir.Edebi sanatların bir fikrin,özellikle inkılapların
yayılması ve kökleşmesinde en etkili araç olduğuna daima
inanmıştır.
Bir akşam toplantısında (1937),söz edebiyattan açılınca,bu
konuda çeşitli konuşmalar yapılır``Edebiyat nedir?Osmanlı
devrinde ve cumhuriyet rejiminde edebiyat deyince ne anlaşılıyor?
``gibi sorular sorulur.
Bu konuşmaların sonunda Atatürk,şu sözleri dikte ettirir:
``Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet
çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta bugün
medeni toplumlarda edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır.
17. Söz ve anlamı,yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri
ve insan kudretinin en büyük duygularını,bunları dinleyenleri veya
okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak
sanatı.Bunun içindir ki edebiyat,ister nesir halinde olsun,ister nazım
şeklinde olsun,tıpkı resim gibi,heykeltıraşlık gibi,bilhassa musiki
gibi güzel sanatlardan sayıla gelmektedir.
İnsanlıkta en müspet bilim ve en ince teknik esaslarına
dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için mukadder olan
askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi,içinde bulunduğu
toplumda kendini anlatabilmek,bu büyük insanlık ve kahramanlık
yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı,yürütücü ve nihayet
fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur.
Bu itibarla,edebiyatın,her insan ve cemiyeti,bu cemiyetin hal
ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı
eğitim araçlarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır.
Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim
Bakanlığı,edebiyat öğretiminde şu noktalara bilhassa önem ve
kıymet vermelidir:
18. a)Türk çocuğunun kafasını,yaratılışındaki dikkat ve itinaya
göre geliştirmek.Bu,cumhuriyetin sağlık düzeniyle ilgilenen
bakanlığa da düşen bir görevdir.
b)Güzel muhafaza edilen,Türk kafa ve zekalarını
açmak,yaymak, genişletmek.Bu,bilhassa Milli Eğitim Bakanlığı’nın
görevidir. Bununla birlikte,Türk çocuklarının kafalarına müspet
ilim ve maddi teknik mefhumlarını,yalnız nazari olarak değil aynı
zamanda pratik vasıtalarla da yetiştirmek.
c)Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri,Türk
karakterindeki sağlamlıkları,Türk duygularındaki yükseklik ve
genişlikleri,kendilerini hiç zorlamadan,doğal bir halde ve olduğu
gibi ifadeye onları alıştırmak.
Bunlar yapılınca netice şu olacaktır:Türk çocuğu konuşurken
Onun beyan ve anlatış tarzı;Türk çocuğu yazarken,onun ifade tarzı
kendisini dinleyenleri,onun yürüdüğü yola götürebilecek kabiliyeti
sayesinde;Türk çocuğu kendisini dinleyen veya okuyanları peşine
takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek,ulaştırabilecektir.
Sadi Borak
(Atatürk ve Edebiyat, İstanbul, 1970)