SlideShare a Scribd company logo
1 of 40
TULAREMİ
SÜLEYMAN YILDIZ
TANIM
 Tularemi, Francisella tularensis’in neden olduğu özellikle Kuzey
Yarım Kürede görülen zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır.
 Genellikle sporadik olgular şeklinde ve zaman zaman da küçük
salgınlar şeklinde görülmektedir.
Tularemi Hakkında- II
 1911 yılında McCoy tarafından Kaliforniya’nın Tulare Bölgesinde
sincaplarda görülen veba benzeri bir hastalık olarak tanımlanmış,
görüldüğü bölgeye ithafen Bacterium tularensis olarak
isimlendirilmiştir.
 İnsanlarda hastalığı ilk tanımlayan bilim adamı olan Edward
Francis’in katkılarına binaen daha sonraki yıllarda bakterinin adı
Francisella tularensis olarak değiştirilmiştir.
 Tularemi, “Francis hastalığı, Ohara hastalığı, tavşan ateş-vebası, at
sineği ateşi, Sibirya ülseri ve avcı hastalığı” gibi değişik isimlerle
anılmaktadır.
F. tularensis
 Çok küçük mikroorganizmalar ( 0.2 x 0.2- 0.7 µm )
 Hareketsiz, Gram negative zorunlu aerobic coccobacillus
 Kültürde üreyebilmesi için Cysteine gereklidir (Thayer-Martin
besiyeri)
F. tularensis
 Intraselüler patojen
 Özellikle makrofajlar içerisinde çok uzun bir süre canlı kalabilir
 Antifagositik özelliği sağlayan: Polisakkaritten zengin kapsul
 Kapsülünü kaybetmesi ile virulans özelliğini kaybeder
 Amipler içinde yaşabilmesi sudan bulaş riskini artırır.
 Uzun zincirli C18 ve C26 karbonlu yağ asitleri bu türe özgüdür.
 Endotoksinle hastalık oluşturur ve granülomatöz iltihaba ve
kazeifikasyon nekrozuna neden olur (özellilke lenf bezleri,
akciğer, karaciğer ve böbrek)
Francisella Türleri
 Francisella iki türden oluşmaktadır:
 F. Tularensis
 tularensis (Tip A)
 holarctia (Tip B)
 mediastiatica
 novicida
 F. Philomiragia
 Fırsatçı patojen, tuzlu suda ürer
Francisella Türleri
 F. Tularensis alt türü tularensis (Tip A) Kuzey Amerika ile sınırlı iken
alt tür holarctica (Tip B) tüm kuzey yarım küre boyunca etkilidir.
 Tip A: tavşan, kene ve kedi
 Tip B: fare ve kene
 Tip A ve Tip B hem demografik hemde klinik seyirde büyük
farklılıklar gösterir.
EPİDEMİYOLOJİ
İNSİDANSI
 Tularemi, özellikle Kuzey Yarım Kürede Kuzey Amerika’nın birçok
kesimlerinde, Asya’da, Orta ve Kuzey Avrupa’da özellikle
İskandinav ülkelerinde genellikle sporadik olgular şeklinde
görülmekte ANCAK zaman zaman da epidemiler yapmaktadır.
*WHO Guidelines on Tularemia, 2007
EPİDEMİYOLOJİ-II
 Genel olarak hayvan temasının daha fazla ve hijyenik koşulların
uygun olmadığı kırsal alanlarda görülmekle birlikte, nadiren
şehirlerde yaşayanlarda da hastalığa rastlanmaktadır.
 Birçok ülkede bildirimi zorunlu hastalıklar listesinde yer almaması,
hastalığın yeterince tanınmaması ve bu nedenle sıklıkla gözden
kaçırılması, vakaların bir bölümünün rapor edilmemesi, özellikle
çocuklar ve yetişkinlerde klinisyen tarafından kolayca
tanımlanamayan ılımlı enfeksiyon formunun görülebilmesi veya
asemptomatik seyretmesi gibi nedenlerle tularemi insidansının
belirlenmesinde bazı güçlükler yaşanmaktadır.
 Sayılan bu faktörler nedeniyle dünyadaki tularemi insidansı tam
olarak bilinmemektedir.
EPİDEMİYOLOJİ-III
 ABD’ de 1950’den önce her yıl yüzlerce vaka bildirilirken,
1965 yılından itibaren vaka sayısında belirgin bir azalma
olmuştur. Günümüzde yılda yaklaşık 100-200 vaka
bildirilmektedir. (insidans: 0.15/100.000).
 Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde II. Dünya Savaşından sonra
yaygın olarak görülmekte iken, son yıllarda yılda 100
vakadan az görülmektedir.
 Tularemi günümüzde, Avrupa kıtasında Finlandiya ve
İsveç’te endemik olarak görülmektedir. Ancak, bu
ülkelerden bildirilen bir yıllık vaka sayısı 50’nin altındadır.
İsveç’te 1973–1985 yılları arasında yıllık 5-500 vaka
bildirilmiştir.
 Japonya’da ise 1924-1987 yılları arasında toplam 1335
vaka saptanmıştır.
 Savaş ve göçler nedeniyle uygun olmayan yaşam
koşullarına bağlı olarak dünyada tularemi epidemiyolojisi
belirgin bir şekilde değişmiş, vaka sayılarında önemli
artışlar izlenmiştir.
o Örneğin; Kosova’da savaş sonrası 2000 yılında 300’den
fazla vakanın bildirildiği iki tularemi salgını görülmüştür.*
* Croddy E, Krcalova S (October 2001). "Tularemia, Biological
Warfare, and the Battle for Stalingrad (1942-2000)". Military
Medicine 166
Türkiye’ de Tularemi*
 Ülkemizde ilk tularemi salgını 1936 yılında Lüleburgaz’dan bildirilmiş olup sonraki
yıllarda da farklı bölgelerden sporadik vakalar ve küçük noktasal salgınlar
bildirilmektedir.
 Ülkemizdeki en büyük tularemi salgını 1953 yılında Antalya’nın kuzey doğusunda
Bademağacı Köyü’nde yaşanmıştır.
o İkiyüzden fazla vakanın saptandığı bu salgının, üstü açık bir şekilde köy çeşmesine gelen
suyun kontamine olmasıyla geliştiği rapor edilmiştir.
 Bu salgından 35 yıl sonra 1988 yılında Bursa ili Karacabey Harası ve Badırga
köyü’nde 64 vakalık bir epideminin saptanmasıyla tularemi ülkemizde tekrar
gündeme gelmiştir.
 1988’den sonra Bursa ve çevresi ile Çanakkale, Susurluk gibi yakın bölgelerde 1080
olgu saptanmıştır.
 Yapılan çalışmalar ülkemizdeki tularemi salgınlarının su kaynaklı olduğunu
göstermiştir. **
 Bütün bu veriler; Marmara ve Karadeniz Bölgesi ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de
Francisella tularensis’in endemik olarak bulunduğunu ve küçük salgınlara neden
olduğunu göstermektedir.
*Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011
**Re-emergence of tularemia in Turkey Halis Akalın, , Safiye Helvacı, Suna Gedikoğlu
Department of Microbiology and Infectious Diseases, Medical Faculty, Uludağ UniversityÇankırı Postası- 2010
“Hastalığın mahallede bulunan kemirgenlerin
içme suyu şebekesinin açık olan bölümlerine
girmesi sonrasında bulaştığı dile getiriliyor.”
“Zonguldak Ereğli ilçesi Bayat köyü
kırsalında sahipsiz av köpeğinde
tularemi tespit edildi. Köy haklı olası bir
salgından korkarken yetkilileri göreve
çağırıyor…”
“Sancak'a bağlı Uğurova köyünde
yapılan sağlık taramasında 5 kişide
tularemi hastalığı tespit edilmesi
üzerine, inceleme başlatıldı.”
Konya'nın Beyşehir ilçesine bağlı Emen
beldesinde 11 kişi Tavşan Vebası olarak
da bilinen Tularemi şüphesiyle tedavi
altına alındı.
Türkiye’ de Tularemi-II
2005 yılına kadar bildirimi zorunlu hastalıklar
listesinde yer almayan tularemi; artan
olgu sayısı ve farklı bölgelerden vakaların
bildirilmesi nedeniyle “Bulaşıcı Hastalıkların
İhbarı ve Bildirim Sistemi Standart Tanı, Sürveyans
ve Laboratuvar Rehberi”nde C grubu
hastalıklar listesine alınmıştır. Böylece tularemi için
standart vaka tanımı, tanı için laboratuvar
kriterleri, örnek alma ve gönderme kuralları
belirlenmiştir.
Türkiye’ de Tularemi-III
 Ülkemizde son yıllarda tularemi vakalarında artış, bazı ekolojik
dengelerin değişmesi ile izah edilmeye çalışılmaktadır.
 Son yıllarda özellikle yağışlı sezonlardan sonra kemirici
popülasyonundaki artışın tularemi vaka sayısının artmasına neden
olduğu düşünülmektedir.
 Ancak, ülkemizde tularemi vakalarının kümelenme eğilimi ve genel
olarak küçük çaplı su kaynaklı salgınlar şeklinde görülmesi nedeniyle
kemiricilerin su kaynağına teması en önemli etken olarak
görülmektedir.
 Tularemi; 2005 yılı öncesinde Marmara ve Batı Karadeniz Bölgelerinde
yaygın olarak görülürken, 2009-2010 yıllarının ilk yarısında özellikle İç
Anadolu Bölgesi olmak üzere diğer bölgelerden yeni vakalar
bildirilmiştir.
* Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011
Türkiye’ de Tularemi-IV
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
 Su kaynakları düzenli şekilde klorlanmayan kırsal alanlarda,
bakımsız kalmış su depoları ve köy çeşmeleri tularemi için
risk taşımaktadır
 Hastalığın kadınlarda daha sık rapor edildiği dikkat
çekmektedir.
 Bunun sebebinin kadınların ev ortamında kontamine su ve gıda
ile daha fazla temasta olmaları ve yaşam alanlarında etkeni
taşıyan rezervuar hayvan çıkartılarına daha fazla maruz kalmaları
olduğu düşünülmektedir
 2005-2010 yılları arasında tanı konulan tularemi vakalarının yaş
ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde; enfeksiyon tüm yaş
gruplarında görülmekle birlikte, risk grubu aktivitelerini çoğunlukla
erişkinlerin yapması nedeniyle 30 yaşın üstündeki bireylerde ve
kadınlarda erkeklere göre daha fazla sıklıkta görülmektedir.
 Tularemi tüm yaş gruplarında görülmesine rağmen, çocuk yaş
gruplarında tanı konulamamasına bağlı olarak daha az oranda
bildirilmektedir.
 Ülkemizde, son yıllarda bildirilen çocuk olgu sayısında belirgin bir
artış gözlenmekte olup bildirilen tularemi olgularının yaklaşık
%10’unu çocuk vakalar oluşturmaktadır.*
* Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011
 Kaynak suyu tüketimi, avcılık ve vahşi tavşan etinin yenmesi,
kemirici çıkartılarıyla temas, hijyenik olmayan gıda tüketilmesi, ev
ve çevresinde kemirici sayısında belirgin artış gözlenmesi ile
doğayla ilişkili aktiviteler gibi bağımsız değişkenler epidemiyolojik
risk faktörleri arasında yer almaktadır.
Dünyada enfekte hayvan ve kene ile temas en sık
gözlenen bulaşma yolu iken
ülkemizde klorlanmamış içme suyu veya kaynak
suyu tüketilmesi ana bulaş yolunu
oluşturmaktadır.
PATOBİOLOJİ
 F. tularensis, doğada oldukça yaygındır
o 125’den fazla yabani ve evcil memeli hayvan, kuş, eklem bacaklı, balık ve sürüngenden
izole edilmiştir.
 Bakterinin doğal rezervuarları çoğunlukla yabani tavşan, sincap, tarla faresi, kunduz,
geyik ve rakun gibi kemirici vahşi hayvanlardır.
 F. tularensis hayvanlarda genellikle ölümcül hastalık oluşturmasına rağmen, bazı
kemiricilerde belirgin bir hastalık tablosu oluşturmadan aylarca varlığını sürdürebilir.
PATOBİOLOJİ-II
 Sığır, keçi, koyun, at, domuz yanısıra kedi ve köpek gibi evcil
hayvanlara bakteri temel olarak keneler ve kan emici sinekler
aracılığıyla (mekanik vektörlük) taşınır.
 Bazı kene türleri sadece vektör olarak değil, bakteriyi vücudunda
ömür boyu (1-2 yıl) taşıyarak aynı zamanda rezervuar olarak da rol
oynamaktadırlar.
 İnsanlarda kene kaynaklı enfeksiyonların çoğu yaz aylarında
görülmektedir. F. tularensis sineklerde iki hafta süreyle canlı
kalabilmektedir.
 Özellikle evcil kediler tularemiye duyarlı hayvanlardır. Bu
kedilerden insana bulaş olduğu birçok vakadan bildirilmektedir.*
*CDC- Centers for Disease Control and Prevention
PATOBİOLOJİ
 Suda, toprakta, hayvan leşleri ile atıklarında aylarca, samanda altı ay ve 15°C’de dondurulmuş tavşan
etinde yıllarca canlı kalabilmektedir.
 İnsanlara hastalık temel olarak üç yol ile bulaşmaktadır:
 Deri ve mukozal yol: Enfekte kene veya sinek gibi vektörlerin ısırmasıyla veya enfekte hayvan, hayvan ürünleri-
çıkartılarıyla (idrar, dışkı ya da kan) temas sonucunda ya da bu hayvanlar tarafından doğrudan ısırılma
sonucunda insana bulaşmaktadır. Bu yol Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile Kuzey Avrasya’da en sık
görülen türlerdir. Deri ve mukozal yol ile enfeksiyon gelişimi için 10-50 bakteri yeterlidir.
 Oral yol: Enfekte hayvan dokusu veya çıkartıları ile kontamine olmuş sularla veya hasta hayvanların etlerinin iyi
pişirilmeden tüketilmesiyle olan bulaşma; günümüzde ABD ve Kuzey Avrupa’da nadiren bildirilmekte iken,
ülkemizdeki ana bulaş yoludur. Oral yolla enfeksiyon gelişimi için (ED) ≥108 bakteri gereklidir.
 Solunum yolu: Aerosol şeklinde bulunan kontamine su veya toz partiküllerinin solunması ile bulaş olur. Kırsal
alanda kemiricilerin dışkı, idrar gibi çıkartılarıyla kontamine olmuş saman, ot ve tahılların hasatı esnasında
veya depolarda çalışanların bakteriyi tozlarla soluması sonucu solunum sisteminde enfeksiyon gelişir. Solunum
yolu ile bulaşta enfektif doz 10-50 bakteri olarak kabul edilmektedir. Laboratuvar çalışanları da solunum yolu
ile bulaş açısından risk grubunda yer almaktadır.
 Tularemi, insandan insana bulaşmaz. Bu nedenle, hasta ile temas edilmesi veya aynı ortamda bulunulması
hastalık gelişimi açısından risk taşımaz.
 Bulaş yolları nedeniyle; avcılar, tarımla uğraşanlar, ormanda çalışanlar, doğa tutkunları, veteriner hekimler
ve laboratuvar çalışanları risk grubunda yer almaktadırlar.
 Her mevsimde görülebilmesine karşın, kemiricilere bağlı infeksiyonlar avcılık nedeniyle kış aylarında, kene
ile ilişkili olanlar ise daha çok yaz aylarında görülmektedir
KLİNİK
 Tularemide klinik bulgular bakterinin konağa giriş yerine, virülansına, inokülasyon dozuna ve
konağın immün durumuna göre değişir.
 Hastalık bu faktörlere göre
1. orofarengeal,
2. ülseroglandüler,
3. glandüler,
4. oküloglandüler,
5. tifoid ve
6. pnömonik tularemi olmak üzere başlıca altı klinik formda sınıflandırılmaktadır.
 Asemptomatik veya subklinik seyreden hafif klinik tablolardan, ağır sepsis tablosuna kadar
değişen, hatta ölümle sonuçlanan farklı klinik tablolar görülebilir.
 İnfeksiyon seyrini belirleyen en önemli iki unsur: Etken ile karşılama yolu ve immunite*
*Murray Medical Microbiology 2009
KLİNİK-II
 Tulareminin inkübasyon süresi genelde 2-10 gündür (1-21 gün
arasında değişebilir).
 Hastalık, inkübasyon süresini takiben
 boğaz ağrısı
 halsizlik
 iştahsızlık
 sırt ağrısı
 baş ağrısı
 titreme ile yükselen ateş ve terleme ile başlar.
 Takip eden semptomlar hastalığın lokalizasyonuna göre değişir.
ÜLSEROGLANDÜLER / GLANDÜLER FORM
 Enfekte hayvanla temas veya kene ısırığı sonrası gelişen deri lezyonları ve
lenfadenopati
 Mikroorganizmanın giriş yerinin etrafında ilk olarak kırmızı renkli papüler bir
lezyon oluşur ve takiben bölgesel lenfadenopati gelişir.
 Daha sonra papülde ülserasyon gelişir ve birkaç hafta içerisinde genellikle iz
bırakarak iyileşir.
 Etkenin konağa giriş yerinin bilinmediği, hassas lenfadenopati ve ateş ile
seyreden klinik tablo “glandüler tularemi” olarak tanımlanmaktadır.
Ateş, kütanöz ülser ve lenfadenopati ile karakterize olan
ülseroglandüler/glandüler form Kuzey Amerika, İskandinav
ülkeleri ve Kuzey Avrasya’da en sık bildirilen klinik form
iken, ülkemizde nadiren bildirilmektedir.
OROFARENGEAL FORM
 Kontamine su ve gıdaların alınması
 Ülkemizde en sık görülen klinik tablodur.
 Bu formda; ateş, boğaz ağrısı, oral ve farengeal müköz membranlarda
kızarıklık ve püstüler değişiklikler oluşur.
 Tonsillerde büyüme, hiperemi veya difteridekine benzer sarı-beyaz renkli
psödomembranla kaplı, eksüdatif tonsillo-farenjit gözlenebilir.
 Genellikle tek taraflı veya bilateral servikal lenfadenopati gelişir.
 Bu klinik tablo streptokokal tonsillit, enfeksiyoz mononükleoz ve tüberküloz
lenfadenit ile kolayca karıştırılabilir.
 Olgulara çoğu zaman akut streptokoksik tonsillofarenjit ön tanısı konur
ve beta-laktam grubu antibiyotikler kullanılır ancak tedaviden fayda
görmezler.
 En sık görülen komplikasyon lenf nodu süpürasyonudur.
OKÜLOGLANDÜLER FORM
 Sıklıkla kontamine olmuş ellerle gözlerin kaşınması, enfekte
hayvanın vücut sıvılarının konjunktivaya sıçraması veya kontamine
su ile temas sonrasında mikroorganizmanın konjunktivadan
girmesiyle “Oküloglandüler” tularemi gelişir.
 Genellikle tek taraflı, oldukça ağrılı, pürülan konjunktivit ile hassas
lenfodenopatinin (preauriküler, submaksiller veya servikal) eşlik
ettiği bir klinik formdur.
 Vakalarda, göz kapaklarında ve göz etrafında ödem, kızarıklık,
palpebral konjunktivada küçük nodüler lezyonlar veya ülserasyon
tespit edilebilir.
PNÖMONİK ve TİFOİDAL FORM
 Primer olarak enfeksiyöz aerosollerin solunması veya diğer formların
seyiri sırasında kan dolaşımı ile plevral kaviteye bakterinin yayılması
sonucunda (sekonder pleuropulmoner hastalık) gelişir.
 Akciğer tutulumu, tek veya iki taraflı lober, segmental veya yamalı
infiltrasyon şeklinde olabilir. Nadiren miliyer tutulum, kavitasyon veya
kistik yapılar gözlenebilir.
 Hiler lenfodenopati olguların %50 sinde saptanır.
 Bronkoskopik incelemede patolojik bulgular, tüberküloz veya
sarkoidozdan ayırt edilemez.
 Bakterinin konağa giriş yolunun belirlenemediği ve lenfodenopatinin
bulunmadığı klinik tablo, sistemik (tifoidal) tularemi olarak
tanımlanmaktadır. (Lenfadenopati görülmeyen tek form)
 Tifoidal formda, yüksek ateş, şiddetli başağrısı, bulantı, kusma, ishal ve
karında hassasiyet mevcuttur.
PNÖMONİK ve TİFOİDAL FORM
 Tifoidal formda, genellikle birçok organın tutulmasına
bağlı olarak pnömoni, menenjit, hepatit, kardit ve
nefropati gelişimi söz konusudur. Bu klinik tablonun,
inokülüm miktarının yüksek olması veya konağın
bağışıklığının yetersizliğine bağlı geliştiği kabul
edilmektedir.
 Genel olarak Kuzey Amerika’ya sınırlı bir klinik formdur ve
yüksek mortalite (%30-60) ile seyreder.
TULAREMİDE DERİ LEZYONLARI
 Tulareminin seyri sırasında (olguların yaklaşık %35-43’ünde)
primer ve sekonder deri lezyonları görülebilir.
 Primer lezyonlar etkenin konağa giriş kapısı ile ilişkili iken,
sekonder deri döküntülerinin (tularemid) ise sistemik yayılıma
bağlı ortaya çıktığı düşünülmektedir.
 Tulareminin tüm klinik formlarında yaygın makülopapüler veya
vezikülopapüler döküntü, püstül, eritema nodozum, eritema
multiforme, akneiform lezyonlar veya ürtiker gibi deri
döküntüleri gelişebilir ancak; papüler ve vezikülo-papüler form
en sık bildirilen deri lezyonlarıdır.
 Deri döküntüleri genellikle semptomların ikinci haftasında
ortaya çıkar ve altı hafta kadar devam edebilir.
TEŞHİS
 Teşhis büyük oranda klinik şüpheye bağlıdır.
 Tularemiye özgü standart laboratuvar testleri
bulunmamaktadır.
 Hiponatremi, trombistopeni ve serum transaminaz hastaların
yarısında hafif bir şekilde artmıştır.
 Hastaların ¼ ünde steril piyüri.
 Tulareminin tanısında “altın standart” halen kültür yöntemidir
ancak tavsiye edilmez. Kültürde bakterinin izole edilmesi kesin
tanı koydurucu olması yanında antibiyotik duyarlılığının ve
kökenlerin orijininin belirlenmesi (moleküler epidemiyolojinin)
açısından da oldukça önemlidir.
o F. Tularemia balgam, plevral sıvı, yara, kan ve lenf nodundan örnek
alınarak kültür üretilebilmesine rağmen pratik değildir.
o Yavaş üreme (ort. 10 gün) ve personal için risk (10-50 bakteri ile bulaş)
 PCR, Seroloji (Mikroaglütinasyon testi) ve akciğer filmi tanıya yardımcı
olabilir. Bunlar arasında seroloji tanıda en çok kullanılan yöntemdir.
 Tanı seroloji (mikroaglutinasyon testi) ile konabilir. Ancak Brucella
ile çapraz reaksiyon nedeniyle düşük titrelerdeki pozitifliklerde
dikkatli olunmalıdır
 Antikor : Titrelerde 4 kat veya daha fazla antikor artışı
TEDAVİ
 Tularemi tedavisinde, aminoglikozid, tetrasiklin ve kinolon
grubu antibiyotikler kullanılmaktadır.
 Tularemi vakalarının tedavisinde aminoglikozidler ilk
seçenektir. Bu amaçla streptomisin veya gentamisin
kullanılabilecek antibiyotiklerdir.
 Alternatif tedavide siprofloksasin veya doksisiklin kullanılabilir.
TEDAVİ- II
 Vakaların ağırlığına göre antibiyotikler damar yolundan veya
ağızdan verilebilir.
 Çocuklarda streptomisin ve gentamisin ilk tercih edilen ajanlardır.
TEDAVİ- III
 Hastalığın erken döneminde başlanılan antibiyotik tedavisi daha
başarılı olmaktadır.
 Tedaviye geç başlanması durumunda iyileşme süresi uzamaktadır.
İkinci-üçüncü haftadan sonra tedaviye başlanan olgularda tedaviye
rağmen lenf bezlerinde süpürasyon gelişmekte ve cerrahi
müdahale gereksinimi artmaktadır.
 Tularemi tedavisinde penisilin, sefalosporinler, makrolidler,
rifampisin, kotrimaksazol ve klindamisin önerilmemektedir.
BİYOLOJİK SİLAH OLARAK TULAREMİ
 Olası biyolojik silah saldırısında meydana gelecek felaketin büyüklüğüne yönelik Dünya Sağlık Örgütü’nün
1969’daki bir çalışmasında, 50 kg F. tularensis’in aerosol olarak 5 milyon nüfuslu yerleşim alanı üzerinde
atılması halinde 19.000 ölüm ve 250.000 kişide hastalığa neden olacağı, aşılanan kişilerinde tam olarak
korunamayacakları ifade edilmiştir
 Maçurya’da 1932-1945 yılları arasında Japon ordusunun üzerinde çalıştığı bilinen mikroorganizmalardan
biriside F. tularensis’dir.
 Ayrıca II. Dünya Savaşı sırasında Doğu Avrupa’da Alman ve Rus Askerleri’nde görülen farklı klinik tularemi
formlarının, Ruslar tarafından F. tularensis’in askeri saldırı amaçlı kullanımına bağlı olabileceği de
literatürde yer almaktadır. Eski Sovyetler Birliği’nde F. tularensis üzerindeki çalışmaların 1990’lı yılların
başına kadar devam ettiği bilinmektedir ve bugün için kullanılan antibiyotiklere dirençli ve geliştirilmekte
olan aşı ile oluşacak immüm cevaptan da etkilenmeyecek bir suş ile silah oluşturdukları da iddia
edilmektedir.
 ABD’de “Centers for Disease Control and Prevention” (CDC) olası F. tularensis biyolojik saldırısının
ekonomik yükünü incelemiş ve her 100.000 etkilenen kişi için 5.4 milyar dolarlık bir rakama ihtiyaç olduğu
belirtilmiştir.
 ABD’de dönemin başkanı Nixon ve ekibi tarafından alınan bir karar ile biyolojik silah üretiminin 1973’te F.
tularensis’de içeren üretilmiş bombaların imha edildiğini göstermektedir. Bugün gerek Eski Sovyet
Cumhuriyetleri kaynaklı, gerekse bağımsız şekilde üretilmiş olan, silah amaçlı kullanılabilecek canlı veya
toz haline getirilmiş F. tularensis’in varlığından şüphe edilmekte ancak hangi ülkelerde veya kimlerin elinde
bulunduğu bilinmemektedir.
ÖNLEM
 F. tularensis biyolojik terörde kullanılabilecek bir ajan olarak A
kategorisinde yer almaktadır.
 Bu bakterinin birgün muhakkak biyoterör ajanı olarak inhalasyon
şeklinde kullanılacağı tahmin edilmektedir. *
 Profilaksinin süresi 14 gündür.
 F. tularensis ile laboratuvarda çalışan personel canlı atenüe aşı ile
aşılanır. Aşı ile inkomplet koruma sağlanabilir.
 Günümüzde FDA onayı almış bir tularemi aşısı mevcut değildir.
Temas sonrası proflaksi için aşı önerilmemektedir.
*Tularemia Outbreak Investigation in Kosovo: Case Control and Environmental Studies. Emerg Infect
Dis. - Reintjes R, Dedushaj I, Gjini A, Jorgensen TR, Cotter B, Lieftucht A, et al. - Retrieved 3 Jan 2012
Kedi ısırığı ve Tularemi
“63 yaşında erkek hasta kedi ısırmasından sonra ulceroglandular tularemia ve
pönomoni”
 Kedi ısırığı sonrasında baş parmağında 5 gündür geçmeyen ağrı ve şişkinlik
nedeni ile hastaneye başvuruyor. Hastaya oral penisilin tedavisi başlanıyor
ancak ilerleyen günlerde hastanın yara yerinde daha çok ödem, ağrı ve eritem
oluşuyor. 10. günde hasta ateş, halsizlik ve kusma şikayetleri ile acile
başvuruyor. Yara yeri temizleniyor fakat herhangi bir abse bulgusuna
rastlanılmıyor. Yara yerinden alınan örnekle oluşturulan kültürde coagulase (-)
stafilokok ürüyor. Hastanın tedavisine IV penisilin ile devam ediliyor fakat
ilerleyen günlerde hastada LAP ve pulmoner bulguları baş gösteriyor. Çekilen
akciğer filminde sağ orta ve alt loblarda infiltrasyon gözüküyor. Hastanın
tedavisi klindamisin ve gentamicin olarak değiştiriliyor ve hastanın durumu
düzelmeye başlıyor. Daha önce yara yerinden alınan kültürde 5 gün sonra gram
(-) coccobacilli ürediği gözleniyor. Kültür sonucu sonrası hastadan alınan daha
detaylı anamnez sonucu kedinin daha önce dışarıda yaşadığı ve vahşi
kemirgenleri avlandığı ortaya çıkıyor.
 Bu vaka teşhisin zorluğu ve penisiline yanıtsızlığı gösteriyor.
Tularemi özel

More Related Content

What's hot

derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org ) derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)www.tipfakultesi. org
 
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Bening laringeal lezyonlar
Bening laringeal lezyonlarBening laringeal lezyonlar
Bening laringeal lezyonlarÜmit Yılmaz
 
tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org ) tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org ) tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)www.tipfakultesi. org
 
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 

What's hot (20)

derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org ) derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
derin boyun enfeksiyonları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )
PNÖMONİLER (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Akut ve subakut öksürük
Akut ve subakut öksürükAkut ve subakut öksürük
Akut ve subakut öksürük
 
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunum fonksiyon testleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )
otit (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lenfadenopatiler(fazlası için www.tipfakultesi.org)
 
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Kinolonlar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Orta kulak (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Bening laringeal lezyonlar
Bening laringeal lezyonlarBening laringeal lezyonlar
Bening laringeal lezyonlar
 
Astım tanı ve sınıflama
Astım tanı ve sınıflama Astım tanı ve sınıflama
Astım tanı ve sınıflama
 
Koah akut atak ve yaşam kalitesi
Koah akut atak ve yaşam kalitesiKoah akut atak ve yaşam kalitesi
Koah akut atak ve yaşam kalitesi
 
tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org ) tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
tükrük bezi tümörleri (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org ) tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
tükrük bezi hastalıkları (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Solunum yetmezliği
Solunum yetmezliği Solunum yetmezliği
Solunum yetmezliği
 
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Restriktif akc hst (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Koku ve tad
Koku ve tadKoku ve tad
Koku ve tad
 
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Solunum sistemi muayenesi(fazlası için www.tipfakultesi.org)
 
astım
astım astım
astım
 
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )
rinitler (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )
kan gazlarının taşınması (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 

Viewers also liked (20)

Bioterrorism
BioterrorismBioterrorism
Bioterrorism
 
Bioweapon
BioweaponBioweapon
Bioweapon
 
Biological Warfare Agents
Biological Warfare AgentsBiological Warfare Agents
Biological Warfare Agents
 
biyo
biyobiyo
biyo
 
Microbes in biological warfare
Microbes in biological warfareMicrobes in biological warfare
Microbes in biological warfare
 
Bioweapon
BioweaponBioweapon
Bioweapon
 
Biological warfare
Biological warfareBiological warfare
Biological warfare
 
Biological warfare
Biological warfareBiological warfare
Biological warfare
 
Biowarfare
Biowarfare Biowarfare
Biowarfare
 
Bioweapons
Bioweapons Bioweapons
Bioweapons
 
ChemBio Tutorial
ChemBio Tutorial ChemBio Tutorial
ChemBio Tutorial
 
A presentation on
A presentation onA presentation on
A presentation on
 
KENELER
KENELERKENELER
KENELER
 
08 pets 19-03-16_club_management-nl
08 pets 19-03-16_club_management-nl08 pets 19-03-16_club_management-nl
08 pets 19-03-16_club_management-nl
 
Amizade animal
Amizade animalAmizade animal
Amizade animal
 
Emse3122presentation
Emse3122presentationEmse3122presentation
Emse3122presentation
 
It's not a business expense
It's not a business expenseIt's not a business expense
It's not a business expense
 
Mijn cliënt kan helemaal niet kiezen
Mijn cliënt kan  helemaal niet kiezenMijn cliënt kan  helemaal niet kiezen
Mijn cliënt kan helemaal niet kiezen
 
M icontrol de medicamentos anexo mi planta y yo
M icontrol de medicamentos anexo mi planta y yoM icontrol de medicamentos anexo mi planta y yo
M icontrol de medicamentos anexo mi planta y yo
 
Enjoy comfort & quality ...
Enjoy comfort & quality ...Enjoy comfort & quality ...
Enjoy comfort & quality ...
 

Similar to Tularemi özel

Mikroorganizma
MikroorganizmaMikroorganizma
Mikroorganizmaenderun40
 
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...www.tipfakultesi. org
 
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Kusgribi
KusgribiKusgribi
Kusgribianttab
 
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdf
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdfdrahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdf
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdfAkKhalifa
 

Similar to Tularemi özel (7)

Mikroorganizma
MikroorganizmaMikroorganizma
Mikroorganizma
 
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...
Paraziter hast. epidemiyolojisi, kaynakları, bulaşma, koruma ve kontrol pr…(f...
 
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Hava yoluyla bulaşan hastaliklar (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
TüBerküLoz
TüBerküLozTüBerküLoz
TüBerküLoz
 
Kusgribi
KusgribiKusgribi
Kusgribi
 
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )
Tüberküloz (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdf
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdfdrahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdf
drahmethakan.com-İdrar Yolu Enfeksiyonu.pdf
 

More from Suleyman Yildiz

Teacher Effectiveness- AMEE 2013
Teacher Effectiveness- AMEE 2013 Teacher Effectiveness- AMEE 2013
Teacher Effectiveness- AMEE 2013 Suleyman Yildiz
 
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011Candidature Presentation for Secretary General Position 2011
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011Suleyman Yildiz
 
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum Sunumu
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum SunumuEMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum Sunumu
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum SunumuSuleyman Yildiz
 
EMSA Türkiye Sunum 2011
EMSA Türkiye Sunum 2011EMSA Türkiye Sunum 2011
EMSA Türkiye Sunum 2011Suleyman Yildiz
 
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)Suleyman Yildiz
 

More from Suleyman Yildiz (8)

Teacher Effectiveness- AMEE 2013
Teacher Effectiveness- AMEE 2013 Teacher Effectiveness- AMEE 2013
Teacher Effectiveness- AMEE 2013
 
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011Candidature Presentation for Secretary General Position 2011
Candidature Presentation for Secretary General Position 2011
 
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum Sunumu
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum SunumuEMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum Sunumu
EMSA Türkiye II. Ulusal Kurultayı Özel Oturum Sunumu
 
EMSA Türkiye Sunum 2011
EMSA Türkiye Sunum 2011EMSA Türkiye Sunum 2011
EMSA Türkiye Sunum 2011
 
Neden EMSA Yeditepe
Neden EMSA YeditepeNeden EMSA Yeditepe
Neden EMSA Yeditepe
 
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)
EMSA Türkiye Sunum, TurkMSIC 60. Ekim Genel Kurulu - Kocaeli (2012)
 
About EMSA
About EMSAAbout EMSA
About EMSA
 
EMSA IFMSA Relations
EMSA IFMSA RelationsEMSA IFMSA Relations
EMSA IFMSA Relations
 

Tularemi özel

  • 2. TANIM  Tularemi, Francisella tularensis’in neden olduğu özellikle Kuzey Yarım Kürede görülen zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır.  Genellikle sporadik olgular şeklinde ve zaman zaman da küçük salgınlar şeklinde görülmektedir.
  • 3. Tularemi Hakkında- II  1911 yılında McCoy tarafından Kaliforniya’nın Tulare Bölgesinde sincaplarda görülen veba benzeri bir hastalık olarak tanımlanmış, görüldüğü bölgeye ithafen Bacterium tularensis olarak isimlendirilmiştir.  İnsanlarda hastalığı ilk tanımlayan bilim adamı olan Edward Francis’in katkılarına binaen daha sonraki yıllarda bakterinin adı Francisella tularensis olarak değiştirilmiştir.  Tularemi, “Francis hastalığı, Ohara hastalığı, tavşan ateş-vebası, at sineği ateşi, Sibirya ülseri ve avcı hastalığı” gibi değişik isimlerle anılmaktadır.
  • 4. F. tularensis  Çok küçük mikroorganizmalar ( 0.2 x 0.2- 0.7 µm )  Hareketsiz, Gram negative zorunlu aerobic coccobacillus  Kültürde üreyebilmesi için Cysteine gereklidir (Thayer-Martin besiyeri)
  • 5. F. tularensis  Intraselüler patojen  Özellikle makrofajlar içerisinde çok uzun bir süre canlı kalabilir  Antifagositik özelliği sağlayan: Polisakkaritten zengin kapsul  Kapsülünü kaybetmesi ile virulans özelliğini kaybeder  Amipler içinde yaşabilmesi sudan bulaş riskini artırır.  Uzun zincirli C18 ve C26 karbonlu yağ asitleri bu türe özgüdür.  Endotoksinle hastalık oluşturur ve granülomatöz iltihaba ve kazeifikasyon nekrozuna neden olur (özellilke lenf bezleri, akciğer, karaciğer ve böbrek)
  • 6. Francisella Türleri  Francisella iki türden oluşmaktadır:  F. Tularensis  tularensis (Tip A)  holarctia (Tip B)  mediastiatica  novicida  F. Philomiragia  Fırsatçı patojen, tuzlu suda ürer
  • 7. Francisella Türleri  F. Tularensis alt türü tularensis (Tip A) Kuzey Amerika ile sınırlı iken alt tür holarctica (Tip B) tüm kuzey yarım küre boyunca etkilidir.  Tip A: tavşan, kene ve kedi  Tip B: fare ve kene  Tip A ve Tip B hem demografik hemde klinik seyirde büyük farklılıklar gösterir.
  • 8. EPİDEMİYOLOJİ İNSİDANSI  Tularemi, özellikle Kuzey Yarım Kürede Kuzey Amerika’nın birçok kesimlerinde, Asya’da, Orta ve Kuzey Avrupa’da özellikle İskandinav ülkelerinde genellikle sporadik olgular şeklinde görülmekte ANCAK zaman zaman da epidemiler yapmaktadır. *WHO Guidelines on Tularemia, 2007
  • 9. EPİDEMİYOLOJİ-II  Genel olarak hayvan temasının daha fazla ve hijyenik koşulların uygun olmadığı kırsal alanlarda görülmekle birlikte, nadiren şehirlerde yaşayanlarda da hastalığa rastlanmaktadır.  Birçok ülkede bildirimi zorunlu hastalıklar listesinde yer almaması, hastalığın yeterince tanınmaması ve bu nedenle sıklıkla gözden kaçırılması, vakaların bir bölümünün rapor edilmemesi, özellikle çocuklar ve yetişkinlerde klinisyen tarafından kolayca tanımlanamayan ılımlı enfeksiyon formunun görülebilmesi veya asemptomatik seyretmesi gibi nedenlerle tularemi insidansının belirlenmesinde bazı güçlükler yaşanmaktadır.  Sayılan bu faktörler nedeniyle dünyadaki tularemi insidansı tam olarak bilinmemektedir.
  • 10. EPİDEMİYOLOJİ-III  ABD’ de 1950’den önce her yıl yüzlerce vaka bildirilirken, 1965 yılından itibaren vaka sayısında belirgin bir azalma olmuştur. Günümüzde yılda yaklaşık 100-200 vaka bildirilmektedir. (insidans: 0.15/100.000).  Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde II. Dünya Savaşından sonra yaygın olarak görülmekte iken, son yıllarda yılda 100 vakadan az görülmektedir.  Tularemi günümüzde, Avrupa kıtasında Finlandiya ve İsveç’te endemik olarak görülmektedir. Ancak, bu ülkelerden bildirilen bir yıllık vaka sayısı 50’nin altındadır. İsveç’te 1973–1985 yılları arasında yıllık 5-500 vaka bildirilmiştir.  Japonya’da ise 1924-1987 yılları arasında toplam 1335 vaka saptanmıştır.
  • 11.  Savaş ve göçler nedeniyle uygun olmayan yaşam koşullarına bağlı olarak dünyada tularemi epidemiyolojisi belirgin bir şekilde değişmiş, vaka sayılarında önemli artışlar izlenmiştir. o Örneğin; Kosova’da savaş sonrası 2000 yılında 300’den fazla vakanın bildirildiği iki tularemi salgını görülmüştür.* * Croddy E, Krcalova S (October 2001). "Tularemia, Biological Warfare, and the Battle for Stalingrad (1942-2000)". Military Medicine 166
  • 12. Türkiye’ de Tularemi*  Ülkemizde ilk tularemi salgını 1936 yılında Lüleburgaz’dan bildirilmiş olup sonraki yıllarda da farklı bölgelerden sporadik vakalar ve küçük noktasal salgınlar bildirilmektedir.  Ülkemizdeki en büyük tularemi salgını 1953 yılında Antalya’nın kuzey doğusunda Bademağacı Köyü’nde yaşanmıştır. o İkiyüzden fazla vakanın saptandığı bu salgının, üstü açık bir şekilde köy çeşmesine gelen suyun kontamine olmasıyla geliştiği rapor edilmiştir.  Bu salgından 35 yıl sonra 1988 yılında Bursa ili Karacabey Harası ve Badırga köyü’nde 64 vakalık bir epideminin saptanmasıyla tularemi ülkemizde tekrar gündeme gelmiştir.  1988’den sonra Bursa ve çevresi ile Çanakkale, Susurluk gibi yakın bölgelerde 1080 olgu saptanmıştır.  Yapılan çalışmalar ülkemizdeki tularemi salgınlarının su kaynaklı olduğunu göstermiştir. **  Bütün bu veriler; Marmara ve Karadeniz Bölgesi ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de Francisella tularensis’in endemik olarak bulunduğunu ve küçük salgınlara neden olduğunu göstermektedir. *Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011 **Re-emergence of tularemia in Turkey Halis Akalın, , Safiye Helvacı, Suna Gedikoğlu Department of Microbiology and Infectious Diseases, Medical Faculty, Uludağ UniversityÇankırı Postası- 2010
  • 13. “Hastalığın mahallede bulunan kemirgenlerin içme suyu şebekesinin açık olan bölümlerine girmesi sonrasında bulaştığı dile getiriliyor.” “Zonguldak Ereğli ilçesi Bayat köyü kırsalında sahipsiz av köpeğinde tularemi tespit edildi. Köy haklı olası bir salgından korkarken yetkilileri göreve çağırıyor…” “Sancak'a bağlı Uğurova köyünde yapılan sağlık taramasında 5 kişide tularemi hastalığı tespit edilmesi üzerine, inceleme başlatıldı.” Konya'nın Beyşehir ilçesine bağlı Emen beldesinde 11 kişi Tavşan Vebası olarak da bilinen Tularemi şüphesiyle tedavi altına alındı.
  • 14. Türkiye’ de Tularemi-II 2005 yılına kadar bildirimi zorunlu hastalıklar listesinde yer almayan tularemi; artan olgu sayısı ve farklı bölgelerden vakaların bildirilmesi nedeniyle “Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Standart Tanı, Sürveyans ve Laboratuvar Rehberi”nde C grubu hastalıklar listesine alınmıştır. Böylece tularemi için standart vaka tanımı, tanı için laboratuvar kriterleri, örnek alma ve gönderme kuralları belirlenmiştir.
  • 15. Türkiye’ de Tularemi-III  Ülkemizde son yıllarda tularemi vakalarında artış, bazı ekolojik dengelerin değişmesi ile izah edilmeye çalışılmaktadır.  Son yıllarda özellikle yağışlı sezonlardan sonra kemirici popülasyonundaki artışın tularemi vaka sayısının artmasına neden olduğu düşünülmektedir.  Ancak, ülkemizde tularemi vakalarının kümelenme eğilimi ve genel olarak küçük çaplı su kaynaklı salgınlar şeklinde görülmesi nedeniyle kemiricilerin su kaynağına teması en önemli etken olarak görülmektedir.  Tularemi; 2005 yılı öncesinde Marmara ve Batı Karadeniz Bölgelerinde yaygın olarak görülürken, 2009-2010 yıllarının ilk yarısında özellikle İç Anadolu Bölgesi olmak üzere diğer bölgelerden yeni vakalar bildirilmiştir. * Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011
  • 16. Türkiye’ de Tularemi-IV DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ  Su kaynakları düzenli şekilde klorlanmayan kırsal alanlarda, bakımsız kalmış su depoları ve köy çeşmeleri tularemi için risk taşımaktadır  Hastalığın kadınlarda daha sık rapor edildiği dikkat çekmektedir.  Bunun sebebinin kadınların ev ortamında kontamine su ve gıda ile daha fazla temasta olmaları ve yaşam alanlarında etkeni taşıyan rezervuar hayvan çıkartılarına daha fazla maruz kalmaları olduğu düşünülmektedir
  • 17.  2005-2010 yılları arasında tanı konulan tularemi vakalarının yaş ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde; enfeksiyon tüm yaş gruplarında görülmekle birlikte, risk grubu aktivitelerini çoğunlukla erişkinlerin yapması nedeniyle 30 yaşın üstündeki bireylerde ve kadınlarda erkeklere göre daha fazla sıklıkta görülmektedir.  Tularemi tüm yaş gruplarında görülmesine rağmen, çocuk yaş gruplarında tanı konulamamasına bağlı olarak daha az oranda bildirilmektedir.  Ülkemizde, son yıllarda bildirilen çocuk olgu sayısında belirgin bir artış gözlenmekte olup bildirilen tularemi olgularının yaklaşık %10’unu çocuk vakalar oluşturmaktadır.* * Tularemi Hastalığının Kontrolü İçin Saha Rehberi- Sağlık Bakanlığı 2011
  • 18.  Kaynak suyu tüketimi, avcılık ve vahşi tavşan etinin yenmesi, kemirici çıkartılarıyla temas, hijyenik olmayan gıda tüketilmesi, ev ve çevresinde kemirici sayısında belirgin artış gözlenmesi ile doğayla ilişkili aktiviteler gibi bağımsız değişkenler epidemiyolojik risk faktörleri arasında yer almaktadır. Dünyada enfekte hayvan ve kene ile temas en sık gözlenen bulaşma yolu iken ülkemizde klorlanmamış içme suyu veya kaynak suyu tüketilmesi ana bulaş yolunu oluşturmaktadır.
  • 19. PATOBİOLOJİ  F. tularensis, doğada oldukça yaygındır o 125’den fazla yabani ve evcil memeli hayvan, kuş, eklem bacaklı, balık ve sürüngenden izole edilmiştir.  Bakterinin doğal rezervuarları çoğunlukla yabani tavşan, sincap, tarla faresi, kunduz, geyik ve rakun gibi kemirici vahşi hayvanlardır.  F. tularensis hayvanlarda genellikle ölümcül hastalık oluşturmasına rağmen, bazı kemiricilerde belirgin bir hastalık tablosu oluşturmadan aylarca varlığını sürdürebilir.
  • 20. PATOBİOLOJİ-II  Sığır, keçi, koyun, at, domuz yanısıra kedi ve köpek gibi evcil hayvanlara bakteri temel olarak keneler ve kan emici sinekler aracılığıyla (mekanik vektörlük) taşınır.  Bazı kene türleri sadece vektör olarak değil, bakteriyi vücudunda ömür boyu (1-2 yıl) taşıyarak aynı zamanda rezervuar olarak da rol oynamaktadırlar.  İnsanlarda kene kaynaklı enfeksiyonların çoğu yaz aylarında görülmektedir. F. tularensis sineklerde iki hafta süreyle canlı kalabilmektedir.  Özellikle evcil kediler tularemiye duyarlı hayvanlardır. Bu kedilerden insana bulaş olduğu birçok vakadan bildirilmektedir.* *CDC- Centers for Disease Control and Prevention
  • 21. PATOBİOLOJİ  Suda, toprakta, hayvan leşleri ile atıklarında aylarca, samanda altı ay ve 15°C’de dondurulmuş tavşan etinde yıllarca canlı kalabilmektedir.  İnsanlara hastalık temel olarak üç yol ile bulaşmaktadır:  Deri ve mukozal yol: Enfekte kene veya sinek gibi vektörlerin ısırmasıyla veya enfekte hayvan, hayvan ürünleri- çıkartılarıyla (idrar, dışkı ya da kan) temas sonucunda ya da bu hayvanlar tarafından doğrudan ısırılma sonucunda insana bulaşmaktadır. Bu yol Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile Kuzey Avrasya’da en sık görülen türlerdir. Deri ve mukozal yol ile enfeksiyon gelişimi için 10-50 bakteri yeterlidir.  Oral yol: Enfekte hayvan dokusu veya çıkartıları ile kontamine olmuş sularla veya hasta hayvanların etlerinin iyi pişirilmeden tüketilmesiyle olan bulaşma; günümüzde ABD ve Kuzey Avrupa’da nadiren bildirilmekte iken, ülkemizdeki ana bulaş yoludur. Oral yolla enfeksiyon gelişimi için (ED) ≥108 bakteri gereklidir.  Solunum yolu: Aerosol şeklinde bulunan kontamine su veya toz partiküllerinin solunması ile bulaş olur. Kırsal alanda kemiricilerin dışkı, idrar gibi çıkartılarıyla kontamine olmuş saman, ot ve tahılların hasatı esnasında veya depolarda çalışanların bakteriyi tozlarla soluması sonucu solunum sisteminde enfeksiyon gelişir. Solunum yolu ile bulaşta enfektif doz 10-50 bakteri olarak kabul edilmektedir. Laboratuvar çalışanları da solunum yolu ile bulaş açısından risk grubunda yer almaktadır.  Tularemi, insandan insana bulaşmaz. Bu nedenle, hasta ile temas edilmesi veya aynı ortamda bulunulması hastalık gelişimi açısından risk taşımaz.  Bulaş yolları nedeniyle; avcılar, tarımla uğraşanlar, ormanda çalışanlar, doğa tutkunları, veteriner hekimler ve laboratuvar çalışanları risk grubunda yer almaktadırlar.  Her mevsimde görülebilmesine karşın, kemiricilere bağlı infeksiyonlar avcılık nedeniyle kış aylarında, kene ile ilişkili olanlar ise daha çok yaz aylarında görülmektedir
  • 22. KLİNİK  Tularemide klinik bulgular bakterinin konağa giriş yerine, virülansına, inokülasyon dozuna ve konağın immün durumuna göre değişir.  Hastalık bu faktörlere göre 1. orofarengeal, 2. ülseroglandüler, 3. glandüler, 4. oküloglandüler, 5. tifoid ve 6. pnömonik tularemi olmak üzere başlıca altı klinik formda sınıflandırılmaktadır.  Asemptomatik veya subklinik seyreden hafif klinik tablolardan, ağır sepsis tablosuna kadar değişen, hatta ölümle sonuçlanan farklı klinik tablolar görülebilir.  İnfeksiyon seyrini belirleyen en önemli iki unsur: Etken ile karşılama yolu ve immunite* *Murray Medical Microbiology 2009
  • 23. KLİNİK-II  Tulareminin inkübasyon süresi genelde 2-10 gündür (1-21 gün arasında değişebilir).  Hastalık, inkübasyon süresini takiben  boğaz ağrısı  halsizlik  iştahsızlık  sırt ağrısı  baş ağrısı  titreme ile yükselen ateş ve terleme ile başlar.  Takip eden semptomlar hastalığın lokalizasyonuna göre değişir.
  • 24. ÜLSEROGLANDÜLER / GLANDÜLER FORM  Enfekte hayvanla temas veya kene ısırığı sonrası gelişen deri lezyonları ve lenfadenopati  Mikroorganizmanın giriş yerinin etrafında ilk olarak kırmızı renkli papüler bir lezyon oluşur ve takiben bölgesel lenfadenopati gelişir.  Daha sonra papülde ülserasyon gelişir ve birkaç hafta içerisinde genellikle iz bırakarak iyileşir.  Etkenin konağa giriş yerinin bilinmediği, hassas lenfadenopati ve ateş ile seyreden klinik tablo “glandüler tularemi” olarak tanımlanmaktadır. Ateş, kütanöz ülser ve lenfadenopati ile karakterize olan ülseroglandüler/glandüler form Kuzey Amerika, İskandinav ülkeleri ve Kuzey Avrasya’da en sık bildirilen klinik form iken, ülkemizde nadiren bildirilmektedir.
  • 25. OROFARENGEAL FORM  Kontamine su ve gıdaların alınması  Ülkemizde en sık görülen klinik tablodur.  Bu formda; ateş, boğaz ağrısı, oral ve farengeal müköz membranlarda kızarıklık ve püstüler değişiklikler oluşur.  Tonsillerde büyüme, hiperemi veya difteridekine benzer sarı-beyaz renkli psödomembranla kaplı, eksüdatif tonsillo-farenjit gözlenebilir.  Genellikle tek taraflı veya bilateral servikal lenfadenopati gelişir.  Bu klinik tablo streptokokal tonsillit, enfeksiyoz mononükleoz ve tüberküloz lenfadenit ile kolayca karıştırılabilir.  Olgulara çoğu zaman akut streptokoksik tonsillofarenjit ön tanısı konur ve beta-laktam grubu antibiyotikler kullanılır ancak tedaviden fayda görmezler.  En sık görülen komplikasyon lenf nodu süpürasyonudur.
  • 26. OKÜLOGLANDÜLER FORM  Sıklıkla kontamine olmuş ellerle gözlerin kaşınması, enfekte hayvanın vücut sıvılarının konjunktivaya sıçraması veya kontamine su ile temas sonrasında mikroorganizmanın konjunktivadan girmesiyle “Oküloglandüler” tularemi gelişir.  Genellikle tek taraflı, oldukça ağrılı, pürülan konjunktivit ile hassas lenfodenopatinin (preauriküler, submaksiller veya servikal) eşlik ettiği bir klinik formdur.  Vakalarda, göz kapaklarında ve göz etrafında ödem, kızarıklık, palpebral konjunktivada küçük nodüler lezyonlar veya ülserasyon tespit edilebilir.
  • 27. PNÖMONİK ve TİFOİDAL FORM  Primer olarak enfeksiyöz aerosollerin solunması veya diğer formların seyiri sırasında kan dolaşımı ile plevral kaviteye bakterinin yayılması sonucunda (sekonder pleuropulmoner hastalık) gelişir.  Akciğer tutulumu, tek veya iki taraflı lober, segmental veya yamalı infiltrasyon şeklinde olabilir. Nadiren miliyer tutulum, kavitasyon veya kistik yapılar gözlenebilir.  Hiler lenfodenopati olguların %50 sinde saptanır.  Bronkoskopik incelemede patolojik bulgular, tüberküloz veya sarkoidozdan ayırt edilemez.  Bakterinin konağa giriş yolunun belirlenemediği ve lenfodenopatinin bulunmadığı klinik tablo, sistemik (tifoidal) tularemi olarak tanımlanmaktadır. (Lenfadenopati görülmeyen tek form)  Tifoidal formda, yüksek ateş, şiddetli başağrısı, bulantı, kusma, ishal ve karında hassasiyet mevcuttur.
  • 28. PNÖMONİK ve TİFOİDAL FORM  Tifoidal formda, genellikle birçok organın tutulmasına bağlı olarak pnömoni, menenjit, hepatit, kardit ve nefropati gelişimi söz konusudur. Bu klinik tablonun, inokülüm miktarının yüksek olması veya konağın bağışıklığının yetersizliğine bağlı geliştiği kabul edilmektedir.  Genel olarak Kuzey Amerika’ya sınırlı bir klinik formdur ve yüksek mortalite (%30-60) ile seyreder.
  • 29. TULAREMİDE DERİ LEZYONLARI  Tulareminin seyri sırasında (olguların yaklaşık %35-43’ünde) primer ve sekonder deri lezyonları görülebilir.  Primer lezyonlar etkenin konağa giriş kapısı ile ilişkili iken, sekonder deri döküntülerinin (tularemid) ise sistemik yayılıma bağlı ortaya çıktığı düşünülmektedir.  Tulareminin tüm klinik formlarında yaygın makülopapüler veya vezikülopapüler döküntü, püstül, eritema nodozum, eritema multiforme, akneiform lezyonlar veya ürtiker gibi deri döküntüleri gelişebilir ancak; papüler ve vezikülo-papüler form en sık bildirilen deri lezyonlarıdır.  Deri döküntüleri genellikle semptomların ikinci haftasında ortaya çıkar ve altı hafta kadar devam edebilir.
  • 30. TEŞHİS  Teşhis büyük oranda klinik şüpheye bağlıdır.  Tularemiye özgü standart laboratuvar testleri bulunmamaktadır.  Hiponatremi, trombistopeni ve serum transaminaz hastaların yarısında hafif bir şekilde artmıştır.  Hastaların ¼ ünde steril piyüri.
  • 31.  Tulareminin tanısında “altın standart” halen kültür yöntemidir ancak tavsiye edilmez. Kültürde bakterinin izole edilmesi kesin tanı koydurucu olması yanında antibiyotik duyarlılığının ve kökenlerin orijininin belirlenmesi (moleküler epidemiyolojinin) açısından da oldukça önemlidir. o F. Tularemia balgam, plevral sıvı, yara, kan ve lenf nodundan örnek alınarak kültür üretilebilmesine rağmen pratik değildir. o Yavaş üreme (ort. 10 gün) ve personal için risk (10-50 bakteri ile bulaş)  PCR, Seroloji (Mikroaglütinasyon testi) ve akciğer filmi tanıya yardımcı olabilir. Bunlar arasında seroloji tanıda en çok kullanılan yöntemdir.
  • 32.  Tanı seroloji (mikroaglutinasyon testi) ile konabilir. Ancak Brucella ile çapraz reaksiyon nedeniyle düşük titrelerdeki pozitifliklerde dikkatli olunmalıdır  Antikor : Titrelerde 4 kat veya daha fazla antikor artışı
  • 33. TEDAVİ  Tularemi tedavisinde, aminoglikozid, tetrasiklin ve kinolon grubu antibiyotikler kullanılmaktadır.  Tularemi vakalarının tedavisinde aminoglikozidler ilk seçenektir. Bu amaçla streptomisin veya gentamisin kullanılabilecek antibiyotiklerdir.  Alternatif tedavide siprofloksasin veya doksisiklin kullanılabilir.
  • 34. TEDAVİ- II  Vakaların ağırlığına göre antibiyotikler damar yolundan veya ağızdan verilebilir.  Çocuklarda streptomisin ve gentamisin ilk tercih edilen ajanlardır.
  • 35. TEDAVİ- III  Hastalığın erken döneminde başlanılan antibiyotik tedavisi daha başarılı olmaktadır.  Tedaviye geç başlanması durumunda iyileşme süresi uzamaktadır. İkinci-üçüncü haftadan sonra tedaviye başlanan olgularda tedaviye rağmen lenf bezlerinde süpürasyon gelişmekte ve cerrahi müdahale gereksinimi artmaktadır.  Tularemi tedavisinde penisilin, sefalosporinler, makrolidler, rifampisin, kotrimaksazol ve klindamisin önerilmemektedir.
  • 36. BİYOLOJİK SİLAH OLARAK TULAREMİ  Olası biyolojik silah saldırısında meydana gelecek felaketin büyüklüğüne yönelik Dünya Sağlık Örgütü’nün 1969’daki bir çalışmasında, 50 kg F. tularensis’in aerosol olarak 5 milyon nüfuslu yerleşim alanı üzerinde atılması halinde 19.000 ölüm ve 250.000 kişide hastalığa neden olacağı, aşılanan kişilerinde tam olarak korunamayacakları ifade edilmiştir  Maçurya’da 1932-1945 yılları arasında Japon ordusunun üzerinde çalıştığı bilinen mikroorganizmalardan biriside F. tularensis’dir.  Ayrıca II. Dünya Savaşı sırasında Doğu Avrupa’da Alman ve Rus Askerleri’nde görülen farklı klinik tularemi formlarının, Ruslar tarafından F. tularensis’in askeri saldırı amaçlı kullanımına bağlı olabileceği de literatürde yer almaktadır. Eski Sovyetler Birliği’nde F. tularensis üzerindeki çalışmaların 1990’lı yılların başına kadar devam ettiği bilinmektedir ve bugün için kullanılan antibiyotiklere dirençli ve geliştirilmekte olan aşı ile oluşacak immüm cevaptan da etkilenmeyecek bir suş ile silah oluşturdukları da iddia edilmektedir.  ABD’de “Centers for Disease Control and Prevention” (CDC) olası F. tularensis biyolojik saldırısının ekonomik yükünü incelemiş ve her 100.000 etkilenen kişi için 5.4 milyar dolarlık bir rakama ihtiyaç olduğu belirtilmiştir.  ABD’de dönemin başkanı Nixon ve ekibi tarafından alınan bir karar ile biyolojik silah üretiminin 1973’te F. tularensis’de içeren üretilmiş bombaların imha edildiğini göstermektedir. Bugün gerek Eski Sovyet Cumhuriyetleri kaynaklı, gerekse bağımsız şekilde üretilmiş olan, silah amaçlı kullanılabilecek canlı veya toz haline getirilmiş F. tularensis’in varlığından şüphe edilmekte ancak hangi ülkelerde veya kimlerin elinde bulunduğu bilinmemektedir.
  • 37. ÖNLEM  F. tularensis biyolojik terörde kullanılabilecek bir ajan olarak A kategorisinde yer almaktadır.  Bu bakterinin birgün muhakkak biyoterör ajanı olarak inhalasyon şeklinde kullanılacağı tahmin edilmektedir. *  Profilaksinin süresi 14 gündür.  F. tularensis ile laboratuvarda çalışan personel canlı atenüe aşı ile aşılanır. Aşı ile inkomplet koruma sağlanabilir.  Günümüzde FDA onayı almış bir tularemi aşısı mevcut değildir. Temas sonrası proflaksi için aşı önerilmemektedir. *Tularemia Outbreak Investigation in Kosovo: Case Control and Environmental Studies. Emerg Infect Dis. - Reintjes R, Dedushaj I, Gjini A, Jorgensen TR, Cotter B, Lieftucht A, et al. - Retrieved 3 Jan 2012
  • 38.
  • 39. Kedi ısırığı ve Tularemi “63 yaşında erkek hasta kedi ısırmasından sonra ulceroglandular tularemia ve pönomoni”  Kedi ısırığı sonrasında baş parmağında 5 gündür geçmeyen ağrı ve şişkinlik nedeni ile hastaneye başvuruyor. Hastaya oral penisilin tedavisi başlanıyor ancak ilerleyen günlerde hastanın yara yerinde daha çok ödem, ağrı ve eritem oluşuyor. 10. günde hasta ateş, halsizlik ve kusma şikayetleri ile acile başvuruyor. Yara yeri temizleniyor fakat herhangi bir abse bulgusuna rastlanılmıyor. Yara yerinden alınan örnekle oluşturulan kültürde coagulase (-) stafilokok ürüyor. Hastanın tedavisine IV penisilin ile devam ediliyor fakat ilerleyen günlerde hastada LAP ve pulmoner bulguları baş gösteriyor. Çekilen akciğer filminde sağ orta ve alt loblarda infiltrasyon gözüküyor. Hastanın tedavisi klindamisin ve gentamicin olarak değiştiriliyor ve hastanın durumu düzelmeye başlıyor. Daha önce yara yerinden alınan kültürde 5 gün sonra gram (-) coccobacilli ürediği gözleniyor. Kültür sonucu sonrası hastadan alınan daha detaylı anamnez sonucu kedinin daha önce dışarıda yaşadığı ve vahşi kemirgenleri avlandığı ortaya çıkıyor.  Bu vaka teşhisin zorluğu ve penisiline yanıtsızlığı gösteriyor.